___ıı ! HERGELEGI IBR'Aîr İzen Yazan: — Yarın epeyce, uızrışuracak bu herif beni galiba!. — Zannetmem.. 4 — Usta, bu herife daha zi- yade alttan gireceğim — Yanlış düşünüyorsun ? Böyle pehlivanlara her taraftan girmek daha iyidir. — O muhakkak Teşi yapmıyacaktır. — Hayır, o, müdafaa güreşi yapar mı hiç. Müdafaa güreşi yapıp da ne kazanır. — Yani, beni yorup da yen- mek... y — Zarinetmem.. O, senin yo- rulmıyacağını - bili | — Öyle ize üdafaa gü- n, güreşi bindirmeğe uğ- « İşte o ka Bu, sefer de güreşi kim bindirirse o, kazana- | caktır. — dedi. | Hergeleci, acayip idi. Hiç bir| güreşte olmıyan hayaletle meş- #uldü. Hafızın güreşi onu yıl- dirmişti. - Bir hafta evvel güç- lükle meydandan çıkarabilmiş-| ü. K Güreş başladı. Davullar, zur- | mnalar vuruyordu. Fakat, Se- rezin çingeneleri gitmişti. O, ke- yif yoktu.. Bunlar yerli çingene- kerin davul zurnaları idi. Bun- lar, yalnız çalıyordu. Güreşle beraber - güreşiyorlardı. Güreşe erken başlamışlardı. | Küçüklerin güreşi bitti. Sıra büyük ortaya geldi. Zaten bu| iddiah güreş büyük orta için kurulmuştu. Bütün seyircilerin | gözleri ortada idi. | Hafız, Hergeleci - hazırlanmış bekliyorlardı. Cazgır, bağırdı: '—îbram. Hafız kazan dibi- lkı pehlivan, soyundukhu yerlerden kazan dibine yürüdü- | ler. En önce Hafız kazan dibi 'ne geldi. | Çok geçmeden hergeleci di ldi. Hergeleci, biraz düşünceli | idi. Üzerinde bir tuhaflık var-l d. ” Hafız iseçok keyifli görü-| hı ordu. ©Deli Hafız, üzülüyordu. Çıra-| çok sinirli bir delikanlı idi. Maazallah bir yenilirse geceleri uyku gözüne girmezdi. Belki de İstanbuldan köye “dönmez. Hafızın peşini takip “ederdi. Mutlak onu tekrar mağ: lüp edinceye kadar uğraşırdı. Deli iHafız, kendi kendine 0- kuyup üflüyordu. Başka ne ya- pabilirdi. Sonra, Deli Hafız bi haftaki güreşte Bulgurluu tü- tüncü İsmoil ile güreşmişti. O-| nu i keyifli idi. Arama çırağı key idi. Bergeleci, hiç bir güreşte bu| derece neşesiz olmamıştı.»Mey-| dana çıkarken çeneleri vurur- du. Koşuya çıkacak atlar gibi idi Halbuki bu seferki güreşte güklüm büklüm duruyordu. Hiç Mırsı yoktu. Bu hal ustasına korku vermişti. Pehlivanlar yağlandılar. Her ikisi de itinalı bir surette yağ lanıyordu. Ustaca bir y örülüyordu. Kisbetleri- varıncaya Ka-| di. dar bol yağ süri Yağlanma!şr 'anı getirip kıbleye çe di. Duasını yaptı. | 'onra, şunları söylemeğe baş — Buna, Ezerçeli İbram der- Hey!. Hafız, dikkat et ha: , pehlivanların pehlivanı- | »dar., Ustadır, mahirdir. Ok -| | yaan nin hafif olduğuna bakma!, £ n kendini çaprazından, kün- tesinden.. Dedikten sonra, sözlerine şunları da ilâve ett — Bana bak!, Düşmesin Cazgır Düşme altına akın kılçıklarında: Hafız için de şöyle| İbram, hasmını ku.W hor. bakma, sakla kendini.. Dedi. Ve sonra: — Ey ahali.. Duydum duyma dın. demeyiniz.. Güreş iddialı- dir. Kıran kıranadır. Beraber- lik yoktur. Yenişinceye kadar- dır. Güreş kaç saat sürerse sür sün devam