1 YAZAN : Bernard Newman nHunoym Cahid YALÇIN Alman Casusluğunun EsrarıJ HL Ha Almanya yahud Rusya için ca-| Jışmak İngiliz ve Fransız — va- n Imamıştır. — Bu farkına| varılmadan da yapılabilir. ve| muhakkak ki mukabilinde hiç bir para alınmaz. Çünkü bunu yapanlar büyük ahlâki gayelere hizmet' ettiklerini" zannederler. Harb çıkar çıkmaz, bıımı bir- gazeteciden Parisi terkel-! mesi nezaketle - rica edilmişti. Akıllı bir adam sifatile o hi bir sual irad etmedi, gitti. Mensub olduğu gazeteye - Şil yette bulunmak fikrini hiç tel-| kin etmedi. Çünkü Fransızların vereceği cevab birçok geyleri| ifsa edecekti. Gazeteci - faşist| kanaatleri - besliyordu, Alman| davasını ileri sürmek hususun- da mutabık . kalmıştı. Harbin| ilk günlerinde, haberler kıt ol- İ duğu zamanlarda, ortalığa şayi- alar neşredebilmek için gayet| müsaid bir mevkide — bulunu- yordu. Bu dedikoduları mensub olduğu bitaraf memleketten çı- kar gibi tasvir ediyordu. Hal- buki içlerinden çoğu kendisinin faal dimağından çıkmıştı. Mü- tebakisi de kendi memleketi tarikile Almanyadan geliyordu. Daha ilk günlerde dikkat bu centilmene tevcih edildi. Haki- | katte aylardanberi tarassud al- tında bulunuyordu. - Konuşma- larında hârbin müthiş ahvaline | dair pek serbest bir surette li- san — kullanmış, etrafındakileri | cereyan etmekte olan ahvalden | daha iyi bir şey olamıyacağına inandırmağa çalışmıştı. Bu tür- lü sözler kaynaklarını yüksek ahlâki prensiplerden de alabi- lirler. Böyle fikir sahibi bir çok kimseler vardır. Fakat e- ğer Fransız hükümeti iktidar mevkiinden çekilirse mücadele- nin derhal duracağı kanaatıni ileri sürdüğü zaman, neşrettıği şayiaların altında neler gizlen- diği açıkça göze çarptı. Bazı müttefik gazeteleri, kendi ifrat ve müablâgaları yüzünden Almanların oyununa kapıldılar. General Gamelin ilk stratejisini pek sağlam ve doğru idi: İki ga- ye takib ediyodu. Alman toprak- İarı üzerinde ihtiyatkârane bir| ilerileyişle Lehistana bir derece- | ye kadar yardımda bulunmuş o- Tuyordu. Diğer taraftan da Hit- leri Maginot hattına bir hücum yapmağa tahrik ediyordu; mu- vaffak olsa idi harbi kazanacak- tı. Fakat bazı müttefik gazete- lerinin neşriyatına bakılırsa, bir mikdar -Fransız kuvvetlerinin bu mahdud ilerilemesi bir bü- yük muzafferiyet telâkki oluna- | bilirdi. Hattâ Fransızların Siegfried battını — bir noktasından yar-| dıklarına dair yaftalar bile ya- | piştırıldı. Halbuki hakikatte Al- man hatlarının sşadece en dış müdafaalrına yaklaşmaktan baş ka bir şey yapmamışlardı. Bu heyecan uyandırıcı havadis ver- mek merakı tehlikeli bir şey- dir. Sonra esassız olduğu sabit olan büyük memnuniyetler ve genlikler kadar manevi kuvveti kıran bir şey olamaz. Almanla- rın bu usulü Lehistanda ne ka- dar çok kullanmış - olduklarını aşağıda anlıyacağız. Almanlar için böyle tâbiyelere müraca- atetmek meşru yahud gayri meşru olabilir. Fakat müttefik memleketlerde mesul gazeteci- ler için Almanlara yardım ve hizmet etmek bir çılgınlıktır. Amerikan gazeteleri de tama- men muahazeden masun kala- cak bir vaziyette değildiler. Çünkü ileri gelen Amerikan ga zeteleri, bittabi, Avrupada pek ciddi surette tetkik edilirler. Bir gazeteci Amerikaya harbin boşa çıkmış olduğunu, çünkü gene - ral Gamelinin ordusunu Sieg- fried hattının kuvvetine çarp- maktan imtina ettiğini elgrafla bildirdiği zaman-vaziyeti etraflı surette görmüyor demekti. Müt tefik yüksek kumandanlığının gayesi kuvvetlerini israf etmek değil, insan hayatını tasarruf etmek olmalıdır. Bütün — harb böyle he- yecan uyandırmıyacak tarzda geçerse gerçekten bahtiyar ola- cağız. Harb gazetelerin gürültü ve patırdıya meyyal kısmına heyecan uyandıracak hava - disler temin etmeden belki ka- rada, denizde yahud havada bü- yük ve pahalı bir zafer olmadan nihayete erebilir. Böyle olursa ne âlâ, VIIT Büyük bir sabırla vücude ge- tirilmiş casusluk teşkilâtı dü- günülünce, Almanların kütle ha- adaşları için görülmemiş bir| | verir de içine mükerrer pullar - TERCEME EDEN : lindeki — casuslardan — aldıkları neticenin yüksek casusluk âle minde bu kadar az olmasına hayret edilir. Alman casusları aşağı derecelerde pek verimli çıktılar. Fakat İngiliz, Fransız yahud Amerikan gizli servisle -| rinin parlak ferdiyetçi üstad casuslarile mukayese - edilebile- | cek pek az adam yetiştirmişler- dür. (Birleşik Amerika Cihan Harbine âdetâ bir entelijans gervise malik olmadan girmiş- tir. Fakat iki. sene içinde dün-| yada en verimli bir servis teş- kiline muvaffak oldu). Şüphe yok ki Alman mekteb- lerinden mezun olan casuslar daima o müesseselere - iftihar imkânları temin etmemiş dir. İhtimalki bu muvaffaki sizliğin sebebi talebe toplamak | İcte rülamdan üzüldedir. Mürks | isminde bir centilmen Şşantaj yapılmak suretile mektebe kay-| dedilmişti. Ona tam bir tahsil| verildi. (Sekiz haftada!) ve İngiltereye gönderildi. Tevdi e-| dilen vazife, sadeliği içinde| muhakkak ki pek kurnazca idi Yanında ecnebi pullarından mü rekkeb bir kolleksiyon bulunu-| yordu. Ve beyinsiz bir at me- raklısı gibi görünüyordu. İn- güterede bahrf limanlar pek çoktur. — Portsmouthda — pos - taya Felemenkteki bir pul me- raklısı arkadaşı için bir mektub dan birkaç tane, meselâ üç Mar tinigue, iki Peru, dört Şili ve üç Kolombiya pulu koyarsa bunun manası mektubun postaya veril- diği gün Portsmouthda üç ge- mi, iki harb kruvazörü, dört hafif kruvazör, üç muhrib bulu- nuyor demekti. Bu, sansürün gözünden ka- çabilecek çok iyi bir yoldu. Fa- kat bu usulü tatbik edenler hesabına maattcessüf, Marks hiç bir zaman postaya bir mek- olur olmaz, sil kendisini polise teslim etti. Casus mekteplernin neden bir muvaffakiyet temin edeme- dikleri ihtimalki kolayca akıl erdirilebilecek bir iştir. Talebe- lere muayyen vaziyetlere karşı ne suretle hareket edecekleri öğretiliyor. Onlar bir vaziyeto| tesadüf edince, kendilerine retldiği tarzda aksülâmel gös- | Zira Balkanlı karşısında Kaldırılacak tramvay S“| HER SABAH Balkanlı Kös dinlemiştir Führerin Balkanları ve bu meyanda bizleri tehdid eden sözleri karşısında bilâ ihtiyar hocanın meşhur fıkrasını hatır- ladık. Derebeyi hocaya — yaklaşmış, | gözlerini gözlerine dikmiş de: | — Hoca, hoca! Sen beni hı-w lir misin? Seni sakalından ya- kalar, alimallah dağ tepe dolas tırırı tehdidini savurmuş. Zarif hoca bu kuru sıkı teh- didi yüzü kıpırdamadan dinle- Mmiş sonra ince bir tebessümle — İyi amma, cevabını ver- miş, sen de benimle dağ tepe dlaşacak taban - tepecek değil| misin ?... , * Balkanlıları Balkanlara — in-| mekle tehdid biraz yersizdir. müs- tevliyi görecektir amma —mü tevli de karşısında — Balkanlıyı | bulacaktır. | Balkanlıların ise tekin kişiler | olmadıklarını son İtalya - Yu-| nanistan boğuşması gösterdi. —| Balkanların Türkü de, Yu-| nanlısı — da, * Yugoslavı da,| Bulgarı da icabında ölmeyi çok | iyi bilen kimselerdir ve tabint | onları daha çocukluk çağında | asker yetiştirmiştir. | Hülâsa Balkanlı kös dinle-| miştir ve bilir ki gelenin daima | bir göreceği vardır. | A. C. SARAÇOĞLU | durakları Tramvay idaresi tramvay se- | ferlerinde sür'at temin etmek i-| çin yeni tedbirler almaktadır. Bu| arada seyrüsefer hatları üzerin- | de bulunan duraklardan bazıla- rının kaldırılması kararlaştırıl- | mıştır. Kaldırılacak duraklar —ıık* mesafeli duraklardır. -Bunların | mikdarı 35 kadardır. Tramvay | idaresi bu hususta hazırladığı | teklifi belediye riyasetine gön-| dermiştir. Teklif daimi encümen den geçtikten sonra kat'iyet kesbedecektir. Belediye fidanlığı İstanbul belediyesi şehir da- hilinde tesis olunacak bulvarla- ra konulacak ağaçları yetiştire- çek bir fidanlık tesis etmeğe ka- rar vermişti. Belediye yeni sene | bütcesinden bu fidanlığın tesisi için beş bin liralık tahsisat 2- yırmıştır. Fidanlık Yıldızda te- sis olunacaktır. | ğına tanıtmış olan büyük dede- YENI SABAN Ne tuhaf tesadül! Ben Ömer Hayyam ve Türk e- debiyatı!... diye bir makale ha- zırlamıya niyet etmiştim. Plâ- nim şöyleydi; Şarkta din taas- subuna karşı isyan edenlerin te- zini nakarat (Refrain| halinde — usanç verinceye kadar — tekrarlıyan bir şairin — ruhunu tahlil etmek. Bu münasebetle Türk ruhiyat ve içtimaiyatının | yâni psikoloji ve sosyolojisinin|) İslâm mede- niyetinde yaptığı rollere, pek ta- bit olarak, dokunacaktım. —Bu bahiste Türk medeniyet tarihi- nin içinde, has çelikten yapılma bir kılıç gibi, İran dilini kullan- | miş olmak ve hattâ o dil vası- tasını işleyip bezeyip bir (mede- niyet rabıtası) yapmak mesele- si de var. Bu haşmetli hakikati; tarih kitapları, bir fasıl halinde şim- diye kadar ayırıp anlatmamış olsalar bile.., Bir zincir gibi ek-| lenip sürünen hâdiseleri ve bun- ların ebediyeti çınlatan âhenk- lerini, onları ayakta tutan şiir #bidelerini duyup görmemek ve- ya unutup yıkmak kabil değil. Bu vesile ile de.. Acem dedi- ğimiz — Basra körfezi kıyısın- daki — küçücük Fars eyaleti- nin dilini, dünyanın dört buca- lerimizin medeniyet âlemindeki hizmetlerini anacaktım. Mevzuumun istidadı kadar i- zahat; hayli geniş bir sahayı kaplıyacaktı. Olsun varsın! Öte- denberi içimi sızlatan bir haki- kat şu idi: Garbın (yâni Avru- panın) irfan âlemi, şimdiye ka- dar (Şark) ile (İslâm kültürü) "nü, (Türk) ile (Müslümah) 1 (Asya medeniyeti) ile (İslâm ve' 'Türk zihniyet ve an'aneleri) ni pussuz ve pürüzsüz (yüni net o- larak| seçmiş değildi. | birlikte Tenkid ve edebiyat islâm ve Türk Ansiklopedisi müna- sebetile milli medeniyet ve | edebiyat tarihimize temas VA L eee Ruhi Naci SAĞDIÇ Garb şöyle dursun.. Biz bile insanlık nâmına, medeniyet ve irfan yolunda asırlarca ve kıt'« alarca harcanan gayretlerimiz- den; o gayretlerin kâh yüksek ve düz, kâh çukur ve çapraşık mahsullerinden hayli gafil kal mışız. Medeniyet tarihindeki kendi izlerimizi biz de, yabancılar gibi hakkiyle seçip tanıyamıyoruz. Üstündeki yaftaya, yabancılarla bakıyoruz. — Alâkalar gözlerle sadece (Arap dini!...), (Acem harsı diye okuyup geçiyoruz. İşte ben bu zeminde düşünür- ken... bu haşmetli mevzuu, ta- rihin derin ve bulanık kuyusun- dan nasıl çıkaracağımı tasarlar- ken... elime (İslâm - 'Türk An- siklopedisi) nin şimdiye kadar çıkan 6 forması geçti. Bunları bana, dostluğu Şair Mehmed Â- kiften miras kalan, Eşref Edib Bey göndermiş. Kendisine teşek- kür ederim. Ansiklopediyi görünce: — Eh işte! Dedim; benim maksad edindiğim tetkiki, daha esaslı ve daha şumullü kavrıya- cak bir esere başlanmış!.. Ar- tık; orta çağı, son medeniyete aktarma eden İslâm âleminde, Türk içtimaiyatını sarih bir vu- zuhla İnet olarak) görebilme- miz için yeni bir ışık çakıyor, demek!... Tabil çok sevindim. Heyhat!.. Sevincim çok sürmedi. Ansiklo- pedide galib've hâkim olan zih- niyette bariz bir tarafgirlik sez- dim. Bundan mahzun oldum doğrusu. Ansiklopedinin üslü- bunda, vaktiyle sibyan mektep- lerinde okutulup belletilen ilmi- hal (yâni dini bilgiler) çeşnisi var- Osmanlı devletinin Şeyhü- lislâm dairesinden, ehli sünnet velcemaat mezhebi nâmıma, ve- rilen fetvaları andırıyor. Esere esasen böyle bir niyet- le başlandığını bizzat nâşir, da- ha ilk sahifede haber veriyor; şü İslâm - Türk Ansiklopedisi, kendi özümüze müteallik bilgi- lerde Aalemdarlık mevkiinden düşmemek arzusunun mahsulü imiş. Bundaki mâna; muğlâk (yâni kapalı) değil, fakat mutlak (yâ- ni çok şumullü) dür... İslâm ta- rihini, boylu boyunca, mezheb (yâni fırka) kavgaları kapla - mıştır. Bu itişip kakışmalarda | kalem ve kılıç silâhları kullanıl- | mıştır. Her boğuşmada galebe çalan hükümdar, hemen kendi nâmına hutbe okutmuş ve der- hal bayrak açmıştır. Osman o- ğülları, Anadoluda o bayrağı elinde en çok tutan ve ehli sün-| net velcemsat fırkası nâmına | en uzun hükümet sürendir. Lâkin.. İslâm tarihini yarı ya- rıya işgal eden Osmanlı saltana- tının kendi bünyesinde bile res- mi mezhebden (yâni hükümet fırkasından) ayrı ve hattâ ona zıd bir çok mezhebler (fırka- lar|) yaşamakta ve yer yer, za- man zaman birbirleriyle çarpış- makta idi. Meselâ hocalarla der- vişlerin mücadelesi, saltanatın sonuna kadar sürüp gelmiştir. (Sonu yarına) Dahiliye Vekâletinin bir tamimi Dahiliye Vekâletinden bütün vilâyetlere yeni bir tamim gön- derilmiştir. Vekâlet bu tamimin- de Halkevlerinin - faaliyetlerini genişletebilmeleri için valilerin kendi vilâyet hududları dahi -) Bayta : 8 eeamurame a Şimdilik bur'kadar Balkanlılar çetin insanlardır Bugünkü dünya harbinin me ticesinde âmil olacak en büyüki kuvvet Balkanlı milletlerin tu- tacakları yola, takib edecekleri! hattı hasekete bağlıdır. Türki- ye, Yunanistan, Yugslavya ve Bulgaristandan mürekkeb olan bu blok, hangi tarafı tutacak olursa, o tarafın harbi kazan- mak şansını fevkalâde kuvvet- lendirir. İşle bilhassa —Alman- yanın Balkan devletlerine verdi- ği büyük kiymetin sebebi bu- dur. Fakat Bağkanlılar çetin in- sanlardır. Öyle pek gürültüye papuç bırakmazlar. - Nüfusları- nın fazla kelabalık olmaması hiç bir zamaan bunların büyük bir devlet tarafından - kolayca yutulabileceklerine delâlet et- Mez. Bunun en parlak misali son Arnavatluk harbinde mey- dana çıkmıştır. Bütün hazırlık- larını tamamlamış olan 40 mib- yonluk İtalya, 7 milyonluk Yu- Nanistana hücum etmiş, fakat neticede mağlüb ve münhezim olmuştur. Ve Balkanlılar bu şe- kilde sürprizleri her zaman ya- ratmağa muktedirler. Hele Tür- kiye - Yunanistan - Yugoslavya- Bulgaristandan mürekkeb as- keri bir blok, milyonluk istilâ ordularını yerinde mıhlamağa ve bunları mağlüb ve perisan et- meğe muvaffak olabilirler. Balkanlıların ne çetin ve ne anud insanlar olduklarını şüp- hesiz ki Almanlar da takdir et- mektedirler. Esasen Almanların Balkanlarda asla ceberut siya- setine sapteayıp, onları hile ile yahud türlü müstakbel menfa- atler göstererek elde etmeğe çalışması bu sebeb yüzündendir. Fakat bugünkü Balkanlar, umumi haslbde büyük devletlere oyuncak ötan Balkanlar değildir. Balkanlılase, en büyük menfaat- lerinin sulâü muhafazada oldu- ğunu biliyorlar. d şekilde Yunanistam misalinde olduğu gibi kendilerine çatacak kuvvet- lere bütün varlıklarile mukabele edecekleri de bütün dünya tara fından anlaşılmıştır. Balkanlar arasında ilerliyecek işbirliğ. dünyanın bu kısmından harbt tehlikesismi abediyen uzaklaştıra- caktır. MURAD SERTOĞLU lindeki Haikevlerinin ihtiyaçla: riyle genik mikyasta alâkadar olmalarını istemektedir. teriyorlar ve mahalli mukabil casusluk zabitlerine vücudlerini | belli ediyorlar. Çünkü mukabil casuslar Alman casurluk mek- tebinin programını ve casusla - rının hattı hareketini biliyorlar. Tabiidir ki hiç bir casusluk mualliminin evvelden tahmin e- demiyeceği bir çok vaziyetler vardır. Bunlara kütle zihniyeti usulile çare bulunamaz. Ferdi teşebblis ve parlak ani buluş- lar ister. Bu kitabın mevzuunu Alman casusları teşkil ettiği için on- ların faaliyetleri demokrasi da- vası için pek müthiş bir tehdid diye telâkki edilmeğe bir tema- hasıl olabilir. Casusluğun bilhassa — gizliden - gizli- vve ye yapılan ifsadat şekli altında casusluğun- teşkll ettiği di istihfaf etmeden şu nokta üzerinde ısrar edebilirim ki Al- man casusluk sistemi tabiat üs- tünde yahud kadiri mutlak bir gey değildir. Okuyucular başka | bir fasılda Almanyanın en me: hur casus mekteplerinden biri nin gayretleri nasıl oyun oyni- yan bir Belçikalı çocuk tarafın- dan tamamile akim bırakılmıs olduğunu göreceklerdir. Alman casusları faaliyette I Avrupadaki entelijans leri nazilerin casusluğu lek halinden çıkararak - kıyme- tini aşağılattıklarından Şikâ- yet ederler. Bu mütalea fili bir temele müsteniddir. Ahlâk mü- lâhazaları hiçbir zaman casus- ların karakterinde kuvvetli bir| vasıf teşkil etmezdi. Fakat mu-| hakkak ki casusluğun ahlâki seviyesi hiçbir zaman bugünkü kadar alçalmamıştı. Neticeleri elde etmek için hiçbir vasıta a- di ve menfur görünmez, Bigü- nah kimselerin felâketine sebeb olmak hiç aldırış edilemiyen bir harekettir. Cebir ve şiddet, hır- sızlık, şantaj, tahrik -hattâ ka- til. bir casusun takviminde her günkü vekayi arasındadır. Cinayet için şantaj ne ise en- telijans için de casusluk odur. Gerek hâkimler gerek polisler suçlu bir şantajcınm mahkü- miyete uğramasından memnun olurlar. Bir katil hakkında cok kere esef duyarlar. (Arkası var) bit- bir tehdi-| Saat altıya doğru Amiralliğe döndüm. Deruhde ettiğim vazi- fe de bana senelerce yardım et miş olan dostlarıma mesleyi aç- tım ve hakiki bir tehlike kar- şısında bulunduğumuzu bu no- tayı bir muharebenin takib e- debilceğini söyledim. Göz önünde bulundu rulacak 17 mesele Eğer işler fena gidecek olur- sa gözönünde bulundurulmak i- cab eden bir sürü noktalar var- dı ki bunları evvelâ zihnimde çizdikten sonra bir kâğıda yaz- dım. Bu yazdığım şeyleri erte- si günler dostlarım bir muhta- ra olarak sakladılar ve bu me- seleler birer birer hallolunduk- ça üzerlerine birer çizgi çekti- ler, Yazdığım notlar şunlardı: — Birinci ve ikinci filo. Ta- til ve hazırlık. 2 — Üçüncü filo. Kömür ve erzak. 3 — Ak- denizde harekât, 4 — Çindeki hazırlık. 5 — Kruvazörlerin ec- nebi memleketlere gitmesi. 6 — 'Ticaret gemilerinin müdafaası için mühimmat. 7 — Karakol fi Sür'atle ihtiyat. 9 — Eski ge- miler. 10 — Tehlikeli zaman « lardaki gemiler, ecnebi memle- ketler hesabına inşa olunan gemiler. 11 — Sahillerin mu- hafazası, 12 — Petrol depola- rında hava hücumlarına karşı toplar. 13 — Shernesr'in hava işleri, kabili sevk balonlar. 14 — Casusluk işleri, 15 — Depolar ve diğer hasara uğrıyabilecek noktalar, 16 — İrlanda gemile- ri. 17 — Tahtelbahirlere karşı alınacak tedbirler. Ertesi gün vaziyeti birinci Lordu ile görüştüm Doğrusu, şimdilik - yapılacak bir gey yoktu ve zaten dünya harbine takaddüm eden üç senenin hiç bir ânında da ta- mamiyle hazır değildik. Yalnız seferberlik tecrübesi Derhal lü- zumu olan ihtiyatlar müstesna olmak üzere diğerlerinin hepsi- ne izin verilmiş, bunlar evleri- Fakat birin- ci ve ikinci filolar her noktadan te bulunu - ikmal olunmuştu. ne gönderilmişti. harbe hazır vi tillası. Hazırlık, tatiller. 8 — bahriyı en DÜNYA HARBİ (YENİ SABAH)IN BÜYÜK SİYASİ TEFRİKASI yorlardı z Bu iki filo Portland limanın- da pazartesi günü sat yediye kadar kalmağa mecbur idi. Orada birinci filo muhtelif ta- limler için kısımlara ayrılacak; ikinci filonun gemileri mütem- ——— mim efradı çıkarmak için mer- but oldukları limanlara gide - ceklerdi. Binaenaleyh pazarte- si sabahına kadar İron Duke Amiral zırhlıs. tarafından tel- siz telgrafla verilecek bir ke- lime tek bir emir kuvvetlerimizi toplu bir halde bulundurmıya kâfi gelecekti. Gemiler dağıldıktan ilk yir- mi dört saat içinde gene bö le bir emirle yeniden toplana- caklardı. Fakat bu emir kırk sekiz sa- at zarfında verilmiyecek olu! ikinci filo da mütemmim efradı nı muhtelif limanlara çıkara - caktı. Eğer bundan sonra - bir kırk sekiz saat daha geçecek olursa zırhlılardan bir çoğu havuzlara tamire girec Bu suretle filo en aşağı dört gün için elimizde bulunuyordu. Alman diplomatile ir konuşma O günlerde bir akşam ye- meğinde Her Ballin'e dim. O, Almanyada mişti. Sofrada yat muştuk, Kendisine vaziyet hak- kında ne düşündüğünü sor - dum. Sualime cevab verirken söylediği ilk kelimelerden İn- giltereye eğlenmek için gelme- diğini anladım. Bana vaziye- tin ağır olduğunu söyledi ve dedi ki — İhtiyar Bismark ölümün- den bir sene evvel, büyük Av- rupa harbinin bir gün Balkan larda çıkacak bir hâdiseden 'e Yazan: V. Çörçil patlak vereceğini söylemiş. Ballin ilüve etti: — Bu fikir doğru olabilir. Fakat her şey Çarın kararına bağlıdır. Eğer Âvusturya Sır- bistana taarruz ederse acaba Çar ne yapacak? Bir kaç sene evvel tehlike yoktu. Çünkü o zaman Çar kendi tahtından korkuyordu. Fakat şimdi mev- küni emniyctte — hissediyor, Rus milleti, Sırblara karşı ya- pılan haksızlığa lânet etmekte- dir. Eğer Rusya Avusturyaya yürüyecek olursa biz de hare- kete geçeceğiz. Biz yürüyecek olursak Fransa da yürüyecek. Bu takdirde İngiltere ne yapa- cak? Alman diplomatına İngilte- renin çaresiz hiç bir şey yap- mıyacağını farzetmek büyük bir hata olacağını söyledim. Başka bir şey söyliyecek vazi- yette değildim. Çünkü İngilte- enin çıkacak hâdiseleri müte- akib birdenbire kararını ve- receğini biliyordum. Bunun üzerine Ballin bana gunları söyledi — Farzediniz ki biz Alman- lar Rusya ile de Fransa ile de harbe tutuşalım. Diğer tarftan Fransayı mağlüp ettiğimizi, bu- na mukabil Avrupada bir ka- rış yer almadığımızı, yalnız belki Fransız müstemlekelerin- den bazılarını elde ettiğimizi farzediniz. Bu hal İngilterenin vaziyetinde bir değişiklik vü- cude getirir mi? Hele evvelce e teminat ta verirsek... Verdiğim cevabta ısrar et- tim: Yâni İngilterenin çıkacak hâdiseleri bekliyerek kararını ondan sonra vereceğini ve bu hâdiselere karşı asla bigâne kalamıyacağını bir kerre daha bildirdim. Ballin ile geçen bu konuşma- yı Hariciye Nazırımız Sir Ed- Vard Grey'e söylemiştim. On- dan sonraki kabine içtimaında da anlattım. Nihayet Berlinden de resmen ve telgrafla şu bildirildi. Almanya — Fransadan bir karış arazi almıyacak. Ols: sa tazminat makamında mi temlekelerinden bir kısmını tiyecektir. Ballin'in bana ih- sas ettiği fikir de bu idi. akat böyle bir teklif tara- fımızdan derhal reddolundu ve Ballin'in bir harb çıkınca İn- gilterenin müdahale etmemesi için doğrudan doğruya Alman İmparatoru tarafından memur vusturyayı Başbaşa bırakarak bu harbe seyirci kalamazlar mı idi? O zaman belki bir fırsat bu- lur, Hariciye Nazırı Sir Edvard Grey, geçen sene Balkan ihti- lâfında yaptığı gibi, iki tarafı da uzlaşmıya davet edebilirdi. Bu düşüncelerle kuvvet bu- larak o gece rahatça uyudum ve o gecenin sükünunu hiç bir ses ve davet ihlâl etmedi. Ertesi gün sabah, Bahriye birinci Lordumu telefona çağır- dım. Bana Avusturyanın ülti- matumuru Sirbistanın kabul etmesinden memnun olmadığı- nı, fakat buna rağmen vaziyet- te değişiklik görmediğini söy- ledi. Öğleyin bana tekrar telefon etmesini rica ettim ve plâja giderek çocuklarla eğlenmeğe başladım. Öğleyin Bahriye bi- rinci Lordu, itelefonda bana muhtelif merkezlerden gelmiş bir sürü telgraflardan bahset- ti. Bunlardan hiç biri kat'i de- ğildi. Fakat hepsi siyasi baro- Metrenin yükseldiğini gösteri- yordu. İhtiyat efradın geri gön- derilip gönderilmediğini sor - dum. Gönderildiği cevabını al- dım ve derhal Londraya avde- te karar verdim. Prens Luj beni Bahriye Ne- dildiğine bence hiç Şşüphe Zzaretinde bekliyordu. Vaziyet kalmadı. karışıktı. Birinci Lord, kendisiyle gö- Vaziyet karışı k Pazar tatil gününü ailemle beraber Cromer'de geçirmeğe ve plânlarımda hiç bir di lik yaptnamıya karar verdim. Cuüm öğleden sonra Sırbistanın Avusturya tarafın- dan Cxılen ültimatumu kabul ettiği haberi gelmişti. O gece müşkülâtın izale edilebileceği ümidiyle yatmıştım. Görünüşe göre harb tehlilesinden çok u- zakta idik. İşte Sırbistan da ül- timatumu kabul etmiş. Artık Avusturya daha fazlasını isti- yebilir mi idi? Hattâ bir mu- harebe olacağını kabul etsek l anın Şarkına münha- z ma idi? Faraza Al- a ile Fransa, Rusya ile A- sır rüşmemiz üzerine filoya dağıl- mamak emri verdiğini bildirdi. sulih yor iye Nazırı Sir Edvard Greye giderek filonun tahaşşüd etmiş bir halde bulunduğunu söyledim, Nazır vaziyetin çok nazik olduğunu anlattı: Filomuzun tahaşşüld etmiş bir halde olduğunu dünyaya i- lân etmeli mi, etmemeli mi? Bunu Hariciye Nazırına — sor- dum, Yanında Vilyam Tyrrel vardı. İkisi de muvafık gör - düler. Böyle yapılacak olursa, bu merkezi Avrupa devletleri için bir ihtar yerine geçecek, Avrupanın sükünu için iyi bir tesir yapacaktır; diyorlardı. (Arkası var) WMW!ÜMWBWW REAPURREZIRĞ n