13 Ağustos 1941 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

13 Ağustos 1941 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1 HERGELECİ İBRAHİM Yazan: M. Sami Karayel mummummummuazun 69 iki Cazgır, ortaya çıkarak kal-| pehlivanı olduğu yerden dirdı ve meydana yolladı Hafız bu sefer gidiyordu. Gö- cen göz kılâvuz istemezdi. Her geleci, künteyi doldurdu. Biraz| nefeslenerek bekledi. Deli Hafız, anlamıştı, Hafız, gidiyordu. Hergelecinin nefes- lenmesi manalı idi. Deli Hafız, cazgıra bağırır gibi idiyor.. — Amma yaptın ha?. — Gidiyor dedim sana!.. Demeğe kalmadı. Hergeleci, künteyi aşırdı. Hafız, sırt üstü yere vurmuştu. Hem de tam Çivi yukarı, u Hafız, iki saatte mağlüp ol- muştu. Olduğu yerden mahçup kalktı. Hasmile kucaklaştı. Mey dan yerini terkederek çekildi Hergeleci, taraftarları bağrı- sıyorlardı Yaşa Ezerçeli.. — Yaşa, İbram!. Deli Hafız, çırağının boynu- na sarılmış öpüyor, bir yandan | da: —- Ulan, önceden korkuttun | beni... | Diye söyleniyordu. Hergeleci de gülerek: — Usta, biz biliriz işimizi. Diyordu. Hergelecinin kartal güreşi gok parlak olmuştu. Ayni za- manda çok para almıştı. Her gelecıyıçlsumbul beyleri ve ağa: ları kendi yanlarına almak is - tediler. Hattâ çok para teklif ettiler. Fakat, Hergeleci ustasın dan ayrılmadı. Fakat, İstanbul Hergelecinin çok hoşuna gitmişti. İki de bir- de ustasına: — Usta, İstanbul çok güzel.. Hele camileri. | Diyordu. Hergeleci ve ustası, - Kartal- da iki gün daha kaldılar. Ondan sonra köylerine döndüler.. Fa- kat Tosun yoktu. İkisi de ke- derli idi. Hergelecinin namı daha kü- çük iken İstanbulda söylenmiş ti. Herkes onun iyi bir baş peh- livan olacağına inanmıştı. Eğer Hergeleci, biraz daha okka koyup gelişirse onu zama- nn hiç bir baş pehlivanı öyle kolay yenemezdi. | iyük ortadaki gün:d bir b devam et- leri bir kaç sene - Mmiştir. Kolay kölüy baş altına geçememiştir. © vakitler, baş altı ve baş çoktu. Öyle kolay| kolay ortayı kurtarıp baş alta geçmek, baş altından başa geçmek kolay şey değildi. O günün başaltı pehlivanla rı bir çok kereler büyük gü reşlerde, büyük ortaya güreştik leri olurdu. Hergeleci, büyük ortada bir kaç sene güreşti. Fakat, bazan küçük güreşlerde baş altına güreş tutardı. Fakat, daha baş altına güre- şecek halde değildi. O vakitler baş altı pehlivanları muhteşem ve müthiş adamlardı. Lâkin Hergeleci büyük ortâr nam ve şöhret almıştı. Onu, ük ortada kimse meydandan çıkaramamıştı. Hangi büyük güreşe giderse büyük ortaya hâkim oluyordu. Artık Hergeleci, baş altına namzed bir pehlivan haline qr'l-i meğe başlamıstı. Büyük orta-| mın en namdar pehlivanlarını | birer birer yenmişti. Hergeleci, baş atlına güreş tutacağı zaman yetmiş, yetmiş iki okka geliyordu. Vücude ge- lişmişti. Fevkalâde adaleli bir| vücudü vardı. Hergeleci, okkasız olmakla| beraber vücudünde dirhem yağ | yoktu. Her tarafı adale idi. Kol-| İarı, bâzuları, omuz başları, gö- ğsü bâriz bir surette adale için- de idi Kavalada büyük güreş var- dı. Hergeleci yirmi dört yaşla- rında vardı. Bu güreşte başal-| tına tutmağa karar vermişti. | sen, Hergelecinin artık| büyük ottaya tutması abesti ve büyük ortanın pehlivanları o- nun büyük ortaya çıkmasını da | istemezlerdi. it Hergelecinin alması da muvafık görülmezdi. maleyh, usulen Hergele- cinin artık büyük ortadan ay- rılması lâzımdı. Bu sebeple Ka- vale güreşinde Hergelecinin za-| ruri olarak b baş altına girme: du. Hergelecinin ustası çırağının k orta yerine cap ediyor - azılı bir güreşte baş altına gü - girmesine tara! değil - Fatsl Hergeleci, artık & n Kavalaya rını Vermişti. He olursa 0 baş alta çıkucaktı. hareket etmeden evvel ustasına söyledi Usta! Kavalada ne yapaca Biz? — Ne yapaca; reşeceğiz — Ben baş altına çıkacağım! — Olmaz.. Tehlikelidir.. — Benim artık büyük ortaya çıkmam ayıp değil mi? — Daha bu sene de büyük or- taya güreş.. Neden ayıp olsun?. — Büyük ortada hasım kal: ? madı usta!. — Kalmasın!. Dedi. Ustası da haklı idi. Fakat Hergeleciyi de artık büyük or- taya güreştiremezlerdi. Pehli- vanlar muhakkak şikâyet eder- lerdi. Hergeleci okkaca küçük oldu ğundan öyle kolay kolay — baş| altına kendini atamazdı. Adamı | 'bir elde mağlüp ederlerdi. O vaktin bâş altı pehlivanla- rı en aşağı yüz on, yüz on be okkalı pehlivanlardı. Hepsi sayılı ve mahir usta pehlivan - lardı, O vakit baş altının pehlivanları şunlardı: Filibeli, Mıstır Ezineli, Çekici Hasan. İzmitli, Yürük Mehmet. Deliormanlı, Kuyruk Ahmet.. maruf Baş altının namdar pehlivan-| ları, bu yukarıda saydığım peh-| livanlardı. Daha bir çok baş al-| tına güreşen başaltı pehlivan- ları vardı. Kavala güreşine kimlerin ge- | leceği malüm değildi. Fakat,| maruf baş altı pehlivanların -| dan bir ikisi muhakkak gelirdi. Deli Hafız. Hergelecinin ka- tiyen başaltına güreşmesine ta- raftar değildi. Çırağını biraz daha geliştikten sonra baş altı- na atmak istiyordu. Nihayet usta çırak Kavala güreşine geldiler.. Kavala güre- şi kartal güreşinden bir iki se- ne kadar sönra olmuştur. Kavala çok zengin bir yer olduğu için âyan ve eşrafı bol- du. Orada yapılan düğün güreş- leri çok güzel olurdu. Pehliv lara da bolca para verirlerdi. Kavalaya geldikleri zaman, Deli Hafızla çırağı arasında da- ha hâlâ başaltı için müttehid verilmiş bir karar yoktu. Deli Hafız, çırağının baş al- tına güreşmesine muarız, Her- geleci ise taraftardı. bu hususda bir çok münakaşa- lar yapmışlardı. Hergelecinin kararı kat'i idi. Her ne pahasına olursa olsun, baş altına çıkacaktı. Bu, baş altı herifleri kendisil değillerdi ya!., Amma, elli ok- ka fazla adamlarmış, ne olacak- sa olacaktı. Deli Hafız, çırağını - korkut- mak istiyordu. Kavalava geldik- leri zaman baş altına güreşme- ğe gelen Filibeli Mıstını, Ezineli Çekici Hasanı göstererel Ulan bunlarla mı güreşe- ceksin? Hergeleci, cevabını vermişti — Elbet de usta be! — Ulan, heriflerin ensesi se- | nin belin kadar.. — Kaç para eder, kasabda da et var.. — Olmaz.. yenerler seni.. — Usta! Ben kararımı ver - dim. Bırak beni güresşeceğim. — Oğlum, nasıl Birakırım.. Beni dinle.. — Usta!.. Sana hürmetim vardır. Seni dinlerim... Fakat, bırak çıkayım baş altına.. — Vallahi sen bilirsin oğlum. — Usta! Evel Allah galip geleceğim.. Korkma yenilmem. — Dedim ya, söz dinlemiyor- sun.. İster yenil ister galip gel! Ne yaparsan yap!. Dedi. Fakat, Hergeleci, ust gönlünü almak istiyordu seve meydana çıkmak idi. Ustası Filibeli Mıstını gös- tererek — Ulan, bu heriflerle dalaşılır mı?. Görmü Deyince — Usta! Bakma sen onun iri- liğine.. Ben, onu yola getiririm — Belki de getii bu herifler ezer ederler adamı?. — Yapamazlar usta! — Oğlum, güreşini körlerler. Sonra, başa da güreşemez hale gelirsi: Bir Sen gönlünce Diye yal Deli Hafız, çırağının kat'i ka- rsin, Lâkin ni.. Güreşden yapamazlar usta! muvafakat et! ardı rarı üzerine nihayet muvaf etti, Fakat, istemiye istemiy Bir iki gün sonra güreşler o- lacaktı. Bir yandan davetliler, geyirciler Kavalaya akın eder - ken bir yandan da pehlivanlar| geliyordu. (Arkası var) 'Yolda da| , yiyecek | başka | NİN Diş nıya, çalamay lursunuz. sikisi ile Zel | manlarda | musiki olmuştu. rgüle,, Bilhass güft bir (şaheser| Üstadın ve eserleridii Ruhuna Zekâi Dede varis raber Zekâi bıraktığı di gibi yetiştirdiği iftihar ediyordu. Bu münaka - şalar hayli devam etmiştir. * Müştâk - 1 - cemâl düz dil üznâk bestesi şi ) dir. Guzel Sağlam ve iştahlı ! Kullanıyor Çocuklarınızı ükten SA- macununu kullan- SANİN diş macunu le günde üç defa dişlerin alıştırınız. Gürbüz yetişmelerini temin etmiş - 0- Eczanelerle büyük 1ıtriyat mağazalarında bulunur. EEKETEMEKNE Zekâi Dede Merhum (Baş tarafı 2 İnci sayfada) | Masırda - bülün- duğu zaman Arap musikisini esaslı surette tedkik Bestelediği meşhur âyininde bu musikiyi Türk mu- mezçeylediği âğmelerden anlaşılır, bilhassa çüncü selâmda bu | daha bâriz bir surette görülür. i dede merhum son za- “Darüşşafak: muallimliği hetle kendisinden bir çok ma.ruH zevat feyiz almışlardır. Bu meyanda meslek arka- daşımız.- Ahmet Rasim — mer - hum ile ilk musiki hocam Kâ- zım beyi zikredebiliriz. Üstad, İstanbulda yerleştik- ten sonra bestelediği eserlerin bir çoğunda büsbütün başl yenilikler yapmağ; Dede merhum (Süz - nâk) makamını çok severdi. makamda mümkün mertebe az kullanarak besteledi- gi eserleri birbirinden güzeldir. musikideki hamulesine oğlu oldu. Böyle olmakla Dedenin oğluna en büyük servet nun Türk musikisinin kütüğü- ne hâkedilen r. Ahmet efendi unutulmaz yüz bin fatiha! ULUNAY çıraklarla etmiştir. (Süznâk) bazı hususiyet ettiği ci- muvaffak | Garp musikisine doğ- | ru teveccüh eden bu yenilikleri v (Nihâvend) makamindan | | yade (Rast) makamında gös si dikkate değer bir n Bu gün- phesiz irfan be- ismi şeyda | T. H. K. genel merkez başkanlığından YENİ SABAİI ŞERYA VDD ANTA 13 Ağustos 1941 Üsküdar Amerikan Kız Lısesı'g HAZRETI YUSUF ! İLE GÜZELLER GÜZELİ ZÜLEYHA Zai / DERET D SeMP aa tesi günü Mekteb Eylülün 16 ncı Salı günü Açılıyor LEYLİ YERİMİZ. KALMAMIŞTIR. Nehari talebe kaydı Pazartesi, Per şembe saat 9 dan 12 ye kadar yapılır. Telefon: 60474 50.000 çoğu 75.000 litre dökme benzi: muştur. 2 — Muh tur, 3 — Esksiltmesi 25/8/941 Pazartesi günü saat 15 de Türk hava genel merkez binasında yapılacaktı: 1 için kapalı zarf usulile eksillimeye k larını 18/8/1941 pazartesi İstanbul Deniz Komutanlığından: Derincede'bulunan bir deniz teşekkülünde müamele memuru münhalin de ücretle istihdam edilmek üzere birmemura ihtiyaç vardır. deniz komutanlığına müracaatlari, Benzin alınacak Y — Havacılık dairesi motörlü vasrtaların senelik İhtiyacı dAçin alı zarf usulile men bedeli 19650, muv 1473 lira 75 kkat teminatı 4 — İstekliler lüzumlu” vesika Ve teminatlarını havi kapalı ve müf “Jü zarflarını şaat 14 de kadar komlsyona. vermelidirler. — — (6767) Bı !ı»(!ıı,() muhasebe Mudı'ir!u_!/unden Çekirge mıntakasi, dahilinde Yaptlacak nulmuştur 'Hat 15 de Belediye Encümeninde yapılacaktır Haritanın beher metre murabbai 2 bin kuruş üzerinden muhammen bedeli 1000 lira ilk teminat 75 liradır Şartnameyi görmek istiyenler her iş günü ve saatinde muhasebe mü- dürlüğüne ve eksiltmeye iştirak edecekler usulü veçhile hazırlanmış zarf- t 14 de kadar Belediye buzları ile birlikte olunur 1 — Lise mezunu ve ihtiyat subay olması, yaşından yukarı olmaı raziyetinin 5 1, evrak dosya ve hesapişlerinde bilgili olmaği, $ — Plân Çizmeye kabiliyetli olm 6 — Kanünen lâzım gelen diğer şartları haiz bulunm: tları haiz bulunacak isteklilerin bir dilekçe (6811) eksiltmeye konul- 5 kuruş- a kurumu 50 hektarlık bir arazinin harita- Eksiltme 18/8/941 pazar- ncümeni reisli- (6915) iğlam olması «Derincede çalışabilecek vaziyet- ile İstanbul 25/8/1941 pazartesi günü binasında satın alınacaktır. tadır. Küçük tasarruf Mühammen bedeli 1 15.30 da kapdlı zarf usulü ile Anka Bu işe girmök istiyenlerin 8750 (sekiz bin yedi yüz elli lira)lık mu- vakkat teminat ile kanununstayin ettiği vesikaları Ve tekliflerini saat 14:30 za kadar komisyoh reisliğine vermeleri lâzımdır. Şartnameler 200 kuruşa Ahkara ve Haydarpaşa veznelerinde satılmak- | (6776) 1941 İKRAMİYELERİ hesapları 1941 | : * 100 3 —a 3 İKRAMİYE PLÂNI | : > s0o > —zw- » 000 (Yüz elli bin) lira olan 3000 adet deri caket idare ayni gün Pırlantalı ve elmaslı saat de Pırlantalı ve elr Bunun için saat markasına, müe Modayı takib beden b ir haj SİNGER Saa l1 ve 11 PIRLANTALI 500 LİRA, EMSALLERİ GİBİ 15 atleri İstanbulda yalnız Eminönü Merkezindeki mağa: No. 82 A, Eli Dikkat: Sinı Pazaaaaaaaaaama yoktur. Adres: SİNGER SAAT Mağazaları, lstanbul, Eminönü No, 8 nek bir kelime İle SİNGER SAATİ demektir. Ç haslı saatlerin bütün hakil n lem olan SİNGER alacağınız zaman, tereddüdi n Ta emizin adre dikkat eti d eden her kadın için kıyrı w t le e esili kulâde SİNGER saatin b ” —— BİR HAKİKATI S# zhüüt İ Hoşa gvdace!' en İ makbul ve en güzel SENE GARANTİLİDİR imızda satılır - İstanbulda — şubemiz ifade ettiği için bu ilk o; | bir çok v | Yusuf, artık baba| “Allah bana çktiğim| gıkıntıyı, kardeşlerimi, | utturdu,, mânasını unun adını Menaşe koydu. Menaşe-| den sonra Efrayim doğdu. Bu| isim de büyük bir mefhuma delâlet ediyor; “Allah beni mey- vedar kıldı,, mânasına geliyor- du. Bu suretle iki Yusuf ile Züleyha, vedi bolluk genesinin sonuna kadar dört ki-| Şi olmuşlardı. Menaşe ile rayim, onların esasen pek lam olan saadetlerini büsbütün takvive etmişler, yıkılmaz, hat- tâ lerdi Hazreti —Yusuf, fında Tresmi vazifesini n bir muvaffakıyetle baş; Hazreti olmuştu. bunca babamı u sevgili, yani bu müddet de ta mış; Misir diyarının her ta