11 Mart 1941 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3

11 Mart 1941 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

* Peyam ,, gazetesi sahibi Ali Kemal mektepte sınıf arkadaşımızdı. Fakat bahane arıyan casus- ların gözlerini mektebe dikme- lerine ve ondan sonra bu mek- tep için de sık sık curnal yaz-| malarına sebep oldu. İkinci vak'a da şudur “Peyam"” gazetesi sahibi Ali Kemal mektepte sınıf arkada - şımızdı. Günün birinde derbe - der mizacına uyarak mektebi terketti; Fransaya gitti. Bir se- ne sonra avdet etti ;yine bizim mektebe devama başladı, fakat bir sınıf aşağıda kaldı. Fransada “gerbest ulumu siyasiye mekte- bine” devam ettiğini mübalega - larla söyler, bizi — imrendirirdi. Günün birinde “her birimiz oku- duğumuz derslere müteferri bir mesele hakkında — münavebe ile bir makale yazarak haftada ya- hud on beş günde bir münasip | bir yerde toplanıp yazdıklarımı- zi aramızda mübahase mevzuu ittihaz etsek ne iyi olur!” fikri, bilmiyorum, kimin teşebbüsü mütekaddimanesiyle, — takarrür etti. Ali Kemalin Süleymaniye - deki evi büyüktü. Kalabalık ta değildi. Orada toplanmayı tas - vip ettik, İki defa da toplandık. Üçüncü hafta Şabanın on beşin- de Berat kandili ve on altısı da velâdeti hümayun münasebet - leriyle mektep bir kaç gün için | tatil olmuştu. Biz de bundan bil- | istifade Şabanin on dördüne tesadüf eden perşenbe günü yi- ne Süleymaniyedeki evde top - lanmıştık. Ahmed Celâleddin pa- ga olduğunu sonradan öğrendi - ğimiz bir zat resmi ve sivil mü- teaddid polis memurlariyle be - raber oraya geldi. Bize nezaket- le muamele etti. Fakat üstümüz- deki kâğıt ve yanımızdaki kitap- lari toplattı. Bizi arabalara ir - kâp ile Beşiktaştaki Hasan paşa karakoluna gönderdi. Mabeyncilerden Nişti Mah - mud ve Ragıp beylerle - teşrifl hümayun müdürü Hacı Mah - mud efendi ve Beşiktaş muhafı- zi Hasan paşadan mürekkep bir heyet marifetiyle sabaha radar birer birer istintak edildik. Ni - hayet hepimiz birden heyet mu- vacehesinde toplandık. Ufak bir nasihat hitabesinden sonra bi- ze “verdiğiniz cevabı muhtasa- ran yazınız da arzedelim” de - diler. Arkadaşlar yazmak vazi - fesini bana tahmil ettiler. “O- kuduğumuz ilimlerde mümarese hasıl etmek için aramızda mü - zakere elzemdir. Mektep dahi - linde bu lüzumu ifa edecek mü- nasip yer yok. — Arkadaşımızın binnisbe geniş ve rahatça mü- zakereye müsteit olan evini bu maksadla intihap ettik. On beş kişiye kadar mesakini hususi - ye dahilinde içtimaın kanunen Mücaz — olduğunu usulü — idare dersinde öğrenmiştik. O sebep- le ruhsat talebine mahal görme - dik. Hareketimizin bilmediğimiz bir cihetten hatâ olduğunu anla- dık. Padişahımızın — şimoci keri -| mesinden af dileriz,, mealinde | bir ariza yazdık. Ragıp bey aldı, | götürdü. Bizi de Gümüşsuyun - daki muzika kışlasına yolladı. O- rada it'am ettiler. Sonra bir hün kâr yaveri geldi; bizi saraya isal etti. Gün cuma idi. Selâm - lık resmi için asker Hamidiye camii önüne dizilmiş, ecanibe tahsis olunan mahal de dolmuş - tu. Doğru kitabet dairesine gö - türdüler. Biraz oturduk. Ragıp bey göründü. Hakkımızda affı gahane ezran — buyurulduğunu | 600 er kuruş da ihsan buyuıul- duğunu, şimdi yanmmıza te ; adilecek zat ile beraber doğruca mektebe gidip orada mektebin! nizamıına muhalif hareket etti -| Bimizden dolayı altı gün izinsiz kalacağımızı tebliğ etti. Yanımıza terfik edilen kâtip Kâzam Bey (Meşrutiyette Roma sefiri olan zat), tatil sebebile mektepte heyeti idarede kimse-| yi bulamadığımız için, bizi o za- manın Maarif Nazarı Münif Pa- şanın — Şeref Efendi — soka - Bındaki konağına götürdü. Na- zır yanına davetle bize iradei| seniye tezkeresini okudu. Bu| tezkerede islidamıza lütfen ce- vap Tek deniliyordu ki “Mektebi Mülkiyenin ihtiyaç ile mütenasip vüs'ati olmadığı me-| lümdur. Dar bir vakitte alel le yapılmıştı. Vâsi bir yerde münasip bir mektep inşasını dü- günüyorum. O zamana kadar Babredilip böyle münasebetsiz içtimalardan tevakki olunması-| nı kendilerine tebliğ ediniz. Mek | tepçe de altı gün izinsizlik ce- zası veriniz.,, Padişalım bice karşı itizar ot | Yazan : Eski Dahiliye Nazırı Reşit Rey ea mesi hoşumuza gitti, altı yüz kuruşa da memnun olduk. Fakat altı gün izinsizliği anlıyamadık. Çünkü izinsizlik hafta sonunda eve gidemeyip ozamanki tatil günü olan cumayı mektepte ge- çirmek demek olarak insan in- fta izinsiz olabi- lirse de altı gün zünde mana yoktu. Sonra anla- dik ki zatı şahane bidayeten al- tı gün mektepte hapis demiş. Mabeyinci mektepte hapis ceza- sı olmadığını söyleyince “mek- tepte ne ceza verilir?,, diye gormuş. “İzinsizlik,, cevabına kargı kelimenin manasını bile düşünmeden “öyle ise altı gün| ——5 izinsiz - bırakılsın,, deyivermiş. Fakat mektep idaresi hem bizi altı gün mektepte hapsetti, hem de bu “siyast cürmü,, “adt bir cürüm,, gibi tutup birden altı hafta izinsizlik cezasına düçar olanlara yapılması icap eden muameleyi bize de teşmil etti de diplomalarımızın — “hüsnü sü lük,, (Bonne Conduite) — hane- sine not olarak sıfır koydu. Bu iki vâkıa Mektebi Mülki- yenin nikbetine sebeb değil, fa- kat mebde oldu. Yani padişah kabahatlerimizi affetti amma; curnalcılar etmediler. Padişah derhal darılmadı. Nitekim iki g ne sonra neşet eden Sait ve Re- fik beylerle birlikte mabeyin' ki- tabetine alındım. Fakat curnalcı lar nihayet pasişahı Mektebi Mülkiyeye karşı da emniyetsiz. ettiler. Mektepte müdür muavi- ni olan Recai efendi müdür ol mak için Abdürrahman Efendi- yi curnal eder oldu. Nihayet Abdürrahman Efendi Mektebi Sultani müdiriyetine nakledile- rek Hacı Recai mektep müdür- lüğünü kaptı. Fakat Mektebi Mülkiyeyi curnal etmek te gün- delik bir iş haline geldi Bu hücum tesirile padişahın vehmi galebe etti. Muktedir ho-) calar yavaş yavaş çıkarılarak yerlerine kifayetsizler getirildi. Uzulü idare dersinde Avrupa ve Amerikadaki müterakki devlet- lerin kanunu esasilerini tetebbü. ve bizim kanunu esasimizle eni- ne, boyuna mukayese eden, hu- kuku esasiye - kisminin hemen hemen sıfıra müncer olduğunu ve diğer derslerin de böylece| tenkihata uğradığını tiğim vel ve hukuku - ticaret dersleri muallimi Ali Şehbaz efendi bir sohbet esnasında kitap ten- kihatından acı acı şikâyet etti. Okuttuğu bukuku - ticaret bil- hasasa hürmetle takdire şayan bir eseri nefisti. “Hukuku tica- rete de dokundular mı,, dedim! “çok değil, yarı yarıya tenkih ettiler,, cevabını verdi. Bundan| pek müteaccip ve çok mütecasif | oldum. Bu harekette filasıl pa- dişahın o kötü vehmi badi ol- makla beraber işin bu hadde ka- dar ileri gitmesi Maarif Nazı-, rile Nezaret erkânının, ya padi-| şahın hoşnutluğunu kazanarak Müstefit olmak ve hiç değilse mevkini muhafaza etmek eme-, linden, yahut curnalcılar tara- fından ihmal ve mü a ile itham olunarak bir belâya düz- mek korkusundan inbias ediyor- du. En son Haşim paşanın Maa- rif Nezareti hengâmında 1 tebi Mülkiyedeki s.ubeı l(-sl'ı ni | işte bu dereceyi bulm Meşrutiyet ilân olundu Sultan Hamit te hal'edildi. Ga- zetelerde i&lâhatı umumiye bu meyanda maarifin terakkisi için sütun sütun yazılar yazıl- dı; her zaman olduğu gibi, * le olacak, böyle yapılacak; olu- yor, yapılıyor,, yolunda mevaid bol bol sarfedildi. Hattâ “oldu, — yapıldı,, de- nildiği de işitildi. Lâkin me rutiyeti kazandığımızdanberi dört sene geçmişti. Bir gün o sarada Maarif Nazırı olan Ab- durrahman Şeref Efendiye mek- ebi Mülkiyenin ne halde oldu- ğunu bilm be “4 zân lebeliğin zamanındaki hali şöyle bir tarafa bırakalım; mektebi Haşim Nazırlı; nasındaki mert y Bine re! mek için belki yir- mi sene çalışmak lâzım,, dedi, Müni zail oldu; klaşmı nalcılığın - tahril maarife hizmı üç yüz sene evvelinden başlıyan edvarı sabı- kaya tekaddüm etmiştir. yardımı Birleşik Amerika Cümhuri- yetleri reisi bay Roosevelt borç ve ödünç verme lâyihası imza edilince bir milyar dolar kıyme- tinde harp gemisi, şilep, tayya- | re, tank, top, mühimmat ve yi- yecek maddeleri devretmek su- retiyle Büyük Britanyaya ya- pilacak yardımı tesrie hazır bu- lunuyormuş. Bunu bir Ameri-| kan gazetesi haber veriyor. Gene bu Amerikan gazetesi- | nin verdiği haberden — öğreni -| yoruz ki, Reisieiimhur,-kongre- den'bir hafta içinde 5 milyar dolar nakitten başka, ayrıca 5| milyar dolar kıymetinde mu -| kaveleler akti için salâhiyet is- teyecekmiş. Yani Büyük Britanyaya bir haftalık Amerikan yardımı tam | on milyar dolarlık — muazzam | bir yeküna bailğ olacak. Amerika eskidenberi — gar- beler diyarı olmakla şöhret bul- muştur. Orada servet, şakavet, hattâ eğlence ölçüleri bile Av- rupalının kıyas - tarikiyle kav- | ramak göyle dursun bir fikir bi- le peyda edemiyeceği bir nispet ve azamettedir. Lâfın kısası Amerikan yardı- mı başlamış ve bu yardım - ilk adımda haftada 10.000.000.000 dolara baliğ olan bir yandımdır. Şimdi bu vaziyet karşısında Rumen petrol kuyularının işga- | li, hattâ Bulgaristanm tepeden inme bir istilâya maruz bırakıl- | masının hikmet ve mânası bir- denbire sıfıra inmektedir. Haftada hariçten on milyar dolarlık yardım gören bir düş- man karşısında biraz tereyağ bulmak, motörize kıtaların ih- tiyaçlarını karşılayacak — mayi mahruk membalarını — süngü kuvvetiyle elde bulundurmak tıpkı ayda yüz bin lira geliri 0-| lan bir mirasyediye karşı borç para ile aşık atmak istemek kabilinden bir safdillik olmaz mı? A. C. SARAÇOĞLU Bu iyi haberler, bütün gün amirallığa sızmıştı, fakat bir müddet Aretuso'nun âkıbetinden endişe içinde kaldık. Bu gemi- mize bir obüs isabet etmiş ve Bürati yedi, sekiz mile ınmış- ti. Bununla beraber, o da hâ- dişesizce Taymis ağana gel - di, Ne bir İngiliz gemisi