Seni! yalnız oku arasinda rekabet leri — ugünkü — müsahabemizde Türk musikisinde yenilik güste- 'Ten büvük 'bir musikişinasımız- dan ve son asrın yüksek üstadla rından, Zekâi Dede merhumdan bahsedeceğiz. Musiki tarihimiz- de ileri gelen şahsiyetlerden o - lan bu zat gayet mütevazi ha- iyat şartları içinde yetişmiştir. İKendisindeki san'at aşkı inki- (af eylediği zaman büyük isti- dadını parlatmak için talih o - nun yoluna (Eyüplü Mehmet! Bey) gibi bir hoca Ççikardı; ondan aldığı feyiz, âsarını o derece kuvvetli bir surette gös- terdi ki (Byülplü Mehmed be-| yin) çırağı, ustasını ve onun gi- bi 'bir çoklarını Tersah fersah geride bıraktı. Zekâi Dede Hicri tarihle 1240 senesinde Eyüpte ü Ali paşa) mahalle muştur; babası doğduğu ma - hallenin imamı (Süleyman Hik- meti) efendi isminde bir adam- dir. (Pepe Hoca) namiyle ta- mınan amcası — Hafız İbrahim efendi de o civarda (Kalender- hane) Dergâhma bitişik (Lâli M Dede kimdir? — Mütevazi | hâ — İlk mektep tahsili — Hocası Ey Dshdını geçein bir şakird — Hammami zade İsmail De- de — Üstadın huzurunda — Genç şakirde — teveccüh — — Musikinin püf yeri — ü dersleri — İlk eserler — Zekâi Dede Mısırda — Şakirdler Zekâi Dede ve Süznük makamı — kâi Dedenin musikide yenilikleri. aa FEcRCT) n a zade Abdülkadir efendi)ilk mek | tebinin hocasıdır. Zekai efendi | yedi sekiz yaşında iken bu 'mek- tepte okumağa — başlamış ve mektebi bitirdikten sonra hıf- za çalışarak 1259 da hafız ol-. müş ve ayni mektepte — yazı| bocası olan babası - (Süleyman Hikmeti) efendiden de — hat meşketmiştir. Hıfza çalışma - sından anlıyoruz ki “daha ço-| cukluğunda iken Zekâi dede- “nin sesi güzelmiş. ( Zekâi — dedenin — yüreğinde | yanan mukaddes san'at ateşi-| ine ilk şekil veren eski Harbiye YNezareti mektubi kalemi hüle-| fasından — (Eyüplü — Mehmed Bey), meşhur (Hammami zade | İsmail “Dede efendi,, denilin- te hu!:şn hatırına İsmail De- de . (Eyüplü Mehmet bey) — şa-| kirdine ilk eserleri meşkettiği | zaman talebesinde gördüğü iz #idada hayran oldu. 'Genç Ze-| Ââi, en güç eserleri büyük bir kolaylıkla geçiyor, istidat ve kabiliyetini günden güne inki- gaf ettiriyordu. (Eyüplü Meh- et bey) şakirdinde bu büyük | aşkı gördükge — hevese geliyor | ve hocası — (İsmail Dede) den geçtiği nadide eserleri büyük bir cümertlikle talebesine la'im | ediyardu. Bu suretle bir sene içinde genç musikişinas heş fasılsahibi (küçük bir ü muş hattâ — ufaktefek eserler bile besteleaneğe başlamıştı. (İsmail Dede) o zaman A-| hırkapı civarında kendisine ih-| man edilen bir konakta oturu - yor ve isteyenlere musiki dersi | weriyordu. Yalmız büyük üs-| tad tamamen musikinin acemi- | «i olanlara ders vermediği için kendisinden — feyzalanlar (E yüplü Mehmet Bey)), sadaret Müsteşarı (Ali Şefkati), (Tel- lâlzade İsmail) efendiler — gibi mümtaz şahsiyetlerdi. (Eyüplü Mehmet) beyin ye- ni talebesinin istidadını işiden Dode Efendi merhum bir gün Mehmet Beyi armr a8 Yeni Sabah ABONE BEDELİ Türkiye — Ecnebi BENELİK — 1400 Krg. 2700 Krş, S AYLIK — 760 » 1450 » BAYLIK — 400 » 800 » YAYLIK — 160 » 300 » İkindi. 1858 *Ezani 16:09 Vasatt İmsak 801 — Ezani 3NA — Vasati Güner 9.56 508 ğle 5.07 12419 Akşam — Vatsi 12.00 1.43 19,.11 20.56 | lah verigisi olarak büyük bir | kaybedince hayattan doğan de- ü Mehmed bey — İsmail Dedenin Tellâl zade Hacı Arap — musikis İsmail ağa —- varmış, Gelecek haf ta beraber alıp getirsen de din- — Yeni çırakların Pek metbediyorlar. les « demiş, Mehmet Bey de şakirtlerin-| den en müstaitleri olan (Hafız ANKARA HABERLERİ KERELTET LN AKAIZEAİ Zekâi Dede Merhumlrtemyiz azaları ve hakimler arasında yeni tayinler Ankara, 12 (Hususi) — Tem- yiz mahkemesi âzalıklarına Kü- tahya ağır ceza reisi Mes'ut Gi ney, İstanbul Ticaret mahke - mesi reisi Zek! Ferel, Ankara asliye hâkimi Vehbi, İstanbul Ticaret mahkemesi reisi İrfan tayin olunmuşlardır. Ayrıca Kütahya ağır ceza mahkemesi reisliğine temyiz ra- » portörü Sadık, ret mahkemesi reisl bul hukuk hâkimi Senih Ars- lan, Üsküdar asliye ceza hâkim-| liğine adliye müfettişlerinden Nuri, İsatanbul Ticaret mahke tanbul Tica- Zekâi) ile (Hafız Hamdi) yi Ç Mesi reisliğine asliye —hukuk Si e "“z"“"“w hâkimi Nail, İstanbul asliye ğ S hukuk hâkimliğine İstanbul İsmail Dede merhum, biraz | Haruk aei gatanbul havai şeylerden — bahsettikten sonra senç musikişinaslara: — | Biraz da musikiden bah-| kârların ikisine de iltifat et- miş. Fakat Zekâinin eseri okur- 'ken nâğmeleri kavrayışına, e- dasındaki inceliğe, usül vurdu-| ğu zaman darnlardaki sağlam- liğa dikkat etmiş. — Oğlum, demiş. Sen bana | yalmız. olarak bir eser daha 0-| ku! Zekâi, bu müstesna iltifattan | cesaret alarak — san'ata olan| aşkını okuduğu eserle büyük üstada anlatmış... | İsmail Dede mestolmuş. “İn- şaallah feyizyab olursun,, de- miş. | Oradakiler o gün bu musiki ziyafetinden bol bol nevalele-| rini almışlar; namaz vakti gel-| miş, herkes abdest almak üzere | dışarı çıktığı zaman üstad o- dada yalnız kalan Zekâi efen- divi Oğlum, demiş. Bundan sonra hocan Mehmet beyle her vakit buraya gelebilirsin .. Nazmi tayin olunmuşlardır. | sedelim. Hocanızdan - geçtiğiniz di —a eserlerden birini okuyun bakn-î ı Kısa Haberler yım! demiş.. İki şakint kıpkırmızı kesile- HEğeeaiğ * rek — yeni meşkettikleri “mu-/ — y Elini kaptırdı — Fatihde, Mür- rabba,, lardan birini okumuş-| <selpaşa caddesindeki bir fit fabri - lar. Dede sefendi genc heves-| kasında çalışan Moton adında bir genç kız, dün makineye elini kap- firmış, — parmakları — döğranmıştır. 'Moton baygın bir halde Balat Mu- sevi hastahanesine kaldırılmıştır. » Yangın başlangıcı — Beyoğ- lunda Ayaspaşa camij yanındaki Sezar apartmanında kapıcılık yapan Mehmet Karaman, dün gece elinde sigara olduğu halde yatıp uyumuş-| tur. Biraz sonra sigara elinden düş- Müş ve yatak tutuşarak yangın çık- mıştıir. Yangın -büyümesine rilmeden — söndürülmüş, yakalanmıştır. k Başından yaraladı — Kocamus- dafapaşa — caddesinde, Zeynelefendi camii yanındaki barakada oturan çamur İsmaij lâkabı ile maruf birisi, dün yoldan geçen Ömer adında bi- risi ile sebebsiz yene kavga etmiş ve kendisini yene yatırarak taşla ba- şından ağır sürette yaralamıştır. Ömer Cerrahpaş; kaldırılmış, meydan ve- Mehmet ine İstan- | YENİ SABAH Baba ve kardeş katili Dünkü muhakeme celsesindede ser- keşlik yaptı Miras meselesi yüzünden ba- bast Hacı Şevket ile kardeşi| Ferdiyi bir sabah uyurlarken | tabanca ile öldüren Zeki adın-| daki katili, geçenlerde, birinci ağır cezada mahkeme olunur - ken, ağabeyisi Sıddıkı da — öl- dürmeğe teşebbüs etmiş — ve kravatı altına — sakladığı bir sustalı çakıyı çıkararak bir- denbire — Sıddıkın üzerine sal- dırmıştı. | Mahkemedeki jandarma — ve polisler Zekinin Sıddıkı öldür- mesine möydan bırakmamışlar ve katil bu suçundan dolayı de ikinci ağır ceza mahkemesine verilmişti. Zekinin muhakemesine dün devam olunmuş ve müdafaa şa- hidi olarak bmösterdiği kimse-| ler dinlenilmiştir. Zekinin iddiasına göre, bun- lar, vaktiyle Sıddıkın ımıesine işkence ettiğini ve mnuınuı mallarını zorla ötekine berlkmex temlik ettirdiğini söyleyecekler- di. Fakat şahidlerin hiç birisi böyle bir şeyden haber olduğu- nu söylememiştir. Neticede muhakeme — diğer üç şahidin celbi için başka bir güne bıra- kılmıştır. Zeki bu seferki muhakemesi- | ne paltosu ile girmek istemiş fakat bu nazarı dikkati celbet- | tiğinden — sırtından çıkarılmak istenmistir. Zeki bu yüzden bir| hayli bağırmış, çağırmış ise de paltosu hemen zorla denilebile- cek bir şekilde çıkarılmış ve mahkemeye herkes gibi ce- ket ile sokulmuştur. Haftada bir gün de ayrıca gel- meğe vakit bulursan her hal- 'de istifade edersin.. Sende Al- istidat var. Bunu terbiye et- meli. Hocan Mehmet Bey da- ha musikinin “püf,, yerlerini| öğrenemedi. Zekâi efendi bir sene hafta- da iki gün hocası Mehmet bey- le, bir gün de yalnız olarak (De- de efendi) ye — devam eylemiş ve şark musikisinin bütün in- celiklerine bu suretle vukuf hasil etmiştir. (İsmail Dede) merhum, Ze- kâi efendiye evvelâ: Fener baş Müezzini “Zaharya,, nn - (Se-| gâh) makamında (Çember) u-| suliyle bestelediği: Çeşm -- meygunn ki bezm - 1 -| meyde canân dönderir | güfteli (murabbaı) mı geçmiş, Ondan sonra da kendisinin en güzel eserlerinden olup o zaman ) makamında yeni bes- By çeşm -i - âhu, hicr ile ten- | hâlara saldın beni | | nakşı ile (nühüft) makamın- dan: Bend oldu dil bir şüh -i şarkısını meşketmiştir. | Zekâi efendi büyük üstad - 'tan geçtiği bu üç mühim eseri cihâna | daima yâdeder ve kendisine musiki âlemlerini açmış olma- ları itibariyle onlara başka bir kudsiyet verirmiş, Zekâi dede 1261de prens Mustafa Fazıl paşaya intisap ederek Mısıra gitmiş ve bir kaç sene kaldıktan sonra — İs- tanbula dönmüş! 1268 de Mustafa Fazıl paşanın daire kâhyalığiyle tekrar Mısıra git- miştir. | Mustafa Fazıl Paşa 127 senesinde memuriyetle İstan- bula geldiği zaman Zekâi e- fendiyi gene maiyetinde bulun- | durmuştur. Bu müddet zarfında 1261 tarihinde hacce giden İsmail Dede Mekkede vefat etmiş — ve İstanbulda — musiki, kutbunu | merhumun talebe leri arasında rekabetler - başl: mıştır. Dede efendinin bütün gakirdleri yekdiğerlerine karşı “kadem,, iddia ediyorlardı. Bu rekabetin en müdhişi Zekâi efendinin hocası (Eyüp- lü Mehmet Bey) le (Tellâl za- de Hacı İsmail ağa) arasında cereyan ediyordu. Hocasından edindiği — derin malümata yanık sesinin güzel- liğini de ilâve eden Tellâl zade- nin bir çok taraftarları vardı. Mehmet Bey de Zekâi efen- (Sonu sahife 4 sütun 3 de)) HARP VAZİYETİ (Baş tarafı 1 inci sayfada) fus kesafeti bakımından beş altı defa büyük olan Çine tasallüt 'ta tereddüd ederdi. Müşterek düşmana karşı bir- leşmiş veya birleşmeleri muh - temel bulunan Büyük Britanya, Çin, Rusya ve Amerikanın nü- fusu ötekilere nisbetle dört beş misli daha kabarıktır. Habeş garnizonunu esir ve imha eden kuvvetin onda biri kadar az olduğunu öğreniyoruz. Wavwelin zırhlı ve motörlü bir kaç tümeni de, Libyada ayni nisbetsizlikleri içinde dövüştü ve yendi. Avrupanın - kıyılarında — ve! dört bucağında ordular bulun- duran, Okyanusların ötelerinde hedef ve maksad diye koşam, hava yollarından, vararak de-| nizlerde emniyet şebekeleri ku- ran ve yetine rağmen denizler üzerin-| deki kıt'alarda yer tutan Alman yanın yedi hafta önce saldırdı ği düşman da ondan kere büyüktür. Yarınki h tanklar ve toplar artık keyfiyete ayırmak lüzumunu derpiş edi- yorlar. Büyük Britanya, Cihan har- bine ginerken, bir avuç kuvvete sahipti. Fakat ordu hizmetini az zamanda be- nimseyebilen uyanık ve gürbüz bir camiaya güveniyordu; dört harp yılı içinde milyonlar yetiş- tirdi ve başarılar gösterdi. Haşin tabiatin terbiyetkâr te- siri vardır. Tayfunlar ve zelzele ler diyarının sakinleri, bugün kablarına sığmaz gibidirler. Oy sa ki, Japonyanın hazar ordusu 400 binden fazla değildi. Alman - Rus harbi sıralarda, uzun muharebe tec- rübeleri yaşamış olan muzaffer bir ordu önünde Kızıl ordu mu- kayemetinin az zamanda kırila- cağını ve bu orduya ancak felâ- ket mevud bulunduğunu sanan- lar çoktu. Kızıl mezhebin sâlik - leri, yeni bir nesil yetiştirmeyi Mmuazzam kombinalar, şaheser kanallar yaratan dörder yıllık programlarının başına geçirmiş lerdir. Bugünkü Rus ordusunu teşkil eden genç unsurdur, mü- nevverdir, emelperesttir ve de- vam eden mukavemetin de âmi- Kontünantalde | | başladığı | smının deniz hâkimi-| bir kaç| | rp için tayyareler, yaptaranlar, | büyük bir yer| Alman -Rus harbi Hi odur. Bu nesli istihfaf etme- meyi harp önü Alman askeri| edebiyatı da gözde bulundur- muştu. Bununla beraber, Avru- | panin asri ordularına karşı mu vaffakıyetler kazanan — büyük Alman ordusunun şarkta karşı- laşacağı her engeli ezeceğine dair beslenen kanaat, teşebbüse | girişmesini teşvik etmişti. Şark seferi, bu sütunlarda izah edilen maksadları istihdaf | ediyordu. Avrupa yakasında | hasım bir kuvvet bırakmamak, | yarınki çok daha çetin harbi| beslemek, esas gaye idi. Ruslar, | asırların siyasetine dönerek, İslâvlığın kurtarılmasını ıse,e-1 mektedirler. Almanlar da, asıl| rliği yapanlarla birlikte, bol- şevizm aleyhinde “mukaddes cihad,, a başlamışlardır. Alman ordusu, büyük harp- te büyük kısmile garpte ve ce- nupta Şgul iken, çar ordu - sunu vura vura inhilâle sürük- lemişti, a, O ordu mücehhez ve m di, hattâ ne için de bilmiyordu Ruslar, asrın terakkilerini itina ile takip ettiler. Almanlar, çocuklarının sütünden keserek, mermi yaptıklarını iftiharla söyler ve yazarlar. Ruslar da, büyük bir geçim sıkıntısı için- de - çırpınırkı Almanyadan, | İngiltereden ve Amerikadan ge- tirdikleri binlerce mütehassısı ikdar ettiler ve o zamandanberi yaşamak imkânları aradılar. Bugün, cephedeki mukavemet | ruhunun tenemmüvini o düşü- | nüşler ve yorulmak bilmiyen | | tam — manasile stahzar değil - harp ettiğini çalışmalar temin ediyor, savı- üstünlüğü ise, bu bâdirede tâli | bir ehemmiyeti haizdir. Rus ha va kuvvetlerinin on binlerce tayyare kaybettiği iddia edilen şu demlerde, kızıl ondu. hava filoları, İngiliz silâh arkadaş- larile Berlin semalarında iş or- taklığı yapmakla, tebliğlere ce- vap vermeye çalışıyorlar. Filhakika, Ruslar, bunca za- yiata uğradıktan sonra da, se- batta muvaffak olurlarsa, ha- zrlıklarını gizlemekte de me - haret ve basiret göstermişler - dir. Rus mukavemetinin devamı da kemmiyetten ziyade keyfi - yete kıymet vermek lâzım ge - leceğini ediyor! | yapılmaktadır. Nihayet otöbüs getirtilecek Ticaret Vekâleti agredatif açtı Öğrendiğimize göre hükü - met İstanbul belediyesinin ©o- tobös ve saire motörlü mal- zeme ihtiyacını karşılamak Ü- | zere 530 bin liralık bir akre-| datif açmıştır. Bu akredatifle- rin 500 bin liralık mıktarı Tram vay idaresi tarafından İsviçre- den setirtilecek otobüslere tah- sis edilecektir . 90 bin liralık kısmı da Ame- rikadan getirtilecek arazoz ve sair diğer motörlü malzemeye tahsis olunacakttr. Belediye Tramvay İdaresi bu akredatifler üzerine der - hal otobüs getirtmek için te- ğbüüslm girişmiştir. — Bazı viçre firmalariyle temaslar Diğer taraftan Arazoz ve sair motörlü malze- me alabilmek için —Amerikan firmalariyle de temaslar yapıl- maktadır. Belediyenin ilk par- tilere getirteceği otobüsler 50 kadardır. Bunlar çok güzel ve modern arabalar olacaktır. | İKTİSAT Almanlarla ticari müzakerat yapılıyormuş Dün bir sabah gazetesi Al- manlarla bir ticaret muahede- si için müzakereler yapıldığını yazmıştır. Haber tamamen — a- sılsızdı. Bu — müzakerelerde bulunacak olanlardan hiç kim se henüz şehrimize gelmemi tir. Yalnız bazı Alman fabrika- ları mümessilleri ile mahdut ehemmiyette bazı müzakereler olmuştur. Almanlarla - ticaret anlaşma- sı için müzakerelere eylül or- tasında, Ankarada başlanacak- tır. Türk Hava Kurumundan: — | Büyük yağlı pehlivan güreşi Kartal kazası Türk Hava Kurumu menfaatine — ağustos 24 pazar günü saat 13 de Pendikte Madalya bahçesinde pehlivan güreşi yapılacaktır. Başa 75, Ortaya 50, Küçük ortaya 20, desteye 10 lira mü- kâfat verilecektir. | |inzibati BEYAZIT Çocuk Esirgeme Kurumunun büyük müsameresi Çocuk Esirgeme Kurumundan: Cağaloğlu Çifte Saraylar bahçesin de 16 Ağustos 1941 cumari akşamı fakir çocuklar için Program: İsmail Dünbüllü, Süzan Şahin, Necdet Revi, Azeri heyeti, eti 1 | ŞEHİR HABERLERI I3 AğZustos 1911 Buy k bir Luzumsuz ıhtarlar orman yangını Çenkelköyünde 180 dönüm erazi yandı Evvelki gün öğleden sonra Çengelköy civarındaki Hasip Paşa çiftliği civarında bir or-| man vangını çıkmış, itfaiye, | jandarma - birlikleri ve halkın yardımiyle gece sabaha kadar devam ettikten sonra söndü - rülmüştür. Yangın sonunda 180 dönüm arazi küle dönmüştür. Tahkikatta anlaşıldığına gö- re, yangın Hasippaşa çiftliğin- de oturan Ali oğlu 7 yaşında Hüseyinin mısır pişirmek üze- re yaktığı ateşten çıktığı anla- şılmıştir. Çocuk yakalanarak hakkında takibata girişilmiş - tir . Karlman | davası | nkü celsede I komisyonun raporu okundu Bavul ve çanta üzerinde zin- cirleme suretiyle ihtikâr suçun- dan #eçenlerde asliye ikinci ce- za mahkemesince tevkif edilen Beyoğlundaki Karlman mağa- zasının müdürü Santiyago Buh- hols ile tezeâhtarı Kostantin ve çanta taciri İstemat Çami- nin muhakemelerine dün de devam olunmuş, mürakabe k'o misyonundan gelen cevaplar o- kunmuştur. Komisyönun müzekkereleri suçların — kısmen — lehlerinde, kısmen de aleyhlerinde idi. Ne- ticede müddeiumuminin müta- leasını serdetmesi için muha - keme başka bir güne bırakıl - MAARİFTE | Hususi liselerde vuku bulan badiseler Maarif Vekilliği tarafından | hususi mektepler müdürlükle- rine #önderilen bir tamimle hu- susi okullarda tahaddüs eden hâdiselerin gü- maarif müdürlük- dirilmesi icap ederken idarelerinin bu esasa riayet etmedikleri ve bundan böyle öğretmenlerle memur ve müstahdimlere taalük eden in- zibati hâdiselerden maarif mü- dürlüklerinin vakit geçirmeden haberdar edilmesi lüzumu bil - diri Lınu'nlulu. nü gününe lerine bil bazı ok — Kıskançlık ve şüphe.., — Bir yolcuyu çevirerek, niye baktın? diye yaral sevgilime yan bir genç hapse mahküm edildi Kıskançlığın ve şüphenin, inca- durmadan menfur bir kurt olduğu şüphesiz, nin beynini kemiren hele hakiki bir şahısla seven kim se, sevgilisinin en ufak bir hare ketinden şüphelenir liğın kıvrandıran pençesine di rek bunu kafasında işliye nihayet kendini kaybe- ve kıskanç- işliye büyütür, derek bazan cinayet bile Işlemek- ten kendisini alamaz. — Aş kuyacağınız vak'a da, kıskançlık ve şüphe yüzünden ramak cinayetle ne ticelenmesine kalan — bir hâdisedir. Vak'anın kahramanı yaşını doldurmamış, Hüseyin oğlu İlyas adında bir genç Gazhi Demirhane — mahallesinde yormuş. Geçenlerde bir gün yolda giderken, sevmekte olduğu genç kızın bir arkadaşı İle beraber yol- da gittiği, bir kaç metre dan da yabancı bir adamın düğünü görüyor. henüz 21 ede, arkasın: yürü. İlyas buna evvelâ aldırmıyorsa da, bir aralık sevgilisinin arkasına yabancı da kendisine bir geyler söylediğini farkeder gibi oluyor ve bir koşuda yabancının yanına giderek yaka- sına sarılıyor: — Ne diye bu kızların peşinden doğru baktığını, adamın gldiyorsun?. Hakikatte İbrahlm — oğlu Salih adında birisi olan yabancının hiç ——— ——— J bir şeyden haberi yoktur. Bundan şaşırıyor ve kendisini müdafaaya çalışıyor: — Yanlışın var azizim, diyor, benim bu kızı Onları takip etmiyorum. Fakat Salih bunlar korkudan ve heyecandan a bir İlişiğim yok. söylerken, olacak iyor. Bu tutkun hali de İl phelerini büsbütün kamçı İr rol oynayarak kendisini ikarıyor ve nihayet ken: utanmadan inkâr edi- T Al da gör öyle demez de cebinden isol diyor gıkardığı sustalıyı Salihin omuz - larına daldıriyor, Bereket etraftan koşuşanlar, (l yasın çakıyı bir İkinci defa Salihin vücudüne saplamasına meydan vernmeden kendisini yakalıyorlar ve hâdise de bu kadarla kalıyor Bundan sonra Salih hastahaneye kaldırılıyor, İlyas da adliyoye ve Fi ğündi da tevdi liya ve suçu sabit gö lehinde olarak na: çabuk Hat | üncü sulh ceza mahkem olunmuştur n dürüşması dün bitirilmiş nülerek, yaşı da ra alınmak su- retile 290 gün müdde küm edilmiştir. l6 hapse mah | | uçları | ğeri Yazan : ULUNAY 'Tren yolunun bir tarafındam diğer tarafma geçmek insanın hayatına malolacak bir kazaya sebebiyet vereceği için tehlikeli« dir. Bu tehlikenin önünü almak maksadiyle - istasyonlarda de- miryollarının altından birer ge- çit yapıyorlar. Bazı yerlerde böyle geçit yoktu. Meselâ (Su- adiye) istasyonunuda maküs taraftan gelen yolcular istas- yon binasına gidebilmek - için ya köstebek gibi toprağı eşele- yip yolun altından geçmeğe, yahut da demiryolunu yürüy rek aşmağa mecburdurlar. İnsanların bedeni kabiliyetleri buna müsaid olmadığı için şim- diye kadar birinci çareye müra- caat edenleri görmedim. Fakat ikinci çareye herkes tevessül e- diyor. mâni olmak için ista: nünü bir hayli mesafeyı uzanan demir korkulukla hafaza etmiş; bunun üzerini pantalonu sakatlamadan — aş- mak her sporcunun kârı değil. Bu cihet düşünülmüş olacak ki sivri demir korkuluğun ortasında istasyon binasının karşısında bir kapı var. Bir kapı niçin yapılır? Girip çık- mak için. Fakat acaba buna hakkımız var mı? Ben olma- dığını — zannediyorum; çünkü tam kapının üstünde koca bir levhada şu cümle yazılı: “Buradan geçmek tehlikeli ve yasaktır.,, Artık bunun lâmı, cımı yok Hem tehlikeli, hem de yasak edilen bir geçitten geçmeğe kimsenin hakkı yoktur. Yasağa riayet etmeyenlerin mes'ul ol- maları, hattâ cezaya çarpılma- ları lâzım değil mi? Ne münasebet! Herkes — gö- nü istasyon — memurlarının gözlerine dikerek demiryoluna iniyor ve kapıyı açarak elini kolunu sallaya sallaya karşı tarafa geçiyor. Bu yasağa mu- halefet etmemek için iki çane var: Biri yukarıda dediğim gi- bi yolcuların, yamacın aşağı kısmında - kendiliklerinden bir tünel açmaları. Bunajimkân yak.dedik-—. Di- körkulukların imtidadınca yürüyerek istasyon hududun- dan bir kaç yüz metre uzal tıktan sonra demiryolunu saksız geçmek. Bu suretle sak tır; fakat tehlike mevcuttur . Bu iki çareye de başvurmak mümkün olamıyacağı için her kes evinin bahçesinden geçer gibi serbest hareket ediyor ve mu- ya- ya- meselesi ortadan kalkmış- bu suretle kapının üstündeki levhanın vazifesi bir süsten iba- ret kalıyor. Böyle olunca buna ne lüzum var anlayamadım. Bana bu gibi ahkâmına riayet edilmiyen levhalar lüzumun - dan fazla gibi görünüyor.. Me- selâ her otobüste “şoförle ko- nuşmak memnudur.,, diye bir levha vardır. zun mesafeyi solb tiklerini nadirel vaylarda kaç di “tükürmek —memni gözlerini di levhası vardı. Boğaziçinde turan bütün şehzadder, sul- tanzadeler, hattâ dama! vapura — binince - he yüksekte bulunmak için cak - doğru kaptan köşküne çıkarlardı, içlerinde kaptanla (müsahabet) değil, minin idaresini ellerine alanlar da bulunurdu. Vapurların en alt kamara- larında kocaman levhalar di “Kamaralarda yatmak mem- nudur.., ar- Buna rağmen ne zaman alt kamaraya insem oturan adam | görmedim. Orası sanki bir ya- takhanedir. Herkes diğerinin istirahatine, uykusuna hürmet eder. Yüksek sesle konusmaz. Bilet memuru/ bile ayağının u- basarak yolcuyu teessüfle vn andırır. ve — bileti umbala- d.ı—luu sonra çekilir g Böy- uykuya dalıp İstanbuldan za iki üç sefer edenler var- dn Meşhur hikâyedir Yeni Türkçe öğrenen bir Av- rupalı bir gün vapurun alt ka- marasına inmiş, herke: dığını görünce — Ben yatmak kelimesini zanmak zannederdim. Meği turmak münasına geliyormuş! demiş ve Nizama r ye hemen boş bir p uzanmış! ULUN in Uzan- edelim! di- bulup AY