BAYFA : 4 Teh Bir gün evvel, kapalı bir ara- 'Ba ile dolaşarak gizlice gözden geçirdiği saray civarını hayalin Ge canlandırarak, nereye hangi taraftan saldıracaklarını tasar- hyordu. Ardında katılıp taş ke- gilmiş gibi hareketsiz duran â- bâni sarıklı arkadaşı usulla dir #eğini dürttü: — Redingotlu biril — Nasıl? — Saray ağalarına benziyen biri! Yoldaşlar arasından geçe- Tek camlin son cemaat yerine geçti. — Olabilir. Camli gerifi siya- reye gelmiş olabilir... — Pek ziyaret işine benzemi yor bu geliş, Hafız efendi! Et- rafına dikkat etmiyormuş his- #ini vermek için yapmacık ya- pıyora benziyor: Bizden kuşku- dandılar! (Çabuk çabuk) işte, içte geri döndü herif! — Aman belli etme! Şüphelendirmemek için göz u- elle baktılar: Uzun boylu, nârin yapılı, sarışın yüzlü bir adamdı. Dar yakalı, uzun etekli redin- gotu vardi. Sırtlarını cami duva Fma vererek güneşliyen muha- gir gruplarının önünden geçer- ken kızarmıştı da Hafız Nurinin arkadaşı: «Pa: dişahın hafiyesi olmasın?> di ye gözlerini büyülttü. Ötekinin İncecik zarlı kırmızı dudakla- rında hafif bir istihza tebessü- mü seğirdi: «Bah, zennetmem. Hafiye öyle olmaz!» dedi — Haydi vakit yaklaşıyor. — Sen üsul usul arkadaşları hazırla, Arnavutköy açıklarından Çı- Tağan sarayma doğru dümen kı Tan iki mavnaya bir daha göz attılar. Akmtı aşağı suları ya- raraktan geliyorlardı. Siyah re- dingotunun uzun etekleri rüz- gârdan pırpırlanan al fesli ada- man ardına dönüp baktığını gör düler. Caddeye çıkınca, gideceği yeri tâyin edemiyormuş gibi bir tereddüt durumsaması geçiren- lere mahsus hali vardı. Ağır a- Bir ilerledikten sonra birdenbi- Te hızlanmıştı. Doğru Çırağana Bidiyordu. Köprüyü geçince, koltuk kapıya ilerliyerek kay- bolmuştu. İçerde, yüksek ha - Tem duvarınin gölgesinde dura- Tak iç dairelere nezaret eden “Ali ağa ile konuşan Sultan Ha- midin adamı Dilâver ağaya doğ Tu ilerliyerek temenna eti — Mecidiye camii şerifi önü- ne muhacirler toplanmış! — Muhacirler? — İki yüz kadar var, — Yolda çalışan ırgatlar ol- masın? — Pek ırgada benzemiyor a- ğa efendimiz. (Sesini alçalttı) güpheli halleri var: Fisil fısil Konuşuyor, devrik devrik bakı- gyorlar! — Çok şey! Sultan Muradın adamı olan Ali ağa, usulla kaybolmuştu. Dilâver ağa akları kızarık göz- lerini devirerek caddeye uğradı. Yıldız bahçesine bağlanan köp- Tü kemerinin yan tarafında tek bir zaptiye bekliyordu. Ya tü- fekçi Arnavutlar?! Bir kaç gün evvel saray kapısını muhafaza için gönderilen kocaman altı patlarlı Arnavutların - üçü de yoktu. Yüreği çarpan arap, ardı na dönerek: «Bre Arnavutlar nerede?> diye çıkıştı. «Tüfekçi başı Tahir ağa istemişti. Yıldı- Za gittiler.> dediler: — Gizli emirler verilecekmiş de... TSULTAR MAMEDEN) | KABUS S'ü'reğl hızla çarpan harem ağası| seğirterekselâmlıktarafına girdi a No. 53 — Ya, biz burada eşek başı — Bak mel'unları! Babaları başıma sıçrıyan ka- vak boylu arabın nevri dönmüş tü. Köprü kemeri altına ilerle- yip ellerini ardına bağlıyarak baktır İrakta bir insan kalaba- hğıl... Cenaze takip eder gibi yyanyana ve omuz omuza cadde- vi dolduruyorlardı. Boynunu u- zatarak bir daha dikkat etti: Ellerinde tüfekler!. Kabaran dalgalar halinde i- lerliyorlardı. Yüreği hızla çar- pan harem ağası, seğirterek pa ga dairesi denen selâmlık tara- fına girdi. Kalın kırmızı dudak h, zeytin gözlü «arapların» ö- nüne dikilerek ağan ağan bak- tı. Korkularından titreşiyorlar- dı. Arkadan geçen ak ağalar - dan birine el etti: — Buraya gel! — Durma, şuracıkta «Asakl- ri şahane» den talime çıkanlar. var, Zabitleri olacak adama git. — Beni saadetlü Dilâver ağa efendimiz> gönderdiler. Dersin. 'Tez bir kaç süngülü asker ala- rak yetişsin! «Durma!> diye kağlarını çat- Tıştı. Beşiktaşa doğru koşan a- damin ardından çıkarak köprü- nün Ortaköy tarafına göz attı: Geliyorlar!... Geliyorlardı. Ayak sesleri ve arı sürüsü uğultularını andıran konuşmaları duyuluyordu. Pa - ga dairesi ve Serdap köşkü kapı larında iki nöbetçi vardı. Köprü altına çıkan zaptiye yan tarafa sıçrayarak duvarı siper almıştı. Elindeki Vincister tüfeğine dav- randı. Oralarda bile olmamışlardı. Sanki toptan yapılacak bir iş için başka bir yere gidiyorlar- mış gibi ağır ağır yanaşıyorlar. dı. Gözleri dönen Dilâver ağa, Serdap köşkü ve padişah daire- si kapılarında duran iki nöbet- çiye doğru ilerliyerek: «Kapıla- Ya yanaşmak isterlerse vurun diye haykırdı. İçeri dalmaları- na meydan vermeden vuracak- lardı. Zaptiyeler - korkak kor- kak baktılar. İşte... Köprü kemeri altına, da gelmişlerdi. Geçince, saray kapılarile karşı karşıya gele- ceklerdi. Arap, içeriye kaçarak kapıyı çevirmişti. Birden köprü duvarını siper alari iri zaptiye- nin bir adım ilerliyerek silâhı- na davrandığını gördüler: «Ge- ri!> diye bağırdı. Hafız Nurinin ilerlemek istediğini görünce iki adım geriledi: — Geri demiştik. — Sen delirdin mi arkadaş? — Orasını yağlı kurşunu yi- yince anlarsın, — Padişahın yolunu nasıl ke sebilirsin? Eşkıya mısın, zapti- ye misin sen?, *Kendi hallerinde işceğizleri- ne giden fakara muhacircikle- rin yolunu kesmek ve ekmek Paracıklarına mani olmak için Mi o Bilâhı senin eline verdi- ler?> diyerek sokuldu. Pos bı- yıklı nöbetçi, şaşalayıp tereddü de düşer gibi olmuştu. Gaflet anından faydalanmasını — bilen Hafız Nuri, bir sıçrayışta tüfe- ğin namlısını kavrayıp bükerek haykırdı: — Komayın din kardeşleri. — Kapılardaki nöbetçilere... (Devamı var) Istanbul Belediyesinden 3710 sayılı kanunun Beylik Değirmeni 1 ve 7 inci maddelerile istimlâke tabi tu- tulmuş olan yerlerden Unkapanında Yavuz Sinan — mahallesinde sokağında kadastronun 603 üncü adasında 4 parsel No; lu eski 2-4 yeni 8-10 enyeni G—8 sayılı üstünde odamı olan kâgir dükkânın istimlâk keyfiyeti ve tamamına takdir olu- nan (1000 bin lira) küymeti mülkün Tapudan alınan kaydında 3 /884 hissesi sahibi olduğu anlaşılan Hafize, Halit, Hayrettin, Sabahat Hatice, Sâaime, Ali Kemalettin, Mehmed, Elif ve Mübin'e tebliğ edilmek üÜzere düzenlenen tebliğname kanunun 11 inci mad desi gereğince Notere gönderiin iybu tebliğname Noterlikten iştir, Beyoğlu 5 inci Noterliğinin 21229 No; sunda kayıtlı #muhatablarının bulunan bulunamadığından tebliği mümkün - olamadığı> meşruhatile tebligatsız olarak — lada olunmuştur. Bu durum karşısında $710 sayılı kanunun 10 - uncu addesi tarifatına uyularak istimlâk - belgelerile - gayrimenkulün tüzerine, Eminönü Kaymakam ve Belediye gubesi Müdürlüğü dat- Tesİne ve semtin umuma mahsus mahalline asılmıştir. Dan tarihinden itibaren 20 gün içinde sahip veya alâkalı löymet bakkında mahkemeye müra: atla itiraz etmedikleri veya 'Tapu dalresine rıza ile ferag muamelesini yaptırmadıkları takdir Ge aynı kanunun 18 inci maddesi hükmünün tatbik edileceği tebe Hğ yerine geçmek Üzere Dân olunür. 984 — dat. Vali ve Belediye Reisi N. Tetimlâk Büdürü V, Ziya Başer Ücretle İngilizce Tercümanı Alınacak Istanbulda Harp Akademisinde kullanılmak Üzere çok iyi Angilizce bilir ve tercihan muvazzaf veya Yedek Bubaylık yapa M ve Askeri terimlere vâkıf iki tercüman müsabaka ile alına- gaktır, Aylık Ücret 625 li . Müsabaka #navı 28/nisan/049 pera pemmbe günü saat 10 da Harp Akademisinde yapılacaktır. Teteklilerin gerekli belgelerle bildirilen gün ve #aaite Harp lAkademilerine müracaat etmeleri. — 929-5028 — YAVRUNUN HİKÂYE Dünyanınen güzelyeri Küçük Erol annesine kızdığın dan suratını asarak evin bahçe kapısına oturmuştu. Bu, — yeşil pancurlu, perdeleri - farbalalı ve kırmızı saksılarda dür. çiçekleri bulunan beyaz ve sevimli bir ev- di. Erol biraz düşündükten sonra evden ayrılarak dünyanın en gü zel yerini bulup oraya yerleşmiye karar verdi. Yeşil çimenlerden yü rüyerek evden uzaklaştı. Boynu- na mavi eueterini dolamıştı. An- nesinin vermiş olduğu on kuruşu da elinde sıkı sıkı tutuyordu. Bir | müddet sonra bütün çocukların | toplandığı eğlence yerine geldi. Burada, salıncaklar, atlı karınca- lar ve kızaklar vardı. Her taraf- ta çocukların koşuştukları ve gü lüştükleri görülüyordu. Büyük tekerleğin ağır ağır döndürdüğü atlı karıncanın yanına yaklaştı. Elindeki parayı adama verdi. Kendisine bir biletle birlikte beş kuruş da geri verdiler. Büyük bir sevinçle atlardan en güzeline bindi. Erol o kadar neşe | l idi ki kendi kendine: «Dünya-| 'nın en güzel yeri burası olmalı'!» diyordu, Fakat bu çok uzun sür- medi, Biraz sonra çalgı ile birlik te ortadaki tekerlek ve nihayet dönen atlar durdu. Adam: «Se- 'nin sıran bitti» diyerek kendisini indirdi. Küçük Erol büyük bir üzüntü ile oradan uzaklaştı. Çok geçme- den biraz ileride bir pastacı dükkâmı gördü. Vitrinleri pasta- lar ve gekerlemelerle dolu idi. İçeriden güzel kokular da geli- yyordu. Dünyanın en güzel yeri her halde burası olmalı idi. Dü- ünmeden dükkâna girdi. Bir ba- yan ne İstediğini sorduğu zaman elindeki beş kuruşu uzatarak pasta istedi. Fakat pastacı kız, © kadar az para ile pasta vere- miyeceğini söyledi ve bir kâğıda bir şeyler sararak kendisine ver- di, Erol üzülerek dışarı çıktı. Kar ni fena halde acıkmıştı. Hem yü- rüdü ve hem de kâğıdın içinden YE Yazan: C. Y. çıkan kurabiyeleri yedi, Biraz daha yürüdü. Bu defa da parka gelmişti. Her taraftan ço- cukların neşeli kahkahaları işiti- liyordu, Erol de onların arasına karıştı. Bazı günler babasile bir- likte bu parka gelir, balık havu- zunu, kafesteki hayvanların ye- mek yiyişlerini seyrederdi. Erol parktan o kadar hoşlandı ki bir anda evini ve açlığını — unuttu. Dünyanın en güzel yeri burası li idi. Fakat bu da uzun sür- medi. Zira bir müddet sonra a: kadaşları Erole: «Erol biz eve, gitmek mecburiyetindeyiz. Çünklü annemiz gimdi yemeğe bekliyor- dur, Sonra görüşürüz.» diyerek kendisine veda edip ayrıldılar. Çok geçmeden park - boşalıverdi. Şimdi bu koca parkta Erol yapa yalnız kalmıştı. Artık park ona o kadar güzel görünmüyordu. Bir sıranın Üzerine oturdu. Evde olduğu zaman annesinin kendisi- ne verdiği çorba, sandeviç ve tat olma lıyı hatırlıyarak büzünlü bir dü- günceye daldı. Bu sırada önünde birisi dur- muştu. Başını kaldırdı. Bir su- bay gülümsiyerek yüzüne bakı- yordu. Erolün omuzuna dokun- du: «Böyle derin derin ne düşü nüyorsun?» diye sordu. Erol da bütün başından geçenleri anlattı ve dünyanır en güzel yerini bu- lup orada yaşamak - istediğini söyledi. Subay güldü ve: «Benim de adım Eroldur. Belki sana bir yardımda bulunabilirim. Hem ben dünyanın en güzel yerini biliyo- Tüm. Haydi beraber - gidelim!» dedi ve Erolün elinden tutarak yürümiye başladılar. Parkı, pas- tacıyı ve eğlence yerini geçtiler. Erol etrafına bakındığı zaman sabahleyin geçtiği yerlerden ge- ılwı Ti döndüğünü farketti. Biraz son Ta da evini gördü. Annesi bahçe kapısında durmuş yola üzüntülü Bözlerle bakıyordu. Erol koşa - Tak kendisini annesinin kollarına attı. Şimdi dünyanın en Bgüzel yerini bulmuştu. Burası: Bvi f Bunu Biliyormusunuz? Renk Nedir? Bunu anlatmak biraz güçtür.. Fakat etrafımızda o kadar renk vardır ki bunları incelememek insanın elinden gelmiyor, Mese- Ih gül neden kırmızıdır? diye aklımıza bir sual gelebilir. Gü- lün kırmızılığı yalnız kendisine bağlı değildir. Karanlıkta veya yeşil bir aydınlık içinde hiçbir gül kırmızı görünmez. — Fakat karmızı bir aydınlığın içinde 'yaz gül kırmızı görünür. Demek ziyanın rengi gülün rengini de- Biştirebiliyor. Beyaz ziya, kır- mıizinin ve daha birçok renkle- rin birbirile karışmasından hu- mile gelir. Gül veyahut gül gibi kendisin 'den parlamıyan herhangi birşey, içinde kırmızı bulunmıyan — bir aydınlığa koyarsan o gül veya eşya hiçbir zaman kırmızı görün mez. Güller kendiliklerinden par lamazlar. O halde onların kırmı- m görünmelerinin en birinci se- bebi güneşten gelen ziyanın i- ginde kırmızı renk olmasıdır. Şu halde güneşin ziyasının kır Zazı renkli bir ışık olduğuna gö re neden güllerin hepsi kırmızı değildir? — diyeceksiniz. —Çünkü güller Üzerlerine gelen güneçin ziyasını karşılamakta değigirler.. Kırmızı işık bütün diğer renkli ığıklar gibi beyaz güle de vu- Türj fakat gül yine beyaz görü- nür. Çünkü, gül güneşten aldığı ziyanın hepsini birden bize gön- derir ve biz de onu beyaz görü- rüz. Eğer güneğten aldığı ziya- nin yalnız kırmızısını gönderli se o zaman gülü kırmızı göri Tüz. Ziyadaki diğer renkleri gül emer, Gök yüzü de güneşin yalnız mavi ışığını bize gönderdiğinden gök yüzü mavi görünür, Nite- kim geceleri güneş olmadığından Bök yüzü karadır, N Meraklı şeyler » Yer altı nezaketi Harvoort üniversitesinin tanın- mış bir profesörünün söylediğine göre bir ağacın yer altında bulu- 'nan kökleri diğer bir ağacın kök- lerile katiyen karışmıyorlarmış. Ayrıca ayni cinsten olan ağaç kökleri de karşılaşmak Üzere ol- Gukları vakit daha genç olan kök ler, geçidi diğerlerine bırakmak için başka istikamete sapıyorlar- miş. Profesör, orada hakikaten bir yer altı nezaket ve terbiyesinin bulunduğunu kabul etmemekte - dir. Bu belki de bir elektrik ve- ya mekaniki bir etkiden ileri gel mektedir. Zira birbirinin aksi işa- retli elektrik yükünü taşıyan kök ler birbirlerini itebilirler. Bundan başka profesör yine tecrübeleri esnasında — muhtelif "i aç köklerini bir bir karşılaştır mak için birbirleri üzerine gön- derdi ise de köklerden biri kargı- laşmaktan kaçınarak derhal baş I SABAN ÜF ÇA eg —l_'l AR Paraşüt Paraşütü, zamanının en büyük heykeltraşı, ressamı, mimarı, ga: iri ve fen adamı olan İtalyan bil ginlerinden Leonar de Vinci 1480 yılında icat etmiştir. Ilk matbaa Buğün ilk matbaayı 1436 da Gütenbergin bulduğu kabul edil mektedir. Halbukl Avrupalılar bir gok şeylerde olduğu gibi bunu da doğudan öğrenmişlerdir. Sekiz ve dokuzuncu asırlarda —Asyada büyük bir uygarlık kurmuş olan Uygurlar matbaayı biliyor ve tah ta Üzerinde yaptıkları kabartma harflerle kitap basıyorlardı. Gu- tenberg ancak matbaacilıkta tek harf usulünü bulmuştur. İlk resim İik insanlar mağara hayatır yaşadıkları sıralarda duvarlarda Ren geyiği ve Bizon öküzü gibi hayvanların reaimlerin! yapmış- larsa da bu husustaki bilgimiz pek azdır. Halbuki Milâttan ön ce 850 yılına doğru Mısırda tah ta Üzerine oymak suretile resim basmak usulü İcad edilmiştir. İlk sabun Hemen her zaman kullandı; z sabunu insanlar ne zaman- danberi bildiklerini bilmem me rak ettiniz mi? Romalılar sabu nu Milâdın 200 üncü yılındanbe- ri kullanırlardı. Avrupalılar ise Babunu ancak Milâdın 800 yılın- da kullanmıya' başladılar. Marko Polo Venedikli seyyah Mako Polo 1271 - 1295 yılları arasında Orta Asyada, Çinde, Hindistanda, İ- randa dolaşmış, garplılar o asır- da yaptıkları Atlasta onun ver- diği bilgilere dayanarak Asya haritasına llk defa Japonyayı i- lâve etmişlerdir İlk uzağı gören gözlük Biliyorsunuz ki insanların göz lerinde görme azlığı çeşitli göz- lük camlarile arttırılır. Bazıları yakımı, bazıları da uzağı göremez ler, Bazıları da yaşlarının İlerle- mesile gözlerinde bir zayıflama başlar. Bunların her birisi için ay rı ayrı gözlükler kullanılır, işte bügün uzağı görmek İçin kulla- milmakta olan gözlüğü İlk defa 1285 yılında Floransalı Armati bulmuştur. Kurt ile Kuzu Sıcak bir yaz günü bir kurtla bir kuzu susuzluklarını — gider- mek için ikisi de aynı zamanda dağ kenarından geçen bir çaya geldiler. Kurt, dağın yüksek bir yerinde yâni suyun geldiği ta- Tafta durdu. Fakat canı kuzu ile kavga etmek Jetiyordu. Kuzu a- gağıda eğilmiş B — içiyordu. Kurt: — Niye böyle suyu bulandı- Tıiyorsun. Bak çamur oldu. İçe- miyorum. Diye bağırdı. Kuzu başını kal- dırdı, Bir suya bir de kurda baktı. Sonra bunun imkânsız ol- duğunu, zira suyun - kendisinin bulunduğu taraftan geldiği için bulandıramıyacağını göyledi. Ku Bunun bu yerinde cevabı karşı- sında kürt: — Ne de olsa, &en bana karşı fena muamele ettin. Hem geçen #ene, senin benim arkamdan fe- na isimler taktığını söylediler, Demesi üzerine kuzu! — Bu da kabil değil. Çünkü geçen sene ben henüz daha dün- yada yoktum, dedi. Mutlaka kav ga çıkartmağı aklına koymuş o- lan kurt bu defa da; — Mademki sen değildin. Bu mutlaka senin babandı. Benim için ikisi de birdir, dedi. 'Tepeden #şağı hizla - koşarak kuzunun Üstüne atıhp zavallıyı parçaladı. Bu küçük hikâyeden anlaşıldı- ğına göre insan kavga çıkarmak isterse sebep bulmak pek kolay dır. te bu tabli olayı yer altı nezake- ti diye kabul etmemize bilmem bir engel var mı? Zoraki dans Leningradda evvelce grandük Nikolanın sarayı olan binada bir gün yangın çıkmıştı. Bu sarayın damı demirdendi. Sarayda bulu- nanlardan on beş kadar insan yangından kurtulmak Ümidile da- ma çıkmışlardı. Fakat uzaktan onların alevler arasında tuhaf bir gekilde dans ettikleri görülüyor- du. Ne olduğunu evvelâ kimse anlıyamadı. Halbuki bunun sebe bi yangın esnasında kopmuş olan elektrik kablosunun demirden dama değmesi ve her tarafın e- lektriklenmiş olması idi. Bir müd det sonra kauçuk ayakkabı giy- miş adamlar dama çıkarak za- Ka istikamete doğru uzandı, İş-| vallıları ölümden kurtardılar, BİLMECE £X BULMACASA Burasi neresidir ? — | Anadolunun dokuz harfli güzel bir kasabasıyım. Son üç harfim atılınca ormanların süsü güzel, | çevik, bir hayvanı, iki harfim da-| ha atılınca bir renk, bir harfim laha atılınca yüksek dağlarda yaz ve kış bir çok yerlerde de yal niz kışın bulunurum, Bilin baka- yım ben neresiyim, M c ei 6 2 O Ö Mak 4 14 3 1 14 16 Burada bir kare içinde çizil- miş bir takım rakamlar görüyor sunuz, Bu kareyi üç çizgi çize- rek öyle üç parçaya ayırınız ki her parçadaki sayıların toplamı hep ayni olsun. |Ş KOŞESİ Zarf kutusu Size bu sayımızda çok kolay ya- pabileceğiniz bir tahta işi veriyo ruz. Mektup zarf ve kâğıtlarını- | zın dağılmaması için ucuzca elde| edeceğiniz bu kutu, limon, porta kal sandığı veya çay sandığı tah talarından, kontropilaktan — yap-| mak mümkündür. Mektup zarfla rı pek çeşitli olduğundan kutu- nun ölçülerini size bırakıyoruz. Yalnız kutunun arka ve ön kısmı resimde gördüğünüz veya istedi- ğiniz desenleri - çizerseniz daha gösterişli olur. Şunu da ilâve edelim ki kutu- 'nun arka tahtası alt ve öndeki- lerden yan kenarların - kalınlığı kadar uzun olmalıdır. Eğer ince tahta kullanırsanız parçaları tut kalla yapıştırınız. Satilik Ev Beş oda, deniz görür, bol hava, güneşli ve manzaralı, Havağazı, / elektrik, terkos, sarnıç — ve hamamı — bulü. 'nan yarım kâgir ev 16 bin Mraya boş olarak acele sa- tılıktür. İcabında — müstakil ikl ev olarak kullanılır tarı- da yeni esaslı tamir görmüş. tür. Salı, Çarşamba, — Pazar Bünleri öğleye kadar içinde- kilere müracaat: — Arnavut - köy Ceviz sokak No, 4 İstanbul I. ci icra me- murluğundan — 946-491 Bir borçtan dolayı merhun olup astılması takarrur eden 27960 - Te Jaymetli madeni” eşyaya ait fabrika ve atölyelerle kullanılabi- iecek mühtelifmakinalar motor. lar vesair âlet ve edavat ve tefer. Tuatları Ortaköy Osmanzade so - Kak 22 No, da 1. ci açık arttırma. #1 26/4/940 #alı günü enat 13 den 14 de kadar yapılarak satılacak - far, TTeklif edilen en yüksek bedel Muhammen. kiymetlerinin €78 ni bulmadığı takdirde 2. ci arttırmı #a 28/4/949 perşembe günü — ayni Yerde ve aynı seatle Yapılmak sü. Tetiyle satılacağı ve almak iste - Tei bent DD BaDlrdE Saa | hallinde bulunacak memuruna baş| varmaları ilân. olunur. Kadıköy asliye 2 ci hu- kuk yargıçlığından: 949-38 Kadıköy Uzün Hafız Sokük. No 108 de Repat Tutak tarafından Kal diküy Moda caddesi NO: 145 del Aziçle Tulak aleyhibe alğlar n - tür Güvannın yapılan * Yargılamna. Düyalima, Köküti an G - Hindan dâvü arzulali ve daveti - Tazit ilkain Ve klkem ' ye' dürür manın da 14/4/040 tarihine tali - Kina: karüs/verllmiiş oluği “insekir B Sönkşolre geee hi Bundan “bu karre yine yargılama: Sin 9, t/Dd0 günü amat 11 6 tAlIki. DA KNCEE BAA G YS ÖU aa kür günde gelmediğiniz kantmi bi vekli de göndermediğiniz takdir Ge ümülün 01 inci maddesi gere - Hbeç Yanükarleye TerliN | dal Vam olunarak — duruşmaya kabul| öönmiyacünDd MK yatinezgec s0ek zara HankaNanı | Yazan: Eski bir pehlivan 16 NİSAN 1949 — Tefrika No. 53 Bu kadar mukavemet eden peh livandan çok ş Muhacir bir müddet ha siz kaldıktan sonra bu sefer yü zükoyun yere uzandı. Bu suret- le kemaneden kurtuldu. Dalyan Kadri de hemen kurt kapanını aldı. Ve tekrar bütün kuvveti- le sıkmıya koyuldu. — Muhacir hiç hareket etemeden uzanmış duruyordu. Böylece on beş da- kika daha geçti. Nihayet birdenbire silkindi. Dalyanın kollarını - boynundan çatır çatır söktü. Bir de ani kıl- çık attı. Ve derhal ayağa fırla- yıp Dalyana dayandı. O zamana kadar böyle bir gü ve böyle bir kurtuluş görmi yen halk buna şaşırıp kalmıştı. Bu işe en fazla şaşan ise bizzat Dalyan Kadrinin kendisi idi. O kadar ezdiği pehlivanın ra- hatça ayağa kalkması ve bil - hassa kurt kapanını bu gekilde sökebilmesi aklın alacağı gey değildi doğrusu. Muhacir ayağa kalkınca gü- reşi bıraktı. Davul zurnaya da bir işaret vererek — susturdu. Sonra cazgıra döndü: Herkes bir şeyler söyliyeceği- ni, daha doğrusu pes edeceğini sanıyor ve bunu söylemesini bekliyordu. Fakat muhacir şöyle konuş- tu: — Abe burada doğru dürüst güreşecek miyiz, yoksa insan mı öldüreceğiz? Bir pehlivana paçaları bıraktıktan sonra bo- yunduruk vurulur mu? Bilelim de biz de ona göre hareket ede- lim. re 'azgır ne cevap vereceğini şa gırmıştı. Bu muhacir Dalyanın arkadaşı değil mi idi? Bütün bu yaptıkları oynaş değil mi idi? Cazgırın yerine Dalyan Kad- ri cevap verdi — Ben, böyle güreşirim. Sı- kı geliyorsa pes edersin? Sana mı pes edeceğim? Ben kimseye pes etmiş ndam de- ğilim... Güreşeceksen doğru gü reş. Yoksa ben de senin gibi.ya parım, Elinden geleni ardına ko- ma Dalyan Kadri ile muhacir a- rasındaki bu münakaşa, cazgırı da, seyircileri de büyük bir hay rete düşürmüştü. Bunlar arka- kadaş değiller mi idi? Bunlar çıvgar güreşi yapmıyorlar mı i- di? Yoksa aralarında bir ihti- lâf çıkmış ve yaptıkları çıvgar güreş birden ciddiyete mi bin- mişti? Güreş meydanlarında bu gibi hâdiselere de sık sık tesadüf e- dilirdi. Çıvgar yaparak meyda- na çıkan iki pehlivan arasında bazen son güreşten evvel, bazen de güreş esnasında birdenbire bir ihtilâf çıkar ve oynaş güreş birden ciddi bir boğuşmaya in- kılâp ederdi. İki pehlivan arasındaki bu münakaşa ve bilhassa Dalyan Kadrinin sert ve insafsızca gü- reşi halkta haklı olarak bu in- tibar uyandırmıştı. Tabii bundan herkes de mem “nun olmuştu. Bir oynaş güreş seyretmektense ciddi bir güreş seyretmek elbette herkes tara- fından arzu edilirdi: Seyirciler şimdi göyle bağır- mıya başlamışlardı: — Haydi bakalım muhacir pehlivan! — Sıkı tut Dalyamı! — Göster kendini Dı — Uzatma güreşi! Üsküdar Sulh Hukuk | yargıçlığından — 949-29/ Üsküdar Altuni Zade mahallesi| Veysi Paşa sokak yeni 11,13,13/1 ve 14 No, hanede sakin iken 2/4/949 tarihinde —ölen — Mipirdiç BSürenyan terekesine mürakcısı ye- geni Anna Leylâ — Hindiya — vekili | avukat Mardiros Akıllı talebile el Konulmuş ve kanunu maddenin 558 maddesi gereğince terekesi defte. Tinin — tutulmasına başlanılmış ol duğundan ciheti kefaletten alacak h olanlarda dahil olmak uzere bi. Tümum alacaklılarla borçluların ve her hangi bir suretle ölü ve met - rukatiyle alâkası olanların — tarihi flândan itibaren bir ay zarfında mahkememize müracaatla alacak. larını kaydettirmeleri ve — borçlu- larında beyanda bulunmaları aksi takdirde alacaklılar hakkında me- dent kanunun 869 maddesi hüküm- leri tatbik edilerek müddetinde alacaklarını kaydettirmemiş olan. ların terekeyi ve mirascıları takip edemiyecekleri ilân ve tebliğ olu. nur. ZAYİ Yüksek Ekonomi ve Ticaret ©- kulundan <aldığım gebekemi kay - bettim, Yenisini alacağımdan es - Kisinin hükmü yoktur BP: 3 No: 4167 İmadettin B. Bayram| Fatih Medresesi Yurdu Y. T. Talebe Derneği Başkan- lığından: 28 nisan 649 aaat 20 de — Fatih CHP. Fevzipaşa semt ocağında derneğimizin fevkalâde genel ku - Tül toplantısı yapılacaktır, Üye - lerimizin teşrifleri rica olunur. eyler umulurdu Fakat muhaciri teşvik edönle rin sayısı Dalyan Kadriyi tutan lardan fazla idi. Bunun sebebi Çakırı ti çokluğu ( Bunlar kendi pehlivanlarını su götürmez bir şekilde mağlüp e- den bu yabancı muhacirin hiç olmazsa Dalyan Kadriyi de yen mesini istiyorlardı. Bu suretle Dalyan Kadri, Çakır için kazdı- ı kuyuya kendi de düşecekti. Çıvgar için beraberinde getirdi- Zi pehlivan, baş ödülü ahp gi- decekti. Evet, bu suretle Dalyan Kad- Ti çok iyi bir ders almış olacak- tı. Fakat acaba bunu becerebile- cek mi idi? Çakırı yenebilmek için bir hayli yorulmuş olması lâzımdı. Bundan sonra Dalyana bir de boyunduruk — kaptırmı fena halde ezilmişti. Bu yetn yormuş gibi düştüğü za- man da Dalyan Kadri kendisini insafsızca ezmiş, kemanelerle ve anların kurt kapanı ile canmı adelta burnundan getirmişti. Ne olursa olsun yine ümit vardı. Çakırı yenen ve Dalyan Kadriye bu kadar mukavemet eden bir pehlivandan hâlâ bir çok geyler ummak kabildi. Güreş görülmemiş bir hız ve şiddetle başladı. İki pehlivan a- deta birbirlerini yemek ister gi- bi birbirlerine saldırıyorlardı. O zamana kadar güreşi oynaş sa- np lâkayt bir şekilde seyreden halkı gimdi derin bir heyecan kaplamıştı. Vakit vakit iki peh livan: — Haydı an! — Gir çapraza Bekir! Diye teşvik edip duruyorlar- &. Doğrusunu söylemek lâziımge- lirse Dalyan Kadri belki de ha- yatınm en güzel güreşini yapı- yordu. Muhacir dolu dizgin gir Güği bir çaprazı şaheser bir yan başla boşa çıkarmış, muhacirin yere düşmesine bıçak sırtı yer kalmıştı. Fakat muhacir de ken disini toplamayı bilmişti. İki pehlivan oyundan oyuna geçiyorlar, birbirlerini bastır - mak, oyun almak için varlarmı yoklarını ortaya dökmüş bulu- Duyorlardı. Yalnız güreşten iyi anlıyan- lar, muhacirin yavaş yavaş bir tistünlük kurmakta olduğunu farkediyorlardı. Dakikalar iler- ledikçe yorulacak, yavaşlıyacak yerde daha ziyade canlanıyor, ve hızlanıyordu. Halbuki Dal- yyan Kadri yavaş yavaş ilk hı- Zını kaybetmiye başlamıştı. O- yunlara artık o kadar hızlı gi- Temiyordu. Daha ziyade müda- faaya çekilmiye karar vermişe benziyordu. Bu aklın almıyacağı güreşi seyreden cazgır da büyük bir hayret içinde bulunuyordu. Bu muhacirin bu derece bir kuvvet ve ustalık göstermesi, birinci sı mif iki baş pehlivana karşı böy- le bir güreş çıkarabilmesi ina- mlır şey değildir. Bir ara yanına düğün sahibi yaklaştı. Pehlivanlıktan çok iyi anlıyan bir çiftlik ağası olan bu zat: — Kuzum kimmiş bu. pehli - van? diye sordu. — İlk defa görüyorum. Elbi- sesinden muhacir olduğu anla- #ılıyor. — Ağı ne? — Bekir dedi. (Devamı var) OKUYUCUŞ Detterdarlıktan parası verilerek satın alman demirler İmzası ve adresi bizde mah- fuz bir okuyucumuzdan — aldığı- mız mektupta deniliyor ki: elstanbul — Defterdarlığının 28/3/949 tarihinde müzayede ile sattığı 7440 kilo saç ve demir bana ihale edildi. Kanuni müddet zarfında 31/3/949 tarihinde be- delini yatırdım. 1/4/949 — günü malları kaldırmak için müraca- ; diğer partileri alanla- paralarını yatırmadık- bahsederek on beş larından beklememi söylediler. Bekiedim. Fakat bu müddet içinde demirleri, saçları başkaları gün benim tim alıp kaldırmışlar.. - Beni bugün yarın diye atlattılar, Milli Eme lâk Müdürlüğüne müracaat ete tim. Birşey çıkmadı. — Nihayet: Ne yapalım olan oldu, mallerımı |başkası satın almış, geriye pa- ranı veririz olur biter> dediler. Fakat benim için mesele b miş elmuyor. Ben bu demirleri, üserimde kaldığı için nasıl olsa alacadım diye bir başkasına Ri- losu 16 — kuruştan — satmıştam. Resmi makamlar oldu bit” diye kesip attılar amma, beu — sattr ğım adama nasıl oldu. bitti, dir veyim?>