aA 24 OCAK 1919 l ÜZYEN YAZAN: Eski bir politikacı No. 30 Ali Kemal alt ka kuldu. Bu sırada tta bir odaya so- yanıma gelen bir yaver, paşanın emrile Ali Kemaile göıüşebi!eceğimi bildir di. Derhal aşağıya indim — Tahminlerimde — yanılmış olabilirim pa feticenin böy le tecelli etmesinden her vatan perver gibi ben de memnunum. Yazdıklarımın ve yaptıklarımın hesabını verdiğim vakit memle- ketin selâmetinden başka bir e- melim olmadığı meydana çıka- caktır! — Senin adın Artin Kemal- dir ve millet senin cezanı vere- cektir! — Hareketlerimin — hesabını vermeğe her vakit hazırım. Bu na imkân bulacağım için sevin- mekteyim! Paşanın sesi, gök gürültüsü- ne benziyen bir ha aldı: — Sen bir vatan hainlsin! let seni idüâm edecektir! © ana kadar vekarını, soğuk- kanlılığım muhafaza eden Ali Kemal, birdenbire, bu «İdam> sözü üzerine şaşkıaa dönmüş- tü. Benzi sapsarı olmuş, gözlü- ğünü eline alıyor, burnuna ta- kıyor, olduğu yerde iki yana sal lanarak müvazenesini temine ça lışıyor ve dudakları ”- arasında anlaşılmaz bir şeyler söylüyor- du. — Götürün şunu, dokuz nu- maralı divanıharbe!... Bir zabit Ali Kemalin koluna girdi. Nureddin paşa — odasına çekilirken, düşmemek için zabi- tin koluna yaslanan Ali Kemal de, köşkün merdivenlerinden alt kat salona iniyordu. Nureddin paşanın bu dokuz numaralı divanıharbinin ne ol- duğunu, malyetindekiler pek İ- yi biliyorlardı. İzmirin istirda- dında, İzmir metropolitinin do dokuz numaralı divanıharbden geçtiğini, hepsi hatırlamıştı. Ali Kemal alt katta bir oda- ya sokuldu. Bu sırada yanıma gelen bir yaver, paşanın emrile 'Ali Kemalle görüşebileceğimi bildirdi. Derhal aşağıya indim. Sarayın mermer merdivenleri- nin karşısına düşen büyük ka- pi önünde bir kalabalık top- lanmıştı. Aldırış etmedim, Ali Kemal beyin İstirahat etmek Ü- e alındığı odaya girdim. Bu- 'ası, yere hasır döşenmiş bom- boğ bir oda İdi. Ali Kemal oda- zın ortasında ayakta duruyor- du. Yanına yaklaştım, kendimi tanıttım. «Benden ne istiyor - > gibi' yüzüme bakıyordu. Millt ordunun hududları dal line girdiğini, yakında tabiati Ankaraya gönderileceğini bu va ziyet karşısında bir gazeteci ve meslekdaş sıfatile — intibalarını öğrenmek istediğimi — söyledim. Yüzüme uzun uzun baktı ve — Bu kadar büyük bir işin başarılacağını asla ümid etmi- yordum, Askerlerimizin ve bil- hassa genç zabitlerimizin göster dikleri kahramanlığın ve feda- kârlığın hayranıyım!> dedi ve yüzüme hazin hazin bakmakta devam ederek — Daha ne başka bir arzun ilâve etti. Bu sırada bir emir zabiti içe ri girdi ve Ali Kemale divanı- harbe gideceğini tefhim etti. O- dadan çıkarken iki yanında iki muhafız bulunuyordu. Mi söyliyebilirim, r mı? diye Ben, gördüklerimi kaydet- mek, notlarımı tamamlamak 1- çin odanın bir kenarına çekil- dim. Bu gırada dışarıdan müd- hiş bir gürültü gelmeğe başla- dı. Gittikce büyüyen bir uğultu arasında, bağrışmalar, <Vur, öl dür, tepele'» sesleri - ortalığı kaplamıştı. Ne olduğunu anlıya mıyarak hayret ve merak ile dışarı firladım. Sarayın büyük kapısı karşısındaki mermer sa- hanlığa geldiğim vakit karşılaş tığım manzara tüylerimi ürperte cek kadar müdhişti. Çoğu peri- gan kıyafetli seksen yüz kişilik bir kalabalık büyük kapının ö- nündeki meydanlıkta büyük bir halka teşkil etmişlerdi. Ali Kı mal bu halkanın ortasında her taraftan yağmakta olan irili u- faklı taşlarla başından, yüzün- den kanlar akarak sağa — sola kaçmağa, bu müdhiş hücumdan kendini — korumağa — çalışıyor ve nihayet saniyeler geçtikçe yediği darbelerin tesiri altınnda, üstü başı kan içinde olduğu hal de bağırıyor: — Bir tabanca verin de inti- har edeyim! Fakat bayır, ona bu büyük yardımı, bu büyük iyiliği yapan çıkmıyacaktır. Yağan taşların açtığı yaralarla şekli değişmiş, kafatası korkunç bir hal almış tı. Kendinden geçmiş bir halde yere yuvarlandı. Kollarını up- uzun açarak ellerile, bacaklarile can çekişmeğe benzer bir takım hareketler yapıyordu. Öldürücü taş yağmuru devam ediyordu. Bir aralık bütün kudretini top- ladı. Doğrulmak istermiş gibi başını yerden kaldırdı. Her ta- rafından kanlar akan bu başın korkunç bir şekil alan dudak- ları arasından korkunç bir fer- yad işitildi: — Büyük taş, iri taş atın! Allah aşkına büyük taş... Ça- buk öldürün! Ali Kemalin son gözleri bun- lar oldu. Ellerinde demir parça- ları, kalın gopalar, iri tag par- çaları tutan bir kalabalık, üze- rine üşüştü. Bir kaç saniye son ra, parça parça elbiselerinden be yaz çamaşırları meydana çık- mış, kafası davul gibi kocaman ve kanlı bir gekil almış bu bed- badt vücudün sol ayağına bir ip bağladılar ve «Artin Kemal ge- liyor!» diye bağrışarak İzmit çarşısına doğru sürüklemiye başladılar. (Devamı var) GN e Permi van Vali Kırdar Cumaya geliyor Vai ve Öenle Bliteni — D tari kat şekilde — anlaşılmıştır. Lütfi Kırdar ayın 28 in- e günü 'ekütl18 d bir Biekliya v çakile Yeşilköye gelecektir. Vali Lütfi Kırdar'ın şehrimize lar söylemişlerdir. Bu itibarla Lüt- fi Kırdar hbemen vazifesine başlaya- miyacaktır. Yurdumuzun dört köşesinde İstedikleri EVİ, ARSAYI, TARLAYI, Beğendikleri E ŞY AYI imkânlarını sağlamağı düşünmüş. 1949 İKRAMİYE TUTARINI Edinmek 300.000 4 Çekilişin 25.000, 10.000, İkramiyelerden başka 1000 muhtelif miktarda 461 ikramiye vardır Çekilişler; 28 Şubat, 80 Mayıs, 81 Ağustos, 30 Aralırk İkramiyolerden — faydalanmak Için çekilişlerden bir ay Evvel vadesiz tasarruf hosahında 100 Jirası bulunmak Ve bu mikdarı Muhafaza Hesaplarında 100 iiradan fazla edenler her 600 ilra için ayrı .C. ZİRAAT BANKASI Müşterilerini memnun edebilmek için onlara belli bir yerde, belli bir evi, arsayı değil İstedikleri yerde, Çekiliş tarihinokadar devamlı Şeklide etmek kâfidir. Aynlmüddet zarfında yayılmış bulunan sayın liraya YÜKSELTMİSTİR nde her bi 5.000 lir alık lira ile 50 lira arasında YENI SABAH Cevab ve Tenkidlerimiz İsmet Doğru: — <Amber'in. Do guşu> başlıklı tercemenizi entere gan bulmadık Çünkü bu konuda dünyada ve bizim matbuatımızda çok yazıldı. Sizden daha bakir konulâ da tercemeler bekliyoruz. Mehmed Kalkanoğlu: — (Sark 1a) — «Mehtap) şiirinizi begen - dik. Duygularınım sürreal olarak işlemişsiniz. Yalnız mânası ve il- ham ettiği hayal ve fikirleri kı - mr olan bazı mistoları tarkettik. Mümkün olduğu kadar hayal, his ve fikirlerinizi müphemiyetten kur tarmız, Kelimelerin tedat ettirece Bi hayaller, hisler, — biraz vuzuh Fesbetmelidir. Bunları yapabildi- giniz takdirde sla iyi yazabilecek- siniz. Şilrinizi tashih ederek neşrede ceğiz. Nesirleriniz! okuduk. Tas- virleriniz gayet zayıftır. Seçtiğiniz mevzuları beğenmedik. Kaleminizi birde başka mevzularda deneyi - riz. * Ahmet Hüsam Cindoruk; «Ac- zam> başlığını taşıyan manzume- rizde biz, arzunuzun ne olduğunu bir türlü anlıyamadık. Hakikaten gilriniz bir bilmeceye benziyor. Biz, gilrde bu dereca aşırı bir müp hemiyetehiç de - tarafdar değiliz. Manzümenizde, eski, yeni ve hentiz Türkçede tam kargılıkları bulur zamamış kelimelere tesadüf edi- liyor. Siz, diğer arkadaşlarınıza yap- tığımız tavsiyeleri okuyunuz. Yeni tirlerinizi bekliyoruz. * Nihad Gökçöl: (Kadıköy) — Şi irlerinizi sütunlarımıza memnuni- yetle geçiriyoruz. Sizi -herşeyden €vvel tebrik ederiz. Aruz veznini göyet iyi kullâniyor, hariktlâde tasvirler yapıyorsunuz. Bu sahada çalıştığınız takdirde bir kıymet ola cağınıza, biz şimd!den inanıyoruz. M. Kasırga: (Kırklareli) — «Sı laya hasret> ve — «Hıçlarıklarım> Bâlı gürleriniz tetkik olundu. He- ce vezni kalıplarını iyi kullanıyor- Bunuz. Ancak biraz — bedbinsiniz. Bu haleti rühiyeden kurtulursanız Gaha iyi yazacaksınız. Başka gi- irleriniz! bekliyoruz. * Selâhaddin Çoğtay — «Yine Felekten> isimli gürinizi işlenme ğe muhtaç bulduğumuz için neş redemiyoruz. Rindane yazmak istemiş, fakat muvaffak olama- mışsınız. Önce teknik hataları- nızı sayalım: Kafiyeleriniz bo- zguk. Kelimeleri kafiye yap- mak için tahrif ediyorsunuz. Ve zin yok, gayet müphem manâlı kelimelerle bir şeyler söylüyor- sunuz. Bunula beraber, güzel tahas- süsleriniz vardır. Oldukça kısa yazınız ve çok okuyunuz. Eski mazmunları bırakınız, — gülden ve aşktan çok bahsedildiği için bu ifadelere meylinizi doğru bul muyoru: * Nejat Işın: (Beyazıt) — «Kal madı Başka» başlıklı vezinsiz gi irinizde bir dertten bahsedili; Bu der£ nedir? Meçhül. İlk mısralarda (0£) çekiliyor ve tekerrür ediyor. Bu nidaları vazıh bir ifade halin- ne çeviriniz. İlk kıt'ada «şu dert denizin- de> mısramdan sonra, <mehta- bın sırmalı İzinde» diyorsunuz. Bu son misradaki, «mehtap> ve bir bakiyeyi muhafaza bir kur'a numarası alırlar. «sırmalı iz> tabirleri insana cıma hissinden ziyade haz verir. “Burada yaşamaktan duyulan bir bedbinlik havamı telkin etmek istiyorsunuz. —Arkasından çok garip bir tasvir, âdeta bir espri yapıyorsunuz. Kayıkçının denize — bağlılığı belki (esir) kelimesile belirtile bilir; fakat deniz «gu dert deni zi> ifadesile tehzil edilemez. Şi- irinizde bir takım lüzumsuz zi- haflar gördük. «çekecen» gibi. ize bu çığırda olgunlaşma- nız için k a yazmanızı ve rebest azan tanınmış kalem- umanızı tavsiye ederiz. e Vedat: (Üsküdar) — Suna yazdığınız gliriniz! okuduk O bakışlarında sen zilen kalbi sevsen Beytini, biz pek müphem bul- duk, İkinci mısr kalp ten kastınız nedir k ezilen kalb kimo alddir, biz t nu anlıyamadık n bakışlarla kalbin sevil mesini biraz tuhaf bulduk, Ger- | çi aşkta bakışların da bir yeri yardır; fakat ön pilânda duygı larımız gelmektedir. Aşkta, kal. bin sevilmesi nihayet sembolik bir ifadedir. Aşkın derinliğine inecek olursanız ve bunu reallst bir görüşle yaparsanız, kalbin talt derecede kaldığını siz de iti. raf ederainiz. Bir nokta daha var bugünün insanları artık bakışlardaki aşk Ia iktifa etmez bir hale gelmiş. tir, Mamafih çalışırsanız, bize iyi ŞİCENC KALEMLE SAYFA: 8 ŞARKI Sen gülersin, ben susar aşkınla sessiz inlerim, Sustuğun demler sükütundan figanlar dinlerim, Kül olur geçmiş hayatım, ihtirasım, kinlerim, Sustuğun demler süküt * * tundan figanlar dinlerim, Bir felâket yokluğun, bir başka âfet varlığın, İltifatın can alış, eşsiz Birf Nâhi kudretin var Sustuğun demler süküt * » lütuf gaddarlığın. belki bundan ey kadın! tundan figanlar dinlerim. NİHAD GÖKÇÖL Gözümde tüten çocukluğum Çocukluğum gözümde Güvercin uçurduğum tüter Sofasında değnekten at koşturduğum Babamın huzur dolu evi * Bahçelerinde çiçekler, Vo ha Gül * Hiç yüzünden duyulan meyveler sı gül kokan memleketim naklı, kiraz dudaklı kızlar..ç kederler Aşkı bilmeden geçen günler,.ç No güzeldinirz..., * * Niçin, niçin yâda geldiniz Senelerin uyuttuğu hatıralar. x Ve hayal iklimlerinde No güzeldiniz.... * * Çocukluğum gözümde Beyaz boyalı evimiz arzular tüter gimdrcn Kardeşlerim, anam, babam hepimiz.c» No güzeldiniz. n ** OAHD GÜNAL Bir mektup Bir mektub bekliyorunu Postadan, Yılların hasretliğini dindirecek Bir mektub bekliyorum, * * Bir haber bekliyorum Telgraf tellerinden Bir haber. Hasretliğin bittiğini bi ildlrecek «Tegraf tellerini arşınlamalı, Xâr üstüne yâr seveni kurşunlamalı * Diyecek bir kimseden baber. «Telgrafın tellerine kuşlar mı konazt 'K İnsan sevdiğine böyle Mi yanar? Ve insan geçen günleri unutur mu? Nasıl hatırlamaz... © mehtap lemlerini. MEHMET KALKANOĞLU Hikâye SARI ÇOBAN Sabah oluyordu. Sular renk- leniyor, bulutlar - beyazlaşıyor, köy bütün varlığı ile canlanı- yordu. Horozlar günle beraber gözlerini açıyorlar basık ve kers Ppiç duvarlı evlerin yorgun sa- hiplerini iş başına çağırıyordu. (K...)köyünde sabah her za- man böyle olurdu. İnsanlar şa- fakla kalkarlar, kara ekmokle- rini yer, hayvanlarla beraber işe koyulurlardı. Çocuklar sürüleri- 'nin başına koşar, kızlar kadınlar yazıya dökülürler, erkekler e- kin biçmeye giderlerdi. Sarı çoban (K...) köyünün bir köylüsüydü. Kamış kulübe sinin yapraklarla örtülü tavanın dan toz toz ışıklar saman yata- ğina serpilince gözlerini açtı. Yamalı kara şalvarını beyaz do 'nun Üstüne, kısa kollu güdüğünü çıplak sırtına geçirdi. Kıvırcık sarı saçlarına kırmızı mendili- ni bağladı. Kavalını koynuna soktu. Kulübesinden fırladı, A- dam boyu ekinlerin arasına gö- müle gömüle yürüdü. Köyü or- tasından yaran ırmağın sığ kıyı- sına vardı. Kurşuni suları avuç ladı. Elini yüzünü yıkadı. Son- Ta ovanın sağ yamacındaki ağı:- la yöneldi. Beş yıl her sabah a- ğil kapısını eli ile açar, sevgili koyunlarını önüne katıp götü- rürdü, Yanaşmalığa girdiği zaman on iki yaşında vardı. Babasının ölümü Üzerine anasının ikinci eri eve geldi. Bir iki ay sonra da sarı çobanı 12 yıllık ocağının dışına ativerdi. Koskocaman bo- yu olan bu el oğluna bakacak de ğildi ya... Bereket” versin muallimi iyi bir gençti. Çocuğu yanma al- dı. Üstünü başını düzeltti. Mek- 'tebin küçük bir odasında, ona bir yatak yaptı. Okuma yazma öğretip, çocuğun saf ve koyu cehaletini gidermiye çalıştı. Sev gi ve şefkat gibi çocuk ruhunun en eşsiz ihtiyaçları ile onu bağ rına bastı. Ne yazık ki bu uzun sürmedi... Tesadüfün kara pen- çesi, oraya da geldi yetişti. Bir gün genç muallimin an- sızın köyü terk etmesi gerekti. Yıllarca, ağalığının hükmünü İti Tazssız Bürmüş bir adamın çocu- ğunu azarlayıp, yıl “döneminde A Kar yağarken Düşüyor binlerce beyaz kelebek, Kanadı kırılmış gibi göklerden Ağlıyor uzaktan küçük bir bebek; Birşeyler toplamak İstiyor yerden * * Sanki bahar gelmiş de papatyalar, Serpilmiş ansızın gimdi kırlara. Bu sessiz anlarda, gi Bürünmüş benbeyaz yaj zel rüyalar, n karlara. KEMAL KUMBAĞI —a — — — A gürler gönderebileceksiniz. Muzaffer Ergüçlü: (Şevketi- ye) — «Ölmeyen aşk> - başlığı altında yazdığınız manzum yazı nızı, biz biraz daha üzerinde dur manızı Jüzumlu gördüğümüz 1- çin neşretmiyoruz Şüiirinizin ilk mısrar şöyledir: «— Beni bildiğimdenberi» Burada ne demek istediğiniz anlaşılmaktadır; fakat bunu başka bir ifade ile anlatmanız kabildi, Sonra gürde, en çok dikkat edilecek hususiyet, ahenktir. Teknik bakımdan da güriniz- de hatalar vardır.(Bildiğimden- beri) ile (gördüğümdenberi) ke limeleri kafiyo olamaz, İşaret ettiğimiz hatalarınızı düzeltirseniz, gliriniz güzel ola- caktır, ancak size herşeyden ev vel aşki mevzulardan uzaklaş- mayı da tavsiye etmek lâzımdır. Filhakika <aşk her devirde yepyeni bir şekil arzeden — bir masaldır.» amma sizin bu (yep- yeni) yi de bulmanız icabeder- di. Çalışırsanız, bize güzel eser- ler vereceksiniz. * Ali Riza Özer: (Ankara) — «Günün hoş geçsin> başlıklı gi- irinizde yaptığınız tavaiyeler, bi- ze pek yerinde gelmedi. Muhatabınız, bir dilber yeri- ne, halâ harb gonu sıkıntıları i- çinde aydınlıkta yaşarken bile karanlıkta yaşadığını acı acı hi seden Insanlık olsaydı, biz tavsi- | yelerinize alâka gösterecektik. Bizim bildiğimiz dilberler, 19- | vebaz, neş'eli ve günlerini hoş geçirmesini bilen hatun kişiler dir. Burada gunu hemen hatırla mahrum kalıştır. Bir dilber ise güzeldir, ve gü- Hünü hoğ geçirtecek tavsiye ihtiyacı yoktur. Binacnaleyh g- irinizi bu bi an, blz müva:- fık bulmadık. Sonra kafiyeleriniz de pek za- Lıım. Bu arada dilberlo, yâr; ğ İle mag kolimelerini göstero biliria. Diğer taraftan kafiye yapmak için manayı bozuyoraunuz. Me- Mazine ağlarsın feryadın ah ah! Beytinde Allah kelimesile ka- fiye yapmak için (Mazine ağlar- Bin fery ne (ah, a niz. Şiirinizi tavsiyelerimiz çerçeve- sindo işleyerek bize tekrar gön- deriniz, * Mehmet Bakır — &#Sevgili başlıklı şiirinizi, güir söyleyişine uygun bulmadık. Üzerinde çalış manız lâzım, x» Metin Düzgören: (Haydarp: ga) — Alâka ve tevecelühlerini- ze teşekkür ederiz. «Hicran» isimli manzum yazı- nizı tetkik ettik. Mektubunuzda da belirttiğiniz gibi ai bu işe yeni başlamışsınız, Hece vezni kalıplarına ve gi- irin kending has deyişine henüz intibak edemnemişsiniz. Eğer bu konuda çalışmak İs- tiyorsanız, hergeyden önce çok okuyunuz. Muvafak olmuş ga- irlerin gürlerini tetkik — edini bu sizin için çok faydalı olacak tır. * Mehmet Gündoğdur (İnebo- lu) — <«Olaydım» giirinizde ve- zin ve kafiye hataları bulduk. Meselâ «Gül olaydım» ile «Ben olaydım» mısraları kafiye ola maz. İkinci kıt'anın ikinci dördüncü muralarındâ da kaf ye bozuk, Bununla beraber güzel düy gularınız var! Bu gilrinizi düzel tip gönderiniz. * Mahmut Tekin Alabayı (An kara) — «Yurdum nerdesin> bl- zi yine tatmin etmedi., Siz gil rin geklinden ve muhtevasında bir tâdilât yapmamışsınız, Bl- rinci kıt'ada, ikincl ve Üçüncü masraların manaları — müphem, Yür, arıyorsunuz; yurdunuzu #ormak için mi? yâre baş vur- maktan başka çaro yok mu? Şiirinizin ikinci kıt'ası ilo bi: rincl kıt'ası tamamen ayrıdır. Sonra «ahde vefa» gibi yabancı terkdpler kullanmayını «Yan bakmap gilrinizin son | | Beli Öl nin canını verir mi Allah ? zalaraı Çok zayıf, Baska eserle- Tinİzi gönderinie, Binıfta bırakmıştı. Ağa gibi ço- cuğu da asidir. Derste çipil göz- lerini-tavana diker, kalın biçim- siz kaşlarını çatar, koca kafası, sıska vücudü ile, öğretmenin sor duğuna değil, kendi istediğine cevap verirdi. Boş yere inat eder, böylece o okumuş öğretmeni hiçe saydığı- ni göstermek isterdi. Kalbi eşit sevgiler ve eşit müsamahalarla dolu olan genç öğretmen buna daha fazla dayanamadı. Şımarık kafasız ve tembelliğin sultanı o- lan bu ukalânın terbiyesini veri verdi Hâdise öyle büyük akisler u- yandırdı ki... Köy günlerce kulaklarda bu dedikoduyu çalkaladı. Köylüler hayret ve öfke ile birazda İçle- ri ferahlıyarak bu işe şaşırıp kaldılar. Çotuk evde ter ter tepinip ha; kırdıkça babasının o küstah gü ruru can evinden fırladı. Muh- tarı ayağına çağırtmayı bile u- nuttu, Bir solukta oçağına di. Bu meselenin hiç bir. zaman böyle kapanmıyacağını söyledi. Derbal şehre bildirilmesini em- retti. İhtiyar heyeti darma- dağın oldu. Herbiri bir köşeye sindi. Sakalları daha fazla uza dı. Sırtları daha çok kamburlaş tı. Yüzleri kat kat kırıştı. Biraz daha belleri öne doğru büküldü. Muhtar da başını önüne eğdi. Ağa da fırlayıp gitti. Aradan 2 - 3 hafta geçmişti. Muhtar gişkin sarı bir zarfı o- kulun kapısından içeriye — bı- raktı, Ertesi gün on ikiye ka- dar genç muallim istifasını ver- var- miş oldu. Mesele böylece bir meslek ve bir hayat bahasına ka pândı gitti. Sarı çobanın da hayat kitabın da başka bir fasıla geçildi. Ixt yar heyeti yalvardı, Yakardı Onu ağanın yanaşmalığına ver di Ağa ilk gün Sarı Çobanı kar usını Yağlı göbeğini oy- ta oynata, iri kıllı ellerini sal lıya sallıya bir geyler söyledi bucak alıştı. dan düz ve u. zun bir yolla ayrılan kulübesini taşın yordu. Ko liyor, sağıyor rında rakları ile dönerken, a- ğila kapıyordu. Çalışmayı seviyordu. Bir da- kika boş durmak sıkıntı veriyor du. Onun için, hayat kısaca fa- aliyet demekti, Koyunlar, yalnızlığın biricik canlı Dünyası idi. Her birinl ay- rı'dayrı tanır isimleri ile çağırır dı. İrmağın gri renkli sularında gün sabahleyin U kapanında bir işçiyi çiğneyerek &- lümüne eşbeb olan, sonra da Be- lediye otobüsüne bindirerek Par- sendikası 16 Ekim 1947 de kurulmuş bu- Junan İstanbul Mensucat İkçileri sendikasının yıllık — kongresl dün Cerrahpaşa — Demekrat Parti 1o- Kalinde yapılmıştır. Kongre baş- kanı seçiminden sonra idare heye ti raporu okunmuştur, Daha sonra dileklere geçilmiş, bir üye sendikaları politikaya â- let, etmek isteyecek particilerin bu hareketlerine mani olunmasını istemişti. Söz alan diğer bazı Üye ler de bölge müfettişlerinin işçi- ler arasından seçilmesini, işçilere grev hakkının tanmmasını iste- Kenan Öner trende rahatsızlık geçirdi Hikmet Bayur ve arkadaşlarının Guruşmasında müdafi — olarak bu. Tunmak üzere Ankaraya giden avu kat porf. Kenan Öner dün sabah gehrimize dönmüştür. Kenan Öner Ankara — dönüşünde rahatsızlan- mış ve baygınlık geçirmiştir. nü yukarıya çekerdi. Koyunlar gurup, gurup yayılırken koynun dan kavalını çıkarır, titrek ke- siksiz nefeslerle gönlünün elem- lerini onlara anlatırdı. Günler ayların, aylar yılların yılar gene yılların peşinden koş- tu. Sarı Çoban on yedisine bas- ti Yapılışında yeni - canlılıklar doğarken, ruhunda da başka u- fuklar açıldı. Seviyordu.. Sefale tinin, cehaletinin kimsesizliğinin bütün acılığını dolduran, hayal kadar güzel, yaşamak kadar zevkli bir aşkla seviyordu. Ona rastladığı gün hayatn bambaş- ka birşey olduğunu anladı. De mek bu Dünyada kulübesinden, koyunlarından, kavalından daha üstün bir şey de vardı. Ve onun yanında ötekiler güneşle Yener gibi kalıyordu. Daima fenerinin soluk aydınlıklarında yaşamağa alışmıştı. Ya şimdi, gözlerini ya- artan gönlünü kamaştıran b ışıklar nereden geliyordu. O kü- çüklük sevgilisi olan anasını bil çoktan unutmuştu. Yalnız, ara- da kaybettiği mendili gibi gözle- | rinin ö gelirdi. O kadar. | — Çenesinde okşayan parmakla- | ran izini, kulaklarında bir mana vermediği tuhaf gülüşünün a- kislerini hiç bir zaman unutamı yacaktı. Koyunlarının - yanında ahırın kapısında genç kızın kara parıltılı bakışlarını arar, garip bir hisle bunlardan kaçınırdı da, O karşısında şalvarını salleya salaya duruken, 'çoban onun çıp lak ayaklarına bakardı. Kız on: dan bir iki Iâf beklerken içinden neler neler söylerdi. Aşkın hül yülarını ancak dudaklarına ka dar getirebilirdi. ilk kızıllıklar belirirken, sürüsü- Gene böyle bir gündü. Sarı DİZEL motörlerinin hayatı olan garantili mazot pompaları eleman ve Enjektörleri — nn tüi e $ ll HÜĞ İ “çalanan 5Z0 plâka nola hüdiseyi mütcakip kaçan şoförü Hü Beyin Kanan, Kasımpı teslim olmuştur, Mensucat işçileri kongresi miğler Ve bölgenin, — gikâyetler karşısında gerekli alâkayı göstet mediğini söylemişlerdir. Müteakik ben yeni idare heyeti seçim! yapıl mıştır. Sümerbank tesisleri tevsi ediliyor Sümerbank Mücssesi, mevcut fak rika ve tesisleri tevsi etmek — için faaliyete geçmiş bulunmaktadır. Ba arada Bakırköy ben fabrikaâ S1 yılda 4,5-6 milyon motre tutarını da fazla kumaş imâl edebiloi cok gekle sokulacak, ba maksnüla iğ aayısı 8028 den 20967'e iblâğ ulu nacaktır. Diğer yandan Bursa Merinos fab rikasma 20 bin iğ, dokuma kısmına da 200 tezgüh daba ilâve edileceki tir. ğ Merinos fabrikâsı bu suretle 951 yılından itibaren yard İçi yün # İpliği ihtiyacını tam:olarak karşılaa iyabilecek bir hale gelecektir. goban kızla evlenmeye kurar verdi. Bu güzel ve sevinçli haba Ti sevgilisine bildirmek için bek lemeye başladı. Kimbilir ne ka- dar memnun olacak, saadetin- den içi titriyecekti. Akşamdı. Sular ağır bir kıv« rılışla akıyor, gittikçe esmerle- gerek koyu kalın bir hal alıyor- du. Havada keskin bir nem ko- kusu dolaşıyor, açık mavi bulut ların üstünü kapkara bulutlar parça parça dağılarak kaplıyor» du. Çoban, genç sevgilisi geldiği zaman titriyordu. Konuğ- maya başlayınca söylediği güzel sözlere hiç de hayret etmedi. Çünkü bunları ilk ve son olarak tek kişiye söylediğine emindi. Cenç kız dinledi, dinledi. Sorra Babırsızlandı. Nihayet kınalı par yanına maklarını çobanın masum çere sine götürdü. Güzel gözlerin2 a- layla baktı. Kılik ve kıyafetini işaret etti. Bir de kendisini gös terdi. Beşibirliklerini burmaları. nı şıngırdattı. Ağa kızlarının ço- bana lâyık olmadığını anlatmak istedi. Derin, parçalayıcı bir kahkaha fırlatarak kaçtı, uzak- laştı. Çoban bir an arkasından ba- ka kaldı.. Sonra kendi aptallığı na kendi de gülümsedi. O, bu sevgiliden ne ummuş ve ne bul- muştu. Demek aşkını çil altınlarla sa- tın alması gerekiyordu. Kim, bunu ondan daha güzel yüzüne haykırabilirdi. Günlük faaliyetleri aklına gel di. Daha iyi ve faydalı şeylerdi O güneşini kalbine gö- müp, fenerinin ışıklarında yaşa malıydı...