edec Suya git-| mek yok, yaj lemek yok.. usu- yumak gandu. Peşrevi bi piyardü. Tafızın gözü, Hergeleci- Cazgır âa Deli Hafızın | leci bir pehlivandır. Onu bıral | kantı. ihasız ya-| yamına gelmiş, otın-muytu Her- gelecinin taraftarı olan beyler, ağalar da bir yere toplanmış bulunuyordu. Cazgır, Hergelecinin durgun- luğunu sezmişti. O da bir ma- na verememişti. Kendi kendine: — Acaba bu, hasta mı?. Diyordu. Cazgır, merak ede- rek Deli Hafıza sordu: — Usta! İbram hasta mı?. — Yoo.. & —Neden neş'esiz bugün?. — Vallahi ben de bilmiyo- Mutlak bir keyifsizliği Demir gi alalh — Amma, geçen haftaki ke- yif yok onda... geçen haftaki ke- jyan üzerinde — Bak ne kadar neş'esiz, is- temiyerek çırpınıyor.. Dedi. Hafız, sülün gibi peşrev ya- pıiyordu. Neş'e ve keyif içinde idi. Hergelecinin vaziyeti her- kesi düşündürttü. Birbirlerine şöyle diyorlar- di — Galiba, Ezerçeli hasta!, — Evet, çok durgun. — Geçen haftaya hiç benze-| miyor.. Helâllaşmalar — bitti. Güreş başladı. İlk hamleyi Hafız yap- tı. Bir çift daldı. Fakat, Her- geleci, hasmını budadı. Bundan sonra Hafız üst üste hamle yapmağa başladı. Her - geleci, yalnız karşı koyuyordu.. Tek bir hamle bile yapmadı. Bir hafta evvel şimşek gibi carpışan delikanlı şimdi sük- lüm büklüm idi. Hafız üst üste hücumlarını tazeliyordu. Bir aralık Hergeleci çapraz-| la kaydı. Ve sürdü. Hergeleci| beş on adım gitti. atarak hasmını çelip uçurdu. Hafız, hasmının eline geçme-; mekiç'n derhal toparlandı , ve dönerek Hergelecinin grtlağıma dayandı. Hergeleci çaprazı güzel kar- lamış, güzel bir yanbaş oyu- nile d> çalmıştı. Üste de hasmı ni tehlikeli vaziyete sokmuş- tu. Hafız, hamlelerinde devam e- diyordu. Bu, sefer de dalarak Hergelecinin paçalarını ele ge-| çirdi. Hergeleci, hasmını kaz kana- dile karşıladı. Küçük bir müca- deleden sonra kaz kanadile has mınin elinden paçaalrı söktü. Hafız durmuyordu. Hücum - larına devam ediyordu. Fakat, Hergelecide daha hücum filân | yoktu. Hergeleci, plünmı çizmiş | ti. Bu, plânı ustasma bile söy- lememisti. Hergelecinin düşüncesi ve durgünlüğü — plânının, - tatbiki idi. Plânını sıra vari sistematik file koymak için yapacağı şey- leri kafasında tasarlıyordu. Çünkü bir hafta evvel mınin ne biçim gjireşci olduğu- nu sezmişti. Hergelecinin güreş tâbiyesi şu idi: Mademki, Hafı: licı ve ham malı hamle yapsın.. oyu ve takacağ ları meharetle ve bozarak karşılıyarak onu yorr Nihayet, bir ân geldiği sıra- da şiddetle gürı girmek ve hasmına gü: geleci meldi. Hasmını, - ilk ellerde üzerine hamle yaptırarak yor- mak.. Ondan sonra bütün hızi - le güreş> girip hasma güreşi bindirmek.. , Hafız, tam yirmi beş dakika bir afacan gibi durmadan ha: le yaptı. geleciyi en tehlikeli 'eşi bindirmek. Her in çizdiği plân mükem - Fakat Hergeleci, hasmının kaptığı oyunları mukabil tehli- kelerle karşıladı. Deli Hafız, Hergelecinin müdafaava döktüğünü görünce büsbütün meyus olmuştu. girecekti. Bu nas i? Kendi kendine düşünüyordu — Bu, oğlan Hafızdan yıl - mıs. Hafızın taraftarları memnun- güreşe du. Güreşi yapan Hafızdı. He geleci, hemen hemen kendini kor a calışıyordu. Pehli - vanlarırın galip geleceğine ni olmuslardı. Hafızın taraftarları ikide b'r- de bağfırıyorlardı. Ha, Hafız! | — — Dayan Hafız! ka- A, Camaleddin Saraçoğlu şriyat Müdürü: — Macit — Çetin Basıldığı yer; (H, Bekir Gürsoylar ve| A cemaleddin Saraçoğlu matba, Fakat, birdenbire bir yan baş| te olma-| | taşarak Boğazın hamle | Beş on kere Her-| oyunlarla| İstanbul mehtâprarı: | (Baş tazafı 2 Inol sayfada) betler, dölülurmalar koşturuyor- lar, Bu seyyar büfelerden da- Blan içkiler sandallarda elden ele geçiriliyor. Yalı sahibinin zevk ehli ol - duğunu bütün İstanbul biliyor. Fasıllardan en ziyade tercih ettiği hicazkâr, karcığar, ve ferahnâktir. Saz heyeti kemençeci Vasi- lin hicazkâr peşreviyle başlıyor. Mahmud Celâleddin paşanm: Penbelikle imtizaç etmiş tenân garksısından sonra: Böyle sermest - ü - harâb etme | (Nedim) - i - zürini Nim sun peymaneyi, sâki tamâm etdin beni taksimi yapan Ne- ninki Hafız Os- mandı. Saz heyetini, büyük üstadları teşkil ediyor. CI korularında ül- | İsmail, Rumeli nden okuduğu ga- zeli Anadolu sahilinde şaşı Hafız Osman, tiz nevâla- rına yetişilemiyen Üsküdarlı | Hüsameddin bey — tatebesinin | çokluğundan ders veremiyecek | hale gelen Hacı Kirami efendi, Kanlıca koyunda okuduğu ga- zelle bir kadının yalısının pen- ceresinden kendini denize atıma- sına sebep olan Nedim Bey, Dağ bülbülü Fuad bey, kanunu mandalsız çalan üstad Hacı A- rif bey,, Neyzen Aziz Dede, san- Ethem bey, udi Nevres musikisinin bü- nakışları, kârları, | semaileri, yürükleri âdeta musi-| kiye temessül etmiş bu büyük san'atkârların ince karihaların- dan bir selsebil şakraklığiyle gümüş gibi parlayan sularının üzerine nâğ- Mmeler resn.ediyor. Açıklardan bir saz da- ha geçiyor. İki takımdan şakla- yan bülbüllerden acaba han, yalnız kendini dinletecek? Hafız Osman başlıyor: Biz ne âlemler, ne demler, bezm - i - cemler görmüşüz; Biz ne ahü veş bakışlı gonca femler — görmüşüz. * Nasıl olmuş da bu kadar üs- tad bir araya toplanmış? Üstadlar Prens Said Halim paşanın yalısından - geliyorlar. Said Halim pasanın musiki me- rakı yalıyı bir (nefais meşheri) | Güzel Türk tün besteleri, | yapmıştı. (Klâsik Türk musiki- si) nin en güzel eserleri orada çalınır, dinlenirdi. Prens Said Halim, üstadlar arasında müsabakalar tertip e-| derdi. Bunun için bir hafta ev-| vel her tarafa davetiyler vönde- rilir, âdeta bir mümeyiz heyeti teşekkül eder, ondan sonra ge-| niş salonun tavanından sallanan | büyük âvizenin ortasındaki bil- lüra yüz altın asılır. Müsabaka şudur: “Davud — akordu . üzerinden (dügâh) perdesi gösterilecek, okuyucu sazsız olarak bu per- deden taksime başlayacak. “Dü- gâh, beyati, uşşak, muhayyer, segâh, nevâ, rast, yegâh, evic, evic ara, dilkeş hüft, hüseyni, cazl hatülervah, Saba, nehavend, hi- caz, şehnaz ferahnâk, Tahirbuselik, nişabu- rek, mahur, şevkiefzâ, süzidil, karcıgar, rülizar, hüzam, Redingotlu, » uşaklar eilerinde | kocaman gümüş tepsilerle, şer'| * imha ederek dişlerinizi korumuş 0- v:Lmlı-l(—nl kırmızı ipek bir kese içinde | YENİ 'SABAH Her Yemekten Sonra Mutlaka Günde 3 Defa Dişleri Niçin Temizlemek Lâzımdır ? ÇÜNKÜ; UNUTMAYINIZ Kİ: Bakınsızlıktan - çürüyen diğlerin, difteri, bademcik, kazamık, enfloen- Za ve-hattâ zatürreeye yol açtıklarıj iltihap yapan diş etleriyle köklerin- de mide humması, ât, nev- rasteni, sıtma ve romatizma — yaptığı) gN | fennen arlaşılmıştır. Temiz ağız vel sağlam dişler umumt vücut sağlığı-| nin en birinci şartı olmuştur. Bina- enaleyh dişlerinizi her gün kabil ol-) duğu kadar fazla - Lâakal 3 defa -| (SANIN) diş tırçalıya-| rak sıhhatinizi edebilirsiniz; üretle mikropları! apandı macuniyle nti ve etmelisiniz, Bu lursunuz. DiŞ MACUNU Bütün Tehlikelere Karşı Sıhhatinizi Korur. Sabah, Öğle ve Akşam Her Yemekten Sonra Günde 3 Defa Dişlerinizi Fırçalayınız. Eczanelerde ve büyük ıtriyat mağazalarında bulunur. İstanbul Deniz Komutanlığından Deniz gedikli okulu müsabaka imtihanları ilânı Deniz gedikli orta okuluna kaydedilen okurların müsabaka imtihanları 18/8/1941 pazartesi sabah saat 9 da yapılacaktır. Okurların ayni gün ve saatte deniz komutanlığında yanlarında kürşun Ve mürekkepli kalem ve lâstik bulundurmaları. bulunmaları — ve (6743) | Beden Terbiyesi Istanbul Bülgesı Başkanlığından Dolmabahçede yapılacak İnönü stadı için Beden — Terbiyesi — Genel Direktörlüğünce 1295 tarihli kararnamc hükümlerine — tevfikan —umümi menfaatler namina istimlâkine “karar alinân — gayri menkulün — takdiri kiymet muamelesi için daimi encümenin 25/6/941 tarihli içtimaında teş- kiline karar verilen komisyonumuz 4/7/1941 ve 7/7/941 tarihlerinde ma hallen yaptığı tetkiklerle madâm Tedeşi ile evlâtlarına ait bulunan — işbu arazinin topoğrafik vaziyetine nazaran heyeti umumiyesinin — müteaddit parça üzerinden ayrı ayrı kıymetlendirildiği Vergi defterindeki kayıtla- rının tetkikinden anlaşılmış bulunmasına ve istimlâki mukarrer olup ev- râka *bağlı harita sarı boya ile işaret edilen 2400 metre murabbar saha- nın «Askaraga> caddesi üzerindeki cephesile gazhaneye bitişik bü kısmı mevzuu bahsolduğuna göre bugünkü alım satım icaplarına göre be- her metre mürabbaina beş lira kıymmet takdirine karar verilmişt (6629) Umumi meclis azaları | —© —Alâkadarların nazarı dikkatine arzolunur. Üniversite Rektörlüğünden | . Erkek talebenin askerlik kampları ile kız talebenin atış talimleri Ağus- tosun 20 sinde başlıyacaktır. Alâkadarlarin T Ağustosları 16 lığına müracaat ederek kayıtlarını yaptırmaları, Ağus sa kadar talim taburu komutan- (6806) Gümrük!'er muhafaza Gerel K. satınalma komisyonundan dilâra, nekriz ban, arazb:ı dolaştıktan sonra gene bir “uş” ak, yapılarak — (dü- gâh) perdesinde karar verile-| cek ve bu perdede rar veril- zaman akordda ufak bir| hattâ “çey- bulunmıya rek ses,, farkı bile râk eden üs- tadların sindire sindire dolaş- tıkları bu makamlar saatlerce — sürer, ufak bir falso yapanlar — çekilirler. Müsabakayı — Haci Kirami e- fendi kazanmış Saz, yalının rıldıktan — sonra iniyor, yanaşan, lan kayıklar, sandı geniş bir sal haline Bebekten dönülüyor lu sahiline geçilerek her kelimesini dağdan rıhtımından ay- Bebeğe kadar eklenen, takı- larla artık gelmiştir. Amado- tiren Kanlıca koyundaki lardan da “serkeş - ahlar”, teşli hular,, tonlandıktan — son- ra avdet ediliyor. Zevkü safa mevkibi yavaş yor. Piyadeler ayrılıyorlar; 'yalılarına, köşklerine, dönenler, Boğaziçi mehtabının — gümüş bir tepsi içinde verdiği musiki zi yafetinin lezzetini günler deği Benelerce geçse unutamıyorlar. ULUNAY | göNETMOCDN TETSMARE KAT A EAELELAL KBK D SABAH,- ÖĞLE ve AKŞAM İH | | 11242 lira 40 kuruş muhümmen bedelle 21 Ağustos 1941 perşembe günü İnat/15 de Kapalı;zarfla 1342 çit er kundurası (alımacaktrır.fik “teminatı Şf Tlradır, Sariname ve nünlünesi'hez gün:komlayonda görülebilim, İste lilerin kapalı zarflarını en geç eksiltme saatinden bir t evveline k.uı.ırW Galüta” Mumkkük'edödesi Si Bümaralı dairedekli/Satınalma komlayor / vermeleri, ” (6641) Mimari talebesıne- Güzel sanatlar akademisi müdürlüğünden Yidmca gi A mben bi n gxkek. ve kiz, Glenesi UK aai Tad için 11/8/1841.den 15/8/194İ gününe kadar Üniversite talim. tabüzü komu- tanlığına mürdcaatları Ve malitep dahilindeki Tanları) Tükiğ Sephaldrı. —e aa | I Devlet Demiryolları Ilânları İşletmenin sıhhat servisi için bir sehe müddetle ve her gün aat 14 €en be- den 17 ye kadar serviste kalmak € mahiye 300 lira muham netin kiralanması nda A, E. Ko li delle bir k: kecide 9 işletme bina: ü ti esi y satte neler para: ak kor dan verili 96) Tarihi kıymetli eşya Manisa mütesellimi Karao Fuad. Paşar Hacı Ömer Sadra; n eski ald olan muhtelif nadide mücevherat am meşhür gelini müteveffiye Bayan Zahi- Sandal Bedeste- hi kıymeti maddi kıymetinden kat kat yüksek olan bu parçalar Böyoğlu 4 üncü tulh hukuk hâkimliği tarafın- dan Sandal Bedesteninde Ağüustosı W ile satılacaktır. de terekesine ninda teşhir edilmektedir ün 11 inci Pazartesi günü müzayedo olmuştu. | hangi zalim | mışti? | altında saz beni Yazan O halde, güzelinin hali ne olacaktı? İşte kolay ko- lay cevabı verilemiyecek bir su- al... Züleyha, kendisini bir aşk kurbanı addediyordu.Nasıl yaşa dığının farkında değildi. Koca- sından kalan muazzam servetini fakirlere dağıtıyor; bu suretle onların hayır dualarını satın al- mağa çalışıyordu. Zaten yedi senelik -hasret cani- na kâr eylemişti. O zaman evli| bir kadın olkluğunu düşünerek bazan teselli bulabiliyordu. Fa- kat Potifarın ölümünden son- ra bu teselli çaresi de kalma- mıştı. Yıldırım Catiyle akıp geçen zaman Züleyhanım hem serve- tini silip süpürüyor, hem de maddi ve manevi varlığını eri tiyordu. — Ağlamaktan gi bözulmağa başlamıştı. Bir şeyi uzaktan görünce pek farkedemi- yordu. Az zaman zarfında bütün varını, yoğunu harcamış, uşak- larına, nedimelerine yol vermek mecburiyetinde kalmıştı. Şimdi koca sarayda baykuş gibi yalnız oturuyordu. Has bah- çe bakımsızlıktan acmacak bir hale gelmişti. Havuzun fiskiyesi bozulmuş, suyu çekilmişti. Züleyha, bir gün sarayı da satıp elden çıkardı. Kendisine kulübe gibi küçük bir ev satın aldı. Geriye kalan parayı bin- lerce fakire dağıttı. Züleyha fa- kir düşmüş, buna mukabil - yü: lerce fakir zengin olmuştu. Hej si de Züleyhanın Yusufa ka - vVuşup murada ermesi için dua ediyorlardı. Yusuf, Fizavunun hükmü a tında bulunan bütün — şehirleri dolaşmış, her memlekette icap eden teşkilâtı kurmuş, bütün zaruri tedbirleri almış ve tam iki sene sonra Mısıra dönmüş- tü. Bu müddet zarfında dul ka- lan Züleyhanın düştüğü feci vaziyetten bittabi haberdar de- ğildi. Çünkü ona Züleyhadan bahsetmek cesüretini - kimse gösteremiyordu. Bu suretle de aradan bir sene kadar zaman geçti. Hazreti Yusuf, her nedense halka yüzünü göstermek iste - mezdi. Halk arasına. çıkmak icap ettiği vakit yüzüne daima siyah bir örtü örterdi. Bir gün atına binmiş, maiye- ti ile birlikte şehir haricinde bir gezinti yapm: çıkmıştı. Ka- file, ikindi üzeri şehre dö yordu. Hazreti Yusuf, yol ke- narındaki ağaçlardan birisinin bir kadının oturmakta olduğunu gördü. Fa- kat hiç de vabancı olmiyan- bu sima ile fazla alâkadar olmadı. Atını sürüp geçmek istedi. Kadın yalnız değildi. Yanın- da kendisi gibi düşkün bir kaç kişi daha vardı. Onlardan biri- si kadmın kulağına: — Melik Yusuf geçiyor!: Diye fısıldadı. Kadın, hemen ayağa kalkıp seslendi: — Ey nefsine sabreden kişi! Nefsine sabreden kul iken sul- tan, nefsine uyan kişi de sultan iken kul olurmı Hazreti — Yusuf, ya - bancı olmiyan saz benizli ka- dinın bu mânidar sözünden şüphelendi. Atını durdurarak yanındakilere Bu kadın kimdir? e u. Bir Kaç ağız bir- | den açılıp cevap verdi: — Züleyhi — Züleyha mı? | — Evet, ya melik!. Hazreti Yusuf, hemen çıldı- ak gibi olmuştu. Gözlerine kulaklarına bir türlü inan- mak istemiyordu. Siması, Zü- leyhanın simasına çok benziyen bu saz benizli kadın, acaba ha- kikaten Züleyha mı idi; Yoksa tıpkı onun benzeri o- lan ka bir kadın mı?. Hazreti Yusuf, Potifarın öl- düğünü, daha Mısıra döndüğ ün öğrenmiş ve çok mütee: Ancak dul kalan ley 1 ihmal etmi: ti Tusu, başka m nay: ni düşünere sormak istememişti. Birisi de çıkıp ona güzell halini söylemek rişti | et, bu kadın, tıpkı Züley- haya benziyordu. Adamları da onun Züleyha olduğunu e reddü na rağmen mak istemiyordu. Güzeller zeli böyle niçin düşmüştü? Niçin fakir kadınlara, benze- mişti?. Hattâ niçin hakiki bir dilenci gibi yol kenarında otu - ruyordu? O şahe zelinin feci cesaretini gü hiç te- Bu| s gene inan- söylüyorlardı. Yusuf, ü- AZRETİ YUSUF İLE GÜZELLER GÜZELİ ZÜLEYHA Muharrem Zeki KORGUNAL e Bl y Hazreti — Yusuf, kafasında birer şimşek gibi parlayıp sö- nen bu suallerin hiç birisine ce- vap veremiyordu .Potifar, vic- dansız bir adam değildi. Züley- hayı mirastan mahrum bırak - masına imkân yoktu. Hem de onu en yüksek, en geniş ve ni-i hayet en hudutsuz bir sevgi ilel seviyordu. Bu derece sevdiği' içindir ki onun çılgınlıklarına: daima göz yummak fedakârtır ğına katlanmıştı. Kendisine ihanet etmeğe yeltendi dolayı Züleyhayı cezala masumiyeti ifu — zındana Böyle bir adam vgili karısını elbette mi- rastan mahrum etmezdi. Yusuf, daha fazla muhake- me yürütecek vaziyette di. — Adamlarına — Onu buraya getirin! Dedi.. Emri, alanlar, atların- dan inip koştular. Gözleri pek az gören Züleyhayı koltukla - yarak getirip Yusufun kar: na diktiler, Hazreti Yusuf, hâlâ inana- mıyordu. — Feci hakikati bir defa da kadının ağzından öğ- zından öğrenmek için sordu: 'en kimsin, adın ne? Züleyhanın incele incele za- rif bir hançer sırtına dönen dudaklarında acı bir tebessüm belirdi: — Demek beni tanımadın ?. — Tanınacak halde değilf in ki. Kim olduğumu söylersem inarır mısın sanki?. — Taanmağa - çalışırim. — Ben Züleyhayım! Senin yedi sene zındanda yatmana sebep olan Züleyha!. Yani Misır A- zizi Potifarın genç ve güzel karısı... İnandın mı şimdi? — İnandım! Fakat — kâşki inanmamak kabil olsaydı.. Ya- hut seni bü halde hiç görme - seydim.. Ne güzel unutmuştum. — Bunu — söylemeğe hacet yok. Unutmamış olsaydın bir gün gelip hatırımı sorardın. — Nicin bu hale geldin Zü- leyha? — Ben bu hale kendiliğim den gelmedim, getirildim. — Kim getirdi? — Senin aşkın!. gözlerin nerede? in ağlamaktan iki- si de ehediyen kapanacak hale geldi BPelin neden büküldü? Ask ve hasret yitkünü yıllarca taşımaktan.. — Malın. mülkün ne oldu? — Aşkın, hepsini yakıp — kül etti. — Hilâ sevmekten vazgeç- miyece, n? evmekten menetme- ğe hakkın yok Yusuf! Koca bir melik oldun. Bütün Mısır diyarına hükmediyorsun. Lâ- kin benim kalbime hükmede - mezsin! Seni her gün, her an artan bir la son nefsime ka- dar seveceğim ve senden aşkı- min karşılığını beklemiyece- ldanıyorsun — Züley en — kalbinden sev in atabilirsin!. Züleyh lazreti Yusuf, çok acımıştı. Fakat önun sek aşkına karşı hâlâ |: kalmak iatiyordu. Halbuki £ üz göstü biraz ümid verme- si lâzımdı. Çünkü Potifar “I- müş, Züleyha sahipsiz kalmış- tı. Ortada, meler hi Züleyha, Yusufun son üzerine bovnunu büktü. lip gitmeğe hazırlanıyordu. Lüzumsuz yere çene çalma tan bir fayda hasıl olmıy: ni biliyordu. Tam “Allaha marladık,, diyeceği zaman aklı- na bir şey gelmiş olacal denbire — Kamçı — Elin bir engal yaktu tıtriyen makları ile - kamyy zına — vaklaştırdı TU di a iade etti. Yusuf, kamçıyı Zaleyhanın elinden alır hemen fir- latıp attı. Elini s: ladı. Çünkü Z ahi, kamçının gümü ni ateşte kızdırmış bir hale getirmi Bu yüzden Yusufun eli fena halde yanmıştı. (Arkası var)