fında binlerce zahire ambarı mevdana getirmişti. Ambarlar tıklım tıklım dolu idi. ne içinde biriktirilen zahire rından başka daha vabancı diyar halkına da kifayet edecek kadar çoktu. Yabancı memleketlerden — al- mağa gelecek olanlar, Mısır alm Mısir altın Yedi ğa gelecek olanlar, avuç elerine avuç Sdıracaklardı. ÜÇÜNCÜ Firavunun Yusufun tâbir mıştı. izreti gibi çık - İlk yedi sene fevkalâde bolluk içinde geçmişti. Yağmur- en lar tam zamanında yağmış, verimsiz tarlalar — bile ins hayrete — düşürecek dere bol mahsul vermişti. T: Hazreti Yusuf tarafından tan- zim edilen plân mucibince bi- çilmiş, elde edilen buğda saplarından ve başaklarından ayrılmıyarak büyük büyük bin lerce zahire ambarına naklo- lunmuştu. Biriktirilem zahire, Mısır halkının yedi yıllık ihti- yacından kat kat fazla idi. Hazreti Yusufun aldığı bu tedbir sayesinde ecnebi mem- leketler de zahire sıkıntısı çek- miyeceklerdi. Parasına, malı - na, mülküne — güvenen herkes, Mısıra gelip istediği kadar za- hire satın alabilecekti. Nihayet sekizinci sene gelip çatmıştı. Bu, kıtlık devresi - nin birinci yılını teşkil ediyor- du. Bu sene de, diğer seneler gibi, bütün tarlalar ekilmişti. Fakat gökyüzünden bir damla yağmur inmiyordu. Her ta- raf müthiş sıcaktan cayır ca- yır yanıyordu. Büyük, küçük ne kadar dere varsa hepsi ku- rumuş; pınarların suları çe : kilmişti. Halk içecek sularını ancak derin kuyulardan temin edebiliyordu. Hattâ her sene ta- şan, iki tarafındaki araziye gün- lerce su altında bulunduran Nil nehrinin bile suyu fevkalâ- de azalmışti. Kuraklık ve sı- caklık yüzünden ne yeşil bir ot, ne de taze bir yaprak görül- imez uştu. Bittabi — ekilen tarlalardan bir demet ekin a manm imkânı kalmamıştı. Yedi bolluk yılının mahsulü ambar- larda hükümet namına hifze - dildiği ve bu ambarlar H reti Yusuf tarafından mühür- lendiği için açlık tehlikesi der- hal yüz gösterm Büyük çiftlik sahipleri darikinden Çarşıda, bile yiy âciz kalmışla fırınlarda bulmanın imkânı yoktu. Hazreti Yusufun keşi ettiği mukadder - felâ şiddetiyle, — bütün başlamıştı. Bu felâket, şil hesiz, Mısır diyarına malısus di Filistin, Svriye ve diğer lerde ayni müthiş felâketin a- mansız pençeleri arasına düş müşlerdi. Yalnız insanlar değil ha lar da açlıktan tehlikesine maruz bulunuyor lardı. — Zira, bütün çayırlı mer'alar — sıcaktan — kavrul- muş, susuzluktan kurumuştu . Hayvanlar, kavruk otlardan başka yiyecek nesne bulamı - rlardı. su bulamadıkları için daha şimdiden kırılmağa b lamışlardı. Hazreti Yusuf, artık zahire ambarlarını kapalı tutamazdı. Kimsenin elinde bir lokma yi lmamıştı. düşündüğü gibi diği kadar zahire veremiye ti. Aksi halde par olanlar fazla fazla alacakl, fakirler ise fazla alamayıp ride pek zorlu bir vazivete şeceklerdi. Buna meydan ver- | memek lâzımdı. Tevziata ba lamadan evvel her tarafa emri yaptı: : Muharrem Zeki KORGUNAL rsılmaz bir hale getirmiş- —— c — Hiç kimseye bir yükten fazla zahire verilmiyecek! Za- hire almak istiyenler evvelâ bana müracaat edecelker; ken- dilerine vereceğim vesikavı ib- ederek diledikleri ambar - zahirelerini alabilecekler. zahire alıp vermek Bu yasağa riayet et ölüm cezasına çarpı- emkri, — yalnız para ile alabileceklere aitti. Fakat fakirler ne yapa- caklardı? Paraları - olmadığı için bittabi z re - di. Onları açlıktan ölmeğe m küm etmek elbette insanlış zdı. Hazreti Yusufun ek vicdanı buna n ri- gösterebilirdi? fakir olduklarını Hakikaten sbat edenlere meccanen — zahire — dağıtmak Mecburiyeti vardı. Hazreti Yusuf, bu hususu da düşündü ve Mısır diyarı hudut- ları içinde yaşayan bütün fa- kirlerin fakrü hal mazbataları ile birlikte kendisine müracaat etmelerini ilân etti. Bu arada ican eden diğer tedbirleri de aldı. Ve nihayet zahire ambar- larınm açılın tevziata başlan- masını emretti. * Hazreti Yakup, aradan uzun yıllar #ectiği halde sevgili Yu- sufunu — unutmamıştı. Onun hasreti ile ağlaya ağlaya, ah ede ede gözlerini kaybetmişti. valnız hararetini his- r, kendisini göremiyor - “—Bütün günlerini, gecelerini koyu bir karanlık içinde geçiri- yordu. Tabiatin renklerini, şe- killerini tamamen unutmuştu. Kendisini Yusuftan — ayıran hain oğullarının simalarını bi- le hatırlamıyordu. Onlarla öm- ründe hiç görmediği yabancı insanlarla perde arkasından konuşur gibi konuşuyordu. Yusufun — yerini tutan Bün- yamin hakkında da hiçbir fikri yoktu.. Çünkü Hazreti Yakup, Bünyaminin ancak- çocukluğu - nu biliyoğdu. -Halbuki Bünya- min büyümüş, serpilmiş, arslan gibi bir delikanlı olmuştu. Bu yüzden, bittabi adamakıllı de- Zişmişti. Bünyaminin aldığı yeni şekli bir türlü tahayyül ve tasavvur edemiyordu. Hazreti Yakup, Bünyaminin büyüdüğünü, değiştiğini gittik- çe kartlaşan sesinden anlıyor- du. Buna mukabil, yıllarca has- retini- çektiği Yusufunun hiç değişmediğini zannediyordu. Çünkü onu nasıl kaybetti ise hayalinde gene öyle yaşatıyor- du. Sesini duymadığı için bü- yüdüğüne, değiştiğine ihtimal veremivord! Belki Yusufun öldüğüne inandığı, ölen bir ins ise büyüyüp Gdeğişemiye - için bövle düşünü t Yakup, Yusufun abul etmiyordu., evvel gördüğü 'a nazaran - sevgili yavru- un havatta olması icap edi - yordu. Cünkü —bu rüya ile Ona ileride sultan olacağı teb- Rüyanm tahak - için Yusufun ya şaması İlâzımdı. Binaenaleyh Yusuf yaşıyordu. Bir gün ge- lip hain kardeşleri onun önün- de eğileceklerdi. Yakup, buna inandığı içindir ki onu unutup biraz - rahat etm ömrünün bir anını olsun ağlamadan, ah etmeden geçirmeğe muvaffak olamıyordu. Hain köle dive beri babalı cesaretini öldüğünü de Zira senelerce şir edilmişti. kuk edebilme: inanıyor ve kardeş Yusufu attıkları zamand rını ziyaret etmek' gösteremiyorlardı. Ancak çok mühim bir iş olduğu zaman onun yanına gidebiliyc lar ve hakaretle kovuluyorlar- dı. Sövlemek istedikleri her şeyi Bünvamin vasıtasiyle söy lemekten başka çareleri kalma- mıştı. (Arkast var) ZATI Süleymaniye Askerlik şubesi ya- idan alınış olduğum eremi zayi ettim. Yenisini lacağımdan eskisinin hükmü yok- t Aksaray Çakırağa mahallesi Cami ğında 21 No. da Arabkirin Aşutka nahiyesinden 319 doğum- Jasan Tahsin oğlu İsmail Vahap Yılmaz bi A. Camaleddin Saraçoğlu yat Müdürü: —Macit — Çetin gu Basıldığı yer: (H, Bekir Gürsoylar ve A. Cemaleddin Saraçoğlu matbaası)

Bu sayıdan diğer sayfalar: