BAYFA 14 £ENİ SABAH i? HAZİRAN 1949 —— Acayip bir memleket Dünyanınenpahalı Yazan: Eski bir pehlivan Tefrika No. akarnacı Hüseyin ikinci künde e için uzanımış şakı tutmuştu mem İ e k eti Makamnacı gimdi. âlnlehiyotı | “yatağıdı “anlatmamışlardı? Ha du. Ayni teşebbüsü ikinci- defa — kâr her halde bu kaba hareke- tekrarlamak için bir az nefes- te fena halde kızacaktı, Belki Ü il eldikleri emleketin lenmesi lâzimdı. de güreşi bırakıp - gidecekti. Burada Yahudiler, hâlâ geldikleri memleketi İşte pehliyanları nihayet ga- V*ı»uığln aıı.nrıı kendisine kim Heşlin Ve v ediyorlar lip geliyordu. Güreş sona erie me anlatabilecekti? düşünüş ve havasını muhafaza ediy Yördtü Bavağ l pakliyanları: dd — Tei ARARİNSisİ e) yarildcn v 4 inç içinde İdiler. Harem ağası kımıldadı, ne de en ufak — bir Yeni Sabahın İsrail diyarına gönderdidi Mehmet Atakerden: 4 sövincinder MAYMLEDRMAK “iğlik | Harelette bulundü! C y T kendisini zor tutuyordu. İri du — retmekte devam ediyordu. Hat- acak olan & ma-)pahalı şehriydi. | “daklarımı ha bire 1 aru; tâ Aliçonun bu güzel hareke- mına — hazırlanan | — 60 Filistin kuruşu yemek 9 yüz dü. Bir tarattar BÜ Ve Kasandü altıldan Kolyla telâvivde modern binaların yer| de 15 fakirlere, yüzde 10 garson Maşallah arslanımıza! Ma- — kurtulup çırpınarak nara atışı aldığı asfalt caddeleri geziyo-|75 1 buldu ve Türk parasile ö- şallah arslanımıza! Şu kel peh- — hoşuna bile gitti. Tum. Burdsı insana bir devletin| dediğim halde karnım bile doy- livanı ne de güzel bastırdı? İg- — Aliçonun bu narasında gizli başkenti değil sanki bir sa-|madı. Sonra fakirlere diye alı- te gimdi yenecek! Aferin Ma- bir mâna vardı. Adetâ nayi -şehri hissini veriyor, mun-|nan bu para için makbuz — bile, karnası Hüseyin pehlivan! A- İşte senin bütün oyunları- tazam elbiseli, kravatlı erkek-| vermiyorlar, garsonlardan — bir ferin arslanımıza! diye söylenip nt bozarak ayağa kalkabildim. ler yüzde onu geçmiyor. Ce-İgey istiyorsunuz aldırış bile et- duruyordu. n beni altında tutamıyacak- ketli insana bile tesadüf etmeklmiyor. ÂAz evvel Kavasoğlunun söz- sın. Ve bana künde atama pek zor. Esnafı, dükkâncısı — lokantacı- lerine bir mâna veremiyen peh — sın!» demek istemişti. Ekseriyet bir işçi gömleği ve|sından otellere varıncaya kadar livan, bu sefer güreş kurdu Ka — Tabii huzur güreşlerinin bü- bir pantolondan ibaret hattâ|her kesin bir tek ideali var .Bir vasoğlunun aldanmış olduğuna — tün adâb ve erkânını pek güzel şartla geziyorlar. y ân evvel zengin olmak. Bütün dü kanat getirdi. İşte güreş sona bilen makarnacı Hüseyin pehli- Kadınlar ise sade roplar giy-| şüncesi müşterisini bir kuruş da- eriyordu. Makarnacı — Hüseyin van Aliçonun narasına mukabe- miş lüks giyinmiş, takmış ta-|ha fazla kazıklamaktan ibaret. pehlivan yerde iken mükemmel i yalnız o da çırpındı. kıştırmış olanlara pek rastlan-| Şehrin nüfusu günden güne bir hamle ile kalkmağa muvaf- — Ve iki pehlivan ayakta ense en- mıyor, Her tarafta ibranice yazı» lar bir şey anlamıyorum duvar larda oraklı çekiçli afişler, vit- artıyor, 'alış veriş o nisbette ço- ğalıyor.arz talep kaidelerine gö- re fiatlar da durmadan yükse- k olmuş ve üstelik bastırmıştı da Dayanamadı Aliçoyu seye geldiler. Makarnacı Hüse halde canı sıkılmış fena oyu ne rinlere göz gezdirerek ilerliyo- | liyor. Gördün mü usta? dedi. güzel bastırmış ve kündeyi ne Tum, Fiatlar son derece yüksek Polonyadan, Almanyadan, Rus- Makarnacı Hüseyin yerden na- güzel doldurmuştu? Tam hava Beyruta nazaran yüzde yüz hat-| yadan dünyanın dört bir köşe- &ıl kurtuldu ve Aliçoyu nasıl İandırıp aşıracağı zaman nasıl ta 300 pahalı, akıllara durgun- | sinden buraya gelen yahudilerin bastırdı. olmuştu da elinden kaçırmıştı? luk verecek rakamlar görüyo-| ekserisi sadece altına ):)mî(um dev — Gördüm, Bu hiddetle güreş yeniden rum. rinde olduğu gibi çabuk — zen- — Aliço bitti. Daha fazla gü-' sertliğe döndü. Sert el enseler 30 Filistin lirasına yani 360| gin olmak bahanesile geliyor. Va- | reşemez. Birinci kündeyi zar — ve tırpanlarla Aliçoyu yıldırmak Türk lirasına hazır elbiseler, 50-100 liraya tek pantalonlar her şey, her şey son derece paha h... İnsanların basit giyinmelerin deki sebebi şimdi keşfettim. Güm Tük tarifeleri hiç de yüksek ol- mıyan, ithal eşyasının alabildiği- ne yığıldığı bu memlekette hü- küm sürmekte olan bu pahalı- tanperverlik, — milliyetçilik şöyle dursun hattâ yahudiliği bile be- nimsemiyorlar. Polonya yahudisi, ben — Polon yalıyım diyor. Almanyadan ge- len Alman, Romanyadan gelen kendisini Romanyalı addediyor. Ve hâlâ o lisanı konuşmakta is- rar ediyor. zor önleyebildi. Fakat ikincisin de mutlaka sırt Üstü gider; de- ğil mi? —Doğrusu Makarnacı sarma- yı iyi sökerek ayağa kalktı. Fa kat kündeyi aşıramadı. — Şimdi ağırır, İşte bak yi- ne doldurdu. şırsın bakalım! Aliço çok için dövmeğe başladı. Bu süret le güreş yeniden tatsızlaşmağa yüz tuttu. O zaman Kavasoğlu az evvel kendisine hitabeden pehlvara döndü Ne oldu? Makarnacı ncden yi aşıramadı? — Evet aşıramadı.. hk ihtikârdan başka bir şey o-| Ufak veya büyük kazançları rahat güreşiyor. “Halbuki Ma- — — Gördün mü yerden kalkı- lamazdı. astronomik rakamları bulan bu karnacı Hüseyin, nesi var nesi — şı? Caddeleri her iki tarafında is| sermaye sahipleri zümresi mü- ——ğ Yoksa hepsini ortaya dökmüş — İyi kalktı doğrusu! kemle ve masalarile kaldırımları | temadiyen yükünü tutmakta ve v"', vaziyette. — Halbuki Makarnacı - yer- işgal eden kahveler hınca hınçlihtirası gün geçtikçe bir az da- Kİ Pehlivan cevap 'vermedi. Yok- —den kalkıncaya kadar akla ka- dolu boş bir masa bulabilmek | ha artmaktadır. #—— Â sa Kavasoğlu her halde inadın- —rayı seçti. Şimdi de güreşi el hemen hemen imkânsızdı. Çok uzüh devirlerdenberi yahu İA 'dan "dönmek istemiyor olmalıy- ense ve tırpana döktü. Bunun sebebini şöyle izah etti-| di milletini birbirine — bağlı :n — A gı.kînksı gurcj tamamdı. Bir — Alik ezecek! Ondan ler; ne bir ırk ne bir lisan ne bir — lakika geçmeden Makarnaci- Sonra Sehirde büyük bir — mesken | tarih hiçbir şey yoktur. y—İ kündeyi mutlaka aşırırdı. Baka- — — Eğer ezebilirse.. Aliçonun darlığı olduğundan şok - fazla| — Yahudiliğin esasını din bağ- CA him; o zaman ne diyecekti. — “nasıl karşılık verdiğini görmü: nüfus kesafeti var.. Buna muka- bil inşaatın ekseriyeti basit kon foru haiz apartımanlar - teşkil ettiğinden —allelerin çoğu mi- safirlerini kahvelerde ağırlıyor. Fakat basit bir kahvede bir ları teşkil ediyor. Halbuki İsrail milletinin içinde dindar tabaka dünyanın dört bir köşesinden gelen maddiyatçı yahudilerin ya nı başında o kadar akalliyette kalıyor ki, adetâ yok olmuş va- T Makarnacı Hüseyin ikinci kün de için uzanmış, şakı tutmuştu. 'Tam kündeliyeceği zaman Ali- ço şaktaki kolunu bileğinden tu- tarak söktü. Şakı kurtardı. Ve derhal bir yarım kılçıkla Ma- yor musun? Peki ama usta, bu güreşl Aliço mu kazanacak? — Orasını bilmem. Fakat Ma karnacı bugidişle Aliçoyu pek Perişan yapamıyacak. Ben — ö kahveyi bizim paramızla bir li-|ziyette... Dindarlar, şapkasız ge- karnacıyı üstünden attı. Rahat- e görüyorum raya bir dondurmayı iki İiraya | ziyorlar. Ekserisi sakalını — kes- Hai a kalktı ve çırpınarak: Kavasoğlu daha fazlasını söy- yiyebilirsiniz, lükslerinde ise iki| miyor. Halbuki caddelerde — bu T — Hayda be pehlivan! diye lemek İstemiyordu. Çünkü o, Misli, kılıkta tesadüf edeceğiniz insan- Hİ bir nara attı. Kel Aliçonun güreşi yavaş y Sermayesi on kuruşu ğeçmi-|lar on binde bir kişi... En büyük Ü l Kel Aliçonun meydanı inlöten vaş Makarnacıya bindirmekte yen bir nesneye yüzde bin kâr|bayram gecesi havraya gittim. narası oradakileri şaşırtmıştı. olduğunu pek güzel seziyordu. alan bu müesseseler hiçbir| Son derece tenha idi. Bu genç Deliormanlı, herhalde Ve kanaatince bu güreşten ga- kontrola tâbi değildir. Hattâ bir Babah gazetesinde bu hususta bir şikâyet mektubu bile vardı. Hiç de şık olmuyan sade bir. lo- kantaya girdim. Şöyle basit bir yemekle yarı aç yarı tok kalktım. Bizim paramızla 8,5 lira — öde- dim. Ve ne yalan söyliyeyim bir müddet lokantalara giremez ol- dum.. Bilâ mübalâğa söylüyorum, bu rası muhakkak ki dünyanın en Hân Tashihi Mardin - Valiliğinden 1, 4, 7, 10 Haziran 1949 tar yayınlanan Ve 16 Haziranda eksiltmesi yapılacak olan Cizre ilçe. sinde yaptırılacak 5 dershaneli ilk okul inşaatı ilânının Üçüncü ve dördüncü maddelerinin aşaj tavzihen ilân olunur, Madde 3 — Eksiltme şartlaşması ve buna bağlı kâğıtlar Mardin Bayındırlık Müdürlüğünden 519 kuruş mukabilinde alı- nabilir. Madde 4 — Eksiltmeye gi Böre 6440 lira 73 kuruşluk geçici teminat vermeleri ve 1049 yılı Haham başının aleni fuhşu menettiği bu memlekette bir tek umumi ev bile yoktur. Buna mu- kabil gençlik din namına hiç bir şey tanımıyor. Bir millet olabilmek bir dev- let halini almak için lüzumlu o- lan vasıfların acaba hangisi hak- kile mevcuttu? Hiçbir şey.. Fa- kat İsraili millet haline devlet haline sokan bir tek kuvvet var- di. — Amerikan doları... rihlerinde Yeni Sabah gazetesinde Bıdaci gekilde tashih olunduğu irebilmek için isteklilerin üsulüne GENEL DEPOSU ÜZERİNDE ÇİFTÜKÜ KELİMESİ BASILI ULANLAR HAKİKİ MERKEZİ Tahtakale Tomoruk Sokak 64 Telgraf: PORSEMAY — 1İSTANBUL SATIŞ MAĞAZASI “BAHAR,, Çiçekpazarı Sakaçeşme Telgraf: BAHARLAR — İSTANBUL ı padişahın huzurunda güreştiği- nin farkında olmıyacaktı. Hiç böyle şey olur muydu? Padişahın huzurunda böyle na- ra atılır mıydı? Herkes şaşkın şaşkın birbiri- nin yüzüne bakıyordu. Aliçoya niçin saray âdabını adamakıllı öğretmemişler, kendisine padi ahin huzurunda nara atılamı- lip çıkacak olan' makarnacı Hü- seyin değil, Kel Aliço olacaktı. Güreş başlayalı bir saati çok tan geçmişti. Fakat iki pehli- van da sanki daha yeni tutu: muşlar gibi diri ve pek çevik idiler, Hiç birinde en ufak bir yorgunluk alâmeti görünmüyor du. (Arkası var) Amasyail Daimi Komisyon Başkanlığından Gümüş Hacık 970 Km. arasında siltmeye kon uştur. misyonda yapılacaktır. öy — Osmancık yolunun 10 4 200 — yapılacak Stablize yol 16 4 marılması açık ek . 2 — İhalesi 20/6/949 pazartesi günü saat 15 de il daimi ko. 2 — Keşif bedeli 28703 lira 36 kuruştur, 3 — Geçici teminat 2153 liradır. 4 — Sözleşme projesi eksiltme şartnamesi vesair evrak il daimi komisyonunda ve Bayındırlık mmüdürlüğünde görülebilir. 5 — İsteslilerin üç gün evvel il makamına müracaatla bu işi başarabileceklerini gösterir belge almaları şarttır. 6 — Eksiltmeye girecek olanların ehliyet vesikası ticaret o. Telefon: 23501 dası vesikası ve teminat makbizlarile beraber U daimi komis « yonuana “müracaat etmeleri lâzımdır. — (7868) Telefon: 22355 Ticaret Odası belgesi ibraz etmeleri lâzımdır, (8436) BATRANÇ PARTİSİ: Adiselerin mukavemet edil mez eli iktidar denilen gatranç tah-avunın üzerinde yi- ne taşları oy- nattı. - Ticaret Bakanlığın d a kale gibi du- ran Cemil Sa- it Barlas az kalsın bir (pay tak) hücumile meydandan çıkarılıyordu; fakat bereket versin bir at oynatarak kendini bir kenara çekti. Ona mukabil iki (paytak) adamakıl- h İlerlediler ve hedefe vâsıl o- lazak biri (ruh) vazifesini diğe- Ti de (Ferz) in makamını aldı. Diğer taşlar şimdilik yerli yerinde duruyorlar. Fakat bu sükünete aldanmamalı.. Yaz tâ- tilinin başlamış olması gatranç partisine belki biraz ara verir; ondan sonra iktidarla muhale- fet tekrar kargı kargıya geçip taş sürmeğe başlarlar. Oyunun aldığı şekil karşısında seyircile- rin lâkırdıya karışmamaları her ne kadar usuldense de ekseriya buna riayet edilmez. Nitekim hâdisatı dikkatle takip eden matbuat da mülâhaza babında kusur ettiği yok.. Kimi: ' — Şu taş yerine öteki sürül- Beydi daha kuvvetli bir hamle olurdu. Diyor. Ki — Parti öyle de böyle de kay- bolmuştur. Bırakmalı.. Yeniden başlamalı. Fikrinde bulunuyor. Bazısı da: — Bu oyunda (Ferz) 1 idare edemediler. Onu feda etmek lâ- zımdı! Gibi bir söz sarfediyor. Neticenin ne olacağını şim- diden kestirmek mümkün değil- dir. Meselenin bütün inceliği çok düşünmek ve ağır oynamaktır. Hele oynanan oyunda gaye şat- ranç tahtasına temellük olursa, . * Şatranç oynanırken seyirelle- rin oyuna karışmamak kaidesi- ne ekseriya riayet etmediklerini söylemiştik. Eskiden Sultanah- met meydanındaki kahvelerden birinde şatranç meraklıları top- lanırlar, hükfmet umurunu İda- re eder gibi ellerini şakaklarına koyarak saatlerce felekzedeler gibi düşünürlerdi. Masanın ya- nındaki seyirciler yapılacak hâm leyi görürler fakat oynıyanlar görmez.. Bir gün burada — gat- Tanç seyrediyorduk. den biri oyuncunun” tehlikeye düşmekte olduğunu görünce da- yanamadı: — Yahu! dedi, tuhaftır.. Şat rancın da bir edebiyatı vardır. Şairin biti göyle bir mısra söy- lemiş: Âtı âtâ bend idince hiç olurmu Kiş-ü-mdt?! Ondan sonra hafif durumda 0- lan oyuncuya döndü: — Nasıl beyim? dedi. Beğen- din mi mısraı?. Oyuncu hemen iki süvariyi bir birine bağladı ve kendini hücum dan kurtardı. — yr DEMOKRASİ CİLVELERİ: Meclisteki tartışmalar pek tuz Seyirciler- | terdi. D SOHBETLERİ YAZAN: ARI n ÇAA Şatranç partisi — Demokrasi cilveleri — Bir tebessüm n tahlili — Halef ve Selef — Sigortalı dilberden ders lu biberli oldu.. Osman Nuri Köni tam mânasile Başvekile - teş püskürdü. Buna mukabil B p Başbakan doğ: li Çae Tusu çok - ha- SA zımkârlık gös- | Bunları gördükçe -kim ne derse de- sin- Gdemokrasinin kerametin hayran olmamak kabil değil, Bir #u son müzakereleri bir de tek parti müzakereleri rin.. Zavallı Kâzım Nami Duru.. Nasılsa ağzından bir «şeker!» lâfı çıktı diye mebuslüktan affe- Gilivermişti. Bu tatlı adamın gekere kurban olması pek acı idi, Halbuki gimdi istediğiniz ka- dar gekere gap, şapa geker de- yiniz. Kimse; «Niye böyle de- düşünün, zamanındaki Böz önüne geti- din?» diyerek ta'n etmiyor. Vaktile tanınmış ressamları mızdan bir Ahmet pağa vardı ki «Şeker Ahmet paşa> diye anı- lırdı, Allah rahmet eylesin oğlü |izzet Beyin de burnu pütür pü- |tür olduğu için de ana da «Çi- let İzzet bey» derlerdi. Böyle lezzetli lâkapları olan bu ailenin son mümessili olan —merhuma sordum: — İzzet Bey.. Pederiniz pa Şaya ne için «şeker> demişler? İzzet Bey, yuvarlak simasın- da bir neş'e alâimi bolirtti: — İki gözüm, dedi, bizim memleket lâkab — memleketidir. Tarihte, Öküz Mehmet paşa, Dal taban Ahmet paşa, Boynu eğri Mehmet paşa.. Mahşer Midillisi Kâzım bey, Nur Reşit bey, Çin- gene Hüsam efendi.. Neler var? Bereket versin ki babama «Şe- ker Ahmet paşar — demişler Ya «Zakkum Ahmet paşa» dese- ler ne haltederdim?! )JMÜN TAHLİLLİ BİR 1 EBESS Osman Nuri Köni Başbakana hücum ederken kabine reisi gül- müş. üm hatibi büsbü- tün sinirlendir. di. Hücumları- ni daha fazla- aştırdı. Fakat ben Başbaka- nn tebessümü- ne karşı Os- man Köninin sinirleşmesini - doğru |bu kadar bulmadım. Böyle hir vaziyette Başbakan ne yapabilirdi? Mendili çıkartıp ağlıyacak değildi ya.. Tabit bu târizi tatlı bir tebessimle kargı- Hyacaktı. Sonra unutmamalı ki bir tebes- gümün pek çok mânası vardır. Fikret bile <Anlaşılmasın» adlı bir gazelinde Gülsün. , fakat bu va'd-i-visdi anlaşılmasın! der.. Kimbilir belki sayın Bas- bakan bu tebessümle tatlı bir vaitte bulunmak istemişiti.. Fa kat aşeşli hatibin ağzından ç- kan şerareler o tebessümü yaktı kavurdu. Bu tebessüm hakkındaki bizde hâsıl olan iyimser kanaatin yan |lş 'olmak ihtimali de vardır. Bel | ki sayın Başbakan böyle gülüm- | semek suretile muarızına: «Sı istediğin kadar söyle.. Ben ya- pacağımı bilirim!» demek - iste miştir. Malüma.. Ziya paşanın da şöy le bir mısraı vardır: Şirin dahi kasd etmesi câna gülerekdir! Böyle bir tebessüm vak'asını da ben bilirim. Bundan aşağı yu karı kırk sene evvel İstanbulun | kalburüstü şahsiyetlerile Sino- ba ikamete memür edilmiştik. Bizimle menfa arkadaşı olarak İstanbulun tanınmış mütesavvuf larından, zarifliğile meşhur Me- lâmi Şeyhi Salih Efendi de var- dı. Bir gün Refik Halit, ben, Sa- lih Efendi yalı boyunda bir kah- 'venin önünde otururken komiser Cafer efendi geçti.. Birdenbire Salih Efendiye hitap ederek Salih Efendi! dedi, biraz gelir misiniz? Salih Efendi kalktır — Buyurun efendim.« — Siz güldünüz.. — Farkında değilim amma. Belki gülmüşümdür. — Fakat bu gülüşünüz siya: St bir gülüştü. Bu sefer Salih efendi daya- namadı.. Ablak simasında ga- yet ince bir istihza bulutu dolaş tararak şu cevabı verdiz Vallahi komiser efendi.. bitarafâne güldüm! * HALEF VE SELEF: Şimdi artık âdet oldu! Bakan- lar arasında bir değişiklik olur- sa ertesi günü gazeteler gidenle gelenin yanyana resmini neşre diyorlar. İkisi de birbirlerine t bessümle bakıyorlar ve ellerici sıkıyorlar. Bununla efkâr-ı-umu- miyeye: — Görüyorsunuza ramızda bir ayrılık olduğunu zan netmeyiniz. Biz daima can ciğer kuzu sarmasıyız. . Diyorlar. Bunun ne dereceye kadar doğru olduğunu bilmiyo- ruz. Meşhur meseldir: <İnsanın alacası içinde, hayvanın alacası dışında!» derler. Kimse bu ze- yatın kalbine girip içindekileri anlıyamaz. Fakat bana kalırsa ne de olsa meselenin ufacık, mi- ni mini bir hicran tarafı vardır. Nasreddin Hoca merhumun şu hikâyesi ne kadar yerindedir: Hoca ile bir köylüsü yol arka- daşlığı ederken acıkmışlar. Bir ağacın gölgesinde — oturmuşlar. Köylü dağarcığından bal çıkar- mış, Hoca da heybeden aldığı fodlayı ortaya koymuş. Yemiz- ler.. Fodla bitmiş.. Hoca bu sefer selevat parmağını çengel- leştirerek balı sıyıra sıyıra cün- büşlemeğe başlamış. Arkadaşı: —Hocam! demiş. Sakın &- | SİGORTALI DİLBERDEN DERS: — Şehrimizde bulunan — güzellik kraliçelerinden bir — güzel göz« lerini sigorta ettirmiş. Aksi ola* cak a.. — Biz Boğaz gezinti« sinde bir oto: nobil — kazası imuş. Kraliçe özlerinden ya calanmış. Gözlerinden yaraccsış — denilince — insa « nin — yüreği — oynuyor. — Si -« gortalı da olsa Allah korusun, gözün yerini dolar doldurmaz ki.. Fakat öğrendiğimize naza- ran kraliçenin «göz kazası» su- dece alt kapağında bir siyahlık- tan ibaretmiş.. Geçmiş olsun Biz Şarklılar güzel gözlere hay- ranızdır. Edebiyatımız, musiki- mizde bu mevzuu çok işlemişiz- dir. Hattâ şöyle bir şarkımız bi- le vardır: Mahmur bakışın âşıka bin Tütfu bedeldir. gözlerin billâhi gü- Ki emeldir Vallâhi güzı Vallâhi güzel.. ilâh Bizler de bundan ders alarak mamelekimizi sigorta kıymetli s etsek nasıl olur? Meselâ kal lerimizi sigorta ettirsek.. . Ma- lüma, bizde kalem en çok kaza- ya maruz olan bir nesnedir.. şiza diye kadar hayli hırpalandı. Yal nız şu cihet var. Kalemi sigorta etmeğe hangi müessese cesarct bal yeme.. İçini yakar Hoca aldırmamış: vi — Kimin — içinin - yandığını Allah bilir! demiş. eder?!