24 Ocak 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

24 Ocak 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yakında <Esrarli Çeşmes adhı filmde seyredeceğiniz Tarzan 918 denberi gimdiye kadar ge- P geçmiş Tarzan'ların onundu- #udur, Bu Tarzan'ların kuvvet ve enerjilerini kaybedince — te- kallde sevkedildiklerini, bir ke- nara atıldıklarını — zannetmeyi- İ0 No. l4 Tarsan niz. Onlarla yine Jungle filmle- rinde, ikinci derecede de olsa, roller verilmektedir. Meselâ bi- rincı Tarzan olan Elmo Linco- lin, <Esrarlı Çeşme> de bugün rol almış bulunuyor. Yalnız gu var ki Holivud'da 'Tarzatlara bir esir muamelesi edilivor. Onuncu Tarzan olan Lex Barker'in mes'ut bir artist O'duğunu sanırsınız, aldanıyoc: Bunuz Maalesef o, sayısız mah- rumiyetlere katlanmak, içki İç- memek, Kabarelere gitmemez, hulâsa vücudünün — güzelliğini bozacak olan her türlü sulisti. malden sakınmak zorundadır. Amerikan basını, Lex Barke- rin kollejden mezun - olduktan sonra mühendis mektebine gir- mek istediğini yazmaktadır. Bu dâdia, doğru değildir. Zira Bar- Kendi bıçğaile yaralandı Aksarayda Ürdü — caddekinde 61 No. lu evde oturan bir ailenin 29 yaş larında genç oğlu Nejdet, evvelki “gece saat 24 sıralarında evine pek Yazla — sarhoş bir halde - gelmiştir. Evdekilerin yardımile güç halde ya- tak odasına çıkarılan Nejdet, bir- denbire eline geçirdiği ekmek tıça- ğını kalbinin üstüne saplamı: Necdet ağır yaralı olduğu — halde Cerrah paşa hastahanesine kaldırıl- miğ ve tedavi altına alınmıştır. Dün kenditine ameliyat yapılan 'Necdet'in sıhhi durumu iyidir. Hü- dise hakkında tahkikata başlanınış tır, P. T.T. memurları 947 primlerini hâlâ alamadı «Biz P, T. T. memurları Cu- martesi, Pazar ve bayram gibi| resmi dairelerin kapalı — bulun- dukları tatil günlerimizi muay- ven bir ücret mukabilinde ida- reye satmış bulunuyoruz, Yani Vu günlerde herkes evlerinde 'Ctururken bizler vazifelerimizin Taşında bulunur ve mukabilin- de de bir ücret alırız. Esasen kanunlaştırılmış olan Du gekle göre bilhassa dini bay- ramlarımızda ve bayramdan bir kaç gün evvel başlamak üzere fasılasız olarak bütün bayram günlerimizi, büyüklerimizi dahi #iyarete vakit bulamadan feda- kârane bir şekilde bu vazifeyi daha doğrusu buna mecbur tu- tuluyoruz. İlk zamanlar prim a- dı verilen bu fedakârane eme- Gimizin hakkını işlemiş olarak her ayın hitamında — otomatik- man alırdık. Sonraları bu şekil değiştirilerek hazırlanan bordu- roların Ankaraya gönderilmek suretile oranın tasdikinden geç mesi şart koşuldu. Bu suretle Faralarımızı birer ay farkla ü- Kerinden birer ay geçmek sure- tile almaya başladık. Halen de böyle olmaktadır. Fakat 947 yılına ait primle- Fimizi hâlâ alamadık. sun bir daha alâkalılara duyu- rılmasını rica ederim. Babık, P, T. T. muhabere me- murlarından müstâfi Zehra Öz- Bu husu- pürel, ker, daha henüz mektep sırala- rırda oturürken bile aktör ol- mayı, kendisi için, yegâne gaye biliyordu. Hattâ bu yüzden ba- basiyle arası bile açılmıştı. Lex Barker'in sinema âlemine asıl intisabı 1946 yılında başlar. O, bu tarihten itibaren gimdiye kadar başlıca gu filmleri çevir- miştir: The farmer's daughter ve The Velvet Touch. Şu noktayı da belirtmek ge- rektir ki, Barker, gelip geçmiş Tarzanlardan hiç birisine ben- zememektedir. Zira eski 'Tarzan lur, beyaz perdede, acaip homur tularla meramlarımı ifade eder- ler, hattâ bazan da hiç konuş- mazlardı. Yeni Tarzan İse, bol Lilkteler savurarak, hiç durma- dan konuşmaktadır. O kadar ki| yarı zenci Tehçesile mırıldanı lşlkıuıa Bözlere alışmış ahiınn partöneri Jane, onun, sözlerini Gdetâ yadırgamaktadır. Filhakika Barker'i konuşma- #a teşvik eden şey, Holivud'un güzel kadınları tarafından — al- Barker'in nükteli — bir Ithafını taşıyan kendi çıplak fotoğrafla- rı İstenmektedir. Bütün anlattıklarıma — baka- rak Lex Barker'in hayatım or- manlarda geçirmiş olduğu zeha- bna kapılmayınız. , O bilâkis Nevyork'dan bir çeyrek saat mesafede bulunan Ry'de doğ- muş ve 1942 de evlenmiştir. Hâlen iki sevimli çocuk babası- dir. Charles Boyer'in çevirdiği son film : Eller arasında heyecandan bağıranlar Kanlı Fransı zedibi J. P. Satre'in Kirli Eller adlı piyesini - beyaz, perdeye geçiren bir Amerikan sinema şirketi, bu filmdeki baş- bea rolü Charles Boyer'ye vez- miştir. Boyer, uzun yıllar - sü- ren san'at hayatında İlk defadır. ki, bu derece büyük bir muvaf- fakiyete erişmiş bulunuyor. «Kanlı eller>i gören tanınmış #inema yıldızlarından birisi hay yanlığını zaptedemiyerek şöyle demiş: «İşte mükemmel bir a- Gam!». Yine bir ainema artle- tinin anlattığına göre, filmi sey Tedenler Charles Boyer'nin si lerini dinlerken, kendilerinden Beçiyorlarmış. Hattâ — bunlar Vi Öharles Boyer, Kanlı — — Küçük Yusuf da giyinmişti. Fakat yüzünün pek fazla sarar mış olduğu hiç kimsenin gözün den kaçmıyordu. Soluğu da ya- vaşlamıştı. Banki hâlâ güreşi-, »yormuş gibi giddetle soluyordu. Düğün sahibi: — Eve gidelim de biraz uzan pehlivan! dedi. — Evet, fena olmıyacak, Gü reşirken bir geyim yoktu. Fa- kat şimdi kendimi iyi hissetmi- yorum. Ne de olsa ihtiyarlık. Güreş nerede, biz nerede? Koluna girdiler ve onu eve gö türdüler, bir mindere yatırdılar. Saatler ilerledikce Küçük Yusu fun halinde hiç bir değişiklik görünmüyordu. Ve onun bu ha li gitgide daha büyük bir endi- şe uyandırıyordu. Düğün sahı bi sık sık odaya girip soruyor- du: Vasılsın pehlivan? — İyi değilim Biraz bir şey içsen? Mese lâ bir limonlu çay. İster misın? Bilmem ki.. 3unun Üzerine hemen çay ha zırladılar. Küçük Yusuf bir kaç yudum içti. Fakat derhal dışarı Ççıkardı. Çayla beraber bir o ka- dar da kan çıkmıştı. O zaman endişeler büsbütün arttı. Köy- de hekimlik yapan bir kocakarı getirildi. Onun çabucak yaptığı İlâçlar da para etmedi, dıği sayısız mektuplar — olmüş- tur. Amerikanın muhtelif yer- lerinden gelen bu mektuplarda, bile varmış. Şurası muhakkak ki «Kanlı Eiler», Holivud'da - bu yılın en çok alkışlanan ve seyredilen bir Cbarles Boyer, temsil ettiği bir filmi sayılmaktadır. Bu filmde komünlet gefini, gerektiği gibi canlandırmak için yine, İlk de- fa olarak, Perukasız oynamayı kabul etmiştir. Bununla ber: ber bu büyük artistin çıplak bir kafayla beyaz perdede görün- vcesi, onun, sevimliliğine hiç za- Tar vermemiştir. Bu hususta Charles Boyer'nin — hayranları endişeye düşmesinler,! Eller filminde T İşin kötü tarafı Küçük Yusu- fun elleri ve ayakları yavag ya vaş uyuşmağa ve soğumağa baş lamış olması idi. Nefesi ise ak- sine — gitgide — şiddetleniyordu. Bir kaç kat yorganla pehlivanı örttüler. Fakat bu gayretler de para etmiyordu. Akşama doğru Kü- çük Yusuf düğün sahibini ça- Barttı: — Beni köyüme gönder, di, — Öyle gey olur mu hiç? Böy, le seni hasta hasta köyüne na- #ıl gönderirim. Bir kaç gün ka- hır, iyileşirsin. Ondan sonra gi- dersin. — Yok, yok beni gönder. de- — Çocuk olma Yusuf pehli- van! — Ben kendimi bilirim. Hiç olmazsa kendi evimde ruhumu Allaha teslim edeyim. — Bunu da nereden çıkar « dın? Deli mi oldup? — Ben biliyorum, Gayri if- lah olamam, Ne yapalım kader Hanri Monpansiye: Misafirlerimizin muhafızlar katalım! Dedi, Murad Rels bunü kesin olarak reddetti. O zaman cesur delikanlı kendisinin onlarla be- raber geleceğini, zira yalnız ba- gına oldukları takdirde yolu ya gırmaları, gehirin kapısından çıkmalarına müsaade edilmeme- Bi ihtimali olduğunu möyledi; gerçekten buna lüzum vardı; Murad Rels kabul etti. İhtiyar dük de oğlunun emrine on Bi lâhşör vermek kararı Üzerinde ısrarla durdu. Biraz s#onra atlar hazırdı; Murad Reis ve arkadaşları dük Monpansiyeye veda ettiler; mad mazel Monpansiye genç korsan relsinin elini mıkarken o kadar Üzgündü ki kirpiklerinin arasın- da biriken yaşları tutamadı ve iki damlası penbe yanakların- dan bembeyaz ve dolgun göğsli ne yuvarlandı: — Bu kadar gçabuk gitmeyi- niz, kargılaştığınız tatsız hâdi- seleri unutturmak İsteriz! Demekten kendini — alamadı. Murad Reis nezak&tle cevab ver yanına — Burada büsbütün kalmayı bile arzu ederdim! — Kimbilir, tekrar görüşebiliriz... Belki... — Sizi bekliyeceğiz, aziz doa tum! — Madmazel, biz de sizi asla unutmıyacağız. Hanri Monpansiye içeri git- ti; biraz sonra elbisesini değiğ- tirmiş ve sllâhlarını kuşanmış olarak döndü. Konağın geniş avlusuna çık- tılar, Murad Reis getirilen ipi gözden geçirdi; bir parmak ka- hınlığında ve sağlamdı. Onar ku laçlık parçalara -böldü, birini kendisi aldı, diğerlerini arka- daşlarına dağıttı. Sonra hepsi atlarına bindiler ,birer atı da yedeklerine alarak başka bir kapıdan çıktılar, İhtiyar dük ve madmazel Monpansiye Türk leri sokağa kadar uğurladılar; Murad Reis onları son defa, eli ni havaya kaldırarak selâmladı; ihtiyar dük ve kimı da el salla- dılar, Beş korsan, genç asılzade ve on silâhşör atlarını sürdüler, bir kaç köşeyi döndükten son- ra Sen nehiri üzerindeki köprü- den geğtiler; hızlandılar, Mon- ruj kapısına geldiler. Orası ka- palı idi; muhafızlar mızrakları- nı çatarak yollarını kestiler; fakat Hanri Monpansiye emre- Gnce kocaman kapının bir ka- nadı gıcırtılarla açıldı;. kendi- lerini kırda, ay ışığının yer yer parladığı Versay yolunda bul- dular. Murad Reis genç asılzadeye sordu: — Lord Vestor acaba gimdi nerededir? — Baloda olduğuna eminim! — Buna nasıl - hükmedebili- yorsunuz? — Biz çıkarken kardinal efen dimizle bir odaya çekilmişler- di; Orada uzun müzakerelere, pazarlıklara — daldıklarına güb- hem yoktur. — O halde işler yolunda gidi- yor demektir . Genç asılzade başını Mürad Reise yaklaştırarak ona adeta fımıldadı: x böyle imiş. — Vazgeç bu arzudan... Ya- rın sabah bir şeyin kalmıya - cak! — Yarın sabahi göreceğimi hiç ummuyorum. Ellerim ayak larım dondu bile... Onlar ben- den evvel öldüler, Yavaş yavağ uyuşukluk — bütün — vücudümü kaplıyor. Nasib bu kadarmış. Hakkınızı helâl edin. Ben de hakkımı hepinize helâl ediyo - Tum, Sakın Kızılcıklıya bir şey yapmayın. Ona da hakkımı he- Jâl ediyorum. Bu yaşta öyle bir pehlivanla boğuşmanın sonu el bette bu olacaktı, Sizden tek is teğim beni hemen köye, köyüme göndermenizdir. Kendi kulü « bemde teslimi ruh edeyim. Düğün evinde tam mânaslle bir matem havası hasıl olmuğ- tu. Başta düğün sahibi olduğu halde herkes tecssüründen ağe hyordu, Bununla beraber ona karşı son vazifelerini yapmak ve isteğini yerine getirmek iste diler, Derhal yaylı bir araba Inız bırakmıyacağım,, dedi rerE ğ e — Ben sizin yerinizde olsay- di Meri Vestoru bu gece alıp &iderdim. Murad Rels delikanlıyı dikkat le süzdü ve gülümsiyerek oaVab verdir — Neler düşündüğümü pek gabuk anlıyorsunuz? — Tanrinin #izo verdiği bu parlak tekâdan dolayı tebrik edilmeğe Tâyıkmı- niz, — BSizin kadar değil... — Benim yaşıma geldiğiniz Zaman daha fazla oldeaksınız, — Bu iltifatı bırakınız da iş Üzerinde — konuşalım; — plânınız hedir? Murad Rels arkaya baktı; kendi arkadaşları dört beg adım gerlden geliyorlardı; silâhgör- İörle onlar arasında bir o kadar aralık vardı; serbestce konuşa- bilirdi: — Aziz dostum, bu Işi bu ge- ce bitirmek için verdiğim karar dan Merinin haberi yoktur; bu nun İçin tamamile anlaşmış de- ğiliz. Nasıl icab ederse öyle ha feket edeceğim. Şimdi dosdoğru Vestorların villasına gideceğiz, Alıp götüreceğim. — Fakat oraya nasıl girecek- Hiniz? — Gayet kolay, niz. — Meri gelmezse? — Tereddüd edecektir, onu dinlemiyeceğim; belki önce bi- raz darılacaktır, lâkin pek ça- buk barışacağız. — İngilizler inadcı olurlar. — O benl seviyor; böyle ol- masaydı başka türlü davranır- dım, Şimdi sizden bir ricam var. — Buyurunuz! — Artık geri dönünüz; tehli- keye düşmenizi istemem. — Fransa topraklarında bu- Tunduğunuz müddetce sizi yal- Dız birakamam. Beraber olür - #am yardımım dokunur, beni bu Büzel maceranın heyecanından Ve size olan minnet duyguları- Taı İsbât etmekten mahrum- bı- rakmıyağağınızı umarım. — Bu' konu üzerinde evvelce de konuştuk; israr etmiyece- ğim, yalnız, emrinizdeki silâh- görleri geri göndermek lâzım Belecek; belki işimizi bozarlar! — Buna imkân yoktur; onfar benim «Öl!» dediğim yerde ö- lürler; «Kall» dediğim yerde kalırlar; ben müsaade etmedik ce ağızlarını da açmazlar; hep si de merd insanlardır. — Şübhesiz, fakat büna razı olur mu? — Size faideli olan her hare- keti tereddüdsüz hoş görür, U- nutmayınız ki Fransa toprakla- rında uzun bir yolculuk yap: cağız, bazı tehlikelerle karşıla- gabiliriz. Prens Gaston Dorlean gayet kinci ve entrikacı bir he- riftir; sizin arkanızı bırakmı caktır. Hattâ gu anda sizi ve beni aradığına eminim. Bu se- fer Üzerinize yüz silâhşör göl derecektir. Bu gece her işi bi- tirip Paris civarından ayrılma- nızı, yarından sonra da denize açılmış olmanızı bunun için İs- tiyorum. — Meriyi acele götürmek lâ- zım gelmeseydi kralın ve kardi nalin düşmanlarile tekrar kar- #ılaşmaktan asla çekinmezdim. (Devamı var) Böreceksi- babanız ** * * hazırlandı. İçine bir dögek seril di ve Küçük Yusufu itina ile buraya naklettiler, Daha onu taşırlarken elli nin ve ayaklarının çoktan don- muş ve ölmüş olduğunu anladı- lar. Fakat bunu birbirlerine söy lemeğe bile cesaret edemiyor- lardı. Araba hareket ettiği zaman artık kendilerini tutamadılar ve hüngür hüngür ağlamağa başla dılar. Küçük Yusufu güreştir- mekle ne büyük bir hatâ işle- miş olduklarını — düşünüyorlaı dı. Hem de üstelik Kızılcıklı Mahmudla... Gözlerinin önünde Kızılcıklının onu ezmesine müsa ade etmişlerdi. Her halde basi- retleri bağlanmış olacaktı. Bu- nu nasıl yapmışlardı? Bereket versin Kızılcıklı Mah mud güreşten sonra hemen kö- ü terketmiş bulunuyordu. Yok Ba oradakilerden bazıları her halde kendisine bir şey yapma- Ba kalkışırlardı. Zavallı Küçük Yusuf Pehlivan, irleşik Amerikada yayınlan- ma ve basma endilstrisinde halen bir ihtilâl - bağgöster- Miştir. Geçen yıl sarfında bazı A- merikan gazeteleri harf dizilme- Gen basılmıştır, Baskı makinaların dan madeni harf veya madeni kil- geye başvurmadan basılmış kitap sahifeleri çıkmaktadır. Ve ufuk-| ta basılığ gekilleri tam — manaslle bir muamma olabilecek dergiler be lrtmektedir. Bu kâğıtlara hiç bir baskı sathı değmemesine rağmen 'yine de gayet sadık bir baakı yapı Tabilecektir. Normal olarak gazete basmak için tertip edilen harflerden dökü- den sahifo halinde bankı kalıbı mey dana getirib bunu bir rotatif ma- Kinasının ailindirinde husule ge- tirdiği oyukları mürekkepledikten sonra dönen makinada — hurufatı Kâğıda bastırmaktan ibarettir. Pa kat gimdi bir çok gazeteler başka bir üsüle başvurmaktadırlar. Ev- velâ, basılacak yazı tam kolon ge nişliğile - Vari-Typer ismi verilen yazı makinasında - yazılmaktadır. Vari-Typer, Arab hurufatı da da hil olmak üzere B0 mühtelif Jisan da ve 600 eb'ad ve mtilde yazı yaz Taktadır. Bundan sonra, sütunlar| gazete sahifesi eb'adındaki bir mu kavvaya yapıştırılarak ilâve edil- mektedir. Bahife dolunca fotoğra- fi çekilmektedir. Sahifenin ” resmi oyulduktan sonra çıkarılan kopya Jar baskı makinasına silindir. ha- linde yerleştirilerek baskıya baş - Janmaktadır. Böylece, hurufat işi bertaraf edildiği gibi Vari-Typer'i de bir stenç-daktilo kolaylıkla kul Janabilmektedir. - Fakat, bu üsüle başvuran nâşir bir müşkülâtia karşılaşmaktadır. Çünkü gazetesi ni süratle basamamaktadır. Mağ- neziyüm baskı kalıbı. kullanmak Füretile kazma işinden kaybedilen vakit telâfi edilebilmektedir. Böy- lece, bir levhayı kazmak için 45 Gakika kiyafet etmektedir. Fotoğraf usülile yazı dizmek sa dece madeni hurufatı ortadan kal dırmakla iktifa etmeyip, ayni za- manda Vari- Typer'i kullanırken Makinaya-takılan kâğıdı dahi or- tadan kaldırmaktadır. Çünküü doğ Tudan doğruya fotoğraf üsülile n dizmektedir. Yazı makinasında bir harfe vurulur vurulmaz o harf Gerhal hassas filmüzerine teabit e- dilmektedir. Yazı bittikten sonra, herhangi bir film gibi yıkanarak hassas baskı JAvhasına aksettiril- mektedir. Baskı levhası da yıkan dıktan sonra, yapılacak ik kalma mıştır. Bu levha ile derhal - baskı işine geçileblir. Negativdeki her - bangi bir yanlış harfi çıkarıp ye- rine doğfusdnu yazmak - daima mümkündür. Hurufata başvurmadan yine a -- deta sihirli olarak hurufat dizmek, metodlarından birini <hatasız dak tilo makinası» sağlamaktadır. Ope| ratör daktilo makinasında bir sa- tır yazı yazmaktadır. Satır bittik ten sonra, operatör yanlış perdesin €e hüşüle gelen bazı çizgilerden hurufatı ve kelime mesafelerini Bözden geçirmektedir. Çizgi, düz- Künlük belirtince, manivelâya bas, maktadır. Makina, yazılan satırı derhal hazırlyıp otomatik — süret- te bütün harfleri basmaktadır. Baskı levhalarını kazmak usu- Tünde de tam manasile yeni bir u- #ule başvurulmaktadır, Kazma işle İktibaslar AmerikadaBasınEndüstrisi Vari- Typer, hatâsız daktilo makinesi pılmaktaydı. Şimdi bu iş, doğra - dan doğruya elektrik gözle görül mektedir, Fotoğrafırızı makinanın #ilindirine iliştirdikten — sonra bir. düğmeye basıldığı takdirde hergey kendi kendiliğinden inkiyaf etmek C. LESTER WALKER | tedir. Silindir yavaş yavaş dönme e başlayor. Dönen fotoğraf üzeri ne küçük bir ziya aksetmektedir. Foto-elektrik selleri fotoğraftaki kara ve beyaz kısımları ” zaptedip bu farkları diğer bir ailindire ulaş tırmaktadır. Diğer silindire nakle Gilen harfler levhanın üzerine çe- lik bir uçla ve tazyikle temas edip kızgın bir hararet husule getirmek tedir. Netice itibarile, baskı levha. 4 kendiliğinden meydana gelmek- tedir. Bu makina dört dakikada bir sütunluk oygu meydana getirmek, tedir. Halbuki kimyevi-foto usuli- Te ayni iş ancak, bir saatte görüle bilmektedir, Bu makina ve ileriye| türdüğü metod çok ucuza mal ola| cağı için kücük gazete sahipleri dahi bu makinayı satın almakta as| la tereddüt etmeyeceklerdir. | Son zamanlarda baskı sahasında Z4 OCAK 1949 elde edilen yenilikler arasında targ Manasile sihirli addedilebilecek fev kalâde bir gelişme yer almaktadır. Yılardanberi baskı işleri dalma bit tazyik üsülüne istinad — etmiştir. Halbuki, kimdi inkişaf ettirilen bi Usul artık baskıya ihtiyaç göster. meyecektir. Hatta, baskı sathı ile Kâğıt arasında temas dahi olmayas gaktır. Bu işte ihtiyaç görülen ba a doğrudan doğruya elektronlarla sağlaracaktır. Electronograph baskı, ayni za manda kâğıdın iki — tarafına da baskı — yapabilecekta. Ve bu işi fevkalâde bir süratle başaracaktır, Nitekim bir offset makinasının 200 #aatte gördüğü İşi bu yeni metod am altı ahette başaracaktır. Üs- te'k bu makin dar A.ncrikada pl- yasnya arzedilmidir, Ve — 'iaları Mübayaaya elverişli olacak — bir durumdadır. Ancak. elektronik me toda tam manasile bir baskı dene« mez. Çünkü bu slstemin hurufat- la hiç bir ilgisi yoktur. Rol oyna yan kâğıt ve mürekkeptir. Onun için bu makinaya Electro - Migra- tetlcs geklinde yeni bir isim veril« miştir. Bütün bular baskı işlerinin Birleşik Amerikada ne dereceye ka dar geliştiğini