8 NISAN 1941 18*” Ay — Sakın ha Emin bey! Böy- # bir şeyi bana teklif etmeyin ve siz de aklınıza uyup onların karşısma çıkarak beyhude bir gifahi müdafaaya kalkışmayın çünkü ben Markinin bütün mak- Badını iyice biliyorum. Siz elle- rine geçtiğiniz takdirde kat'i su- rette sürüleceksiniz. Çünkü sizi Antalyada yaşatmak istemiyor- lar, Vücudunuzu her — zaman için tehlikeli görüyorlar. Mese- lenin asıl hakikati, reagi budur işto. Demesi ve bu çok vatanperver adamı ikaz etmesi lâzımdı. Fakat mutasarrıf vekili bunu yapmadı. “Yapamadı. Yapmak - istemodi. Belki onun. fikrine ve o devrin #iyasetine göre en uygun hare- ket te bu idi, Lâkin eğer mutasarn£ doğ- Tuyu söylemiş olsaydı belki de Emin bey ısrarından vazgeçer- di. O takdirde ayni gece; An- talyayı terketmiş olurdu. Fakat bugün bunlar olmadı. Hattâ çok tehlikeli ve neticesiz bir teşeb- büs olduğu halde Emin Beyin yaptığı ve mutasarrıfın da bilil- iği “davet, icabet ve konuşmalara,, bila meydan kalmadı. Çünkü ertesi sabah kalkıldığı zaman işgal kuman - danı Cano Aleksandronun erari- le, Emin beyin hemen İtalyan karargâhının karşı köşesindeki büyük evi bir işgal müfrezesi ta- rafından sarılmış bulunuyordu. Bunlar Emin beyi evinde tevkif ederek götürmek üzere, ku-| mandanlığın bir de tahriri emri- ni taşıyorlardı. Kaçırılan silâhlar Emin beyin o sabahki tevkifi wak'asından evvel ona takaddüm eden gece de kumandanı birden- ©- bire böyle bir tevkif emri yazmı- ya mecbur eden birkaç hâdise daha geçmiştir ki en mühim ve| ayni zamanda en dikkati çeker birer askeri noksan olan bu ha- tıraları - tevkif hâdisesiyle ya- kmen alâkadar olması münase- beti ile de - kaydeylemek icap e- der. O gece Antalya körfezine de- mirli bulunan bütün İngiliz ge- | il k bir şehriâyin gibi elektriklerle ve renkli ampullerle donatılmış bulunuyordu. Bir yıl başı gecesi yaşayan kabareler gibi cazlı, bandolu salonlarda İ- talyan deniz ve kara #Bubayları ile Antalyanın ekalliyet zümre- sine mensup olan Rum, Er- meni, musevi tabakanın kadın- ları kucak kucağa dansediyor - lar, yiyor, içiyor, eğleniyorlar- di. Antalyada hüâülâ - maattees - Büf - bir mevki sahibi bulunan; ticari, iktısadi sahada da olduk- Ça rol oynayabilen bir kaç &- kalliyet ailesi o gece İtalyanlar- la birlikte âdeta düğün dernek yapıyorlardı. Bunların en ba- gında da “Yusufaki,, ile oğlu “Yontof,, ve bütün ailesi bulu- nuyordu. Bu arada Antalyadaki sine- manın sahibi bulunan ve aslen | bir İtalyna yahudisi olan “No- çeta,, ailesi de vardı. İ talyanların cümbüşüne - iş- tirâk edenlerin daha bir çokları malüm ve mazbut olmakla bera- ber yalnız bu iki aileyi isimleri- le teşhir etmekliğim bir - zaru- ret olduğu içindir. Çünkü daha ileride bunlar hakkında yerli Türkler tarafın- dan yapılan bazı harekâttan bahsettiğimiz sırada okuyucula- rıma bu işimlerin yabancı gel- işgali altında Antalya ve havalisinden notlar X:î Yazan: Dâniş Remzi Korok b 'Emin Beyin evi muhasara altında. - Antalya limanında İngiliz gemileri. Yasefaki - Yusufaki. - Romalılar ! - Türksüz ziyafet. - Marki Faranti köpürüyor. — 97 — memelerini ve Türklerin bu ha- İtalyan Ey muzaffer reketlerine sebep olan böyle a- cı bir kaydın hatıralarında bu- Sonradan üğrenildiğine göre, © gece eğlenti devam ettiği sıra- da İtalyanlar tarafından Antal- yalı halka karşı çok büyük izaz ve ikramda bulunmuş; bir ge- mide her ne yapmak mümkünse yapılmış ve hepsi İtalyanlara| karşı cezp ve celbedilmeye, gayret edilmiştir. Kafaları tu- tan şampanya kadehleri arasın- da “Yusufaki,, (1) Sallana sak lana ayağa kalkmış ve İtalyan kumandanına ve bütün işgal kuyvetleri “zabitanma — beyanı hoş âmedi etmiştir. Bunu takiben Rum ve Erme- ni patrikler, haham da parlak mütuklar irat etmişlerdir. En zi- yade taraftarlık gösteren Er- menilerle, yahudiler olmuştur. Nedense Rumlar İtalyan iş- galine alttan alta kızıp köpür- mekte ve sinsi sinsi İtalyan a- leyhtarlığını kaynatmakta — bu- lunmuşlardır. Belki onların da kendilerine göre bir “Megalo idea,, ları olsa gerektir. “Yasefaki,, nin eğlenti gece- sinde söylediği nutku çok şaya- n dikkattir. Ayrıca bu; memle- ketin ve bu ekalliyetin âtisi için de üzerinde durulması icap &- den mülim bir meseledir. Bu adamın bir- sarhoş ağzı ile söyledikleri şunlardı: “Ey muzaffer Romalılar! Antalya- mıza şeref ve sevinç verdiniz. Büyük zevkler ve çetaretler ge- tirdiniz. Biz Antalyalı İsrailile- — | Üstaeee| Sabaiıî manadık iaş baş yarar Fıkra malümdur: Hani Txİ')"L nın yatağını pencereden atmış-| lar da pişkin Molla: Bundan istiskal — çıkar.. de- miş, Almanlar da tıpkı fıkranın | U mollası gibi Amerikada gördük- | leri istiskal Üstüne — istiskal karşısında Bu işlerin tekerrürü hayra a- lâmet değildir, gibi mollanın pişkinliğine taş çıkartacak - bir vurdum duymazlıkla işi geçiş- tirmek istiyorlar. İş Amerikan llmanlarındaki gemilere el konduktan — ve Va-| şingtondaki Alman ataşenayalı-| nin geri çağrılmasmı istemeğa kadar dayandıktan sonra bile| berikiler hâlâ: Acaba bundan Birleşik Ame- rika Devletinin maksadı ne ol- sa gerektir? gibi pek te ürifane sayılamıyacak tecahüllerle sav- saklamalarla vakit geçirmek- tedirler. Halbuki Amerikada bu kadar| anlayışsız, bu derece du'yadıl davrananlar hikmeti hüda Av-| rupada gayet hassastırlar, Yu- goslavyanın son dakikada haysi- yet ve namusunu kurtarmağa | matuf mertçe ve erkekçe bir ha- reketini harp vesilesi sayacak derecede hassastırlar. Demek ki hassasiyet de mevkde ve iklime göre değişiyor. Evet amma bir tarafta yor- ganı pencereden atılan Mollanın vurdum duymazlığını canlandı- rirken öte tarafta “yağmur ya- ğiyor..,, değil de sadece havala- rın kapalı gittiğinden bahse - denlere: Yağmur yağınca göl olur, göl- de de ördek bulunur, binaena- leyh sen bana ördek dedin.. diye- rek gürültü çıkarmanın mânası da kimsenin gözünden kaçma- maktadır. Amerikada azami ihtiyat ve teenni, Balkanlarda ise ölçüsüz bir ataklık. Bu olsa olsa kendi boyundaki ihvanlara boyun ke- sen, daima alçaktan alan kaba- dayının bir karış çocuklara bö- bürlenmesinden ibarettir. Fakat: eloğlu bu, belli olmaz bir de ba-, karsımız ki o boysuz boasuz yu- murcak insana: — Aman Allah dedirtir. Hani J | muvaffak alabilmek için, Buna - bir dereceye kadar olsa | en mühim vak'aların, en bariz safhalarından ancak — birer (enstantane) manzara arzede - bilmek suretiyle yüz, yüz elli tablo yapıp, bir biririnin altına: | Birinci, ikinci, Üçüncü... - diye numaralar koymalıdır. ki, han- gi vak'anın hangisinden evvel zuhura gelmiş olduğunu anlat- mak mümkün olabilsin; yani, | zamanı ifade edebilsin!. Hasılı, mekân ile alâkası olan san'at- larda (tahkiye) kabiliyeti hiç yoktur! Resim ile hikâye nakle- dilemez!, Mimarlık ta böyledir; meselâ: İstanbuldaki — büyük (Ayasofya) camisinin, ve Pa- riste (Tuileries — tüileri) sara- yının, nasıl binâ edilmiş olduk- larını, ve yangınla harap olduk tan sonra, ne süretle yvniden; yapıldıklarını mimarlık ve res- samlık bize bir hamlede bir tek | eserle anlatamaz. Heykeltraşlık, daha bile âciz- | dir; çünkü mevzuu ve hüneri insanın ve bazı büyük hayvan -' ların ancak bir tavrını temsil etmektir. Pirenin ve sivrisine - | #in heykeli pek muteber bir” gey değildir. Belki de hıfzıssıhat talimatı için - pek ziyade büyü- tülerek - bu muzir haşaratın heykelleri yaptırılabilir. (3) Sakarya deresi ve havzası, sisli bir deniz manzarası, Fatih | yangım, Boğaziçinin eski meh- tap eğlenceleri, Modanın kayık yarışları ve daha emsali gibi| manzaralar, heykel suretinde (8) Londrada birçok müzeler vardır; terihi tabil müzesinin büyük — salonunda, orta yerde kers büyük yapılmış - bir de (bit) heykeli vardır. Ummadık taş baş yarar, der- Bizi meşgul eden meseleyi biraz daha tahlil etmeliyiz YAZAN: FİLOZOF RIZA TEVFİK AD ĞAA H RDERED Za Yören ifade olunabilir şeylerden değil dir; halbuki bir ressam bu man- zaraları pek beliğ bir surette ifade edebilir. Hülâsa her sanatkârm faali- yeti, bir dalre içinde mahsur- dur ve o dairelerin genişliği bir. değildir. — Şairinki hepsinden geniştir, o bütün bu manzarala- ri da kalemiyle resmedebilir, Bivrisinegi del, Hattâ onun bize verdiği — ezâyı da tarif ve tas- vir edebilir, hele tahkiyede em- salsizdir; çünkü vasıtal ifadesi, | (muayyen bir fikir, bir şey, bir hâl, bir. sıfat münasını tazam- | mün eden) bir. çok kolimeler- | dir; onlarla tablo da yapabilir, portre de yapabilir; hele - nefes almadan - hikâye söyleyebilir. Şiir, zamanı da mekâmı da ih-| sas edebilir. Büyük annelerimi- lerken, (evvel zamanda ..) di- ye söze başlamasını, ve bir fü- sünkâr peri kızını tasvir eder ken (güldükçe güller açılır, ağ-| ladıkça inciler açılırdı..) diye - iki kelime ile yaptığı, (son de- rece şairano! hayali portreyi| hatırlayımız; ve düşününüz ki, | hangi ressam, hangi mimar, ve | hangi heykeltraş; bu şeyleri ifadeye kadir olabilir?! Bizim, | €n psikolog müverribimiz - Ha-| lepli . (Nâüima Çelebi), bir| adamın, kötü- mizacım, mur- dar maneviyatiyle, iki kelimey- le!.. o kadar iyi tasvir ediyor ki | (seciyye tasviri — peinture de | caract&re) hünerinde, hiç bir| Tessam bu mertebede bir muvaf- | fakiyet gösteremca — diye iddin etmekten çekinmem! Benim en | kıymetli dostlarımdan, merhum Tevfik Fikret - ki, beliğ bir | ile tasvir etmek her tülrlü | zin bize, kış geceleri masal söy-| | | ve fitraten büyük bir resaam Mizaciyle doğmuş bir adamdı!.) | Türk edebiyatımda — emsalsiz. portreler ve tablolar yapıp be-| rakmıştır. — Fuzüli, Nefi, Hâ-| mid, Ekrem, Cenab ve hele Ne-| dim emsalsiz tasvirterdir. | Nedim ötekfler gibi, yalam bir insan portresi değil, (Lâle devri) denilen o endişesiz sefa-| het devrinin de en doğru, em| beliğ ve mülemmel bir (tablo)-| sudur. Bu kudretli artistin beş on beytiyle tarif ve tasvir et- miş olduğu o Alemi, hiçbir. mü- verrihimiz ve ressamımı — he- nüz o muvaffakıyetle tarif ve tasvir edememiştir. - (İnanmak | ihtiyacı) ünvanlı manzumesin- de ise, Fikret, şairden başka| hiç bir artistin yetişemiyeceği yüksek bir mertebede m.neıW göstermiştir; çünkü bütün in- zanların mübrem (ve sırf mane-. vi) bir ihtiyacımı, (dinin xuhu-| Tuna yegüne sebep olan bir ha- | leti ruhiyeyi!) eidden güzel tas- vir etmiştir. Böyle manevi hâletleri, fırça | kün ve ihtimal - fevkinde bir iş- | tir. | Bir mukaddeme için bu ka-, dar tafsilât kâfidir, sanırım! | | Türkiyede beni, pek yakından | tanıyan üç beş samimi dostum var; (Filozof, gene heyecam- nn akıntısıma kendini kaptıra - rak ipin ucunu kaçınb!) de mesinler; mevzunbahsımız olan meseleler, (sanatta — sübjekti- vizm), (tabiatı taklid) ve bun- lara ait teferrüat idi. Onlara birer balmumu yapış- tırmıştım. Bu meselelerin mü- zakeresi beni - mantıki bir za- Türet sadkasiyle!) (empressio- | nizm), (san'atta ifade — exp-| ression dans |'art), (pey—ıpel(-* tiv, yani resimde mekân tasviri) | gibi mevzulara sürükleyeceğini | | Pek iyi bildiğim için, şimdiden bu tafsilâtı verdim bi, gelecek makalelerde söyleyeceğim söz- ler yanlış anlaşılmasın!. Cünye şair olmakla —beraber, esasen Dr. REZA TEVFİK Şimdilk — —— Bu kadar! İki protesto Yugoslav tayyareleri — evvelki gece Bulgaristanda ve Rumanya daki Alman aakeri temerküz mım takalarını bombardıman etti. Bu Ppek tabli olan hâdise karşısında Bofya ve Bükreşten iki giddetli Pprotesto sesi yükseldi. Meğer Ya goslavyanın bü hattı harekoti Bulgaristan ve Rumanyaya kamı &1 gayri dostane bir hareketmiş Yugoslavya bunu yapmakla hi kuku düvele muhalif harekette bulunmuş, Yugoslavyanım bunu yapmağza hakkı yokmuş. Bu harbin garip ve gülünç Ln- diselerinden birini de bu protes- tolar teşkil edecektir. Rumanya ve Bulgaristan birincisi korku « gu, ikincisi arzusu ile kaptlarınk Alman askerlerine açmışlar, Alı manyanın Balkanlara harbi ge- tirmesine, Yugoslavya ve Yuna» nistana hücum etmek üzere kon- di topraklarımı Üs olarak kullan- masına sebebiyet vermişlerdir. Bu müsaadeyi veren Bükreşin ve Sofyamın mesul adamları el- bette ki bunun avakibini de der- piş etmişlerdir. Belgrad, Atinayı bombalamak üzere Rumanya ve Bulgaristan hava meydanların - dan kallran Alman tayyarelerini bulundukları veya bulunmaları muhtemel olan her yerde bomba lamağa teşebbills etmek Yugos « lavyanın ve Yunanistanın en meşru, en mukaddes müldafaa hakkıdır. İngiltere dahi Bulgaristana ha pılarmı Alman ardularına açma- dan evvol bu hareketinin doğura- cağı vakim hâdiseleri haber ver- miş, Alman orduları Bulgarista- | na girdiği takdirde Bulgar top- raklarını harp mıntakası adde- ceğini bildirmişti. Binaenaleyh dün bir kaç Rumen ve Bulgar şohrine düşen bombaların yarın Rumanya ve Bulgaristanım bü- tlin askeri hedeflerine bütün pet- rol kuyularma, münakale yolla- rma, köprülerine, liman tesisat- harına, kışla, tayyare meydamı, askeri müessese ve fabrikaları - na yağacağı ve bu memleketlerin bütün sanayi mmtakalarının da tahrip edileceği tabildir. MURAD SERTOĞLU rin bütün - temtenni ve -duamız; sizlerin bu üllkede ebzdi bir saa- det ve sevinç ile hâkim olarak yaşamanız ve bizleri de getirmiş olduğunuz saadet ve bahtiyar- | lıklar içinde yaşatmanızdır. — | Yaşasın büyük ve tarihi Ro- ma imparatorluğu; var olsun haşmetli İtalya ve İtalyanlar!.,,' İşte bu sözleri söyleyen An- talyalı bir musevi idi. Ve onun' bu şaklabanlıklarını alkışlayan- lar da, gene Antalyada doğup büyümüş ve o memleketin ve memleket sahiplerinin ekmeğini yemiş olan bütün bir ekalliyet zümresi idi. Gemilerde büyük bir sevinç içinde yapılan şenliklerle tetviç ve tesit edilen bu işgal hâdisesi © görülüyor ki — düşmanlarımızı UVanğu kadar; o zamana kadar dost bilerek içimizde besleyip bi yüttüğümüz ve koynumuzda | öğrettiğimiz insanları da sevin- ( diriyor; memnun - ediyordu. Bu koynumuzdaki yılanları ancak büyle acı tecrübelerle — tanımış ve seçmiş oluyorduk. KTi ae *buyi ile, bir çengü çegane içinde çal- kanıp durürken Marki Faranti de için için köpürüyor, küplere biniyordu. Çünkü bu eğlence ve ziyafet davetine — bir tek yerli Türk gelmediği gibi mutasarrıf vekili Talât bile icabet etmemiş- ti. | () Anl iami “Yazef,, tür. İş- gal sıralarmda “Yasefaki,, ol muş.. Milli Mücadele sırasında Antalyadan — İtalyanlar çıkm-, ca “Yusufaki, ye dönmüş ve yavaş yavaş “Yusuf,, a inlalâp etmiştir. Fakat eski bilenler, ve devre yetişenler; bugünkü koyu Türkçü “Yusuf,, un aslen nes- len “Yasefaki,, olduğunu bil- dikleri için “Yusuf,, demeye dil- leri varmamakta, fakat hatır için olsun “Yusufaki,, demekte- dirler, l şu sabahin saat üçünde ver len ültimatomla baştıyan ve esiğ| J€t Ve Baliba adam akılhı yarack vermece müsabakası ile netice-| 16 lenen Arnavutluk seferi gibi, A. C. SARAÇOĞLU w Bu Ziya gşeraiti — sitında ve düşmana müteveccih baş omuzluklarında büyük deniz- ler vurup - çatlamakta olduğu halde, harp için tavzif edildik lerindenberi nizami top ta- limleri yapmağa vakit bula- mamış olan eski İngiliz ge- milerinin, Alman donanması- nın topçulukta en mahir ve a- detçe, tertibatça, sür'atçe ve top kuvvetince faik bir filo- suna karşı ümidi muvaffaki- yeti ne kadar az idi! Saat yediden bir iki dakika sonra güneş battı ve bu anda amiral fon Spee takriben 12 bin yardadan ateşe başladı. Hattâ bu esnada bile Alman £ hattı harbi sureti lâzimede teş- kil edilmemişti. İngiliz gemile- ri arasında muntazaman ikişer gömine mesafe olduğu halde Alman hattı harbında (Şarn- horst) ile (Gnayzenav) arasın- da beş gomine, (Lâyipzig) ile (Dresden) arasında yedi gomi- ne mesafe vardı. Ayni zaman- da bütün sefain pek fena de- nizlerle giddetli surette yalpa etmekteydiler, Halbuki: Buna rağmen top ateşi iptidayi emirde mükem- mel idi. Alman amiral sefinesi- nin ilk mermiyatı üç topun sal- vo ateşiyle atılmıştı ki: Bunlar (Good Hope) sefinesine 500 yarda kalınca sathı bahi- re vurarak birden infilâk etti- ler ve güzel bir manzara tevlit eylediler. (Şarnhorst) un ü vosu (Good Hope) un baştaki 9.2 pusluk topuna isabet etmiş olduğu anlaşılıyor, çünkü (Ot- ranto) sefinesi uzaktan, (Good Hope) un 6 pusluk kazemetine yakın prova tarafında bir alev Sütunu görmüş, büyük top ba- dema muharebenin devamın- ca ateş edilmemiştir. (Gnayzenav) da (Monmouth)a salvo —ateş etmekte olup, (Monmouth) — sefinesi boyasız ve ahşap aksamı #ayri mev- çut olm: beraber üç daki- DUNYA AĞLĞRGĞLRDROI VIERGSIT IS ü (YENİ SABAH)IN BÜYÜK SİYASİ TEFRİKSASI l Atlântik Meydan Muharebesi Xada. bet kasaresi tatuşmuş- (uıpııı) de (Glascow) a ateş ettiyse de, mesafe küçük toplarına nazaran pek fazla ol- duğundan isabet vukua gelme- di. Bu esaada İngiliz gemileri de ateeş başlamışlardı. (Otran- to) sefinesinden maada bütün İngiliz gemileri düşman hattı harbında kendilerine mukabil olan numaraya ateş ediyerlar- dı. (Otranto) muharebenin çok uzaktan icra edilmesi do- layısiyle zaten müessir surette riâıı"dahelayo gayri muktedir (Otranto) nun kaptanı, sefi- nenin cesim bir kütleye malik olmasına mukabil hâmil oldu- ğu toplarmın nederece kuvvet- siz olduğunu nazarı miltaleaya alarak düşmanın ateşini oya- lamaktan başka bir şeye ya- ramıyacağını anlamış ve zıkzak hareketlerle seyre başlamış ise (Gnayzenav) prova köprü üstünden iki mermi aşırınca ve bir salvo sancak baş omuzlu- ğundan elli yarda, diğeri de kıç taraftan 150 yarda uzak bir noktaya — düşünce (Otranto) nun kaptanı hemen hattı harbin arkasına geçerek garp taraf- ta müharebeye seyirci oldu. Muharebe çabucak umuümi- leşti. Saat 7.10 da (Leipzig), (Glascow) — kruvazörünü - bir mermi — yağmuruna — tutmuş, (Dresden) de (Glascow) sefi- nesine ve ihtimal (Otranto) ya ateş etmekte bulunmuştu; iki büyük Alman kruvazörü da (Good Hope) ve Monmouth) ile muharebe ediyorlardı. Ve her dakika İngiliz gemllerinin mu- — Yazan: — V. Çörçil — -75 —— harebeye başladıkları esnada mevcut olan şeraiti gayri mü- saide tezayüt etmekte idi. Bü- yük büyük dalgalar İngiliz topçularının yüzüne gözüne ser pintiler saçıyordu; - teleskop- ların hassai — rüyeti tenakus etmişti ve tezayüt eden zulmet arasında İngiliz gemilerinin ça- naklıklarındaki — (spoter) Jer (yani endahtın sıhhatini mü- rakabe edenler) mermiyatın düşmana ne kadar uzak veya yakın düştüğünü görmemekte idiler. Kuvvetli keşişleme rüzgârı önde bulunan Alman gemileri- nin dumanlarını hattı harptan aşağı doğrü sürerek sık sik (Leipzig) kruvazörünü (Glas- Caw) un rüyetinden setrediyor- du ki: Zaten topçu ateşi hak- mişti. — (Glascow) şvnîılmrvlşm malün l"m_- (Monmoutb) un ateşine mâni ik bulunduğumuz yegâne İngi- (10 Amak, ayni zamanda (Mon- liz sefinesi de bndur. Bunumla beraber giliz gefaininin şeraj diğer İn- de bun- lardan iyi olamamak lâzım gelir- mitahharen geriye çekilerek di. (Glascosv) 9, 7.05 de ve me- (Ç.s4 Hope) ile (Monmouth) safe 10000 yarda tahmin o- Tunduğu canada ateşe başlamış. UA Totalarının — vasatında — bir ŞŞ tı. Daha iptidadan mermile- hat üzerinde seyre başlamıştı. rin nereye düştüğünü göreme- — Alman gemileri şimdi hemen mek ve hedefinin pek müphem — hemen görünmez bir halde idi- Surette — meşlit olabilmesi İer; bunlara ateş etmek için el- (Glascow) kruvazörü - topları- nin Ümidi isabetini dereci as- gariyeye indirmişti. -Binaena- FUT leyh endaht da seri yapılamı- yordu. S. 7,14 de sefinenin mev- kii mahsusundan geride kalmak- ta olduğu anlaşıldığından sür- at tezyit olundu. Fakat S. 7,19 da tekrar tenkis olundu ki: Bu esnada (Leipzig) den atılan 4.1 pusluk bir humbara patlamak- sızın süvarinin prova kamara- sındaki tarassut kulesi mesne- dine çarptı. Bu müddet zarfında cow) sefinesi, diğer iki İngiliz kruvazörünün - ge gayri müsaide tahtında müessir surette mukabeleye muktedir olamaksızın - düşmanın şedit ve afır ateşine hedef olmakta bulunduklarını görüyordu. (Monmouth) kruvazörü hattı harpteki mevkiünden açılarak sancak tarafına düşmüş ve bir daha mevkü lâzımını tamami- le almağa muvaffak olamamış- tı. Bu geminin kıç kısmında bir yangın daha zuhur etmiş ve Mmesafesini kaybetmeğe başla- mouth) a atılan humbaralardan sakınmak üzere onun - isekele kıç omuzluğunda kalmış ise de de toplarınm alevinden başka nişane ve rehber yoktu. Hab bukd Almanlar ufku garbi ü- sefinesi lince, o şimdi yeisengiz, gözden çıkmış bir halde idi. Muharebe- — ( nin başlangıcından beri bu ge- mi daima tutuşmuş bulunuyor- du ve S. 7.35 de - son bir çey- rek saat zarfında Fon (Spee)- nin yavaş yavaş açılmasına rağmen - aradaki mesafe 5500 yardaya inmişti. Bu halde da- son bir gayreti meyusane ile canını düşmana pahalı sat- mak istiyormuş gibi, düşmana doğru rota değiştiri- yordu. zerinde vanhım görünen he- deflerine dakikada ülçe baliğ o- lan isabetli Salvo ateşleri yap- makta devam ediyorlardı. Bu ateşin (Monmouth) üzerinde ha Ş Bil ettiği tesir görülebilirdi. Kıç tarafında zuhur. eden a- teşi bastırmağa muvaffak ol- muştu; fakat s. 7.25 de birden- bire baş kasaresi tekrar alevler' arasında kalarak bu ateş beş Ö dakika devam etti. s. 7.80 da ğğ (Leipzig) de ateş kesti ve mev- ki lerini (Dresden) ile değiştil leri zannedildi. Fakat biraz sonra her ikisi $ de (Glascow) — üzerine ateşe başladılar. Halbüki (Glascow) bu “iki gemiden hiç birbiri - ni — göremiyordu. — (Glascow) Gi ancak müphem surette düsma- Ö nin büyük kruvazörlerini gör- mekte olup baş taral alü pus- lakları ile (Şarnhorst) Üzeri- ne ateş ediyordu; hattâ birkaç mermi isabet ettirdiği ve (Şarn horst) un baş tarafında yangın müşahede edildiği de beyan o- lunmaktadır. (Glascow) un 6 puslak kıç topları (Gnayzenav) a tevcih o- lunmuş ve düşmanın kıç tareti- ne bir (lidit) humbarası isabet ettirildiği de beyan edilmekte bulunmuştur. İki tarafın rotaları birbiri- ne yaklaştıkça yekdiğerini müteakip düşman salvolarına hedef olan (Gocd Hope) e ge- (Good Hope) — kruvazörü, iskeleye (Arkası var)