a SAYFA : 2 (IKTIBASLAR | Atlantik Paktı bizi nereye götürüyor? — Çeviren: N. K. — Acaba Stalin, Atlantil paklına ne şekilde muka- bele edeceklir? Bu husus- taki akla yakın çeşitli fa- raziyeler şunlardır: — 1 — Rusyanın vaktile İngiltere ve Fransa ilç ak- dettiği yardımlaşma mua- hedesinin iptali Za Yabancı komünist partilerinin kütle - halinde taarruzu. | 3 — Yugoslavyanın da- ha sıkı bir tazyika tabi tu- tulması. 4 — Finlandiyanın dize getirilmesi. 5 — İranın iç siyasetini bulandıran teşebbüsü. 6 — Boğazlarda bir ta- kım üsler kurmak suretile Karadenize tamamile hâ- kim olmak ve Türkiyenin Akdeniz paktına girmesine engel olmak tasavvuru. caba Atlantik — paktı, dünya yüzünde barışın tesisine mi yoksa har- bin kopmasına mı meydan vere- cek? Batı milletlerine göre o, mansız bir savaşın kopmasına yol açacaktır. Yine acaba bu paktı imzalıyan devletlerden birinin te- cavüze maruz kaldığı takdirde, diğer âkidlerin derhal mukabele- ye geçmeleri bir hücum arzusu- 'nu mu ifade edecektir? Hiç şüphe yok ki bugün Atlantik paktına| imza atmıya kalkışan memleket-| lerden hiç birisi, böyle bir tasav vuru aklından bile geçirmiyor. “Askeri bir andlaşmanın bir araya | ğetirmiye muvaffak olduğu bu memleketler ise şunlardır: Ame- rika, İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Luxembourg, Norveç, İtalya, Danimarka, İzlanda, Ka- nada ve Portugal!... İyi amma Sovyet Rusyanın, i- Tili ufaklı on iki devletten ibaret bu muazzam blok karşısında, takınacağı tavır nedir? Gariptir ki o, batı blokunun, iki yıl önce yülcude getirilmiş bulunan doğu blokuna karşı bir cevap teşkil et- tiğini unutarak daha gşimdiden, feryada başlamıştır. Bundan bir müddet önce Rus- ya, Atlantik paktına mani olmak İçin elinden geleni yapmaktan ge Ti kalmamıştı. İlk önce Norveçi ve diğer Skandinavya milletlerini tehdit etmişti. Bundan bir fayda temin edemeyince, Thorez ve Tog llatti gibi bazı komünist tenorla rını harekete geçirmişt Fakat onun baş vurmakta ku- sur etmediği bütün bu teşebbi lere rağmen Atlantik paktı niha- yet bugün imzalanmış bulunu - yor. Bundan böyle zihinleri kurca hyan nokta, Rusyanın en - son faarruzunun ne olacağıdır. - Bu, her halde, peyk devletlerin işti- Tükile geniş çapta «Toptan bir hareket» manzarası arzedecektir. Fakat hâlâ siyasi gerginliğe sa- ha teşkil eden başlıca dört mü- him kaynaşma yeri, Balkanlar, Norveç, İran ve Türkiyedir. Paktın fayda ve zararları Her işte olduğu gibi Atlantik Ppaktı işinde de, müşahade edebi- leceğimiz bir takım fayda ve za- rarlar vardır. Ve bunları sırasile gözden geçirelim. Faydalı noktalar — Rusyanın Atlantik paktına mani olmak hu Busunda harcadığı gayretleri göz önünde bulunduracak olursanız, ortada, fayda temin eden iki e$i saslı noktanın mevcut olduğuna kanaat getirirsiniz. 1 — Kuvvetlerin müvazenesini sağlamak suretile üçüncü bir dünya savaşını önlemek, 2 — Daha sulh zamanından barışsever milletlerin adedini go- ğaltarak, harb koptuğu takdirde bile, zaferi garanti altına almak. Diğer taraftan Atlantik paktı. nın fayda temin eden bu iki nok- taya karşı, hepsi de komühist ol- miyan bazı siyaset adamlarının ileriyo sürdükleri zararlı nokta- lar şunlardır. 1 — Batı blokunun teşekkülü harbin kopmasına meydan vere- cektir. 