IKTIBASLAR || M.Truman muhayyel bir m İyaset dünyasının kalın bulutlarla örtülü sema- sında yeni bir fecrin sök mek üzere olduğunu müjdeliyen belirtiler vardi. M. Bevin'im verdiği nutuklar, M. Truman'ın basın konferansı, hattâ «Prav- day da İntişar eden bazı makale- ler bile barışın gerçekleşeceğine dair ümit verici bir takım işaret- lerle dolu idi. Bu nisan ayında L maj dergisi, kulis gerilerinde ce- reyan eden gizli hâdiseler hakkın da bir fikir edinebilmek maksa- âile, füzeli bir uçakla hususi mu- habirlerinden M. Barcilon'u, ay- ni günde hem M. Truma ve hem de Stalinle konuşmak üzere Va- şington ve Moskovaya gönder - miş bulunuyor. M. Barcilon'un, bu iki büyük devlet adamile yap- tığı muhayyel mülâkatı aynen aşağıya dercediyoruz: Füzeli uçağımız, bir hamlede bizi Beyaz Sarayın bulunduğu ye re ulaştırıvermişti. Vaşington, güzel villaları ve bahçelerile in- f#anda bir taşra şehri intibat bıra- kıyordu. Acaba gerçekten dünya- min mukadderatına hâkim olan Birleşik Amerikanın başkenti burası mı Idi? Halk, sokaklarda neşeli neşeli dolaşıyordu. Temiz kıyafetli mevzun bacaklı anneler, ufak çocuk arabalarının arkasın- da mes'ut bir. tavırla ilerliyor. #gırtlarına süeterler geçirmiş afa- can Amerikalı delikanlılar, Şevin gum çiğneyerek birbirlerini kova- Tiyorlardı. Beni güler bir yüzle karşılıyan Cumhurreisi Truman, Beyaz Sa- raydaki hususi odasından dışarı- yı göstererek mırıldandı: — İşte nihayet ilkbahara ka- vuştuk! M. Trumanın bu samimi ve sı- cak müuamelesi bana cesaret ver- mişti. Ona derhal sordum: — Acaba Amerikan halkını coşturan sadece bu ilkbahar hava B mıdır? Biz Mısırda, milletlera- Tası inkişafı gerektiği şekilde mü gahade edebilecek bir durumda bulunuyoruz. İşittiğimize göre ka bineniz ciddi kararlara varmak üzere imiş, doğru mu? Amerikan Cumhurrelsi Truman odasının penceresini kapayıp ya- nıma oturduktan sonra anlatmı- ya başladı: — Ben, çoğu zaman Mısırı dü- günürüm. — Mütehassıslarım, bu memlekette bol miktarda petrol bulunduğunu söylerler. Fakat be ni ilgilendiren nokta, bu değildir. Ben Mısıra varıp sfenkslerin mu- Aammasını çözmek ve gökyüzüne doğru tahrip edilmez âbideler ha- linde uzanan ehramların seyrine dalmak istiyorum. Benim ası! has Tetini çektiğim rüya; bundan 40 asır-sonra, barışsever Amerikalı- ların serbestçe gidip bu ehramla- rı seyredebilmelerine imkân vere bilecek müstakar bir dünya sul- hü kurmaktır. — Acaba yeni projeleriniz bu emelinizin tahakkukunu mu he- def tutuyor. M. Truman? — Prensip olarak size hiç bir Ifşada bulunmamam lâzım. Zira M. Ken'e, bir hafta daha susaca- ğimı - vâdetmiştim. (Truman'ın Ken dediği zat, Milli Savunma Ba kanı Keneth Royall'dir). Fakat madam ki çok uzaktan geliyorsu 'nuz size projemin esas çizgilerini anlatayım: İlk önce mali bakım- dan Marshall plânını şumullen - dirmek ve hattâ kısmen değiştir- mek niyetindeyim. Yine tekrar Acbar ve iare formülüne dönmek, arzusundayım. Savaşı kazanma- mızı mümkün kılacak olan bu for , Mül, sulhü gerçekleştirmek için de lüzumludur. Bu formüle göre hiç bir millet, bizden aldığı para ve Stalin ile Icıkot Çeviren talmıyacaktır. İkinci esaslı nok- taya gelince o da şudur; Ameri- kan yardımı Orta Şarka da teğ- mil edilecek ve hiç bir ideolojik fark gözetilmiyecektir. mil- letler, açlık ve sefalet içinde kıv ranırlarken, onların hükümetle- rinin komünist veya demokrat olmalarının hiç bir ehemmiyeti yoktur. Öyle zannediyorum ki demir perde gerisinde —yaşıyan milletler, bu neviden samimi bir yardıma karşı kayıtsız kalamıya- caklardır. Bu sırada ben, M. Truman'ın sözlerini not ediyordum. Onun bir müddet sükütundan istifade ederek sordum — Ya atom bombası M. Tru- man? — Bu hususta daha evvelsi gün Ken ve Dav ile bir konuşma yaptım. (Dav, atom enerjisinin yüksek komiseri David Lilienthal dir). Birlikte varmış olduğumuz karar mühimdir. Bir aya varma- dan bütün atom bombaları stok- larımız, tahrip edilmiş olacak ve atom enerjisinin hayırlı maksat- lar uğrunda kullanılması için ge- reken tedbirler alınacaktır. Ayrı- ca hazırlanmakta olan bir broşür le, Birleşik Amerikada bu mev- züa dair elde ettiğimiz bilgiler, dünyada mevcut bütün âlimlerin nazarlarına arzedilecektir. Doğrusu ben, Trumanın bu iti- rafı önünde hayrete düşmüştüm: Ona şu endişemi söylemekten kendimi alamadım: — Fakat M. Truman, siz bu programı kongreye kabul ettire- bileceğinizden emin misiniz? —Elbette... Zira umumi efkâr, benimle beraberdir. Bundan baş- ka, Taft ve Vandenberg gibi cum- huriyetçi senatörler de fikrime iştirük ediyorlar. Eğer tahminle- rim doğru çıkarsa, soğuk harbe bir nihayet verilmiş olacaktır. * Stalinle başbaşı Amerikalı makinistlerin yardı- mile füzeli uçağımız büyük bir gürültü ile havalandı ve son sü- ratle şimal kutbuna doğru yol al- mıya başladı. Aradan çok geçme den ufukta, Kremlin Ssarayının iğri büğrü kubbeleri gözlerimizin önüne serilivermişti. Ben Kremlinin yumuşak hali- ları üzerinde ayaklarımın ucı basarak ilerlerken Stalin, yü: me bakmadan piposunu İçmekte devam ediyordu. Neden sonra kurşuni renkteki yumuşak gö rini bana çevirdi. Herkesin ken- disinden çekindiği sert — bakışlı çelik adam bu mu idi? İşte ancak bu dakikada onun oturduğu masa nın gerisinde boydan boya uza- nan duvar dikkatimi çekmişti. Duvarın üstünde bir tek fotoğraf bile yoktu. Halbuki Stalinin Krem linde çekilmiş fotoğrafları, daima duvarda Lenin ve Karl Marks'ın resimlerinin asılı olduklarını gös terirdi. O, her halde gözlerimden düşüncemi Aanlamış olacaktı ki gülerek cevap verdi: — Duvarda, komünist şeflere ait hiç bir fotoğrafın bulunmayı- şına mutlaka şaşmış olacaksınız. Halbuki benim maksadım, bir te mizlemle hareketine girişmek de- ğildir. Sadece ben artık Karl Marks'in yanlış olduğuna kana- at getirdim ve şuna inandım ki Lenin, çürük temeller üzerinde kurulmuş bir âkidenin tahakkuku için bütün enerjisini boşuna har- camıştır. Zira husumet, husume- ti, harb, harbi dâvet eder. Bizim. biricik hatâmız; bu mukaddes kardeşlik idealine sınıf kavgala- rı vasıtasile varılabileceğine inan mak olmuştur. — Bvet amma acaba bu ihti- ı tekrar lade etmiye mecbur tu- lâlci görüş değişikliği, Kremlinin S ehir HÂBERLER Maslak yolunda feci bir kaza Eğlencğ 'dönüşü “bir otomobil ağaca çarptı, genç bir kızla, bir erkek - öldü Dün sabaha kargı Maslak yolun da iki kişinin ölümüyle neticele - nen feci: bir otomobil kazası ol - muştur. Yaptığımız tahlukata gö - ve hâdise gü gekilde olmuştur Harbiyede Meyva sokağında 29 sayılı evde oturan — Minas adında bir seyyar komisyoncu, bassından Klara Tunasoy — adında genç bir kızla birlikte Büyükdere de Andonun meyhanesinde geçe ya rısına kadar içip eğlendikten sonra Birlikte 908 plâka numaralı husu. #t otomobilyile dönerlerken Mas - lak yolunda — sarhoşlukla — diroksi- yona hâkim olamıyarak bir a 4 Macar ta Zaca çarpmıştır. Sademe — giddetli olmuş ve neticede otomobli - bir kaç taklak attıktan sonra parça- lanmıştır. Minasın yanında oturan Klara o- tomobille ağaç arasında sıkışarak Vücudü hurdahaş olmuş ve - fect gekilde ölmüştür. Çok ağır suret. te yaralanan Minas da tfade vere- miyecek bir halde kaldırıldığı Şiş- H Çocuk hastahanesinde dün ak - şam ölmüştür. Sarıyer Savcılığı ve — Jandarma Komutanlığı tarafından hâdisenin tahkikatına başlanmıştır. Piyasada durgunluk artıyor Ticaret Bakanlığı ilgili müdür lükleri vasıtasile piyasanın — du- rumunu tetkik — ettirmektedir. Dün piyasada dolaşan reportör- ler durgunluğun her hafta başın dan fazla olduğunu müşahede et mişlerdir. Düşüklük olmayışı, ol lerinde yüksek fiatla alınmış es- ki mal bulunduranların bunları aşağı fiattan satmak istememe- lerinden ileri gelmektedir. 500 ücü fetih yılı hazırlıkları Bir müddettenberi Ankarada bulunan Belediye Reis muavinle- rinden Sait Koçak dün sabahki ekspresle şehrimize gelmiştir. Öğrendiğimize göre Sait Ko- çak Tahatsızlığı dolayısile : tanbul Fetihinin 500 üncü yıldi nümü hazırlıklarile ilgili Ba- kanlıklararası komisyonun - toy lantılarına iştirâk edememişti Maamafih komisyonca teşkil o- lunan bir komite evyelce hazır- lanan kutlama hazırlıklarına ait proğramı tetkike başlamıştır. Bir motosiklet yandı Karaköyde, Arapcami semtin- de oturan Naci adında bir gen: evvelki gün kullanmakta olduğu 753 plâka numaralı motosikletle Taksim meydanında gitmekte i- ken motörün benzin haznesi â- teş almış ve motosiklet - tama- men yanmıştır. siyaseti üzerinde nasıl bir tesir yapacak? — Bunun hiç bir ehemmiyeti yoktur. Zira ben ilk hamlede si- yasi polis teşkilâtını lâğvedecek ve Rus basınına nefes aldırmıyan hükümet kontrolünü kaldıraca - ğım. Umumiyetle görüşümü pay- laşan Politbüronun âzaları e yeni bir seçim kanunu hazırlıya caklardır. Bu seçime, komünist- ler, Trotakistler, parlâmentocu- lar, sosyalistler, hattâ kapitalist- ler bile serbestçe iştirâk edebile- ceklerdir. Eğer bir kere daha si- çimi kazanmazsam, öyle sanıyo- rum ki, benim yerime geçecek 0- lan hükümet reisi demokratik bir zihniyetle hareket edecektir. Stalinin bu şaşırtıcı iddiası kar şısında afallamıştım. Bu tatlı rü- yadan uyanmamak için gözlerimi sıkı sıkı kapadım ve tekrar füze- U uçağa binerek Mısıra döndüm. «lmages» den Yazan: Esat Mahmut KARAKURT * Gülseren de galiba, israrının nâhoş bir hâdise ile bitmesi ih- timalini düşünerek, Üüstelemi- Ypr. — Peki efendim, diyor; ma- dem ki öyle istiyorsunuz, kabul ediyorum. Yarın sabah erkenden geliriz: Sandalyenin üzerinde duran pardesüsünü alarak, nişanlısının Yüzüne dahi bakmağa — lüzum görmeden, karyolanın bulundu- tarafa doğru bir adım yürü- yor: — Allah rahatlık versin Ek- Tem bey, diyor; bu geceyi öm- Tümün sonuna kadar unutmı cağım!. ize de Allah rahatlık ver. #in, Gülseren hanım! Artık tek bir kelime konuşul- muyor odada!... Kız, ayakları- man ucuna basarak, kapıya doj Tu yürüyor. Rıza da takip edi- yor onu! Çıkıp gidiyorlar... BU GENÇ ADAM DA KİM?.., Aradan on beş gün geçti. Bu on beş gün zarfında Ge- dizdeki köy evinde, ne oldu, ne cereyan etti bilmiyoruz. Vak'a gecesi Gülserenle beraber evden ayrıldık ve bir daha dönme- dik! Şimdi biz, İstanbuldayız yi- ne!... Hem de, adliye koridorla- yında dolaşıyoruz!... Ne var, ne oluyor yine?... Hangi hâdise bizi tekrar, pe- #inden sürükleyip — götürüyor, Tefrika No. 66 insana korku ve hüzün — veren bu koridorların üzerinde?... Bir hâdiseyi değil, fakat genç bir a- damı takip ediyoruz bu sefer!... Heyecanlı adımlarla yürüyen, ve her önüne gelen mübaşire, Bavcı muavini Fazıl Urfalıyı so- ran bir adam!.. Kumral, zayıf benizli, gayet şık giyinmiş bir gençtir bu! Nihayet, gösterilen bir odanın kapısı önüne gelip duruyor. Tamaml... Tanıyoruz biz bu odayı dal... Bundan iki buçuk, üç ay evvel, Ekremin de kapısı- nin önünde heyecanla beklediği ayni odal... Geng adam gimdi; — Savcı muavini Fazıl bey, burada mıf soruyor mübaşire ; Sile YAAAAAAARARARAAAARAARANARARARARAARAARAAARAARARAN Amerika Notla ANARAARAA KARARAAAAARARAARARARANAZ, rı ; t Amerikada öğrenime ve öğretime dair bazı mes'eleler eni Sabaha bundan bir müddet evvel yazmış bu lunduğumuz bir makale- de Âmerikada öğretim ve öğreni- © dair yüksek tehsile ait bazı selelerden bahsetmiştik; bu ya, orta talisile ait bazı temas etmek İstiyo- meselelgre Amerika Avrupa memleketle- rinden çok ileri hatveler atmak üretile, sadece İlk tahsili değil, fakat muayyen bir yaşa kadar ©- lan çocukların okumaya devam et melerini mecburt hale getirmiş o- lan bir memlekettir. Çocuklar A- merikanın bazı ayletlerinde 16 bazılarında ise 18 yaşına kadar okumıya devam etmek mecburiye tindedirler. Bu, çocuklar için ka- nunf bir mükellefiyet şeklindedir, ancak muayyen salâhiyetli ma - kamların vereceği izinle bu mü- kellefiyetten —o da — kısmen— sıyrılabilmek imkânı vardır. Sö- zü geçen mükellefiyete riayet et- memek çocuk için her suç teşkil eder ve çocuk mahkemesi karari- le, mektep kaçakları için kurul- muş olan yarı mektep şeklindeki müesseselere ve fillin tekerrürü halinde ıslah evlerine sevkolun- malarını İntaç eder. Tabif olarak, çocuklardan bazı ları gerek bedenf ve gerekse zih- Ofisin etleri karaborsaya düşüyor Dün sabahtan itibaren Ticaret Ofisi tarafından satışa çıkarılan etler karaborsaya düşmüştür. Ka- saplarda kıvırcığın kilosunu 450, dağlıcı 400, kuzuyu 350 kuruşa satmaktadırlar, Ofla eti satan ka- saplarda pek az et bulunduğu gö- rülmüştür. Halbuki — mezbahada kesilen Ofis hayvanlarının sayısı daha fazladır. Satışa çıkardığı etlerin kara- borsaya düşüşü ticaret ofisini yadesiyle düşündürmeğe başlı mıştır. Yapılan incelemelerde pi- yasaya satılmak Üzere çıkarılan etlerin mürakabe altında ve mu- ayyen yerlerde satılmasına im- kân — bulunmadığı — anlaşılmıştır. Ticaret Ofisi ya bu şekilde et sa- tışına devam edecek veya yeni bir formül bulacaktır. Ticaret ofisi genel müdürü değişti Ticaret Ofisi Genel Müdürü Mustafa Nuri, bu vazifeden ayrıl- mış ve yerine Toprak Mahsulleri Ofisi İstanbul bölge müdürü En- ver — Güreli — vekâleten — tü - yin edilmiştir. Toprak Mahsulleri Ofisinde bir müşavirli eski ofis genel müdürü Mustafa Nuri dün sabah arkadaşlarına ve- da etmiş ve öğleden sonra Envi Güreli gelerek vazifesine başla- mıştır. Firari kokain kaçakçısı Beyoğlu, Tarlabaşında meyda- na çıkarılan doksan bir Jiralık kokain kaçakçılığı - tahkikatına ehemmiyetle devam edilmekte- dir. Kaçakçılık şebekesinin ele- başısı olan Musevi Aron Adato zabıta tarafından giddetle aran maktadır. Firarf kaçakçının, bu gün yakalanması kuvvetle muh- temeldir. Dün 500 Musevi Filistine gitti Denizyolları İdaresinin — <Et- rüsk» vapuru dün akşam saat 18 de 500 Musevi ile Hayfaya ha- reket etmiştir. Diğer taraftan 400 Musevi de bugün <Akın» ve çHüsran» mo- törlerile Hayfaya gideceklerdir. — Evet buradı. — Kendisi ile görüşmek isti. yorum, Kabil midir acaba? Her halde çok heyecanlı bir adam olacak bu genç!... Konu- gurken sesinin titrediği gakakla rının hafifce terlediği farkedili- yor! — Hay hay diyor mübaşir; buyurun görüşünüz! Hem yal- nızdır zannederim içerde, bey! Genç adam, farkında olmaksı zaın bir mektep talebesinin itiya- dı ile ceketinin düğmelerini ilik- liyerek, içeriye giriyor. Bir a- dim yürüyor ve duruyor. Savcı muavini —masasının Ö- nünde!... Yine bir dosyanın tet kiki ile meşgul galiba!... İçeri- ye bir adam girdiğini hissedin- ce, başını kâğıtların üzerinden kaldırıyor, bakıyor. delikanlı- yal, — Buyurunuz diyor, bir şey mi istiyorsunuz? Genç adam, mahçup ve çekin gen adımlarla, savcının masası- na doğru yaklaşıyor... Gayet terbiyeli bir hali varl — Beyefendi diyorj — zatıâli: f'[)m_;eııl Dr. ni vasıf ve hususiyetleri, zekâ de- receleri itibaril& tahailin muay- yen derecesinden yukarıya çıka - İbilmek imkânına malik değildir- ler. İşte bu gibi çocuklar için 7 kâ derecelerine, bedeni vaziyet rine uygun mektepler ve mücsso- eler vücuda getirilmiş ve bunla- rın mezkür mücaseselerde vazi - yetlerine uydurulmuş, adeta gah sileştirilmiş yarı akademik ya- rı san'at şeklinde bir tahsil siste mine tâbi tutulmaları esası ka- bul edilmiştir. Chicago'da bulun- duğum sıralarda bumaksatla tesis edilmiş bulunan müesseselerden birini tekkik etmiştim. Mücasese Chicago'nun merkezinde kurul - muş ve kadrosu psikoloğlar, ruh hekimleri, sosyal çalışıcılar, mu- allimler, san'at tedris eden öğre menler ile teçhiz edilmişti. Şeh- rin muhtelif mekteplerinde bulu- nup arzettikleri çeşitli anomali - ler dolayısile normal mektep pro- gramlarına uymadıkları tesbit e- dilen çocuklar mektep müdürleri ve sair alâkalılar tarafından mü- esseseye bildiriliyor ve oraya gön deriliyorlardı. Mektebe gelen ço- cuklar sıkı bir bedeni, ruhi ve ak 1f muayeneden geçiriliyor ve muh telif temayül ve istidatları tesbit edildikten sonra kendilerine en uy gün gelecek bir programa tâbi tu tularak yetiştirilmelerine gayret ediyordu. Mektebin programı ya rı akademik ve yarı san'at öğre- timine müteveccih olacak surette tertip edilmişti. Bu suretle, geri kalmış bulunan çocukların hayat için en uygun bir surette hazırla nabilmeleri sağlanmış oluyordu. Jersey City'nin bu hususta tertip lediği program belki dünyanın en mütekâmil programıdır. Başka bir yazımızda bundan tafsilâtile bahsetmeyi düşünüyoruz. Bütün bu yazdıklarımızdan an- laşılıyor ki böyle derinliğine ve genişliğine muazzam bir progra- mın tatbiki suretile 140 milyon- luk bir milletin çocuklarını okut- ma' muazzam bir muallim kadro) ''sunün “mevcudiyetini "İktiza ettir- mektedir. İşte ikinci büyük harb Amerikada en büyük tahribatını bu kadro üzerinde husule getir- miştir. Harbin meydana koyduğu iktisadi şartlar ve yeni kazanç imkânları, nisbeten mahdut ücret ler almakta bulunan öğretmenle- rin meselâ fabrika ameleliği gibi daha müsait ücretler temin eden işlere geçmelerini mucip olmuş ve öğretmen kadrosunda büyük bir açık meydana çıkmıştır. Harb den sonba, fiyat kontrolü ortadan kalkınca, Amerikada da bir paha lılık baş göstermiş, muallimlerin aylıkları hayat — pahalılığındaki artış temposunu takip edememiş ve bu keyfiyet de ayrıca öğret- menler ordusundan bir çoklarının başka işlere göçmelerini intaç ey lemiştir. Bir çok öğretmenler hem yaşıyabilmek ve hem de meslek- lerinde kalabilmek için mektep saatleri dışında başka işler yap- mak mecburiyetini duymuşlar, meselâ ders saati bittikten sonra) mektebin yüz metre - ötesindeki bir lokantada hizmet eden yahut bir şerbetçi dükkânında satıcılık yapmak üzere göğsüne önlüğünü takan hocalara tesadüf edilebil - miştir. Amerika, her türlü işin mukaddes telâkki olunduğu ve arz ve talep kanununun iktisadi sahada, bütün diğer dünya mem leketlerine nazaran daha fazla nizden, tahkikatını yaptığınız bir mes'ele hakkında, bazı malü Tat rica etmek için geldim. E- ğer lütfederseniz, minnettarınız kalırım efendim! — Ne gibi bir mes'ele, yeni bir hâdise mi? — Hayır efendim, yeni değil! Bundan iki buçuk, üç ay evvel cereyan eden feci bir hâdise! Genç adam, cebinden mendi- lini çıkararak, dudaklarının üs- tünde pırıldaşan, küçük ter dam lacıklarını siliyor. — Bilmem, hatırlıyor musu- nuz efendim diyor; Ekrem Tur gut isminde bir maden mühen- disinin evinde, genç bir kız öldü rülmüştü. Ve... Savcı, delikanlının sözünü ke- aiyor hemen!... — Evet evet, hatırlıyorum tabil diyor!... Blr banka müdü- rünün Cemile ismindeki karısı öldürmüştü kızı değil mit — Evet efendim! — Neydi ismi kızın? — Gülderen! Tamam, Gülderen idi. Eh Yazan: Sulhi Dönmezer | Gençler hayata atılmak ve bir iş mücasir bulunduğu bir Ülke oldu- Bundan arzedilen durumun gayri tabif telâkki olunamıyacağı tah- min edilebilir ise de keyfiyet A- meriktida da bile böyle olmamış kâfi yaşama imkânı temin e- demiyen muallimlerin durumu A-| merikan efkârı umumiyesini eld- di surette meşgul eden meseleler| den biri olmuştur. Dr. Benjamin Fine adlı bir A- merikan terbiyecisi bu mevzua dair yazdığı bir kitapta keyfiyeti gu suretle hulâsa eylemektedir «Mektep mekanizmamız tehlikeli ve utandıracak kadar uygun ol- mayan bir vaziyet arzetmektedir. Ekseriya 30 veya 35 çocuk için inşa edilmiş bulunan sınıflarda 58 - 60 çocuk bulunmaktadır. Ke- za mektep binalarımız, geniş bir kısmı itibarile eskimiş ve gayrı sıhhi bir vaziyete girmiştir. Mu- allimlerimizde çok ağır bir mem- nuniyetsizlik duygusu teessüs ey lemiş bulunmaktadır. Mutavassıt bir smıf hocası aşağı yukarı haf tada 40 dolar almaktadır bu su- retle gehirlerimizin yarısından fazlasında öğretmenlerin aldığı para miktarı mutavassıt Bir kam yon goförünün aldığından daha azdır. Muallimlerin bir çoğu işle- rinden arta kalan zamanlarını başka kâr getiren mesaiye sarfet mektedirler. 1940 yılından beri | 350.000 den fazla muallim işlerini terketmişlerdir. — Aşağı yukarı 6.000 mektep muallimsizlik yüzün. âen kapanmıştır. Halihazırda, öğ- retmenlerimizin yüzde yirmisi ta- mamile tecrübesizdirler ve milyon larca çocuğumuz aşağı bir tahail almak tehlikesi ile karşı kargıya bulunmaktadırlar». Bu endişelere Colombia Üniver sitesi rektörlüğüne seçilen Eisen- hower de iştirâk eylemektedir. Ge neral- «Reader's Digest> in gubat nüshasına yazdığı bir makalede mevcut vaziyeti gözden geçirdik ten sonra Amerikan halkına ve umumi efkârına hitap ediyor ve mevcut vaziyete mutlaka bir çare bulunması zaruretini acı acı talep' ediyor. Aynen son zamanlarda bizde de yapıldığı gibi, Amerikada da mektep çocuklarının hareket tarz larından, umumi mahallerdeki konuşma şekillerinden şikâyet e- dilmektedir. Bunların kâfi-derece de çalışmadıkları daima tekrar- lanmaktadır. Bütün bu şikâyetler müvacehe- sinde mesele Amerikada muhte- lif organizasyonlarca tetkik mev | zuu teşkil eylemiştir. Varılan ne- ticeler hulâsa olarak şöyledir: Cemiyet hayatı esaslı surette değişmiştir. ve — değişmektedir. bulmak hususunda çok sıkıntılı zamanlar geçirmektedirler. 1870 yılında — Amerikan liselerinde 80.000 talebe vardı şimdi bu mik tar 7 milyondan fazlaya çıkmış bulunmaktadır. Bu itibarla eski tip akademik adam yetiştiren ve adece yüksek tahsile adam ha- zarlıyan lise tarzı, tatmin eder mahiyet arzedemez. Böyle olun- ca mektebin, çocukların ilerde gi- rişecekleri işlere ait istidatlarını geliştirecek ve bu bakımdan onla rın alâka ve kabiliyetlerini tahlil ve tahrike imkân veren bir prog- ram tatbik etmesi mecburiyeti ortaya çıkmaktadır; mektebin.bü tün işler için müşterek olan un- surlar bakımından geniş bir dik kat sarfeylemesi lâzumdır. Bu iti Muavin şöyle bir saniye düşü nüyor. — Peki diyor, ne öğrenmek istiyorsunuz-bu hâdise hakkın- da?... — Hem cinayetin hakikt sebe bini ve hem de, bu cinayete se- bep olan adamın adres ve hüvi- yetini öğrenmek istiyorum efen dim! Müddeiumumi, delikanlının bu cevabı üzerine biraz da merak ve tecessüsle gözlerini açıp, a- damın yüzüne bakıyor. — Fakat niçin öğrenmek is- tiyorsunuz bunları - diyor; ne- den bu kadar yakinen alâkadar ediyor bu cinayet sizi? Delikanlının o zaman, saklan masına imkân olmıyan bir ıztı- rapla başı, omuzlarının arasına düşüyor. — Öldürülen kızla kardeşiyim ben, efendim diyor! — Gülderenin mi? — Evet! — Ya barla iyi yazmak, hesap bilgileri- ne malik olmak, iyi tavır ve ha- reketleri yerleştirmek mektebin dikkatle meşgul olması lâzım ge- mevzulardan — sayılmalıdır. ençler için'mektebin takip etme-, »i lâzım geleri ikinci büyük bir he def de onları iyi bir sıhhate sahip olacak surette — yetiştirmektir. Harb esnasında askerlik hizmetin den ihraç edilmiş bulunan genç- lerin yarısı fizik! kururları dola- yısile reddedilmişlerdir. Bu, sıh- hatleri bozuk gençlerin munta - zam bir işle meşgul olamamak dolayısile gerek memleket ve ge- rekse aileleri için sebep oldukla- Tı iktisadi zararın pek yüksek ol- duğu muhakkaktır. Mektebin bilhassa — tahakkuk ettirmesi lâzım gelen gayelerden biri de gençlerin diğer vatandaş- lara karşı olan mesuliyet hisle- Tini tesis ve tekemmül ettirmek olmalıdır. Gençler büyük bir de- mokrasinin vatandaşları olacak ve reyleriyle memleket idaresine tesir edeceklerdir. Biaenalyh gim- diden derin bir mesuliyet duyg sunu taşıyacak surette yetiştiril- meleri lâzımdır. Müşabih meselelerin ve endişe- lerin memleket bakımından da va rit olduğunun zannedilmesi bu ya zının neşrine âmil olmuştur. Toplantılar, dâvetler, San'at hareketleri : Haydarpaşalıların Kongresi 8 Mayıs 949 pazar günü saat 9.30 da Kadıköy Halkevinde ya- pılacak fevkalâde kongreye bü- tün Haydarpaşalıların teşrifleri- ni rica ederiz. 4 Edebiyat Fakültesi Felsefe Şubesi mezunları, 5 Mayıs Per- şembe günü saat 15 ten 19.30 a kadar Konak salonlarında bir danslı çay tertip etmişlerdir. y Sait Sadi Dünişmendgazi oğlu tarafından (Büyük Türk Milletine Seslenişler) genel adı altında verilecek konferansların ilki (Varlığımızın mânası ve ül- kü İstikametimiz) — konusunda 27 Nisan 949 Çarşamba günü saat 18 de Eminönü Halkevin- de verilecektir. Giriş hususi dâ- vetiye ve (Giriş kartı) iledir. NOT: Dâvetiyeler soyadı harf sıra- sına göre numaralanmıştır. Gi riş kartları konferans yerinde nüfus cüzdanı gösterilmek sure- tile verilir. * Milli Türk Talebe Birliği Edebiyat Derneğinin tertiplemiş olduğu edebiyat sohbetleri seri- sinin üçüncüsü dün saat 17.30 da Eminönü Halkevi üst kat sa lonunda yapılmıştır. * Evvelki gece Beyazıtta yir mi beş kişi bir iddia üzerine yoldan geçen 2057 plâka numa- ralı bir taksinin önüne çıkarak goförünü dövmek istemişlerse de zabıta tarafından yakalanarak haklarında takibata - başlanmış- tır. * Üstad Selim Sırrı Tarcan tarafından dün saat 18.30 da Ka dıköy Halkevinde — (Terbiye) mevzuunda bir konferans veril- miştir. * İstanbul Üniversitesi İçti- maiyat Enstitüsü tarafından ter tip edilen içtimai siyaset konuş | (” malarının sonuncusu olup bugim kü salı günü Eminönü Halkevin de verilecek olan <İstanbul Tram vay İşçilerinin içtimat durumu» mevzuunda verilecek olan kon- ferans profesörün Ankaraya git mesi dolayısile şimdilik tehir edilmiştir. 4 Eminönü Halkevinin tertip ettiği ve Melek sinemasındaki konserile büyük alâka toplıyan O. Avşar'ın Tango orkestrası 1- kinci konserini 30 Nisan 949 cu- martesi günü saat (16.30) da Eminönü Halkevinde verecektir. Biletler Halkevinden temin edi- (Devamı var) sonra Amerikaya vasıl olacağı tah | min olunmaktadı” Oküz Mehmed Paşa ilmaz — isimli adamlar V vardır ki Tabansız adı onlara daha lâyık olur« da. Marsık gibi kızların ayten dk ye anıldıklarına şahit oldum. <Ze kis isimini taşıdıkları halde aslı zekl sıfatını taşımıya hak kazar namamış İnsanlar yok mudur? Ruhlarında kahramanlıktan eser bulunmıyan «Kahraman» lar gi mediniz mi? Edib adı verilen ço- cukların mutlaka «edeblir insan olarak yetişdiklerini iddia edebi- lir miyiz? Okuyucularımdan birinin me- rak etilği Öküz Mehmed pasanın öküz gibi olduğunu sananlar bus lunabilir ve gerçekten yanılırlar? çünkü doğum tarihinl öğreneme- diğimiz fakat 1619 da öldüğü an- laşılan bu meşhur Osmanlı vezi- ri, zeki, akılh ve terbiyeli bir a- damdı. İstanbulda Karagümrük semtin de doğan Mehmed paşa bir öktüz nalbandının oğlu idi; bunun için «Üküz» lâkabı ile tanındı. Çocuk- kuğunda o devrin en yüksek ida- recilerinin yetiştirildiği ve Top- kapı sarayında bulunan Enderun mektebinde tahsil ve terbiye gör- dü. Önce içkiler kethüdası, bir müddet sonra Silâhdar oldu. 1607 de Birinci Sultan Ahmedin salta- natı sırasında bir krallığa muâdil lan Mısır valiliğine gönderil- di. Oradaki askeri isyanı bir kag bin yeniçeriyi öldürerek bastırdı; erlere o zaman kul denik «Kulkıran» diye söhret kazandı. Öküz Mehmed paşa dört sene bu vazifede kaldı, İstanbula dön- düğü zaman padişah tarafından Gevharhan Saltan- la evlendirildi; kaptan paşalığa tâyin olundu; 1613 de ikinci ve- zirliğe yükseldi. Zorba bir Arna- vut olan sadrâzam Nasuh paşa- 'nın idamı üzerine onun yerine ge- türildi. Ertesi sene serdarlıkla I- ran hududuna gitti; Revan kale- sini kuşattı ise de alamadı, Erzu ruma döndü, azledildi. 1617 de İ- kinci Osman padişah olunca Öküz Mehmed paşa yeniden itibar kax zandı, önce sadaret kaymakam- lığına, ertesi sene Halil paşamın yerine - sadrâzamlığa — yükseldi. Entrikalar yüzünden bu makma da ancak bir sene kalabildi. Ye- ni sadrâzam kaptan Ali paşa o- nun bütün mallarını aldı, Halep valiliğine sürdü; orada öldü. Rivayete göre vali iken şehir dışarısında bir. çadırda, - vilâyet erkânı ile oturuyormuş; bir sürtü öküz ve inek oradan geçiyormuş, bir kaçı çadıra fazla yaklaşarakr içeri bakmışlar. — Etrâfmdakiler, paşanın lâkabını düşünerek gü lümsemişler. Mehmet paşa bunu — Bir öküzün eşeklerle beraber bulunmasına şaşıyorlar. Aslı Nahcivanlı olan müderris ve şair Mantıki Ahmet efendi va- zifesinden çıkarılınca Halebe gel miş ve şu kıt'ayı söylemişti: «Şamda bilmediler kıymetimi, Hicret ettim halebüşşehba'ya Harların çifte-i iz'acından İltica ettim Öküz pâşâya...> Büyük bir hiciv üstadı olan Mantıki Ahmet efendinin bu söz- lerini Öküz Mehmet paşa hoş gör müş, onu eski vazifesine yenidem in ettirmişti. Karican KAFLI » İstanbul limanında tetkik- lerde bulunmak üzere memleke- timize gelmiş bulunan Amerikali mütehassıs Theodore Knapp ha zırlamış olduğu raporu Ulaştır- ma Bakanlığına vermiştir. : TAKVIM) NİSAN 1949 HJ':H 1!“ mari 2G li 13 SALI 27 Kasım 170 - Ay 4 - Gün 116 Vasati Ezani Güneş 5 0t 10 05 Öğle a. » İkindi 16 01 9 0z Akşam 19 00 12 Yatsı 20 42 1 41 İmsak 35 B ü M ( Nöbetçi eczaneler S lebilir. 26 -4- 949 Aksaray —: Ziya Nuri üçü Alemdar —1 Divanyolu Bâkir. şilebi külçük Baktrköy : — Halk Ec. bir ârıza geçirdi Beşiktaş —3 &. Recep Amerikaya müteveccihen hare- || Beyazıt İeriml ket etmiş olan Bakır şilebi, Cebe- | Beyoğlu Güneş e. Küttarık Boğazından çıktıktan ikt|| eminönü —: Ankara Ec. Bün sonra dümen zincirinin dönme | eyüp Ari€ Beğler sine yardım. eden mnkırılnnlııı. Fatih 1 Çarşamba Ec. birinin yerinden oynamnası netice. Lma sinde dümeni kırılmıştır. Bunun Ül| Çanıköy BiRA GA zerine gemi Fulçal adasına uğre-|| Kadıköy * NYL Ceran miş ve burada bir gün içerisinde|| Küçükpazar : Necati A tamirini yaptırıp harelet etmiş -|| Sişli Hx'_* Na K ir, Halen normal olarak - seyrine Artin Barınal Görmştleadi Taskirü 6 .10 gön|| Taksim — 3 Batis Tülbenti |Losküdar Ahmediye yavoo,