SAYE DÜNYA POLİTİKASI v Faşizm ve Nazizmden sonra şimdi de Titoizm Nevyork (AP) — Tam bir söne pvvel, ufak bir çıban olarak başlı. Yan Titolam, bugün komünist sis. feminde bir İkanser halini aldı. Siyasi cerrahlar, derhal, damir perde arkasında bıçaklara sarıltı- har. Bugüne kadar, bü. hastahğa Mmuztarip olanlar, bir kaç ameliyat geçirdiler, Vücudun muhtelif kımm Tarı, amneliyat geçirmesine rağmen, ana' kısım, sapasağlam durmakta - ir. Bu hastalık, üzerinde yaşadığı Vücudu tehlikeye sokacak bir ma hiyet arzetmektedir. Ameliyatlar hülen daha mik tekerrür etmekte - dör. Belki de cerrahlar, hastalığın Merkez sikleti olan — Yugoslavyayı Hedef tatmaktadırlar, İşte size, son klinik raporları: Arnavatluk: Komünist — önderlerinden — Koçi Xoxe, bir zamanlar partinin sekre. teri iken, gizli bir emirle idam e- dilmiştir. Suçu: Titoizm, Macaristan: Okul öğretmenliğinden Bakanlı - ga çıkan ve sonradan da vazifesi den ve komünist partisinden atılan Lazslo Rajk'ın suçu: Titozen, Bulgaristan: Parlârnentodan ve / partisinden, eski Başbakan — muavini — Traicho Kostov'un çıkarılmasına sebep: Ti tolzm, Yunanistan: * Komünist çetelerinin Başkomuta- vu General Marko Vafiadesin, Ko- mutanlıktan — çıkarılmasına sebep: Titoizm. Polonyı Eski Başbakan muavini ve ko- münist partisi sekreteri Wladislav Gomülka, bütün faaliyetlerinden mahrum edildi. Suçu: Titolzm, Kısacası, Titoizm, bugün Doğu “Avrupada 'bir çıban' başı teşkil et- mektedir. Yukarda, ancak, Millet. Tezarası sahalarda — isimleri geçen gahısları ele aldık, İsimleri bilin - Öneyen, kim bilir “ kaç ikişi, hâlen) ortadan kaybolmuş bulunmaktadır? Fakat bütün bu gibi tethiş ha- yeketlerine rağmen, bu yeni dok- #trinin mucidi, Yugoslavya diktatö. rü, Mareşal Tito, muvaffakiyetleri ni idame ettirmek ve mevkini sağ Tami ırmaktadır. Moskova, bütün kudretiyle, — sü- rüden ayrılan, Titoya karşı taar. Tuza geçmeye hazırlanmaktadır. Yugoslavları kandırmaya çalşan Kremlinin emrindeki basın, komü - dık kalanları pohpohlamak geçirmektedir, Sovyet ba- Bımı, Tito gibilere karşı, kat'l ga- lbiyetin yakın olduğunu imâ et - mektedir. | NDA CEREYANLAR Yazan: 3 '4.P. Muhabiri | VİLLİAM L. RYAN birer aksi sada gibi, Moskova ağ- mını yayınlamaktadır: Geçen hafta marfında, en aşağı Gört radyo ise tazyonu, “Titanun günlerinin sayılı olduğunu dünyaya yaymak istedi. ler. Diğer taraftan, Kremlindeki bü- tün siyasf ilderlerden daha dürüst bir komünist olduğunu iddia eden 'Tito, Amerikadan yardım görmeğe İyeltenmekte ve İngiltere ile beş se helik bir ticari anlaşmaya girişme. 'ye çalışmaktadır, Yugoslavyanın ” muharrir ordusu Mareçal Titoyu desteklemekte dir, Yugoslav «Polit bürosunun> üÜyesi olan General Otmar Kreac - bir hing, Yugoslavyanın — komşularına Şu ihtarda bulunmuştur. <Yugoslavyada her hangi bir ih. İtmat hareketine muvaffak olamaz sınız, Çünkü Yugoslav askerleri liderlerine taparcasına sadık bulun maktadırlar.> Bütün bu hâdiseler nasıl başla- ©? Titolzm nedir? — Yugoslavlar, Titoizmi — <Moskovadan ayrı — bir komünizm> olarak vasıflandırmak tadırlar, Sovyet — komünistleri ise, 'Tito taraftarları Marksist - Leni: 'nist siyasetinden uzaklaşmış — bir Milliyetçilik olarak vasıflandınmak tadır, Rusya ile Yugoslavya aşısındaki kakiki anlaşmazlık, — Yugoslavya - min, Sovyet Rusya İle, müsavi şart lar halinde çalışmak İsteyen flk ve yegâne devlet olmak istemesinden doğmuştur. Tito, Moskovanın — direktiflerine itaat etmek arzısunda değildir. Ti- to, Bilhassa çiftçiler arasında ko. lektivizmin yayılmasına taraftar - dır. Bir bakımdan, Moskova, Ti- tonun, 1928 eenesinde Stalinle aymı vaziyette olduğunu unutmaktadır. Bulgaristanda, Dimitrov'un parti İsini kuvvetlendirmeğe kalkışması - İm mütcakip, Bulgaristanda — geniş bir casus teşkilâtının faaliyete geç tüğ bilinmektedir. Halen, Moskova ya sımsıkı bağlı bulunan Tolarov tam kontrolü elinde bulundurmak- tadır, Sövyetler tek kelime ile <Tito . izm> İ, 1949 senesi <Trotzkizm> 1 olarak' vasıflandırmaktadır. Dola - yisile, tıpkı Troçkiye karşı olduğ'u gibi, Titoya karşı amansız bir mü Feyh devlet radyoları da, tıpkı Bir posta pülunun arkasına 5360 kelime yazabilir misiniz? Köln, Almanya (Ap) — Memle. ketten dışarı haber mi — kaçırmak istiyorsunuz? Yoksa mektubunu- Tun sansürden kurtulmasını m ar. Tu ediyorsunuz?, Her iki iş için de, müracaat e- deceğiniz şahıs Heinrich — Sehmitz dir. Herr Sehmitz, bir posta pulunun) Arkasına tam 5,360 kelime yazabil nektedir. Normal bir kart postahın | urkasına ise, kendini sıkmadan 250 bin kelime yazabiliyor. 43 yaşındaki Alman, kendini dünyada minyatür yazı şampiyonu ilân etmiş bulunuyor, Alman entelijans servisi, harpte kendisinden istifade etmesii bildi. Schmitz tam 20 memlekete haber Bötürdü ve geri getirdi. Bakın Sehmitz neler — anlatıyor: <Harp içinde gezdiğim memleket Jlerin ekserisi, Almanyanın düşman lariyle doluydu. Fakat en ufak bir müşkülatla bile karşılaşmadım. Fa kat, Rus Usanma Jâyıkiyle vakıf olmam da, yardım etmedi - değil.. San'atımı — gösterebilmem — için, bol ışık ve sert bir kurşun kalem 'den başka hiç bir şeye - ihtiyacım yoktur.> Harp bittiğindenberi, Schmitz, minyatür yazıları için bir saha bul A3. Musiki neşriyfatı tabileri için avta yazmakta fakat boş a yında, mikroskopik yazılarına de- vem emektedir, Kendisinin & bir kart postal arkasına 250.000 ke üme yazmak olmuştur. Bu kelime der normal büyüklükte yazılsa da- KESRA Vazan : Edgar Wallace Şafak söker sökmez ilk işi u- zaklara gidip esaslı surette sak lanmak olacaktı. Bardağı yine doldurdu ve içti, kulağına hep Ameri'nin sesi geliyor gibiydi, başını kollarının arasına aldı ve korkmuş bir çocuk gibi hıçkıra bıçkıra ağiamaya başladı. KISIM 49 Firar Elsa Marlov kendini kaybetti- Bi anda bile içinde bulunduğu korkunç tehlikenin farkında i- di. Onu kilerde üstüne yatırdık Jarı sert yatak büsbütün kendi- ne getirdi. Ne talihsizlikti bu, sevdiği adam hapiste idi ve bi- raz sonra öldürülecekti. Duvar da mutfağa bakan 4 hava deli- Zi vardı, tırmanıp baktığı vakit boş bir şişenin başında uyuklı- yan Jessie Dame'in babasını gördü. Adam derin derin uyu- yor horultusu da bütün evi tu- tuyordu. Doğru kapıya koştu? bütün gücüyle abandıysa da ki- mak imkânını göreme - ar — bekliyecekti, fakat iyada en sevdiği insanın ö- lümle karşı karşıya - olduğunu bildiği halde eli kolu bağlı be muvaffakiyetini, 380 kitap koymak mümkündür. cadeleye girişilmiştir. - Yazan: Ş 4. P. Muhabiri ı]o chim NORTMANN hi, bunu okumak için 27 saata ih- tiyaç vardır. Halbuki bi kartı oku 'yabilmek için, bir pertavsiza ve 160 #aata ihtiyaç vardır. Fakat Sehmtz bu mikroskopik yazıları için, her hanbi bir pertavsız veya diğer her hangi bir sun'i bir alet kullanmadı #ini iddia etmektedir. Geçen gün, A, P. — muhabirine, sanatım gösterdi. Bir kart vizite x lelade bir kurşun kallemle 3 uzun kelime yazdı. Bu 3 uzun kelimenin Boyu, tırnak genişliğinden uzun de gildi. Pertavmz kullanmayan göze, Bu kelimeler, dalgalı bir hat olarak görünmektedir. Fakat — pertavsız kullarıldığı takdirde, kelimeler tam manasiyle okunmaktadır., , Harfler, son derece muntazam. âr. Sehmitz, geçen sene, — dünyacın en küçük kitabını yazmış <lmakla iftihar etmektedir. Bu kitavem uzna | luğu 4,5 milimetre, geniy'içi 35 m. | Ümetre, ve kalınlığı ise 3 milimet | redir, T7 sahifelik bu kitapta 666666 kelime vardır. Bir kibrit kutusuna, bunun gibi Bir çanta içine ise, bütün bir kü tüphaneyi yerleştirmemek için hiç | bir sebep Yyoktur, —Ad0— lemeye nasıl tahammül edecekti. Bir daha abandı, kapı sapsağ - lam bir vaziyetto mukavemet e diyordu. Derken holde ayak ses leri oldu, kalbi helecandan dur- mak Üzere idi. Adımlar merdi - veni geçtikten sonra hafif bir ses «Baba> diye seslendi. Bu Jesaie Dame idi. — Baba aşağıda mısın? Anla- gılan kız işiği görmüş olacaktı ki, doğru mutfağa indi. — Baba ne oldu bu haliniz ne? — Jessie Allah aşkına buta- rafa bak. Bu söz üzerine kız ir- kildi. — Kim 0? — Benim, ben Elsa Marlov, — Aman beni ne korkuttun, neredesin? Sus gürültü etme burada- yım, — Kilerde mi? et, beni çıkar kuzum. Jessie yavaşça kapıya yı laştı: «Hay Allah kilitlemiş, a- nahtar cebinde olsa gerek, dur gidip kendi anahtarlarımı geti- reyim. Beş dakika geçmemişti ki geldi, kapıyı açtıklar da n NCİZZPATR'ON 3 YURDUM SABAH UZUN ücevnerlevö Saray Burnu'nun eşsiz. güzelli- ğini meşhur Megarya efsanesi ile anlatabiliriz. Milâddan 660 yıl ©e Megarya'lılar — Delf kühinine müracaat ederek yeni bir diyar n- radıklarını, nereye gitmelerii e edeceklerini — sordular. n karşısında oturu- Sarayburnunun eski Megaryalılar yola çıktılar. O aa manlar Finikeliler'in — oturdukları gimdiki Kadıköyüne gelerek yer - leştiler. Saray Burnu, karşıların- da bütün ibtişamile duruyordu.. Megaryalların reiti Bizas — İşte dedi Dolf kühininin bize göylediği yer. kör olmasaydılı Burada oturanlar © güzel yeri gö- asırlarda görünüşü Sarayburnu Tüp gider, orada yerleşirlerdi. Bizas, taraftarları ile Saray Bur nuna geldi ve Bizans şehri de bu #uretle kurulmuş oldu. Fakat ga- riptir, Bizana İmparatorluğu son- radan İstanbul'un bu eşsiz, gü- zel yeri ihmal etti. Fatih İstan- zaman Saray Bur- zunün güzelliğine hayran — oldu. bulu fethettij Büyük bir sarayın inşa edilmesi- ni emretti. Mimarlar, sahanın bir Saray inşasına müsait olmadığını ürdüler. Fakat Fatih, karar iği her şeyi tatbik ettirmesi- ni de bilen bir kumandandı. Mi- marların (olmaz) dediklerini o ol- durdu ve bütün Saray — Burnunu güzel saraylar ve sahilde köşkler- le süsledi. l Gölpazarı Belediye otobüsü Çamurlukta oturan şoför mu- avini elleri kurtularak düşti 've kafatası parçalanarak öldü Hlimize bağlı Gölpazarı ilçesi- nin belediyesine ait otobüs içer sine büyük küfelerle koza yük- leyerek ve küfelerin — arasında iyolcu alarak goför — muavininin de çamurluğuna oturarak sefer yaparken muavin İbrahimin el leri birdenbire çamurluktan kur- tularak sırtüstü düşmek suretile kafa tası pazçalanarak derhal öl müştür. Haddi istiabından fazla yük ve yolcu alınması menedildiği hal- de belediye otobüsünün bu şekil de seyri sefer yapışı yüzünden bir vatandaşın ölümü muhitte te essür uyandırmıştır. Tahkikat de vam etmektedir. Belediye şoförü Mehmet tevkif edilmişt Samsunda hayırsever bir yatandaşın fakirlere yardımı Samsun: (Hususi) — Her sene Ramazanda fakirlere, yağ, un, ma ' karna gibi gıda maddeleri dağıtan Samsun Sümer palas otel ve kıra- athanesi sahibi Mehmet — Erturan, bu senede dul ve fakir kadınlara 5| er metre pamuklu kumaş tevzi miştir. Şehrimnizde yardım sever olarak tanınazi B. Mehmet Erturan bun - dan evvel D.P. ye bir de otomobil hediye etmişti. Asil ve kadirşınas vatandaşımızı en samimi duygularımızla — tebrik ederken, bu hareketin diğer zengin | ginlere de örnek Di ederiz, olmasını temen Çeviren : Semra Arslanlı da bir şeyler sayıkladı ve kı- mıldadı. Ki «çabuk merdive - ne> diye fısıldadı, «bu yaptı; mı duyarsa beni öldürür hiç ö- tesi yok» Hole yükselen merdi- veni çıkarlarken adam uyandı, kiler kapısını açık görünce kız- ların yüreğini hoplatan bir nâ- ra atarak peşlerinden koşmaya başladı. Fakat onlar daha ev- vel davranarak kendilerini so - kağa atmışlardı. Karanlık ve ortada bir kul yoktu. Elsa alabildiğine koşma- 'ya başlamadan önce yanına bak- tı Jessie kaybolmuştu. Anlaşılan kız buraları iyi bildiğinden bir kovuğa saklanarak — babasının takibinden kurtulmuştu. Adam ise işlediği hatânın korkusuyla ayılmış var kuvvetile Elsayı ko valıyordu. Bir an geldi ki, Elsa adım daha atamıyacağını anla- dı, fakat kargıdan devriye çık- miş olan bir polis geliyordu, za vallı kızcağız son bir hamle ile koşarak kendini polisin kucağı- na attı ve ertesi sabah gözleri- ni bir hastahane odasında açın- caya kadar hiç bir gey bilmedi, tık bir | Domaniç bucağındğ define arayanlar —. .—— İlçe Kaymakamının Tavşanlı: (Husust Muhabirimiz- Peşemit köyünden Bayram ve Çu- kurca köyünden Mehmed Tunç Ma lyeye müracaatta bulunarak Pe - şemit köyü civarında altın ve mü - cevherat bulunan bir define temişler; blazat Kütahyaya gide - l ruhsatı almışlardır. altın, üç çuval mücevherat çıkacak tı. Bütün ilçe ve b lhassa Domaniç bucağı ve köyleri halkı, kazı sanu. nu merakla beklemekte idi. Dün başta Kaymakam Arif Oya Malmüdürü, J.K, Yab. Mehmet Ağuş, Mit Eğitim memırundan Tmiteşekkil bir hey'et de jeeple kazı mahalline gitmişlerdir. Yolda defi- ne arayıcısı Peşemit'li Bayram, Jeep'le gelen hey'eti kargılamış, te lâş ve heyecan için de kaymakama hitaben: «Kaymakam Bey, hani kantarınız? Altınları neyle tarta - cağız? Çuval almadınız mı? Çıka- racağımız altın ve mücevherleri ne |reye koyacağız> demiştir. Kendisine define çıktıktan san - ra herşeyin temin edilebileceği söy İlenmiş ve definenin bulunduğu ma İhalle gidilmiştir. Civar iköylerden gelme 500 den fazla meraklı kazı mahallinde top- lanmış bulunuyordu. İki define a. Fayıcısı da / heyecan — içindeydiler, İYerlerinde - duramıyorlardı. “Biraz sonra kavuşacakları çil-çil sarı li. Kısım: 50 Ertesi Sabah Ertesi sabah on bire doğru müfettiş Bikerson serkomiserin odasına gelerek yorgun argın bir sandalyeye çöktü. Villi güm rah kaşlarının altından hafiyeyi süzerek: — Eç... ne var ne yok baka- hm? diye sordu. Bikerson: — Sizin için iyi üstadım, bi - zim için efcââ. O : deli kızın he- zeyanları ile Soyokanın bitip tü- kenmeyen hikâyeleri beni hın beşine kadar oradan oraya koşturdu durdu. Siz telefonda Amerinin Dame'in evinde hapis olduğunu söyleyince doğru ora- ya gittim. Ama bu kız ya deli Ya da rüya görüyor, çünkü saat sekize gelmeden Dame'in evinde idim, herif daha o zamanlar zil Zurna sarhoştu. Garaja girdim. Tabii orta yerde çimento ile ye- ni doldurulmuş çukuru görünce haklı olarak şüphelendim. O za man Mis Marlovun hikâyesi ha- kikate benziyordu. Çimentoyu yeniden boşalttım, çukurun içi ni alan taran ettim, değil bir ce- Bet, bir et parçası bile bulama- dım. — Kan lekesi falan? Hayır hiç, yerler silinmiş- ti ama Dame bunu bana — bi gün — evvelinden — temizlettiğini söyledi. Ses duyulmaması için duvar lara battaniyeler asılmış mıydı? — Hayır, fakat daha evvel- huzurunda yapılan hafriyat neticesiz kaldı den) — Bundan bir müddet evvel | İsemizin Domaniç bucağına bağlı| İze çarpıyor; herkes hâdiseyi ken - oldu- | 3 gunu bildirerek, arama ruhsatı 1s. | ştikçe heyecan rek işlerini takip etmişler ve gerek | kacak! İki define arayıcısı da neticeden | Konuşmuyordu. Hele define arayı - emin görünüyorlardı. — İfadelerine | cıları! göre, gösterdikleri yerde dört saat| Uç dört saat süren yorucu ve he lik bir çalışmadan sonra altı çuval | yecanlı bir çalışmadan sonra, riyasetindeki hey'et raların, mücevherlerin hayâli ken. dilerini sarhoş etmiş gibiydi.. Meraklılarda da ayni heyecan gö 'dine göre tefsir ve izah ediyordu. Kazı mahallinde hafriyata baş - landı. Toprağın kazılması derin artıyor, — herkei «ha şimdi çıkacak! Ha şimdi çı - diye merakla “bakışıyor. - du. Herkes göz kesilmiş, kimse bü -| tün ümitlere rağmen «define> bulu| mamamıştı. Hep toprak, hep - top- | rakt. | Define arayıcıları me'yas: seyir- ciler sükütu hâyâl içindeydiler! Mehmet Diler Taraklı'da bir ti n kaçakçısı yakalandı Geyve (Hususi) — Kazamız köylerinde tütün kaçakçılığı gün geçtikçe — artmaktadır. — Taraklı bucağının — İçdedeler köyünden | Hamdi Bozkurtun evi bir ihbar üzerine zabıta tarafından taharri edilmiş ve bu aramada 150 kilo kaçak tütün bulunmuştur. Ham- Kilis hudut karakolunda kaçakçılarla yapılan müsademe ——— Yakalanan eşyaların değeri on binlerce lira tutuyor Kilis (Hususi) —. Suriyeden Türkiyeye geçmek isteyen maki- neli tüfeklerle mücehhez üç atlı: dan müteşekkil kaçakçı kafilesi, Tahtaköprü —gümrük takımı ile Hisar gümrük takımı tarafından pusuya düşürülmüştür. Üç azr h kaçakçı Yarım saatten fazla süren şiddetli bir müsademeden sonra bindikleri atlarile hâmil bu lundukları eşyaları bırakarak Su riyeye kaçmak suretile canların kurtarabilmişlerdir. — Yakalanan eşyaların değeri onbinlerce lira tutmaktadır. Osmanbükü kurutma kanalı erine köprü inşa edilecek Aydın: (Hususi) — Aydına 3-4 Km. uzaklıkta bulunan Osmanbü. Kü köyü kurutma kanalının üze rine bir köprünün inşasına Bayın: dirlik Bakanlığınca müsaade edil. miş ve bu işin intacı için İl Su İş . leri Müdürlüğüne gerekli emir ve. rilmiştir, Son yağan yağmurlarla mil top- hyan kanalın temizlik işlerine de yakında Başlanacaktır. Bu iş için Berekli tahsisat gönderilmiştir. C. H. P. den bir istifa di Bozkurt tevkif edilmiştir. Mah keme bu suçu sabit görmüş 6 ay hapis 740 lira para cezasına çarp tırılmıştır. den vermış, zira garajın bir kö- gesinae üstüste yığılmış batta - 'eler duruyordu. Serkomiser koltuğunun kasına yaslandı. — Tuhaf değil mi Ameri hâ- lâ meydanlarda yok. Bikerson omuzlarını silkti: Ben de hâlâ onu arayıp duruyorum ya. - Peki ya öbür hikâye, So- yoka çetesinin başı Tupervilmiş, sen kendisini gördün mü? Şimdi oradan - geliyorum. Efendim mesele gu, bu adam dehşetli geveze. Kendisine, ban kasında Soyokanın ajanlarından biri olabilecek kimse var mı di- ye soracak oldum, beni, canı eğ- İenmek isteyen bir deli farzetti. Soyokayı değil tanımak ismini dahi işitmemişmiş. Herif alt çe- nemden girdi Üst çenemden çık- tı, öyleki ben de Soyoka ola- rak şüpheleniyoruz bile diyeme- dim, Sonra evinde olan bir hır- sızlıktan bahsetti, Villinin alnı kırıştı: — Anlamıyorum bu işin için de bir gey var, baksana Ameri- nin Çinlisini de bıçaklanmış 0- larak Dame'in evinin biraz öte- Binde bulduk. Nasıl o zavallı- cak? — Doktorlar tehlike yok bir iki haftaya kadar kalkar di- yorlar, anlaşılan onu bıçaklıyan Gan damarına İsabet ettireme - miş olacak. Feng-Ho'yu istintak etmek İstiyorum ama doktorlar bir türlü bırakmıyorlar, ben ar Yalova (Hususi) — Şehrimi- 'zin Süleyman bey ocağına ka- yıtlı tanınmış gençlerimizden Ah- sen Üstel, C. H. P. den istifa et- miştir. gimdi Dame'in kızını görmeye gidiyorum, görünüşe bakılırsa erkenden işine gitmiş, belki ah- babımız Ameriye de orada rast- gelirim, — Yani Soyoka olduğunu id- dia ettiğin Ameriye mi? — Hayır artık -demiyorum, bu, en akıllı bir adamın bile dü- gebileceği bir hatâ idi, kaldı ki, ben pek öyle akıllı diye ge- çinen cinsten de değilim. Bikerson Jessie Dame'i daire- de buldu, kızda büyük bir de- Bişikliğin husule geldiğini anla- mak için pek öyle dikkatli tet- kike mahal yoktu, gerçi hiç bir zaman renkli bir insan değildi ama bugün artık kara sarı bir. Tenk almış, uykusuz geçen ge- cenin tesirinden gözleri çukura kaçmıştı. Gün aydın Mis Dame, dün akşam eve kaçta döndünüz? Ben müfettiş Bikersonum. — Evet efendim, sizi gıyaben tanıyorum, eve döndüğümde sa- at 12 idi. — Bu sabah da pek erken çıkmışsınız, ben sekizdi size uğ- radım yoktunuz. — Evet çok erken çıktım. Hakikat halde Jessle Dame gece sabahlara kadar sokaklar- da dolaşmıştı. Şimdi de yalan söylemesine sebep sabah gelir gelmez maşasının üstünde ne gekilde kelâm edeceğini bildiren tehditkâr bir mektup olmasıydı, bulmuş (Devamı var) lazan: Eski bir pehlivan bir pehlivanı Hamlacı Davut pehlivanın yenebilmesine hiç im kân var m? Onun hakkından gelse gelse yine Karamanda ge- lir. Davut pehlivan buna birşey yapama: İşte iki taraf da kendilerine göre haklı olarak böyle düşünü- yorlardı. Nihayet güreş günü geldi, çat tı. Davut Pehlivan bu bir hafta içinde fazla idman etmeğe, ken disine bakmağa da pek lüzum hissetmemiş bulunuyordu. Hat- tâ hazırlanmayı, idman etmeyi adetâ ayıp telâkki ediyordu. Ken disine karşı emniyeti o kadar fazla idi. Sarayda pek büyük bir alâka uyandıran bu güreşin hikâyesi- ne geçmeden evvel yine Arna - vutoğlunun aslen nereli olduğu hakkında yaptığımız — araştır- ma ile alâkalı bir mektubu da - ha sütunlarıma geçiriyorum. Sinop, Kale, yazısında Musta- fa Satıağa imzasile aldığımız bir mektupta aynen göyle den- mektedir: Arnavutoğlunun Kastamonu lu olup olmadığı mütalâanıza Kastamonudan bir okuyucu ta- rafından bir kanaat izhar edil- mekte ve daha yakını olan Kas- tamonuda Helvacı Hüseyin Ça- vuş tavsiye edilmektedir. 1 — Kastamonu merkez köy- lerinden Cambaz, Araplı ve Ke- remli köylüleri, Araç ilçesinin birçok köyleri ile Boyalı buca- ğını tamamı ve Küre ilçesinin birçok köyü ile Taşköprü ilçe - sine bağlı Dağ semtindeki köy - lüler, evlerinde ancak bekçi o- larak bıraktıkları ihtiyar ve sa- katlardan başka tamamı İstan- bula giderek oralarda şeker: börekçi, yufka ve kadayifçi, mu hallebici ve iskelelerde hamallık yaparlar. Karaköyde börek; Çemberlitaşta muhallebici, Ye- Miş iskelesinde de hamal ve ka yıkçı olarak her zaman Kasta - Monulular mevcuttur. 2 — Arnavutoğlunun Hamla- cıbaşı oluşu karşısında muhak- kak sahil memleketli olması ka naatinize gelince, benim şahsen tanıdığım Kastamonuda bir çok eski hamlacılar vardır. Bunlar- dan sağ olanlardan merkeze bağlı Koru köyünde, Megüzede ve şeh rin içinde Topçuoğlu mahallesin de Hamlacı lâkabı ile anılan kim seler de vardır. 3 — Kastamonuda yetişen pehlivanların hep iri yarı insan lar olduğu kanaatiniz de doğru ise de Arnavutoğlundan çok son ra yetişen ve aşağı yukarı ayni kiloda Kastamonulu Çevircioğlu, Dana pehlivan ve alafranga gü- reş emekli pehlivanlarından Dev rekânili Rifat, ufak yapılı, fa- kat namlı pehlivanlarımızdandır. 4 — Rumeli taraflarına eski Kastamonu ilinden — muhacere- İten de gönderilen bir çok göçmen lerle - pehlivanlar da olduğunu duymuştum. Ne dereceye kadar sihbatli olduğunu bilmiyorum. İşte bütün bu sebeplerden do layı Arnavutoğlu Ali pehliva - nın Kastamonulu olduğuna ben de kaniim.> Ben Hüseyin Çavuşa bir mek tup yazdım ve kendisinden iza- Dün aşağıdaki mektubu aldı 1 — 788 sayılı memurin kanu nunun 26 mmcı maddesine göre, sırasile cezalandırılmak suretile bir memur memuriyetinden ih - raç edilebilir. 2 — Aym kanunun 85 inci Maddesine dayanılarak bir me- mur şikâyet halinde ve inzibat komisyonu kararile tahvil edila bilir. 3 — Aynı kanunun 48 inci maddesine göre, asayiş ve inzi- bat zaviyesinden bir memura iş ten el çektirilebilir. 4 — Yine aymı kanunun 77 ci maddesinin 1 ve 2 inci fıkraları- wa dayanılarak üç defa menfi sicil alan memur tekaüde sevke- dilebilir. 5 — Yine aynı kanunun 84 cü maddesine ve hizmet müddetleri ne nazaran hastalığı iyileşmi - yen memur tekaüde sevkedilir. 6 — 1777 ve 2919 sayılı ka - nunların $ cü maddesine göre bir memur Bakanlık emrine alı nabilir ve sonra da tekaüt edile bilir. 7 — 1609 sayılı kanunun $ ve 4 cil maddeleri mucibince irtikâp ve irtişa ve benzeri — fillerden, maznun olan kimseler mevkufen muhakeme ve tecsiye edilebilir. — 1610 sayılı kanunun 1 ci maddesi yalan yere mal beyan - namesi veren memuru, memur - Tuktan çıkartır ve bir daha mo- Muriyete alınmaz, 9 — Türk Ceza Kan'ınunun 202, 240, 243, 250, 339 349 cu maddelerinde zimmete 9 ra ge- girme ve ihtilâs, irtikâr ve irti- Şa, Memuriyeti sutistir. * v İesini yapmamak, « * x karşı fena mucmele, sahte.. hk hak - Knda çısitli cezalar ve bunun İLELİKIRKPINAR GÜREŞLERİ S AĞUSTOS 1049 Tefrika No. 70 Hamlacı Davut, Arnavutoğlu güreşi arifesinde!.. Karamandanın — yenemediği hat istedim. Henüz bir cevap a- lamadım. Zannedersem bu Ünlü 'Türk pehlivanının nereli olduğu hakkında vesikaya dayanan en doğru malümatı kendisi verecek tir. Birçok Kastamonuluların, Saf ranboluluların iş bulmak — için İstanbula akın etmiş oldukları- ni ben de biliyorum. Denizden uzak yerlerden gelen bu vatan daşlar arasında pek çoğunun kayıkçılık yaptıkları da malüm- dur. Halen de İstanbulun kayık çıları arasında mühim sayıda Kastamonulu, Safranbolulu va- tandaşlar vardır. Fakat sayın okuyucum tara- fından ilert sürülen bu nokta - larda Arnavutoğlunun mutlâka Kastamonulu olduğunu isbat e- demez. Bizi şüpheye düşüren en büyük nokta Al pehlivanın ta- şımakta olduğu Arnavutoğlu lâ- kabıdır. Daha evvel büyük Türk peh- liyanı Kazıkçı Karabekirin ha- yatını yazarken de bu büyük Türk pehlivanının merhum mi Karayelin iddlası hilâfına Sı 1 olmayıp Deliormanlı oldu- ğuna dair vesikalar neşretmiş - tim. Nitekim üstad Celâl Davud da son zamanlarda Kazıkçı Karabekir hakkında yazdığı yazılarda — benim ileri sür- düğüm hakikatlere inandığı- ni ima etmiş ve merhum Sâmi Karayelin bu husustaki iddiala- rında inanılacak bir nokta bu - lamamıştır. Muhtetem okuyucumun vakti le Rumeline Kastamonu ve ha- vâlisinden birçok Türklerin geç- miş ve oralarda yerleşmiş olduk ları yolundaki duydukları da doğrudur. Esasen Rumelindeki Türklerin en büyük- ekseriyet Anadoludan oraya geçen Türk- lerin ahfadıdır. Bugün Delior- manda, Makedonyada, Yunanis - tanda, Yugoslavyada ve hattâ Rumanyada pek çok Türk köy- lerinin isimleri buralardaki ka- dim mezar taşlarında da bura- ya gelip yerleşenlerin Anadolu- dan gelmiş oldukları hakkında kayıtlar vardır. Soyadları da bunu gösterir. Meselâ Balkan Türkleri arasında yüzlerce, hat tâ binlerce ailenin «<Bayraktar» «Bölükbaşı> «Sancaktar» «Sipa hioğlu> «Konyat» «Alemdar» <«Akkoyunlu» «Tuzlalı> «Kervan cı> «Topçubaşı> gibi yüzdeyüz Anadolu Türklerine ait soyad - ları kullandıkları — hakikattir.. Türk orduları tarafından fet- hedilen bu diyarlarda kalan ve Sipahi oldukları için yüzdeyüz su katılmamış hâlis Türkoğlu Türk olan binlerce, onbinlerce kişi, Rumeli Türklerinin asılla- rını teşkil eder. Bundan başka pek çok vilâyetlerin halkı da zZaman zaman buralara akın ha- linde muhaceret etmişler ve ye ni topraklara yerleşmişlerdir. Bütün bunlar da gösteriyor ki, Türk Anadolulu olsun, Rum- elili olsun ayni kandandır. A: ni ırkın çocuklarıdır. Bunlar a. rasında fark aramak — Anadolu ve Rumeli Türkleri arasında i- kilik yaratmak istemek çok dar bir zihniyetin ifadesidi: (Devamı var) | İ Yeni Emeklilik AKanunu ve memurların istikbali sonucunda memurin kanununun 49 uncu maddesi gereğince ms murluktan ihraç vardır, 10 — 5489 sayılı kanun hü - kümlerine göre ve tasarruf için kadro, resen veya komisyon ka- rarile lâğvedilir ve memur açık- ta bırakıladilir. Acaba bunların dışında ne gi- bi bir hal sebep ve ölçü vardır ki 30 yıl hizmet eden bir. me- mur, yeni emeklilik kanunu dai resinde tekaüde sevkedilsin, der hal söyliyeyim, âmirin keyfi. « «Sıhhatli bilgili, namuslu, çalıy- | kan bir memura, bir şey yapıla- Mmayınca, hemen tekdüde sevkı dilecektir. Şimdi bu durumdaki bütün memurlar istikbalden şüp he ve endişeli bir duruma düş- tüler. Bu hüküm aynı zamanda şöy le bir garabet doğuracaktır. 59 veya 64 yaşındaki bir memur, 30 yılı dolduramadığı için vazi/e | görecek, genç yaşta memur olan ve ceza ve istifa suretile açıkta kalmıyan bir memur, yeni müd« detlere göre 45 yaşından itiba « ren tekaüde sevkedilecek. Bu, ne devletin ne de ferdin Tehinde dir. Yukarıki hükümler her duru- mu cevaplandırır. Yeni hüküm ise bunlara ek olarak bir âmirın işine ve hoşuna gitmiyen bir me muru siyasi olsun, şahsi olsun, ek ve atmak için birinci Si lâhtır. Bu hüküm çıkacağına, keşke tekaüt kanunu hiç çıkmde saydı - Bunun neticelerini sizin takdirişise bırakıyoruz.> İstikdallerinden endişer Ti bir memur ve arka * daşları.