2 — Bütün dünya milletlerinin İmüzaharetine güvendikleri Ame- rika, parlemanter münakaşalar | yüzünden, mütereddit bir siyaset takip ederek, batı blokunun er geç, dağılmasına yol açacaktır. Fakat Atlantik paktının fa da vo zararları etrafında topla- nan bu karşılıklı iddiaların ger- çekle ilgisi ne mahiyette olursa olsun, asıl dâva, Stalinin vaktile Hitlerle yaptığı gibi çılgınca bir maceraya atılıp atılmıyacağı me- selesidir .Kızıl diktatörü yakinen tanıyanlar, onun, soğukkanlı bir siyaset adamı ol! öylüyor lar. Bununla beraber Stalinin, partiyi büsbütün kaybetmek en- dişesile, emperlalist bir ihtirasa kapılması da mümkündür. Bu takdirde Balkanlardan- kopacak en ufak bir. kıvılcımın, - bütün dünyayı ateşe vermesi — ihtimal vardır. Böylece yine şu esaslı mesele ile karşılaşmış oluyoruz: Acaba Stalin, Atlantik paktına ne suret le mükabele edecektir? Bu husus takl akla yakın çeşitli faraziye- ler şunlardır: 1 — Rusyanın vaktile İngilte- re ve Fransa ile akdettiği yardım laşma muahedesinin iptali, 2 — Yabancı komünist parti- lerinin kitle halindeki taarruzu. 3 — Yugoslavyanın daha sıkı bir tazyika tabl tutulması. 4 — Finlandiyanın dize getiril- mesi teşebbüsü. 5 — İranın iç dırma teşebbüsü. 6 — Boğazlarda bir takım üs- ler kurmak suretile Karadenize tamamile hâkim olmak ve Türki yenin Akdeniz paktına girmesine engel olmak tasavvuru. İşte siyaset semasının hayli - den hayliye karardığı bugünlerde, kızıl diktatör Stalinin aklın mı, yoksa Adolf Hitlerin maceralarla dolu tehlikeli yoldan mı gideceği- ni pek yakın bir istikbal göstere- cektir! iyasetini bulan- «Samedi - Soir> den Gazetecilik enstitüsü talimatnamesi hazirlandı Üniversite Senâtosu Gazeteci- lik Enstitüsü — talimatnamesini kabul etmiş ve enstitünün İktı- sat Fakültesine bağlı olarak a- çılmasını kararlaştırmıştır. İktısat Fakültesi profesör rinden müteşekkil bir komisyon şimdi enstitüde okutulacak ders leri tesbit etmekle meşguldür. Enstitü önümüzdeki ders yı- lında faaliyete geçecek ve'bura- ya yalnız İktısat Fakültesi ta- lebeleri devam edeceklerdir. Enstitüyü bitiren talebeye yal nız sertifika verilecektir. Bir Tekel yolsuzluğu hâdisesi mahkemede Bundan bir müddet evvel, İz- mitte Tekel hesabına mübayaa edilen tütünlerin İstanbula nak- linde 28 bin lira yolsuzluktan sanık Tekel Genel Müdürlüğü Muhasebe; nakliyat Müdür ve Şeflerinden Halim, Ahmet, İksip Mustafa, Osman, Ali, Nuri, Ha- lil, Semih ve Abdurrahmanın du ruşmalarına dün 8 inçi asliye ceza mahkemesinde — başlanmış- tır. Dünkü duruşmada sanıkların sorguları yapılmış ve mahkeme bazı hususların tatbiki için baş- ka bir güne talik edilmiştir. S eEhir— “HÂBERLERİ Kuzu kesimi ihtilâfı halle diliyor —— Kuzu sakatatı 1 Mayıstan itibaren gövdeden ayrıla Mezbahada — kuzu toptancılarla Belediye çıkan ihtilâf hallcd kesiminde k üzer dir. Bu hususta Belediye Yeis müavini Nazım Arda bir arka- daşımıza şunları söylemiştir: Son senelerde sun'i — ve tabii telkih ameliyesinin geçen yıllara nazaran bir iki ay cwve line alınması sebebile evvelce mayıs ayında çıkarılan baş ve ciğerin 1 nisandan itibaren ay- rı satılmasına karar — verilmi: tir. Diğer taraftan dün toptancı kasapların da iştirâkile Belediye İktısat Müdürlüğünde — yapılan bir toplantıda ciğer ve — ba: kuzu gövdesinden ayrılması ka rarının 1 mayısa tehiri uygun görülmüştür. Gazi Osman paşa için dün bir tören yapıldı Dün Gaziosmanpaşa orta oku lunda Gaziosmanpaşanın — ölüm yıldönümü münasebetile bir an- Ma töreni yapılmıştır. Törende okul müdürü Rüştü Otsav, mem leket hizmetinde adını tarihe geçirmiş binlerce kahraman «- rasında Gazi Osman paşanın da adı ofduğunu söylemiş «Gazi Os- man paşada galibiyetten gurur duymak yerine ,milletin dünya durdukça yaşaması uğruna öl- mek ideali vardır» demiştir. Tö- rene Plevne türküsü söylenerek son verilmiştir. Gelecek sene Gazi Osman pa- şanın ölümünün 50 inci yılı ol- duğu için kabri başında daha büyük bir tören yapılması düşü- nülmektedir. Belediye, et tanzim satışlarının devaminı istedi Ticaret Ofisi tarafından — ya- pılmakta olan et tanzim satışlı Fının 15 nisanda sona erecej haberi et piyasasının yükselme- Bine sebebiyet verimliştir. İstan- bul Belediyesi dün Ofisle tema- Ba geçerek, hiç olmazsa tanzim satışlarının mayıs ayı başına ka dar devam ettirilmesini istemiş- tür, Profesör Diez fahri olerak ders vermekte devam edecek İstanbul Üniversitesi Rektör- lüğü senatonun bir kararına u- yarak, Sanat Tarihi profesörü Diez'in mukavelesinin bu sene yenilenmiyeceğini Edebiyat Fa- kültesine bildirmiştir. Söylendiğine göre — Edebiyat Fakültesi profesörler kurulu se- natonun bu kararını profesöre tebliğ etmemeğe karar vermi: profesör de fahrt olarak — ders vermeği kabul etmiştir. Esnaf odasının bugünkü toplantısı İstanbul Esnaf Odası, esnaf dernekleri birliklerine ait yeni kanun tasarısı üzerinde incele- meler yapmak üzere esnaf tem- temsilcilerinin iştirâkile bugün saat 14 te Esnaf Odasında bir toplantı yapacaktır. Yaz tarifeleri Devlet Denizyolları idaresinin geb.r hatları vapur seferleri i- Ç'n hazırlanan yaz tarifesine 1 hazirandan itibaren başlanacak- tr. * Teknik Üniversite Talebe Birliği ve diğer talebe birlikler! murahhasları bir toplantı yapa- rak cuma günü yapılacak olan Mimar Sinanın 361 inci yıldönü- müne ait ihtifal programını tes- | taraflarından görmek, YENİ e ea Edebı_yat Bahisleri SABAH KBA San'al ve Şiir Şiirde mübhe âkıbel Şu vermenin * *Müphemlik» şiirin şartı ©- lamaz ü Çünkü, varlık gibi gürin de sâ hası ve çeşidi sonsuzdur. Sırlarla, güzelliklerle, tükenmez kabiliyyet ve kudret belirtileriyle dolu olan. tabiatı Ahmet Hâşim gibi «Kes kin renklere, gürültücü ziyalara lüzüm kalmadı». diyerek mutla- ilik, Cılız ve mızmız süri tek bir «müphemlik» şartına bağla - mak gaflettir. Bu gaflet gerçekte büyük kabukları işlemek sanan şairlerin sonsuz kavramak veya sezmekte ki darlığından doğan 4czin ese dir. Büyük şairdeki ruhun kemali nâmütenahinin âkislerini içebil - mesinde, o âkisleri benliğinin süz gecinden geçirerek, hayran ve sarhoş, edânın tekniği içinde lâv lar gibi, çağlıyanlar gibi dışarıya vermesindedir. Bu bakımdan Hâ- gim, güri anlayışında mahdut ve yoksuldur. demek zorundayız. Meselâ: — Güneşin ışık ve - renk Cemil Conk'un sanık bulunduğu lâstik dâvası Lâstik yolsuzluğundan mah- kemeye verilen eski Ticaret Ofi- Bİ umum müdürü Cemil Cönk ile Nüsret Köymenin duruşma- sıza dün de 9 uncu asliye ceza meahkemesinde devam olunmuş- tur. Dünkü celsede sanıkların avu- katı; mahkemenin tahkikat saf- hasının tamamile tekemmül et- mediğini ve bazı evrakla ves: kin tetkiki icap ettiğini ileri-sü- rerek müdafaasını bundan son- ra yapacağını söylemiştir. Mahkeme, bunlara lüzum ©- lup olmadığının tetkiki için dâ* vanın başka güne talikine karar miştir. Diğer taraftan öğren- diğimize göre Amerikada tica- Tet ataşesi olarak bulunan Ce- Tail Conk da dün uçakla şehri- mize gelmiştir. Profesör Ali Nihad Tarlan için yarın tören yapılacak Tedris hayatına girişinin 30. yıldönümü münasebetile Edebi- yat Fakültesi profesörlerinden Dr. Ali Nihat Farlan için İstan- bul Üniversitesi Edebiyat Fakül- tesi Türk Dili ve Edebiyatı me- zunları Cemiyetinin tertip etti büyük kutlama töreni 6 nisan 949 çarşamba günü saat 18 de Eminönü Halkevi salonunda ya- pılacaktır. Toplantıyı Üniversi- te Rektörü Ord. Prof, Dr. Sıd- dık Sami Onar açacak, mütcaki- ben Türk Dili ve Edebiyatı me- zunları Cemiyeti adına Dr. Ab- dülkadir Karahan, — Muallimler iği adına Ali Nüzhet Göksel, Üniversite Talebe Birliği adına Hüsamettin Arçak birer hitabe- de bulunacaklardır. Profesör Mükrimin Halil Yı- nanç ve muharrir Peyami Safa, Ali Nihat Tarlanın eski arka- daşları sıfatile, ve İbrahim Kut luk ile Haydar Diriiz de Hoca- nin eski talebeleri olarak konu- şacaklardır. En sonunda da bizzat Hoca- nın hazırladığı Nedim sahnesi Perihan Çakıl ve Reha Köseoğ- lu tarafından temsil edilecektir. Toplantı serbesttir; herkes ge- ka sessi: bit etmişlerdir. Yazan: Esat Mah Henliz yeni yeni çiçek açmı- a başlamış göğsünün goncaları Üzerinde, bol entarisinin altın - dan dahi hissedilecek kadar, bâ Tiz bir telâş eseri görülüyordu. Kızın bir an gözleri, istemiye- rek, Ekremin yatarken açık ka- Jan göğsünün karanlığına gitti. Utandı. Kıpkırmızı oldu kız! Kendi gözlerinin bu gayriihtiya- Fi bakışından, yine kendi hicap duydu. Büyük bir günah işlemiş bi. Hemen başını öne eğdi. Ve kolunu uzatarak, yavaşca Ekre- omuzuna dokundu. Sonra, #evdiği adam tarafından ilk de- fa dudaklarından - öpülmüş bir 'genç kız heyecan ve korkusile yavaşça: — Beyefendi dedi, kalkınız si- zi bekliyorlar, mut KARAKURT Ekrem birden silkinerek göz- lerini açtı. Pencerelerden süzü- len akşam güneşi, Gülgoncanın dudakları üzerinden geçip, Ek- remin gözlerinin içine girdi. A- dam, uyku mahmurluğu içinde, göyle tatlı tatlı kollarını yan doğru açarak doğrüldu ve uzun kirpiklerinin ağırlığına taham- mül edemiyormuş gibi, yarı kı palı duran simsiyah gözlerini kaldırıp da Gülgoncayı, yaprakla aydınlatılmış bir des yör gibl karşısında görün ce, gaşırdı. Hemen ellerini uza- tarak, çocuğun İncecik bilekle- rini, avuçlarının içine aldı, çek- ti onu kendisine doğru! — Söyle bakayım bana dedi, benim bir tanecik melek yüzlü, menekşe gözlü yavrum, niçin u- Tet ka No. 45 yandırdın beni?. Gülgonca, henüz on yedisine yeni basmış tecrübesiz, masum bir kız çocuğunun tahammül e- Mediyeceği bir heyecan fırtınası içinde yanarak: — Sizl hanımefendi bekliyor, da efendim, onun için uyandır- dım dedi, Ekrem hayretle kızın yüzüne baktı. — Hangi hanımefendi Gülgon ca, kim bekliyor beni? — Beyefendinin ni Gülseren hanım bekliyor! 'krem, birdenbire kızın bilek lerini bırakarak, yerinden fırla- di, — Ne diyorsun Gülgonca, sa- hi mi?... Gülseren hanım bura- da nt gimdi, beni mi bekliyor?.. di lebilir. Kız, Ekremin bir anda, bütün 'yüzünün münasını değiştiren bu haberin, koskoca adamda uyan- dırdığı bu çocukça telâşı, bir ço- cuk hayretile seyrederek: — Evet efendim dedi, aşağı otomobilin içinde sizi bekliyor demindenberi Ekrem, randevuya gelmiyece- ğini zannettiği halde, sevgilisini, vapur iskelesinin saati altında bulan, toy bir delikanlının an- cak hissedebileceği bir heyecan la koşarak, pencerenin önüne geldi ve baktı: Avlunun öbür tarafında, gayet gık, spor Boik bir otomobil, bir tavus kuşunun kuyruğunu hatırlatır azametle, uzanmış durüyor!... Ekrem, derhal Gülgoncayı a- gağı göndererek geleceğini ha- ber verdikten sonra, mümkün olduğu kadar sür'atle yüzünlü yıkayıp, — elbisesini - değiştirdi. Saçlarını taradı ve hemen ko- garcasına merdivenlerden inip avluya çıktı. Otomobilin önünde Gülgonca ile annesl vardı. Kızla konuşü- yorlardı. a olmıyan ve şüiri kelime | Âh tleri k mânayı — Ahmed Hâşimin n ve d muzun mizin F | F | eyzullah $ tarafları önünde onun havsalası dar; karanlıkları keskin bir pırıl f yaparak — süzülen — yıldırımın muhteşem — güzelliği karşısında ruhu yılgındır. Varlığın büyük te İcellilerini sevemiyor. Kudretin ihtişanimı, nâmütenahinin gilrini duyamıyor. Bir zevk parıltısı, bir. idrâk ve ruh hamlesi taşıyan kud- retli gürlerle (belâgat, vuzuh, fikir, mütalâa yığını) diye ala etmeyi Sanatın Zzaferi sanıyor. Bunlar zafer değil; gürin nâmüte nahiyo aynalık eden bir ruh ve terkip güzelliği olduğunu kavra- mıyan hasta ruhunün inleyişleri: dir. * Şiirde (mâna) âhenkten mi doğmalıdır? Âhenkten müna do- Babilir mi? Âhenk nedir? Şiiri ören keli- melerde seslerin terkibidir, Böyle olunca, her kelimenin sesi kendi mânasını ve bir mısrâda birleşen kelimelerin sesleri de o mısrâın mânasını ifade veya telkim'edebi- lir mi? Hangi kelimelerde seslerin ve- ya ne türlü ses terkibinin hangi mânaya geldiğini veya gelebilece ğini gösteren bir nizam keşfedil- medikçe buna imkân yoktur. Ma- dem ki böyle bir nizam bulunmuş değildir ve madem ki bütün tel- kin vasıtası ses terkibinden ibaret olan müzikte bile seslerin mâna- ları tesbit edilmiyor; duyanların takdirine kalıyor, o halde, şiirin kelimelerinde de mutlak olarak Ses ayrı, mâna ayrı şeydir; so- nuna kadar ayrı kalacak ve ke- limelerinden hiç bir mâna çıkmı- yan bir şiirde (ses) yok olan mü nayı yaratmıyacaktır. Keşke ya- ratabilse! Şitr belki de ilâhi bir şaheser olur. Bu incelemenin sonucu şu ki, «Şirde mâna âhengin telkinatı» ndan ibaret olamaz ve mânasız bir yazıda yazının mânası âhenk- ten doğamaz. v Siir, mânasını okuyanın ru- Hundan mi almalı ve muhayyile- yi işletmeli midir? Şiir okuyanın yalnız muhayy lesini değil, içinin bütün duyuş cihazını derinden uyandırmalı - dır. Fakat bu hareket şiirde, şai- rin ruh sıcaklığı ile eriyip duygu laşan büyük fikirlerin, müstesna güzelliklerin, büyük aşkların, vec din, iymanın... benliğimizi titret mesinden doğmalıdır. Yoksa hi yecan yokluğu ve eda beceriksi liği içinde ıkıntılarla can veren mısrâlara ruh üfliyeceğiz ve mâ- nadan soyunmuş lâflara mâna giydireceğiz diye tahammülümüz | yıpranırsa, hazlarımızı öldüren o | türlü kelime molozlarına şiir di-| yemeyiz. Şiire şairinin işlemediği mâna | İşsizliğe nasıl çare bulunacak İstanbul Mensucat İşci!eri Sen dikası yaptığı bir toplantıta memleket dahilinde hüküm si- ren işsizliğin giderlilmesi konu- sunda ne 'gibi tedbirler alınma- sı lâzım geldiği hususunu müza- kere etmiştir. Toplantıda işsizliğe çare' ola- rak, sekiz saatlik ekip halinde çalışma usulünün tatbiki husu- Bu Çalışma ve İçişleri Bakanlı- ina, Meclis başkanlığı ile par- ti başkanlıklarına vo Milletve- killerinden Mareşal Fevzi Çax- mak, Sadık Aldoğan ve Hasan yaratabilir mi ? ? — Şiire şairin iddia- ettiği şartlar oluşlarına aykirı Yazan: —"—x sacid ULKU zellikleri zekâ ve mul lenin zoru ile ben takarsam, da- ha doğrusu, giire yileme taktığım o mâna lik yine de giirin ve şairin midir? Mânasız gürinin karanlık dehli zinde şair susacak ta, onun hatı- rından geçirmediği mânaları ese rine biz bağışlıyacaksak, o ne di- ye gairdir? Tevilli ve zoraki mü- dahalelerle güre tehakküm etmi- ye, 'şairin şahsiyetini ve hususi- yetlerini ezip bozmaya ne hakkı mız var? Şâyet, Hâşimin iddiasın ca ayni şiire yüz kişi yüz türlü mâna verebilmiş bunların hepsini şürin yapısındaki mâna- lar mı sayacağız? Derin heyecanlar, engin düşün- celer ve müstesna hayallerle do- kunmuş olan şiirler umumun se- viyesinden üstün olduğu için ka- ranlık görünebilir. Fakat bu tür lü gürlerdeki gerçek derinlik ve eşsiz güzellik başka, basitlikle lığı derin göstermek için düğümlü saçma gözlerin mânasız lığına sığınmak yine başkadır. Okuyan ne yapsın? Paslı bir demir parçasını saklıyan bir ku- tunun içerisini zekâ ve muhayy le ışığı ile deşip aydınlatmış olsa dahi, en son ne görecek: Yine demir parçası değil mi? Yoksa, © türlü gürleri okumıya başlar - ken okuyanın gözlerinde demiri altın, mezbeleyi gülşen göstere - cek tılsımlı bir perde mi lâzım? Biz gerçekten şaşmıyalım Okuyucular şiirde olmıyan de- ğerleri yaratacak değiller, şairin yarattığı güzellikleri duyacaklar dır. Bunun tersine iddialar heye- can kıtlığı ile terkip acemiliğini örtbas etmek için bir yandan ze- kâyı, bir yandan estetiği zorlıya rak asil sanata atılan çelmeler- dir ki sanat bakımından değerle- ri yoktur (1). * Biliyoruz, Ahmet Hâşi- min piri Fransız sembolcüleridir. Hâşim sembolizmi — yaratmadı, yalnız taklit etti. Bunun içindir ki hem bize sembolizmin şahese- rini veremedi, hem de dâvasına uygun emânasız, fakât mânası kelimelerin seslerile ifade edilen, nâmütenahi hassasiyetleri içine alan> sembolik bir şiir yazamadı. Demek ki bu şartlar hem kelime lerin duyurma kabiliyetleri, hem de şiirin örülüş nizamı bakımla- rından tatbikatta imkânsız, boş yle boş dâvalar ki âşim'in en güzel şiirleri bu dâ- vaların dışında yazdığı parçalar dır; (Piyale, Orman, Çöller, ğaç, Tehattur, Başım, Şiiri-Ka- mer) ve daha bir çok şiirleri böy yi değil, |ledir. Bunları söylemekle semboliz - min şiirden kovulmasını istiyor Bugün bakılacak entere san dâvalar Erenköyde Alâcddin kocası Aytunu öldürdüğü iddiasile mah kemeye verilen Betulün duruş- masına, bugün saat 10,30 da 1 inci ağırcezada devam oluna- caktır Bundan üç ay önce çalıştığı Tutum Bankası İstanbul şube- sinde memur Perihan Türkay tavafından, ülserirfn patlama- sına sebep olduğu iddlasile mu- hesebe gefi Necdet Muhlis Bol- kol aleyhine açılan dâvaya da bugün 14,30 da 3 üncü asliye ce- Polatkana bildirilmiştir. İ Ekrem, kıravatını düzelterek, otomobile yaklaştı. Gülgonca i- le annesi, yana doğru çekildile) Otomobildeki kız, ateşli göz- lerini kaldırarak, bir an Ekre- min yüzüne baktı ve indirdi göz lerini tekrar!... Selâm dahi ver- meden: — Buyurun arabaya dedi, si- zi Uşaka götüreceğim! Nişanlım sizl de getirmemi söyledi. Siyah saçları, omuzlarının ü- zerinde pırıl pırıl yanıyordu. Ü- zerinde gayet ince, beyaz, ipek- 'ten yapılmış spor bir gömlek ta- gıyordu. Gömleğin altında, zarif, hasır bir kemere merbut lâci- vert bir etek!... Ekrem, hiç ses çıkarmadan arabanın içine girdi. Kız o sıra- da, direksiyonu bırakıp, kaldır- mış olduğu elleriyle, saçlarının dağılan uçlarını ensesinde top- lamağa çalışıyordu. Bu vaziyet- te dirseklerini arkaya alarak, omuzlarını yana doğru getirdiği için göğsü; çiçek açmış porta. kal ağaçları gibi, tirtir. titreşi- yordu. Boynunda mavi bir eşarp vap za 1aahkemesinde bakılacaktır. — ——— ——— dı, eşarpın mavisi kadar — açık renk gözlerini kaldırıp, kendisi- ni hayranlıkla seyreden Gül- goncanın gözlerine götürdü. — Seni de alayım mı Gülgon- ca, dedi, gelir misin Uşak'a? Kız boynunu büktü. Omuzla- rının üstünden aşıp, göğsünün henüz yeni yeni goncalaşmağa başlıyan penbe uçlarında — top- lanmış saçlarından birinin — ör- güsünü, parmaklarının arasına alarak, bir saniye öyle durdu. — Teşekkür ederim hanıme- fendiciğim, dedi, ağabeyim yok. Ben annemi bekliyeceğim. — Peki Gülgonca, seni başka bir gün götürürüm. Motörü işletti. Arabayı ken- disi kullanıyordu. Ve arabada, kendisiyle Ekremden başka da kimse yoktu. Gaza bastı ve ell- nin birisini havaya doğru kal- dırdı, Bağırdı: — Allaha ısmarladık Gülgon- ca!, Allaha ismarladık — Emine hanım!,.. Araba, hafif bir hareket etti. sarsıntı. ile (Devara, var), ve yazd işlemediği mânayı l şiürler — şartlar değiliz. Biz (mânasız olmak, nâ- mütenahi hassasiyetleri içine - mak) şartları gibi garibelere acı- yoruz. Bütya dillerde ve Türkçe- mizde, hattâ halkımızın — dilindel bile sembollerin yeri — vardır. (Mağrur) yerine — (burnu 'bulut çiziyor) derler. (Yatmaz uyuma- za sığındım) - (Allaha sığındım) Yemektir. Dilimizde bütün mecaz lar timsali, yâni gembolik ifade- Şeyh Galib'in Hüsnü Aşk'ı kendimize göre sembolik bir eser dir, Hâşim'in şiirlerinden daha çok orijinaldir (Not: Ahmet Hâşimin orijinal ulan — hayallerinden — çoğunu HÜSNÜ AŞ ni ÜL- KÜ dergisinin 1940 mart sayısın da «Ahmet Hâşim - Hayallerini kimlerden aldı?» başlıklı y da metinlerle gösterdik.) azımız (1) Münasız bir şiire, okuyanların tedal ve tefsir yollarile mâna verme lerindeki — tehlikeleri YENİ ADAM dergisinin 5 haziran 1041 - 336 01 sayısında AHMET HÂşim başlıklı yazımızda gereğince açıkladık. F.s. Ü Milli Eğitim Basımevindeki yangın Ayaspaşadaki Milli Eğitim Ba- simevinde bir yangın çıktığı ve yapılan tahkikata göre, yan- gının kasden çıkarıldığı üzerin- de durulduğu yazılmıştı. Dün de bu hâdise etrafında tahkikata devam olunmuştur. Yüksek makine mühendislerin- den teşekkül eden üç kişilik eh- livukuf raporunu vermiştir. Bu raporda, yangının soba ve elek: trikten çıkmasına imkân olma dığı zikredilerek bunun, ancak sigaradan veya kasden çıkarıl- mış bulunmasının muhtemel ol- duğu belirtilmektedir. 89 c LKİSA HABERLER * Üniversite Genel sekreteri Ferit Zühtü Örücünün Genel sek reterlikten ayrılarak, Rektörlük kalemi mahsus müdürlüğüne ge- ceği söylenmektedir. Ferit Zühtü Örücü — 38 senelik çalışma haya- tımdan sonra tekaütlüğü tercih ederim> demektedir. * Evvelki akşam, Yeşilköy istasyonunda, manevra yapan bir katarın arkasındaki yolcu bagonu, makas memurunun yan lış yol vermesi yüzünden ray- dan çıkmıştır. Vagon boş oldu- ğu için kimse yaralanmamıştır. * Diş Tabaheti okulu Talebe lerinden bir grup evvelki gün Bursaya giderek tarihi âbidele- ri ziyaret etmişler, bu arada Vali tarafından da kabul edil- mişlerdir »& Diş Tababeti okulu Talebe Derneği, nü Marmara' lokalinde 14.30 dan 19 a kadar devam etmek üzere bir çay tertiplemiştir. * Bir müddettenberi rahatsı: bıunan Belrdiye reis muavini Muhtar Acar, dünden itibaren vazifesine yeniden başlamıştır. *& Bu yıl içinde Üniversitenin muhtelif Fakültelerinde okuyan fakir ve çalışkan talebelere Fa- külte dekanlarının - tasvibile 58 bin lira tutarında yardım yapı- lacaktır. 4 19 Mayıs Gençlik bayramı- na hazırlık maksadile dün saat 16 da vilâyette Vali muavini İh- san Ecemişin başkanlığında- İh- zari mahiyette olmak üzere bir toplantı yapılmıştır. Öğrendiğimize göre, bu yıl İnönü, Şeref ve Fener stadların da olmak üzere üç yerde göste- riler yapılacaktır. * Vilâyet Şikâyet bürosuna dün pılan şikâyetlerin sayısı 8 ol- makla beraber, bunlardan — an- cak Üçü mevzuata uygun oldu- ğu için nazarı dikkate alınmış. tır. Şikâyetlerden biri, Büyükçek- mece Nahiye Müdürlü; dendir. Tepecik köyünden Ömer 'Türkyıl maz adımda bir vatandaş, arazI- sine yapılan tecavüzün men'i hu susunda Büyükçekmece Nahiye Müdürlüğünün lâkayt davrandı- ğından şikâyet etmiştir. * Vilâyet jandarma komuta- nı, dün Samandıraya hareket etmiştir. Komutan, Kartal, Mal- tepe ve civarında Üç gün süren bir teftişte bulunacaktır. * Prof. Dr. M. Şevki Yener dün saat 18 de Eminönü Halke- vi salonunda «Vereme yakalan- mamak çareleri» mevzuunda bir konferans vermiştir. Konferans İlgi ile takip olunmuştur. 5 O NİSAN 1949 Gedik Ahmed Paşa... AA Ponda sayın / okurları. mızdan bay Muzaffer Görktan tarafından şahsıma kar- gı gösterilen teveccühe — çok şekkür ederim. Eskiden her han- gi bir mesele veya hâdİse hakkın- da fikir edinmek istiyenlerin mü- derrislere baş vurdukları malüm dur. Şeyhülislâmların ve n lerin de başlıca meşguliyetlerin- den biri halkın sorularına cevap vermekti. Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dev- rinin meşhur şeyhülislâmı «Zen- billir diye meşhur Ali Cemali e- fendinin peneeresinin dibinde bi zenbil asılı dururmuş, herkes öğe renmek istediği meseleyi bir kâs ğBıda yazar, zenbile koyarmış; A« li Cemali efendi de yukarı çeker, cevabını yazar, sarkıtırmış; soru sahibi de alır okurmuş. Bugün bize de bir çok şeyler soruyorlar; bu arada bay Muzaf- fer Görktan, Fatih Sultan Meh< met ve İkinci Beyazıt devrinin meşhur vezirlerinden Gedik Ah« met paşanın hayatını öğrenmek istiyor. Ahmet paşa başlı başına bir tefrika mevzuu olacak adam- dır. Burada bu mühim şahsiyetl sütunumuzun müsaadesi nisbetir. de tanıtmıya çalışacağım: Gedik Ahmet paşanın aslı Ar- navuttur; Yeniçeri ocağındau ye« tişmiş; Fatih Sultan Mehmeldin bütün savaşlarında bulunmuştur. Dişleri seyrek ve dışarı doğru çık mış olduğundan «Gedik» diye 2- nılırdı. Vezir olarak İlk mühim vazifesi 1471 de Alâiyenin zaptı« dır. Silifkeyi ve daha bir çok ka- leleri fethetmek suretile Kara« man beylerine acı dersler verdi. Bu arada Karaman beyi Meh- met beyin gayet güzel olmakla beraber meşhur kızını ve hazinc« lerini padişaha gönderdi. Biraz' sonra Anadolunun ortasına ka- dar gelen ve Akkoyunlu hükür: darı Uzun Hasanın yeğeni — Yü- sufça Mirzaya yenildi. Alâiye beyi Kılıç Arslan affe« dilerek Gümülcüneye — gönderil- mişti; Fatih iri bir elmas parçaş den ve kuyumcu olan Kılıç Ars- lana, boyamak üzere, vermişti. Kılıç Arslan onu boyamış, padişa ha verilmek için Gedik Ahmet paşaya göndermişti. Ahmet paş şa elması diğer bazı mücevherler re karıştırıp «Bir kuyumcu getir: di, satılıktır» diye padişaha sun« muş, Fatih onu görür görmez «Bu benim Kılıç Arslana verdi- ğim taştır» dedi; çünkü cevahir- den anlardı. Ahmet paşa hayretle kaldı, renkten renge girdi. Padi- şah bu gibi hallere asla müsama- ha etmezdi amma Gedik Ahmet paşanın değerini takdir ettiğin- den öldürtmedi. Anadolu beyler- beyliği vazifesinde ipka etti. 1473 de bütün doğu Anadola ile İran ve Irak ülkelerine hâkim olan Uzun Hasanla Fatih Sultan Mehmet arasında Tercan yakının da Otlukbeli savaşı oldu. Savaşa başlanmadan evvel Gedik Ahmet paşa ordunun teftişine memur e- dildi; bu arada şehzade Beyazıdın kuvvetlerini intizamsız buldu. İh- tarda bulundu. Beyazıt kızdı — Bu sözlerden pişman olur- sun! Dedi. Ahmet nanlardan değildi: — Ne yapabilirsin? İşte yemin ediyorum ki bir gün padişahlık sana kısmet olursa senin idarene de belime kılıç kuşanmam. Dedi ve atını sürüp gitti. Ot- lukbeli savaşı Fatih Sultan Meh- medin zaferile bitti. Bir müdd, sonra sadrâzam Mahmut paşa I- dam edildi ve yerine Gedik Ah- mek paşa geçti. Bu meşhur vezirin son senele- rile idamını yarından sonra yaza- cağız. şa sözünü sakı- Kadircan KAFLI ç;:ş[ "IIAKVIM% N MART Kasım: 149 - Ay: & « Gün: 95 Vasati — Ezani Güneş 5 36 10 58 Öğle 12 17 5 00 İkindi 15 &6 9 17 Akşam YÖT ” Yatsı 20 12 104 İmsâk 3 56 19 (7 Nöbetçi eczaneler & 5-4-949 Yenikapı Sarım Hilâl Sirkeci Merkez| Aksaray Alemdar Bakırköy — : Beşiktaş — & 8. Recep Beyasit — * Yeni Lâleli Beyoğlu * Cemal Atasoy Eminönü —: Eminönü Eyüp 1 Arif Beşer : Kemal Rifat - Galata : Ziya Boyar Kadıköy —3 Yeni Moda Küçükpasar : “Yemiş b Ş Şişli Asım - öi 3 Nişantaşı K : Limana Tâksim * Cihangir Üsküdar —: Ömer Kenan Sını, o sırada Misıra seyahat e- |