BÜYÜK AŞK ROMANI | Yazan: SERVER BEDİ Fakat Nejat o gece nerede balo olduğunu bilmiyordu DIKAN KISIMLARIN HULÂSASI Ankar yaptığı seyahatler Ben birinde Ni tirenin ha- Teketinden evvel, bitişik kom partımanda — bulünan — sarışın bir kadınla göz göze — geliyor ve kadın hemen çekiliyor, ken- dinl gizliyor. — Nejat, — ki restoranda tanışıyor, arı kısa konuşmalar başlıyor. Kadın Ürkek davrandığı İçin, Nelat o nun tehlikeli bir vaziyette oldu Bunu zannediyor. Kadın da bir artis gibi rol — yaparcasına — bir tehlike İle karşı karşıya olduğu- Nu söylüyor ve Nejad'ın taban- casını İstiyor. Nejat tabancasını vermezden Hiyor. Küçük bir şaka yi bildiriyor. Nejad hayretler içinde kalıyor. Bundan sonra ayrılıyor- dar ve yatıyorlar. Nej bir geceyi, bu esrarengiz kadını düşünmekle geçiriyor. Sabahleyin tekrar. restoranda buluşuyorlar. Kadın Nejad'a hiç de ehmmiyet vermiyor. Tağmen Nejad kadının ismini so- rüyor. Kadin, hakiki İsmini de- İN de uydurma bir isim söylü - yör Rana, diyor, Ni 'ekâlâ, dedi, Büzel, ona diyeceğim yok, fakat niçin benden hakiki lsminizi gizliyor sunuz? * — Bunu anlatamam ki. Bü- tün hayatımı anlatmalıyım. — Anlatınız. — Hayır, Mümükün değil. — Ankarada mı oturuyorsu- © müz? — Nafile sormayınız. — Evli misiniz? — Sormayınız, dedim, — Beni çok meraka düşürü- yorsunuz. — Konuştuklarımızı unutü- Kadın kalktı ve ilâve eti — Dostluğumuz burada biti- ' yor, dedi, sizden rica ederim, beni bir yerde görürseniz, hiç tanımamış gibi hareket ediniz. Kadın uzaklaştı ve biçimli vü- O cudünün, gizli arzuları - tazele- * yen salıntılarile lokanta — vaco- © Bundan çıktı. ı | Nejad bu kadını günlerce u- "onutmadı. Ankara caddelerinde V gözleri onu boş yere aradı. İyi gilelere mensup — tanıdıklarına “Honu tarif etti ve hüviyetini öğ- * renmek istedi. Muvaffak olama- * di, Ona karşı, âdi bir meraktan “ çok fazla bir şey, delice bir sev- * giye kadar gidebilecek, mübhem fakat çok kuvvetli bir his du- V yuyordu. Bütün hayatında ta- mdığı kadınlar arasında aradı- ” ği tipin ölçülerine en yakın 0- * lanı o idi. Onu unutmağa mu- vaffak olamıyordu. İstanbula döndükten, bir haf- | ta kadar sonra, ona Beyoğlu cad * desinde rastladı. Bu tesadüifün de bir başkalığı vardı. Nejad tünelden Galatasaraya doğru hız Ja yürüyordu. Karşıdan — gelen genç bir kızla çarpışmamak - i- çin birdenbire di. Sağa doğru bir adım attı. Kız da o ta- rafa doğru geldiği için yine biri birinin yolunu kestiler. Ne- jad bu sefer sola doğru kaydı, kendisine yol arayan kız da o | tarafa doğru gidince yine — gö- Büs göğüse geldiler. Kız bir kah * kaha attı ve durdu bakıştılar. Tuhaf şey! Nejad bu güzel yü- zil hem tanıyor, hem tanımıyor- du. Hafızası çırpınırken, gözleri bu kızın arkasında duran ve o- 'a bakan bir kadının gri yeşil gözlerile karşılaştı: Trendeki kadın! Nejad selâm verecekti, fakat o, kızın yanında yürüdü. Demek ki beraberdiler ve Ne- jad ilk dalgınlık am içinde onu Eörmemişti. Hemen döndü — ve Bözlerile onları bir müddet ta- kibetti. Sonra ga ların peşinden yürümej htiyari on- Yazan : Edgard Wallas ÇIKAN KISIMLARIN HULÂSASI 455 yaşlarında süfli ve pis giyi nen pos biyikli Tarn, yemek © dasında — olurdukları bir. - sıra- da eviât edindiği — yeğeni Elsa Marlon'a — izdivaç — teklif — edi- yor. Elsa, vasisinin bu teklifini hayretle karşılamıştır. Bu bahis bitince derin bir nefes alıyor. ihtiyar adam, Elsa'nın gaze- telerde Okuduğu esrar kaçakçı- Yiğı hadisesinden şaşkına dönü- yör ve büyük bir endişe içinde kalıyor. Havadis — bitince, Mir. 'Tam, bir kadeh konyağı bir yu- dumda içiyor ve asabı biraz ol- #un düzetiyor. Tarn, güçlükle ayağa kalkı - yör ve İzdivaç teklifini tekrar- Hiyarak, bu moseleyi Ameri mü- essesinin, —yazıhanesinde görüş- istediğini ve Elsa'nın da o zamana kadar kararını vermesi dâzım geldiğini söylüyor. Amerl müessesinde çalışan El S2 çok güzeldir ve karşısında o- furan Mis Damo muttasıl konuş Mmaktadır. Bir aralık Mis Dame, 'Tarn'ın fabrika sahibi Ameri ile kavga ettiğini söylüyor. Bu ha- Gise,Elsa'yı, büyük bir hayrete düşürmüştür.> No. 4 ladı. Kadın, içinde meşhur bir ka- din terzisinin bulunduğu bir a« partımana girmişti; ondan ay- yılan kız kardeşi kaldırıma geç- ti, Bir an gaşıran Nejad, ne pacağını bilmeden, kızın arka- gından yürüdü. Onunla konuşa- bilir miydi? Ona bir az evvel ay- rıldığı kadını sorabilir miydi? Böyle geylere cesareti yoktu. Hayatında hiçbir kadını takibet memiş, cadde ortasında bir ya- bancıya hitap etmek cüretini kendisinde görememişti: Fakat işte, kızın miknatısı onu çeki- yordu. Herhalde kardeştiler. Birbir- lerine çok benziyorlardı. Arala- yında 4-5 yaştan fazla fark ol! mazdı. Ablasında has lezzetler vaadeden bir olgunluk, bu kız- da, epice yorduktan sonra hazi- nelerini açabilecek bir — tazelik vardı. Nejad onu gözden kaybet- memek için, yolcular - arasında zikzaklar yaparak, sağa sola sekiyordu. Kız büyük bir kundura ma- ğazasına girdi. Nejad da küçük bir tereddütten sonra onun ar- kasından girdi. Mağaza kalabalıktı. Kundura cıların hepsi müşterilerle meş- guldü. Kız ortadaki / vitrinin ö- nünde durdu. Nejad da onun biraz gerisinde durdu. Serbest kalan satıcılardan biri kıza doğ ru yaklaşarak ne arzu ettiğini sordu, — Sarı lame bir pabuç an- yorum, dedi kız. — Büyurunuz, oturunuz. Kız otürürken, ayni adam Ne- Jada ne istediğini sordu. — Bir rugan iskarpin! — Buyurunuz... şimdi... Nejad da, kızdan iki iskemle ötede oturdu, bekledi. Kundura ç, elinde kutularla, kızın ayak- larına doğru eğilmişti. Ona bir sarı lame pabuç giydirdi. Bol gelmişti. Bir tane daha giydir- . Fakat kız atkılı pabuç iste- miyordu. — Ismarlama yapalım, dedi kunduracı, Kız ahenkli bir sesle: — Hayır, dedi, bana bu ge- ce için lâzım! Nejad hemen bu kızı gecel balolardan birinde görebileceği ni düşündü. Ablasını da görebi- lirdi. Belki de terziye uğrayan |* kadın oradan yeni balo elbisesi ni alacaktı. Fakat Nejad, o ge- ce, nerede balo olduğunu bilmi- yordu. Hangisine gideceklerdi? Kunduracı kıza başka bir pa- buç giydirmi: — Bu tam ayağınıza göre di- yordu. Kız ayağa kalktı ve aynaya doğru bir kaç adım atarken Ne- jadın dikkatli bakışlarile karşı- laştı, bir az şaşırdı ve durakla- dı, sonra gülümsiyerek aynay baktı. Kunduracı — tekrarlıyor- dü —Tam ayağınıza göre, Büzel... O sırada kızla göz göze gel- seydi Nejad da bakışlarile kun- duracıyı tasdik edecekti. Fakat olmadı. Kız Nejada arkasını döndü, sonra oturdu, pabucu yağından çıkaran kunduracıya: — Pekâlâ.. dedi, sarınız. Ve paketini ahp dükkândan çıktı. Nejadın orada durması i- çin sebep kalmamıştı. Kundura- çının getirdiği iskarpinleri be- ğenmedi ve dükkândan çıktı. Fakat kızı kaybetmişti. Şimdi o gece nerelerde balo- da olduğunu öğrenmesi lâzımdı. Kızın hangisine gideceğini - bil- mediği için hepsine uğramaya v Onu aramağa karar verdi. Bir cumartesi akşamıydı. To- katliyanda ve Taksim gazino- sunda İki balo vardı. Nejad her çok YENİ SABAH Gençlerle baş başa : Arslan güreşçilerimizin düşündürdükleri Yazan : SEDAD OKSAL Geçen haftanın son günleri gö reşçici vasfını verdiriyor. nüllerimiz daimi bir heyecan için |" Meşhur Fransız gairi «Lâmar de dolup taştı. Başta gençlik ol- İtin» in İlk yazdığı aşk ve heye mak Üzere, on sekiz milyon insan |can dolu gilrleri, bir köyde yaşa bir tek vücud gibi, pehlivanları-| makta olan ihtiyar anasına oku- mızı zaferden zafere — koşturaa |muşlar, Kadıncağız - heyecandan güreşlerin kudretini ve zevkini (ağlamağa bağlamış ve: «Bu gi- kendi adalelerinde duyarak — ya-|İrleri " gençliğimdenberi - ben de duyarak |duyuyor, hasretini çekiyor — fa: hissetti. Dünya #por - tarihinde, kat söyliyemiyordum. Allah be- sekiz şampiyonluktan — yedisinin 'nim dilimi oğluma vermiş; o, be- birinciliğini ve sekizincisinin de|nim adıma söylüyor; var olsun! ikinelliğini — kazanarak, — bütün | demiş; milletlere pes dedirten bir ekibe| Spor sarayında arslanlarımızı ilk defa rastlandığı gibi, bütün | seyrederken, genç ve ünlü Fran" bir milleti de bir tek insan gibi|sız şairi için anasının göz yaş- güreşçilerinin ardından sürükle- |ları arasında — söylediği — gözler yen bir müsaraaya ilk defa rast | hatırıma geldi. Biz de arslanları: İanıyor! mızın çelikten döğülmüş vücut Erler meydanına birer kuvveti |larının kudretini kendi adalele- ilâhi gibi çıkışlarını seyrettiği- |rimizde duyar gibl oluyor, otla- miz arslanların bütün milletlerin İrın bağrını doldurup iradelerini kine Üstün tarafı işte buradadır! | kamçılayan aşkın bizim gönülle- Yalnız, kol, gövde, bacak, kalıp|rimizden taşıp onlara - ulaştığını kuüvveti değil, o kalıbın - içinde (âdetâ hissediyorduk. bütün bir tarihi, bütün bir mille| On sekiz milyonun gönül birli- ti temsil eden iman ve irade kuv- | ği, imanı ve inancı ne harikalar veti var, Bu iki kuvvetin birleğ- | yaratır! Geçen hafta bunun bir kere daha şahidi olduk! mesi Türk güreşçisine dünya gü- şahidi © Bize gönderilen yazılar Büyük Adamların Gençlikleri: Ve ve VÜŞ — Li aa aai « « |tebriko lâyıktır. Anenk — şüirinizin romanının hikayesi kafiyeleri bozuk olduğu —gibi mera- ların da bir hususiyeti yok. Önsekizinci yüzyıl Fransız ede- | Yapraklar> başlıklı yazıya biyatının meşhur simalarından | "aksadı parça, parça ğ Bernardin de Saint Plerre, — bürİmekle nazım şekli belki ü basıl © Hin dünyaca meşhür (Pol — ve|İtr ama giir vücüde gelmez, — Virjini) “adındaki 'aşk romanını | BANDIRMADA B. SAADETTİN yeni yazmıştı. Muharrir. henliz | KAYIŞDAĞ — Dilinin fena değil, pek gençti ve eserinin değerin- den şüphelendiği için neşretme- gadı, kendi — ruhunda cak — ve hareketli bir - üslübünuz var, Ancak, mensur şür tarzındaki ğe cesaret edemiyordu. Bu. devir | Yafıların modası geçmiştir. — Gare- Fransasında san'at bareketlerile te sütunlarında alâka ve — merak yakından ilgilenen zengin bir| tYandıran biküyeler veya fikri ve Kadın vardır: meşhür — banker | istimsi mevzularda — knlemo alman T yer alabilir B. NAHİD GÖKÇEL kayı kazandığını bildirdiğinir tih'i anış> gürini gönderiniz sipso neşrederiz. B. MEHMET ERYAZAR — dereceğiniz yazılar,kâğıdın — yalmız bir tarafına yazılmalıdır. — Kışa ol- ması da şarttır. B. BAHRİ ULAŞ — #Gel> bap hıkhı manzümenizin güzel tarafları yar, Fakat «Genç yaşta murada e er er de gel> misrajle başlayan kı- vım gibi tadsız ve zevkkiz parçaları da var. Yazımzı titiz bir — dikkat ile ayıklamalısımz. O vakit — #ütun larımza — geçirebilmek — kabiliyetini kazanır. «Geçen günü amş> ise Riya Tevfiğin taklidi hissini veriyor. B. N, KALBİYANIK — Gazetemiz hakkındaki duygülarınıza — te- şekkür ederiz, Ancak manzamenizin Kenip okuyucu kütlelerini — alükadar Necker'in karısı madam Necker.. |* Madam Necker, yeni romanını okumak üzere genç edip Bernar- din'i salonuna davet ediyor. Top lantıda on sekizinci ” yüz yılın tanınmış simalarından — Buffon, edebiyatçı ve iktısatçı Alb& Gali- €dip Thomas ve daha bir çok kimseler var. Bernardin, ro- manını okumağa başlıyor. Her- kes sestizdir. Az sonra - dinleyi- ciler esnemeğe başlıyor. Buffon durmadan saatine bakmaktadır. Thomas bir işi olduğunu — ba- hane ederek arabacısına haber gönderiyor, banker — Necker ise, gözleri yaşlı ve heyecan içinde olan genç ve güzel kağınlara ba- kıp gülmektedir. Az sonra, ka- dınlar da, erkeklerin bu kayıt- sızlığı karşısında, saçma ve mâ- nasız bir şey dinlemekte - olduk larına hükmederek göz yaşların- dan utanıyorlar ve kendilerini topluyorlar. Bernardin de Saint Pirre, ese- rine karşı gösterilen bu — alaylı ve soğuk muamele - karşısında hem mütcessir, hem mahcup sa-|ne lonu terkediyor. Aylarca — mü-|dır! teeasir ve bedbaht, tek başına| B. ALAZ KAYSERİ — Karikatü- »yaşıyor. Hattâ bir aralık Toma- ,, merakınız anlaşılıyor! — İstidadı- nn yakmak ve intihar etmek|n)x da var. Sebat eder ve çalışırsa- bile hatırından geçiyor. Fakat'nız muhakkak muvaffak — olacaksı- günün birinde, cski ve sevgili|nız. Şimdilik siyasi — mevzularada dostu ressam — Vernet'ye rastlı- İgeğil, gençlik sahifemizi — alâkadar yor, içini bu çocukluk arkada- İ edecek mevzular etrafında yapaca- Bina açıyor. dinız başarılı karikatürleri — gönde- üsaba- Pa etmiyeceğini takdir edersiniz B. NADİR LÂTİF AKSOY — tılarınız üzerinde bir az lışmalı ve (8ırı daha titizlikle — darmahı a saçlım gel beri - Yeşil sar beni) gibi sözlerde no ça- göz- fikir , e de söyleyiş güzelliği var Vernet tabiat — manzaralarını riniz Resimler zemin ve zamana uy- resmetmekle — taninmış, — sayılı|gün olmalıdır. Çini mürekkebi - kul- Fransız ressamlarından — biridir: | lanmalısını «Şu romanı bir de ben dinley yim!» diyor.Bernardin, bir — ge- ce (Pol ve Virjini) yi alıp arka- daşinın evine gidiyor ve eserini ona okuyor. Vernet, romanı din- ledikçe heyecanı artıyor, bir a- ceksin! Ne dürüyörsün neşret bu kitabi!» diyor. Bugün dünva gençliğinin göz yaşları dökerek yüz yıllardanbe- ri okumakta olduğu «Pol ve Vir- hemen ikisinin de davetiyelerini buldu, aldı ve apartımanına döndü. (Devamı var) n l he — Kuzum Allah aşkına emin misin? diye sordu, çaçaron kız cevap vermiye vakit bulamadan bir zil çaldı ve Elsa, defteriyle kalemini kaptığı gibi kendisini gulyabanisinin ininde buldu. Burası güzel bir oda idi, yer- de siyah perkeleri, olduğundan daha siyah gösteren gök ma- visi bir hal vardı. Eski şömine- nin üzerinde sâkin işleyen bir saat, kurşuni çerçeveli pencere- leri de lâcivert kadife perdeler süslüyordu, Odanın içindeki en canlı renk kırmızı kanepe ve kol tuklardı. Büyük yazı masasının başında oturan adam, kurutma blokunun üstünde duran bir mektubu oku yordu. İnce dudakları sessizce kımıldıyor ve genç kizın mev- cudiyetinden bihaber görünüyor du. Neden sonra Pol başını kaldır dı. Donuk çehresindeki mağmum ifade Elsa ya daima kızgın imiş Bibi bir hal veriyordu, Hele iz- zeti nefsi rencide edecek kadar lâkayıt muamelesi zavallı genç kızı çileden çıkarıyordu. Yüzünde, dudaklarını büsbü- tün aşağıya çeken bir tebessüm ralik kendinden geçerek: «Azizim Bernardin, sen — bu romanınla ebediyete nam vere- jini> romanı İşte bu suretle neşr olundu. Be - Ok. kendi de kedilerden ne çok nef- ret ederdi. — Evet? Sesini hiç yükseltmez, itidali- ni kaybetmezdi. Fakat bu evet leri Elsanın yüzüne kamçı gibi iniyordu.» Beni çağırdınız, her halde yeni gelen hamulenin fatu ralarını görmek — istiyorsunuz» genç kız bu kadar hürmetkâra- ne konuştuğuna kendisi de müt hiş kızıyordu. Beriki cevap vermiyerek kı- zın uzattığı kâğıtlara göz gez- dirirken birden bire «Benden ni- ye korkuyorsunuz» diye sordu. Bu sual Elsayı olduğu yerde dondurmaya kafi geldi. O kadar cevap verilemiyecek bir şey ki güzel patronunun yüzüne bı ka kaldı; Adamın alaycı naza ları yine Üstüne dikilince cevap vermeye mecbur olduğunu - his- setti, yere bakarak ve - sesinin titremesine mani olarak «Sizden korkmuyorum Mr. Ameri ne tu- af gey söylüyorsunuz. Ben. « kimseden korkmam. lam başını bir az geriye a- tıp münasip gördüğü bir zaviye- den kıza bakarak:« boyunuz 1.68, küçük parmağınız çarpık olduğuna göre küçükken kırıl- miş. Muhakkak ki evinizde bir Bağır var, çünkü sesiniz bir az fazla yüksek, Ah! tabii nasıl u- Çeviren : Semra Arslanlı peyda oldu, Mavi gözlerinde be- liren soğuk parıltı kıza ikinci bir hakaret darbesi gibi geldi. Elsa bu tebessümü bir iki de- fa daha görmüştü. Bunun ar- kasını ufak bir dalgınlık amı ta- kip ederdi. Her halde Pol Ame- ry'nin hayal kurduğu an bu ola caktı. Fakat akabinde derhal, kaderin ona hediye ettiği maske Yüzünü örter ve yine donuk Yüzlü adam olurdu. Yalnız çatık kaşları bu donuk çehreye gam- h bir ifade veriyordu. — Bvet ? Sesinde graniti andıran bir #ey vardı. O anda hayal âlemin- den hakikat âlemine çıktığı an- laşıldı. Gözleri merakla kargı- sındaki genç kızın gözlerine ba- — be kıyordu. Elsa: «her halde bunu yakışıklı bulan kadınlar çoktur» diye düşündü. Çünki Hindista- nn sıcak güneşi, yüzüne daimi bir bakır kızıllığı hediye etmiş, sıcak rüzgarları da karakterine oradaki vahşi hayvanların yır- tıcılığını ilâve etmişti. Hiç bir zaman onun gürültüsüz yürüdü —nuttum, Mr. Tarn sağır değil Bünü görmemişti, muhakkak ki —mi? Elsa içini çekti: «Hamule- önüne bir kedi çıksa çiğnemek- — nin faturalarını bırakayım mı e- te tereddüt etmezdi. Halbuki fendim?» Gözleri artık —kızın ” SRRREREPRRRÜRERÜRRR AAA KİMİ SEVERİM Lodoslar, poyrazlar yüdelde esin Gönül içre esen samı severim Arada sırada saadet diye Hediye ettiğin gamı severim. Ümit boş geçen gün, gelmiyor geri No tez yapıverdin ömrümü yarı Ağaçlar altında bahar günleri Benin ile geçen demi severim. Beven, saadeti hayal eder de Alışırmış bir gün eleme, derde Zebir olduğunu bildiğim halde İç diye verdiğin câmı severim, Dolaşıyor İsmin eller inde ler çoğaldı seni falında ERÜNVER divane oldu elinde Sen bâlâ bilmezsin kimi severim?! ERDOĞAN ÜNVER F * Köyüm Senden Ayrılamam Yiğit, yiğit gençlerin var, Köyüm senden ayrılamam!... İhtiyarın, dinçlerin var, Köyüm senden ayrılamam) Dörtbir yanın geniş ova, Binaların çamur - sıva; Kuracağım kutlu yuva, Köyüm senden ayrılamam! Akşam binerim kır taya, Beslenirim gökte aya, Sabah giderim tarlay Köyüm senden ayrılamam!... VAHİT BULe Ankara - Hasanoğlan Köy Enstittisi öğrencilerinden * BAHARDAN SESLER Uluk, güneş, deniz uyandı yer yer Kalbo dalga dalga döküldü heves Gönüllere kucak açtı bahçeler Ruhlara neşeyi haykırdı her ses. Güldü yaprak yaprak arzunun sesi Hâtıralar dilo geldi sevinçten Hayatın sihi: Zaman, Geçiyor yanımdan. gsuanmaanAaMaAARAERARANANRAKARLLNETANERNRANMARANANRALRAKARARRUAR AAA Her ne olursa bana N Lı“ıxıııx—ııı—ııısı—ı——ı—m——ı BULUN BAKALIM Üç arkadaş bir oyun oşnamak üi tediler. İçlerinden biri uzun düşündükten sonra <Buldum> diye ardı. Cebinden bir miktar para çıkarıp ortaya koydü. — Diğerlerine dönerek «Bakın çocuklar, burada şu kadar para var; ben bu — paranın «yedide birini> koyup — koyduğumun iki katını bir mücizesi Ho herkes şendir, mes'uttı Asık çehreli bir İnsan Yığıyor omuzlarıma gram gram bayatın yükünü Söyle kader, söyle son türkünü, Bitsin artık bu senfoni, bitsin artak bu dram Bilmem ki hayata karşı bu ne büyük ihtiram. Vo nihayet zaman saçlarında beyaz bir renk olacak Yüzün çizgilerle dolacak Fakat o dönecek gene eski rengine; Benç ve taze olacak. Bibİ her aR olacak. GÖKALP HASANOĞLU kuamaARAAAAARANRAANRALANRANNENALARANLANANNARALNAARALAREAMRAMARARMAAARA' HAZİRAN 1919 Yazan: Sski bir pehliyan Vali daha da Aliçoya tütün — Böyle adamlarla güreşim- ken işi uzatmamak lâzımdır. A- leyhte olur. Kavasoğlu hakikaten o gün- den itibaren Makarnacı Hüseyi- ni itina ile hazırlamıya başladı. Bir kaç gün dinlendikten sonra İdmanlarını kendi vermeğe, vü- cudünü her akşam yağ ile ken- di ovmaya koyuldu. Diğer taraftan Abdülâziz E- dirne valisine derhal bir irade göndermiş. Aliço nam pehliva- ni bularak kendisine münasip bir şekilde sarayda bir huzur güreşl yapacağını — söylemesini ve derhal İstanbula sevkini bil- dirmişti. Edirne valisi derhal faaliyete Zeçmiş, Aliçonun İpsalada güreş tiğini haber alarak onu yanına getirtmişti. Aliço kendisini Edirne valisi nin istediğini haber alınca çok gaşırmıştı. Bir vali ile ne mü- nasebeti olabilirdi? Bazı kimse- ler güreşten sonra Abdülâzizin baş pehlivanına karşı çıkardığı güreş yüzünden padişahın kıza bileceğini söylemişti. O vakit buna ihtimal vermemiş olan A- liçoda şimdi şafak atmıştı. Hat tâ bir ara bu dâvete icabet et- memeyi, kaçmayı bile düşündü. Fakat kendisini dâvet eden a- dam, onu bırakmıyacağını, be- raber gideceklerini - söyleyince buna imkân olmadığını anladı. Çaresiz kabul etti ve Edirnenin yolunu tuttu. Vali paşa kendisine Aliçonun gelmiş olduğunu haber verdik- leri zaman onu hemen odasına çağırdı. Aliço içeriye girince tat h bir sesle: — Sefa geldin oğlum, otur şöyle! diyerek yer de gönterdi. Valinin bu hareketi genç A- liçonun yüreğine su serpmişti. O belki derhal tevkif edileceği- ni, belki de zindana atılacağını ummuştu. Fakat hayır, ortada böyle bir vaziyet görünmüyor- du. Demek korkacak bir şey yok tü Fakat acaba vali onu neden çağırtmıştı? Kendisinden ne is- tiyecekti? Aliço bunları düşünürken va- li de kendisini dikkatle tetkik ediyordu. Demek Aliço dedikle- ri pehlivan bu idi. Kırkpınar da yapmış olduğu güreşin hikâ yesi padişahın kulağına kadar gitmiş; şimdi de bir huzur gü- reşi yapmak için oraya dâvet edilmiş bulunuyordu. Yarın bel- ki de padişahın büsbütün gözü- ne girecek ve hünkârın yakınla- rı arasına karışacaktı. Böyle sa Tayda nüfuzlu bir adam olma- ğa namzet bulunan bir kimse le iyi geçinmesi son derece lü- koşdüğünün iki katını — alacaksın, | Zumlu bir şeydi. Belki günün sen de benim koyduğumun — dört | birinde işi düşerdi. katımı koyup, koyduğunun dört ka-| — Doğrusunu söylemek lâzım tinı alacaksın, ve burada hiç para kalmıyacak. Onlar bunu — halletti; bakalım siz de ortaya konan para- oın kaç kuruş olduğunu bulabilecek NEYDİLER üstünden — faturalara — inistşti. «Hayır, sizi istetmiştim. (FİNG Li T'SİN 796 Şanghay!) adı sine bir mektup yazacağız, otu- run Tang, çin, ping, çang, Hay aksi şeytan affedersiniz, Çince bilmediğinizi unutmuştum. Alay etmiyordu, yüzünden yaptığı hataya sıkıldığı — görü- lüyordu. «Halbuki bu Çinli> İngilizceyi sizden benden iyi o- kur yazar, Başlayın: «Nangpoo eyâleti için emni- yetli bir adam — istiyorum. FENG HO geldi, ona yazaca ğın mektupları buraya yolla- yabilirsin. Güneş yatının u- Zzun kamasını görürsen de ki: Burada sustu ve kıza bir pusu- la verdi. Gayet itina ile ve hepsi majlakül ile yazılmış — kâğıtta gunlar vardı. «MUKAVEMET ÖDÜNÇ AL, TEDBİR MUHARİP ŞAM- DAN AKAJU —HEMLET ARZU.> Elsa mektubu — okurken dik- katle kızı seyrediyordu. Başını kaldırdığı vakit nazarları kargı- laştı Ve genç kız kıp kırmizı ol- duğunu hissetti. « —Bilyük dayımı tamıyordu- nuz değil mi?» Artık Elsaya bakmıyordu, gözleri caddeye dalmıştı. — Pek az tanıyorum efendim, günkü vefatından Üç dört ay evvel buraya geldim. Kendisi de günde ancak yarım saat dairg sine uğrardı.» NE OLDULAR — İşleri tabii ihliyar idare e- derdi değil mi?» İhtiyar mı? Kız bir an gözlerini kısarak düşündü. Bu hürmetkâr — sıfat amcasının sıfatı idi. Mr. Moris 'Tarn her zaman işlerin idare- sine yardım ederler efendim. Bu sözlere gücenmiş gibi cevap vermişti, halbuki —aslında hiç ) görerek gülmesi bi- Pol «Mr. Moris 'Tarn her zaman işlerin idaresi- ne yardım ederler» diye lâkaydi ile tekrar etti. «Teşekkür ede- rim gidebilirsiniz.» Tam kapıdan çıkıyordu ki granit ses onu dur duttu. — Stanford girketinden size 'ne kadar aylık veriyorlar? — Stanford girketi mi? Kız döndü ve hayretle adamı — süz- dü. Zeki gözleri kızın — yüzüne dikkatle baktıktan Sonra : — Affedersiniz, — görüyorum ki bu işle bir alâkanız yok! Ve kapıyı işaret etti. “Apar toptr odadan çıkan El- ga kendini Yazı masasının ba- finda buldu KISIM : 38 SOYOKANIN TEHDİDİ /Ameri «Stanford> — şirketin- den bahsetmekle acaba ne kas- detmişti? Yoksa ondan gizli başka bir girkette mi çalışıyor zannediyordu? tuttu. ÇDevamı var) gelirse Edirne valisi padişahın bu garip iptilâsına bir türlü mâ na veremiyordu. Padişahın peh- livan dedikleri bir takım iri kı- yım kimselere verdiği bu ehem- Miyeti ve onları saraya alarak bakıp beslemesini bir türlü mâ- nalandıramıyordu. — Vali paşa Babiâliden yetişmiş bir adam. Pehlivanlık namına en ufak bir bilgiye sahip bulunmuyordu. Dar kafasile bu işin ehemmiye- tini bir türlü takdir edemiyor- du. Bu düşüncelerini de tabil i- tina ile herkesten saklıyordu. Mademki padişah, halife böyle bir şey istemişti; buna karşı gel mek isyan ve küfürden başka ne olabilirdi. Bütün bu düşünceler valinin aklından bir yıldırım gibi geçtik ten sonra sordu: — Adın ne senin oğlum! — Ali paşam. Fakat Aliço da derler. — Tamam... Sen Kırkpınarda Büreş tutmuşsun! — Evet efendim... — Tefrika No. 19 ileri giderek de ikram etti — © balde aradığım kimse sensin. Bir kahve içer misin? Koca bir valinin kendisine kahve ısmarlamak teklifi kargı sında Aliço büsbütün gaşaladı. Bu ne ikramdı? Herkesin tirtir titrediği valinin gösterdiği bu itibar genç pehlivana bayağı gurur vermişti. Artık bir korku- su da kalmamış'ı: — İçeriz be! Diye pehlivan — usulünce bir cevap verdi. Bir valiye «be» di- ye hitap etmenin ne büyük bir kabalık olduğunun tabli farkın- da değildi. Vali de bunu bildi- ginden düymamazlığa geldi ve hademeye iki kahve söyler Vali daha ileri giderek Aliçe- ya tütün de ikram etti. Fakat Aliço bunu reddetti: — Eyvallah! Tütün kullanmı yorum. Teşekhür ederim. — İyi yapıyorsun! Vücude zararlıdır. — Pehlivanlığa tütün gitmee Keser insanı, — Öyle mi? Bilmiyordum. Vali düşünüyor, söze nasıl başlıyacağını — kestiremiyordu. Nihayet söze başladı: — Mabeyinden bir irade al dım. Seni İstanbula istiyorlar. — Kim istiyor? Vali ancak o zaman bu cahil pehlivanın mabeyinin ne demek olduğunu bile bilmediğini anlı- yabildi. Daha açık konuşma): İâzımdı: — Saraydan oğlum! — Saraydan mı? — Evet, saraydan! Bu, senin için büyük bir talih... Böyle bir talihe mazhar olduğun için seni tebrik ederim. — Sarayda ne yapacağım ? — Güreş için istiyorlar. — Güreş mi? Ha anladım. Makarnacı olacak... Ben neden oraya gideyim, o buraya gelsi Ben mi onu kovalıyacağım? E- ğer beni yeneydi peşinden gi- derdim. Şimdi neden gideyim ? Tabii vali pehlivanlığın bu in celiklerini filan bilmiyordu - O- 'nun için şimdi de o Aliçonun di- linden anlamıyordu: — Makarnacı da kim? — Makarnacı Hüseyin pehli- van! Kırkpınarda karşılaştığı- istiyorlar seni mız pehlivan! Padişahın — baş pehlivanı. — Öyle mi? Sen burada o- nunla mı güreştin? — Evet! — Şimdi anlıyorum. Seni 1s- tanbula çağıran bu adam değil., — Ya kim çağırıyor? — Bizzat padişah, Sultan Ab- dülâziz... Aliço aptal aptal bakinıyor- du. Vali devam etti — Bu senin için büyük bır ta lihtir. Padişaha senin güreşini methetmiş olacaklar. Oraya gi- deceksin ve padişahın huzurun- da güreş tutacaksın! — Padişahın önünde mi güre- şeceğim ? — Evet, öyle deniyor. Artık orada da kendini gösterecek 0- lursan padişah belki-#eni saray- da da alıkoyar. Aliço bayağı neşelenmisti. Bu iş hoşuna gitmişti: — Gideriz be! Kiminle ister- se de tutuşuruz. Padişahımızın pehlivanlığa meraklı olduğunu ben de duyarım. Makarnacı, Ka a İbo gibi pehlivanlar hep onun imiş. — İşte orada kendini göste- recek, padişahın gözüne girecek olursan sen de onlar gibi olur- sun. Rahat bir hayat geçir'rsin, — Ne zaman gidiyorum — Hemen istiyorlar. Fakat seni böyle göndermem. Sana burada bir iki kat yeni elbise yaptırayım. Biraz da harçlık vereyim. Öyle gidersin! (Arkası var, (OKUYUCU; S LA L Eski.yeni emeklilik farki kaldırılmalıdı. Şimdiye kadar yapılan emekli kanunları, süründükleri görünen eski emeklileri yüzüstü bırakma yolundan kaleme alınmıştır. Hat- buki saadet de felâket de hepi- miz içindir. Bu eski emeklidir. Onu geç. Bu yenidir. Mukaddes- tir, diye sınıflara ayırmak doğ- ru değildir. Büdce darlığı düşün- cesiyle eskilerin ölümü pahasına yenilerin terfihi düşünülmeme- lidir. Eski, yeni, emekli ve mu- vazsaf kül halinde ele alınmalı- dır. Bunun da en kolay çaresi şudur: Her emekli kendi rütbe- sindeki muvazzaf memurun aldı- gh maaşın yüzde şu kadarını ala- İcaktır diye kesip atmaktır. P a hizmeti olanlara ayrıca bir defaya mahsus olmak üzere ik- ramiye verilebilir. Yoksul bir millet olduğumuzdan asgart ge- çim nazarı itibare alınarak har yat pahalılaştıkça memur maaşı- nan artması keyfiyetinde emek- linin de maaşı artmış olacaktır. Şu suretle de bir daha emekli kanununun çıkarılmasına ihtiyaç görülmiyecektir. ç Eğer dünya demokrat millet- deri saflarında yer almak isti- İyorsak adalete makrün olmuan © |Sağlık Md. lüğüni |Bakırköy Kaymakamlı ğinın dıkkat nazarına Bakırköy Akliye Hastahanesi doktorlarından Aydın Uluyas- Mmandan aldığımız bir mektuplu Bakırköy ile hastahane ara- sında işleyen atlı arabaların ile tiyaca kâfi gelmediği bildirile- rek şöyle denilmektedir. «— Bu arabacılar bir kaç gün evvel kaymakamlığa — müracaat ederek hastahaneye yolcu taşır yan hususi otobüslerin — sefere den menedilmesini — istemişler, kaymakamlık ta onların bu ar» zusunu kabul ederek - otobüsleri rden menetti. Şimdi hastaha ne ile şehir arasındaki — yolcu nakliyatı birkaç atlı - arabanın âdeta inhisarı altındadır. Halk, yolu yaya yürümekter dir. Alâkalı makamların bu va- ziyete bir çare bülmasını saygı ile rica ederim.> ik et- rica yeni emekli kanununu tası memenizi — hürmetlerimle ederim. Taksim Gümüşsuyu Ülker yokak Akın apartman 10/8 Bedri Başakıncı