bariz bir surette be lrtecek mahiyettedir. Harper'a Maga: zin'den Komünist Macaristan da basına karşı tedhiş Reuter Ajansı Muhahiri Doktor Aurel Varranai'ye yapılan haksız muamele onâra. İgiltere İşçi Partisi I! gazetelerinden sayılan «Tri-| 'büne> gazetesi göyle yazı- n «Geçenlerde Budapeşte'de vuku bulan Reuter Ajansının Macarl: tan'daki muhabiri Dr, Aurel Var-| Tanal'in mahkemesi ve bu zavallı zmuhabire yapılan haksız muamele Komünist Partisinin gayretleri do| Jayısile komünist olmiyan - veyal komünist partisine karşı dostane bir hattı hareket takip etmiyen her hangi bir adamın muhabir olarak çalışamıyacağını açık bir tarzda| göstermiştir: Ecnebi demokratik — devletlerin gözete ve ajens muhabirlerini ta- mamile susturmak bakımından Ro manya ile Macaristan başta gel- mektedir. Komünistliğe — muhalif olan Macar — gazetecilerinden bü. Yyük bir kısmı Macaristandaki tet hiş rejiminden sakınmak Üzere memleketi terke muvaffak olmuş lardır. Ecnebi gazete veya ajanları tem sil etmekte olan Macarlar birbiri ardına tevkif edilip şiddetli ceza- lara çarptırılmışlardır. Bir çoğu Ga kamplara — sürüklenmişlerdir. Hattâ ağustos 1947 deki umum seçimlerin hileli bir tarzda yapıl- dığını haber veren ecnebi muha- birler memleket dışına çıkarılmış lardır. Macar hükümeti memleke- ti ziyaret etmek İsteyen — ecnebi muhabirleri kabul etmekten imti- pa etmektedir zira bu ecnebilerin Ti ötedenbezi kimyevi usüllerle ve| lâvhayı aslüle oymak suretile ya- HMED PEHLİVANIN BAŞ GÜREŞLERİ Yazan: Alli Ahmed Tefrika No:114 Vöyünde, mütevazi kulübesinde car. vermek isteğine de nail o- lamadı. Bir saat kadar sonra can çekişmeğe ve hırlamağa başladı. Son arzusu köyünde ve kulübesinde canvermek olduğu- ğu halde arabada teslimi ruh etti. Kaderin ne garip cilvesidir ki buna sebep olan Kızılcıklı Mah mut pehlivan da yine Eskişehir de güreş meydanında teslimi Tuli etmiştir. Yine yüreş tarihimizi karış- tıracak olursak, böyle ezici ve yıpratıcı güreşlerden sonra ve- fat etmiş olan pek çok pehlivan lara tesadlif ederiz. Bunlardan bir kısmı yaptıkları ezici gür lerden sonra yataklara düşmüş- ler ve bir daha felâh bulamıya- rak ölmüşlerdir. Bunlara güreş gebitleri demek hiç te yonlış ol- Bazıları da senelerce sül- ren çetin güreş hayatlarından sonra türlü hastalıklara tutul- muşlar ve bunların kurbanı 0« larâk can vermişlerdir. Meselâ maz. bütün hakikatleri keşfetmek ka- biliyetinde olduklarına inanmak- Büyük Yaşar pehlivan vereme yakalanmış, buna rağmen — bir. kaç sene hasta hasta güreşe- rak yine bir çok galebeler elde etmiş, neticede kan kusarak vefat etmiştir. İri pehlivanlar karşısında e- zilerek böyle feci âkıbetlere uğ- Tayan pehlivanların ekseriyetle ufak kimseler olmalarına rağ- men bunların arasında zaman zaman pek büyük İstidatlar ye- tişmiş ve bunlar kendilerinden iki misli ağırlıktaki pehlivanla- rı yenmek harikasını gösterm!ş lerdir. Bu harikalardan biri de Ço- abı İle anılan Mümin Ho- lek lâ cadır. Çolak Müminin güreş hayatı yazık ki kısa sürmüştür, En iyi devrinde kiniln tarafından a- tıldığı anlaşılamıyan bir kurşu. na kurban giden bu pehlivan, pehlivanlığa meraklı bir baba- nn üç oğlundan en — küçüğü, ayni zamanda da en çelimsizi idi. Üstelik daha çocüxken incir ağacından düşmüş ve sol kolu kırılmıştı. Nihayet köy çıkıkçı- ları tarafından tedavi - edilen bu kol hiç bir zaman eski ha- llni alamamıştı. Mümin Hoca bu kolunu hiç bir zaman tam o- larak açamazdı. Fena Suürette kaynıyan kol kemiği buna im- kân vermezdi. (Devamı var) tadır. Ancak geçenlerde Dr. Vars Tanal'ye yapılan muamele — artık yünu göstermiktir ki hiç bir Mas car gazetecisi bitaraf ve objektif bir muhabir olarak vazifesini ifa etmemektedir. Dr, Varranal geçet temmuz a« yında tevkif olunmuştür. Budapeş te'de Macar gizli polis teşkilâtının karargühında üç hafta kalmıştır. İşkencelere tabi tutularak kendi« ainin bir vatan halini ve ecnebt bir devlet hesabına bir casus ol« duğünuü İtiraf ettirilmesi teşebbüs olunmuşsa da üç hafta sonra nes dense bu plândan vazgeçilmiştir. Dr. Varranal bir adi hücreye nak Tolunmuştur. <halkın müdafaasıe 'na mahsus olan kanun> ahkâmına göre mahkemeye sevkolunmuştur. Hâkimler heyeti onu sekiz ay hapis cezasına, tasarrut ettiği paranın Görtte birinin müsaderesine, kanus ni haklarını beş sene — müdde'le mahkümiyetine mahküm — etmiş- tir. Dr. Varranal'in suçu neydi?, Mahkemede ispat edilen asıl suç küçücük bir hatadan başka bir gey değildi. Polisir. Cumhurbaş- kanı Tildi'nin damadına ateş açti ği zaman genci ayağından yara ladığını Reuter Ajansına — telgraf Ja bildirmişti, Halbuki, — hükümet #avcısı damada ateş açıldığını ka bul etmekle berabet gencin yara« lanmadığını iddia etmiştir. Varran Dal telgrafım — göndermeden ev« vel muhteviyaumı — Macar — basın teşkilâtı - başkanı M Boldisar'a Böstermişti. Dr. Boldisar da ha« berin doğruluğunu teyit etmiştk Bilâhere maakeme huzurunda şax hit olarak dinlenen komünist Boldisar telgrafın gönderilmesine Mmuvafakat ettiğini inkâr etmiştir Bu «hata> Dr, Varrana!'in işlediği yegüne cürmü teşkil etmekteydi. Evinde araştırma yapan — Macat polisi Reuter Ajansına yazmış ol duğü mektubun — süretini de buls muştu. Dr. Varranai bu mektubun da Macarlstanda ecnebi muhabir«, olmanın tehlikelerini öne sürerek Maaşını artfırılmasını talep etmek teydi. Ayni zaniırda “veuter Ajam #ına mektub şeklindeki gönderdiği. bu haber suç sebebi - olarak ileri Sürülmüştür. Budapeşte'nin bolşe vikleştirilmesi bir hayli hızlandıs rılmaktadır, hattâ o kadar ki Bu« Gapeşte'de sokakta oymyan çocul€ lar bile Tuna nehrinden bahsettik« leri zaman lâtife olarak «Sevgilâ Volgam> — sözünü — kullanmaktas ârlar. Dr. Varranai, komünist — Macaa ristan'da basına karşı tatbik olu« orbest biraiç zan tethiş rejiminin tığı son müstakil muhabirdi. Her hangi bir rejim altında olursa ols Bun Macaristan basın hürriyetinin verdiği zevki asla — tatmamıştır. Hali hazırda Macaristan halkı ve Macaristan basını «batı demokra« silerinin gazetelerini okumayınız> parolası altında hareket, etmektes dir, Dr. Goebbels'in Nazi — propa- ganda teşkilâtının Macaristandakf vazifelerini bütün peyk — devletles Tinde olduğu gibi komünistler Üze rine almışlardır.a /

Bu sayıdan diğer sayfalar: