İBAYFA f Beyoğlu Vakıflar Müdürlüğü Hânları | Satılık Enkaz Muhammen kiymeti Geçici teminatı Lâra Er, a 78000 öSi— Galatada Hacımimi mallellesinin Lüleci caddesinde 20 nu. marah dükkânın üstünde kâin 22 numaralı Topçubaşı — Mehmet Eminağa vakfından fevkani mektep binasının enkazı - dosyada mevcut gartlar gereğince ve açık arttırma suretiyle satılacaktır. Thalesi 27/6/049 pazartezi günü saat 18 de yapılacağından Heteklilerin belli gün ve saatte idaremiz mahlülât walemine mü- yacaatları, (8258) İstanbul: Gümrük Muhafaza Denizbölge Komutanlığı Satınalma Komisyonundan 1 — Kapah zarf usuliyle, deve boyunlarile birlikte — <10000> Mdet telefon fincanı satın alınacaktır. Muhammen bedeli (19800> Hira olup muvakkat teminatı <1486> llradır, — Teminat İstan « bul Gümrük Muhafaza Başmüdürlüğü veznesine yatırılacaktır. 2 — İhalesi 13/0/949 pazartesi günü saat 15 de Hasköyde adı geçen komisyonda yapılacaktır. İeteklilerin şartnamesini lstanbulda komisyonumuzda, Ankı rada Gümrükx Muhafaza Genel Kom'utanlığında, İzmirde Gümrük Muhafaza Deniz Bölge Komutanlığında görülebilir. 3 — Teklif mektupları ihale saatinden bir saat evveline ka dar komlsyonumuza verilmiş bulunacaktır. 996 — Çay Alınacak Tekel Genel Müdürlüğünden: Pasarlı Ton —— Menşe Kalite Tarih — Günü 224 — Ceylon OP. 4749 — Pazartesi X118 — Hindâ (Darjenling) BO,P.) 4a — < F.O.P.) — 7,7,49 — Perşembe 215 — « OrPr. ) 100 — Çin OP, 11.7.49 — Pazartesi 1 — Yukanda müfredatı yazıh çaylar pazarlıkla satın alı - macaktır. Bu işe ait şertnameler her gün İstanbul'da Genel Mü- Gürlük Texel maddeleri gubesinden ve — Ankara, İzmir'de Baş - müdürlüklerimizden ahnabilir. 2 — İsteklilerin şartname gereğince hazırlanmış teklif mek- tupları ve teminat akçelerile birlikte yukarıda yazılı günlerde aat 15 te Kabataşta Genel Müdürlüğümüzde Tekel maddeleri ahm komisyonuna müracaatları. 3 — Evvelce çay teklif etmiş olan firmaların şartname ge - reğince numune ve tediflerini yenilemeleri. — 7916 — İstanbul Liseler Alım, Satım Beher kilo Şartname 'Tahmin Fi, Miktan İlk teminatı Bedeli Cinsi Kuruş — Kilo Lüra Kuruş Bade yağ 640 — 5o00 2400,— 160 JBeyaz peynir 200 — 11450 1717,50 B İKaşar peyniri — 360 0750 155250 ö 'Mangal kümürü —— 20 — 26000 390— H Odun <kesilmemiş> 1400 —— 3400 Çeci — 3370,— 238 Komisyonumuza bağlı 6 yatılı lisenin 1949 yıh ihtiyaçları olan yukarıda yazılı maddelerin 18/6/949 günü kapalı — zarf weriliyle yapılan eksiltmesinde bir kısmına teklif olmadığından 've bir kasmına da teklif olunan fiatlar yüssek görüldüğünden bir ay pazarlığa bırakılmış ve 18/6/949 cumartesi günü saat 10 Ga pazarlıkla yapılacak eksiltmesinde uygun fiat verenlere ihale edilcccitir. lsteklilerin Ticaret Odamı vesikam ve teminat mak- buzlar? ile Beyoğlu İstiklâl caddesi No. $49/2 de toplanan ko- maleyonda bulunmaları, Şartnameler Galatasaray İlsesindedir. (7148) Istanbul Jandarma Satınalma Komisyonu Başkanlığından A — Jandarma ihtiyacı için nümunesi gibi — (4000) metre kaput astarı 11.6.549 cumartesi günü saat 11 de Tak. #im — Ayazpaşada Jandarma Satınalma komisyonunda Kapalı zarf eksiltmesile ihalesi yapılacaktır, Muham - men bedel (11000) lira olup muvakkat teminat (825) Mradır, Mühürlü nümune ve şartname mesai — saatleri içinde hergün komisyonumuzda görülebilir. 2 — İsteklilerin Ticaret odası vesikası, muvaitkat — temninata ait Malsandığı makbuzu veya banka teminat makbuzu Ve şartnamede yazılı sair belgeleri havi kapalı zarf tek. ilerini eksiltme saatinden bir asat evveline — kadar makbuz kargılığında komisyona vermeleri. —— 7297 — Yazan : Edgar Wallace kEEAa Evet, iki kişiye yer yok! di- ye tekrar etti. En iyi çare işler kötüleşmeden tası tarağı top- eski bir çerçeve idi. Yaldızlı ve ecdadından birinin — portresini ihtiva ediyordu. Kahve rengi ka layıp ikinci çetenin Bahneden difeden bir kostüm giymiş 0o- gekilmesidir. (SOYOKA) nmın Jan ecdadı dantelâlı kol ağızl: adamları zaten rakip bir çete- rı, yakası, ve elinde yarım a- ye tahammül edemezler. Size çılmış bir dünya haritası İle bunu arkadaşça ihtar ediyo- pek heybetli ve azametli duru- Tum. yordu. 'Tarn kuruyan dudaklarını 1s- — Yüzünde alaycı bir ifade ile lattı; fakat cevap veremedi. söylendi — Kiz da bu işe dahil mi? — Ey! Sabır ve tahammül — Hayır! İhtiyar adamın göz — sembolü insan: Maalesef eğri leri fal taşı gibi açılmış, kesik kesik mırıldandı Siz, siz, Soyoka'sınız. Aman “Allahım aklımdan bile geçme- mişti. Şarkta ve Hindistanda adamları olduğunu biliyordum ; fakat bunu hiç, hiç, tahmin et- memiştim. —Ameri cevap ver- medi, adama çıkması için bağı ile işaret etti. Elsa onun sürük- Jenir gibi çıkışını gördü. Acaba bu mermer gibi bem beyaz ke- yola sapmış olan Ameri mücs- Besesi seni saygı ile selâmlar! (Kısımı IV) DOKTOR RALF HALLAM Ameri mücssesesinde yemok tatili başlamıştı. Elsa da bu tatilden istifade ederek, dünya- da dertlerine ortak olan yegü- ne insana sabahtan beri olan ; silen çehre, tir tir titreyen — biten hâdiseleri anlatmağa gi- İ eller neden bu hale gelmişti? decekti. İ Ameri odada yalnız kalınca — Saat biri çaldığı vakit geng Kalktı; dalgın dalgın dolaşıp — kız çıktı ve hızlı hizli yürüme- oturdu. Ellerini çenesine da- ğe başladı. Köşe başında tak- yayıp kargısında asılı duran #iler boldu, hemen bir tanesine gerçeveye uzun uzun baktı. Bu — atladığı için bir çeyrek geçme- YENİ SABAH Acayip bir memleket |Bütün paraları 400 milyon T. lirasından ibaret iken... İsrail devleti, bu kadar idhal malını nereden, nasıl ve niçin getirtiyor? ( Yeni Sabah'ın İsrail diyarma gönderdiği Bin müşkülâttan sonra niha- yet beni İsrall topraklarına gö- fürecek olan Hayfa limanma ait motöre biniyorum. Küçücük — dalgakıranın içi de dışı da muhtelif bandralı irili u- faklı gemilerle hınca hınç - dolu. Antrepo ve rıhtımlara, kamyon, otomobil, muhtelif eşyalarr boşal- * tıyor. Düşünüyorum.. 900 bin nü- fuslu İsraili; yalmız bir tek li- manında g. Yüğüm — bu kadar İthal eşyasına dövizi nereden bu- huyor. Tedavüldeki para hacmi 37 milyon İsrail lirası, yüni 400 milyon Türk lrasından ibaret olduğu halde yalnız bu limana bir ay zarfında giren ithal ma- hnin kıymeti bu rakamın çok üstünde olacaktı. Bu kadar ithalât nasıl temin ve istihlâk ediliyor... Bunun ce- vabını şimdilik verecek — durum- Ğa değilim. Rıhtıma yanaştık, — eşyalarımı- m çıkardık. Elinde — otomotik stingaun makineli tabancası ©- lan bir asker silâhını göğsüme doğru çevirerek pasaport, dedi. Yanımdaki acente İbranice o- ( na bir şeyler anlattı. Geçmeme müsaade etti. 300 metrelik bir mesafe — için ve nasıl olsa oradan geçmekte olan resmi motörle geldiğim liraya yakın bir para ödemiş- halı di ir " Filistin|tim. Adetâ soyulmuştum. Kam- ümsdı:yımbeîzı;'ırkml'inm p.nıı yon hareket etti.. Nihayet Te- aldılar. lâviv'in yolunu tutmuştuk. Şeh- rin en büyük caddelerinden King George bulvarından — geçi- 'yoruz. Muazzam binalarile burası büyük iş evlerinin bulunduğu mıntaka.. Arada bir yıkılmış ha- rap olmuş yerler görüyorum. Şo före sordum: — Buralarda büyük — muhare- beler mi oldu? — Hayır, hükümet ve beledi- ye yıktırıyor. Polis karakoluna gittim. Ora- da her sahifesi ayrı ayrı ince- lenmiş iğneleri sökülmüş pasa- portu vize ettirmek için bir bu- çuk lira daha ödedim. 10 gün kalmama izin veren bir vize i- çin 18 lira para... Bu dünyanın en pahalı vizesik için yolcu gümrüğüne kadar gitmek mec buriyeytinde kaldım. Poliste ve gümrükte bayi — Neden? Mörnk aa iler; ğ.:fğm — Bu binalar; Araplara ait de ondan, açmadılar. Bir büyük iki küçük çanta için 1,20 Filistin lirası, ya ni 14 Türk lirası hamala öde- mem icabediyordu. Fakat olanı motöre ve vizeye verdiğim için üzerimde bu kadar İsrail lirası yoktu. Bakiyesini Türk ve İngi- liz veya Kıbrıs lirası olarak öde- mek istedim. Çünkü bu ka- dar fazla masraf gideceğini tah- — Araplara ait bütün binaları yıkıyorlar m? — Evet? — Sebebi — nedir acaba? Şayet muhacirler gelirlerse hiçbir şey bulamasınlar diye. Bir az sonra muhtelif peron- larında sıcakta kan ter içinde min etmediğimden hazırlıksız- dim. İlgili memur, gayet sert bir tavırla... 1 — 200 ilâ 250 ton çayır —Pt n gel d Biltmeya konulmuştur. ye evrakı yüzüme attı. Para de- ğişliren yeri buluncaya kadar, akla karayı seçtim. Bütün bu iş- ler bitti.. Ama ben de bittim. Bir| irü kırtasiye muameleleri ara- sında bunalmıştım. Gümrük memuruna Telâviv'e gitmek istediğimi söyledim. Beni bir hangardan ibaret olan yolcu salonunun bir köşesinde Egged yazılı bir gişeye götürerek: Mi —a Tm Bt d Eşyalarım ve benim için 85 kilometrelik bir mesafeye otobüs le götürmek için bizim paramız- la 25 lira para istedi.. Ve maktu tarife üzerinden bilet keserek on dakikaya kadar hareket edece- Bimizi söyledi. Eşyalar kamyona yerleşti. Ge miden limana çıkıp kamyona bi- tarihleri Resmi ve özel iş y ucuz eşya kuponla ilân olunur, (8237) Telefon No: 24236 Telgraf Adresı: nn 15 TARFO ninceye kadar bir saat içinde 80 işini bilir bir adam gibi arttır- mış ve mesleğinden istifade et- meden geçinmenin yolunu - bul- ştu. Kumral saçları, parlak gözleri, matruş çehresi ile he- nüz delikanlılık çağına — basmış genç bir çocuğa benziyordu. — Hasta değilsin ya? diye tekrarladı. Kız, gülerek başımı sallayınca: — Hele, gükür, dedi; yoksa sahici bir doktor getirmem lâ- zam gelecekti! Hem konuşuyor hem de ace- mi hareketlerle kızın kürkünü, eldivenlerini, çıkarıyordu. Kız — Ralf, dedi. Sen Tarn'in benim hakiki dayım olmadığı- nı biliyorsun değil mi? —Evet, uzaktan bir akraba- lığınız falan var galiba!... Yok- sa ihtiyar şeytan sana tasallıt etmiye mi başladı? — Benimle evlenmek istiyor. Elsa konuşmaya başlamadan Ralf yandaki raftan bir kadeh almış ve içine garap doldurmuş tu. Kız son cümleyi söylerken kadeh genç adamım parmakla- rından kaydı ve yerde bin par- Çeviren : Semra Arslanlı den «Yarım ay» küçük evin du... Daha goförün parasını ver- meden kapı açılmış, içerden o- tuz yaşlarında kadar çok yakı- gıklı bir adam çıkmış!t Vallahi bu bir mucize! Ku zum Allah aşkıma Elsa, Ameri müessesesi kibarlığını mı kay- betti? Sen buralarda ne arıyor- sun 7> — Her gey alt üst oldu Ralf.. gekerim yemek yiyemem. Sen otur yemene devam et benim anlatacaklarım var... — Yemeğimi bitirdim. Mis Harlov'a yiyecek bir geyler ge- tirin» Sonra tatlı bir sesle sor- du — Canmn bir şeye mi sıkılı- sokağındaki kapısını — çalıyor- yor? u. Yüzü bembeyaz kesil- Elaa, Ralfı ta küçüklüğünden Sişür u bembeyaz kesil beri tanırdı. Adetâ beraber bü- — Ne sarsak adamım? yümüşlerdi. Ralf, onun amcası- — Sesi son derece acı İdi. nın ahbabı idi ve evlerine sık — — Ne diyorsun? Seninle ev- sık gelip giderdi, söylenişe ba- lenmek istiyor ha! Aşkolsun! kılırsa — Râlf' o kadar tecrübe- — Elsa içini çekti: —— Biz bir doktordu ki stajını bitir — —Yaa, dedi, İnanılır gey de- di bitireli bir hastaya olsun gil ama.. Ah! Ralf ne kadar el sürmemişti. Annesinden ka- korkuyorum bilsen! Geçen haf- lan ufak bir serveti akıllı ve b e old tadanberi ona bir şeyler oldu, 2 — Kilosun'ın tahmini bedeli bir kuruş yireni beş olup muhammen kiymeti (3125) liradır. 3 — Eksiltme 17/6/949 cuma günü saat 14 de Halkalıda Zi. Taat okulunda yapılacaktır. Şartnamesi her gün çalışma saatle. rinde sözü geçen okulda görülebilir. (8049) rlerinde çah İstanbul Ya hudileri vapurlarla Filistine göç ediyorlar yüzlerce halkın vasıta beklediği Otobüs istasyonuna geldik. Adam eşyaları indirdi v — Sizi seri otobüse bindiriyo- rum daha çabuk gidersiniz diye sıvıştı. Kalabalık kuyruk olmuş, — ka- dınlar, çoluk çocuk İbranice ya- zılı levhalarla ayrılmış parmak- lıklarda otobüs bekliyor. Benim bulunduğum yer Telâ- viv'e kalkacak olan ekspres oto- büslerinin yeriydi. Yarım saat bekledikten sonra bir otobüs gel- di, beni almadı, ikincisi de öyle, bu sefer şefi bularak elimdeki ekspres - biletlerini gösterdim. — Ne yapalım izdiham fazla bundan sonrakine binersiniz, de- di. Elimde ekspres biletile iki sa- ate yakın bir zamandanberi oto- büs bekliyorum. Ekspres olmasa, günlerce bekliyeceğim — galiba. Bu sırada yanımda olan — bir genç kız göğsümdeki rozeti — gö- İstanbul Ziraat Okulu sabit -sermaye çiftliğinden otunun balyalanması işi açık ek. santim Ucuzluk kuponlarının uzatıldı n işçilerle memur, hizmetli, emekli, dul ve yetimlere ve her derecedeki öğrencilere dağıtılan 9 tarihine kadar muteber olduğu TİCARET OFİSİ İstanbul-Valde Han Kat 5 Mr. Ameri ile de kavga etmiş. ol kızım, - sâ otur da yavaş yavaş a in o t. mery ile kavga mı etmiş? Şu Hintli ile mi? Kız o sabah dayısının kendi- sine nasıl izdivaç teklif ettiğini lattı. Bitirdiği vakit Ralf hayret- ten uzun bir ıslık çaldı. — Vay ihtiyar yılan vay! di- ye söylendi. Acaba bu âni ta- havvülün sebebi ne olabilir? Hiç evlenecek bir adama benzemez. Böyle bir niyeti olduğu bile bel- li değildi. Hem senin kadar genç bir kızla... — Seyahate çıkacak onun i- çin benimle acele evlenmek isti- yor. Hay! Allah lâyığını versin. Bunu sana söylemememi sıkı sı- kı tembih etmişti! Fakat Ralf bu sözler karşısın da hiç de şaşırmışa benzemiyor- da, Kuzum şu sizin mi ye gelecek Hintli ne biçim a- dam? Hindistanda resmi bir va zife ile mi bulunmuş? Kız başı nı salladı. Hakkında hemen hemen hiç bir şey bilmiyorum. Zaten hiç birimiz bilmiyoruz, Hidistan da senelerce bulunmuş, dedikle- rine bakılırsa İngiliz bile değil- miş. Amerikada yerleşmiş ola: Ameri'lerdenmiş, — ihtiyar Mr. Ameri onu Hindistanda bulmuş. Öyle acaip bir adam ki, Ralf güldü — Belki de delldir. Hindistan Mehmed ATAKER'de rerek Türkçe. — Türksünüz galiba, dedi. — Evet, siz çoktanberi mi bu- radasınız. — Etrüskle dün geldik, çok rahat bir yolculuk yaptık. Ge- |mide balo verildi. Radyo gaze- tesine telgrafla teşekkür — ettik. — İstanbuldaki isim ve adresi- niz? Sirkecide Ebussuut caddesi No 36 Rebeka Molho... — Geldiğinize memnun müsi- nuz. — Vallahi — şimdilik bir şey söyliyemeyeceğim. — Eşyalarımızı uzak bir yere götürmüşler, — bu- luncaya kadar — canımız çıktı. Civarda bir köyde bulunan ak- rabalarımın yanına Fakat tanıdıkları bekliyorlar. Pişman oldum - doğ- rusu. Bize başka türlü anlatmış Hardı. Biraz sukutu hayale uğru- dim. Bu sırada şehirden silâh ses- leri geliyordu. çantalarımı bıra- karak, patırtının geldiği tarafa koşuyorum. Binlerce kişilik mu- hacir gurupu muhaceret işlerini idare eden yahudi ajans binası- 'nın önünde bağırıp çağırıyorlar- dı. Etraftan soruşturdum. — Ekmek isteriz, iş isteriz, diye bağırıyorlarmış. Bu hafta içinde bu üçüncü nümayiş de- diler. Yine silâhlar patladı. - Polisle İmuhacirler birbirine girdi.. Ya- |ralı ve ölüler vardı. Fakat ben hâdise yerinde fazla kalamadım. İşte Arzı mev'üda gelir - gel- mez ilk karşılaştığım savaş — bu oldu. Şimdiye kadar propağanda ların iş ve refah memleketi di- ye tanıttığı Türkiyedeki yahudi- lerin akın akın — gittiği cennet diyarında böyle bir hâdisenin vukunnu ajans haberlerinde ©o-| kusaydım. Yalndır derdim. Fakut İgözlerimle gördüm. Binbir — inti- İzamsızlıktan sonra iki saat bekli| yerek güçbelâ — bindiğim otohüs | beni Telâviv'e götürüyordu. — | da bulunanların çoğu zırvalıyor. Anlaşılan güneşin tesirinden. Hayır, deli değil, fakat ha reketleri çok kaba, buna rağmen okadar cazip tavırları da var ki. hem de çok yakışıkl. Bazan kendi kendime acaba nasıl Vakit geçirir? diye merak ederim. Daima bir esrar havası içinde yaşıyor. Tabii sana, yazıhanede olan şeyleri anlatmam doğru ol- maz, fakat mektup yazdırışı © kadar acaip kendisi de o kadar cazip ki bazan bir şey dikte et- tirirken adetâ felce uğruyorum. Merak edilecek şey, değil mi? — Tabii merak edilecek şey a- caba seni ipnotize mi ediyor? — Evet, belki de, bana güzel bir yırtıcı hayvanı hatırlatıyor. Çok zaman gözleri o kadar ha- in bakar ki titremekten kendimi alamıyorum, bazan de o kadar kederli ve mazlümdur ki o an-| geli- | da içimden ağlayacağım yor. Ekseriya da çok kabadır ve İnsanda nefret uyandırır. Sustuğu vakit kendi hissiyatı- na kendi de güldü. Ralf alayla: | - Acaip herifin biri dedi. Fakat insanda iyi — bir tesli bırakıyor, Sakın — genç kâlbini kaptırayım deme! Dayın Tarn'a gelince: bir az| ması fena fikir de- enim yengemle tanış- mıydın ?. seyahate ğil. Sen mam — Yengen olduğunu bile bil- miyorum, (Devamı var) Yazan: Eski bir pehlivan ULDKIRKPINAR GÜREŞLERİ 10 HAZİRAN 1949 Tefrika No. 21 Makarnacı elenseler ve tırpanlar- la Aliço'yu ezeceğini sanıyordu Başta Sultan Aziz olduğu hal de herkesin yüzü güldü. İşte ni- hayet — bekledikleri - oluyordu. Makarnacı Hüseyin Aliçoyu bas tırmağa muvaffak olmuştu. Ta- bil çok geçmeden yeneceğinden de güphe etmemek lâzımdı. Abdülâziz mabeyincisi Fahri beye döndü: — Gördün mü çaprazı? — Gördüm efendimiz! — İşte Makarnacı böyle bir Makarnacıdır. Çok güzel topla- di doğrusu! — Evet efendimiz! — Aliçoyu bu sefer çabuk ye necek galiba... — Öyle görünüyor sultanım! Makarnacı Hüseyin şevke gel mişti. Yaptığı ilk kutvetli hamle ile hasmını bastırmış olması ne- gesini arttırmıştı. — Aliçoyu bir defa bastırdıktan sonra ötesini kolay görüyordu. Nasıl olsa ye- nebilirdi artık... Hemen sarma- yı vurdu evvelemirde Aliçoya hâkim olması lâzımdı. Ona ka- çıp kurtulmak imkânını bırakma malı idi. Ne şekilde yeneceğini sonra düşünecekti. Aliço da çaprazdan gonra Ma- karnacının ne kadar değişmiş olduğunu farketmişti. Kırkpınar da güreştiği pehlivanla şimdiki Makarnacı Hüseyin arasında dünya kadar fark vardı. Kendi- sine iyi baktığı, kendisini bu gü reşe iyi hazırladığı meydanda idi. Aliço kızmıştı. Böyle ilk elde padişahın önünde bastırılmış ol Masına fena içerlemişti. Yerde fazla kalmak niyetinde değil- di. Ayağa kalkmak için zorlama ğa başladı. Fakat Makarnacı Hüseyin de hasmına kene gibi yapışmış bulunuyordu. Yerde iki pehlivan arasında zorlu bir mücadele başladı. A- liço kalkmak istiyor, buna mu- kabil Makarnacı bastırdıkça bas tırıyordu. Hünkâr baş pehli nının işi katiyen uzatmak niye- tinde olmadığı anlaşılıyordu. Güreşi çabuk bitirmeğe karar vermişti. Bu suretle Kırkpına- rın intikamını tam olarak çıka- racaktı. Yerdeki mücadele beş on da- kika sürdükten sonra Aliço ken disini biraz toparlıyabildi ve tek paça ile yerden kalkmağa mu- vaffak oldu. İki pehlivan yeni- den el enseye geldiler. Birbirl rine kurt gibi bakıyorlardı. İki- sinde de ne yapıp yapıp diğerini yenmek hırsı hâkimdi. Fakat bir türlü birbirlerinin açık bir yerini bulamıyorlardı. Bu vaziyet karşısında Makarna- cı Hüseyin el enseleri kuvvetlen dirdi. Biraz sonra da bütün kuv veti ile Aliçoyu dövmeye başla- dı. Aliço da zerre kadar yılgın- hk göstermeden bu el ense ve tırpanlara aynen mukabele et- meğe başladı. İki pehlivan yekdi ğerini insafsızca dövüyordu. Bu fasıl bu şekilde on beş dakika- dan fazla sürdü. Bu durup din- lenmeden vurulan el enseler ve savrulan tırpanlar güreşte zevk namına bir şey - bırakmamıştı. Sanki bunlar güreşen iki pehli- van değil, döğüşen iki hasımdı. Makarnacı Hüseyin Aliçoyu bu şekilde kuvvetli el enseler ve tırpanlarla ezeceğini ve yıldıra- cağını sanıyor olmalı idi. Fakat karşısındakinin bunlardan da zerrece perva etmediğini anla- makta gecikmedi. O el ense ve tırpanları ne kadar şiddetli in- dürse, hemen hemen ayni şiddet le mukabele görüyordu. Bu işin de sökmiyeceğine yavaş yavaş aklı kesti ve el ense ile boyun- duruktan vazgeçerek — yeniden çapraz tecrübelerine girişti. Bunu gören Abdülâziz yave- rine: — Makarnacı galiba el ense i- le bir şey yapamıyacağını kes- tirdi. Öyle görünüyor - efendi- Hakikat dayamıklı güreşçi imiş. Doğrusu bu kadarını ümit etmezdim. Makarnacı kuvvetli pehlivandır. Fakat bana mı de- medi. Üstelik kendisinden hiç de aşağı kalmıyarak mukabele de etti. — Evet efendimiz! — Makarnacının oyuna gir- mesi daha iyi oldu. Bu pehlivan öyle el enselerle filan yenilece' cinsinden değil. Oyuna girme- ı. — Çok doğru efendimiz! Bu sırada Makarnacı Hüseyin ikinci bir çapraz daha do'dur- muş ve Aliçoyu sürmeğe başla- mıştı. Aliço bu sefer daha atik davrandı. Beş on adım kadar geri geri gittikten sonra durdu ve Makarnacının göğsüne daya narak çaprazdan kurtuldu. Aliçonun bu oyunu çok tehli- keli bir oyundu. Çünkü bu sıra- da hasmı bir hamale daha yapar ve çengeli de yetiştirecek olur- Ba kendisini sırt üstü yere dü- gürmesi işten bile değildi. İşte Aliço bütün bunları göze ala- rak çaprazı bulunduğu yerde gökmüş ve hasmını iterek ken- disinden uzaklaştırmıştı. Bu su- retle kendisine ne kadar e olduğunu ve kollarında Yük bir kuvvet — bulunduğunu göstermiş oluyordu. Buna en çok şaşanlardan biri hünkâr oldu: — Bu ne biçim çapraz söküş! dedi. — Keni efendimi: — Bir çengel kalmıştı. Fakat Makarnacı akıl edemedi. — Evet efendimiz! — Makarnacının kollarını ça- tır çatır söktü. — Evet sultanım! — Ben böyle şey görmedim. 'Ya Makarnacı gaflette idi, hut da bu adam çok kuvvetli — Öyle görünüyor sultanım! — Dur bakalım bunun sonu ne olacak! — Makarnacı kulunuz nasmıl olsa yener efendimi: — Acele etmiyelim. Henüz hasmına hiç bir şey yapamadı. — Yapamadı amma, hep o hücumda... Öbürü sadece müda faa ile meşgul! — Orası öyle! Fakat güreş daha yeni başladı sayılır. Aliço çaprazı sökmüş, hasmı m hünkârın bulunduğu yere doğ Tu yavaş yavaş sürüyordu. Hün kâra adam akıllı yaklaşmışlardı ki birden dahıp tek kaptı. Makar nacı Hüseyin paçasını kurtar- mak için direnmek istedi. Fakat Aliçonun parmakları sanki çe- likten çengeldi. Paçayı bırakma- dı. Şimdi Makarnacı tek a- yağı üzerinde sekiyordu. Aliço bu ayağı yavaş yavaş kaldırı- yor. Diğerine de bir çengel ye- tiştirmeğe bakıyordu. Makarnacı durur-mun ne ka dar tehlikeli olduş, u sezmiş- ti. Şaka değil, ayağını Aliçonun elinden bir türlü kurtaramıyor- du. Tek ayağı üzerinde müva- zenesini daha ne kadar temin edebilecekti? Öbür ayağına da bir çengel yetişecek olursa sırt üstü yere yuvarlanması işten bi le olmıyacaktı. Dönüp yere yat maktan başka çare bulamıyan Makarnacı Hüseyin kendisini yüzükoyun yere attığı zaman hünkârın ancak beş adım öte- sinde bulunmakta olduğunu an ladı. Şimdi bacağını kurtarmıştı amma, yere düşmüş bulunuyor du. Kaçıp kurtulmayı denedi. Fakat derhal Aliçonun pençesi kısbetin kasnağından yakaladı. Buna da imkân yoktu. Makare nacı Hüseyin çaresiz kazaya r- za göstererek bulunduğu yerde büzüldü. Aliçonun bir oyun ale masını beklemeğe başladı. Baş pehlivanının yere düşme- sini seyreden ve Aliçonun onu ne şekilde tuttuğunu gören Ab« dülâziz: bü- ini tehlikeye attı (Devamı var) Pot Karakoluna dair Sarıyer bir temenni Sayın Emniyet müdürünün ga zetecilere verdiği beyanatta po- lisin takviye edildiğini ve her bakımdan modernleştirildiğini ©- kuyor, bununla seviç — duyuyo- ruz. Güzel İstanbulun en, güzel mesi- relerinden biri olan Sarıyere ge- çenlerde bir dostu gezdirmek i- çin gitmiştim. Bir adresi — polis karakolundan sormak — icabetti. vvelâ karakolu sorduk göster- diler. Kira arabalarının — bulun- duğu yerde gecekondu bile deni- lemiyecek kulübe gibi bir — şey.. Üzerinde bir levha: «Sarryer em- niyet komiserliği: umdaki mi- safir, karakol burası mı diye sor du, evet dedim. Onun mânidar gülüşü karşısında doğrusu ben çok sikildim., Zabıtanın hüviyeti ile hiç de uygun düşmeyen bu — kulübenin bir an evvel kaldırılarak yerine ayni zamanda bir ilce olan Sa- er gibi en göhretli mesirele, den birine lâyık düşecek — yani karakol binası — bulunmasını te- P.T.T. memurlarının alacaklarıma dair bir açıklama P. T .T . İşletmesi Genel Müdürlüğündi Gazetenizin 11/5/1949 — tarihe N nüshasında (P.T.T. memurları nn alacakları) altında ) jan yazı görüldü. 1947 yılında son aylarda —ta- hakkukun artması — neticesinde mezküir yıl bütçesinde mevcut ö- deneğin kâfi gelmemesi dolayi- sile düyuna kalmış olan — fazla mesal ve kanuni tatil ücretleri için Özel bir kanunla ödenek a- hnması lâzım gelmekte olup ko- nusu edilen kanunun İstihsaline nit icaba tevessül edilmiştir Sözü geçen kanun çıktığında düyüna kalmış olan istihkaklar tamamen ödenecektir Bilgi alınmasını rica eder. say- gılarımı sunarım. Genel Müdür V. Dr. arhan menni ediyoruz. Beyoğlu Firuzağa Mah. Ka- satura Sok. No, 2 de Nazif Benian