batınış, ne de ağır yaralanmıştı. Alman- ların “İngiliz gemileri sağ kalan ları denizden toplamak için bü- yük bir cehd sarfediyorlardı.” diye ilân etmelerine rağmen bi- zim zayiatımız otuz beş ölü ile kırk kadar yaralıyı geçmiyor - du. Almanların öğrendikleri Komodor Keys gon derece tehlikeli vaziyetlerde ekserisi çok ağır 280 Alman yaralısı mı kurtarmış, Lurcher destro- yeriyle İngiltereye - getirmişti. Pilotillâ kumandanı amiral ve destroyerler komodoru dahil olduğu halde bin Alman da öl - müştü. Alman büyük amiralı Tirpitz'in oğullarından biri e- sirler arasında idi. Fakat bu de- niz harbinin düşman üzerinde maddi zararlardan çok mane - vi tesirleri olmuştur. Alman - lar bizim erkânı harbiyenin plâ- nı ne derece tahripkâr ve ayni zamanda bizim için ne derece tehlikeli olduğunu bilmiyorlar - dı, Onların bütün gördükleri ve anladıkları şu idi: İngilizler en cüretkârane bir taarruz uğruna en küçük ge - milerini olduğu gibi en büyük gemilerini de göze almaktan çekinmiyorlar ve böyle bir ta- rruzdan belli başlı bir zarara maruz kalmadan çıkabiliyor- lar Onlar nihayet şunu anladı- lar ki eğer Alman destroyer - leri Solentde görünür veya harp kruvazörleri Nab'a kadar sokulacak olursa biz de ayni şeyi yapabiliriz. Bu hareketi! tesirleri çok uzaklarda bile gi v'lınrlll O günden İtiba satvetinin sadedindeyiz. hakkında salâhiyetleri nekkit, (ila vraiment bien imit&) (il n'a pas pu bien imi- ter) der, ki Türkçeye aynen ter- cemesi (hakikaten iyi taklit et- miş) veya (iyi taklit edeme- miş) demektir. Bu türlü ifade bizim givemize uymaz, gülünç düşer; biz (iyi benzetmiş!) deriz. — Asıl temiz | Türkçe şivesi budur. (*) Fakat taklit lafzını da kullan- maz değiliz; meselâ (musiki â- letleri arasında insan sesini en iyi “taklit,, eden violanseldir!) deriz. Musiki de, hakikaten ses ve gürültü ve kuş nâğmelerini muvaffakıyetle taklit edebitir bir san'attır. Hele (tiyatro) nun başlıca gayesi ve bütün hüneri - hayatı içtimaiyemizi - bütlin teferrüntı, hütün - vukua- tiyle taklit etmektir. leyh, (San'atta hüner ve gaye taklittir) ve yahut: yahut EBIYAT || Şimdilik San'at işlerinde (tabiatı tak- lit) hünerinin, — but) olup olmadığını tahkik San'atm gayesi fikir beyan etmeye müsellem olan bir gok adamlarım mühim - sözlerini hep birden zikretmek, bahsı ka- rıştıracağı için, zi maktan çekiniyorum. Şimdilik (tabiatı taklit) bahsine devam edeceğim; — bu prensipleri ve-belli başlı (san'at düsturları) nı da tetkik ve ten- kit vesileleri ve zamanı gelecek- tir. Bu (taklit) DUNYA HARBİ başlıca tabirini, hakkında - tatbik etmek, benim pek zeykime gıymuyor; demiş- tim. Sebebi şudur ki: benim dü- günüşüme göre (tabiat) — taklit olunabilir bir şey değildir. Me- selâ ben, bir ressam olsam ve bir selvi ağacı, yahut bir masa üzerinde bir levrek balığı tas- vir etsem, pek muvaffak olsam, | ben (selvi) ağacını, yahut balı- ği ve masayı taklit mi etmiş o- lurum? Vâkıa bir Avrupalı mü- bu tablolarımı görse: ve in karıştır - esnada — diğer | Binaena- (San'at ©- (gâye tabiat îABIATi TAKLIT MESELESİ YAZAN: FİLOZOF RİZA TEVFİK g yundan doğmuştur, ve oyuna benzer bir hünerdir.) deyen sa- | lâhiyet erbabı haklıdır; — fakat | (ötedenberi tekrar ettiğim gi- bi - ancak bir cihetten, ve bir bakıma göre haklıdır; zira, mu- siki ve tiyatro san'atlarına tat- biki pek —muvafık — düşen bu prensipleri, san'atın diğer şube- lerine tatbike kalkışırsak, pek yanlış olduğu —derhal anlaşılır. Meszelâ: — Yalnız Türkiyede değil, bütün medeniyet âleminde ye- tişen en dâhi artistlerden biri olan Koca Mimar Sinan, tabia- tin hangi tarafında bir câmi nü- munesi gördü de İstanbuldaki Süleymaniyeyi ve Edirnedeki Selimiyeyi ona takliden vücuda getirdi?.. Çizgilerinin nezaketi, ve güzel ahengi, (ve hele tama- men bizim zevkimizi temsil e den üslübunun fevkalâde zara - feti) ile hiçbir yerde misli olmı- yan sebil: (Üçüncü Sultan Ah- met - sebili) tabiatta görülebile- cek bedialardan mıdır? Tabiat- la ne münasebeti vardır?. Bi- liyorum, —bu mülâhazalarıma pek kivvetli tarizlerle mukabe- le edebileceğinizi seziyorsunuz. Ben de bu hususta ne söyleye- ceğinizi - seziyorum; — müsaade buyurunuz da ben söyleyeyim: Diyorsunuz ki: (Sen san'atın nereden, ve nasıl bir manevf ih- tiyaç ile zuhur etmiş olduğunu düşünmüyorsun! Hele mimarlı- ğin nereden başlamış ve ne safhalar geçirerek bugünkü de- recei kemale gelmiş okluğunu. - ve bu san'atın - tekâmülüne “dair yazılan - tarihlerin şeha- detini de büsbütün ihmal edi- Bu kadar! Eğer gelecekleri Varsa .. Bazı yüreği zayıf, imanı gev- gek vatandaşların sağdan sol- dan gelen yabancı propaganda- larına kapılarak: '— Düşman şu kadar kuvvet- li imiş! Şu kadar tayyaresi, şu || kadar topu, şu kadar tankı, şu kadar adamı — varmış! Şuraya || saldıracakmış! Buraya gelecek- miş!,, Diye kulaktan kulağa fısıldar İ| dıkları duyuluyor. Bu gibi zayıf iradeli vatan - daşlara şu hakikatleri hatırlat- mak yerinde bir hareket olur || kanaatindeyim: Türk hudutlarma çarpacak || her düşman kahredilmeğe, Türk hudutlarını tecavüz edecek her kol kesilmeğe, her kafa ezil- meğe mahkümdur. Bu husus- ta kalplerinde en ufak bir şiip- hesi olanlar bu kanaatlerini de- Biştirmelidirler. Her sayfasında binbir şehamet destanı nakşe- dilmiş bulunan Türk tarihi, her| mütereddit vatandaşın kalbin - deki şüpkeyi izaleye kâfidir. İşte Ehlisalip muhârebeleri.. Anadoluya 950 bin ki azzam bir ordu ile dahil olan bi- rinci Ehlisalip Anadoludan an) cak 50 bin kişi olarak çıkabil -| miştir. 900 bin kişi Alp Aslanın| idaresindeki yenilmez Türk or- dusunun önünde can vermiştir. Anadolunun bu geçilmez çetin) | yamaçları, ona sahip olmak de- ğil, ondan geçmek isteyen bil- tün akınları durdurmuş — ve| mahvetmiştir, Daha Çanakka- lede o zamanki dünya - devleri- nin ordularını yenen ve durdu- ran kahramanların kanı kuru madi. Unutmamak lâzımdır ki ©o zaman Çanakkalede Türk az- mi önünde mağlüp olan kuvvet,| Alman — imparatorluğunun o dularını yenmiş ve harbi ka zanmıştı. Bugünkü Türk ordusu da ay- ni kahramanların — B0) gelmiş yenilmez ve- kahredici bir ordudur. Eğer gelecekleri varsa, gi cekleri de olacağına kat'iyen © min bulunabilirler, ğine bakılırsa, mimarlığın, bel- ki sâir san'at şubelerinden da- ha ziyade, tabiatla rabıtasını, muhafaza etmiş olduğuna inan- mamak mümkün değildir. Zamanımızdan - takriben elli altmış bin, hattâ yüz bin sene evvel, - vahşi ecdadımızın, tabii mağaralarda yaşamakta bu - lundukları ve yırtıcı hayvanlar- la mücadele ederek yaşayabil- miş oldukları, artık hiç şüphe götürmez bir hakikattir. Bu vahşi insanlar - bir mer- hale daha terakki ettikten son- ra, (belkide bir çok sebeplerin icbariyle?!) - ormanlık ve dağ- hk yerlerde mesken ittihaz et- tikleri mağaraları bırakıp daha büyük araziye geçmişler; lâkin, “tabildir ki, eski âdetlerine tebe- iyet ederek yeni meskenlerini gene eski bildikleri mağara şek- linde yapmışlar. (Sonu cumartesi sayımızda) Cünye: Dr. Raza TEVFİK ) Benim neslime mensup o- lam 2arif adamlardan ve yakın dostlarımazdan meşhur (Muhsin) vardı. Fransanın - (Coguelin — Koklen) i kadar bizde meşhur bir mukallid ve cidden bu nerde artist ve pek nükteli söz söyler bir sevimli adamdı. Her milletin türkçe söyleyişini tak- lit ederdi. Mahut meddah sın- fındam da dağildi. Bir akşam dostları, kendisini — kızdırmak içla, olmuyacak bir şey teklif ettiler. (Muhsin!.. harem ağası taklidinden bıktık, masa, iskem- lc baklidi yap!..) dediler. Hiç düşünmeden, kalktı odanın orta sında yüzükoyun — emekliyecek ir çocuk vaziyetinde durdu. (Böyle masa olur mu?..) diye hepimiz gülmeye başladık. (Ma- sanw taklidi bu kadar olur!) diye cevap verdi; hep - alkışla- dık; fakat doğru bir söz söyle- yorsun! San'at tarihinin dedi- BŞT di: Her şeyin taklidi olmaz!.. MURAT SERTOĞLU Büyük Britanyaya karşı hava hücumları tehlikesi son derece ciddi bir mahiyet almıştı. Zep- linler Anversin cenubunda, top- lanıyordu. Londranin, Dusel- dorf ve Kolonyadaki zeplin (YENİ SABALN)IN BÜYÜK SİYASİ TEFRİ hangarlarının hareket — saha- ları içinde olduğunu onların buraya kadar uçabilecekleri- ASI ] ni biliyorduk. Bu tehlikeye kar- Taarruz hakiki müdafaadır Hafif Alman kruvazörlerinin âkıbeti - Harbin başında havalarda vaziyet - zırhlı otomobiller ve ilk tanklar bilttün Alman bahrf hareketle- rinde müessir oldu. Alman im- paratoru pek müteessir olmuş- tu. Amiralleri Scher diyor ki: “Fildde bir tasfiye kabul e- dildi., —— Yazan: — V. Çorçı Alman baş amirali Von Tir- pitz ise şöyle yazıyor: “28 ağustos, bahriyemiz için fena âkıbetler tevlid eden İmparator böyle zayi- attan bahsedilmesini bile iste- Benim — bulunmadığım daima olduğu gibi, Pohl'i dinlemiş ve açık deniz filosu başkuma salâhiyetini biraz kısarak talimatı bizzat vermiş- — Zayiattan tevakki oluna- cak ve gerek filonun denize â- ek her hangi ehem miyetli bir teşebbüste impara- torun emriyle hareket edilecek- Tipitzin gündür... mez.. zamanlar, imparator, ninin ti çılması, B u Amiral hatıratı..” Alman amira gem karşısında ğine göre: nparatorla benim gukluk gittikçe bağlanmış kalmıştı. ların kaçak bazı harcketlerin - mayn ge - n başka a- den, münferid bazı gustostan ikinci t hiç bir gemi Von irpitz ilhakika Alman filosu misinin faaliyetinde imanlar bil na vurulan bu protes- tolar yapmış ve onun kaydetti- “O günden itibaren Denizaltı rine kadar amamıştı. nızd taarruz kuvvetlerimiz her an artıyordu. Bu deniz hareketine ait ha - berler zafere tekaddüm eden karanlık saatte Fransız ve İn- giliz orduları tarafından duyul- muş ve ric'at halinde harp e- den kıtalarımıza bildirilmişti. İhraç teşebbüsleri ve blöf r Alman orduları Paris istika- metinde tazyiklerini artırırken sağ cenahlarını gittikçe denize doğru açıyorlardı. Belçika ordu- su Anversten bir ihraç hareketi parak Alman münakale kol- larmı dövüyor ve - ilerleyişini güçleştirm. alışıyordu Biz de Belçikalılara yardım etmek ve gidde! gıkıştırılan ordumuzun “'"’;”'"ı" Mirallık, Lord Kiçner ile anla- ArİRLŞLİ şarak ba: tma hareketle- da rini tecrübe etti. ağustosta bahriye efradından mürekkep bir kuvvet harp gemilerinin hi- mayesinde Ostanda çıkarıldı. Maksadımız daha mühim kuv - vetlerin arkadan gel nı vererek düşmanın dikk i bü tarafa çekmekti RERİ PARSA yükünü hafifletmek üzere a - İngiltereye hava taarruzu $1 durabilmek için yalnız ami- rallığın gizlice toplıyabildiği de- g niz tayyarelerimizden başka hiç bir şeyimiz yoktu. 13 eylülde, bir kabine içtima- ında harbiye nazırı bana Bü - yük Britanyanın hava müda - faası mesuliyetini, amirallık-na-, namına deruhte edip edemiye - ceğimi sordu. Çünkü harbiye nezareti bu imkâna malik de - ğildi. Mevcud ve katiyen kâfi ol - mıyan vasıtalarla elimden ge- leni yapacağımı bildirdim. Ne tayyareye karşı top vardı, ne de projektör.. Vakıa bazı tahkimat yapıl - mış, tedbirler alınmıştı. Fakat bizim için zaruri olan kat'i va - sıtaların bir sene evvelinden tedariki lâzım gelirdi. Halbuki şimdi, hiç olmazsa yarım dü - zinelik bir zeplin alayı bom - bardıman etmek üzere Londra- ya kadar gelebilirlerdi, daha fe- Bu hareketin Almanların ile- ri akınlarında ehemmiyetli bir tesiri olup — olmadığını tayin edemedik. Fakat bugün az çok tesiri olduğunu öğrenmiş bu - lunuyoruz. Alman karargâhının harekât şubesi müdürü bu ih- raç hareketinin umumi karar- gâha 30 ağustosta haber ve - rildiğini yazarak: “Bir gün, diyor, Ostande bir hayli İngiliz kıtalarının çıkarıl- dığı ve Ânverse doğru yürüdük- leri haber alındı. Diğer bir gün de, Anversten bir ihraç hare - ketinin yapılmak üzere olduğu göylendi. Hattâ seksen bin ki- gilik Rus kıtalarının Anverse bi J nası Chatan, Voolvich veya *;'ğfâ':'“"n""“““ bahsolunu - Portsmuth'a kadar gidebilir - lerdi. Pransız askeri istihbarat ser- visi şefi general Dupont daha ileri gidiyor, bir Belçika ihraç hareketinin 10 eylülde umu bir Alman ricatı için kat'i bir Amil mahiyetinde bulunduğunu iddia ediyor. Şüphe yok ki bu lddia mübalegalıdır. Topları, projektörleri 1sm lamak, bunları yapacak teşki - lâtı, kullanılacak vesaiti temin etmek kolay, fakat hazırlıkla - rın tamam olması için bir sene beklemek kulay değildi. Yalnız bir taarruz bizim im- | dadımıza yetişebilirdi. Derhal $ mücadeleye ve zeplin hangar- larının tayyarelerle bombardı - ( man edilmesine karar verdim, Diğer taraftan Almanlar tara- fından zaptedilen arazide Bel - çıka veya Fransada yeni han- garlar inşasına mâni olunma- Bını emrettim. Bir kere daha bu plân doğru İ çıktı. Ardı arkası kesilmiyen bir hâdisat zenciri İngiliz amirallı- ğanın dikkatini tekrar Belçika sahillerine çekti. Bu hâdisele- rin izahı, sadetten harice çık - mayı istilsam eder, Almanya Belçikayı istilâ edip de bütünm Manş sahilleri ve li - manları tehdid altında kalınca (Arhass var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: