10 Nisan 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

10 Nisan 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AYE. KABUS lçini çekerek sergüzeşte gidiyoruz! , dedi | Tefrika Bitişik odadan gelen hararet- N münakaşa seslerini dinlediler. Filibeli Ahmet paşanın damadı ve hazırlanan ihtilâlin en cüret- H elemanı Hafız Nuri efendinin arkadaşlarına izahat verdiği an laşılıyordu. Merak eden Skalye- ri anahtar deliğine bir gözünü uydurarak baktı: Efendi giyim- N, sarı sarkık biyıiklı ve mavi gözlü bir adamdı. Çıplak oda or tasında ayakta duruyor, gözle- rini altındaki sandalyeye büzü- lür gibl oturan serasker İzzet paşa zado Süleyman beye dike- rek ağzı köpüre köpüre anlatmı 'ya devam ediyordu. Yaman, cerbezeli geydi. Ar- dında duran Ali Suaviye dönen Ustadıfızam: «Bugün bir arabaya binmiş ve Çırağanla Yıldız ara- sında bulunan her yeri gözden geçirmiş!» dedi: Hazırladığı “muhacirler, kendisini Ortaköyda kahvelerde bekliyecekler ve bir. dükkâna yerleştirdikleri silâhları alarak harekete geçeceklermiş! — İçtima yeri Mecidiye camil gerifidir. (Gülümsedi) malüm a, cami önünde her zaman cemaat toplanır ve dikkat ve şilphe cel- betmez! — Yaman bu adam! — O değil, biz bu plânı dü- şündük. — Peki siz Kuzguncuktaki mavnaları sabah için hazırlattı- Diz ni — Evvelden görüşülmüş ve söz alınmıştı. Siz, plânı değiştir mek ve evvelâ serasker kapısını basarak Süleyman paşayı başa geçirmek hususunda ısrar edin- ce, getireceğiniz cevabı bekle- dik! Şimdi içeriyo gideceğim ve Süleyman beyi mavnacılara gön dereceğim, «Bildiğiniz gibi, heriflerle an- laşan ve kendilerini yola getiren odur.> dedi, neşeli ve zendost bir hafiflikle geng karısının eli- ni öperek toplantı odasına geç- mek istedi. Gök gözlü adam bileğine ya- pişti: — Durunuz dostum. —e — Bu Hafız Nuri şimdiden vapura atlamalı ve Ortaköye ge çerek adamlarını görmelidir. (Sesini kıstı) yarın sabah, sa- bah namazı vakti cami önünde toplanmalarını temin etmeli! — Müsterih olunuz. Gün doğ- madan her gey hazır olacak! — Kuzguncukta mavnalara bindirilecek olan muhacirler ne- Tede? — Çamlıcadaki köşkte ve Kuz guncuktaki bir kaç evde. — Şimdi onlara da adam gön deriniz ve sabah namazı vakti için harekete hazır bulunmala- rını temin ettiriniz azizim. (Göz lerine baktı) onları kim getires cek? — Hafız Ali ve Hacı Mehmet, — İkisi de içeride mi? — İkisi de, Burada yalıda 6- türduklarını size söylemiştik. Aşağıda, sokak kapısı tokma- ğinin / vurulduğunu - duydülar. Klcanti Skalyeri sarardı: — Kapı! — Kız Nuri gelecek ve bir iki xovelver getirecekti. Konuşulacak başka şey kal- mamıştı. Divanhaneden geçen a- yak seslerinden misafirin toplan ti odasına buyur edildiğini an- ladılar. Köse ihtilâlci kapının tokmağını çevirerek öbür tara- fa geçmişti. Skalyeri örgüsünü PIŞULKAN HAM N “Diü KARIE “Sonu gelmez bir| No. 47 tekrar eline alan Nelli Hanımın yanına oturdü? — Plânlarımız altüst oldu ma- dam. — Niçin? Suavinin tasavvur larını yerinde bulmuyor musu- nuz? Bir kâç yüs muhacirle Çıra- ğan sarayını basmak tehlikeli- dir. (Başım #alladıi) Süleyman paşa bize iştirâk etseydi, Beras- ker dalresini daha çok kolaylık- la ele geçirebilir ve askeri ken- dimize celbedebilirdik. İçin! çekerek: «Sonu gelmez bir sergüzeşte gidiyoruz!» dedi. 'Yandaki denize bakan odadan dik konuşmalar ve tahta dö: melerl'üzerinde yürüyen bir ka- labalığın ayak gürültüleri gel- miye başlamıştı. İhtilâlel arka- rın aldıkları vazifeleri yer li yerine getirmek için yalıdan ayrılmıya davrandıklarını anla- dılar: Sesler yavaş yavaş ırak laşıyor ve derinleşiyordu. Son - ra, duyulmaz oldular. Nelli ha: nım örgüsünü toplıyarak kalk- mıştı: «Öbür odaya geçelim» di yerek ilerledi. Tokmağı çevirip geçtiler: Tü- tün dumanı bulutları dalgala- nan odada ekşi nefes kokuları vardı, Dışarıdan duyulmamak İ- gin sımsıkı kapanan camları sı- yırdılar: Yosun kokulu taze de- niz ve gece havası!... Birer kenara iliştiler. Komite- ci muhacirleri ve serasker İzzet paşa oğlu Süleyman beyle Üskü darlı Kız Nuriyi geçiren Ali Su- avi efendi, birden oda kapısını açarak kurumlu kurumlu İlerle- di. Bol sakosu, düşük paçalı pan talonu, geniş alınlı kocaman ba- # ile acaip bir hali vardı. Cüret- ten ziyade deli bakışlı iri gi lerindeki parıltılara dikkat ede- rek titrediler. Üç beş dakika - çinde bambaşka oluvermiş gibi idi. Meşbur. Fransız ihtilâlcisi «Dantonsun meşhur vecizesini tekrarlıyarak: «Cüret, cüret... Yine ve dalma cüret!» diyerek Kleanti Skalyerinin önüne gelip dikil. — Hafız Nuriyi şimdiden kar #ıya, Ortaköye gönderdik. »e — Hazırlığını yapacak ve gün ağarırken Mecidiye camil önün- de toplanacaklar! (Sesi boğuk- laştı) Bizim'mavnalarla Kuzgun cukta hareketimizi bekliyecek - ler. B — Mavnalar Çırağana yakla- gınca, yürüyüş yapacaklar! Duruşunda ve bakışlarında Moskovayı muhasaraya hazırla- 'nan imparator Napoleon edası 'vardı. Sabahleyin muhacir kılı- gine girerek Beyazıt meydanın- daki kahvede Kâzım Hoca efen- di ile buluşan Skalyeri, başını kaldırarak tebessüm etti: — Siz mavnalarla mı geçe- ceksiniz? YENİ SA v BAH RDUMUZU zrr N , AD EE L DA D LA Süleymaniye Camil İşte bir aydır, ki bütün dün- ya milletlerinin «Büyük Hü- kümdar» adını verdikleri Bü- yük Kanuni'nin haşmetini ve dâhi Mimar Sinanın erişilmez kabiliyetini, İstanbul siluetine nakşetmişt Sileymaniye camiine 1549 yılında başlanmış, 1557 yılır da tamamlanmıştır. Cami, 57 metre uzunluğunda, 60 metre genişliğinde, 3500 metre mu- rabbar saha üzerine kurul- muştur. Büyük kubbe 53 met Süleymaniyenin ressam Allom'un Jırçasından — görünüşü re yükseklikte ve 26 metre genişliktedir; 32 — penceresl vardır. Sarhoş İbrahim adın- da bir sanatkârın eseri olan renkli camlar da hiç şüphesiz birer harikadır. Camiin için- deki âyetler meşhur - hattat Karahisart Şemsettin Ahmet Efendinindir. Bu büyük sanat- kâr, son yıllarında gözlerin- den rahatsızlandığı için âyet- leri kölesi ve talebesi Ha- san Çelebi bitirmiştir. Kara« hisarf için Evliya Çelebi şöye BABA ÖĞÜTLERİ . SAYIN BAYAN Sayın Bayan!.. Çok gezen, çok şey öğre » derler Bunun için insanlar hep seyahat ederler!. Sizin de kalbinizde bu öyle bir emel ki, Dersiniz: Avrupada ben de gezerim belkil Fakat o memleketin dilini bilmezseniz, Bir şey anlamazsınız; gece gündüz gözseniz., Bir lisan öğreniniz evde eziyetsizce: Meselâ Fransızca, veyahut İngilizce. Bir LİNGUAFON alınız.. hem ucuz, hem kolaydır; Vereceğiniz emek ancak bir ikl aydır. Böyle dil öğrenince en cüz'i bir paraya, İster Parise gidin, isterse Londra ya. — Elbette, (Göğsünü gerdi) yiğitlerimizin başında| —— Öyle ise rubanızı değiştiri- 'niz ve muhacir elbisesi giyiniz! — Daha vakit var. Gece ya- rısından sonra tekrar burada buluşacağız. Mavnacıları hare- keto hazır hale getirecek olan Süleyman bey tekrar buraya gelecek, Göz göze geldiler. Birbirlerini beğenen bakışları vardı. Şevk ve ihtirastan titriyen ellerle bi- rer sigara yaktılar, — Devamı var — Malzeme Kontrol Şefi Alınacak Devlet Hava Yolları Genel Müdürlüğünden 3656 sağılı kanunun 19, uncu maddesi dahilindeki (D) welino bağlı açık (476) lira aylık Ücretli malzeme kontrol cet. gefil. gine yüksek okul mezunlarından ve İngilizce lisan bilen bir me- mür alınacaktır, Memurin kanununun 8. inci maddesindeki evsafı halz olan ve üakerlik ödevini fa etmiş bulunan İsteklilerin ellerindeki belgo- lerile birlikte en geç 11,4,1949 günü akgamına kadar Ankara, daki Genel Müdürlük merkezine ÂBİDENİN SEYAHATİ: illi zaferin gönüllerde yer eden tesirinin bir tezahü- ü olarak yür- dun pek çok yer lerinde übideler dikildi. Afyon- da da pek tabil olarak bir âbi. M de vardır, Ga: a eç Biliz köyünü ia- selerde görülen A SY tilâ tehdidi al- bir habere gö- | AŞ tına uşlar. re bu âbide Ankara ledi- | SS Köy halkı kö- lecekmis. Bu nakli icap ettiren yün — yanındaki sebep, âbiderin merkez şehirde oluraa daha fazla ziyaret edile- ceği imi, Araplar, turanla «Mekânın gerefi o- dir.» derler, Bu söz her yerde câri olsa da âbidele- re bilhassa Afyon âbidesine tat bik edilemez. Çünkü bu âbide müstevli bir düşmana indirilen darbeyi remzede e tuhaf! Ge, enlerde Çenber- Ne mesuttur gol memleket- ler ki yapacak işleri yoktur da Abideleri naklederler! * KURBAĞA HÜCUMU: Londradan ge len bir telgraf- ta yüz binlerce kurbağa bir İn- göle cazip manzaralı zehirli mad deler koymuşlarsa da kurbağa- lar bu hileya kapılmamışlardır. Zaten bir kurbağa için cazip manzaranın 'no olabileceğini de| | pek anlıyamadık, Kurbağa neden hoşlanır? Telgrafa bakarsak — kurbağa- lar yürüyüşte devam etmekte 1- mişler. . Köyün ileri gelenleri belediye ya başladığını Burasını sormi ba kurbağaların renkleri nasil- di? müracaatları, — 1182 — GÖS OHBETLERİ £ le der: «Onun yazdığı yazılar bugüne kadar ne yazılmıştır, ne de yazılabilir.» Cami'n meş hur Somaki mermer sütunla- rını Evliya Çelebinin rivaye- tine göre Karınca Kaptan Mi- sırdan getirmiştir. Her bıri onar Mısır hazinesi değerinde olan bu sütunlar, Nil nehri ile İskenderiyeye, oradan sal ge- milerle İstanbula getirilmiş, Unkapanından Vefa meydans na çıkarılmıştır. Tarihçi Pe- gevi, Süleymaniye camiinin bin iki yüz kırk yük akçeye mal olduğunu yazar, Süleymaniye camiinin dört minareli oluşu, Kanuni'nin fe- fihten sonra dördüncü padl- şah oluşuna, on Serefeli oluşu da onuncu padişah oluşuna delâlet ettiği rivayet edilmek- tedir. 138 pencereden ışık alan S leymaniyenin kubbelerinde se- sin aksedişi ayrı bir hususl- yet taşımaktadır. MATMAZEL NORALİYA'nın KOLTUĞU. EDEBİYATIMIZDA BİR MERHALET. Yabancı eserlerin istilâsına uğrayda v yatımız eihayet dünya ölcüsünde bir kavuştu 7 12 senelik bir süköttan sonra, döğerli Safa, yepyeni bir roman gev'i yaratarak Tür yalına Malmazel Nocaliyanın Koltuğu ye ediyor. Di Mile Moraliya. Başından Noraliyanın Koltuğu Bir tercdme Asfında Nuriye adınde bir Türk kizı Kudretli bir romanın kalramanının samidir Nebi Büyük Bir itina vak sahşa çıkanılacaklır. NEBİOĞLU YAYINEVİ Abidenin seyahati - Kurbağa hücumu Sarımsak ihracı - Sarhoşluğun ilâcı Deliler arasında - Etliden sütlüden bileyen bir milletin kurbağa kı- a girerek İngiltereyi istilâ- zarlardı. Fakat ğ1 unuttuk, Acı * SARIMSAK İHRACI: kat bu haberin| tiği için kımıldasa kendini litaşın da Ankaraya nakli düşü- | binasında toplanarak 2000 lira -— — nülüyordu. Bu koca sütun ne ile | sarfederek istihkâm taburunu fa n Haberiniz var yıkılır, ne İle dağıtılır, ne İle | aliyeto geçirmeğe karar vermiş- İ mi?f Sarımsak naklı ? ler, Eskiler: ESĞA (hraç ediyormu- Bununla beraber o kadar zah- | Ab--pâke —ne zarar vakvaka-- > gua — Sarımsa- met ve masrafı göze nlıp âbidı kurbağadan İW S ği gelin et- nakledecek olduktan sonra ca-| diye bu zararsız hayvanların 39 Zh mi kırk yıl gımizı disimize alıp Süleymani- | tezkiyesini yaptıklarını zannet- | ŞİÇZ okunu . çık ye camlini do Ankaraya götürüp | mişler. Dünyanın aldığı gekle| Böğğiğilmemm. miş.> derler, fa kurmalıyız, Galata kulesi,. hat- | bakın ki kurbağa bile bugün bir tâ Kızkulesi de yerlerinden sö- | tehlike teşkil ediyor. kokusu hemen yayıldı. Her ih- külerek, taşlara numaralar ko- nulmak suretile götürülebilir, Eğer bu hâdise eski zamanda olsa idi tarihler İngilizlere diş raç maddesinin flatı yükselece- ma- | na gelirdi kaça çıkacak? Bu gidişle memleketimizde en pahalı nesne pastırma olacak. Et pahalı, sarımsak pahalı,. Bu ikf başlı yükselmenin hepimizin başını döndüreceğine güphe et- meyiniz, Nasrattin Hocanın buhqes(nnw dikip te köküne su döktükten son rar — Görlip göreceğin rahmet buw olsun! Diye baştan savdığı gu ehem- miyetalz sarımsak için bile bir | fıkra yazacağımız kimin hatırı- Sarımsak bizâtihi koku neğret ele verlyor. Ah! Şu fâni dünyada kokusu | sonra çakırkeyf olunur, gitgide ine göre sarımsak ta kimbilir' çıkmıyan öyle geyler var ki on- İ avvaslanılır. sonra sonra matiz- ların yanında sarımsak - dediğl- miz nesne burnumuza (an sarâ) gibi gelir? Anlıyana sivrisinek saz. * SARHOŞLUĞUN İLACI Yeşilaycılana ten gayri bi şey kalmadı. Eskiden bir iki çakılır, onda: eşilir ve sırasile mastor, - fitil, ök kandil, bulut, durucuk, zom derecelerine varılırdı. Şimdi derece derece bu mer- halelere varılmağa imkân olmu- yacak. Yeni icat edilen bir ilâç- tan bir bardak suya bir damla damlatılıp içildi mi? Sarhoşluk tan nam ve nişan kalmıyormuş. Böyle olunca sarhosluk kalka- cak, sarhofluk kalkınca da onun la mücadele edecek cemiyete de lüzüm kalmıyacak, Fakat işin doğrusunu ararsa- nız tatlı sarhoşluk denilen hâle- tin hasretini çekeceğiz. Eskiden rakının — tahribatını tâmir için işkenbeciye dilşülür- dü. Yahtt mahmurluk bozmak bahanesile bir iş-Ü-nüş âleminin sabahı limöalu rakı içilirdi. Şimdi bütün bu an'aneler bir damla ilâçla silinip gidiyor. Allah rahmet etsin üstadım a | Ahmet Rasim anlatırdı: artık iş yok.| — «Biraz fazla kaçırdığım a: Sevgili profesö- | manlar bizim çocukların anası rümüz Fah söyleniri tin Kerimin ba-| — Bir şişe içt aman hema gında - bulündü- | iştahan açılıyo neşen ge- Bu cemiyeti in-| liyor, Fakat İki gişe Ictin mi? hilâl ettirmek- | öyle oluyor ki sen gidiyorsun, ir | yerine bir başkası geliyor. . O zaman ben derhal gu cevabı yetiştirirdim: — Zaten ikinci gişeyi ben ç- n mivorum ki. . Benim yerime ge- hem' de varmağile Yazan: Eski bir pehlivan fşte böylece alayla eğlence I- le vizeye vardılar, Güreş yeri çoktan kurulmuş ve ilk kargılaşmalar başlamış tı: Boy boy deste ve kilçük or falar güreşip durüyorlardı. Ye bancı pehlivan karaya çıktık tan sonra Dalyan Kadri ile ar« kadağlarının yanından ayrıl « mığ, tek başına bir köşeye çer kilmiş bulunuyordu: Bütün se- yahat müddetince yapılan bun ca alaylara ses çıkarmadan ta hammül etmişti. Artık daha fazla yanlarında durmıya İü- zum görmemişti. Biraz sonra büyük orta gü« reşleri başlıyacaktı. ve cazgır büyük orta pehlivanlarını mey dana çağırıyor rinin aklına yolculuk van geldi. Hemen kendisint — araştırdı. Ve gördü. Kazana yakın bir yerde yalnız başına hareketsis oturuyordu. Destelere ve kü - çük ortalara yetişememişti. Bü Yük ortaya da çıkamıyordu. Her halde yelkenlide ileri geri söylenmeler cesaretini kırmış olacaktı. — Bakın yaptığınızı beğen- diniz mi? Zavallı fukarayı Üre küttünüz. Beş on para ödül u- muyordu. Buraya kadar onun için gelmişti. Şimdi güreşlere bile girmiyor. Hiç fukaraya ortaya girersen kemikler'ni kı rarım diye Iâf söylenir mi? Sa- hi sandı galiba! diye söylen- d Sonra yanındakilerden birk ne seslendi: — Gt söyle.. Güreşe gir - sin. Merak etmesin, Yavaş tu- tarlar. Pargadan olsun beş on para alsın. O da hemen muhacir pehlk vanın yanma seğirtti: — Merhaba pehlivan! — Merhaba! — Girmiyor musun güree ge? — Hayır.. — Küçük ortaları kaçırdıa ha? — Öyle.. — Peki gimdi ne yapacak « sın? — Bekliyorum. — Kadri pehl'van selâm söy lüyor. Senin için büyük orta* ya girsin diyor. — Girmiyeceğim. — Korkacak bir. şey yok, Arkadaşlarına söyledi. - Yavaş tutacaklar eeni. . — Hiç olmazsa parsadan ç beş kuruş alırsın. Yoksa bura- da, yabancı yerde kalacaksın. — Hiç olmazsa parsadan beş on kuruş alırsın. Yoksa büra- da yabancı yerde kalacaksın. — Kim verdi sana bu aklıt Otur oturduğun yerde.. Ödüle ler böyle kabarık olunca oraya bütün büyük pehlivanlar işti râk ederler. Köy güreşleri nee Bine yetmez senin? Rahat ra« hat girersin orta güreşlerdez Alırsın keçini, gidersin! — Haydi soyunsana! ıne len o başkası içiyor! AR. DELİLER Bakırköyü A- KA AM bi nuşlar. | Delinin birl di- K şerinin üzerine sücum etmiğ ve 'e boğazını Bi | karak öldürdük- ten sonra eline geçirdiği bir so- | pa ile de kafasını parçalamış | Böyle geyler olmamalı amma, 'nihayet oldu diyelim. Fakat asil igin garabeti buradan sonra baş liyor. le ki: Vak'a olur ol- maz katil deli derhal müşahede altına alınıyor; bu akıl hasta- Timarhanede olması de- liliğine kâfI değll mi ki bir de yeniden müşahede altına alınma- Za ne lüzum var? Sonra bu işt bir dikkatsizlik var mı? diye tahkikat açılmış, Anlaşılan deliler iki taraflı o lup (esir almaca) oynar gibl birbirlerine hücum ederek adam akıllı telefat vermedikçe işte bir dikkatsizlik olduğuna hükmedi- lemiyecek! Meşhur bir fıkra vardır: Abbasi Hallfelerinden Mü'mtn, asrının en hâzik akıl hekimini karşısına almış hem konuşur, y hekimin cüt- |üyor İ sının ve ihmal gmBeyoğlunda Nöbetçi Eczane & UL Eczanesi Sahibi Kemal Müderrisoğlu nnn Adres: Beyoğlu Agacamı yanında 10 NİSAN 10f ——— Tefrika No. 4 Rahat rahat girersin orta güreş:- lere.. Alırsın keçini gidersin! — Soyunmıyacağım. — Alay ediyorum Vallah! Dalyan Kaâri 4; Ezmiyecekler — senil — Ondatl herke çekinir, Kimse sörüm « don çıkmaz, — Teşekkür ederim. Bes yapacağımı biliyorum. — Ne istersen yap. Ben gik diyorum, “Adam hlddetle muhacirin ye mından uzaklarıp Dalyan Kade rinin yanına geldi ve ona ker ruşmalarını nakletti. (Devamı var) * Okuyucularımıza: Ba sütunlarda merak ve all ka ile takip etmekte olduğunuz güreş yazılarında bir çok kelk meler ve oyunlar var ki bunlar rın yalnız isimleri yazılmakta- dır. Bir çok okuyucularımızdan zaman zaman bunların izahlarn ni istiyen mektuplar almakta « yız. Bilhassa yağlı güreşe y bancı olan — okuyucularımız ba güreşte geçen oyunlarının ue ge kilde tatbik edilmekte oldı öğrenmek İstiyorlar. Biz de Ve arzularını tatmin etmek üzere yine bu sütunlarda küçük resim lerin de yardımlle alaturka e reşin bütün oyunlarını sıra ile izah etmiye çalışacağız: reşe başlarken Güreşe baylar , ken pehllvaz» lar — yandald resimde görül Zü gekilde te tuşurlar. — Be Sırada - cazgıt düasını yapar pehlivanları halka tanıtır. Menkıbelerini sar yar. Bazı cazgırlar bu sözlerimi bazen manzum olarak da söye derlerdi. Bir nümune olmak üse re bunlardan birini kaydediyer vuz. Allah Allah İMallâh Hayırlar gele inşaallah Pirimiz Hamza pehlivan fAslımız, neslimiz pehlivazi İki yiğit çıkmış meydana Biri birinden merdane Biri here, biri kara İkisinin de zoru para Alta geldim diye erinme Üste çıktım diye gerinme Alta gelirsen apış Üste çıkarsan yapış Vur sarmayı kündeden at Gönder Muhammede salâveli Seğirttim gittim pınara Allah ikinizin de işini onara Bundan sonra pehlivanlar ça kış yaparak peşreve ba”larlar, Peşrev Peşrev pehli- yanların tu « tuşmadan eve vel yaptıkla - rı âhenkdi çır- pınmadır. El « ler — birbirine ve kısbetlere vurulur. Da - vul zurnaların vu.düktan çohll van havasıma uyarak dola yırlar Ve muhtelif cephelerde yere diş çökerek halkı selâmlarlar, besindeki bir delikle oynarmış, Söz deliliğe nakletmiş, Halife bir yandan deliği büyütürkem sormuş: — Bir mecnunu ne zaman zine cire vurursunuz? Hekim gayet ciddi cevap verm miş: — Hekimin cübbesindeki delie ği tümir edilmez hale koydukla- Ti zaman * ETLİDEN SÜTLÜDEN: zarar etmiş, — Zavallı Otisin bu yürek mıklığı kargı- sında bütün he- sapları çengele asıldı. Bizim de ciğerimiz hün oldu. Ofisin başına gelen bu fe kasaplar içim bir eğlence te diyor ka Ofisin hesap defterl. ŞÜ İ tekl s çip P bessümle gusu» dedikleri budur Belediye işini b K Ha nın koyunu, sonra çıkar oy! olurdu.. Tevekkeli demem! «Hüt! dedikçe keçi olsa dağ t Bürü ile dolardı!»

Bu sayıdan diğer sayfalar: