Yazan Embırc irkildi. Hemen geri dö- 'nüp kaçmak istedi. Fakat mu- vaffak olamadı. O sırada havu- zun başında oturan Yasufun ca- zibesinden kurtulup gitmek elin | de değildi. Birdenbire durduğu yere âdeta çivilenmişti. Ayakla- rına kumanda edemiyordu. Yusuf, sırtı arkaya dönük ob | duğu için Züleyhayı görmemiş- Onun ayak seslerini de duy- amıştı. Hiç bir hareket eseri göstermeden oturuyor; kendi çocukluk hayatını, memleketi - ni, sevgili babasını, kardeşi Bün yamini ve diğer kardeşlerini dü- şünüyordu. | Acaba ihtiyar babası ne ya-| pıyordu? “Ah Yusufum, Yusu- | fum!,, diyerek durmadan ağlı- yor muydu, yoksa hayatından il- Midini keserek kendisini ehedi - | yen unutmuş muydu?. Büyük kardeşleri ne âlemde idiler? “Bi zim bir kardeşimiz vardı; adı Yusuftu; biz onu köle diye sat- mıştık, öldü mü, kaldı ,, diye ara sıra ismini hatırlıyorlar mıy di? Bünyamin, muhakkak ki bü- yümüş, arslan gibi bir delikan- h olmuştur. Şimdi Yusuf T görse tanıyabilir miydi? Zavallı delikanlı, bunlardan başka daha çok şejler dönüyor du. Kuyuda geçindiği ümitsiz eri, geceleri hatırlamamak kânsızdı. Yolda gelirken an- nesi Rahil'in mezarına kapanıp hüngür hüngür ağladığını nasıl unutabilirdi” Sonra Malik ve Malikin adamları ne İyi insan - lardı... Yusuf, bir hıçkirık sesi duya- rtak başını geri çevirdi. Sekiz, vn adım ötede Züleyhanın di diğini ve ağladığını gördü. Ken- di kendine: — Mutlaka yaptığından piş -| man olmuştur da onun için ağ- liyor... Diye söylendi. Ayağa kalkıp Züleyhanın yanına gitti. Ara - larında hiçbir hâdise cereyan et- | memiş gibi sordu: —- Niçin ağlıyorsun? Züleyha, yarı kızgın, yarı kırgın cevap — Üç gündür yıhnıııı bakmı- yorsun. Gördüğün yerde başını çevirip gidiyorsun. Şimdi de ni- çin ağlıyorsun diye sumyoısun.* Sana fenalık mı yaptım? Kalbi-| ni mi kırdım? — Evet, kalbimi kırdın! — Asıl sen benim kalbimi kırdın! Aşkımı itiraf edince be- ni hakaretle yanından kovdun! | — Seni yanımdan kovmakta, haklı idim. — Haklı değildin Yusuf! Sev mek ayıp ve günah değildir; üstelik, herkesin hakkıdır. Aş-| kımı münasip bir lisanla redde- | debilirdin. Beni tahkir etmeğe —bakkın yoktu. Yine tekrar edi- yorum ki seni seviyorum, çılgın- Ca seviyorum! Sensiz yaşıya - mam! Anlıyor musun, Yusuf? Seni bütün varlığımla seviyo - rum. İstersen git, beni kocam Potifara şikâyet et! O, benim sadece kocamdır. Hiçbir zaman sevdiğim adam olamamıştır. Kalbimin gözleri seni gördü, se- ni tanıdı, seni beğendi, seni sev- di. A e © Yeni Sabah ABONE BEDELİ Türkiye — Ecnebi SENELİK — 1400 Krğ. 2700 Krrş. SBAYLIK — 750 » 1450 » 3 AYLIK — 400 » 800 » TAYLIK — 150 > — 300 » TAKVİM HIZIR 69 GÜN 194 ÇAM T>| 13 (ıss7i Gemazlek- TEMMUZ Haziran dür Bİ ggg | S0 PAZAR Güneş Öğle Ikindi 8.57 — 4.38 — 8.37 Ezani 4.39 — 12,19 — 16.19 Vasati Akşam — Yatsı — İmsak 12.00 — 21.59 — 6.42 Ezani 1Y 1.40 24 Vasati BF DİKKAT —0 eni Sabah» a gönderilen yazılar ve evrak neşredilsin editmesin lade olunmaz ve — bunların Kaybolmasın- HAZRETİ YU İLE dan dolayı hiç bir mesüliyet kabuf! edilmez. ZÜLEYHA Muharrem Zeki KORGUNAL e B9 — Havuzun Bağına varınca bir -| Züleyhanın sesi perde perde seliyordu. Yusuf, çok müş kül bir vaziyette kalmıştı. Da ha fazla söylemesine müsaade et medi: — Yeter artık, diye sözünü kesti. Seni efendim Potifara $i- kâyet etmek hatırımdan - bile geçmez. Fakat yalvarırım sana, beni rahat bırak! Bir daha böy- le şeylerden bahselme! Yine es- kisi gibi kardeş kardeş yaşıya- lım. Biribirimize şarkılar söylü- yelim, tatlı tatlı hikâyeler anla- talım. Elverir ki bana başka göz le bakıp efendim Potifara ihanet etme! O, ikimizin de velinimeti- | dir. Züleyha, kadınlık gururunu feda ederek Yusufun önünde diz çöktü; ellerine sarıldı: — Benidinle Yusuf! Görüyor- | sun ki önünde diz çöktüm; sana yalvarıyorum. Halime acı; Aş- kıma hürmet et, hiç olmazsa ya- landan hir şey söyle. seni seviyorum,, deyiver. Bu ka- darcık fedakârlıkda mı elinden gelmez. Hem düşün ki - aşkım yeni değildir. Seni ilk gördüğüm Aandanberi seviyorum, o zaman-| | dan bu zamena kadar sana ken- dimi sevdirmeğe çalıştım. Sen hiç oralı olmadın. Nihayet ta -| hammülüm kalmadı: Her şeyi| açığa vurdum. Seven bir kadı- na bunca azap çektirmek reva mıidir? Yusuf, kaşlarım çatmış, kes- kin bakışlarını mechul bir nok- taya dikmişti. Ayakta dimdik duruyordu. Kalbi ile muhake -| mesini harekete getirmişti. On- lara biribirile mücadele ettiri - yordu. Kalbi, bir çift ateşli kol halıne gelip Züleyhayı kucakla- | mak istiyordu. Muhakemesi de — bu — is - teği şiddetle reddetmeğe çalışı- | yordu. Kısa bir mücadeleden | Bonra galebeyi muhakemesi ka- zandı ve Yusufun dudakları a- rasından meseleyi kökünden hal eden müthiş bir kelime fırladı: — Hayır! Bu müthiş kelime ile en has- sas yerinden vurulan Züleyha, acı bir ah çekti ve sırtüstü uzan « dı. Güzeller güzeli bayılmıştı. Namuslu ve merhametli Yü- Suf onu © vaziyette bıraka - mazdı. İncitmemeğe çalışarak yavaşça yerden kaldırdı; kuca * Zına aldı. Götürüp yatağına yatırdı. Yüzüne su serpti, bilek- lerini; ensesini uğmağa başladı. Nihayet ayıltmaga muvaffak ol duü. Züleyha, gözlerini açınca baş ucunda Yusufu buldu: — Beni yatağıma kim getir - di? Diye sordu. Yusuf, doğruyu | söyledi: | — Ben getirdim! — İnanayım mı? Sen bilirsin. Sürükliyerek mi getirdin? Hayır! Ya nasıl getirdin? Kucağımda... — Demek beni kollarında ta- şımak fedakârlığını gösterebil- din? — Maalesef evet... — Esef mi ediyorsun? — Esef ediyorum. — Bminim ki kalbin böyle söylemiyor, Yusuf! Bak, beni odama getirip yatağıma yatır- dıktan sonra bile 'yalmız bırak- mağa kıyamamışsın. Böyle söyliyeceğini bilsey- dim seni bâhçede bırakırdım. Bayılıp düştüğün yerde sabah- lardın. — Getirdiğin gibi götürürsen orada sabahlamağa razıyım. Yüsuf cevap vermedi. Züle; ha pek memnun ve mes'ut rünüyor; du: — Beni ihya-ettin Yusuf! Ar- Bu gece ruyada buluşmamızı temenni e- tık gidip yatabilirsin. derim, Yusuf, Züleyhayı o halde bı- raktı. Kendi odasına çekildi. So- r- tüstü uzandı. Derin bir düşünce- ye daldı. Vaziyeti muhakeme e- yunmadan yatağının üstün diyordu. Züleybaya hak vermemek ka- bil değildi. Bu hem genç, hem| güzel, hem de ateşli kadın; ken- disini hakikaten çılgıncasına se- viyordu. Aşkının şiddetinden ne yapacağımı bilemez hale gelmiş- ti. Hattâ bu yüzden çıkacak her rezaleti göze almıştı. Onun fer- “Ben de tatlı tatlı gülümsiyor- wmv:wxr';m: m .,_ğ,:ıE;Hİ%îâ HABERLERİ — Açıkgöz bir hırsız yakalandı —— Gece geç vakit bir bayana taarruz ederek çantasını inde biri dün gece Sultanahmette tevkif-| ÇA sını alıp k tir. Bu taarruz üzerine bağ mağa başlıyan bi üzerine Gülhane parkma dogru kaçmakta olan Ahmedin önüne devriye gezmekte olan bir po- lis memuru çıkmış, diğer taraf- tan tevkifhanenin — muhafızları da vak'a mahalline yetişerek | Ahmedi yakalamışlardır. Bay: 'nın çantasında 2, lira bulundu-| ğu anlaşılmıştır. Ahmet mahke- meye tevdi olunmuştur. Odun meselesi tedkik ediliyor Belediye iktisat müdürlüğ odun fiatlarını mahallinde tets kik etmek üzere dün istihsal mın takalar'ma memur göndermiş - tir. Bu memur, odun kesimini, | stok ve maliyet fiatlarını tetkik | etmektedir. Alınacak raporlara göre fiat mürakabe komisyonu, odun'narhımnı yeniden tetkik ede- cektir. Bu tetkike sebep odtn - cular İârafından yapılan şikâyet | | lerdir. Oduncular, Kandıra ve | civarı Anadolu menşeli odunla - | rın beher çekisinin 394, Rumeli menşeli: odünların betier çekisi « nin 424 kuruşa kendilerine mal | olduğunu iddia etmektedirler. Halbuki geçen seneki narh, An2- dolu malları için toptan 350, pe- rakende 485 kuruştu. gaa aa ea man dinlemiyen kalbine söz ge- | Çiremezdi. | Eğe arada Potifar olmasay- dı Yusuf.da, onu sevebilirdi. Ni- | tekim sever gibi olduğunu his: diyordu. Hem de ikisi biribirle- | | Fi için biçilmiş kaftandı. Dünya- | da onlardan daha uygun, daha | denk ve daba mes'ut bir çift - lamazdı. Ne yazık ki, Potifarın mevcu diyeti işi bozuyordu. O, tahmin edilemiyeçek kadar iyi bir adam dı. Yusu!ç çok şeyler bahşetmiş- ti. Bilhağsa onu kölelikten kur- tarmış; fazla olarak da kendisi- ne halef seçmişti. Yusuf,, daha | | gimdiden sarayın kethüdası idi Potifarın şahsi servetini, emlâ- | kini Yusuf idare ediyordu. Böy- le bir adamm karısına göz dik-| mek, gönül kaptırmak doğrü 0-| kmazdı. Aksi halde nankörlük - ten daha büyük bir suç işlemiş olurdu. Fakat Züleyhanın da vaziye- tini düşünmek lâzımdı. O biça- renin mukadderatı, Yusuftan göreceği muameleye — bağlıydı. Aşk ve ümitsizlik insana her fe- nalığı yaptırabilirdi. Meselâ ça- resiz kaldığı zaman Züleyhanın | Yusuftan intikam almağa kal-| kışacağı pek muhtemeldi. Yusuf bilhassa çirkin bir iftiraya g-| rıyacağından korkuyordu. Belki Zuleyha bu derece âdi bir çare- | ye baş vurmazdı. Lâkin aşkinın şiddetinden çıldırır. veya kcndı tatlı canına kıyabilirdi. Hulâsa Yusuf, biribirine zııl bir sürü karmakarışık düşünce içinde yüzüyordu. — Züleyhayı öğütle yola getirmenin, boş söz- lerle avutmanın — imkânsızlığını | | çoktan anlamıştı. Bu müşkül| vaziyet karşısında nasıl hareket edebileceğini bir türlü tayin ede- | miyordu, Potifarın lehinde bir| karar verse Züleyhaya yazık ©-| luyor; Züleyhanın lehinde bir karar verse Potifarın namusu el den gidiyordu. Yusuf, nihayet kararıni ver- mişti: Züleyhanın arzularına kat'iy- yen ram olmıyacaktı. Yüksek vicdanı, ahlâkı, babasından al- dığı terbiye; efendisinin, daha doğrusu velinimetinin karısına kem nazarla bakmaktan onu menedeyirodu. Kalbine hâkim o- lamamak iradesizliğini gösteren Züleyhaya nazaran tamamen masum olan Potifarın namusu- nu kurtarmağa viodanen mec - burdu. (Arkam var) | -min edilmektedir. Franfsa yeni bir NN Y D KD GS DA AMAD la tevziatı;r sekilde teşkilâtlandırılıyor Belediye yeniden bazı tedbirler aldı Herkese âzami 250 rilecek. Belediye İktisat Müdü: gram francala ve—i ü bu | bususta gazetemize izahat veriyor meseles esi-| ne bağ maksadile tedbir ler almıştır. Francalanın yalnız hastala! ihtiyacı olanlara — tahsis e —; Hebilmesi için alınan — bütün tedbirlerin tatbikına Pazartesi | gününden itibaren başlanacak-| tir. Bu husi müdürü E Pamuk mahsulü bu sene çok iyi | a Bankası, pamuk mahsu- üzün kıymetini muhafaza et | in bu yıl da pamuk istih- | sal mıntakalarında doğrudan | doğruya müstahsilden mlübaya- bulunacaktır. Banka müdür | bu husüsta alâkadar şube- | lere lüzumlu direktifler vermiş- sta belediye İktisat | Saffet Sezen bir mu- | | tir. Bu seneki pamuk zer'iyatı A- kala ve Klevlând gibi iyi tohum- larla yapıldığından rekoltenin gayet iyi evsaffta olacağı tah - Vekâlet, pa- | mukların toplanması ile işlen - mesinde ktıllanılan bazı Makine- | leri şimdiden Bğe ve ve Adana | muntakalarına göndermiştir. | İKTİSAT. Yerli Nişadır Bir müteşebbis tarafından; bir müddet evvel, iyerli nişadır| yapılmağa Haşlandığını yazmış- | tık. Bu nişadırlar, Karabük de- mir ve.çelik fabrikalarından te- min edilen nitrad'amonyum ile yapılmaktadır. Fabrika, lüzum- lu olan ilk maddeyi 'ne nisbette verirse piyasaya da ©o nisbetle de bol nişadır çıkacaktır. Şim- diki halde, imkl edilen yerli ni- şadırın tamamen piyasaya çı - kânlmğa başlandığı görülmüş- tür . Biliyorsunuz ki francala ında rapor usülünü kul- ayoruz. Bu usul esas itibarile iyi olmakla beraber tevziatta bazı aksaklıkları mucip oluyor- du. Rapor usulünün aksaklık - larını tanzim edecek yeni tedbir ler alıyoruz. Şimdiye kes rapor ibraz edi francala alabiliyordu. bir hastaya 250 gramdan fazla francala verilmiyecektir. | Bu suretle imal edilebilen fran cala miktarile ravorlu hastaları tevazün ettirebileceğiz. Raporların köntrolünü temin etmek maksadile, raporla fran- aklara birer karne Bu karnelere verile- calanın miktarı ve müm!- in edilecektir. diye kadar Beyoğlu mınta kâsına günde 9 çuval un verili- yordu. Halbuki francala alacak Yaporlu hastaların miktarı 1860 | dı. Tabii rapor miktarı günden | güne çoğalmaktadır. Diğer kazalarda da vazivet bu merkezdedir. Öyle zannediyoruz| kiyeni alacağımız tedbirlerle vaziyet düzelecektir. tevzint .Bir küçük yaramaz mahküm oldu Fatihte Hacikadın mahallesin de Sabunhane sokağı 2/2 numa- rüda oturan 6 yaşında Abdül- kadir ve arkadaşları ayni ma- hallede “oturan Kundüracı Ah- met Alsoyun evine bitişik olan otları tutuşturmuşlar ve Ah-| medin evini taşlamışlardır. Bu sırada Abdülkadir çocukları ko- | valamağa başlamış, ve bahçesi- ni geçerek evine giren Abdül - Kadirin arkasından eve girmiş-| tir. Mahkemeye verilen Abdül- Kadir müsaadesiz eve girmek su çandan 20 gün hapse mahküm. .—— Sarhoş “Ben aile kadınıyıml,, Dıye üç er- keği Bevoğlu caddesinde dövdü Evvelki gece Beyoğlunda İs- tiklâl caddesinde tam Parmak- kapı mevkiü önünde bir müthiş dayak faslı olmuş ve yapılan cürmümeşhuatta — suçlular — ile mağdurlar Taksim karakoluna alındılar. Öğrendiğimize göyle olmuştur: Parmakkapıdaki içkili lokan- | talardan birinden çıkan geng | bir bayan vaktin onbir buçuk | olduğu şu saatte tam bir sar- n>:lııkl,L sallana sallana cad- göre hüdise ded( yürümeğe başlamış ve ar- kadan çıkan bir kısa boylu dam da onu takip etmiştir. Birkaç adım ileride bu iri ya- rı kadına yetişen kısa boylu adam: el buraya.. koluma gir.. çok sarhoş oldun, sallanıyorsun. Demiş ise, de kadın silkeli- yerek dargın dargın ve yine tek başına yürümüştür. Tam bu sırada sarhoş kadın bir di- ğer erkeğe çarpmız, bunun te- sirile de düşecek gibi olmuş- tur. Kadının sarhoş olduği düşmek üzere bulunduğunu gö- ren bu zat kendisine çarpma- sına ses etmemiş ve bir yar - dımda bulunmak maksadile o- nu kollarından tutarak düş - mekten kurtarmıştır. Fakat gel gelelim.. sen mi- sin kolundan tutan?.. Sen mi- sin kadını kurtaran .. Sarhoş kadın koluna girmek ııuynr zannettiği kurtarıcısma unu ve Kadın — derhal bir hırşımla dönmüş ve: — Vay, edepsiz herif v: Ulan ben aile kndınlvım Her kuşun eti yenir mi? diye ada- mın suratıma çantasını vurm arkasından da dev gibi cü le üzerine abanarak onu yer re Berip tekime, tokat, yumruk girişmiştir. Bu hale, şn.hıt olan diğer bir olmuştur. ı - a erkek döğülür mü? Deyinı dâ beliren kısa boylu le bir olup bu zata da bu sefer kadın yanın | | | | erk sen de onunla be- rabej Diye çullanıp onu da burnu kan içinde olarak birin- ci mağdurun üzerine yuvarla mışlardır. Tam bu sırada yeti- gen 'bir üçüncü 'erkek de'âyni ete düşüp caddede yüzler &c kişi toplanınca vak'aya ko- Şuşan polisler tarafından lesi yakalanmışlardır üm- Taksim merkezinde alınan | ifadede — Ben aile kadınıyım. Bu da benim kocamdır. Bu ıwrz düş manları bana tecav Diye garip iddialarda bulu- nan kadın belediye doktorlu - ğunca muayene edilince kendi. Binin son derecede sarhoş oldu. u anlaşılmış ve darp, hakaret suçlarından dolayı kocasile be- raber cürmümeşhut — mahke- mesine verilmişlerdir. H )ı vi Valimizden bir rica Kadıköy sular idaresi şirket | elinde iken elektrik ve hava gazı idareleri gibi her üç ay j nihayetinde sayıcının göster- diği rakam ne ise bunu bize bildiren bir kontrol varakası kaç gün sonra gini bildi belediye intikal ettikten sonra her üç İ| ay nihayetinde tahsil edilmek- te olan meblâğ tecahhur etme- ©o kadar ki, bugün ahsil memuru bize kâ- nunusani, şubat, ve mart ay- larına ait makbuzu getirdi. Buna aran bizim sular ida- resine bir taksit daha borcu- muz var demektir. Bu tarzi tahsil hem bizim hesaplarımı- za karmakarışık ediyor, hem de belediyenin sekiz on bin li- rası şunun bunun elinde ka- larak bu meblâğın faizi heba oluyor. Bu halin tekerrürüne meydan verilmemesi için es- kisi gibi her üç ay nihayetin- de tahsilâtın icrası için alâ- kadarlara emir verilmesini sa yın valimizden rica ederiz. N. 8. ladı; Mübadil bonosu sahtekârlığı davası Mübadil bonosu sahtekârlığı davasına dün devam edilmiştir. Davada alâkası bulunan bazıla- | rının tahliye talebi tetkik oııına-* rak reddolunmuş ve mahkeme | başka bir güne talik edilmiştir. Fiyat mürakabe kursu İkinci fiyat mürakabe kur- su, 15 Temmuzda Ankarada açılacaktır. Kurs hazırlıkları devam temektedir. Diğer taraftan Hazirna ayı içinde şehrimizde açılan birinci fiyat mürakabe kursunda mu- vaffak olan 45 kişinin Ticaret Vekâleti tarafından mürakabe teşkilâtına- tayinleri başlanmış- tır. Bu'tayinler arasında, İstan- bula gönderilen bir namzede henüz tesadüf edilmemiştir. Ye, ni memurlar ekseriyetle taşra- daki teşkilâta verileceklerdir. Sahte itramvay pasosu kullanan çocuk | mıştı. | dağını büktü. 13 TEMMUZ 1941 Utohusun Esrarı Yazan : ULUNAY Geçen gün Osmanbeyden otos büse binmek istediğim zamam biletçi yer olmadığını söyliyer rek beni arabaya almamıştı. A« yakta durmağı kabul ettiğimi söylediğim zaman da 1srarımı herkesin önünde hürmetle bağ eğeceği bir cümle ile neticesiz bıraktı. — Nizam böyle efendim! Faz la müşteri alamayız. Dün yine otobüse bindim; konulan nizama- göre otobüs benimle dolmuş oluyordu. Çarşı kapısından Sirkeciye kadar Müşteri dilene dilene geldik. A- yakta birbirlerine dayanarak duran, yere çömelen fazla müş- terilerle köhne araba alışık ol- duğumuz eski manzarasını al- Buna rağmen hiç bir müşteri- yi reddetmiyorduk. Kâpının ya« Mnda sığındığım yerden yavaş. ça biletçiye sordum: — Fazla müşteri almak yasak değil mi? “Adam sen de!,, der gibi du- — Geçen gün dolu diye beni almadılar da — Aldırma bayım! Arada öyle olur. Bir iki gün sıkışır, sonra yine gevşer. — Görmezler mi? Sirimiz piyastos — olrusa, pasa parola yaparız. — Peki madem nizam var. Niçin mugayir haraket ediyor- sunuz? Biletçi bana şöyle izahat ver« di: Şoför de, ben de aylıklı de- ğiliz. Hâsılâttan yüzde beş ben alırım, yüzde on şoför alır. Her akşam işliyen yedi arabadan . patrona hangi biletçi fazla pa- Ta götürürse bir lir bahşiş alır. Az para götürürsek iki taraftan zararlı çıkarız; yani hem yüz- delikten kaybederiz, hem de çalışmasını bilmiyor diye işi- mizden oluruz. Otobüs diyip geçmeyin. Bir seferde Geksen fürlü incelikleri vardır. Bazan müşteriler ağır gidiyoruz diye söylenirler. Çabuk gidersek dört müşteri ile gideceğiz, olmaz. Onun için etrafı kollayarak git- meli. Bazan da uçarız; onun da sebebi var: Tramvaydan evvel durak yerine varıp müşteri a- yartmalı. Ondan sonra yürüyüş 'yine koyun ayağına iner, — Bir araba vasati olarak günde ne hasılât yapıyor? — Yetmiş beş lira. — Cezayı kim öder? — Ben öderim. Ona ne şoför karışır, ne de mal sahibi. — Onlara neden mesuliyet gelmiyor? — Müşteriyi alan benim. Faz la alırsam ceza yazarlar, al - Halil isminde bir gocuk Müş- tak adında diğer bir tramvay pasosunun resmini de- Biştirerek kullanmağa başlamış sa da dün Sirkeci tramvay du- rağında kontrolör Nami tara - fından yakalanmıştır. Halil ad- liyeye verilmiş ve yapılan du- ruşmada üç gün hapse mahküm edilmiştir. MÜTEFERRİK Beyoğlu Halkevi- nin faaliyeti Beyoğlu Halkevi yaz müna- sebetile meydan temsilleri ver- mektedir. Bu temsiller 15 günde bir cumartesi günleri saat 18,30 da verilmektedir. Şimdiye ka - dar Kasımpaşada, Hasköyde ve dün de Mecidiyeköyünde veril - miştir, Bundan başka spor şubesi ta- afından ayın 15 inde atletizm ve ayın 26 mçı günü de Bebekte Boğazı geçme müsabakaları ter- tip edilmiştir. | Haftada 2 gün de sporcular| ner stadımda çalışmaktadır - Fe lar Bundan başka Halkevi korosu üzdeki Pazartesinden itib en Taksim belediy konserler - verecektir H vi fakir halkla da m olmakte JBağlarbaşındaki ryumda 3, Maarifin aç ampta 2 çocuk y tırmıştır. Bundan başka 7 ve 8 kişiye de muhtelif işler bulmuş tur | Te'sizle muhabere Yeni yolcu salonunun üzerin- de kurulması düşünülen — telsiz istasyonu icin yapılan tetkikler bitmiştir. İstasyon kurulduk - tan sonra yolcular, vapurlardan tels zlerle istedikleri yerle mu- habere edebilecektir | çocuğun | kolonisinin transit olarak mem- mazsam patronun gözünden dü- şerim. İşte böyle idare ediyo - ruz. Biletçi ileriye doğru bilet kes meğe gittiği zaman bu nizamsız lhıktan şikâyet etmek için sigara paketinin arkasına hem ara- banın hem de biletçinin numara larını kaydettim. Yerine dönen biletçi etti | — — Bana kontrolluk veriyor lar; istemiyorum. Günde | kuruşla geçinemem ki. Başımda yedi can var; onlara ekmek pa- rası yetiştireceğim diye baca- ğıma pantaon bile alamıyorum. Şte böyle hırpani gibi geziyo- Tum. Yavaşça #“Sigara paketini ardım. Numaraları sildim. çi beni can evimden vur- devam ç l muştu Vinan olası hanede ayal var! ULUNAY —..—.—.—.—.—.—.—..—.- evlâd ü Beden Terbiyesi mükel- letleri yarından itibaren Eminönü Halkevinde Yaa'iyete başlıyorlar Aminönü Halkevinde bayanlar da dahil olmak üzere bankacılar ve diğer mükellefler yarından itibaren spor faaliyetine başlı- yacaklardır. Memleketimize gelen Sovyet tebeası Şarki ve cenubüşarki Avruda- sındaki Sovyet siyasi ricali ile leketimize gelmeleri devam et- mektedir. Dün de, Sovyetlerin Macaris- tanda ve Slovakyadaki sefirleri ile sefaret ve konsolosluk erkâ- nmdan müteşekkil 144 kişilik bir kafile şehrimize gelmistir.