23 Mart 1941 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3

23 Mart 1941 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

23 MART d9ti LAT CD EG AAT T HATIRALA Yazan : Eski Dahiliye Nazırı Reşit Rey GRE a Ğ Siz bir anahtar istiyorsunuz; ben size| bütün bir kapı vereceğim,, dedim. — 22 — Nihayet mezkür ahşap bi- nanın hedm ve imha edil- mesine, — mezarlığın — etrafına muntazam bir duvar inşasiyle üzerine yüksek bir demir par - maklık konulmasına, Lâtinle - tin dava ettikleri mürur hak - kından vaz geçmelerine, Rum - dar tarafından da Lâtin manas- tırının tamiriyle üzerine bir k: ilâvesine muvafakat olunma: na bilittifak karar verildiğini mübeyyin yazılan zabıt vara - kası Rum patrikliği ile Küstod makamı tarafından imza ve Ku- düs mutasarrıfı ile Fransa baş konsolosu tarafından da res - men tasdik edildi. Vakıayı Ad - liye ve Mezahip nezaretine muh tasarca bildirdim. Bu işin neza- retteki dosyasının — azametine nazaran kendi kendine halledil- mesi nezaretçe hayretle karşı- landı; tafsilât istenilmekle be- raber memnuniyet te izhar edil- di. İkinci mesele kıptilerle Habe giler arasındaki mübayenetten tevellüt etti. Salâhaddin Eyyubt Filistini zaptettiği zaman Ka - mame kilisesinin Sent Elenden sonra fazla vüs'at peyda ettiği kanaatiyle tahdidine lüzum gör- - müş ve şimal ve garp cihetleri- -ni kendi namiyle mevsum hay- Tat ve müberrat ile, cenup tara- fını da Hazreti Ömerin edayı sa At ettiği mahal olmak münasebe tiyle inşa eylediği ufak bir mes- citle tahdid etmiş, şark cihe - tinde mağaretülmehdin üstüne mebni olan kısmı da lüzumsuz - binaen hedmederek ora- sını geniş bir havlu halinde bı- rakmış. Müruru zamanla Habeş rahip lerinden kiliseye mücaveret ar- zusuna düşen bazıları bu havlı üzerinde — vücude getirdikleri ufak kulübelerde ikamete başlı- yarak bu hal yavaş yavaş tea- Mül şeklini almış ve bilâ mâni bir hayli zaman devam etmiş ise de havlunun kapısı kıpti manastırının tam — karşısın - da kâin olarak “anahta - “ rı da kıpti taifesi yedinde bu - a kıptilerle Habe - şiler arasında mübayenet tehad düs edince, Hal “ rinden başka şair cemaatlerle! alâkası ve hiç bir işle münase- beti olmryan havlunun kapısını göster- Tekerrür ede ede kaide şek - Hai alan bu hale nihayet ver - mek için Habeşiler kendilerin- de de o kapının bir anahtarı bu- lunmasını istemişler. Kıptiler bu talebi katiyen reddedince Ha | beş imparatoru Menelek, Maşa- ga isminde bir general maiye - tinde İstanbula bir heyet gön- - dererek, kendilerine de o kapı- yı açar bir anahtar verilmesi hakkındaki taleplerini hüküme- ti.seniyenin is'af etmesini zatı şahaneden rica etmiş. İtalyanlar bir iki sene evvel kra ettikleri Habeş seferinde zaağlüp oldukları halde Habeşis - tan üzerinde bir nevi “velâyet| bakkı” tesis emelinden vazgeç- mediklerinden İstanbulda İtal- yan sefareti Habesileri bimaye- e teşebbüs ettiği gibi esasen Masırlı olan kıptilerin de bilmu - /kabele İngiltere hükümetine Tülüracaat etmeleri üzerine İn - igiltere sefareti de kıptiler le - " hifide ise müdahale etmiş. Bu 2 sefaretin mütekabilen ve müte- waliyen dermeyan ettikleri na - zariyatı ne kabule ne de redde muktedir olamıyan Babiâli için den çıkılmaz bir vaziyete düş- General Maşaşa altı ay kadar İstanbulda hükümetin misafiri olarak kaldıktan sonra sefirle - rin mütevali müsted'iyatından bizar olan padişah da bu işe nihayet verilmesini Babiâliye kat'i olarak irade etmiş. Babı- Alice de işin mahallinde halli evlâ olacağını tahattlir eyliye - rek Habeş heyetinin Kudüse azimeti tasvip olunmuş. Sadaretin tahriratı ile hemen ayni zamanda general Maşasa| heyeti de Kudüse geldi. İki ter- cüman vasıtasiyle görüştük. Ya| ni benim Türkçe söylediğim Bözleri umuru ecnebiye müdü- Tü Arapçaya tercüme ediyor; Bonra generalin tercümanı da| bu tercümeyi kulübele- | Habeş lisanına geviriyordu. Maamafih biribirimizin söy- lediklerini güzelce anladık. İn - giliz konsolosu hiç bir teşebbüs icra etmedi. İtalyan konsolosu, Habeşilerin vekili umuru ol - duğunu beyan ile bana muave- | net suretiyle işe karışmak arzu| sunu izhar ettiği zaman ken - disine: — Kudüsteki emakini mukad | deseye müteallik umura her ne | sıfatla olursa olsun konsoloslar tarafından müdahale - edilme - mesi düveli muazzama arasın - da kararlaştırılmış ve geçende| Berlin ahitnamesinin beyneddü | vel tefsiri sırasında da teyit &- dilmiş bir usuldür. Buna muha-| lif hareketten ikimiz de tabii| tevakki ederi. Binaenaleyh — muaveneti - mizden Mmüteessifane mahrum kalmak — mecburiyetindeyim. Sözünüz general indinde mes - mu olmak lâzım geleceğine gö - re kendisine uysal olması yo - lunda nasihat ederseniz arzu| ettiğiniz. muavenet hasıl olur; ben de müteşekkir kalırım. Dedim. Konsolos teşebbüsü - nü tekrar edemedi. Zatı meseleye gelince, Kıpti- lerin davası kapının | hakkına müstenit, Habeşilerin müracaati ise kapıda - tasarruf iddiası gibi nazari bir ehle de- ğil Habeş rahiblerinin avludan Berbestçe girip — çıkabilmeleri ni temin suretinde ameli bir e- mele matuftu. Binaenaleyh bu iki meselenin telifini mümkün gördüm. General Maşaşayı ça- fırarak “Siz bir anahtar istiyor sunuz; ben size bütün bir kapı vereceğim,, dedim. Adamcağız bu teklifimi öyle büyük bir ni- met addetti ki defaten kavrıya- madı; fikrimi istizah etti. “Söz- lerle vakit kaybetmiyelim. —A- nahtar yerine sırf size ait bir kapt alırsanız memnuen olur. musunuz? Bunu söyleyin, — de- dim. Fartı mübalâğa ile izhari memnuniyet etti. Onun Üzerine, bütün davaları zaten mevcut o- lan büyük kapının tasarrufuna maksud bulunan Kıptileri iknaa bir çıkmaz vardı ki duvarını takip ede::k e:îldeyı kadar iki kıvrıntı teşkil ediyı du. Bu iki kıvrıntı z ada duvar her türlü müdahaleden masun ve Habeş kulübelerine yakındı. Belediye marifetile du-) Varın ortasına ufak bir kapı açtırdım. Bu kapıya üç büyük, anahtar yaptırdım. Birni Habeş imparatoruna takdim olunmak | üzere general Maşaşaya, ikinci- sini Kudüste mukim Habeş re- isi ruhanisine verdim. Üçüncü- günü de beledipede hıfzettiğimi kendilerine söyledim. Memnt- nen ve müteşekkiren gittiler. Bu neticeten Kıpti reisi ruhanisi memnun kaldı;. çünkü bu su- retle Kıptilerin kapı üzerindeki tasarruf hakları teettüd etmiş, Habeşilerle temasa da mahal kalmamıştı. Bir iki hafta sonra Habeş imparatoru — memnuniyetini ve iltifatı mutazammın bir teb grafname ile bir de ni - şan — geldi. — İmparatoriçeden de Kudüste Habeşe taallük eden mesalihin hüsnü temşiye- tile kendisine ait emlâkin ida- resinden beni vekili mutlak ta- yin ettiğini, baş rahibe de bu| Buretle emir verdiğini müş'ir uzun bir telgraf aldım. Bu iki vükıanın saray gibi Babiâli muhitinde bana iyice| itibar kazandırmış olduğunu İs-| tanbula avdetimde sadrazamın ve bazı vükelânın hakkımda gös terdikleri iltifat delâletile an- ladım, * Fakat en büyük takdire riya- geti seniyede bulunan — maliye komisyonu — âlisi — tarafından mazhar edildim. Sebebi de şu- dür: zi Kudüste ilk defa hazır bu- lunduğum âşar ihalesi için dı hal icrasına başaldığım tahki- kat ile anladım ki o havalide nüfuz sahibi olan hanedanlara hususile bunlardan birine men- Sup olan bazı âyan her sene ya bizzat, yahut namı müstear gibi ortaya çıkardıkları adam- lar vasıtasile, kara ve aşayir Aşarını değerinin rub'u hattâ umsu derecesinde-bir fiyatla il- tizam etmeğe alışmışlar. Üör ae Sabah! Yeis alâmetleri l Atlas Okyanusunda korsan | harbine çıkmı minin Almanların » ve| “Gnayzenav,, zırhlıları — olduğu | artık tebeyyün etti. | Bu iki gemi (26000) tonıl.ıtoî maimahrecinde ve saatte (27) | mil süratinde birer zırhlıdırlar; | Alman bahriyesinin en yeni, en gözde vâhidi harbleridir. Vakıa bunlardan başka (35.000) ton- luk iki zırhlı daha denize inmiş- se de bunların hizmete girmiş olup olmadıkları henüz meçhül- dür. Hizmete girmiş olsalar bi- le “Şarnhorst,, ile arkadaşının Alman gularında mühim birer vazifesi olması lâzımdır. Hal- buki Fübrer bu iki gemiyi At- las Okyanusuna korsan harbi- ne, yani muhakkak bir ölüme | göndermiştir. ve bu da isbat ediyor ki Almanlar artık Alman sularında bir deniz harbini ka- bulden yahud sadece herhangi bir akın teşebbüsüne kalkışma- dan sureti katiyede ümid kes - mişlerdir. Alman bahriyesi Al- man sularında bir. mukavemet | imkânının mevcudiyetine inan- | mış olsalardı 0 iki modern ve kuvvetli zırhliyı neticesi yalnız meşkük değil, hüsranla netice- leneceği hemen hemen muhak- kak bir sergüzeşte kapıp koy- vermezdi. Hiç şüphe yok ki bu iki zırh- h, Şili sularında intihar eden *“Graf Spee,, ceb zırhlısından daha kuvvetlidir. Fakat saatte (27) mili geçemiyen süratlerile ve (28) santimetrelik toplarile İngilizlerin faraza süratleri sa- atte (30) mili geçen ve (38) santimetre çapında toplarla mü- Neticede — Anversin mi- dafaasına — bütün — kuvvetle- rile devam etmek sureti- le leri — zamam, ricatları sırasında göndere- it yardımla telâfi et miş olacaklardır. Diğer taraf - zarfında, top, ve bahriye kıtaatı gibi bütün muavin vasıtalarla şehrin mü- dafaasına da yardım edeceğiz. “Büyük bir askert hareket için tasarruf gimiz kuvvetlerin sevki, daha doğ - Tusu tatbik sahasına koymıya muktedir olamıyacağımız te - şebbüslerden müphem surette bahsettim. Üç günlük mühlet zarfında nelere muktedir olabi leceğimizi tasrih hususunda şüphesiz daha kat't ifadelerde bulunabiliriz. Fakat hiç şüphe yok ki en mühim nokta Belçi - ka hükümetinin ve ordusunun şehrin müdafaasına yeni bir hamle ile devam etmesidir. “Artık hücum son derece Şid- detli olmaktadır. Ve yarım ted- birlerin faydası yoktur. Bunun- la beraber Belçika başvekili ba- na üç gün muhakkak ve altı gün aşağı yukarı emin olarak dayanacaklarını, on gün mu - kavemeti de tecrübe edecekle - rini söyledi. “Bahriyeye mensup iki bin asker bu akşam gelecek. Ben yarına kadar burada kalaca - ğim. u telgrafı Belçika başve - kiline okudum. Bizimle tama - miyle ayni fikirde olduğunu, yalnız şimdi içtima halinde bu- İunan Vekiller heyetinin de tas- diki lâzım geleceğini söyledi. “Hğer bu teklifleri siz de ka- bul ederseniz, rica ederim a - mirallığa şu emirleri veriniz: “İki bahriye livasını, beş gün lük erzakı, iki milyon mermisi ile çadırsız ve fazla yükü ol - maksızın, Dünkerk — yolundan (Arkam var) “Bunlar ne zaman vüril 0- labilirler?” HPWPPIPROODG . ÂAn Alafürkün Hayatından Yazılmamı $ Hatralar Şimdilik — grupu ga H Cai 'e Va -| - a âalantalal & z D | Kurmay heyetinin çalışma tarzı ve çalışanlardan birkaç sima ı (Baş tarafı 1 Inci sayfada) Geceleyin karargâh — teleton | santralının başında top, bomba, lâğım patlamalarile, sürekli pi yade ateşlerini yalnız değil;.. ses leri cepheden gelen seyrek, ha: fif piyade ateşlerini bile her da kika tetkik ve takip edenler; an- cak Anafartalar grupu kurmay heyetinde kalabilmişlerdi. Çünkü; ufak bir ihmal, ve işi-| tilen ateşlere lâzımı gibi ehemmi yet vermiyenler; karargâhimız- da hiç bir suretle barınamıyor -| lardı. Nitekim kumandanım; dnha[ ilk nöbetleri esnasında cephe a- teşlerine karşı gösterdikleri ka-| yıtsızlıklarından dolayı kurmay | heyetimizin harekât şubesi mü- | dürü kurmay binbaşı Samlı Bay | Lütfi ile geri hizmetlerine ba -| kan hemşehrisi kurmay binbaşı Bay Mustafanın derhal tahsisat | | ilmühaberlerini ellerine vermiş | ve ordu emrine göndermişti. Mustafa Kemal; gördüreceği vazifeyi hiç bir zaman rütbe ve kıdem ile ölçmezdi. O vazifede muvaffak olacak kabiliyetleri | daima seçerdi. | O zamanki ordunun kurmay | heyetleri arasında bile Türkü, | Türklüğü yıkmağa nasıl çalışıl dığına bir misal olan Bay Lüt -| fiyi bir kaç satırla vatandaşla -| rıma tanıtmadan geçemiyece - ğim. Şöyle ki: Kolordumuz Saros grupun - da bulunduğu sıralarda zat iş - leri şube müdürü süvari binba- şısı Bay Tahir, vazifesine henüz iltihak etmediğinden — kıdemli mülhak sıfatiyle şube işlerinin düzgün yürümesine bakıyor - dum.. Esasen evveice inzibat bö- lüğünde arkadaşlık ettiğim ve vazifelerinde hassas ve dikkatli davrandığını daima muhabbet ve takdirlerle andığım teğmen Hüsamettin Körbakkal — (şimdi levazım albayıdır) ile; o zaman henüz penbe gördüğü ziyanın her gün başka bir kılıkta roman- laşmasına pek düşkün, fakat aş- ea n era a a ae amamananmna Çıkarmazlardı. 1914 Cihan Harbinde olduğu bu harbde de ilk yeis ve alâmetleri galiba Alman A. C. SAKAÇOĞLU DÜNYA HARBİ ki fikirlerini kendisiyle birlikte öldürecek ka- biliyetteki muharebeye — daimi teğmen Bay Necati Üs- iyevm” levazım yarlı ” bu şubede arkadaşları Mahakim şubesi de kimsesiz- di. Ona da bakardık. Ben birin- Ci şubenin vaz'ülceyş işlerini ya par, arazi üzerinde istikşaf usu- liyle hârita da alırdım. Üç ar daş koyu milliyetçi idik. Ekseri- ya yevmiye ön sekiz saat çalış - Mma ile gubeler işlerini günü gü- nüne ikmal etmek en büyük zev- | kimiz olurdu. Harbiye nezareti tarafından kolordu emrine gönderilen su - bayların; kıtaların münhalleri - ne göre tevzi ve tayinlerine dik- kat vazifemin — ve vicdanımın icabı idi. Bir gün Bay Lütfi nezdinde iki teğmen gördüm. Lütfi ile ara larında derin bir samimiyet mev cud olduğuna şahit olduğum bu teğmenlerin Arapça konuşmala- rı; ilk anda Lütfiyi ziyarete ge- len hemşehrileri zehabını bende hasıl etti. Halbuki bir kaç daki- | ka sonra teğmenlerin kolordu - muz emrine verilmiş olduklarını; ve tayin muamelelerini bekledik-! lerini Lütfinin bana gönderdiği harbiye nezareti emrinden an - lamıştım. O anda bütünlüğümü saran hissikablevukuumu — yenememiş, olduğumdan Suriyeli teğmenle - ri muharip kıtalara vermemiş; kolordunun araba kollarına ta- yinleri için inha müsveddesini tesbit eylemiştim: Fakat müsveddeyi şube mü- dürüme vekâlet eden Lütfiye sun mak mecburiyetiyle ve yaptığım işi müdafaaya hazırlanmış bir halde karşısına dikildim. Lütfi subayların araba kollarına in - halarına asabiyetle itiraz etti. Ben arabalı kolların zabit ihti - yacının ikmali lâzım geldiğinde israr ettim. Fakat nihayet Lüt- fi himaye ettiği teğmenleri on ikinci fırkay kurmay başkanı - mızın müsaadesini de alarak ta- yin ettirebildi. Lütfinin bütün çıplaklığiyle fena ruhunu meydana koyan bu hâdise karşısında ben henüz pek EETFYARF ASA0 saf bir madundum. vekilimin bu hare arzına his sen pek — müteesgir olmuş isem de; doğrusu Türk mekteplerinde Türk milletinin parasiyle yeti -| şen bu kurmay binbaşısının iha- netine kadar gidememiş, hük -| medememiştim. Ben yalnız zor - la yaptığım işin meçhul âkıbeti- ni görmüş gibi vicdanen pek ü -| zülmüştüm. — Yegâne tesellim, | Lütfinin hemşehrilik güttüğü zannının kafamdaki düşüncelere galebesi idi. Ne yazık ki; düşündüğüm gi - bi çıkmadı. Lütfinin hemşehri - leri nezdlerine birer çavuş ala - rak on ikinci fırkaya tayinleri tarihlerinden bir müddet sonra Anafartalar cephesinde bpek kah- | ramanca dövüşen fırkalarının siperlerini bir gece alçakça terk ettiler ve karşı tarafa geçtiler. Bu hainlerin düşmana verdikleri | malümat üzerine Anafartalar | cephesinde şiddetlenen muhare - beler; binlerce insanın hayatına | mal oldu. Aziz kumandanım, Lütfi da- ha evvelce on dokuzuncu fırka- dan da bataetinden dolayı uzak- laştırmış olduğunu bilâhare öğ - Tenmiştim. Ana!;mll.'-uud& daha ilk nöbet gecesinde inin kayıtsızlg cehaletinden, veya l.enperverlıgî' ğinden ileri #elmiyordu. Onun 'Türk muvaffakıyetine hâdim ol | maktan kaçınan yabancı bir un- sur oluşundandı. Nasıl geçip gittiğini bilmiyo - rum. Fakat bir gün Lütfinin dördüncü ordu kumandanı bah- riye nazırı Cemal paşanın faali- yet sahası olan Suriyedeki kıta- attan birine tayin edildiğini işit- miştim. Ancak yine o; hainane faaliyette bulunanlarla çalışmış ve Türk ordusunun gerilerinde bir Arap kıyamı ihzar edenlerle birlikte yakayı ele vermişti. Su- çu çok ağır olduğundan idam e- dildiğini duyduğum zaman ara- mızda cereyan eden hâdiseyi göz önüne getirerek Türk ordusu - nun hakiki tehlikeli cephesinin kendi içinde olduğunu anlamış- tim. be mir * Kumandanım büyük dehâsı nisbetinde ölçülemiyecek dere - (YENİ SABAH)IN BÜYÜK SİYASİ TEFRİ <Aö3İ Almanların eline geç- mesin diye... Şehre geldiğim zaman bah - Ti istihbarat servisi müdürü amiral — Ollivier'yi » kabul et- miştim. Bu zabit 29 eylülde Escaut'ya hususi bir memuriyetle gön - derilmişti. Vazifesi orada de - mirli bulunan büyük miktarda ticaret vapurlarını- eğer şehir Almanların eline düşerse- İn- giltereyi işgal etmek üzere Al- man Aaskerleri bindirilmesine müsait olmuyacak bir hale koy- maktı. Amiral, o fena, günler- de bir çok işler yapmış, gece- l gündüzlü vapurlarda çalış - mıştı. Yanında yalnız bir Bel - çika zabiti, dört nefer, bir de Belçika izcisi vardı. Otuz altı « büyük geminin silindirleri ara- sına infilâk maddeleri koymuş, makinelerin ileri hareketini te- min eden aksamı uçürmüştu. Bunlardan hiç biri artık, bütün Alman işgali müddetince Es- cautdan aşağı inip çıkamazdı. Öğleden sonra cevap bek - derken, şehirden çıkmış, cep- heyi tetkike gitmiştim” Burası dümdüz bir memleketti. Ufuk- taAlman balonları bizi gözetli- yorlardı. Bombardımanı — daimi - idi. Manzara hiç de bir piyade ta- arruzuna benzemiyordu. Harp cereyan ettiğini anlamak çok zordu. Ötesinde düşmanın mev- zi aldığı su toplantılarına ka - dar gitmemiz mümkündü. Fa- kat ne bir tarafta, ne öteki ta- rafta yeniden kazmak mümkün değildi. Çünkü otuz gantimetre derinliğinde su var- “ YA RORRER A ERIRDNİ P IBT US — Yardan: V. Çörçil 59 dı. Belçika nöbetçileri " onların arkasına bağdaş kurmuş, olu - ruyorlardı. O zaman artık kurşun se - Bi işitilmiyor, fakat başlarımı- zın üstünden obüsler geçiyor, Belçika hatlarına doğru gidi - yordu. Valsa, Anverse karşı Almanların açtıkları topçu a- teşi, garp cephesinde de be - nim de şahit olduğum büyük bombardımanlarla kıyas edi - lemezdi. Fakat şüphe yok ki, “bu da çok şiddetli idi. Belçika siperleri geniş ve az derindi. Bunlar içinde gizlenen asker- leri pek az himaye edebiliyor- du. Taşırılmış - sularla nen bu sahadan ayrıldığımız çevrele- Zzaman sağımızda, — solumuz gördüğümüz manzara müdhiş- ti. Üç ve dürtlük salvo ha- linde koca oblisıer, yanıbaşı- mızda, hattâ Şu içinde müda- faa kıtalarının diz çöktüğü si- perlerde simsiyah >dumanlar savurarak çatırdıyordu. - Belli başlı bütür binalar, kale, şato, yahud değirmen hepsi sonsuz bir ateş altında bulunuyordu. Solda, yarım mil ötedeki demiryolu — boyunca obüsler patlayor ve yolu beyaz bir bu- luta boğuyordu. Bu siperleri, yolları, menfezleri iyiceslir Şehir üç gün lâzımdı. Efradın mu- hafazası için bilhassa inşaata ihtiyaç vandı. Himaye edilme- miş siperler öbüslere Mmahsus bir delikten başka bir şey de- ğildi. Anvers, Cihan Harbine ka- dar meçhul olan bir taarruz sistemini bize göstermek - için misal teşkil etti: Bir topçu perdesi arkasında metodlu bir taaruz... Birçok müstahkem mevkiler takrib edilmişti. Hem de biri- biri arkası sıra ve iki, üç mu- azzam obüsle... Ve biribirinin arkası sıra, derin olmıyan si- per hatları sahra toplarının ateşile temizlenmişti. Alman piyadesi bu demir izlerin peşi sıra yavaşça iler- liyordu. Vakıa talim noktasın- dan zayıf, adedce aşağı, kali- tesi düşüktü. Fakat Avrupanın ikinci kalesine sökulmuştu. ve bir çarpışma Alman toplarının ateşi ya- vaş yavaş Şehre yaklaşır ve her gün obüsler yeni bir sa- haya sokulürken, yıkılan — ev- lerinden boşanmış Köylü selle- ri yolların uzun! yayılı - yur, yaraklara karışıyordu. Anvı kendisi — güneşli, sokakla“ı hiddetle uzak top seslerini işiten insan kalabalı- Bi içinde ve garib bir sükün gösteriyordu. Meşhur çan ku- leleri, medeniyetin bu eski mer kerindeki gezinti yerleri, Es- caut uzunluğunca devam eden , bütün asri konfo- ru ihtiva eden oteller, refaha — Bu kadar! Âcı bir hakikat Bazı gazetelerde iş arayan va- tandaşların ilânlarını okurken sık sık gu mealde yazılara tesa- düf ediyorum: “Lisenin falan sınıfında tale- beyim. Ailevi vaziyetimden do- layı tahsile devam edemiyec: ğim. Ufak bir maaş mukabilir her ne iş olursa olsun yapmı talibim. İstiyenler şu adrese mü- racaat etsinler.,, Bu nevi ilânları okurken gö- zümün önüne gayri ihtiyari el- lerinde kasketleri, boyunları bü- kük, gözleri mahzun mekteb ta- lebeleri geliyor. Bu zavallılar - dan kim bilir kaç tanesi bir yağ muhtekirinin bir gece zarfında barlarda har vurup harman sa: vurduğu bir parayı kazanabil - mek için tahsillerini yarıda bı- rakmışlar, istikballerini körlet- mişlerdir. Ve mütemadiyen te- kerrür eden bu facia kimbilir daha kaç hayata ve istikbale malolacaktır. Niçin bunun gibi faciaları ön- liyecek ve ufak bir yardım mu- kabilinde bir çok hayat ve is- tikballer kurtaracak teşkilâtla- rırnız yok? Niçin mektebini yaşlı gözlerle terkedip giden çocukları ellerinden tutacak, kara bulutlarla dolu istikballe- rini aydınlatacak, küstükleri hayatı onlara yeniden sevdire- cek, bedbinlilderini, ıztırapla- rmı giderecek bir makamımız yok? Memleketin binlerce, on binlerce zengini var. Bunlar de | niçin bu içtimat felâketle alâka- dar olmuyorlar? Daha doğrusu niçin alâkadar ettirilmiyor” O kadar ufak — fedakârlıklarla memlekette kurtarılabilecek o kadar çok hayatlar varken niçin kötü bir liberalizm ile bu nevi felâketler karşısında lâkayd ve hissiz duruyoruz? MURAT SERTOĞLU cede fedakâr ve cesurdu. Ateş sahası harici vaz'uhâli ne ne ise şiddetli ateşlerin ölüm yağdıran dehşetli sağnakları altında da onun vaziyeti ayni idi. Gözle sayılamıyacak, ve akıl- ları durduracak kadar insanla - rın kat kat birbiri üzerine yıkıl- dığı ateş hatlarında, siperler ü- zerinde ekseriyetle onu göi dük. En katı yürekleri bile zâa- 'fa uğratan kanlı manzaraları; ve | ya taarruzda da muvaffak olam yakın düşmanın ilerlemesini de- Yamlı olarak görmemek için ku- (Sonu sayfa 4 sütun 7 de) ve medeniyete işaret eden bü- tün bu hava, insanlarda hâdise- lerin hakikati ile korkunç bir tezad teşkil eden bir his uyan- dırıyordu. Bu dehşet içinde bir şehirdi. Bizim ilk kuvvetlerimiz a- yın dördüncü günü sabahleyin vasıl oldular ve hemen harb hattına yerleştirildiler. Ben onları ziyarete gittiğim za- man - yani o ateşle - Almanlar- la artık çarpışmaya başlamış bulunuyorlardı. Burası Lier köyü idi ve ben Alman asker- lerini orada bir evden ötekine geçerek, yahud sokak başla- rında ateş ederek ilerlerken gördüm. Bizim bahriye asker- lerimiz bir evin balkonundan mitralyözle ; Tüfenklerin ışığı ve mitralyö: lerin alev seli, kurşun fisiti- ları, çatırdılar arasında bu harb sahnesini aydınlatıyordu. Otomobil ile yirmi dakika gittikten sonra Avrupanın en mükemmel otellerinden birinin ışıkları ve sıcaklığı içinde idik. Masalar mükemmel, garson>-) lar her zamanki gibi, âdab ve 'erkânile hizmette idiler. Britanya hükümetinin ceva- , bi sabahleyin bana geldi ve, derhal — Belçika başvekiline gönderdim. Lord Kiçneri Birinci Lorda C rum. Bu kuvvet göyle olacak- tır: İngiliz kuvvetleri: 7 nci fırka - 18000 nefer, 68 top. Süvari fırkası: 4.000 ne- fer, 12 top. Bunlar Zeebruge limanına 6 ve 7 ikinciteşrinde varacktır. 8000 kişilik bahriye kuvveti, kara ve deniz ağır toplarile hâlâ oradadır. Fransız küvvetleri: (Arkası var) -

Bu sayıdan diğer sayfalar: