SAYFA : & * Tetrika Hürrr... Arı sürüleri gibi Ü- güştüler. Patlıyan ailâhlar ara- sında iri zaptiye tüfeğini bıraka rak kaldırım. “Üzerine - yığıldı. Hafız Nüri yıldırım atılışi ile belindekl kasaturayı da almıştı. Öteki iki nöbetçinin kanlar için do yerlere serildiğini gördüler. göğüsleyişte kapıları de- virmişlerdi. Araplar şuraya bu- raya kaçıştılar: Çaylak sesine benziyen acı çı atıyorlar- A Avluya doluşan — ihtilâlciler oldukları yerde dona kaldılar. Sultan Muradın mahpus bulun- duğu <Ana saray> Ja araların- da- kale duvarlarına benziyen yüksek ve kalın bir. duvar!... Ortadaki demir kapı sımsıkı kapalı idi. Hafız Nuri elindeki tüfeğin dipçiği ile güm güm var du: Ağzı köpük içinde idi. Dö- nen gözleri deli deli bakıyordu. Bir daha vurdu: Ses yok!... Arkadan paşa dairesi merdiven lerinin altındaki küçük kapıdan sıyrılan fessiz bir adamın uzun etekli redingotunu — toplıyarak kapıya kaydığının farkına bile varmamışlardı. Demir kapıyı bir daha dipçik- liyen Hafız Nuri, cevap alama- yınca, bir gözünü iri anahtar deliğine uydurdu: Deniz tara- fında silâh sesleri!... Rıhtımı bekliyen iki zaptiyenin silâhla- rını alan muhacirler, harem av- lusuna doluşuyorlardı. Hafız Nu rinin yüreği çarptı: All Sua- vil... En önde idi. Mermer merdi- venli saltanat kapısının önüne gelerek ardındaki — ihtilâlcilere döndü: — Buradan bir yere ayrılma- yın! — Biz şimdi efendimizin hu- zarlarına çıkacağız! Sustu. Hafız Nurinin demirka piya vurduğu sağır dipçik ses- lerine kulak kabartarak atıldı: — Kimsiniz? — Sen Ali Suavi efendi mi- — Evet. — Ben de Hafız Nuriyim. Bu tarafta kapıları zapdettik. — Niye bize gelmiyorsunuz? — Demir kapıyı açın! — Az bekleyin! Demir kolları şakır şakır kal dirilan kapıları göğüsliyen Ha- fız Nuri, harem avlusuna atıl- di: — Süleyman bey nenede? — Beşiktaşa gönderdik. — Ya Kız Nuri? — Onu da! Saltanat kapısına — çıkaran mermer merdivenlere ilerlediler. Kapalı kapı ile karşılaşınca, du Tumsadılar. Paşa dairesinin ta- van arası penceresinde kapkara bir gölge kımıldamıştı. Yanda- ki duvardan caddeye aşağıya inmiye hazırlanan Dilâver ağa dişlerini gıcırdatarak yumruk- larını sıkta: Ah., Bir defa cad- deye çıkabilse... Talim meyda- nindaki zabitin getireceği asker lerin önüne düşecek ve saraylar basmıya cüretlenen padişah ha- inlerine gösterecekti! Mermer merdivenlerin üst basamağında duran burma sar.ki, köse Bakallı birinin iri siyah göz- lerini büyülterek çatıya doğru baktığını gördü. Titriyerek pen cere ardından çekilmişti. Ağaç yapraklarını sıyırarak vızıldayan — kurşunlardan — biri Saadetin sı cuyucularımız da tak- ür buyururlar ki bu haftanın hafta sohbet- vYygiyi ST İçin en mü UÜa Aamrüz 'at paha - hlği ile müca- deler dir. Malüm oldu- Bu üzere bizde shayat pahalı- lığı ile mücade- le» diye bir şey) yoktur; bilâkis «Hayatla mücade- le» vardır. Bütün bu mücadele de «Hayat pahalılığı» denilen daima galip pehlivanın idman yapan sportif gibi mücadele ettikçe a- daleleri kabarıyor, göğsü katıla- giyor, ensesi kalınlaşıyor, oluyor bir Herkül... Tabit biz de artık onunla başa çıkmaktan ümidi ke siyoruz. Hattâ kızdıracağız di korkudan suyuna gidiyoruz. hi Geçen gün sayın vali ve beledi ye relgimiz: «Ne yapalım? Koyun eti pahalı ise, sağlık olsun... Ku zu yiyelim!» dedi. Yine de gü- kür... Böyle söylemeyip de bazıla Tı gibi: <Allah Allah! Et yemez- lerse ne olur? Paraları yoksa| yemeyiversinler efendim!» deme| di Her ne kadar - bizde «Et ye- mez> Bemti varsa da mes'ele et yememekte değil gıda fiyatının artmasındadır. O halde et yemekten lim. —Arkadan zerzavat geliyor. O da yanına yaklaşılır gibi de- SULTAN Bi KABUSRARI KBN Bir göğüsleyişte kapıları devir- diler. Araplar hemen kaçıştılar e|zin en çok resimleri neşr AMâDEN| No. 54 Yıldız binalarının bitim- nokta- aında nöbet bekliyen tüfekçi Arnavutun — önüne — düşmüştü. Koca adam «Hoyl> diye mçra- &. Aşağıdan Çırağan sarayı ta- rafından tok tüfek sesleri geli- yordu. Başının üstünden 1slık Çalarak geçen ikinci merminin az ileriye düştüğünü — gördü: Bir öbek toz kalkmıştı. Yüz metre kadar üst başta nöbet bekliyen arkadaşına «Hey... Hasan, o tarafa kurgun geldi gen kurşunu alarak — mabeyin dairesine koşmıya başladı. Tü- fekçi başı Tahir ağaya haber verecekti. Koltuk kapı önünde gezinen Tahir ağa, seğirterek gelen tüfekçiye doğru ilerlemlş- ti. Durup ellerini ardına bağla- di — More ne var? — Aşağıda silâh sesleri var. — Bre hangi aşağıda? — Orada! Çırağanda diyemiyordu. Avu cünun içindeki küçük kursunu uzattı: — Önümüze düştü! — More oradan buraya kur- #un gelebilir mi? Gözlerini dövirerek kalın en- seli boynunu uzatmıştı. Kara- dağ kralına benziyen — çalımı| yardı. Tüfekçi Arnavut <Yok, | biz bahçenin alt başına gelen | duvar — tarafında — bulunuyor- duk!> deyince, yüzünü ciddileş- tirerek uzatılan kurşunu ald. Bir <Vinchister» kurşunul. Sapsarı kesilmişti. Mabeyn dairesine koşarak camlı kapı- dan girdi. Yukarıya, baş kâtip Sait paşanın merdiven başında- ki küçük odasına çıkacaktı. Mabeynci Kâzım beyle kargılaş- tılar. Genç mabeyinci kenara çe kilerek yol vermek istemişti. Dev yapılı adam durup bakarak «Beni şimdi efendimize götür!> dedi. Manda böğürmesine ben- iyen korkunç sadası vardı, Bir daha homurdandı: — Haydi, beni efendimize gö- tür! — Huzurlarında Rus baş ter- manı var. — More ben tercüman mer- cuman bilmem! Gözlerini devirerek avucun - daki kurşunu gösterdi: — Düş önüme, — Aman ağa efendimiz. Bir defa arzedelim. Zatıâliniz lüt- fen aşağıda intizar buyurunuz. — More senin zatıâli dediğin kim? —h Bakıştılar. - Gülmemek — için dudağını ısıran genç mabeyin- ci ellerini oğuşturmuştu. Irgat- lıktan gelme iri Arnavudun bed bed baktığını görünce ürktü: — Yukarıdaki salonda bekli- yemez misiniz ağa hazretleri!, — Efendimiz orava gelirse bekliyelim. Yumuşak yol halısı döşeli Merdivenleri çıktılar. Büyük sa- lon bomboştu. Mabeyinci Kâzım bey: «Oturunuz ağa efendimiz> 'erek yer gösterdi. Bir hamle- de İkinci Abdülhamidin çalış- ma odasına götüren koridora dalmıştı. Kenara çekilen hizmet ağaları arasından ilerliyerek yaldızlı kapıyı usulla araladı: Sultan Hamidi.., (Devamı var) ğil. Zerzevat da yemiyelim. Ne lüzumu var? Biz hayvan mıyız ki ot yiyeceğiz... İstanbul gibi dünyanın en gü- zel menba' sularına malik bir Memlekette beş kuruşa bir bar- dak su içiliyor. Onu da içmiye- lim, Yağmur suyu nemize yet - mez! Kumaş pahalı imiş... sek ölür müyüz? Mesken buhranı mı var? İste- meyiz efendim... Hasırdan bir ça dır kâfi... Önümüze bir yaprak tutunur; kuş avlar; yağmur birikintilerin den Bu içer, belediyemizin ömrü ne dua ederek gü fâni dünyada gül gibi geçinir gideriz! Giymez- * Kafa mubadelesi: Sayın Dişişleri -Bakanımızla mi?» diye seslendi. Önüne dü- Bizansın İpodromu kargısında kurulmuş olan bu muazzam âbi- deyi Birinci Ahmet, Ayasofyaya 'bir nâzire ve onun üstünde bir eBer yaratmak gayesile kurdur- muştur. Cami, eski Ayasofya sa rayının harabesi üstüne kurul- muştur. 360 penceresi (Bu pencerelerin renkli camları, cldden şaheser şeylerdi. Fakat maalesef, İlk camlar, ancak 18 incl yüzyıla kadar dayanabilmiş 'tir. Sultanahmet camiinin mima rı, Büyük Sinanın haleflerinden İstanbul Vakıflar Ba Cinsi Defter ve basılı kâğıt 64 kalem Mikdarı Guraba hastanesine lüzümu ter ve bası kâğıtlar açık eksilt 21/4/949 tarihine rastlayan pe bul Vakıflar Başmüdürlüğü bin yapılacaktır. İsteklilerin — şartnamesinde buz veya mektubu İle belli gün bulunmaları Jâzımdır, Şartnamesi ve nümuüneleri Müdürlük Levazım bürosunda gi Eminönü ve Bakıryöy İlçet Zumu olan Üç adet komple has palı zarf usulü ile eksiltmeye Şartnamesi İstanbul Divan Tülecektir. Thale 28 nisan 949 perşomb. merkez binasındaki Daimi Kom İsteklilerin ilk teminat mak bunü havi olarak hazırlayacakl asat 14'e kadar Dalmi Komisy mülâkatının bir fotoğrafisini neş rediyordu. Bunu görür görmez meslek namına yüreğimiz iftihar sayın refikaları bayan zamanımı iki mühim şah- | siyetleridir Tay WA yareye biner - ken tayyan den — inerken | kabul resmi ya ELEMAN parken, çıy & -e Ki çerken, kımu - ürken her ik sinin sempatik simaları dalma gözümlzün önün dedir. Hele kanının sıcaklığı İle | maruf olan Dış Bakanımızın ve vimli profiline o kadar rağbet gösteriliyor ki geçen gün gazete- lerden biri Dışişleri Bakanımızla Amerika Hariciye Nazırı Aoheson la doldu. Bu ne mükemmeliye Bu ne sür'at! İki diplomat no zaman görüş tüler? Ne zaman r dı? Ne zaman hazırlandı? Ne za: man gönderildi? ) imleri alın- | zaman ba- sıldı? Ne zaman çıktı? Gazetecilik bakımından hani | kukanmadık da değil, Fakat cu ma günkü bizim (Yeni Sabah) da | Trumanla Acheson'un görüşme- lerini tesbit edon ayni fotoğrafı görünce ayaklarımız suya erdi. Amerika Cumburreisi Truma- prün kafasını keamişler, yerino Necmeddin Sadak'ın kesik başını koymuşlar. Buna kompozisyon derler. Her gazetecinin bildiği bir. zararsız hiledir. vardır. ga aür ee aai ee e zaaa e an T L ALE YENİ Davud Ağa ile Sadefkâr Meh- met Ağadır. Sultanahmet camiinin altı mi naresinin 14 gerefesi vardır, ki bu, Padişahın 14 üÜncü padişah olduğuna delâlet etsin diye ya- pılmıştır. Cami 1617 yılında İn- edilmiş ve Reblülevvelin on ildnel günü resmi olarak okun- ması âdet olan Mevlüdun okun- masile halka açıldı ve ondan son ra bu Mevlüdun aynı camide ©- kunması an'ane haline geldi. Sultanahmet camlinin Yeniçe- şmüdürlüğü İlânları 146 llra 26 K. Fiatı 8950 ikra olan yukarıda mikdarı yazılı det meye — konülmüştür, — İhalesi rgembe günü saat 16 de İstan- asında toplanacak — komlsyonda yazılı belgeler ve teminat mak, 've saatinde komisyonda —hazır zamanlarında — 4347 — hergün — çalışma örülebilir. İUSTANBUL BELEDİYESİ İLANLARI | aa a aa ae nnn aa ee aa 1 aa erile Sağlık Müdürlüğü için lü- x otosu satın alınmak Üzere ka. konulmuştur. Tahmin bedeli 24.760 lira ve ilk teminatı 1856.25 Ilradır, yolunda Belediye merkez - bina: sındaki Zabıt ve Muamelât Müdürlüğünden alınacak veya gö. * günü —saat 15 de Belediye isyonda yapılacaktır. buz veya banka garanti mektu - arı kapalı zarflarını ihale günü SABAH YURDUMUZUN Bultanahmet camiinin içinden bir görünüş (Allom'un t ablolarından) Sultanahme! Camlii riliğin lâğvı hâdisesindeki yeri pek büyüktür. İkinci Mahmut, 1826 yılında, Yeniçeriliği lâğ- vettiğine dair olan fermanını bu camide Vak'anüvis Sahaflar Şey hizade Esat Efendiye okutmuş- tu. Yenlçerilik lâğvedildikten son ra Aksaray ile Şehzade camil arasındaki <Yeni Odalar» ile Sehzade camil karşısındakl «Es ki Odalar» adı veri'en Yenilceri kışlaları yıkılmış, isyan eden Yeniçerl elebaşıları yakalanarak sorammaz [Ist. Levazım Amirliği Harp okulu 320 senesl me; 9/nisan/949 salı günü saat 16 le toplanacağından aynı İstanbul Bel dahili yeni haritaya göre tan: Öksürenlere KA] RA CİNAYEi Haftalık Hüdise Gazetesi Ü- ona vermeleri lâzımdır. — 474 — S OHBETLERİ YAZAN: ARI TT r kat «Şeker!» tatlılanmaz ki... demekle ağız Şu kafa mübadelesinde hangi taraf kazanıyor? Asıl mes'ele bu!... * Yine Nuhun gemisi: Biz gazeteciler ne kadar ifti- har etsek yeridi İngiltere bir (Nelson) yetistirdi ise biz de bir| amiral Dav'er KO ikardık ki en ptidaf sal dev- rinden en mu- azzam harb ge- milerine varın- caya kadar su mea'eleleri hak- landa her sua- lin — altından kalkabilecek kudrettedir. güncü — aayısı dün çıktı. Saaâdetin sırrı - Kafa mübadelesi - Yine Nuhun gemisi - Emeklilerden gelir vergisi - Medeniyet ve yamyamlık - Yine (Savarona) Nitekim şu son günlerde yine Ağrı dağında Nuhun gemisinin ankarzı mos'elesi ortaya çıkar çık- | ı. Bu ge- maz amiral söze karı: mi hakkında bize içinde imiş gibi| tafsilât verdi. malümata göre Nuhun iami (Şa- maşnapistim) miş. Bundan anlıyoruz ki Nuh Pey | garaber gayet doğru düşünür bir at imiş. Ebeveyninin verdikleri bu beş heceli çetrefil ismi bir ta rafa bırakınış, yerine tek hecelik Dir ialm alarak (Nuh) d Değerli amiralimizin noksan bı raktıkları cihetleri biz aydınlata- lm. Eiyövm bizden başka Nuh Peygamberin #ünnetine tâbi olan yer yüzünde başka kimse kalma- Mmıştır, Şöyle ki: Nuh Aleyhi: lâm nazıl mahlükatı zemişina bin| damdır. Amiralin verdiği | Sultanahıret camiünin Hünkâr mahfili altındaki odalarda — bo- Bulmak suretlle İdam edilmişl: di. Sultanahmet camiinin parmak lıklarının altın olduğu hakkında bir rivayetin bundan birkaç yıl önce ortaya atıldığını ve bu hu- susta bir hayli de nesşriyat y midığanı helki hatırlıyanlar var- dır. Bu da gösteriyor, kl — Sul- tanahmet camli, tarihte hura - feler yaratmış bir camidir, BAEERLLAEAR LA TAAAEL AAAT Askeri Kıtaat İlânları z unlarının Neş'et — tarihi — olan da İstanbul Harbiyede Orduevin | aöne mezunlarının hazır bulunmaları. — 941 - 5102 — ediyesinden Edirnekapı — Yed.kule asralt cadde üzerinde ve Merkeze - fendi irezarlığı Silivrikapı arasında bulunan eski —mezarlığın zim ve imar edileceğinden mezkür kabristanda ilgisi olanların bir hafta içinde mahallindeki — me. Murlarımıza müracaatla —mezarlarının durumlarını tetkik ettir. Meleri ve yardımları, aksi takdirde mezarların Belediyece kaldı. rılmasında kimsenin — gikâyete hakkı olamıyacağı ilân olunur. — 4982 — NHAKKI EKKEMİ JİNEKOLOĞ - OPERATÖR. Dr. A. HÂFİ YASA Doğum ve Kadın Hastalıkları Mütehassısı Beyoğlu, Bursa — (Abududu) sokak No, 40/1 IL ci kat (Marmara Film Studyosu üÜstü)y — Tel: No, 42102 aa eeare ea ae dirdi iso Denizyolları idaresi de hâlâ iskelelerde yolcuları vapur- larına bir tahta üzerinden geçire- rek bindirmekte ve bu sünneti ka tiyen terketmemektedir. Bundan dolayı tebrike şayandıı Değerli amiral Dav'er Nuhun | gemisini şöyle anlatıyor: | «Nuhun gemisi dümensiz, yel- kensiz, küreksiz bir sandıktan başka bir şey değildir!» | — Amiral biğo büyük bir senbo - İist olduğunu da anlatmak isti- yor ve bu cümlesile bazı memle- ketlerin idarelerine telmih etmek Fakat yine de parlak bir kıyas yapmığ oluyor. Çünkü öy- lo dümensiz yelkensiz, küreksiz idare edilen ne memleketler var ki Nuhun gemisi gibi - tufanları atlatmışlar ve nihayet #elâmet karasına oturmuşlardır. * | Emeklilerden gelir vergisl: istiyo: | Bizim halledilemiyen mes Te â ttâ birinci: tekaitler, ni tâbiri ile e- | t olsun mü- iğimiz 1- çin mütekaitlerin müktesep hak- larını bir türlü tanzim edemiyo- ruz, (Mütekalt) demek artık ça- lışmayıp oturması lâzımgelen a- Bizim mütekaitler tael lor? Yazan: Eski bir pehlivan 17 NİSAN 1049 | Tefrika No. Çakırı yenen bu yabancı pehlivan Kadriye dayanabilecek miydi — Bekir... Bekir... Hiç duy- madım. Bir tane büyük Kazıkçı Kara Bekir pehlivan Var amıma, bu her halde o olmasa gerek! — Yok efendim. Bu fukana bir pehlivan... Dalyan Kadrinin geldiği yelkenli ile gelmiş. An- latıyorlar. Alay etmişler. Orta Pehlivan sanmığlar — Onlar kim olduğunu bilmi- yorlar mı imiş? — Hayır, onlar da tanımı: lar. O senin Kazıkçı Kara Bo kir.dediğin Rusçuğun Ak köyün dendir. Padişah önünde huzur gü reşi yapmıştır. Baksana bu fuka ranm şalvarı, cepkeni yama için de, Böyle diyerek muhacirin az ö- tede duran elbiselerini göstere di. Düğün sahibi pehlivan merak lısı bir adamdı. Böyle henliz ta nınmamış bir pehlivanı pekalâ yanına alabilir, kendisini pehli- van edinirdi. Ve elinde böyle blr cevher olduktan sonra bütün komşu çiftlik sahiplerini kıskan dırabilirdi. Bir müddet güreşi seyretti- ler. Acaba ne olacaktı? Çakırı inanılmaz bir şekilde yenmiye muvaffak olan bu yabancı peh- livan Dalyan Kadriye daha ne kadar dayanabilecekti? Yine cazgıra sordu: — Güreş daha epeyce sürer mi dersin? — Yok... O kadar sürmez... — Demek muhacir fazla da- yanamıyacak. Hakkı da var fu- karanın... Arka arkaya ejderha gibi iki pehlivanla güreşmek ko- lay mı? Bu kadar dayanabilme- Bi bile aklın alacağı şey değil... — Ne demek tetiyorsun? — Muhacirden bahsediyorum. Çok dayandı. — Sen Dalyan Kadri güreşi kazanacak mı diyorsun? — Öyle ya! — Ne diyorsun ağa. Görmü- yor musun? Muhacir güreşi a- dara akıllı bindirdi. Dalyan Kad ri kazanmak ümidini bir tarafa biraksın da, yenilmemiye bak- sın! Düğün sahibinin gözleri fal taşı gibl açılmıştı: — Demek Kadri pehlivan gü reşi kazanamıyacak? — Kazanabileydi, şimdiye ka CKS 16/4/1949 fiatları Londra 11.38.58 Nevyork 282.— | Paris 1.06.20 Cenevre 65,72.70 Ama 'terdam 1055468 Brüksel 68887 Prague 5.60 Stockholm — 77.88.60 Lizbon 112405 ESHAM ve TAHVİLAT Yüzde € faizli ikinci tertip Kal. kınma 97.38 yüzde 6 faizli üçüncü tertip Kallanma 97.38 yüzde 6 948 datikrazı ikizci tertip 97.20 Türkk ye Cumhüryeti - Merkez Bankası 186 .— r Kim ne derse desin en hakiki dostunuz kendi servetinizdir SİZE Bu dostu kazandıra- cak da MİLLİ P.YANGO'dur (tekaüdiye) leri ile iktifa etseler oturdukları yerde yan üstü dev- rilip yahut sırt üstü yatıp Azral- li beklemek mecburiyetinde kalı caklarını bildikleri için Zaro Ağa nın peynir dişi çıkarıp yeniden gençleşmesi gibi onlar da hayat aşkı ile yeni baştan kuvvet ve kudret kesbederek — mücadeleye | girişiyorlar. ükümet, eveledi geveledi mü- tekaitlerin maaşlarına zam et- tim dedi ve eder etmez gelir ver gisini de enselerine kondurdu. Bu Buretle sağ elile verdiğini sol eli ile alacak ve emekliler de perhizi devam ettirecekleri için açlıktan ve yokluktan emdekliye emekli- ye yürüyerek taşıdıkları isme tam münasile istihkak kesbedeçekler- dir! Medeniyet ve yamyamlık: Bir Alman kamarot, adam eti yiyormuş. Bu aart yamyamı yaka lamışlar ve idama mahküm et- mişler. Kim ne derse desin bu haber bende bir| dehşet uyandır- | dı. «Zarüret -| ler, mahzurları mübah kılar! » derler. Bu adı a insan eti miye 'sevke - n sebep acaba nedir? Acaba o- rada da etin kilosu dört yüze çık tı da pahalılık İle mücadele yap ması lâzimgelenler koyun yoksa kuzu eti yemeği ml tavsiye etti: o dar kazanırdı. Buhda, ı ka zanamtiz, Güreşi uzatmıya bakt yor amma, görünüşe göre bunu da beceremiyecek! — Ne diyorsun? — Görlüretin! — Aman nasıl olur? Dalyan Kaâri efendimizin baş pehlivi ni Kavasoğlu ile güreş tutmuş pehlivandır. — Ben de biliyorum amma, görünen köy kılavuz istemez. Dalyan Kadri yenemez bunu! Şimdi artık Dalyan Kadrinin gerilemekte olduğunu berkes görüyordu. Muhacir güreşi bin- dirdikçe bindiriyordu. Ortadaki güreşin ciddi olduğunu anlıyan halk da sonsuz bir heyecan için de güreşi seyrediyor, vakit vam kit: — Yaşa Bekir pehlivan: — Aferin muhacir! Diye kendisini alkışlıyordu. Dalyan Kadrinin arkadaşları da kendisini teşvikten geri kale Mmiyorlar: — Haydi Kadri pehlivan! — Haydi Dalyan! Diye bağırıyorlardı. Fakat bu sesler çok zayıf çıkıyor, gittik- çe de sönükleşiyordu. Tıpkı Dal yan Kadri pehlivanın güreşi gi- bil Güreş başlıyalı şöyle böyle bir buçuk saati bulmuştu. Orta- da görünen şey artık bir pehli- vanın durmadan hücum etmek- te olması, diğerinin ise aadece müdafaada bulunması idi. Bir ara muhacirin tekrar cap raz topladığı ve Dalyan Kadri- yi sürmiye başladığı görüldü. Dalyan Kadri vaziyetin ne ka- dar nâzik olduğunu sezmekte gecikmiyerek hemen — dönerele kendisini yüzükoyun yere attı, Sonra da dört ayak üstünde yül Tüyüp kaçmak istedi. Fakat mu hacir hemen yetişmiş ve kısba- tinin kasnağından tutarak ken« disini yakalamış ve altına almış t Şimdi halk durmadan ke: ni alkışlıyordu: — Yaşa muhacir vehlivan! — Vur sarmayı! — Al kündeyi! Her kafadan bir ses çıkıyor- du. Herkes bir şeyler söylüyor, muhacire akıl öğretmiye çalışle yordu. Fakat onun hiç kimse- den akıl danışmağa ihtiyacı ole madığı gün gibi aşikârdı. Dal- yan Kadrinin arkadaşlarına ge- Tince onların artık sesleri bile gıkmıyordu. — (Devamı var) GLYTERFEOK KA KU A ÖLÜM Kazasker Kevakibi Zade Mer - hum Necmettin Mollanın oğlu Bas muku 'Zade Herkmin Rant “Hayik damadı İffet Yıldızın eşi, Zeynep Hakmanın babam, Tüccardan Şev- ki Hakmanın Kayınpederi, Sadi Basmacının HEnişlesi, — Necmettin Argon Sumru Hakmanın — Büyük Babaları, Selâhattin Yıldız (Molla Bey) Rahmeti rahmana kavuşmuştun Cenazesi bu günkü pazar günü işli Hanımefendi So 89 No, Va evinden kaldırılarak Teşvikiye cae mlinde öğle namazını müteakip Zinsrlikuyudaki Asri — Mezarlıkta hazılanan ebedi — isticahatgâ u va Tvdi edilecektir, —Allah — rahmet eziesin. Vinek gönderilmemeei riea olu. vur, Bu gayrı tabillik böyle devama ederse lokanta İistelerindei Kadın budu, Dilber dudağı, | Vezir parmağı, * Kadın göbeği. Gibi isimler okuyanları ister e temez bir düşünce alacak. Yine (Savarona) Ben Rita Haywortla Ali Hanm aşk ve izdivaç hikâyelerinden bikmiş usanmıştım. — Hattâ kaç defa da bu bik %î kınlığımı — yaz- dıaf En büyük sevda masalla- rında <onlar er VZ miş muradına.. Biz çıkalım ke- Sanus | —a revetine!» den NE | ler ve kapanır. Bun- lar muratlarına istedikleri kadat kleri halde hâlâ bizi kerev: çıkarıp masala yekün tutmuyor lardı. Nihayet bir gün bu mes'ut ftin İstanbula geleceklerini har r aldık. Yine atıp tutmıya har irlanırken Ali Hanın (Savaro - na) yı satın alıp düğün hediyosi olarak Rita Hayworta verecejini öğrenince yüzümüz güldü. Zira bu muhteşem yat bizim işimize hiç yaz bütün varlığı Bo- azın en güzel körfezini tıkamak tan ibaret kaldı. Güle gül in r, yatı alıp güle güle gi âşık maşüka, böyle yat ya- raşırl