HAFTANIN İÇİNDEN Hariciye iş başına! Güvenlik oKonseyindeki görüşmelerde bazı delegelerin stanbulun türk uyruklu ram- ları ile bu yunan uyruklu kimseleri birbirine (karıştır. mışlar, sanki birine yapılan muamele ötekine o yapılı- yormuş gibi tenkit, temenni, tavsiye ileri sürmüşlerdir. Bunların arasında şahsen bize çok dost temsilcilerin de bulunması konu üzerinde durulmasını o gerektirmekte- dir, Yunanistanın ve Kıbrısın temsilcileri böyle bir hava yaratmak isterler, tabiidir. m değildir. Bunların çoğu peşin hükümlü grupun delegeleri bunu böyle nlamış görünürler, bu da tabiidir. Hatta Kıbrıs işinde Yuna nistana açıktan angaje olmuş bir takım yabancı yayın organlarının bile gerçeği bu şekilde tahrif edip ona gö- re fikirler ileri sürmesini anlamak kabildir. Ama Güvenlik Konseyinde bize daima yakınlık gös- termiş, U'Thant'tan bizim lehimizdeki raporların aslını İstemiş ve Genel Sekreteri bir nevi 'ebütü gerçekleri söylememek'" le suçlamış temsilciler bu konuda şüphele- re, sahipseler bunda bizim kendi kabahatimizi aramamız lâzımdır, İstanbuldan bir kısmı çıkarılan ve tamamı çıkarı- lacak olan yunan uyruklular meselesi hiç karışık bir mesele değildir. Bunu aklı başında her hangi bir kim seye anlatmanın da zorluğu yoktur. Yunan uyruklulara yapılan muamele bir "disenimination—fark gözetme" ol- maktan çok uzaktır. Tam aksine, bir "fark gözetme" ye son verilmesidir. Bundan böyle Türkiyede fransız uy- ruklular, italyan uyruklular, ingiliz (uyruklular Ohangi uameleyi görüyorlarsa, hangi şartlara tâbiyseler yunan uyrukluların statüsü de aynı olacaktır. İkamet tezkere- leri o esaslara göre tanzim edilecek, hakları o haklar- dan ibaret bulunacaktır. Kütle halinde bir "hudut dışı edilme" bahis konusu değildir. İkamet tezkeresinin müd. deti sona eren yabancı Fransada kalabilir mi? İtalyada kalabilir mi? Amerikada kalbilir mi? Polis bu çeşit kim- seleri kolundan tuttuğu gibi kapı dışarı ediverir. Türki- yede yapılan da budur. Türkiye, aramızda geçen savaşlardan sonra yunan- lılarla li kurduğumuzda, bir cemile olarak yunan uyruklulara bir takım haklar tanınmıştır Her halde hiç kimse Papandreunun Yunanistanına Türkiyenin hâla cemilelerde bulunmasını isteyecek kadar insafsız o ola- maz. Türkiye bir misilleme yapmamaktadır. Bir and. taşmayı, andlaşmadaki esaslara uyarak, zamanında fesih ihbarını yaparak feshetmektedir. Bunun tabii bir bak, hukuki bir tasarruf, normal bir davranış olduğu açıktır. Buna itirazın bir andlaşmayı, andlaşmadaki esasları red dederek, tek taraflı feshe kalkışanlardan gelmesi hâdi- senin gülüne yanını teşkil etmektedir. Ama, bu kadar basit bir durum niçin Güvenlik Kon- seyinde bir takım delegelerin "Canım, Türkiye de böyle yapmasaydı daha iyi olurdu”, kiye bu fark gözetmeden vaz geçer", "Tabii, yunanlılar kaşındılar ama, Türkiye de binlerce kişiyi yersiz, yurt. »uz bırakmamalıydı" tarzındaki itirazlarına yol açmak- tadır? Bunun sebebi İstanbuldaki yunan uyruklu kim- Metin TOKER selerle türk uyruklu ramları aynı göstermek yolundaki yunan gayretlerinin zihinleri bulandırmış olması, buna mukabil Birleşmiş Milletlerdeki delegasyonumuzun ge- rekli temasları kurarak delegelerin kafasına bir berrak, lık getirmemesidir. Bunda bizim bütün hariciyemizin başlıca kabahatini, adam tanımamak, ahbaplık yapma- mak, muhiti olmamak, kabuk içinde yaşamak, çıkma- mak, görüşmemek kusurunu bulmamak imkânsızdır. Ha- riciyecilere verilen temsil parasının Türkiyeye dönüşte satılacak buz dolabı, yemek takımı veya otomobile de. gil de asıl yerine gitmesinin yolunu bulmadan bu büyük handikaptan kurtulmamız mümkün olmayacaktır. İçin- de yaşadığımız dünyâda fikirler, delegelerden yarısının uyuduğu, öteki yarısının başka şey düşündüğü toplan- tılarda söylenen nutuklarla değil, kurulan şahsi dost lıklarla, temaslarla yayılmaktadır. Dışişleri teşkilâtının XX. Asrın ikinci yarısındaki başlıca görevi budur. Bu. nu yapmayan bir dışişleri- teşkilâtı hiç bir şey yapmı- yor demektir. Şimdi, Birleşmiş Milletlerin Genel Kuruluna doğ- ru gidiyoruz. Yunanistan, kendi tezine bir "üçte iki ço- gunluk" bulmak için seferber olmuştur. Atinada bu. günlerde yapılacak kral düğünü yunanlılara mükemmel fırsat vermiştir. Her memleketten gelecek heyet üze- rinde inceden inceye çalışacaklarından kimse şüphe et- memelidir. Dünyanın dört bir tarafındaki yunan ve kıbrıslı rum temsilcilikleri mensuplarının da son derece faal halde bulundukları bilinmektedir. Gerçi Genel . rulun kararı, hiç bir bağlayıcı tarafı bulunmayan tavsiyeden ibarettir. Ama yunanlıların sağlayacaklar e İki çoğunluk kendileri için büyük mânev değer taşıyacak, Türkiyenin işini o nisbette güçleştirecektir. Dışişlerimiz bunu ve aksi bir kararın kendisine ge- tireceği sorumluluğu bilerek çalışmalıdır. o Temsilcileri, miz Güvenlik Konseyindeki iyi niyetli delegelere İstan- buldaki yunan uyruklularla İstanbulun türk (O uyruklu ramları arasındaki farkı anlatamazlarsa yüzden O fazla devlete Kıbrıs konusundaki resmi görüşümüzü nasıl izah edeceklerdir? BU, düşünülecek bir husustur. Halbuki hem bizim "her cemaate kendi kaderini tayin hakkı” tezimiz kuvvetlidir, hem bazı dostluklarımız vardır, hem de bü- tün bloklar tarafından desteklenmeyen karar suretleri- nin üçte. iki çoğunluk bulması zordur. Bunlar bizim a» vantajlarımızdır. Dinamik bir hariciye bu avantajlarla, ötü netice almaz. Mesele avantajları gereği gibi değer. lendirmektir. Bazı bölgelere iyi niyet heyetlerinin gönderilmesine hazırlanılmaktadır. Bunları teşkil edecek kimseler çok İtinalı seçilmeli, dostluklar ve hususi ahbaplıklar değil, kabiliyet ve vasıflar ön plânda tutulmalıdır. Bunun ya- nında bizim bütün dış teşkilâtımızın derhal (o seferber hale geçirilmesine ve bulundukları yerlerde (o çalışmaya başlatılmasına şiddetle lüzum vardır. Dişileri bir büyük imtihanın arefetindedir. Bu i tihandan başarıyla çıkmak için çırpınışlar bulunduğunu söylememek haksızlık olur Bunların kâfi olup olmadı- ğını netice tayin edecektir. Her halde millet nazarında Dışişlerinin kaderi de, İtibarı da bu neticeyle sıkı sıkıya ilgilidir AKİS/7