13 Şubat 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

13 Şubat 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Günde 3600 lira kazanç EN FAZLA KAZANAN SİNEMA YILDIZLARI : (Amerikada bulunan arkada- Hımız Turhan TÜRKER — yazı: yor:) — Film yıldızlarının se- belik kazançlarının miktarı si- rema meraklıları kadar diğer okuyucularımızın da merak et- tiği bir husus olsa gerektir Amerikan Hazine Bakanlığı, kazançlar hakkında yayınladığı tokamlarla bu merakı -hem de kat'i bir ifadeyle- tatmin etmiş bulunuyor. 947 senesi zarfında kudın yıldızlar arasında Bette Davis 328 bin Dolar 'Türk irası) ile birinci gelme tedir ki günlük kazancı vasati 2.000 liradan fazla Bros stüdyosu tarafından ang: je edilmiş olan sevimli filminde göreceğiz. Yine kadın yıldızlar arasında BAT kazanç rekorunun ikincili- 333 - Dolar Betty Grable kazanmiş bulunuyor. 20 'Th. Sentury Fox stüdyosu yıl- dızlarından olan Betty geçen A- ralık ayının 18 inde 33 yaşına ğim, senede — 20 (238.112 Türk İirası ile basmış bulunmaktadır. Erkek yıldızlara gelince.. ettiklerini görmekteyiz. Nitekim erkekler 947 kazanç rekorunu (918.400 r. Warmer aktrisi &on olarak, Janis Paige ile bir- ikte çevirdiği «Winter Meeting» Iş hayatının diğer sahalarında ol- duğu gibi sinemacılık sahasın. da da erkeklerin kadınlara na- zaran daha fazla kazanç temin arasında kıran Humphrey Bogartın senelik ka- yancı 461.361 Doları (1.318.609 'Türk lirası) bulmaktadır. Wal- Bir çok gairler, kadımı. çoğu bu sefer, * ter Huston, Bruce Bennett ve | almak istemiştir. 'Tim Holtla beraber çevirdiği Resimde gördüğünüz sevimli «Treasure of” the Sierra Mad- re — Sierra Modrein esrarı> fil- minden sonra karısı Louren Bacall ile birlikte <Key Lorgo» filmini çeviren Hurâphrey Bo- gartın karısının kazancımı de hesaba katarsak Gogart'lıların gcnede aşağı yukarı 2 milyon Ma kazançları var demektir Fakat bu kazançları fazla gör mek biraz da insafsızlık oluz. 2 bin mumluk lâmbaların al- tında saatlerce çalışmak kolay bir iş olmasa gerek. Gündelik iş- hayatları da türlü güzellik kenceleri arasında geçer. Kaldı ki bu kazancın hepsi el- lerine kalmaz. Büyük bir kısmı kazanç vergisi olarak hükümet tarafından alımr. Buna bir de, raevkileri icabı yıldızların şaşa- alı yaşayiş masraflarım ilâve e- dersek insanın bu kadar kazanç goyet az diyeceği geliyor. Annebella, Georges Marchall ile “Son aşk,, ı yazıyor Rejisör Georges Ohnet, yük bir muvaffakiyet kazanan «Demirci ustası> isimli filmden sonra bugün Georges Marshall ve Annabella'nın çevirmeğe baş- Tadıkları «Son Aşk> adlı bir fil- mi sahneye vazetmiş bulunuyor. Filmin mevzuu, meşhur bir halk romancısından alınmış ve senar yosu Françoise Giroud tarafın- dan yazılmıştır. Françolse, ro- manın mevzuunu tamamile de- Biştirmemişse, bile, onu, bugü- 'nün zaruretlerine göre, hareket lendirmeğe çalışmıştır. Bugün. «Son Aşk» filminin bir çok sahneleri. Billan court Btüdyosunda yapılmakta. da- ha fazla harekete ihtiyaç göste ren sahneler — ise. Bobleigh'in kış sporlarına müsait sahaların. da çevrilmektedir. Georges Marchall, Jean Da Toy'un sahneye vazetmiş olduğu €Yolcu Kadın> - filmini bü; bir muvaffakiyetle ortaya koy- duktan sonra şimdi de «Son Aşk» daki rolünü gerektiği şe- kilde oynamak için bıyık salmış bulunmaktadır. Bu filmde Marchall, Annabel- la'nın kocası rolündedir. Karı kuca mes'ut bir hayat sürmek- Susuz, Elektriksiz. ve Kaldırımsız bir sokak Şehremininde Seyit Ömet ma- hallesi Kasketçi — sokağında 0- Turan bir okuyucumuzdan al. dığımız mektupta denilmektedir ki — Oturmakta olduğum Kas- Retçi sokağında ne terkos dc elektrik lâmbası vardır. . Za- teu bozuk olan yol, karlı ve yağ- murlu günlerde çilmez bir çamurdan ge. hal alıyor. Yol dü- eltilmese dahi hic olmazsa kö- aetaşına bir lâmba - konulması için alâkalı makamlara yapmış olduğumu: müteaddit atlar hiçbir net Key e vermedi Tiyetin gazeteniz vamtasiyle Hlakalılara duyurulmasını rica ederim.» bü- iğvakâr taraf, elbette ki vardır. sından korkunuz Kadın Deniz Gibidir. zetmişlerdir. Bu, gercekten yerinde bir teşhistir. Zira, kadın, ma- hiyeti itibarile daima, kaypak bir hüviyet taşıyan bir varlıktır. O, aşırı tecessüsü yüzünden. Cennetten koğulduktan sonra Tanrı da intikam almak sevdasına düşmüş; fakat bunu Tanrv'nınsuretine göre yaratılmış olan insanı ağı içine A y n SA 4 ğu B ğ ir ben- | yıldız Roc'da da bu Onun sizi bir deniz gibi. sarma- saman, dalgalı bir denize yapama: yıldız. Patrocia ve tebessümün den kendinizi koruyunu: Bette Davis'in karak tedirler. Fakat bir Yılbaşı gece- si ansızın Annabellaya — bir â- gığı tarafından çekilen uygun- suz bir telgraf, aile hayatında bir geçimsizliğe sebep oluyor. Karı koca arasında şiddetli bir kıskançlık başgöstermiştir. An- cak Georges Marchal'in usta- lıklı hareketi sayesinde, sonun- da çiftler tekrar barışırlar. Annabella, «Ebedi Anlaş- mazlık> filminden sonra ilk de- Güreş çok meraklı bir hal al- mıştı. Çavuş yere düşünce pek fena oldu. Böyle bir adama hu- zur güreşinde mağlüb olmanın kendisi ve şöhreti için ne ayıp olduğunu pek güzel takdir edi yordu. Yeniden kurtulmak pınmağa başladı. için çır- Fakat ne yap Sa muvaffak olamıyordu. Yaban cı pehlivan kendisini pek fena 'akalamıştı. Sultan Aziz: — Nafile, Çavuş bu adamla baş edemiyecek, dedi. İyi bir livan kazandık! Buna rağmen diğerleri hâlâ pe Çavuştan ümidvar idiler. Kel Aliçoya gelince o sadece içinden uşa küfür edip duruyordu. Sicimoğlu hemen şaka uzan- dı. Çavuş da kol baskıya otur- du. Bunun üzerine yabancı peh livan hemen ters paçadan yaka i adı ve Çavuşu çocuk gibi döndü Tüp tekrar sırt üstü yeniverdi. On beş dakika ya olmuş, olmamı Artık kimsede tereddüd kal. madı. Bu yabancının birinci sı- nıf bir baş pehlivan olduğu ha kikati me le ki ydana çıkmıştı. gibi bir pehlivanı bi zamanda arka ark a ikl defa yenmiş olması bu ha kikati reddedilmez bir - gekilde ispat etmiş bulunuyordu. | teristik bir fotoğrafı çevirdiği bu filmde san'atının bütün inceliklerini muvaffak olmüştur. «Son aşk» da Georges Marchal'dan başka Tol alan diğer tanınmış artist- P. Kerien, Jean Dubucourt ve Roger Bon- ler gunlardır: — J. temps.. Bir çok heyecanlı sahnelerle dolu olan bu filmin önümüzde- ki ayın ilk haftasında Tanacağı tahmin edilmektedir. (ALİAHMED PEHLİVANIN BAŞ GÜREŞLERİ göstermeğe tamam- altmı — Fransada çok merd insan lar tanıdım; Bizin de onlar gibi Bana olduğunuza şübhem yok' dostluğunuzu bağışlarsanız rli hediye olacaktır — Onu çokdi bu dürbini de hedi; bul ediniz! Sizinkinden daha İyi olduğuna pek memnun oldum; kabul ediyorsunuz, değil mi? Murad Reis itiraz etti — Fakat sizin şahsınıza T de lütfen olarak ka: bu, mahsus değildir ve dönüşte zım olacaktır Bende bir tane daha kapısında nda köşkünün duran ve ancak on altı ya görünen bir tayfaya seslendi: — Rober! Tayfa koşarak geldi - ve Üç dört adım İleride dimdik duz- dü: Kaptan Buyur komutanım! — Kamaramda, yazı masası- nın sağ gözünde bir dürbin var; al da gel! Delikanlı koşarak gitti ve ell boş döndü Konutanım, kamaranızda misafir Matmazelin yattığını u- nuttunuz sanırım Hayır, fakat kendisini ra- hatsız etmeden emrimi yapabi- lirsin! — Şübhesiz, lâkin kamara- nın kapısı içeriden kapanmış- tır. — Öyleyse dursun,. Matma- zelin uyanmasını bekleriz. Murad Reise bakarak etti: — Değil mi dostum! Şimdilik sizinkini kullanırız! Genç korsan reisi şimdi dür- bini daha dikkatle gözden geçi- riyor daha mükemmel buluyor- dü. Biraz sonra Meri geldi; yü- zünde yorgunluktan ve üzüntü- den hiç bir iz kalmamıştı; hattâ neş'eliydi. Selâmlaştıktan sonra Kont Folinyiye sordu: — Silli'ye ne zaman varabi* liriz? Genç asılzade denize, ufukla- ra ve göklere baktı: Yapyalmız- dılar; etrafta ne bir karaltı ne de bir kuş vardı. Mavi deniz ve mavi gök... Denizde küçük dal- galar birbirini kovalıyordu; gök te en küçük bir leke yoktu. — Hava çok güzel! Allah da size yardım ediyor. Böyle devam ederse güneş batarken Silli ada- larını görebiliriz. Murad Reis genç kıza: — Seni gayet iyi görüyorum ve buna pek memnunum! Dedi, Meri onun koluna gi- rerek sokuldu: — Artık benim senden ba: hiç kimsem yoktur ve sen hiç birini aratmıyacaksın, annem- den ve babamdan bir gün mu- hakkak ayrılacaktım, çünkü ev- lenecektim. Fakat senden asla ayrılmıyacağım; sensiz yaşıya- mam! O sırada Lort Vestor ve karı- sı harap bir halde, Havr, den gemiye biniyorlar; Londraya gitmek üzere Brington'a doğru yola çıkıyorlardı; krala yalva- racaklar; Dük Dorçester'i teş- vik edecekler, kızlarının kurta- rılması uğrunda ne mümkünse yâPacaklardı. — Kara haber?... Ancak gece yarısından biraz önce Silli takım adalarına var- dılar; ay vardı ve denizi yaldız- ilâve Yazan : Sultan Aziz pek memnundu. Kel Aliçoya iyi bir rakip çıkmı tı. Senelerden beri bu mağrur baş pehlivanına dayanacak bir pehlivan bulamamıştı. İşte o a- rayıp bulamadığı pehlivan ken- diliğinden gelmiş bulunuyordu. Sicimoğlunun bu ustalığına memnun ol - ğer bu yabancı Aliço- ya da yenilmiyecek olursa padi gahin bu gimarık pehliva baş mabeyinci de muştu. Ej anın burnu bir hayli kırılmış olacak- tı. Padişah iki pehlivanı yanına ağırdı. Sonra da Kel Aliçoya i- taret etti, O da geldi. Önce — Bunda da kaza var mı? — Hayır efendimiz, Bu sefer hakkile yenildim. Padişah Aliçoya döndü — Nasıl, Çavuşa sordu: beğendin mi pehli- k devletlim! Daha çok yemesi |1 cak Çavuş gibiler yenilir — Demek sen bunu yenersin ekmek Ali Ahimed ** — Aman efendimiz, görmü- yor musunuz? - Bir el enselik canı var. — Pekâlâ öyleyse haftaya o- nunla sen karşılaşacaksın! — Emredersiniz devletlim!..: Sultan — Aziz mabeyincisine döndi Şuna beş altın ver! emrini verdi. İşte Sicimoğlu ilk imtihanını bu şekilde pek parlak olarak verdi. Tanınmış baş pehlivanlar dan Mustafa Çavuşu arka ar- kaya yirmi dakika içinde iki de- fa yendi. Zavallı Çavuşun — bun an do- layı Kel Aliçodan işitmediği ha- karet de kalmadı. Kel Aliço o- nu yerin dibine batırıyor, söy- lemediği söz bırakmıyordu. imtihanı parlak bir şekilde ver- miş, fakat yine yaranamamıştı. Her nedense Aliço kendisinden hoşlanmamış bulunuyordu. Mütemadiyen aleyhinde bulunu- yor, yüzüne kargı bile ileri ge« Brest açıklarında üç Ispanyol gemisi avladı; birinde| 15 duaya k-ll(ll - Tehlikesiz zelzeleler - Hafız bin altın bulundu Hai hyordu;. Timandan iki kadirga çıktı; onlara doğru — geldiler. Murad Reis elindeki feneri sal bir yanlışlık ol irdu. hyor naması - çin işaret veri; Kadirganın biri iki yüz kula: yaklaşınca Murad Reis ba rak kendisini tanıttı korsanlar karşılıklı birbirlerini selâmladılar. Fransız harb gemisi ©: iki kadirga onun — gerisindi limana girdiler mak üzere taraf se adar izdi; yirmi k dirga çifte demir üstünde ordu. Murad Reis ve Kont çıktılar. Koca Mer vinçle karşıladı; hepsini ya- naklarından — öpüp — kucakladı Meriyi alnından öptükten sonra tepeden tırnağa kadar süzdü sonra Murad Reise dönerek — Bre evlât, durdun durdun da turnayı gözünden vurdun! Dedi ve etrafına bakarak ilâ ve etti Hoca İshak nerede?. Ali Reisle gitti. Burada ı,ıw dı gimdi nikâhınızı kı; ğe korduk! Murad Reis ce — Yedi gün yedi /apacağız! ketsiz duru; arkadaşları, i Reis onları anlamak için limanda duran kadirgasına gitti. Murad Reisin hizmetlerini elli yaşlarında gayet terbiyeli ve fe- dakâr bir Cezayirli kadın yapı- yordu; Meri'yi soydu, — yatırdı. Kendisi de onun baş ucundaki mindere kıvrilıp uyudu. Murad Reisin yokluğunda mühim bir hâdise olmamıştı. Koca Hasan diyordu ki: — Ali Reis beş kadirga ile Brest açıklarında gemisi avladı; birisinde altmış bin —altın bulundu. — Diğet ikisinde buğday vardı. Mustafa Reisin kadirgası Bristol önünde bir İngiliz kalyonundan on bin altın haraç aldı. Koca Memi Re is evvelki gün Lündy adası ar- dında pusulandı; Bristoldan çı- kan on dokuz gemiye biner al- tın yol parası kesti. İngiliz kor sanları kuvvetli bir İngiliz filo- sunun Sutamptandan çıktı; burayı basmak üzere geldiğini haber verdiler. Ali Reis şimdi © taraflardadır. Murad Reis Pariste Meri'nin söylediklerini, Kont Folinyi'nin duyduğu top sesleri, İngiliz kor sanlarının verdiği haberi birbi- rine bağladı ve: — Ali Relsle Dük Dorçeşter tutuşmuş olmasınlar! Diye düşündü; yerinden fır- ladı; Koca Memi Reise koştu ve şübhesini anlattı. Koca Memi Reis: — Sabah ola, hayır ola! Dedi, Ali Reis sıkışık durum- da kalırsa mutlaka bir haber salardı. demi üç İspanyol (Devamı var) * * ri söylenmekten çekinmiyordu. Çok sabırlı ve terbiyeli bir a- dam olan Sicimoğlu her şeye katlaniyor, hiç ses çıkarmıyor- du. Kel Aliçodan çekinen diğer pehlivanlar da bu pehlivana bir yakınlık gösteremiyorlardı. Si- cimoğlu bu suretle koca saray- da adeta tek başına yaşıyordu. Bu suretle hafta geçti ve gü- reş günü geldi. O sabah baş mabeyinci Sicimoğlunu odasına * * çağırttı ve sözü güreşe getire- rek Aman delikanlı, dedi. Bu- gün — karşılaşacağın — pehlivan çok kuvvetlidir. Kendisi memlı ketin baş pehlivanıdır. Çok dik- kat et. Öyle Mustafa Çavuşa falan benzemez. Şuna — çabuk mağlüb olmazsan bir hayli nunu kırmış olacaksın. - Fakat eğer Aliço güreşi uzatacak gibi olursa sakın buna — kapılma Hemen pes et olduğun için İnsanı ezer, ezer di kin onün bü öyü- Ben buranın ya> bancısı onu bil- mezsin, le- şini yener, 4 ar, gerde- cis verdi: gi ece düğün ” Ş — Kirk gün kırk gece yapsan değer! Murad Reis Rişliyö ile yaptı- ği görüşmeleri, Fransada başıı gelenleri kısaca anlattı. Koca Memi Reis: — İyi olmuş; Fransızlar mert insanlar amma hükümet ve harb işlerini beceremiyorlar sözlerine güvenilmez! Dedi. Murad Reis Meri'yi evi- ne götürdü; sonra kendisinin yokluğunda neler olup bittiğini Tefrika No:133 i S OHE H BETLERİ Pa AŞ Aşirin tındık sıçanı - İstiab hacmi ve biz « Seyahat sarayı - Ezan delileri İartlime Baldı! arayel karlıyor... Rüzgâr ar tıyor, fırtına de diyor... — Kar yağıyor a hirde hayat Ek- ürper afsilât yere kara sapl Karadeniz Şilepler mışlar. Acı haberler lara çıkıyormuş. motörler Boğaza sığı Zonguldaktan kömür Allahın gelmesi artık Tütfuna kalmış! Ellerimizi açıp duaya başlıyo- «Habib-i- Ek- yüzü suyu hürmetine artık bu rüzgârı kes! Fırtıı dindir! Saçı ruz: Yarabbi! rem> in bitmedik yetimler hakkı için biz. kullarına - ac:, Bir lodos ihsan eyle; bir yağ- mur yağdır da şu karlar erisin! Hakikaten hava lodosluyor. Bü- Bir Tepeden tır Saçaklardan ye damlıyan kar suyu, her geçtiği yerde ürpertiler yapa- rak iki omuz arasında kaybolu- Karlar başlıyor erimeğe.. tün sokaklar vıcık vıcık. otomobil geçti mi yor. Arkadan bir de bıcırgan bir yağmur başlıyor. Bu'sefer şehrin zamanla tamirsizlikten kaplumbağa sırtını andıran par ke kaldırımları çamurla vızır vi zır kayıyor. Caddeler, — gübreli sümüklü, salyalı birer ırmak 0- luyor. Ellerimizi açıp duaya başlıyo ruz: Yarabbi! Kerbelâda revân olan dem için artık bu lodosu kes! Yağmuru dindir! Dişi kal- mamış hakkı eski kanun mütekaitleri biz kullarına acı Bir rüzgâr ihsan eyle şu yerler kurusun! —Bir kar yağdır da şu pislik örtülsün! Ve böyle devam ediyor. Tabii düacıların ön safında meclisi i- le, encümeni ile belediye var... İşimiz duaya kaldı. * zelzeleler yorkta Babor İstas- onunda —» ı ürb ' ) Ki ni — ÖÜŞP Süt ' üci $ Filân KLTUE inell; Balan yardı MA RD AELGRİ DA İ Okarr SÜĞ yördü kam | — Herhalde bizim rasathanede | ki âletlerde öyle örümcek, tahta kurusu, fındık sıçanı gibi mah. lüklar bulunmadığı anlaşılıyor Çünkü rasathanemiz ne zelze le kaydeder, ne yıldızdan bahse T; hava hakkında verdiği m İARI| lümat da daima tersine için o da biz de Allah âfiyet ver * Hafız Âşirin fındık sıçanı: pek rahatızdır z âletindeki örüm- cek bana rahmetli hâ nende Hafız Âşirin başına gelen vak'ayı hatırlattı. Bir gün bir Yahudi Hafız Âşire başkası he- sabına gıramofon plâğına şarkı okuyacağına, bunu bir makine alarak kendi hesabına yapmasını | ve bununla daha ziyade istifade | edeceğini söylemiş. Hafız kabul etmiş, Yahudi sözde tavassut et miş, Hafız Âşire bir makine al- dirmiş, Âleti eve getirmişler. Şu ma elze Şu düğmeye basılacak nivelâ çevrilecek... Şu delikten okunacak... Hakikaten bu ameli ye yapılınca içerden bir tıkır- Herkes tı başlamış. Hafız Âşir, Yahudiye 300 pürha can altın saymış... O akşam çoluk çocuk toplanmışlar. Musikisi - nas, eline defi almış, düğmey basmış... Bir gazel okumuş, Manivelâyı çevirmiş. Bir şarkı parlatmış... - Düğmeyi bastır- . Bir de köçek havası oku- Taiş. muş. Beklemişler. Şimdi şu ara- dan dolmuş plâk çıkacak. Bekle bekle... Bir şey yok. Hafız Âşire bir şüphe gelmiş, bir de âletin cilâlı kapağını sök sün ki ne görsün? Minimini bir fındık sıçanı içerde zıp Zıp zıp- hyor. Tıkırtıyı yapan da ©. Zava Paranin gitti ğine çok yazdım amma... San- dığın karşısına geçip de aşk ile şevk ile okuduğum şarkılara gazellere daha fazla yandım!: derdi. * İstiab hacmi ve biz. ir yatakta ikişer Üçer hastanın kadın olduk- larını - birden dünyanın en| bire * gözüm meşhür — sis - seçmedi — de N mografi var - fukara mahal- // mış. Son za - İesinde sünnet J — < larda bu düğünü — san- wm hassas âletin dim. — Meğer f| ] bir çok zelzele modern has ler kaydettiği tahanelerimi görülmüş. Fa- zin birinde do kat zelzelele - ğum kovuşu imiş. Yersizlik! rin bir yerde hastaları üst üste bir yatağa vukuuna dair hiçbir malümat a-| yatırıyorlarmış. Hastahanenin hınamadığı için herkes hayrette| doktoru: «Bu, bir şey mi? de- kalmış. Anlaşılan orada Fatin | miş. Bizim dört hastayı da bir Hoca gibi bir (hey'etşinas) da bulunmadığı için bu zelzelelerin arzın içinde boşlukların dolma- Si ile husule gelen sarsıntılar olduğuna dair bir JÂf savuran da olmamış. Nihayet bir gün âlet temizle nirken görülmüş ki içeride koca bir örümcek ağını örmekle meş gul; tabil kaydedilen zelzelelerin yalnız âlette olduğu anlaşılmış. bu mı ail les bi te mur nuna düşme. Bir daha iflâh ol- mazsın, güreş tutamazsın! — Çok teşekkür ederim. Fa- kat siz merak etmeyin. Ben kendimi kimseye ezdirmem. Her halde elimden geldiği kadar kendimi korurum. O gün Sultan Aziz güreşin er- ken başlamasını emretmişti. Gü- reşten evvel iki pehlivan, karşı- sında yer öpüp divan durduklu- Ti zaman Aliçoya şöyle dedi zel bir güreş istiyorum anladın mı Ali? — Anladım efendim. düli Şim Öyle adamı ezmeğe, yıp- baş ratmağa bakmıyacaksın! diy — Ben senin huyunu bilirim. etm Güreş istiyorum. — Haydi bakalım şimdi! bir Kel Aliço padişaha — cevab verfmiyordu amma, içinden dur- mu madan sövüp sayıyordu: Sic «— Hele şununla bir tutuşa- tırp yım, gösteririm ona pehlivanlı- m ğin ne demek olduğunu!» di Ş Güreş yavaş başladı. ço S bir karşı kini yokluyı kat Sicimoğlu hiç bekliyordu. Böyle bir kaç dakika geçti. Ondan sonra Aliço yavaş yavaş el ense ve Onun güreşe ması üzerin€ diğer pehlivanlar hemen göyle konuşmağa koyul- — Eh, Sicimoğlu hapı yuttu. — Aliço güreşmek değil, a- damcağızı öldürmek ni — Evet, güreşe öyle başladı. tırpanları yallıyı öldürecek. — Tabil öbürü de padişahın ! Aliço şimdi gittikçe vanı bir el ense ve yatağa yatırdığımız oluyor.» Hastahane yatak mes'elesini halletmiş demektir. Belediye de undan ibret alarak mesken es'elesini böyle halletse olmaz mı? Meselâ bir evde dört beş lenin oturabilmesini temin ey se O zaman hem ev sahipleri hem de kiracılar hoşnut kalır. r ev alır mı? Dört hastayı bir yatak alıyor da dört nılo)—ı du. el Ali- surette şısındakini yokluyordu. Fa- Sicimoğlu hiç bir hareket» bulunmuyordu. O da hücu- Aliçodan gelmesini kendine has bir n Kel tırpanlara — başladı. bu şekilde başl lar: tinde... ndi yavaş yavaş el ense ve şiddetlendirecek. Za- varmadan hiç farkına pehlivanına — dayanıyorum 'e sevinip duracak, Efendimiz buna müsaad Ben de öyle sanıyorum hızlanan makine gibi yabancı pehli- tırpan yağ- runa tutmuş bulunuyordu. imoğlu sadece bu el ense v nlara karşı koymağa çalış kla meşguldü. var) Dova OK a e çıktığı | bir ev neden almasın? Hem biz- de istiab hacmi diye bir gey var mı? İnanmazsanız otobüslerle tramvaylara bakınız! * Seyahat sarayı: dalet Bakanı, İstan- bul Adalet rin yazdığına bakılırsa yine Babiâlideki tomruk daire- “ sine karar ve lmiş. Karar verilmiş diyo- ruz. Amma bu ar değildir ha... Bu tirip Sulta- çıkabiliriz. kat'i bir kar radan fikrimizi deği nahmed meydanına Oradan Fatihe, Fatihten Çıra « ğan Sarayı ankazına, oradan da Cağaloğluna atlarız. Adalet Sarayı!... Hangi Ada- let Sarayı? Buna sadece seya- hat sarayı demek daha doğru- dur. Hem de bu saray çi- leri seyahat ettiren deği dan doğruya kendisi seyah: den bir saraydır. Mademki hükümet müttefiktir ve ri bırakan arsa Öyle ise evvelâ sarayı yaptır- malı altına tekerlekler koyduz- malı ve her hükümet tebeddü- lünde sarayı yeni gelen Bakanın münasip gördüğü yere naklet- meli. Çok düşündük. ka çare bulapadık, ö zan delileri: da alnız bu iş mes'elesidir. Bundan bas- ecliste Arabca ezan lun eski mec | zublarından — © deli Sıtkı ile İ deli Salihi ha- Ö & tırlattı. Bunla & — rın ikisi de e- zanla bozmüş D zavallılardı. Deli Sıtkı ca- ” mi avluların - da bir elile ağaca tutunur ne döne ezan okurdu. Deli Sa he de çocuklar «Deli Salih! De- li Salih! Camisi var minaresi !> diye bağırırlar, kızdırır- Eh! Adli Tıblara, Bakırköy seyahatlerine, raporlara ve bi!- hassa gazetelerde gördüğümüz | resimlere bakarsak fuzuli mü- ezzinlerin Deli Sıtkı ile Deli Sa- lihin meslekdaşlarından oldukla rına inanmak lâzımgelir. Mes'eleye lüzumundan fazla ehemmiyet verildi. Bunu vak'a- nın kahramanlarına lâyık su- rette halletmek — mümkündü. Şöyle ki: * Vaktile Süleymaniye tımarha- nesinden iki deli kaçmış Süley- maniye camiinin minarelerinden birine çıkmışlar... Delileri ınina reden İndirmeğe imkân yok. Ni- hayet Güllâbici başı gelmiş: — Ulan! demiş, inin aşağı- ya... Deliler: — İnmeyiz ağa. Biz buradan uçacağız. Güllâbici hemen cebinden ca- kıyı çıkarmış: Demişle — Şimdi inerseniz inersiniz... 'Yoksa Allahla ahdım olsun mi- nareyi kökünden keser, devirir, sizi de kıskıvrak yakalarım. Deliler bunu — işitince paldır küldür merdivenleri dörder dön der inerek kendilerini dışeriya atmışlar. En mükemmel gıdamız SÜT En değerli İngiliz ve Ame - W rikan ilim adamlarının en son çıkan eserlerinden faydalana - rak Veteriner Pratisyen Hayri Vasıf Taran tarafından yazılan bu kitap ço babalar cuk büyüten ana ve | ve herkes için gereklidir. Fi - yatı yalnız 25 KURUŞ olup almak #idaki adrese — başvurmalar “Haliç feneri: Abdülezel Paşa Caddesi 307 No.,, ae? l AD

Bu sayıdan diğer sayfalar: