3 Mart 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

3 Mart 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bu ihtiyat ve basiret ile mutiaka muvaffak! olursunuz. Yalnız Suaviden endişe ederim Tefrika Sultan Hamide baş mü- Javir ve Galatasaray mektebine Müdür bile olmuştu. Müşavirlik ve mektep müdürlüğünden atı- Jınca, Abdülhamidi devirip Sul- tan Muradı padişah yapmak i- Şin çalışıyordu! Bahsi değiştirmek maksadile Kâzım bocdadan bir sigara iste> di: — Süleyman paşanın emir ne- ferinden ne-haber? — Fena! — Yahaşmadı mı? — Sabahleyir. — mülâyim idi. Akşam adeta kaçtı! — Yâni, reddetti? — Tamamen. — Bundan yeise düşmeğe gel mez. Süleyman paşaya açtığı anlaşılıyor. Paşa gayet ihtiyat- h ve vesveseli adamın biridir. İlk ağızda zavallı neferi azarla- miş olmasından tabil bir şey ©- lamaz! İskeleye yanaşmıya - çalışan yeni vapura göz attılar. Bekli- Yenler daha kalabalıklaşmıştı. Altın gözlüklü mason: «O hal- de biz gidelim» dedi. Bekleme yerinden birlikte tılar. Vapur Üsküdar iskele: yanaştığı zaman sular kararma ğa başlamıştı. Sırtları merdiven li fenerciler, köşebaşlarındaki fanusları “uyandırıyorlardı. Di: rekli yalı kapısını açan takun- yalı uşak: «Madâm da geldi diye yol gösterdi: — Bugün mü geldi? —Evet. Yalının üç odasına ç misafir aile de geldi. — Muhacir mi? — Muhacir, Efendinin âşına- çık Yukarıda, divanhanede şakı- 'yan madam Mari Nellinin oy - nak kahkahalarına kulak ka- barttılar. Turhan bey adını taşı yan Kleanti İskarlati, bir gün Avvel kendisini âbâni sarıklı mu- hacir kılığında görmüş olan ta- kunyeli uşağın beğenen bakış- ları altında merdivene ilerledi. Babasının yüz yıllık evi imiş- Cesine davranıyordu. Döşeme tahtaları lâçkalı ko- 'va divanhanede parmak - boylu, #inik başlı Ali Suavi ile karşılaştı lar. Genç ve çok güzel karısı Mari Nelli hanım kıvrak enda- zün! dalgalandırarak' <İnaniniz aziz kardeş. Şimdi sizden bahse diyordük.> diye atildi. Dalyan gibi kadındı. Kına ren &ine çalan kirmızımtırak saçla- m, içi çillialtır sarısı gözleri vardı: Denize bakan harap oda- ya girdiler. 'Geniş oda 'yarı ka- Tânlık ğibi” idi.“Nelli hanım çat lak “ kaplamalı köhne konsol Mermeri' üzerinde Gduran gaz lâmbasını uyandırinıya söğimtti. Hazin akşam sessizliği içinde ça kılan kibriün ve tanlarlan lâm- banın kizıl şevkine bâktılar, AF tın gözlüklü adam, yazıhane ö- Sündeki Bandalyelerden — birine göktü: * — Yahya muhacir misafirler Belmiş? — Bugün misâfir ettik. Size bahsettiğimiz arkadaşlar! — Filibeli Ahmet paşanın da- madı? — O, Hafız Nuri efendi. Bir de Hasköylü var. Üçünün de i- Simize pek yarıyacağını evvelce töylemiştik. — Adı neydi? — Hafızlığı yök mu? — Var, O da hafız. — Sen de hafız! Yazan: BEHÇET SEFA Hasan” Nihat farkında olma- dan içini çekti; hattâ, dudakla rının arasından havaya refakat etmek isterken kendini topladı: — Hayır''ola Nihat... Ne olu- yoruz? Diye mırıldandı, bir sigara yakti. “Yine sâğinâ Solüha “göz gezdirerek karşısındaki bir çifte takıldı. Kadın belli'ki-bir Beyoz lu yosması idi. “Yanındaki - yaşlı başlı, belki bir Yunan gemicisi idi. hiç bir - dille anlaşamıyorlar, amma elleri ve gözleri ile mak- aatlarını pekalâ ifade ediyorlar- dı. Kız, beyaz örtünün - Üstüne elile bir takım işaretler yaptı. Bir rakam çizmiye çalışıyordu. Yaşlı gemici bunu tashih etti. Belki de rakamı çok bulmuş, pa zarlığa girişmişti. Nihat gülerek başını başka bir çifte çevirdi. Her gördüğü erkek ve kadının hüviyeti, mesleği hakkında tah- müinlerde bulunuyor; kiminin yalnız bulunduğu yerde değil, Memlekette de bir yabancı oldu Buna, kiminin çocuklu ve o gece Befâletine çare arıyan bir kadın plduğuna hükmediyordu. İyi bir ti İKBAL KALFANIN No. 12 — Hayır. Biz yalnız hafız de- ğiliz. On altı yaşında Hacca git tiğimizi unutuyorsunuz. — O halde Hacı Hafız Suavi- siniz? Gülüştüler, yalının arka tara fından gelen keser ve çekiç gü- rültülerine kulak verdiler. Misa- firlerin şuraya buraya çivi çak- tıkları anlaşıhyordu. Nelli hanı mın ispirtolukta ellerile hazırla- dığı kahveleri içerken, sarasker kapısında mahpus bulunan Mü- gir Süleyman paşadan bahsetme ğe başladılar: Harbiye mektebi talebelerini önüne katarak Dol- mabahçeyi basan ve Sultan A- ziz gibi celâlli padişahı kolundan tutup atan cüretli paşadan ha- yır gelmiyeceği — anlaşılıyordu. Ali Suavi efendi başını eğdi — Onu elde etmemiz - lâzım. Bir kaç bin muhacirin başına Beçerse, üzerimize gelecek olan askerin düşünmeden bize iltihak edeceğine şüphe edilemez! — Öyle tahmin edilir. Bilhas- sa Taşkışladaki taburlar Balkan da onun emri altında çetin mu- harebeler veren taburlardır. Pa- şalarına karşı hareket edemez- lerdi Yıldız tepesinde de binba- $i Halil efendinin -taburu var. O da, Süleyman paşanın adamı- dir. — Kendisini bizzat görmeğe karar veriyorum. Beni sevmez ve benden Mason olduğum için nefret eder. Birer sigara yaktılar. Vapur dumanı gözlüğünü yazıhane üs- tüne bırakan gök gözlü adam, *Harb başında Viyanada bulu- nan Mithat paşadan selâm gö- türdüğü halde nasıl soğuk kar- #ılandığını ve Bulgar toprakla- rından ne şekilde uzaklaştırıldı- ğanı anlattı: — Dün de hikâye etmiştik. Üç ay evvel, şubat başında da Geliboluda görmüştüm. — Evet, söylemiştiniz. Üçün- cü bir ziyarete nasıl cesaret e- debileceksiniz? — O ciheti düşündüğüm yok. Sarasker kapısında, kumandan- Tik dairesinde mahpus bulundu- ön odaya nasıl girebileceğim? Müs'ele burada! Endişe ile bakıştılar: Sultan Hamidin hafiyeleri - tarafından sıkı sıkıya aranan Üstadı âzâ- mın kendi ayağile en korkulu yere gitmesindeki tehlikenin bü yüklüğünü ölçüyor gibi İdiler. Şimdilik elde bine yakın muha- cir vardı. Moskof harbi felâke- den eânı yanan bin tane cani ağzında adam! Az değildi. Moda Yenilikleri Bu senenin modasına geçen yı hn bir devamı nazarı ile bakıla: bilir. Umumt karakter ve temayül bize bu fikri vermektedir. Yalnız etekler geçen seneye nis betle biraz kısalmış, beller yük- Yazımızda da anlattığımız gibi yukarıdaki resimlerde son mo- daya uygun dekolte bir robun önü ve Bu roblar bazen balero İle bazen de yan tarafta görüldüğü gi- çiyilmektedir ——— bi kısa bir ceket ile DOĞUM Arkadaşımız Bilâl Akba'nın kı- zı Bn. Ülker ile Ticaret Bankası İstarbul Merkezi Kontrolörlerin- den İhsan Urazın bir erkek çocu- ğa dünyaya gelmiştir. Bilâl Akbayı, genç ana ve ba- bayı tebrik eder, nevzada uzun ve sıhhatli ömürler temenni ede- rz. pzzz Bayanlara SEmEğ KİRSİL çamaşır — tozu, çamaşırları Parçalamaz, leke — bırakmaz, GENAMI kolay — temizler, Sİ (Devamı var) |—AŞK ÂN Bugün çıktı selmiş ve dikiş göğsün altına ge tirilmiştir. Eteklerin — kısalması ve bel dikişinin yükselmesi ile de bacakların uzun min edilmiş olmaktadır Gerek- elbiseler gerek manto- lar bedene yapışacak kadar dar görünmesi te irkası görülmektedir. 4885 plâka No. lu kamyon Top - kapıdan geçerken Hayganoş adın- (un bir kadına çarpmış yaralanma , yirSoför Turgudüun — idaresindeki sına sebep olmuştur. MART SAYISI ÇIKTI! KLO PEDİSİ | 4 MART 1949 Cuma gününden itibaren Tefrika No. 12 zabıta memuru insanları yüzle- rinden okuyacak kadar tecrübe- N olması lâzım geldiği kanaatin- de idi, Bar sahibi iri yarı, göbekli bir adamdı. Üstünde hazır alınmış bir kostüm, beyaz büroştan bir yaka ve yana kaçmış bir kıra- vat vardı. Bu halile besbelli idi- ki kıyafetine tahammül etmek için bir hayli sabır gösteriyordu. Şu da var ki o sahibi olduğu mü essesede, hattü garsonlar da da- hil olduğu halde orada görünen lerin en adisi idi. Çünkü bu müş teriler hiç de yalnız Galatanın kenar mahallelerinden gelmiş kimselere benzemiyor, gehrin or ta sınıfını temsil ediyordu. Biraz sonra bar iyice kalaba- hk olmuştu. Hele, dans tekrar başladığı sırada Nihat önünden Beçen çiftler arasından — kapıyı iyice kontrol edemiyordu ki iki Bölge arasından İ. Hakkıya ben- zettiği bir hayalin içeri sokuldu Bunu farkeder gibi oldu. Fakat © mu idi? Kestiremedi. Arkasın dan genç bir Rum kızı çalgıya refakat ederek ve dans edenle- rin arasında Gdolaşarak garkı TAKSİiM Sinemasında Vurun Kahpeye İBirçok ecuebi firmaların teşebbüsüne rağmen HALİDE EDİP ADIVAR, eserdeki milli ruhun yaşatılabilmesi için bu destanın çevrilme mesuliyet ve gerefini müessesemize bahşetmiştir. Geçen sene DAMGA filmini yapan müessesemiz, bu sene de büyük fedakârlıklar mukabilinde getirilen VURUN KAHPEYE filmini sayin halka sunmakla şeref duyar. söylemiye başladı. kızı, belki de bir Yunanlı artistti. Hem güzel, hem guhtu; hem de tecrübeli bir şarkıcıya benziyor- du. Gençliğine rağmen çok piş- kin hareketlerle oturanları coş- turuyor, ona buna yaklaşıyor; masadaki erkeklere lâf atıyor, söylediği şarkının âhengine «- yak uydurarak kadınlara takı- hyor; yanlarındaki erkekleri - yartacağını imâ eden şakalar yapıyordu. Dostlarile baş başa oturan veya dansa kalkmış olan lar içinde Rum kızının gakaları- na daha kaba gakalarla muka- bele edenler olduğu gibi kızan- lar da yok değildi, Fakat erkek- lerin çoğu, bunlar arasında Be- yoğlunun yan sokaklarından bu raya kadar uzanıp gelen Rum delikanlıları garkıcı - kıza açık- tan açığa hayranlıklarını belir- tiyorlardı, Nihat bu kalabalıkta ve yüz- lerini göremediği bir çok müşte riler arağında İsmail Hakkının bulunmasından güphelendi, Me- Selâ gu sağ tarafından, ileride- ki masada bir kolunu çenesine dayıyarak gözlerini kapıya dik- Rum Tarer a SS Büyük Rom-ncı HALİDE EDİP ADIVAR'ın filme ahınan meşhuür eseri vücuda ERMAN KARDEŞLER yapılmaktadır. Renklerde bir değişiklik müşa hede edilmektedir, Kahverenginin açık, koyu, türlü bahar — tonları rağbet kazanmıştır Valânlar, pliseler, verev etek ler yine modadır ve genişlik ekse riya arkaya toplanmaktadır Mantoların gödeleri de daha ziyade fazlalaşmıştır Düğmeler pek ziyade rağbet- tedir. Bilhassa dire düğme ve di- re kemerler -göze çarpmaktadır. Japone kollar hem mantolarda hem elbiselerde çok yapılmakta- dir, Pelerin yakalar, bilhassa kürk- ten garniler çok görülmektedir. — Kürk, elbiselerin eteklerine ta kıldığı gibi, kemer ve bere ola- rak ta kullanılmaktadır. Bazı elbiseler baleralarla giyi- liyor tabil balera ile giyilen rob- ların yakaları ve kolları tamamen açıktır, veya ince askılıdırlar. Kışın güneşli günlerinde yün kazaklar üzerine giyilecek deri ve süt yelekler de modadır. Gece elbiselerile alınan bere ve çantalarda pullu süs modası de vam ediyor. Yün eldiven revaçtadır ve ba- harın güneşli günlerinde devam edecektir. Yazımın sonunda biraz da şap- rdan bahsederek şunu söyle- yeyim ki, bir zamanlar şapkala- Ta çiçek takma Mmodası yeniden avdet etmektedir. Önümüzdeki aylarda böyle al bir manzara anız hayret etmemeniz Günün âvyöri eri Kıştan bahara geçtiğiniz bu Örtmüzdeki bahar için güzel bir toyyör madeli etek Ka kahve rengi caket, bej rengindedir günlerde giyebileceğiniz bir tay- yör modeli. Bu orijinal tayyör, hem şehirde, hem de seyahatlerde Yiyilebilmektedir. Kalın yünlüden yapılmıştır. Jakette orijinal cepler görüyorsunuz ki bunlar içtendir. Etek düz ve uzundur. Jaketin içine ince bir jile giyilebilmek- tedir. Resimde görüldüğ miş olan boynu atkılı adam İs- mail Hakkı olamaz mı idi? Me- selâ çu karşısındaki kıza ikide bir sarkıntılık eden sarhoş o de- ğil mi idi? Hele daha ötede, çal gıcıların arkasında arada bir e- Zilip kapıyı gözetliyen, fakat Yüzü piyano ile saksifon arasın- da belli olmıyan adam . Nihat' geldiği andan beri ka- pıyı gözetlemiş, gelenleri gözden kaçırmamaya - çalışmıştı amma dans edenlerin arasına sokula- rak giren bir iki kişiyi tefrik e- dememiş olabilirdi. O halde ya- pılacak iç şöyle bir kere salonu bir baştan bir başa dolaşarak bütün müşterileri gözden geçir- mekti. Buna lüzum kalmadı. Tesa- düf, yâni polislerin en büyük yardımcısı, yahut bir hâdise im- dadına yetişti. Şarkıcı kız, tam — kıvrak bir huvarda şarkısını bitirip de al- irken ve çekilip çalgıcıla- anıda gideceği sırada bir da oturan bir sarhoş yanın dan geçerken kızın belinden kav ramak istedi. 'akat iskemlede müyazenesi- ni zaten güç bulmuş olacök ki böyle bir hamle yapayım der- ken yuvarlandı; yanındakl müş terinin Üstüne düştü. O zaman iki sarhoş arasında korkunç bir ağız kavgası başla- di. Karşılıklı küfürler birbirini kemer mevcut değildir. takip etti. Galata barında yeni bir numara seyrediliyordu. Seyirciler içinde en heyecan- hsı genç zabıta memuru idi. O- turduğu iskemleden — dikilmiş, gözlerini ve kulaklarını açmış, iki küferbazın işi nereye kadar götüreceğini büyük bir merak ve hararetle bekliyordu. Sebebi gu idi: Üstüne yıkılan sarhoşu iterek katmerli bir küfür basan adamın burnu yassı idi, Nihat, daha bir kaç saat ön- ce bu adamı Ali Şeref beyle mü nakaşadan ayrılırken — görmüş, fakat göz ucile pek dikkat ede- memiş, hafızasına iyice nakşede memişti. Hattâ yandan görebil- diği için onu teşhise muvaffak olamamıştı. Şimdi onu tam kar şıdan görüyordu. Yorgun bir yü zü, karanlık bakışları, pişkin, çevik gösterişi vardı. Temiz gi- yinmişti; fakat itinah ve zarif değildi. Küfürler çabucak — şiddetlen- di ve iki sarhoş da ayağa kalk- tı. İki dövüş horozu gibi karşı karşıya geldiler. Öyle vaziyetle- ri vardı ki ikisi de yaman dö- vüşçü, usulünde bir hücuma ha- zır, tecrübeli birer güreşçi veya boksöre benziyorlardı, seyirciler onların bu halihi görünce kendi lerine yeni bir eğlence çıkmış olduğuna sevinerek: - Ortaya, ortaya... Diye seslendiler, Mükemme gibi güyet bol olan cakette düğme ve bir seyir... Bu seyre kimsenin engel olmasını istemiyenler, hat tâ her hangi bir müdahaleyi ön lemiye hazır bulunanlar bile var dı. Saribi şu ki şarkıcı kadına sarkıntılık edeyim derken yuvar lanan sarhoş bir kaza yüzünden bu derece büyük bir mesele çı- kacağına ihtimal vermiyor gibi idi. İşin - büyüyeceğine ve — bir kavga halini alacağına da ora- da bulunanların meydan vermi- yeceğinden emin olacak ki a: da bir duruyor, etrafına bakını- yor, sarhoş gözlerile sanki bir imdat arıyordu. Bununla - bera- ber kuvvetinden emin, nefesine itimadı olan bir hali vardı. Bes belli idi ki o da eski bir güreşçi veya boksördü. Hazır bulunanlar iki düşma- nın etrafında bir halka teşkil et- tiler. Herkes ayağa kalkmış, ma salarından uzaklaşmıştı. Kadınlar daha ihtiyatlı hare- ket ederek ne olur ne olmaz, er keklerin omuzları üstünden bu n kavgasını seyre hazır- Karşı tarafta İsmail Hakkı da sarhoştu. Gözlerinin etrafı kıp- kırmızı olmakla beraber rahat, sâkin ve emin bakışlarla etrafı- ni süzüyordu. Meslekten bir dö- vüşçü, kavgacı, atak adam ha- N Ç RA MAZA Yazan: Eski bir pehlivan Kendine güven meydan. Beş al Bu pehlivan, Aliçoya en faz- la kafa tutan ve onunla Baatler ce güreşen bir pehlivandı. Son derece kuvvetli bir adamdı. Aralarında böyle bir karar verdikten sonra cazgırı yanları- na çağırdılar ve kararlarını bil- dirdiler, Cazgır da hemen Bekir peh- livanın yanına sokuldu: — Pehlivan, dedi. Bugün sa- na yine hünkâr baş pehlivanla- rından Hüseyin pehlivanı çıka- Tacağız. Öbürü lâkayıt bir tavırla sor- du - Mustafa pehlivan güreşmi- yor mu? Bilmiyorum. —Bunu sora- mam. Malüm y pehlivanları b u hin yakınları. Yaverler de bir de mabeyinci var. Sual sor- mak bize düşmez — Pekalâ! Kim olursa olsun ben güreşe hazırım. — Bu pehlivan da pehlivan ayarındadır. Ne yapalım! Mustafa Cazgır belki daha bir şeyler söyliyecek, hünkâr baş pehliva- nını göyle veya böyle tutmasını Tica edecekti amma, bir şey di- yemedi. Esasen herkes kendisi- 'ne bakyordu. Bu vaziyet karşı- sında halka döndü ve yapılacak olan güreşi bildird Şimdi Bekir pehlivanla hürkâr baş pehlivanlarından Hü seyin pehlivan tutuşacak! de- di Halbuki halk bir hafta evvel ilân edilmiş olduğu gibi Bekir pehlivanın — Hamlacı Mustafa pehlivanla tutuşmasını bekliyor du. Demek her hangi bir sebep- le vaziyet değişmiş, Mustafa pehlivan yerine yine o ayarda bir pehlivan olan Hüseyin peh- livanın çıkmasına karar veril- mişti, Bu karara kim itiraz edebilir- di? Bekir pehlivan soyunurken yanına birisi sokularak yardıma başladı. Başını çevirince Arap Saidi görüp tanıdı: — Merhaba pehlivan! — Merhaba pehlivan! — Göreyim seni Bekir pehli- van! Şu Hüseyini bir kaç daki- ka içinde yeniver! — İnşaallah! — Kalıbına pek bakma! Ken- disi Mustafa pöhlivan kadar pehlivan değildir. Onunla iki güreşim var. Birinde berabere ayırdılar. Fakat kendisini çok beyenmiş bir pehlivandır. He- men hemen kendini Kel Aliço ile bir ayar sayar. — Hünkâr baş pehlivanı şim- di Aliço mu? — Evet odur. Fakat gelmedi bu akşam. Öbürleri hep burada.. — Kara İboyu da göremiyo- rüm, — Evet, o da gelmedi. Tanı- yor musunuz kendisini? — Eh, biraz! — Ya! Nereden tanırsınız? — İstanbulda görmüştüm. — Ne zaman? Bekir pehlivan elile müphem bir işaret yaptı: — On, on iki sene var. — Demek o kadar eski... artık güreşmiyor. — Biz de yaşlandık ya... Ar- navut oğlu nerede? — Onuda mı tanıyorsunuz? — Biraz tanırım. İbo elçisi tâyin edildi z İki memleket arasında ticari Tefrika No. en varsa hodri tın da benden Hürkârdan izin aldı. Köyüne çekildi zannederim — Çok büyük bir pehlivandı — Güreşini seyrettin mi hiç? — Evet, biraz! — Demek İstanbulda bulundunuz. — O kadar fazla değil. — O zaman da güreşir mi idk niz? — Bazen, Arap Sait daha bir çok sual- ler sordu amma, Bekir pehlivan pek oralı olmadı. Kaçamak ce vaplar verdi. Bu sırada soyunması da sona erdiğinden kazan dibine doğru yürüdü. Hüseyin pehlivan ondan çok evvel kazanın dibine varmış bulunuyordu. Bu yağız çehreli gün görmüş pehlivana tepedi bakıyordu Hiç bir şey konuşmadan yağ- dılar. Cazgir düasını yaptı ortaya salıver- di. Hüseyin pehlivan karşısındı kine katiyen ehemmiyet vermez bir tavırla bakıyordu. Nasıl ol- sa galip geleceğine kat'i guret- te inanıyordu. İçinden Mustafa pehlivanın nasıl olup da böyle bir pehlivanı yenemediğine şa- şıyordu. Bir kelime ile memnun du. Hem bu pehlivanı çabucak yenerek Mustafa pehlivandan hlivan üstün olacağını isbat edecek, hem de ortaya konan ödülle bir likte Mustafa pehlivanın da beş çil altırlını alacaktı. Bütün bun- lar memnun olunacak geylerdi. Güreş gayet hızlı başladı. Hü- seyin pehlivanın hiç de işi uzat mak niyetinde olmadığı gayet açık bir şekilde anlaşılıyordu. Hemen hamle edip çaprazı aldı ve Bekir pehlivanı sürmeğe baş ladı. Bekir pehlivan üç dört a- dım geriledikten sonra hemen dönüp yere yattı. Başta hünkâr yaverleri ve pehlivanları olduğu halde halk Hüseyin pehlivanın bu ustaca hareketini hemen alkışlamıya başladı: — Yaşa Hüseyin pehlivan! — Aferin pehlivan — Doldur kündeyi! — Yen şu Bekir pehlivamı! Hünkâr pehlivanları ayni za- manda Mustafa-peklivana takıl makta da kusur etmiyorlardı. — Ne oldu senin .pehlivan Mustafa? — İlk elde Hüseyin bastırdı senin pehlivanı! — Nasıl yenemedin bu pehli- vanı Mustafa? — Gitti se. n beş altın! Fakat Mustafa pehlivan kati. 'yen oralı olmuyor ve bu sözlere ehemmiyet vermiyordu. Kendi- Bine takılan arkadaşlarına kısa- ca: — Ne acele ediyorsunuz? He le yensin, sonra konuşun! di- yordu. Hüseyin pehlivan Bekir peli- livanı böyle ilk elde bastırınca itimadı yüz yüz kuvvetlendi. Nasıl olsa galip geleceğine İman Hemen sarmayı vurdu. Bir müddet kemanede durdu. Sonra da şak kündesini almak Üzere sarmayı boşalttı. O sarmayı bo şaltır boşaltmaz Bekir pehlivan hemen sanki sırtında koca bir pehlivan yokmuş gibi kolaylık- la ayağa kalktı ve kalkmasile birlikte geri dönüp dalması ve Hüseyini altına alması bir ol- dü. (Devamı var) Ledy Kelly (Baş tarafı 1 incide) Yarbaşkanı Tümgeneral Erdelhun ile eşi, Kordiplom mensupları ile seçkin bir davetli kütlesi hazır bulunmuştu Bayan Keliy, İngilteredeki aa» Bar, dilsiz ve körler okulları hak- müzakereler başlıyacak Budapeşte: 2 (A.P.) — Macaris- kında geniş izahat verdikten son. Ta demiştir ki ftanın Ankara orta elçiliğine Janos Gyetval tayin edilmiştir, Küçük Emlâk sahipleri partisi - ne mensup cski elç! Yorgi Gülacsy Zeçen sonbaharda Macaristana dön mesi hususundaki bir daveti red - öidelidenberi, elçilir münhaldi. 'Yeni orta elçi Gyetvai, 1919 dan barbin sonuna kadar bir. - Macar Böçmeni sıfatiyle Birleşik — Ame- rikada — yerleşmiş ve — Amerikada Macarca — bir gazete — çıkarmıştır. Gyetval harpten sonra Macarista- na dönmüştür. Diğer taraftan Türkiye ile Ma- curistan arasında ticari ve — mall Müzakereler — başlıyacağı — bugün Budapeşte'de açıklanmıştır. U—— BOTÜN DÜNYA MART SAYISI (Devanu var) <— Bu kadar sıcak bir hüsnü- kabul gördüğümüz memleketiniz- den ayrılmak üzere olduğumuz i- çin gerek zevcim ve gerekse bon samimi bir teessür duymaktayız. Aranızda yaşamak. alâkalarınızı, problemlerinizi — ve ümitlerinizi biraz paylaşmanın bizim için u- nutulmaz bir hatıra teşkil edece- ğini âlengn söylemek — isterim. gelmezden önce, tari- Türk inkılâbını ve netico- lerini ” biliyorduk. Büyük Ata- türk'ü büyük bir önder, devlet a- damı ve ıslâhatçı olarak tanıyor ve kendisine saygı besliyorduk. Lâkin öldükten sonra meml, nizin atası olarak geride ulvi öimez bir Ülkü bıraktığıı olan her şeye, mokratik kuvvetinize ve va verliğinize beslenen aşkın çerçe vest içinde memleketinizi bu de- rece tevhit ettiğini bilmezdik bu gerçeğe burada vakıf olduk ve her nereye gidersek gi- delim bu gerçeği modern Türki- yenin bu harikulâde hususiyeti Türk an'anelerinize de- ÇIKTI! olarak izah edeceğiz.»

Bu sayıdan diğer sayfalar: