ENİ ( Moskova'nın son taarruz plânı — Çeviren: N. K. Moskova'nın son taarruzu hemen her yerde başlamış- tır: — İtalyada, konıuıı;ıt partisine mensup amceleler sık sık grev ilân ediyorlar. Togliatti, lideri Gomulka, Moskova- ya inkiyat etmediği için, Bierut tarafından — öldür- tülmüştür. Daha gq'ullı'r- de Vichinsky'nin ziyaret ettiği — Çekoslovakyada, şüpheli görülen binlerce mülteci tahşid kampına sürülmüştür. tanda Dimitrov, mi: rülmemiş bir temizleme hareketine girişmiş bulunuyor. natta <Kızl - ordüyu» selâmlaması, onun Moskovaya bağlılığının en büyük bir delili Bayılır. Hatip bu beyanatında dünya vaziyeti ne suretle inki- şaf ederse etsin, Fransanın Rusya ve onün kahraman or- “dusunun yanı başında yer al- ması gerektiğini ileriye sür- müştür. Diğer taraftan komünist or- ganı Humanite gazetesinin, 23 Şubatta, Kızlordunun 21 inci “yıldönümü münasebetile Paris- teki Pleyel salonunda komü- nistlerin yaptığı nümayişe da- ir olan şu dikkate şayan yazısı, Moskovanın sinsi tasavvurları Di açığa vurmaktadır: <Evvelsi gün kalabalık bir komünist kitlesi önünde Tro- Tez'in yaptığı beyanat; muzta- Tip insanlığı huzura kavuştuz- mak uğrunda didinen Moskova nan artık kat'i bir surette ha- rekete geçeceğine bir işaret- tir.> Acaba Thorez'in beyanatı, gerçekten hür milletlerin ima- nini felce uğratmak istiyen Rusyanın âni müdahalesine bir başlangıç midır? - Elde etmiye muvaffak olduğumuz en emin 've en kat'i haberler, bu fara- ziyenin esaslı bir temele da- yanmadığını — göstermektedir: Zira siyast büro, Moskovadan aldığı bir emir üzerine, her tür lü ifrat hareketlerden kaçına- cak ve Fransız komünistlerinin faarruz günü, bizzat Sovyet şefleri tarafından hazırlanacak tır. Bu taarruzun gayesi; ikti- darı ele geçirmek değil, fakat Fransız ekonomisine, onun si- yasi ve askert hayatına ağır bir darbe indirmekten ibaret o- lacaktır. Bunun ne suretle ta- hakkuk edeceğini — bilmiyoruz. Fakat Thorez'in beyanatından Fransada beşinci - kolun faali- yete geçmiş bulunduğunu anlı- yoruz. Bundan böyle Fransız komü nist partisi, orduyu oyalamak için amele grevlerini elden gel diği kadar destekliyecek; Mars hall plânının baltalanması çalışan — fabrikaları ele bir takım komiteler verecek kurmuştur. — Moskovadakilere Pek benziyen bu komitelerin Vazifesi; muzaffer Kızıl ordu- 'ya intizaren, memleket asayişi Sinlmak ve . Stalinci bir 4 emokrasi> sine — vi T z i> sine vücut Fakat çok gükür ki bu men- KTIBASLAR S9 an evvel çalmasını temin et- mek makkadiledir. ki / Fransız komünistleri, Atlantik ve Ak- deniz paktını baltalıyarak Av- rupayı müdafaasız bir halde bı- yakmayı tasarlıyor, Amerikan yardımını lüzumsuz göstererek batı emniyetini tehlikeye düşlr mek istiyorlar. Komintern hortluyor mu? Hiç güpho yok kl Thorez, bundan bir müddet önce Polon yada Kominformun akdettiği gizli bir celsede' verdiği bir ka rara göre hareket etmektedir. 1046 danberi Jdanovun yerine geçen 35 yaşındaki genç kol *nist partisi Kderi Michel Suss- Tov da yine bu karar mucibin- ce faaliyete geçmiş bulunuyor. Titoyu, mahküm bir vaziyete sokan odur. Bu adam sayesin- de kamünist enternasionali, de- mirden bir salâbet kazanmış tır. Şimdi bu harbde feshedi- len Kominternin tekrar yeni- den kurulmasından — bahseden- ler bile var. Moskovanın son — taarruzü artık hemen her yerde başla- mıştır: İtalyada komünist par- tisine mensup ameleler, sık sık grev ilân ediyorlar. Togliatti, açıktan açığa papaya meydan okuyor. Polonyada, eski komü- nist lideri Gomulka, Moskova- ya inkiyat etmediği için, Bierut tarafından öldürülmüştür. Da- ha “geçenlerde Vichinsky'nin zi yaret ettiği Çekoslovakyada, şüpheli görülen binlerce milli- yetçi tahşit kampına sürülmüş tür. Bulgaristanda Dimitrov misli görülmemiş bir temizle- me hareketine girişmiştir. Yu- nanistanda Markos, bir kapana kıstırılmıştır. Moskovanın bu umümi taar- ruzu ortasında hâlâ Rusyanın barışsever bir siyaset güttüğü mü iddia eden Thorez'in nasıl bir maksada kölelik ettiği açık ça görülüyor. Şimdi artık Fran sız komünist partisi, Stalinin emirlerini sabırsızlıkla beklemi- ye koyulmuştur. Hele Wallace' in bazı hayranları, Rusyaya daha çok yakınlaşmak gayesi- le, Fransada, «<Demokrat birli. ği> yaftasını taşıyan yeni bir hükümetin kurulmasına — bile hasret çekiyorlar. Ey gerçek issanlığa hizmeti biricik üdeal tanıyan — Pransa, bizi yeni bir ortaçağa götüre- cek olan o menhus saat çalmak üzeredir, dikkat! Samedi - Solr'dan» * Ha a aa Gümrükte vize işlerine başlanıyor İdhalât vize işlerini 15 marttan, itibaren idhalât gümrüğü yapma - &a başlıyacaktır. Bu sebeble bugün ve pazartesi günleri dhallât büro- tu, yapılacak müracsatları kabul etmiyecektir. Amiral Conally'nin teşekkür mektubu Birleşik Amerika Doğu Atlan- tik ve Akdeniz kuvvetleri başko - mmutanı amiral R. L, Conoliy, İs - danbul Ticaret ve Sanayi odasına eşağıdaki mektubu göndermiştir: gİstanbul'u ziyaretimiz son de 'zece hoş ve zevkli olmuştur. İstan- bula gelmeden — önce de — şöhretli Çehriniz hakkında birços medihler Guymuştuk. Gelince — gördüğümüz| Büzelliği ve mazhar olduğumuz ha-| Taretli misafirperverlik, bütün ü - ial€ ve intizarlarımızın fevkinde ol- du. İstanbul'a yaptığımız ziyaretin Yasalığına rağmen retakatimde bu Junan gemilerin subayları ve as- Kerleri ile şehriniz halkı arasında kirçok samimi dostluklar — teesstis elmiştir, Tekrar şehrinize gelerek bu dostlukları tazelemek - fırsatını hus saat henüz çalmış değildir. İşte bu karanlık saatinin bir HK dalma gözetliyecek ve Ümld ede- ŞEHİR) - HABERLERİ Şehrin temiz süt dâvası ehassıs temaslarına devam ediyor Pransadan belediye namına geh Timize celbedilen 'süt — mütehassısı raporlar üzerindeki tetkiklerini bi- tadikten sonra, Belediyeye — gayet toühim #şaatta bulunmuştur. Mütehasss Prappe, Pariste gün de 1 milyon 209 bin DUfb süt satıldı gini; bu miktarın S00 bin litresinin, pastörle edilmiş olduğunu söyle yerek; hileli aüt satanlara en az 5000 Jira para cezası tatbik edil - diğini belirtmiştir. Diğer taraftan mütehassıs, Parkotel'de kendisile görüşen muharririmize şöyle demlştir: — Tstanbulda süt işi halledilebi « lr, Bunun için bir pastörize fab- Tlikası kurmak lâzımdır. Kurulacak fabrikayı bir Türk - Pransız gir « ket! finanse edecektir. Kısa zaman da Parise gideceğim ve fabrikanın plânlarını getireceğim. Vilâyet Şikâyet Bürosu dün faaliyete geçiyor Vatandaş işlerini geciktiren dem iet memurları hakkında — takibata gizişmek salâhiyetini haiz - Vilâyet Şikâyet bürosu, pazertesi günün - den İtibaren faaliyete geçecektir. Büro için üç memur, — belediye ve Vilâyetin kadrasundan — temla ulunmuştur. Büro, Vilâyette tahsis tâllen bir odada çalışacaktır, İçişleri Bakanı gitti Bir enüddetten beri — şehrimizde bulunan İçişleri Bakanı " Emin E- rişirgü, dün akşamki — ekspresle Ankaraya hareket etmiştir. Balat fırmı en nihayet satıldı Tastiye halinde bulunan Mahru- bat Ofisinin Balattaki ekmek fırı - Dı, Polonyalı bir vatandaşa 653 bin liraya satılmış bulunmaktadır. Polonyalı vatandaş, fırını tamam Uyarak günde 300 bir. ekmek çıka rzabilecek bir şekle ifrağ edecektir. Eczacıların eğlencesi Eczacı Mektebi Talebe Cemiyeti, bugün saat 14 den 19 a kadar de-) çam etmek Üzere Marmara - Loka-| lde sürprizli, cazlı bir — eğlence tertiblemiştir. Hakeme havale edilmiş iş ihtilâfları Üsküdar ve Kadıköy tramvayla- M ve Milli Eğitim Pasimevi işçile- Tine ait Ücret zammı talebi yüzün. den çıkan toplu ihtilâfları Vilâ - yet Hakem heyeti dilin de incelemiş üir, Hakem heyeti, het iki işçi — gru- buna dalr elde olunan malümatın itayetsizliği — yüzünden bir kara- Ta varamamışlır. Şimdiki vaziyete göre tarmvay işçilerine zam yapılacağı söylen - mektedir. Hakem heyeli, pazartesi ” günü toplanarak nihal kararını verecek- dür. Ticaret Odasında yapılacak değişiklik Yeni Ticaret odaları kanun ta - sarısı Meclisten çıklıktan sonra a- daceği vaziyete göre, odanın bün yesinde esasli unsurlardan — birini Zeşkil eden meslek heyetlerinin mü tecanis bir şekli almamı — hususun- Ön odaca yapılan hazırlıklar : tar Mamlanmış, sanayiciler 30. tacir - ler de 40 meslek olarak gruplandı-| yılmışlardır. Papanın Patriğe teşekkürü Ortodoks patriği Atbenagoras'ın papanın doğum yıldörümünü tebriki ne teşekkür elmek Üzere Vatikan adına Ancelo Prinetto ve Gaitano ANleranki adında iki ruhani dün Fe ver patrikhanesine gelerek patriki zayaret etmilerdir, Diğer taraftan patrik vekili Meliton'da Amerikan başkonsolosuna patrik namına ziya bir| I ; $ GÜNÜN MESELELERİ SABARH YARARARARARAAAARARARADARAZ HL “Seyh,;likten “Şüh,,luğa atlama rekoru! — Kur'ân tercümesi tartışmasının devamı yalnlıktâ Ulus'ün «Toplü İğne> sütununda —mizah tstadı, karanlık bastıktan sonra Ankara radyosunda dünya siya sİ manzaralarının natıkaperda- z Nureddin Artam; Kur'an ter eümesi mevzuuna da el attı. «Hazır ol!» vaziyetinden, «ra- hat dür!» durümüna bir türlü geçemiyor! İlham kaynağını a- raştırmak bana düşmez, ben o- nu pek de haksız bulmam; Ah- met Emin Yalman; dinde ve- form mecburiyetini diline dolı- yarak halik ile mahlük arasın- da vasıtanın (galiba, Peygambe rin demek olacak!) lüzumsuzlu ğundan, ibadetlerin hayır ku- rumlarına yardım eylemek mi- sillü İnsant âmellerle değiştiril- mesi iktiza eylediğinden tuttu- rup sütunlar dolusu başı sonu- 'na uymaz yazılar yazarken, bay «Fenik» ise; «Kur'an> mm müte- yatir metni yerine tercümesinin ikamesine asri ve milli (?) fet- yalar verirken, hem şeyh oğlu geyh, hem şark lisanlarını ve galiba milli Türk kültürünü de derince bilen bir yazıcı olmak haysiyyetiyle Nureddin Artam istadın da mübahaseye karışma sına bir gey denilemez. Artam; Ulusun sol tarafında yazıp dururken, sağ tarafında da Menteşoğlu (Ulus) u kerva- na karıştırıyor; öz aklının insi- yakı ile atıp tutuyor! Gerek o ve gerek «Artam> dan artakalan zatlar; İslâm ilimleri ve âlimleri ile tanışıklıkları bu- lunduğunu iddia eylemiyerek, sadece saplandıkları neticenin müdafaasını yaptıklarından on- lara cevap vermek külfetini yük lenmiye lüzüum yoktur. Aldırma yıp geçmek uygundur ve hattâ bu tarz ve üslüpta istenildiği kadar devamdan hiç bir şey çı- kamıyacağını hatırlatmak - bile beyhudedir. Amma, Toplu İğne; naat ve bağlanışı ile- rak ve merhum Meğmet şm, tarafından — yapıldığını ileriye sürdüğü Kur'an tercümelerile ihticac ederek müdeâsını teyide giriştiğinden onu — mukabelesiz bırakmak lâyık olmaz. Burada, kısa bir istitrad yapmak zaru- ri oldu. Bu sayın yazı ve lâf üs tadlarından birinin; ben âcize «Sana ne oluyor, sen tefsir ve tercümede bir salâhiyetli âlim misin ki olmaz diye direniyor düvamıza itiraz cüretini göste- riyorsun. Senin ne haddine!» diyebilmeleri muhtemeldir. Va- kığ, bu derece sert davranacak- larını onların nezaketinden pek beklemem, amma; daha asri bir üslüpla aynı mefhumun iradını vârid görmemezlik de edemem. İmdi, iki tarafı da önceden zah Mmetten kurtarmış olmak kaygu sile bu husustaki görüşümü he- men açıklıyarak mukadder su- ale cevap vermiş olayım. Ma- lümdur: Emsale misilleri, na- zirlere nazirleri, benzerlere ben zerleri mukabele eyler. Kur'a- 'nın her hangi bir dile yapılmış naklinin sibadet> ve — etilavet> de «Kur'an» yerine konulamı- yacağını en yetkili ilim adamla: tahkik ve tesbit eylemişlerdir. Bunlardan maada ayni kararı; delilleri ve vesikaları tekrar ve takviye edebilecek müfessirler ve muhakkıklar memleketimiz- de bugün dahi vardır. Fakat, bu işin olmasında ve olabilece- ğinde inat edenlerle onlar ara- sında mümaselet ve müşabehet gaha ka kalmıya. ceğirr l Yazan: Esat Mahmut KARAKURT , İstanbulda bir mukavele im- Zaladı. Bu mükaveleye göre 'gimdi adını bile unuttuğu zen- 'gin bir adamın mirascılarına a- İt büyük bir antimuvan - made- “hini işletecek. Maden, Gedizde |Murat dağı denilen bir dağın ğl:'ırmd.ı, büyük bir çiftliğin 'narında imiş! Asgari bir sene kalmak üze- £8 teahhüde girdi. Maksadı ça- Hışmaktan ziyade, insanlardan, Femiyetten kaçmak, İstanbul- dan uzaklaşmak, ve üzerine bir Kâbus gibi çöken hatıralardan Yakasını kurtarabilmek için, A- madolu dağlarının ıssız etekle- fönde, insan yüzü görmeden bü Wüyüp yetişen vahsşi otlar gibi, Hier şeyden uzak, yalnız yaşa- Bu bir sene zarfında nerede oturacağını, nereye gideceğini, kimlerle çahşacağını dahi bilmi yordu, Gözü kapalı her geyi ka- bul etti ve yola çıktı. İstanbul- dan ayrilırken kendisine yalnız, «Sizi gelip Uşak istasyonun- dan alacaklar!» — demişlerdi. Kimdi kendisini gelip alacak o- lanlar, nereye götüreceklerdi 0- nu, Uşak neresi idi; Gedize ne- reden gidilirdi?... Bütün bun- lar kendisi için tamamile meç- huldü!... Hiç bir şey bilmiyor, ve hiç bir gey düşünmüyordu. Yalnız gitmek, kaybolmak, unu- tulmak istiyordu!... Mayıs ayının son günlerinden biridir. Saat, sabahın yedisi... Her dey BeSSİZ Ve 1ssiz, .< Günes ma- çet iadesi yapmıştır Tefrika No, 21 vi gökte rahat rahat yükseli- yor. Tren, yemyeşil ovalardan ge- gçiyor gimdi... Kuraklık birden- bire bitti. Ağaç kökleri ile, bü- “yümüş otların birleştiği bir sem te doğru gidiyoruz... Gökyüzü durgun ve geffaf... Yer yer su birikintilerine tesadüf ediliyor. Tren, küçük köprülerle geçilen küçücük derelerden atlarken, bu su birikintilerinin - kenarın- da, hâlâ geceden yağan çiğle- rin ıslaklığını taşıyan yüksek otların, güneşle karışarak, pı- rıl pırıl parladıkları görülüyor... Tren, birdenbire durdu. Uğaktan evvel bir küçük is- tasyon galiba Bir gün ve bir gece, ancak bir geker paketinin sığabileceği yoktur. Bundan — ötürüdür ki; bir yer işgal ederek, birinci mev ki koridorlarında seyahat eden yolcuların hemen hiç birisinde, telâş eseri yok. Belli ki, ehemmiyetsiz bir is- tasyon burası!... Ekrem, kompartımanda yal- nızdır gimdi, İstanbuldan gelen yolcuların hepsi Afyonda indi- ler.. Bir sarsıntı oldu. Tren kalkı- yor galiba!... Demek, durması ile kalkması bir oluyor trenin burada!... O kadar yorgun ki ekrem, başını uzatıp, pencere- den bakacak hali yok... Tren hareket etti işte.. yoruz yine! Uzakta, iki ıslak ve cilâlı ka- ya arasından küçük bir dere a« kıyor. Oraya buraya serpilmiş gibi, gözlerimizin önünden — geğen, gövdeleri büyümemiş incir ağaç ları, ve bazen de zayıf, cılız mi- mozalar!... Mimozaları da kim gelip dikmiş buralara!... Kompartımanın — kapısı bir- denbire açıldı ve içeriye bir ka- din girdi, bulutların arasından Gidi- c kaf böyle hallolunmuş, — dâvalarda ısrar edenleri ben kırattaki âce- zenin cevaplandırması — yetmiş de artmıştır bile. Cüret ve cesaretimin muceğ sebebi bundan ibarettir. Nüreddin Artam; yankılarına göyle başlıyor: «Medreseden şer'i mahkeme- , ger'i mahkemeden mahkeme ye, mahkemeden Büyük Millet Meclisine intikal eylediğini öğ- rendiğim bir milletvekili aşkı gelip kamutayda Arapca üyet- ler tilâvet eylemiş ve bir ara- lik Türkçe konuşurken — Kur'a- 'nin veciz olduğunu, Türkçeye tercüme edilemiyeceğini söyle- miş Milletvekilinin kim olduğunu ve nereden nereye atladığını bil mem. Fakat, aziz Artam; tekke postundan muharrirlik masası- na, muharrirlikten radyoya ve Ulus kürsüsüne tırmanark biz- zat kendisi «Şeyh» likten <şuh> luğa bir atlama rekoru yarat- mişkeh ve Millet Meclisimizde ayni çeşitten uzun atlamayı mu vaffakiyetle başarmış - sevilen ve sivrilen muhterem şahsiyet- ler dahi mevcut iken; böyle bir hareketi bir târiz ve taarruz gi- rizgâhı yapmağı ona yakıştıra- mam. Müsellem olan zekâsı; o- na daha mâkul bir ciğneleme» imkânını buldurabilirdi. Aşka gelmiye gelince; tarikat alışkan lığı dolayısile Üstadın sürçü li- sana düştüğü muhakkaktır. A- sıl sana aşk olsun hem de aş- kın cemal olsun Sultan; medre geli hoca hiç aşka düşer mi, ya erenler! Sonra, gazetelerde yanlış çık- mış olabilir, fakat Artam; böy- le bir mürettip sehvini de id- ve tashih edebilecek kabil edir. Sözü 'geçen medreseli tvekili; -Kur'anın mü'ciz, i bir nfislihiri daha' vücude getirilmesinde insanları âcze düşürücü mücize kudretinden bahseylemiş olacaktı Çünkü: Kur'an bizatihi mi cizedir. Dâvanın mukaddemesin deki kıyaslar ve mesnedler böl le olunca mevzu ve mahmülü- nün neye ve nereye varacağı ko layca anlaşılır. Yazıda; bazı âyetlerin tercümeleri vardır ve bu tercümeleri Âkif merhumun yaptığından, güzelliğinden bah solunmaktadır. Rahmetli Âki- fin dini salâbeti kadar, ilmi sa- lâhiyeti de malümdur. Bu malü- ma; iki malümun daha eklen- Mesi ise, onun berrak ve mu- saffâ ruhunu müsterih kılmak için lâzımdır. Âkif; hiç bir za- man, kendi tercümesinin Ku anın asıl metni yerine - tilâvet olunabileceğini söylemiş değil- dir. Hocam İsmail Hakkı İzmi: li de Kur'anı tercüme etmiştir. Her ikisi ve sair tercüme etmiş bulunanlar; — böyle bir iddiayı ileri sürmekten değil, sürebil - mekten dahi münezzeh ve mü- berrâdırlar. Hattâ, Âkif; Kur'- anın tereümesini bitirmiş iken, sonradan o tercümenin ileride bu yolda bir dalalete âlet edil- mesinden korkarak - tereümeyi İstanbula bile getirmemiş, ema net eylediği zata ölümünden sonra yakmasını vasiyet etmiş- tir. Yakılıp yakılmadığını bilmi- yorum, amma bugün, tercüme- nin kimsenin elinde bulunmadı- ğina eminim. kurtulmuş bir güneş huzmet gibi, insanın gayrı ihtiyari göz- lerini kamaştıran, genç ve güzel bir kadın!.. Şöyle bir an durup türetle kendisine bakan adama, alâkasız bir nazar fırlattıktan sonra, uçları büküle büküle o- muzlarının üzerine düşen sim- siyah saçlarını, zarif bir baş ha reketile arkaya alarak, antak bahar rüzgüârlarının çıkarabile- ceği tatlı bir sesle: — Müsaade eder misini di, Ve cevap beklemeden gelip o- turdu. Ayaklarında siyah çiz- meler, ve çizmelerin topukların- da mahmuzlâr vardı. Ellerini şöyle ihmalkâr bir gekilde, kom partımanın kadife örtüleri üze- rine koyarak, vücudünü içeri doğru çekti. Sırtında yakası a« çık spor, ipek bir gömlek taşı- maktadır... Yorgun galiba!..: Dirsekleri- ni kaldırarak, uyandığı zaman uykusuna doymamış, küçük bir gocuk hırçınlığı İle gözlerini oğuş turdu. Fakat bu uykusuna doy- mamış, yarı kapalı, iri, çekik Yazan: Raif OGAN İstiklâl marşının, Çanakkale gehitleri şiir âbidesinin banf ve mübdi'ine yakışan, imanına ya- raşan da bu idi. Ruhları şad ol- sun, Biz diriler; doğru ve yan- hş yollarda - birbirimizle tartı- gir, gavaşırken gerçekten müba rek ölülerimizin hatıralarım ve hatırlarını -incitmemiye çalış - mak, vicdan ve insanlık borcu- dur. Nureddin Artamın nakley- tercümelerin hepsini bu- ya geçirmek ve her birini ay- rı ayrı tenkid etmek işi uzatır. Yalnız bir tanesi irnek olarak alıp incelemek dahi mevzuu a- çıklatmıya yeter. «Gündüze de, durgun geceye de yemin ederim ki, Tanrın se- ni bırakmadı: Senden muhabbe tini kesmedi; âkibet; senin için evvelinden daha hayırlıdır. Hem Tanrın sana öyle verecek ki artık hoşnut olacaksın. O; seni öksüz bulup da barındırmadı mı? Şaşırmış bulup da zengin etmedi mi? Öyle ise, öksüzü sen de sakın incitme; soranı, isti, ni reddetme, Tanrının nimetini her zaman ikrar et.> Bu; «Veddühâ» suresinin ter cümesidir. Ben de diyorum ki: Dühâ; sadece egündüz> mü- nasına gelmez. Dühâ; «kuşluk vakti> dediğimizdir. Güneşin parlayıp yükselmiye başladığı, gündüzün tazelik zamanıdır. Vakıâ, cüz'ü zikrederek «Kül lü irâde etmek kabilinden, Du- hâ; gündüzün hepsi de olabili! Halbuki; bizim «gündüz> lüga- timiz; güneşin — doğmasından batmasına kadar geçen aydın- hk zaman karşılığıdır. Bu keli- me ile, Dühâ'daki lâtife ve ince- likler karşılanmış olmaz. Bu; bir: İkincisi, Dühâ lâfzının başın- da bir çlamı tarif> vardır. Lâmı tarif, cins, yahut ahd için olur. Cins için oldüğuna 'göre Bühâ bütün cinsleri maksuttur. Ahd ise, Dühâlar içinde mümtaz ve fârik bir dühâdır. İslâmiyet gü- neşi, Resulü Ekremle doğup da âlemlere rahmet olarak ışıklar yaymıya başladığı zamana işa- ret olur. Hitab; Resulü Ekre- me olduğuna göre bu ikinci mâ- nâ tercih olunur. Görülüyor ki; daha ilk lâfzın karşılığını bile tam olarak ver- mek ve bulmak mümkün olama mıştır. Söylenecekler — bitmemiştir, amma bu kadarla bırakarak mü teakip lâfızlara geçelim: «Durgün gece>, sözde li izâ secâ> nın muk: ; süküna erdiği, ge- cenin tam kıvamını bulup dur- duğu, orta vakitleridir. Artık; zülmet kararını bulmuş, ortalı- ğa sükünet yayılmış olur. Hal buki; biz; «Durgun gece» de- yince, yazları gündüzün harare tinden sonra yine rüzgürsız kal mış bir geceyi, yahut, yaprak kımıldatmıyan sükünetli bir ha vanın gecesini, fırtınadan sonra ki durgunluğu, daha sonra da güneşin gurubundan yeniden tu lüuna kadar olan müddetteki durgunluğu falan anlarız. Ter- cümede mâna eksik kalıyor ve nazımdaki letaif ve maarif ifa- desi kabil olamıyor. Burada ne gibi incelikler bulunduğunu an- latmak üzere tefsir ve şerhle- rin beyanlarını buraya geçirmi- ye imkân yoktur. Merak eden- gözlerin, hakikaten ilâhi bir gü zelliği var!... Mavi mi, siyah mı pek belli değil!... Belki gü- neş ışıklarını da alarak, siyahla mavinin birbirine karıştığı ge- rip bir gökyüzü rengi!... Yanak ları dolgun, yuvarlak ve düz- gün!... Her gün görülüp geçilen ka- din dudaklarından - daha kalın ve daha açık dudaklarını, zarif bir mendil temasile kurulıya- rak, ayağını ayağının * üstüne attı. Ayaklarında gayet şık ki- lot bir pantalon taşımaktadır. Kimdir bu kadın?... Kimdir bu, Anadolunun meçhul yayla- larından kopup trenin kompar- tımanlarına bir rüzgâr gibl gi- ren, bir sabah güneşi gibi etra- fı işığa, aydınlığa boğan — buü genç ve güzel kadın?... Her hal de istasyona kadar atla gelmiş olacak!... Çünkül çizmelerinin topuklarında, hâlâ kurumuyan gamur İzleri görülüyor. (Devamı var), ve inşaallah sonu — ler; Mufassalat'a bakabilirler. 'anrı> lâfzına — gelince; ev- velce uzun boylu anlatmıştım, yine de tekrarlıyayım - ki; bu lügat; eğer <Allah> kargılığı 0- 12 019 ÇDUN ge— U—— BUGUN MART Bulgar ruhu ulgarlar — bugün tırsa bulsalar Türk — milletinl tamamile imha etmek- ten zevk duyarlar; bu cinayeti işlemek için de hiç şüphesiz en çok ötedenberi — efendileri — olan Ruslara güvenmektedirler. Nite- kim 1877 «Türk - Rus» savaşın- da kötü niyetlerini derhal açığa vurmuşlardır. ingiltere Hariciye Nâzırlığının Petresburgdaki İngiltere elçisine bu zulümler hakkında çektiği 17 temmuz 1877 tarihli telgraf bu hususta mühim bir vesikadır. Bu. altı maddelik telgrafta deniliyor- du ki: «İstanbul elçimiz Mister Layard arabalarla Varnaya göç- larak konulmuş ise asla yerin-| mekte olan erkek, kadın, çocuk de değildir. <Allah>; ismi zat | 200 kadar Müslümanım arkala- ve hâstır. rından Rus süvarisi yetişerek Başka bir lâfz ile değiştirile- mez. «Tanrı> olsa olsa - «İlâh> ve «llâhe» karşılığıdır. <Allah> lâfzı celâlindeki gumul ve ihata onda yoktür. Bu; bir ehemmi: yetli ve ayrı mevzudur, burada daha fazla izahı gerekmez. (1) Rabbin seni bırakmadı» ile sonraki ibareleri dahi, nâzmı münzeldeki mânaları eda ede- memektedir. < Velilâhiretü >- nün aynen alınmıyarak, yine Arapçadan «âkıbet» kelimesile edâsının hikmetini de anlıya - madım. <Âhiret> ile «âkibet» in birleştiği ve ayrıldığı nokta- lar vardır. «Velesevfe yu'tike rabbike> nin tercümesinde, yi ne aslındaki bir tek <Lüm» dan çıkan «dekayik> in bile karşıla- namadığı meydandadı Üst tarafları da hep böyle- dir. Bahse son vermezden önce bir kaç nokta üzerinde daha durmak yerindedir: Âyeti Ke- rimedeki <Yetim>; <Öksüz> i- le, çKahr» da <İncitmek» ile, «Elemyecidke yetimen» de <o; seni öksüz bulup da — barındır- madı mi?> cümlesile tercüme olunmuştur. «Yecidke» ile Allahütaâlânın Vâcid ismi şerifine işaret var- duır. Tercümede karşılığı buluna- maz. «Vecid» müştakkı kulla- nılmayınca «Vâcid> ismi müni- fine işaret nasıl kabil olabilir? «Yetim»; maruf mânasına gö re babasız kalan, <öksüz» ise a- nası olmıyandır. Tağlip tarikile, «Yetim>; hem babasızın hem a- nasızın vasfı olabilirse de, <ök- süz> sıfatı «yetim> i de içine almaz. «Kahr» a gelince; kahr; galebe ve tezlil mânasınadır. «İncitmek> gibi dar ve mah- dud bir mefhum ile nasıl değiş- tirilebilir. Her sintitme>; — bir bakıma «kahr> olsa da, her «Kahr>; incitmek değildir. Çok daha fazlası; zelil eylemek, ga- lebe ile hakkını iptal etmek ve sair mânalara gelebilir. «Sâil> e gelince; tefsir âlimlerinden bir takımı buna <dünyaya müte allik bir nesne istiyen - dilencie ler» demişler, bazıları esualde ısrar eden> mânasına almışlar, bir kısmı da «din ilminden bir şey soran dileyiciler» demişler, bu hususta aralarında tartışma lar olmuştur. Şu halde, «Sâil> karşılığında «soran ve istiyen> denili vermekle olup - biti- vermiyor. «Felâtenher» in de «reddetmekle» ile tamamile kar şılanmış olduğu iddia olunamaz. Bu; akışını durdurmak, bir ada mı azar ile sürmek, bir adam) memul eylediği hayır ve menfa-' ate nail“olmayıp hâip ve mah- rum olmak yâni zecr gibi mâna Jara gelir, biraz da mübalâga vardır. Bu mânalar Türkçesi- nin neresindedir? «Felâ tenher» in mânayi ke- rimini yine Arapcanın «reddet- me» nehyi ile açıklamak imkân- sızdır. Nitekim, Hakim, tefsirci merhum Elmalılı Hamdi hoca- mız; âyetin Kasemden sonraki mefhumu celilini öyle tek keli- meler ve kısa cümlelerle değil, su yolda tefsiri bir tercüme ile anlatmıştır. : <Rabbin sana atâ kıldığı gibi yetime şefkat, saile merhamet, Allahın muhtaç kullarına mal- dan mal, ilimden ilim, vaidden vaid ile atâ ve ihsan ederek so- erkeklerle çocukları öldürdükle- rini, kadınları da ırzlarına teca- vüzden sonra korkunç bir şekil- de boğazladıklarını yazıyor. Rus- ların ve onların teşvikile Bulgar ların Müslümanlar hakkında renç tecavüzlerde bulunduklarını haber veriyor. Ruscuk - İngiliz konsolosunun — raporlarına — göre cinayetler en ziyade Rus kazak- larının teşvik ve himayelerile Bulgarlar tarafından işlenmekte- dir.» Mister Layard 21 temmuz ta- rihli telgrafında şöyle diyordu? «Rusların teşvik ve himayesile Bulgarlar — tarafından — Müslüs manlara yapılan zulüm ve teca- vüzlerin doğru olduğunu dün akşam Kızanlık'tan gelen gayet muteber bir Ermeniden haber aldık. Bu eğlenceleri (!) tertip edenin Dranovada Dimitri adın« da bir tacir olduğunu söylüyor. Bir çok mamur köyler yakılmış, kadınların ırzlarına geçilmiş, ço- cuklar en vahşi bir şekilde öl rülmüştür. — Kazaklar — evvelâ Türklerin silâhlarını - toplamış- lar, sonra onları Bulgar ka lara teslim etmişlerdir.» Bulgarda, komşuya saygı his« sinden bir zerreyi bile bulmak mümkün değildir. Geçen gün bir dostum bu konu üzerinde şu kor- kunç fıkrayı anlattı: «Bir gün” Hızır aleyhesselâm Bulgarı sevindirmek ve onda iyi- lik duygusunu uyandırmak İste- miş; fakat muvaffak olacağına güvenemediğinden — komşusunu da zayıf düşürmeyi doğru bulma mış; şöyle demiş: — Sana ne İstersen vereceğim, fakat şu şartla ki komşuna sana verdiğimin iki mislini yapaca - ğim. Bulgar düşünmüş; para istese komşasuna iki misli - verilecek; toprak İstese komşusuna iki mis Hi Ihsan edilecek; ömür istese komşusuna iki misli bağışlana- cak. Öyle bir şey aramış kl kon şusu ziyanlı çıksın. Şeytanca ze- kâsı bunu bulmakta gecikmemiş ve demiş ki: — Benim bir gözümü çıkar!» Kadircan KAFLI | KI HABERLEın ——— — —— Londra Gençlik konferansına Ygürük eden Türk Delegasyonu Yur da dönmüş bulunmaktadır. 4 Tabbiyenin kuruluşunun — 122 inci yıldönümü — münasebetiyle ö: zLmüzdeki pazartesi günü saat 10 'da Fen Fakültesi konferans salo « nunda bir toplantı tertib edilmiş- tir, Tıp Fakültesi Ord. Profesör lerinden Mazhar Osman — Uzman dün saat 15 de Marmara Lokalin « de Gençlerde Cinsi Terbiye Noksane lığı ve Sekstlel patoloji " mevzuur da bir konferans vermiştir. » Türk sahne sanatkârları dere neğinin meslekt konferanslarından ikincisi dün saat 17.30 da Şehir ti« yatrosu Dram kısmında Burhan Pelek tarafından «Tulüât> mev « zuunda verilmiştir. nunun önünden, âhiretin dünya- dan daha hayırlı olduğunu du- yur. Vasati — Ezani Bu tahdisi nimet ile Rabbin bü || Guneş v 16 05 yüklüğünü âleme tanıt.> Görü- || öğle 12 24 18 lüyor ki, rahmetli üstadımız; İ| ikindi 15* 42 S1 sail, yetim, Ghiret tübirlerini|| Yatsı 19 43 S1 aynen - bulundurmakla - kalma-|| Imsak 4 40 10 29 mış, muhtelif müfessirlerin ka-|| Akşam 18 12 12 villerini bir arada bulundurmu- ya dikkat eylemiştir. Böyle bir| (” Nöbetçi eczaneler Ö tercümede; Kelâmı İlâhinin buy 12- 3 - 949 rukları elbette anlaşılır. Amma <e aslı ile tercümesine dikkat edi-|| Üsküdar —1 Ömer Kenan lince ikincinin birinel yeri Badkdr fi a. TANNİ Trnsa lamayelili yerine koll Beyant — : Beyamt Merkes nulamıyacağını da güneş gibi a-|| z v e. 2 ü y n Eminönü —: Eminönü gıklar, Meselâ Kur'anın tercüme || gücükpasar : Yemiş ve tefsirinde değildir, tercüme || “Ayamdar : Sirkeci Merkez ile meanil Kur'anın az çok İza-|| eşiktaş 8. Racep hi kabil, yapılmış tercümeler- Ry:,p Arif Beşer 'den her zaman daha iyilerinin || gakırköy —: — Hilâl CDevamı Sa. 5 Su. 6) — || e yoğlu Cemal Atasoyr —- Limana () eSebilürreşadı w (21) inci|| Teksim Cihangir #ayısındaki <«Allah> — yazımızla, bü- Kemal Rifat - Yyük ve fasilotli Ustadımız profosör || Tatata Ziya Boyar Kâmil Mirasın, yine ayat mecmua- || giy; Şark Merkez - nin (24) üncü sayısındaki makalele- Kurtulus rine bakımıa,