SAYFA Acayip bir memleket srail de 21 siyasi parti var, fakat milli birlik yok Türlü cereyanların şaşkına çevirdiği Filistinde, buradan giden göçmen Yahudiler ne düşünüyorlar? Müstakil İsrail devletinde kim bilir ne kadar kuvvetli bir millf birlik vardır! diyeceksiniz. Yıllarca Nazi boyunduruğu altında ıztıraplar çeken orta Av rupa Yahudilerinin senelerce A- raplara ve İngilizlere karşı müca dele etmekten yorulan — Filistin yahudilerinin dünyanın dört bir farafından gelen diğer ırkdaş- Jariyle el ele vererek ayni gaye etrafında birleştiklerini sanmayı nız. Bilâkis.. İsrailde milli birlik namına hiç bir şey yukllılır. ı;u- siyast hayatı temsil eden şıhmuhteııf partinin içinde her fürlü cereyanlar mevcuddur. İsrailin — Sovyet — Rusyaya bağlanmasını istiyen kominist partisinden tutunuz, yahudi di- ninin siyasi içtimaf hayata ha- kim bulunmasıni istiyen dindar- lara, tarihte en büyük darbeyi kendilerineindiren Nazizmi ihya etmek istiyen ve eski Irgun Ziu- mi tethiş kurumu tarafından te- sis edilen Etzel partisine varın- caya kadar ne ararsanız var, Si- yasi fikir, bakımından da tam Manâsiyle bir Babil kulesi... Bu gün Bengurian Veizman, Şaret gibi en mühim yahudi li- derlerinin partisi olan, ve söz de İngiltere'deki İşçi partisine ber- zetilmek istenilen Mopainin ge-| 'nel kongrelerden birinde bulun- düm. Telaviv'in en büyük sinemala- Jarından birinde yapılmakta o- lan bir toplantıya bütün partili- ler gelebiliyordu. Kapıda, parti adamları ve polis- ler sıkı bir kontrol " kurmuşlar, yabancı kimseyi bırakmıyorlar. Gazeteci olduğumu güç halle anlatarak girdim. Esasen sinema binasının dışına konulan opar- dörlerden hâtiplerin sesi bütün şehre aksediyordu. Bengurion'- un hayat pahalılığı - ile yapıla- cak mücadeleden bahseden ve bi rsaat süren söylevini içeride yer olmadığından kapının dışın- da ayakta dinleyebiliyordum bir aralık arkamda yavaş türkçe ko 'nuşan iki yahudinin şu sözlerini duydum: — Masal okuma be, 1 Karnımız tok mavallara. . Ben hiç türkçe bildiğimi belli etmeden onları dinliyordum.. — Sen göreceksin M “-; lüyorum yine de - söyliyeceğim, Amerikan mandası bizim bugün” kü istiklâlimizden on defa daha iyidir... Muharebe, muharebi Pahalılık Bunun sonu nasıl ge- lecek? Etraftakilerin İbraniceden baş ka bir şey konuşmadıklarını gö- ren bu yahudiler aralarında tük- çe serbestçe fikir teati ediyorlar di. Bu sözlere muhatap olan ya- hudi şu cevabı verdi: — Rahat battı galiba, Has- köy'de —mezarlığa bakan bodrumundan Dizengof cadı sindeki apartmana yerleştin (*) Histodrutu kazıkla bakalım ka- zıkla.... Allah devlete, millete ze- E iş yap val vermetin diyeceğine Ameri- kan mandası İstiyorsun hele bir az sabret be... Yeni binalardan beş sene vergi alınmamasını hü- kümet kabul etmezse o zaman A- merikan mandası isteriz. Ben de seninle beraberim. İşte Bayan Golda geldi.... Rusya'da doğmuş ve - tahsili- ni Kiyef'te yapmış olan Çalışma Bakanı Golda Mayerson kürsü- 'ye geldiği zaman çılgın bir alkış koptu... Bizim ahbaplar hiç ko- nuşmadan kadını dinlediler, Bayan Golda kabinenin en ateş N hâtibi İdi. Rusların -pek fazla sevdiği bu kadın diplomat Mos- kova'nın tam itimadına mazhar olmuş ve bu sayede Rusya'dan İsraile çok şeyler temin etmişti. Bu yıl İsrailde yenilen beyaz ek- mek unu Rusya'dan gelen buğ- daylardan yapılmıştı. Bugün İs- rail ordusundaki Skoda uçakla- rını da temin eden bu kadındı.. * Yalnız halk veya partiler ara- sında değil idare mekanizmasın- dn bir fikir birliği mevcud değil di. Bütün dünya yahudileriyle il- gilenen yahtdi ajansı ile hükü- met dalmi ihtilâf halindedir. Doğrudan doğruya muhaceret işlerini tanzim ve yeni gelenleri yerleştirmeğe, onlara iş bulma- ğa memur olan yahudi ajansı Waridatını dünya — yahudilerinin teberrülerinden temin ediyordu.. Siyanism yapmak için milyon- lar sarfeden bu teşekkül hü- kümetin senede 250 bin muha- cir getirtmek husundaki * prog- Tamını tahakkuk ettirememekto- dir. Yahudi ajansı hükümet içinde hükümet gibidir. Bu teşekkülüa görevlerini bir bakanlığa devret- mek bir türlü kabil olamamış- tır. * Ferdler arasındaki — ihtilâflar daha büyüktür. Tam bir anarşi yoksa bile devlet otoritesi temi- nini gösterememekte sıkı sık hâ- diseler olmaktadır. Vatanı kurtarmak için sava- şan kan döken gençlik, koyu bir taassubu hakim kılmak isti- yen dindarların sık sık taarru- zuna maruz kalmakta ve bazan kanlı arbedeler olmaktadır: Geçenlerde bir gün Ben Yahu- l Yeni Sabahın İsrail diyarına gönderdiği Mehmet ATAKERDEN : 9 da caddesinde büyük bir sinema- 'nin önünü saran silâhlı dindar- lar, gençliğin havra saatinde si- nemaya girmesine mani olmak is temişler, pilâjlara giden kız ve erkek guruplarına taarruz et- mişler.. Yaralananlar olmuştur. Fertler arasındaki fikir birli- ği, gaye beraberliği derin uçu- rümlar içinde — kaybolmuştur Birussaba'da 70 derece — kızgın gününeş altında yurdunu kurma- Ba çalışan kuş uçmaz kervan geç mez Negev çöllerinde hayat ya- ratmak için kızgın kumların altında yeraltı sularını arayan, Üüzerinde bir şort ve İşçi gömle- ğinden, başında ayni renkte bir kasketten başka bir şey bulun- mayan vatanseverlerin yanında Telaviv'in harp öncesi Viyana ha yatından hiç de farksız olan gü- zel kahvelerinde en pahalı ka maşlardan giydiği elbiseleri gös- termek için her akşam başka bir. kilikto — muntazaman d>- vam eden, enternasyonal yahu- di zümresi nasıl — kaynaşahile- cektir.. Yafa ile Telaviv birbirine bi- tişmiş ve kaynaşmış tek bir şe- hir gibidir. Halbuki birincisi bom boş durürken ikincisinde gayri- meskün ne bir tavan arası ne de bir ağaç kovuğu bulamazsınız. Telaviv'de oturmak bir şeref Yafa'da oturmak bir zül sayılı- yor. Kaçan Araplardan kalan ko caman binaların içinde cinler top oynuyor. Bunun sebebini ilgililere gor- duğum zaman: — Ne yapalım kimse Yafa'da otumak istemiyor.. Dediler. Millt birlik propagandalarla kurulamaz, bir milletin yaradı- lışında kanında olmalıdır... Yer- yüzünde daima dağınık bir hal- de yaşamış olan yahudilerin bir milletin yaşaması için e'zem olan samimi birliği nasıl benimsiye- cekleri pek merak ediliyor. 'Theodore Herzl Weizman'ın bu yurdu kurmak için sarfettikleri emekler, ateşin bir lisanla yaz- dıkları kitaplar, yabavcıları bile tesir altında bırakırken İsrail 'de yaşayanlar, büyük yahudi ön- derlerinin - eserlerini okumuşa hiç de benzemiyorlar. Men Siguyem Tanburam Semize- ni * Histadrut Kebutsların bağ- H oldukları işçiler birliğidir. ÇOCUK YUVASI DOKTOR yan tayin edilecektir, İstekli müracaatları, KUUMAAAAAAAAN YasanaaaaaanaaaanaAARAAAAARA'| TU ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MERKEZIİNDEN : Kurumumuzun Kırklarelindesi Çocuk Yuvası Müdürlüğü açıl. mıştır. Buraya, Çocuk hastalıkları mütehassısı bir doktor Ba. Genel Merkez Umum Müdürlüğüne) bir fotoğraflı dilekçe MÜDÜRÜ BAYAN ALINACAK Bayan Doktorların - (An<ara'da ile ö nx“ıı““ı“, Türk Ticaret Bankası A. Ş. Umum Müdürlüğünden: MERKEZ ve ŞUBELER DE 1000 LİRA VE DAHA FAZLA Kuponlu Vadeli Mevduatı Olanlar için 15 Haziran 1949 da Ankarada Noter Huzurile Yapılan İkramiye Çekilişine Ait Neticeleri Hesap No. — Hesap Sahibi 4312 — 8. Ülgür 973/4021 — H, Türkand 178/2021 — N, Erem 4009 — BCA, Özdilek 4240 — G, ve G, Sezek 92/147 — N, Çalık 4004 — . Erenerel 115/ 589 — R. Ayanoğlu 126/1402 — A. R. Tarlan 132/1716 — M, Uz 61/ 187 — C, Axhuy 28/1195 — Tic, ve S. O, 64/ 406 — Ü. Pakkadın 64/ 404 — Ü. Pakkadın 4081 — , Çevik 131 — A, Çan 141 — Y Özsep 108 — Ş. Alyanak 88 — G, Mutman 4310 — V. Gürol 4206 — B, Haskök 4207 — H, Kayhap 4312 — 8. Ülgür 4398 — F. Yaşar 4496 — M, Durak 4443 — H Turhan 40/ 234 — Dr, F, Mama 100/1954 — M Karabıyılk, 94/ 148 — İ. Cebesoy 185/ 228 — A, Dündar 973/4021 — H Türkand 964/4012 — R. Türkand 964/4012 — R. Türcand 4012 — 8. Tezel 4005 — B. İsen 4005 — B. İsen 4004 — E, Erenerel Bildiriyoruz İkramiyo — Mikdarı 5.000,— — İştanbu) 1,000.- İzmit 500.— Ankara 5.00.— “Bolu 500 Eskişehir | 5B00.— İzmir 500.— - Osmanbey 50— Ankara | 50— Ankara | 5Bü.— Ankara | 50.— Adapazanı | | 5ü— Adapazarı 50.— Adapazam 50— Adapazarı Bü.— Bolu 5ü— Bursa 50.— Bursa | 5ü— Bursa | 50— Bursa 50— Eskişehir 5ü— Eskişehir | 50— İstanbul 50— İstanbul | 50.— İstanbul | 50— İstanbul | 50.— İstanbul | 50— İzmir | İzmir | İzmir İzmir İzmit İzmit İzmit Osmanbey Osmanbey Osmanbey 50— Osmanbey TT KDA li S0— Bb 50.— 5ü— 5ü— 5S0— Bü— Büm 5ü— Mardin Valiliğinden 1 — Eksiltmeye konulmuş: Nuseybinde yapılacak sağlık mer- kozi inşaatı koyi 2 — Eksi tutarı 74940 lira 80 kuruştur. meye 1.7.949 cuma günü saat (Onbirde) Bayındırlık müdürlüğünde müteşekkil komisyon marifetiyle kapalı zarf usuliyle yapılacaktır. 3 — İsteklilerin e itme şari tnamesini ve buna bağlı kâğıtları Bayındırlık müdürlüğünde göreceklerdir. ibraz etmeleri lâzımdır, teminat vermeleri ve 949 yılır-Ticaret Odası belgesi 5 — İsteklilerin bu işin teknik öneminde bir işi iyi başardığını veya denetlediği yata değer belgelerile birlikte ihale gününden en 'az (tatil günleri hariç) üç gün evvel Mardin valiliğine müracaatla yeterlik belgesi almaları lâzımdır. 6 — İstekliler teklif mektuplarının her Pul yapıştırdıktan sonra eksiltme alındı karşılığında eksiltme komisyonu reisl Postada olacak gecikmeler kabul edilmez. parçasına 60 kuruşluk günü olan 1.7.949 saat ona kadar Dabkoviç ve Şki. VAPUR ANLARI STEVENSON LİNE Amerikan bandıralı s/s (HARLES PADDOK 20/6/949 Pire, Triyeste, Nevyork için mal kabul eder. Transmarin s/86 HERA 21/6/1949 SIWA Limanımızda Burgaz, Köstence, Hamburg Bromen, Anvore, Rotordam ve Londra için aktarmasız mal kabul edor. STAUBO LİNE Şimali Amorika munlazum hattı Norveç Bandıralı m/s HA V 23/6/949 Nevyork için mal ve yolcu kabul eder. Fazla tafsilât almak Için: Galata eski Yolcu Salonu karşısında Frank han 8 üncü kata müracaat. Tel; 44707/8 Istanbul Asliye 6 ncı Hukuk Yargıçliğından 948/1458 İzmir Değirmen dağı caddesi 384 sokak, 95 numarada Arif Başaran tarafından Karagümrük Aci Çeşme sokak 8 numarada oturmakta olan seyyar satıcı Mehmet Ali aleyhine açılan gaiplik düvasında Vâvalı 1. Kametgâhına göriderilen davetiye - lere verilen cevab da bu namdal kimse olmadığı bildirilmiş oldu . gundan mahkemece davanın — açıl- dığını bildirilmek Üzere ilânen teb. ligat ifasına karar verilmiş olduğun | dan dâvalının ve dâvalının halen bu| lunduğu yerl bilenlerin İstanbul As liye 6 ıncı Hukuk - Yargıçlığının 948/1452 sayılı Yosyasına bildirme lerine ve dâvalının 27/6/1049 gün- İü oturumda — bulunmasının, veya vekil göndermesinin aksi takdirde yargılamanın devam — edeceği ilân olunur, 18/6/949 ZAYİ Devlet kitapları mütedavil ser - mayesi Müdürlüğüne teslim ettiğim «Lise Fen Kolu için Modern - Geo. metri ve problemleri Fasikül IV Konikler» — kitabı için aldığım 451/49 sayı ve 25,V.1949 günlü ay- niyat tesellüm — makbuzumu * bettim. Suretini alacağımdan a: nin hükmü — kalmadığı ilân olu - 10 vermeleri, (8615) nur, M. Nuri Karahüyüklü Istanbul Yollar I. nci Bölge Müdürlüğünden Aşağıda evsaf ve miktarı yazılı tezgâh ve avadanlırlar açık öksilime ile ihaleleri ayrı ayrı yapıl. mak süretiyle satın alınacaktır. Muhammeş Geçlci Cinsi Miztarı bedeli teminat İhale gün ve saati Lr. Lr. Kr, Torna tezgâhı 1 adet 8725 654 38 25/6/949 cumartesi S. 10 Demir destere tez. a gühi M M 1700 127 50 26/6/949 cumartesi S. 10,30 Avadanlık 45 kalem 6600 495 50 — 25/6/949 cumartesi S, 11 de Eksiltmeye iştirâk edeceklerin hizalarında yazılı geçlel teminat makbuzlarını ve 949 yılında Tica. ret Odasına kayitlı bulunduklarına dair belgeleri hâmilen belli gün ve saatte Karaköy Perçemli sokak Cemaat handaki Yollar 1, inci Bölge Müdürlüğüne baş' varmaları ilân olunur, (8132) Yazan: Eski bir pehlivan Makarnacı Hüseyinle — Aliço arasındaki bu üçüncü güreş son derece sert başladı. İki pehli- van huzur peşrevini yaptıktan sonra hemen birbirlerinin Üze- rine atılmışlardı Makarnacı Hü seyin güreşe şiddetli bir el en- Be ve tırpanla girmişti. Mak- sadı güreşi katiyen uzatmadan Aliçoyu altına almak ve derhal yenmekti. Çünkü güreş uzadık- ça Aliçonun güreşe daha ziya- de hâkim olduğunu anlamıştı. Aliço da bu hamlelere ayni şid- detle devam ediyordu. Daha ilk elde güreş fevkalâde heyecan- lanmış bulunuyordu. Abdülaziz keyiflenmişti. Ya- nında bulunan yaveri Muhzi beyi — İşte güreş dediğin böyle olur. İkisi de hırslı! — Evet efendimiz! — Bizim Makarnacı gü- reşi uzatmadan ilk elde netice almak. istiyor. — Öye görünüyor sultanın! Fakat Aliço da çok — canlı! Hastalığı falan geçmiş! — Evet sultanım! Güreş ayakta on dakika ka- dar sürdü. Bu müddet zarfında daha ziyade Makarnacı hücum edip durmuştu. Aliço da ayni giddetle kendisini korumuş ve bir iki hamle yapmıştı. Fakat on dakika sonra Aliço nun birdenbire güreşi bindirdi- ği görüldü. Sağdan soldan şid- detli el enseler ve tırpanlarla Makarnacı dağıttı, ve birden bir çapraza girerek Makarnacıyı on on beş adim sürdükten sonra bir de çengel yetiştirdiği gibi koca Makarnacıyı sırt üstü ye- re vurdü. Aliço galibiyet —temennasını çakmıştı. Makarnacı Hüseyin yerden süklüm püklüm kalkı- yordu. Herkes hayret ve — şaşkınlık içinde idi. Aliço on beş dakika içinde Makarnacı Hüseyini bu gekilde yenebileceği kimsenin aklına gelmemişti. Sultan Aziz: — Güzel bir oyunla yendi! Aferin Aliçoya! dedi ve maiy- yeti ile beraber saraya geçti. Makarnacı ağlayacak gibi ol- muştu. Sonsuz i.r teessür İçin- de bulunuyordu. Fakat o kadar açık bir şekilde yenilmişti ki hiç bir itiraza hakkı yoktu. Ça- resiz boyun eğecekti. Kara İboya gelince: arkadaşı- nın mağlup oluşu üzerine Aliço- ya karşı sonsuz bir kin besleme- Ze başladı. Bir hünkâr baş peh livanını bu şekilde bir çeyrek saatte yenmek kadar büyük bir rezalet olur muydu? Makarnacıya fena halde çı- kıştı: — Abe nasıl yenildin be? Ner de kaldı senin pehlivanlığın be? — Yenildim işte. Pehlivanlık bu... -gafil avlandım.. — Bir deste pehlivanı gibi yenildin be! Çaprazlara - girin- ce neden kendini yüzü koyun atmadın? — Sökerim sandım çaprazı. Ne bileyim çengel yetiştirece- ? — Hünkâr pehlivanlığını re- zil ettin be! şimdi efendimiz saraydan koğsa haklı- — Bir güreş daha isteyece- ğim şu Aliçodan... o zaman gös- tereceğim ona nasıl çapraza gi- rilirmiş, nasıl çengel — vurulur- muş — Efendimiz izin vermez ar- tık.. üç kere yaptın... şimdi sı- ra benim. — Sen mi tutacaksın Aliço- yu? — Eevet, ben tutacağım. Hün Tefrika No. 30 —Makarnacı Hüseyin yerden süklüm, püklüm kalkıyordu kâra söyledim. Kabul etti. — Ben de tutmak isterim bir daha şu keli! — Üç defa tuttun be! yene- medin, yenildin! Makarnacı Hüseyin pehlivan Aliço ile tekrar tutuşmaktan bahsediyordu ama, doğrusunu söylemek lâzım gelirse bu işe o kadar iştahlı değildi. Kendi ken dine Aliçonun kendisinden Üüs- tün bir pehlivan olduğunu ka- bul ediyordu: Bu güreşten sonra Sultan Aziz Kavasoğlunu çağırmış ve güreş hakkındaki fikrini öğren mek istemişti: — Güreş hakkında ne düşü- nüyorsun? — Aliço hakkile yendi sulta- nım! Hiç bir itiraza mahal yok. — Aliço daha üstün bir peh- livan... — Evet efendimiz! — Şimdi bunları dördüncü defa güreştirmek olmaz. Hafta ya Aliçoyu İbo ile tutuşturalım. — Emredersiniz efendim. — Kara İbo bana da — geldi. Aliço ile tutuşmak için izin is- tedi. — Güreşsinler efendimiz! — Ne dersin, Makarnacının yapamadığını bizim Kara İbo yapabilir mi? — Kara İbo kulunuz pehlivan değildir efendimiz! — Ben pek sanmıyorum ama, bir defa görelim! — Güreşte ne - olacağı olmaz sultanım! — Makarnacının da gönlünü al, zavallı pek müteessir görü- nüyor. Severim kendisini! söye le, üzülmesin! — Emredersiniz sultanım! — Kara İboya da söyle, ken« disini iyi hazırlasın.... Mutlaka galip gelmesini istiyorum. E« Ber kendisini iyi hissetmiyorsa güreşi iki hafta sonraya da bi- rakabiliriz. Kendisine baksın. Kavasoğlu - huzurdan — çıkar çıkmaz doğruca Kara İboyu a- Tadı. Onu yine Makarnacı Hü- seyinle baş başa buldu. Belli ki hâlâ güreş hakkında dert- leşiyorlardı. Kavasoğlunu — gö- Tünce ayağa kalktılar. Kendisi- ni selâmladılar. Kavasoğlu evvelâ Makarnacı Hüseyine döndü: — Zatı şahane selâm ediyor- lar. Üzülmemeni söylüyorlar. — Allah padişahımıza uzun ömürler versi, Bundan sonra Kara Tboya dön dü: — Nasılsın İbo? İyi misin? Tamanın falan yerinde mi? Kara İbo hemen anlamıştı. Gözleri parladı: — Çok iyiyim usta! tdmanım da yerindedir. — Zatı şahane h-ftaya senin Aliço ile tutmanı emrediyor. Fa- kat eğer idmanın yerinde de- ğilse güreşi bir hafta daha son- Taya bırakacak.. — Şimdi bile güreşirim. İdma nım falan hep yerindedir. Ev- vel Allah şu kel Aliçoyu — bir çeyrekte haklarım. — Pehlivanlıkta böyle ko- nuşulmaz. İnsan kendine — ne kadar emin olursa olsun has- mını küçük görmemeli.. — Ben kendimden eminim. — Güreşte belli olmaz bö geyler... ne olacağı — bilinmez.. her ne ise... efendimiz bu güre- #i her halde kazanmanı istiyor. Artık kendine ona göre bak. Kavasoğlu fazla bir şey söy lemeden oradan - ayrıldı. doğ- Tuca Aliçonun yanına gitti. Ka- ra İbonun bu şekilde ulu orta konuşmasını hiç de doğru bul muyordu. fena belli (Devamı var) TAŞ YAĞMURU: Bizde eskidenberi bir korku vardır. İnsanlar fazla azarlar vâ girâzeden çıkarlarsa <Yâhü! Bu Bidişle başımıza taş yağacak!» deriz. Evet böyle söyleriz, fakat bunun olacağına da pek inanma- 'yız. Fakat bu, sade lâftan ibaret degilmiş. Dünkü gazetelerde oku duğumuz bir habere göre nih et Rusyoya taş yağmış.. Kulak ları sağır edici gürültüler infil eden hacer-i-semâvi'ler (gök taş- ları) semada beyaz izler bıraka- Tak ve ıslık çalarak bir milyon 'yüz yetm'ş bin metre karrlik bir Bahaya düşmüş.. Taşların en bü yüğü 20 kilo imiz! Şimdi için garip tarafı bura- dan başlıyor. En büyuğü 30 kilo ağırlığında olan hu taşlar, bir milyon yüz yetmiş bin metremu- Tabbalık bir sahaya düşüyor da kimsenin burnu kaaamıyor. De- mek gayet uzağı gören o memle- ket rıcali bunu evvelden anlamış lar ve o sahanın-ahalisini kendi- lerine hâs olan süratli muhaccı et sistemlerile başka yerlere nakledi vermişler.. Yalnız bu korunma tedbiri bir buğday elevatörüne tatbik edilmediği için taşlardan birinin ona isabet ettiği itiraf o- lunuyor. Merhum Fikret, Sultan İkinci “Abdülhamide atılan bomba hak- kında yazdığı giirde göyle teleh- hüf edec: Dursaydı bir dakıkacığız devr-i- Yahud o durmasaydı. . ser nugün. . Kanlarla bir cinâyete pek benze- yen bu iş; Bir hayr olurdu.. misli asırlarca geçmemiş! Bunun gibi bu semâvi taşlar da hem sukut İstikametini tebdil eylese, hem de sahayı daha fazla genişletseydi o zaman hakikaten; Bir hayr olurdu.. misli asırlarca geçmemiş! İNSAN BOLLUĞU: Dünya Düfusu günde - elli bin artıyormuş. Gazetenin verdiği ha bere göre bu adet istatistiklere istinat ettiği i- için rakamı ra- 5o kamına doğru olduğu iddia e- diliyor. İstalis- tik, gol nesac- dir ki etakri- bi, tahmini> gi bi kaçamak ye lu yoktur. Ölçer, biçer tam adedi söyler.. Böyle olunca ben bu nü- fus meselesini biraz uydurmas- yon gibi görüyorum. Meselâ Af- Tikada Yamyamlara hangi kaba- dayı ntilus riemuru zidecek » doğumları kaydedecek? — Yahut Avustralyada hölâ nüfuz edile- miyen vahşı kabilelere kim soku- lacak ta: Bu Zene izin köyde kaç çocuk doğdu? diye soracak? Bu adedi «aşağı yukarı» sigor tasına vuracak olursak o zaman buna güvenmek doğru olmaz, Be nim düşündüğüm bu değil.. Hay di, ileri sürülen günlük elli bin adedini tam olarak kabul edelim. Acaba bu elli binde bizim mem lekete kaç nüfus isabet ediyor? Onu öğrenmek İstiyorum. Malüma.. Mücadele halinde bulunduğumuz verem var. Yine mücadele halinde bulunduğumuz sıtma var., Bunlar ve bunların soy sopları, sütbiraderlerile Ba- vaş devam ediyor. Şimdiye ka- dar da galebe çalındığına dair bir emare yok, Bol bol güreşiyo- - Taş yağmuru — İnsan bolluğu — Bir siyasi... Doldur Apustol! — Pahalılıkla mücadele — Ya diğer maddeler ?! — Ammanimamman elmas! ruz! Bu gidişle berabere kalmak tan korkuyorum. ., BİR SİYASI.. Ankarada siyasi faaliyet almış yürümüş. . İktidar ve muhalefet partileri arı gibi işliyorlarmış. Bizde siyasi değil politikacı bir kaç çeşittir. Ben bunlardan biri- ni gördüm ki tek başına bütün politika çeşitlerini nefsinde cem etmişti. Onları zaman zaman açı ğa verdi. Şöyle ki: Tek gef, tek Parti devrinde idi.. Vapurda Tastgeldim; selâm sabahtan son- Ta ne İşle meşgul olduğunu gor- düm. — Kadıköy vapür iskelesinin yanındaki boş sahada bir içki tez gâhı kurmak, yanına da bir lost- racı dükkânı açmak Üzereyim. Fakat malüma bu gibi teşebbü: lerde muvaffak olmak için azıcık arka olmalı,. Ve bana bilmem kimin sütni- nesinin halazadesini — tanıdığını Sonra birden sözü baş- — Azizim, dünyada en güzel ka memleketlerdeki münakaşala- rı gazetelerde Ookuyoruz da o memleket halkına acıyoruz.. Biz de ne âlâ.. çit yok. Ne intihap gürültüsü, ne gazete münakaşa- sı., Oh! İdare böyle olur. Zaman geçti. Bir gün Köprüde rastladım. — Nasıl? dedim. İçki tezgâhı.. lostracı dükkânı oldu mu? Şiddetle sözümü kesti.. — Bırak şimdi onu.. dedi, Ne dersin memleketteki intibaha, . Geçen akşam bizim partinin 11 içtimaında söylediğim nutukla dinliyenleri öyle coşturdum ki. Ağlıyanın, bağıranın, üstünü ba- gını paralıyanın haddi hesabı yok tu.. Azizim, biz hürriyetsiz ola- mayız.. Koca memleket tek şef, tek parti ile idare edilir mi? De- mokrat memleketlere bakın, imdi merak ediyorum. Aca- ba bu, büyük politikacı, Ankara- daki şu son parti faaliyetlerinde ne yapıyordu? * DOLDUR APUSTOL: idare tek gef, tek partidir. . Bağ- İçkili yerlerin tahdidi için bir komisyon toplanmış, meyhaneci- ler sızlanmığlar ve netice itibari- le bu yerlerin iki sene sonra kapanması ka- rarlaşmış. İki sene olduk ça uzun bir vâ- dedir. İki sene- ye kadar kim ölür, kim ka- lır? Bizde Tekel gibi bir müesse- se mevcutken içkili yerler kolay kolay tahdit edilemez. Tekelin içki hususunda gösterdiği kolay- lıklar sayesinde nerede ise kun- daktaki çocuklara bile emzikle rakı içireceğiz. Tanıdıklardan biri - halkı bu kadar içkiye teşvik etmenin se- beplerini aramış bana şu tafsilâ- tı verdi: — Efendim, vücudun ispirto- ya ihtiyacı varmış ve vücut bu İspirtoyu meyvadan alıyormu; halbüki meyva fiatları malüm; kimse yemişe yaklaşamıyor. Böy le olunca vücudu ispirtodan mah rum etmemek için rakının revaç Bir de Tekele kusur bulanlar yar.. Her hizmeti inkâr edilse memleketin sıhhâtini korumak bakımından ettiği bu hizmet unu tulur mu? * PAHALILIKLA MÜCADEL; Son zamanda sebze ile meyva sıkı surette kontrol ediliyor, Ga- zeteler bu yasağın muhtelif gekil deki tatbikatı- ni yazı ile, fo- toğrafla, resim le tesbit ediyo: lar. Öğrendiği- mize nazaran & nun için Zati Sunguru — fer- sah fersah geride bırakacak el çabukluğu hünerleri yapıyormuz. Meselâ 80 kuruş yazan etiketler uzaktan kontrol kokusu alınınca vaktile hokkabaz Usta Kanarya ile Çiçekçioğlunun değişik resim li defter marifeti gibi.. bir an- da mahiyetini değiştiriveriyor. Bu o kadar mahirane yapılıyor- muş ki geçen gün bir kadın bu fiat farkı karşısında alıklaşmış kalmış. Kontrol böyle — kaymakamlu, emniyet âmirile, murakıpla, mü- gavirle heyet halinde yapılmaz. Kontrol, meşhur. İhtisap Ağası Hüseyin Beyin yaptığı gibi tek başına yapılır. Eski devirlerde bir posta tel- graf nazırı Oskan efendi vardı. Bu zat posta şubelerinden birine gider. İş sahiplerinin memur ta- rafından fena muamele gördü- ğüne şahit olur. HemenNezaretin memurin müdürüne vazifesini bulmasına varkuvvetle - çalışılı- bilmiyen bu memurun azline da- ir bir telgraf yazar. Memur Na- zırı da bir güzel azarladıktan sonra bir de telgrafta azlini oku yunca fesi başından uçar am- ma,, emir geri gelmez. Eğer pahalılıkla mücadele edi- dan sonra da elimizi şakağımıza koyup: Söylesem tesiri yok... — Sussam gönül razı değill, diye şikâyet gazeline başlıyaca« lecekse bunu gürültüsüz, patırdıf ğız! sız ve bilhassa mizansensiz yap- malı. Bak o zaman hokkabazın (Ne sihirdir, ne keramet, el ça- bukluğu marifet) sözü para eder mi? * YA DİĞER MADDELER!! Kontrolü meyva ve sebzelerde teksif ettirdik.. Ne derece fay- dası görüldü; bilmiyoruz Ya bak kaliye ne ol- du? — Meselâ dünyada pey- nir ekmek en ucuz hayat sen boludur. «Pey- nir ekmek! Ha zır yemek!» di ye müteselli 0- luruz. Fakat peynir kaça biliyor musunuz? Beyaz peynir 250 ye satılıyor. Urfa yağı diye satılan nesne on liradır.. Pirinç, fasul- ye ona göredir. Eğer halk yalnız enginar, kiraz ve çilekle yaşıya- caksa o zaman anlarım.. Fakat yemek denildiği zaman et, sebze soğan, yağ, pirinç, makarna da kastedilir. Geçen gün bir yağcı, dükkânın da bar bar bağırıyordu: — Vallahi, müşteriden utanıyo rum. Bir gün ya birinin yüreğine inecek.. yahut da ben utancım- dan zararına vererek serma) kediye yükliyeceğim. Bu fiata alınana yağ değil kimya denilir! Bu gidişle Pazar Sohbetleri başlığını değiştirip «Pazar dert * AMMANİM AMMAN ELMAS! Hafta sohbetini şehrimizden rüzgâr gibi geçen elmastan bah- seylemeden bitirmiyelim. Malüm - oldu. ğu üzere hayli S Z zamandan bezi z “Z dünyayı kendi- 5 Ş lerile meşgul Z AA eden Ağa Han, UNN yeni gelini Ri ta Hayvorta sa hibi — olduğu dünyanın en kıymetli elmasını düğün hediyesi vermiş. -Elması bir sigorta memuru şehrimizden geçirip cânâneye ulaştırmış. Bu haberi de «Zenginin malı züğür« dün çenesini yorar!» başlıklı sü- tuna koyalım ve bu münasebet!le elmas fıkrasını da biz anlatalım: «Bir gün Sultan Abdülâziz, Sadrâzam Fuat Paşaya: — Paşa, der, bir Ahmet fik Efendiden bahsediliyor. zat nasıl adamdır? Fuat P>->: — Efendimiz! der, Ahmet Ve« fik Efendi kulunuz, âlim, fazıl, namuslu, cesur bir zattır. Pırlan ta gibi bir adamdır, . Fakat öyle bir pırlanta ki binek taşı büyü't lüğünde.. ne yüzük yapılıp par- mağa, ne de küpe yapılıp kulağa takılır.. — Amma pırlantalığına pırlantadır. Bakalım bu pırlantayı Bu gelin leşmeleri» şekline koyacağız. On hanım neresine takacak?