12 Nisan 1941 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3

12 Nisan 1941 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

17 NISAN 1911 “18” ışgalı aitında Antalya ve havalisinden notlar :! Yazan: Dâniş Remzi Korok Siyast müşavirlerin şaşkınlığı tasarrıf vekili karışmayor - Markinin ricaları. - Muhasara kaldırılıyor.- İtaluan subamının sevinci. - b 3a cenapları!.. Emin Beyin bütün çekindiği şey buydu. Hiçbir;nü- Mmayişe, hiçbir kilükâle meydan verilmeden her işi sessizce, sa- dasızca olsun istiyordu. Halkın, ahalinin böyle bir meseleden hiç haberi olmasın da ortalık birbi- rine karışmasın diyordu. Şimdi mademki bunlar kendiliğinden oldu. Artık iş çığırından çıkmış demektir. Her türlü harekete hazır olunuz ve biliniz ki olacak vak'aların bütün mes'ulü de siz- Markinin düşüncesi artmış vc bütün gayrete rağmen yelkenle- gi Buya düşmüştü. — Madem böyle, idi de bize ne diye geceden malümat ver - mediniz. Başımızı bu dertlere soktunuz?.. Mutasarrıf sesini büsbütün yükseltti: — Size kim dedi ki bu kadar ecele ediniz, kendi- başınıza iş gördünüz? Ben her işi yoluna koymuştum işte.. İyi amma ne bileyim Ta- lât Bey!.. Pekâlâ biliyorsunuz ki bu adamlara kumandan fazla e- hemmivet veriyor ve bir an ev- vel bu meseleyi halletmek isti- vor, — Hayır hayır Marki. Ben bü tün vaziveti biliyorum. Bu hu- susu karıştıran ve bövle bir ker- teye getiren hev sizsiniz. Şimdi bu kadarını yaptıktan sonra üst tarafını da başarınız bakalım. Bunda ne benim, ne de kuman- danm hiçbir dahlimiz yoktur. Marki âdeta küçülmüştü ve kendini bir koltuğa atarak: — Hay aksi şeytan hay diye mırıldanmağa başladı. Ne diye —Hah. uııı.ylnwrıııkp ri burası işte.. Emin Beyin evi —n.l.m.ımıiolsaıdı hiç bunlara Tiyorsunuz?. bir takım işlere kalkıyorsunuz. Başladığınızı başarın bakalım da Kgörelim. Marki yalvarmıya başlamıştı mutasarrıf vekiline — Ne olur Talât Bey!.. Hay- di birlikte oraya kadar gidelim. Belki sizi görünce Emin Beyle | konuşmak imkânı hasil olur. Kan dökülmesine mâni oluruz. Talât Bey düşündü ve: — Hayır dedi!.. O takdirde be mim de böyle bir tertibe iştirak ettiğim kanaati hasıl olur ve E- min Bey büsbütün can ve kan derdine düşer. Bu doğru bir ba- reket olmaz. — Pek iyi. siz bir şey düşü- nün öyleyse... 'Tam bu sırada idi ki bir İtal- yan subayı gelerek Marki Faran fiye gu haberi vermişti: “Subay Emin Beyin kapısını gidip çal-| mıiş ve emri tebliğ etmiş; ken- disine bizzat Emin Bey şu ceva- bi vermiş: Ya çekilir, hepiniz buradan gidersiniz yahut yarım Baat sonra hepinizin leşini oldu- Bunuz yere sereceğim!,, Bunları söyliyen subay emir | bekliyordu. Ne yapmak lâzım geldiğini soruyordu. Maı-ıunm! 'den rengi savsarı ol-| ki cidden büyük ktı. Belki bunu | duvan, gören diğer yerli Türk- | ler de silâhlanarak buraya ko- Hacaklar ve iş büyüyecek., Bel- ki de bir katliâma kadar gide- cekti. Bunu mutasarrıf vekiline | de anlattı ve sonra: — Ne dersiniz Talât Bey... ne yapalım?.. | — Bana kalırsa... Derhal bu | #ubay oraya dönüp, özür bevan etsin ve bir yanlışlık olduğun - dan bahisle bütün askeri çek - Bin., bilâhare ben haber vönde- rir onu çağırttırırım. — Geleceğinden emin mi- e — Muhakka gelir diyemem . Böyle bir vak'adan sonra - bel ki benimle yaptığı anlaşmaya da bağlı kalmıyacaktır. Bun- da haklıdır da.. — O zaman ne yaparız?. Ku- marntana ne deriz? | beyin, ne de ailesinin malüma- y Atülya - Mü- Af talebi ben bilmem, Fakat böyle yap- tığı takdirde ben gene icabına bakmağa, işi hailetmeğe çalı- Marki “bu sözlere kargı çâr ınaçar itaat etmek zarüretini duydu ve subaya Talât beyin| dediği gibi emir verdi. Aldığı bu mütenakıs emirlerden İtal- yan zabiti de hayrete düşmüş - tü. dü. .Fakat bir bakıma da mem lmuştu. Çünkü şu işten| gürültüsüz, patırdısız olarak yakayı kurtarmış olacaklar - di. Öyle ya, ne olur ne olmazdı. Bir kargaşalık, bir karışıklık çı karsa - ki muhakkak çıkacak- 'ta - bu muhakkak arasında gü- rültüye gitmek; boş yere öbür dünyaya göç etmek de vardı. Şimdi bütün bu — ihtimaler kendiliğinden kalkmış oluyor - du ortadan. Bu ise hiç — şüphe| yok ki bir müjde haberi kadar | her İtalyan subayını sevindire- bilirdi. Genç subay da bu neşe ve ge- vinç içinde süratle geriye dön- müş ve ilk iş olarak emrindeki | müfrezeyi geriye çekip kışlaya gönderdikten sonra Emin be- yin kapısını çalmıştı. Aldığı em ri harfiyen ifa eden bu subay duyduğu sözleri de aynen ve kelimesi kelimesine Emin beye bildirmişti. - Ancak; mutasarrıf vekilin- den bahsedilmediği; sadece ken di âmirinden aklığı gibi bir af talebile yanlışlık olduğu tarzın daki mazeretin beyan edilişi Emin beye bir hayret vermişti. Fakat sonradan bunun beheme- hal mutasarrıf vekili Talâtin işe müdahale etmesile vaziyet- te hasıl olan bir tebeddülden ileci geldiğini düşünerek bunda isabetli bir tahminde bulunmuş- tu. lll FEi — '-A-_ rA' —— Sabah Mart dokuzları ve karakış ! lmııbulun kışı yaza karşı HE Tevekkeli — böyle — demez - ler?.. Hakikaten bu sene de isa- betini ve doğruluğunu gösterdi. Daha birkaç gün evvel; günlük, güneşlik havalara bakarak; hat- tâ güneşin yakıcılığa başladığ nı görerek paltoları atıp akşam- dan akşama, pardösüye de naz- la ve istemiye istemiye bürün- düğümüz haide iki gündenberi ortalık gene ayazladı. Herkesin | soğuktan titremeğe başladığını, üşüyup donduğunu görüyoruz. z A aA karakış geri mi gek Diye biribirine soranlar var. Fakat işin doğrusu: Daha kış gitmiş değildi ki geriye gelsin. Heniüz o nazenin; bu İstanbul şehrini daha dokuzlamadı bi- le. Malüm ya ihtiyarların dilin- de martın üç dokuzu pek mef- hurdur ve onların hesabına gö- Te de eski martın henüz ikinci dokuzunu doldurmaktayız. Eğer bu böyle yaparsa üç dokuzunda Allah cümlemize imdat etsin. Bu gidişle galiba ortalık altüst olacak gibi. Kaldı, ki şu yıllarda yalnız İs- tanbulun değil bütün dünyanın karışması hep kış sonlarına ve yaz başlangıcma doğru oluyor. Bunun için birdenbire ilk te- zabüratını görüp te kendimizi | ağustos böcekleri gibi; baharın zevkine ve eğlenceye kaptırma- mak gerek. İstanbulun kışı ve mart dokuzları gibi dünyanın mart dokuzlarile karakışı da tam bahara doğru başlıyor. Bunu bilelim de fazla açıhp saçılmadan hava cereyanlarına kendimizi kaptırıp ayazlama - dan yaz sıcaklarına erişmeye dikkat edelim. A. C. SARAÇOĞLU' AARARARA” Amerika Havö ordusu kumandanı Vaşington, 11 (a.a.) — rika hava ordusu kumandanı general Arnold dün bir Clipper transatlantik tayyaresile Nev - yorktan İngiltereye hareket et- Miştir. General iterede üç dört hafta kalarak hava harbi- nin son şekillerile yeni müdafaa üsüllerini resmi müşahil sıfati- le tetkik edecektir. ENİ SABAR Hayır!.. Bıraktıkları eserlere bakılırsa, tabiatı pek doğru gö- |j rememiş olduklarına hükmet- mek mecburiyetindeyiz! Vâkıa, (Ş burada hatıra bir mülâhaza ge- lir; denilebilir ki: (Beki zaman artistleri, hakikaten tabiattaki şeyleri pek iyi görememişler, çünkü, yapmış oldukları resim- ler ve heykeller çok kusurlu- dur. Lâkin, şünü unutmamalı- yız ki, görmek başka şeydir, gördüğünü taklit ve resmedebil- mek başka!.. Görmek - herkes için tabil bir kabiliyettir; resim, husüsi bir marifet, hir hünerdir ki, tecrübe ve terbiye ile kema- le yaklaşır. Bazı nadir adamlar- da, bir mevhibedir, Allah vergi- sidir.) Bu düşünüş, yanlış değildir amma nalıstır; tamanılamak lâ- zam gelir: Evvelâ hiç çüphe yok tur ki, bir şeyin şeklini, me- kânda vaziyetini doğru resme- debilmek için birinci şart o şekli ve vaziyeti doğru görmektir. Bunu kimse inkâr edemez, zi- ra bir şeyi, yanlış ve aykırı gö- rüp te doğru resmetmek hiç müzmktn değildir!. Sonra, bu (doğru görebilmek kabiliyeti) nin - yalnız bir fert için değil! - bütün insaniyet için, uzun bir arüddet tecrübe ve it-| mamla ancak kazanılabilmiş ob duğunu, bu yolda yapılan tah- kikat, lâyıkiyle — gösteriyor; insan ve insaniyot için çok uzun sürön bu tecrübenin (tabil ve fiziyolojik bir terbiye) olduğu- na âlimler ve (Pedagoz — mü- rebbi) ler kanaat getirmişler- dir. İyi görebilmek — kabiliyetiyle: bu tabii terbiyenin muvazi ola- rak terakki edegeldiğini, mede- niyet ve güzel san'atlar tarihi pek açık bir surette gösteriyor; eski zamanlardan kalan maddi eserler (resimler heykeller, put- lar) da bü Keyfiyeti izpat ede- cek delilleri, bol bol ibraz edi- yor. Ü FELSEFE ve EDEBiYAT || Tabiatı doğrudan doğruya taklıde çalışan eski lîman artistleri acaba, doğru görebilmişler mi ? YAZAN: FİLOZOF RIZA TEVFİK eeij — Bir şeyi doğru - (yani hariç- te olduğu gibi!.) - görememek- ten haşıl olan hataların en mü- himleri: (Mekân, ve bilhassa Ü- çüncü buud, yani derinlik) ; (şe- kil, ve bilhassa bir şeyin heye- tini teşkil eden, umumi tena- Süp) ; (bir şeyin gölgesi, husüsa, yere akseden gölgesi); (bir ge- yin rengi ve hele rengin nüans- ları); sonra, (zaviyei nazar, ve profil) yanlışlıklarıdır. İnce ha- talardan (1) — bahsetmiyorum; bu saydıklarım en kaba hata- lardır; tasvir ve resim san'atla- rinin esaslı kanunlarına — karşı yapılmış hatalardır. Evvelâ birincisinden, yani me- kânı yanlış tasvir etmek ve hat- tâ - tablo üzerinde - hiç göster- memek hatasından, bahsedece- ğim ki, buna, garp lisanlarında (Perspective — perspektiv) ha- tası, derler; yazık ki, bu kıymet- li istıahım Türkçede hâlâ, a- dam akıllı, — bir karşılığı yok- tur. (2) Yeni doğan bir medeni aile ço- cuğu, elbette bir çok istidatlara yariş olarak doğar; lâkin, haya- tının ilk günlerinde ancak - per- yaneler gibi - ziyadan müteessir (1) Bunları, şimdi pek vazılı misaflerle antatacağım. (2) Bu fâtince kelhme, bir şe- yin ötesini ve yatrat ilerisini gör- mek demektir. Resim san'atında pek kıymetli bir. stılahtır. Bir tabfo amcak iki bwudlu olabilir, uzunluğu ve enliliği vardır; de- rinliği (yani, üçümcü bu'du) ola- maz. Ressam, bu derinlik haya- Mi ihsas edebilmek için gölge ile ziyayı yan yaza resmeder, o va- kit dümdüz bir daire, bir. yu- K şeklinde görümür. olur, diğer duyguları da bir iki hafta sonra uyanır. Fakat belki bir yaşına basım- ciya kadar uzakla yakını farke- demez; — anmesinin kucağında iken tavanda asılı duran lümba- yı eliyle tutmak ister, ve tuta- madığı için, hırçınlık eder. Tabiidir ki büyüyünceye ka- dar, düşe kalka, herkes tecrübe- siyle, uzağı yakmı görür. Hu- susl bir terbiye görüp te mese- lâ topçu zabiti, yahut kaptan o- lursa, pek çok kimselerden zi- yade mesafeyi iyi tahmin et- mekte idman etmiş olur. Denilebilir ki eski zaman res- samları bu mususta hentiz çocuk- luk — devrini aşamamış gibidir- ler. (Bu satırları yazarken ge- niş yazı masamım üzerinde ve ya- * m başımda sandalyelerde bir çok mühim kitaplar yığılı duruyor. Bunların kimisi eski Mısır, Asür ve Babil, kimisi de Arap ve eski İran ve Yunan medeniyetine ait pek muteber ve resimli kocaman kitaplarıdır. Bir de meşhur Fir- devsinin resimli sâlnamesi var; Cengiz hanın, Harizm üzerine yü rürken, karh dağlar arasından geçen Mogol ordusumun tablosu da var. Size - şeffaf saman kâ- Bıdıyla - bu tablonüm kopyasım aklım, aynen basılması için gön- deriyorum; diğer misalleri de hangi kitaplarda görebileceğinizi arzedeceğim; göreceksiniz ki) | bu perspektiv hatası umumi bir kusurdur, ve — bütün dünyanın ressamları, bu hatayı, Kurunu Vustaya kadar tasbrih edememiş- lerdir. Kendiniz bu hususta bir tec- rübe yapmak isterseniz, sekizer onar yaşında mektep çocukları- na (dağlaz arasından geçen bir kaç süvari) resmi yapmalarını teklif ediniz. | Şimdilk —— Buhdml Makedonyada neler oluyor ç T - çok mühim hâdiseler oe imiş' nıh.ıbı-laiokudnğmuw hâlâ çözülmel mmmruumıçıh. yor: Alman ileri hareketine kar| Şı Vardar nehrinin üzerindeki köprülerin neden atılamadığı ve| Almanların Makedonyada nasill olun ta bu kadar süratle ilerle. dikleri. 1 Evvelki sene İstanbuldan hus dut harici edilen meşhur Make« donya komitesi reisi İvan Mihaa ilofun evvelâ Romaya uğrıyarak ; Mussolini ile görüştüğünü, bi- lâhare de Berline giderek Al - man hükümetinin hizmetine git |. diğini hep biliyoruz. Mihailofumş bugünkü Bulgar kralına ve rer jimine muhalif olduğu ve Al- manya ile Bulgaristan arasım da bu kadar sıkı dostluk idame edildiği halde Almanların Miha- ilofu nadide bir kuş ihtimamile muhafaza etmelerinin sebebi bu hrptaumımilemohı- D.kdoee?ohnyıhuuıdılnı hailofun mühim roller çevirdi. ğini duyduk. Mumaileyhin Al- yaya girdiği, nehri üzerin denıwpnu-ımnx Pohnyı ordusunun ni olduğu, bö; Alıııııuıdı hnnıPolomoı—dumnıı bir kül | şeklinde değil, ayrı ayrı mücer- ret parçalar halinde yakalayıp venmek fırsatını verdiği söy « (Sonu sayfa 5 sütun 7 de) MURAD SERTOĞLU Bu tahmini evdekilere de x söylemekte bir mâni gormedıgı için mutasarrıf vekilinin müda-| halede bulunmuş olduğunu ve bu hareketin müessir olarak ikordonun kaldırıldığını ve ken- disinin tevkifinden sarfınazar edildiğini söylemişti. Fakat bü| tün bunlar ev halkını ikna ve tatmin etmiyor. Hele refikası bayan: — Aman bey! Sakın birden- | bire kapılma, aldanıp sokağa ' falan çıkma. Belki bunlar bir tuzaktır. Seni sokağa çıkasın diye mahsus böyle emniyet ve- riyorlardır. O zaman daha ko-| layca yakalarlar seni. | Bir kadın fikri; bir kadın| mütaleası olmakla beraber / ve vehlede hiç te semi itibar e- dilmediği hakde bu sözler bütün ! ev halkının ve hattâ Emin be- yin de dikkatinden uzak kalma | mış, hepsi birden: — Öyle ya.. Belki de bu bir tuzaktır. Diye düşümmüşlerdi. İşin doğ rusunu söylemek lâzım gelirse böyle bir ihtimal hiç te uzak bir | şey değildi. Maamafih biz bili-| yoruz ve daha evvelden de og'rem Miş bulunuyoruz ki, Emin aleyhinde bu gibi tertipler ha - zırlanmamıştı. Mutasarrıf — ve-! kilinin müdahalesi ile kordon kaldırılmış ve bir askeri müf - reze tarafından tevkifi, yahut sokakta yakalatılması ve öyle - ce mahfüzen kumandanlığa ge- tirilmesi fikrinden sarfınazar e- dilmişti. Lâkin bunlardan ne Emin ti olmadığı için her gekil ve su- rette mütalea yürütmek, her ihtimali düşünmek gibi birer hakları vardı. Bunun için ted- bir ve ihtiyatta kusur etmeme- leri icap ediyordu. Nitekim öğleye doğru muta- sarrıf vekili; Emin beyle ara- larında görüştükleri ve bir gece — Kumandana ne diyeceğinizi D Amiralin fikri kuvvei meo- Touasını vâsi bir saha dahilin- de dağıtmamak idi, ona göre fazla isticale lüzum yoktu. Şimdi düşman, kumandan gemisinden pekâlâ görülebili- yordu. Bacalar ve Girekler ufuk hattının üstünde mürtesim idi. (Glascow) düşmanın 15 mik den fazla sür'atle hareket et- mediğini işaret etmişti. Artık amiral sür'atçe düşmanma fa- ik olduğunu ve onun harekâtı- ni takibe muktedir. bulundu- Şunu anlamıştı ve beş mil ka- dar arkada kalmış olan (Kar- narvon) ile (Kornvol) sefine- lerinin kısmı külliye iltihak et- meleri Hizım olduğundan ami- Tal muharebe için istical etme- meğe karar verdi. Bu maksat- la 8.11.26 de 20 mil güratle yo- la devam olunması emri ita ©- lundu. Bu son işaret, filoya bir “tabiye teşkilâtı, veren diğer emirlerle birleşirce “ta- kibi umumi,, emri feshedilmş .yni zamanda amiralın na- zarı dikkati başlta bir cihete de cezbolanuyordu. — Makinistleri nin — hakikaten fevkalbeşer süy ve geyreti neticesinde li- mandan çıkmış olan (Bristol) sefinesi (Port Pilezent) açık- larında üç yabancı sefinenin god.l)dnvüım bir işaret vermiş- “Halbuki bunlar ami (Spee) nin kömür gerni Fakat Alman sefaini telsiz tel- graf cihazlarının İngiliz. mu- haberatını ihlâl etmeleri dola- yısile işi anlamakta hayli müş- külâta tesadüf olunmuş ve se- rian ittihazı tedbir eylemek lâ- zam gelmişti. Bir müddettenberi Alman ihtiyat efradının cenubi Amerika Hmanlarında içtima etmekte olduklarma dair haber ler alınmakta olduğu al fon evvel tertip ettikleri gibi kendi- Öğ görünen yabancı sefainin sırf sine haber göndererek davette Öğ kömür gemileri olabilmesine bulununca bütün ev halkı bir ımılı(;hıl (Poltlendes) 'Mll:uım y AT istilâ için gönderilmiş Alman ;':r'mğ— :înîğhî;ff ,:;:"f,, e "0 (& kıtaatını hâmil nakliyeler ol- mütereddit bir vazivete düstü. mak ihtimali rdı. Bin — Şimdi gitmeli mi - idi?. aleyh, (Bristol) sefinesi gitv: Gitmemeli mi idi?. risi kaptan (Fenşav) e, filoya (Arkanı var) , DÜNYA HAR! Fuısmm)m BÜYÜK SİYASİ TEFRİSASI WM | Atlântik Meydan Muharebesi refakat etmiyecek olan (Make- donya) yardımcı kruvazörünü maiyetine alarak düşman nak- liyelerini tahrip etmesi emri verildi. Amiral (Sturlee) muhare- beye girmekte istical etmemeğe karar vermiş olduğundan asat on ikiyi otuz geçerek henüz mu harebeye vakit olduğunu ge- milerine bildirdi. Binaenaleyh efrat temizlik yapmağa vakit buldular. Şurasını söylüyetim ki: Ge- milerden bazılarında efrat elân kömür alma kıyafetinde simsi- yah ve işbaşı elbiselerini lâbis olup hiç de muharebe edecek kıyafette bulunmuyorlardı. Ayni zamanda amiral o es- nada düşmana yaklaşmak için rota değiştirdi; böylece vazi- et gene anudane bir takip ma- hiyeti aldı. Evvelâ, düşmanın harekâtını anlayabilmek müş- kül idi. Fakat S. 11.15 e kadar amiral (Sturdee) takriben şark tarafta ve düşmanınkine mü- vazi bir rota takip ediyordu. Badebu (Giascow) sefinesi düşmanın sancağa dönmekte olduğunu ihbar ettiğinden S. 11.25 de amiralden onlarla bir- likte gündoğuşu kerte keşişle- meye dönmek emarini aldı. Düşmanın bu hareketiyle iki filo rotası gene yekdiğerine mü vazi olduysa da amiral taam &- dilmesi işaretini vermesini mü- teakip 2 kerte daha sancağa aldığından, böylece rota ke- gişleme kerte gündoğuşu isti- kametinde ve düşmanm rota- sına yaklaşan bir hat olmuştu. İngilizler, Alman sefaininin mükemmelen mütehassit bir ,———Yazan:—— V. Çörçil ÜŞ hıl—k olduğunu görebiliyorlar- (Gmıymav) fırkası piştarlık ediyordu. Fakat amiral (Stur- dee) nin düşmana takarrup teşebbüsü de müessir olamıyor du. İngiliz filosu sür'atinin tenkis edilmiş olmasına Tağ- men amiral (Studdart) bir tür Ki filo İle beraber seyredemi- yordu. (Karnarvon) sefinesi- 18 milden (fazla sür'at yapa- mamakta idi. (Kornvol) ise 4 mil daha ih- tiyat sür'ate malik olduğun- dan 12.5 de ileri gitmesi emr- olundu. Bu ana kadar amiral (Sturdee) sür'alini 20 milde idame etmişti. Fakat 12.20 de düşmanın sancağa rota tebdil ettikleri görüldü, ayni zaman- da teşkilâtlarının, diğer bir teş kilâta girecek gibi, karıştığı da farkolunuyodu. Amiral (Sturdee) iste bu fırsattan istifade ile takibi şiddetlendirmeğe - teşebbüs et- ti. Artık arkada kalan refiki, yani 6 mil geride bulunan a- Miral (Studdart) 1 beklemek mümkün değildi; bihaenaleyh, hemen sür'at 22 mile tezyit o- hundu. Şimdi düşman — tamamiyle rüzgârın Öönüne düşmüş ke- şişlemeye doğru seyretmekte ve kendi dumanlariyle mestur bulunmakta idi. Amiral (Stur- dee) de olduğu gibi seyre de- vam etmekte ise de (İnfik- cibi) e beş gemine açılması için işaret vermişti. İngilizle- rin sür'ati tezayüt ettiğinden 12.50 de 25 mil ile seyretmek- te idiler ve ratık düşmana da hayliden hayliye takarrup ey- lediğinden amiral (Sturdee) Tauharebeye hazırlık emrini ver di. Alman filosundan (Leipzig) sür'ati en az ve İngilzlere en yakın sefine olduğundan İngi lizler süş'atlerini arttırınca da- ha ziyade geri düşmeğe başla- mış ve saat birden biraz evvel (İntikcibi) e 16.000 yarda ya- kın düştüğünden T! iz süva- risi kaptan — (Filmor) ateşe başlamak emrini vermişti. Bir veya iki dakika sonra İngiliz kumandan sefinesi — de ateşe iştirak etti ve ayni zamanda rota, düşmana yaklaşmak için hep birden 2 kerte sancağa a- hnmıştır. Sür'at de son de- recede tezyit edilmiş bulunu- yordu. İsabet vaki olmıyordu. Fa- kat mesafe azaldıkça mermiler © kadar yakın düşmeğe başla- dı ki: Vakit vakit (Leipzig) bu mermiyatın hasıl ettiği sı pintileri arkasında nazardan kayboluyordu. Ahvalin bu şekilde devam e- demiyeceği asikârdı; her an ge ri kalmakta olan Alman kru- vazörünü kurtarmak için bir şey yapmak lâzımdı ve bu va- ziyet önünde amiral fon (Spee) öyle bir karar verdi ki, hem kendi şahsı, hem de mensup ol duğu Alman bahriyesi için bir şeref teşkil eyler. Alman a Ü OARRET III OREPPERARIPROPRPRRAIARIBREPRG kurtarmak için kendisini ve iki harp kruvazörünü feda etmeğe razı olmuştu. Filhakika hafif krüvazörler kurtuldukları takdirde İngiliz ticaretini taciz ve tahripte de- vam ederek Almanyaya elle- rindeki en büyük hizmeti ifa e debilirlerdi. Elhasıl fon (Spese) Alman bandırasının namus ve şerefi ve hafif kruvazörleri kurtarmak ııgnmdı muharebeyi kabul et- 'Bu maksatla amiral takri- ben 1.20 de hafif kruvazörleri- ne etrafa dağılmalarını ve mu- harebe kruvazörleri sonuna ka- dar mücadelede devam ederken Amerikayı cenubi limanlarına iltica etmelerini bildirdi. Bu işareti alan üç hafif kruvazör cenuba doğru yol verdiler ve o zaman amiral fon (Spee) iki gemisini 6 kerte çevirerek prova hattına aldı ve son sür- atiyle, poyraza, — açık Bahri Muhite doğru yol verdi. Bu pek ustaca bir manevra idi. Fakat amiral (Sturdee) de verdiği talimatta bu tarzı ha- reketi nazarı itinaya almiş bulunuyordu. Binaenaleyh bir işaret itasına lüzum görülme- den İngiliz hafif kruvazörleri düşman “hafif kruvazörlerini takibe koyuldular. Ayni manda iki muharebe kruvaz de birlikte yedi kerte dönerek düşman' henüz devrini itmam etmeden onun gümrah istika- metine müteveccih bir prova hattı yaptılar. İşte böylece 1,20 de asıl muharebe (İnvincibl) in Gnay- zenav) ve (Scharnhorst) ü- zerine ateş etmesiyle başladı ki bu esnada takriben 10 mil ka- dar geride olan amiral (Stud- dart) da kestirme bir hat üze- rine nafile yere kumandana yetişmeğe — çalışıyordu. (Arkar

Bu sayıdan diğer sayfalar: