— Bak dinle ho Lüngazalı künteyi aşırmış ol Baydı., Molla, hasmının — topü - Zundan köstekliyerek elleyecek- ti. O vakit, Lângazalı bu köstek ellerin manevralariyle re düşecek ve, lerimi?.. Bi pehlivan bir pel vanı hatalandırmış — aşırıyor, lam bu sırada topuğunun ardın- dan hasmı köstekliyerek — ileri çekiyor.. Bu mânivelerde — ve, Mmanevrede bangi tarafın — sırtı| vurür yere', Hiç Şüphe yok ki, künte elinde bulunan — tarafın.. Çünkü, o, hasmını aşırıp ileri a- tarken tam bu sırada köstekle- nerek geri düşmüş bulunuyor.. Ve, hasım da künte elinde üze- rinde göğsünde, kucağında kal- maz mı?. Müderris efendi, iki dirhemlik maniveleyi anlamıştı. Hayretten hayrete düşerek: — Aman Allahım!. Ne söylü- yorsun usta?.. Lüngazalı, Mol- layı bunun için mi aşıramadı?. — Ne zannettin ya?.. — Eğer, aşırsaydı.. kendi, kendisinin sırtı yere vuracaktı. — Allah, Allah!.. Bu, Çolak Molla, bu, çocuk bunları nere - den öğrenmiş Yrabbim.. — İşte, Mollanın ustalığı.. — Fakat, Lângazalı da çok usta olduğundan Mollanın ökse- sine bazmadı. Hasmının ellerini topuklarından ayıramıyacağını görünce künteyi aşırmadı. Tek- rar oturup sarmaya geçti. İkisi de ustaca güreşiyor... — Benim kanaatim şimdi büsbütün değişti... — Ne gibi!. — Dünya bir araya gelse Lân gazalı, Mollayı yenemez.. Altta yenemedikten sonra , üste hiç yenemez.. Dedi. İhtiyar Cazgırın söyledikleri- ne kulak kabartan küçük mol- lalar da işin inceliğini kavramış- dardı. Cazgır, kendi kendine söy- leniyordu. — Allah! Bu, Çolak Mollayı nazardan saklasın!, Bu, isti balde eli tutulmaz bir pehlivan olacak.. Müderris efendi de dua etti: Allah, onun sırtını yere değ- dirmesii Güreş devam ediyordu. Molla- mın manevrasını, bilenler bilmi- yenlere anlatmışlardı. Hemen herkes, çok geemeden Müderris efendi gibi Mollanın üstadlığını * duymuştu. Müderris efendi, Cazgıra sor- du: — Usta! Bu, oyunun adına ne derler?. — Hangi oyunun hocam!. — Şu bizim mollanın yaptığı oyunun adı ne? — Ha, ona topuk elleme.. der- ler.. — Topuk elleme mi? — Evet!. H — Meşhur bir oyundur.. Fa- kat, her pehlivan tatbik edemez. Dağılır ve mağlüb olur.. Çok usta olmak lâzım, bu oyunu tat- bik etmek için... — Allah, Allah! Bu, çocuğun yaşı, başı ne ki, ustalığı ne o- lacak? — Bu, yaradılışlır. hocam! Medreseye de bir alay softa ge- liyor okumak için amma, herkes sizin gibi mücaz bir müderris o- lamiyor... — Doğru söylüyorsun usta... ! Müderris efendi, tesbih çeker | gibi söyleniyordu | — Topuk elleme !.. ı Çolak, sarmada hile bir aya-| öyle dürüyordu. | irmi okkalık bir 17(-h-w tekrarla> | di ve tazledi.. Çoluğı gene kün- | te askısına aldı:. Fakat, Çola| Şm eli gene topuk ardı, ayak a- rası dolaşıyordu. " Lângazalı, hasmmın vaziyeti mak için beyhude uğ- Bir türlü bozamadı, dağıtamadı.. Lângazalı sinir içinde idi. Kö- pürüyordu, Hattâ bir arahk a- sabiyetten İ unuttu. Künteyi aşıracaltı. Eğer Lângazalı asahiyehncI kenm Bir gün evvel yağan karıı şiddetinden gayri nizami vazi- yete gelen Fener stadındaki Fenerbahçe - İstanbulspor — ve Galatasaray - Beyoğluspor maç- larının tehiri, Beşiktaş Şeref stadındaki maçların rağbetini artırmış, havanın soğuk olma- sına rağmen, oldukca kalabalık bir seyirci kütlesinin toplanma- * sına vesile olmuştur. Altın tuğ - Topkapı Likin sonunculuğuna namzed takımlardan Topkapı — kuvvetli rakipleri Altıntuğlular karşısı - na geçen hafta İstanbulspora verdikleri Sabahaddin, Salâhad- dini tekrar takımlarına ve iki İstanbulsporlu oyuncu ile tak - viyeli çıktılar. Altıntuğu yenmek azmiyle o- yuna başlıyan Topkapılılar ra- kip kaleyi tehlike olabilecek a- kınlarla tehdıde başladılar. O- iyunun ilk anlarında beklemedik- İeri vaziyetle karşılasan Altın- tuğlular bir hayli bocaladılar. Ve bir çok tehlikeler savustur - dular. Birbirini takib eden hü- cumlarından semere alamıyan| 'Topkapılılar yavasladılar mukı—ı bil hücumlara geçen Altıntuğ -| Tular da hasım kale önlerinde bir çok fırsatlar yakalamaları- a rağmen bir türlü oyunu leh- lerine çeviremediler. Bu suretle birinci devre her iki takımın 5: meresiz oyuniyie O - O berabere bitti. £ İkinci devrede hızlanan Altın- tuğlular oyunda üstünlük temin etmeğe muvaffak oldular. Top- kapılılar esaslı bir müdafaa sis- temi tatbik ederek oyunu bera- ber bitirmek için azami enerji- lerini sarfediyorlar ve biraz da sert oynıyarak hasımlarını hır- palıyorlardı. Gittikçe artan Al- fıntuğ tazyiki nihayet oyunun 33 üncü dakikasında semeresi- ni verdi. Çok sıkı bir şütle top 'Topkapı kalesine girdi. Bu gol- den sonra sertliklerini arttıran “okapılılardan Sabahaddin ve Salâhaddini hâkem oyundan çı- karmak mecburiyetinde - kaldı. Maç bu şekilde devam ederken gitikçe tehlike tevlid edecek me- hiyet almasından hükem oyunu bitmesine on dakika kala tehir etmek mecburiyetinde kaldı. Beşiktaş - Süleymaniye Oyuna Beşiktaslılar çok hızlı olarak başladılar. Ve Süleyma-| niye kalesini sıkı bir çember i- gine aldılar. Ve on üç, on altı on sekizinci dakikalarda Şerefin arka arkaya attığı göllerle 3 - 0 galib vaziyete geliverdiler. 29 uncu dakikada ceza sahası da- hilinde favulle kesilen bir Süley- Yaradılış.. Mevhibei ilâhiye Şehir tiyatrosu temsilleri İstiklâl Caddesi Komedi kısmında Bugün akşam saat 20,30 da PAŞA HAZRETLERİ maniye akınında Beşiktaş aley- hine verilen penaltıyı Süleyma- niyeliler avuda atmak suretiyle kaybettiler. Siyah beyazlılar Şakirin 41 inci, Şükrünün de 44 üncü dakikada attıkları gol- lerle 5 - O galib vaziyete geldi- ler. Ve devre bu şekilde bitti. İkinci devre Süleymaniyeliler kuvvetli rakipleri karşısında iyi bir müdafaa sistemi tatbik et- tiler. Ve Beğiktaş akınlarını se- meresiz sekle soktular. Oyunun Yüzde, beğine ni olsaydı. gunla gelirdi — Topuk elleme... Oyunüu yerini bulurdu. Lân- gazalı, hasmiyle beş altı dak ka böyle kucak kucağa sessiz ce boğuştuktan tekrar künteyi bozdu, oturup sarmıya girdi. sonra, Molla, hasmının altından ko- lay kolay kalkamazdı. Yüz ok- kalık hasmı, mollaya — sarmayı dolamış içden kolunu kapmış ve bağlamıştı. Lângazalı, bir üçüncü defa; biraz nefeslendikten sonra has- mını tekrar künteye alıp astı, fakat, çok tetik ve çevik olan molla ,gene eski vaziyetine gi- rerek manevraya başladı.. (Arkası var) EsporR H Dünkü lig maçları Vefa - Beykozu Beşiktaş Süleymaniyeyi Altıntuğ Topkapıyı mağlüb ettiler 28 inci dakikasımda Hakkının firikikinden pas alan Şeref dev- renin yegâne golünü attı. Bu gölden sonra Beşiktaşlılar mü- essir akınlariyle Süleymaniye kalesini bir hayli zorladılarsa da gol adedini arttıramadılar. Ve oyun 6 - 0 Beşiktaşın galibi- yeti ile neticelendi. Vefa - Beykoz Günün en mühim maçı Vefa ile Beykoz arasında idi. Takımlar, Beykoz: Necmi Kemal Sadettin Kâmıran Refii Âbid Kâzım Salâhaddin Şahap Kâzım Sabahaddin Şahap Bülend Mehmed Vefa: Hayati Enver Vahid Şükrü Hakkı Necdet Mustafa Haydar Hakkı Fikret Ferdi Oyuna Vefalıler başladılar. Kısa ve düzgün paslarla Bey- koz kalesini zorlamıya muvaf- fak oldular. Bir kaç dakika de- vam eden üstünlüklerinde bir netice temin edemediler. -Oyu- nun 9 uncu dakikasında. Refi- inin derin pasını sıkı — bir cı- kışla kapan Kâziım topu Vefa kalesine sokarak Beykozu 1 - 0 galib vaziyete getirdi. Bu göle hemen multabele etmek istiyen yeşil beyazlılar santra ile bera- ber sarı siyah kaleye iniverdi- ler. Bu arada topu elle karşılı- yan Beykoz beki Kemalin aley- hine verilen penaltıyı Vefalı En- ver avuda att. Oyunun 11 inci dakikasında Mustafanın sıkı or- tasını sol köşeden Beykoz kale- sine sokan Fikret takımını be- raberliğe ulaştırdı. Bu gol her i- ki takımı da hızlandırdı. Müte- kabil akınlarla neticeyi lehleri- ne çevirmek icin bütün gayret- lerini sarfederlerken 25 inci da- kikadaki Vefa akınında Ferdi şahsi bir gayret göstererek ye- şil beyazı 2 - 1 galib vaziyete| getirdi. Ve devre bu şekilde ne- ticelendi. İkinci devreye çok sıkı başlı- yan Beykozlular beraberliğe ka- vuşmak için çok uğraştılar. Fa- kat gittikı n Vefalılar 0- yunda faikiyetini göstermeğe başladılar. Sarı siyah kaleyi sık sık ziyaret ediyorlardı. Ni- hayet oyunun 25 inci dakikasın- da Hakkının sıkı gutiyle üçün- cü 29 uncu dakikada gene Hak- kanın firikikinden pasl alan Fık- retin şutiyle ödrdüncü gollerini kazandılar. Biribirini takib eden bu goller- den sonra Beykozlular gelişi gü- zel oynamıya başladılar. 37 inci dakikada Hakkı son Vefa go- lünü de attı ve maç bu şekilde Vefanın 5 - 1 galibiyeti ile ne- ticelendi. Oğuz Güney Sakarya koşusu B. T. G. D. Atlotizm Ajan- Itğendan: Sakarya kogusu 19/1/941 Pa- zar sabahi karlı bir. havada Şişli sırtlarında yapılmıstır. Ko- SABAHTAN SABAHA Sicilya taarruzu baskını (Baş tarafı 1 inci sayfada) muvaffakıyet nasib olmamıştır. Italya Fransaya harb açtığı on a, — Alman orduları- sız ordularını dağıtmışlar- Fransanin yarısı işgal edil- dı. mişti, O sırada Fransızların Alp lerde, yani İtalyanlara karşı üç fırkası ve kirk kadar avet tabu-| ru vardı. Bu F ansız resmi malümati- dir. Bu kadarcık bir kuvvet, İtalyanların — taze ordularını IMussolini bu orduların sekiz milyonluk süngüden mürekkeb oelduğunu söylemişti) on beş| gün yerinde alıkoymuştur. Ni- hayet 25 haziranda Fransa mü- tareke imzaladı. Bununla bera- ber İtaiya, Fransadan bir karış toprak alamadı. Yunan harbi malümdur. İtalya ötedenberi tayyarele- riyle övünür.'. Fakat gören göz klavuz — istemediği için bu tay- yareciliğin ne Yunanistanda, ne Şimali Afrikada iş görmediği meydandadır. Bundan dolayı, İtalya, Almanyanın yardımını kabul etti On beş günden beri İtalyada mühim Alman hava teşekkülleri çalışıyor. Bunlar ne Yunanistanda, ne de Şima- N Afrikada görülmemişler, fa- kat eserlerini Akdeniz yolların- da belli etmişlerdir. “Taymis,, in verdiği malüma- ta göre İngiliz kafileleri tam altı aydanberi Sicilya önünden geçerek şarki Akdenize girmek te imişler.. Altı aydanberi bu kafileler hiç bir taarruza uğra- mamış iken bir hafta evvel Si- cilyada Alman pike tayyareleri tarafından hücuma maruz kal- mışlardır. Bu taarruz, iki İngi- liz kruvazörüne mal olmuş; bir İtalyan kruvazörü batmış, di- ğeri yaralanarak kaçmış, fakat bir düzine tayyare de düşmüş- tür. Hayrete şayan olan şu- dur: Kafiledeki nakliye gemi- lerinden hiç biri zarar görme- miştir. Yunanistana mühimmat ve malzemelerini taşımışlardır. Bu Alman tayyarelerinin işi idi. Almanların Sicilyada Ka- tanyayı hava üssü yaptıklarını öğrenen İngilizler, o gündenbe- vi buranın yakasını bırakmıyor lar. Geceli, gündüzlü hava akın- lariyle bu üssü tahribe devam ediyorlar. Hava meydamında bir çok tayyareleri vurmuslar, yakmışlardır.. Sicilya muharebesi bir bas- kındı. İngilizler altı aydanberi mühimmat nakli için Tahat ra- hat istifade ettikleri ve hiç bir hava akınına uğramadıkları bu yolun artık tekin olmadığını yeni öğrenmişlerdir ve sübhe- siz bundan sonra daha dikkatli hareket edeceklerdir. Denizlerin hâkimi tayyareler değil, hâlâ ve daima büyük harb gemileridir . Behçet SAFA ——— suya girenlerin adedi 88 dir. Teknik netice: 3500 metre 1 — Barkov Şişli 14.5.9 1 — Raif Haydarpasa 14.10:9 3 — Hüseyin Eyüp Mükellefi 15151 Takım itibariyle: 1 — Eyüp Mükellefleri 3-4 '*8 — 15 sayı. 2 — Haydarpaşa 246411 — 19 sayı. 3 —'T. Y. Y. Kurtuluş 54 12) 420 — 37 sayı. 6500 metre: 1 — Artan B. J. K. 23.12.1 2 — Hüseyin B. 23.26.1 3 — Kostantinidis M. K. 24, 59.7. 'Takım itibariyle : 1 — Beşiktas 14447 — 11. Yeni bir stad kazanıyoruz Karagümrükteki Vefa stadı- nın tadil edilen son projeleri| bölge kanalile genel direktörlük | sahalar ve tesis direktörlüğüne | gönderilmiştir. | İnşaat için mevcud olan elli bin liranın yakında bu işe sarft-| na başlanacaktır. A NMT RANTAATETMTE PS CAT T TEETM KDAT TT NL T SES T ETERE LT NTT (GELÂMDAN, | BABAYANİ SELÂML ÖPMELER KA an zaman havalandırılıp tazelendirildiği için bayatlamı -| yan bir mevzuumuz var: Bize, yâni özümüze uymıyan| F selâmlaşım: Bonjur di; ns ya-| panımız a ı.ıyın temenna ç: mün- aleyküm deyip elini ima bastıranımız da bundan müşteki.. Hele bayramlar gibi, cemiyet hayatını ziyadeleştiren günlerde bu abur cubur selâmlaşmalar in- sanı büsbütün mide fesadına uğratıyor. Haydi hepimiz bu sun'i toplu-: luklardan Mahmud Yesari gibi bir samimiyet görmediğimiz i- çin kaçalım.. fakat gene işin ça- talından kurtulamayız ki.. Sokakta tanıdığımıza, vazife- fede âmirimize selâm vermek lâzım.. Bu da o kadar izâm edilecek bir mesele mi diyeceksiniz? Belki haklısımız! Fakat gel gelelim her gün cereyan eden garabetlere “karikatür,, nümu - nesi deyip geçebilir misiniz ki? Zira bu nümunelik haller size a-| id değilse, muhakkak bize aid- dir. ... İçtikleri bile ayrı gitmiyen ar- kadaşlar selâm babına gelince.. Arkadaşına sokakta rastladı. Rastlar ya; insana hep pi - yanko rastlıyacak değil ya, hem sevilen bir arkadaşa rastlamak piyankonun rastlamasından da- ha mı az kıymetlidir, diyecek- siniz. Hepsi doğru.. Fakat birbirlerine rastladık - ları zaman bu iki arkadaşın al- dığı şu tipik haller bilmem doğ- ru mu? Bir tanesi övvelâ şapkasını kemali maharet ve debdebe ile yâni usulünce çıkardı. Sonra yarım bir daire çizerek, sapkayı tutan elini, secdeye inen bir za- hid gibi yamna sarlattı. Badehu eldivenlerini dıkartmak faslına geçti. Fakat ötekisi pek o ka- dar fasıl meraklııı - olmyacak ki, gapkasına şöyle bir vurdu, arkaya. devirdi. İki elini birden kucaklıyacak gibi öne doğru u-| zattı. Lükin bir türlü arkadaşı- nın elinc, lodos havalarda Sala- cağı tutamıyan Şirket vapurla- rı gibi yanaşamıyordu. Nihayet sabrı tükendi. İleriye doğru cessurane bir hamle daha yaptı. Menzili maksuduna tam eriçmiş. ti ki, bu sefer de iskelenin kan- caları koptu. Şapka ve eldiven- ler çamura düşmüştü. Fakat bi- zimkisi hiç oralı olmadı: | — “Merhaba yahu! Nasılsın,, ı' yapıştırdı. Öbürüsü eğilmiş, yerden eldi- ven ve şapkasını toplarken bir taraftan da mukabele ediyordu: — Bonjur aziz dost, beni.... Aman âmir geliyor; duralım.. Şapkası başında, şemsiyesi e- linde, kendi halinde tın tın gi- diyordu. Yorgun bir - salıntısı, | isteksiz bir yürüşü vardı. Biraz| yaşlıca idi. Birden, gençleşti, dirileşti.| Karşıdan âmiri geliyordu. | Maymun aşısı ile insanlığı| gençleştirmeğe uğraşan Vorono- | fün sağ ise kulakları çınlasın, insanlar aşısız da gençleşiyor - lar. Gençleşen ihtiyar adam “Ey- vah! yandım,, der gibi etrafına bakıyor galiba kıvrılacak bir sokak aranıyordu. Tatil saati idi. Dolaşmağa hakkı vardı. Var| dı amma gel gelelim karşısında işte âmiri geliyordu. Şapkasını biraz daha ayarladı. Kolaylıkla çıkarılacak bir hale getirmeğe el yordamiyle çalıştı. Sonra titrek elleriyle, bir kere daha emin olabilmek için caketinin selâma 10 milyon Dolar harcanarak.. 2 sene çalışılara! HİNDE Sinemanın akıllara hayret ve d aş Rollerda: POWER Sinemacılığın 1941 senesine kadaı BÜYÜK BİR AŞK. Fransızca nüshası Çarşamıba akşamı MELEK'e T AAA Çan AAT | nevverleri, profesi le şef diye anılan modern Atlas'la- Sinemacılık tarihinin $ inci mucizesi: — SENEEEIEMAA | TYRONE MYRNA GEORGE İNANAMIYACAĞINIZ SAHNELER _.___..._..J KELÂMDAN ARA, KÜBİK EL RIŞINCA... altosunm düğmeleriri teftiş kıyafeti bir âmiri Üatit qgmdın ma, | lundan mm geçmeli e masın dıye ıııg tarafı tercih et- z | 'ne vurduğu zaman âmire c Tu yakdaşımgtı. Hlemen elini ba-| «gına götürdü. Mel'un rüzgür| Irasını bolmuştu. — Şapka| anmış, sonra - bir pike uçuşiyla kaldırıma vurmuş—* t Âmir ise, elini paltosunun s1-| cacık cebinden çıkar a bif otorite icabı - lüzum bile gör- Memişti. Erkekler bayanlara her 2a - mam hürmetkürdırlar, hele se - lüm bahsinde.. Bir ana kız sokakta lardı. Hoppala; soltakta tabii yürü-| nür, bunun neresinde fevkalâ -| delik var diye, yine bana itiraz. edeceksiniz. | Acele etmeyiniz.. Sokakta sa-| dece yürünmediğini düşünürse-| niz siz de neler hatırlıyabilirsi-| niz. Bunun gibi yürümek — için| de muhakkak sokak lâzım dc;u-* dir. Canbazlar tel üstünde, hafiyeleri iz üstünde, güvenenler sabım kâ, de yürümeğe çalışırlar. Yürürler mi? Orasını — Allah| bilir, diyecektim fakat AUaınn" bildiğini kuldan saklamak gü-| nah olduğuna göre işte cembı’ hakikisi: / Biraz yürürler; fakat yürüyor-| polis ieBİ -| | isi sonra ilerin yürütmek — için| değil yürümek için sokağa çık- tıkları kaldırım ü i lası sanılacak kadar gene gözü- ken annesinin koluna girmişti. Mevsim kış.. çivi buhranını ön- liyecek kadar kesici bir ayaz. hükümferma.. 'Tam bir köşeyi dönüyorlardı ki duraladılar. Ana ve kızın| mecmu yaşlarına kavuşmuş bir| zat ta karşılarında durmuştu. D ezcer eee <Z GÜNLÜK HAYATIMIZDAIW"" p nn 1041 arrcememae Y 1zan: REŞAD İLERİ Tabif evvelâ gapkasını — Bonra eldivenin! çıkardı. Kadın ve kız tabii kıpırdamadılar bile. Er - kek biraz daha hürmete, say- giya uygun düşsün diye kaldı Tıradan aşağıya da düşmeğe zı oldu. Genç annenin elini tut- tu. Dudaklarına götürdü. Ve öptü. Delikanlı laz ile de toka yaptı. Yaş ve geviye farkını kaldı- rıp yerine cinsiyet farkını otur- tan bu kübik selâmlaşma tarzı, beyaz sakallı genç bir kadın ka- dar acayibi icabattan bir nesneğ garibe idi. Daha envaf çeşid se larımız var ki me: C K fendi de bile bu ka- bulunmaz. apkalı, başı kabak, elli, el- siz, belli, bel bükmeli, zilli, köşebendii, ivadvari — mü gibi yeni modern selâmlar.. yâni kısır el öpmeler.. umn kalbdendir der gibi ü gösterenler, yerden te- menna çakanlar ve ilâh., gibi es- ki model selâmlar ve temannalı yâni müzelik el öpmeler.. Bir de ikisi ortası, şapı toz konmuş der gibi başına do- kunanlar, yahud ona da lüzım yerek bir eyvallak ile işi geçiştirmeğe uğraşanlar, ya- hud şapkalarmı havada kovboy kemendleri gibi başları üstünde çevirenler, el öpmekten de €i sıkmaktan da sıkılanlar.. Bir de bunların üstünde dilk selâm Merhaba, eyvallah, selâ- | münaleyküm, gün aydın, akşam- lar hayır olsun, bonjur, adiye gibi bir lehçei muhtelifan hali- tası ki karman karış.. Acaba; eski mahallesinden ta gınıp gideceği yeri henüz bilmi yen, yollarda eşya arabasiyk kalmış bir kiracı vaziyetindea ne zaman kurtulmp sahili selâ mete kavuşacağız. Eğer milli saygımıza uygur bir selâm şekli bulabilseydim: bizleri sahili selâmete çıkarması için; terbiyeci Maarif Vekilim/ ze ricalarımla gönderirdim. ö& Hukuk İlmin yayma kurumu Ankara — Hukuk ilmini yay a kurumunun ihdas ettiği Kalk kürsüsü derslerinin ikincisi dün Ankara Dil - Tarih - Coğrafya Fakültesinde Profesör Vasfi Raşid Sevig tarafından veril - miştir. Dünkü ders de ilk ders gibi büyük bir rağbet görmi şehrimizin bir çok tanınmış mü rler, y memurlar hazır bulunmuştur. Vasfi Raşid Sevig hukuk ve| iktisad mevzulu dersine devam etmiş ve ezcümle demiştir ki: 1914 denberi başlıyan ve 4 eylül 1938 denberi şiddetle- nen bir inkılâb, dünyayı sarmak ta ve sarsmaktadır. Sarsılan dünya kendisine her zamandan| ziyade sağlam bir temel arıyor ve o temeli şimdilik her tarafta, rın sırtında buluyor. Mihverin- den çıkmış dünya, bugüne ka- dar evrensel bir hürmete maz- har olmuş kaideler-den yüzünü çeviriyor ve “beşeriyetin yeni bir devri,, nden bahsediliyor. Dügi; âmme hukukunun de- ğişmeleri adlı eserinin bir ye - rinde der ki: “nasıl ki — canlı mahlüklar hayatlarının bazı de- virlerinde, hayatlarının umumi kaidelerine tâbi olmakta devam 100:000 kişilik figüran - ordu-ğ| sunun iştiraki ile çevrilen UYASI lehşet verecek bir. harikasıdır. LOY BRENT | r yarattığı en muhteşem film « GÖZLERİNİZE İ Türkçe — sözlü Perşembe akşamı | İPEK'te B SERİDERAKDAN N | Timar ve ziamet usulleri, eylemekle beraber derin ve fax değişmelere maruz kalırlarsa, ca miyetler de bazı devirlerinde tz- kâmüllerinin umumi kaidelerine tabi olmakta devam eylemekle beraber fikir ve mücsseselarinde derin ve hususi değişmelere maruz kalırlar,, canlı mahlük- ların hepsi hayatlarının bazı de virlerinde, meselâ insanlar on dört yaşlarında fiziyolojik de- ğişmelere tâbi olurlar. Canla mahiüklerin bazıları da, meselâ kurbağa gene meselâ kelebek olan tırtıl, bazı devirlerinde maorfolojik değişmelere tâbi o - lurlar. Bugünkü cemiyetin de- ğişmesi fiziyolojik midir? Mor- folojik midir? Cemiyetin ilk morfolojik de- ğişmesini ziraat vücuda getir- miştir. Buğday toprakla güne- şin hediyesi değildir. Buğday, toprak ile güneşi emrinde kul- lanan insan dehasının icadıdır. İnsan buğdayı icad ile cemiye- im şeklini de değiştirdi. Cemiyetin ikinci morfolojik değişmesini sanayi vücuda ge- tirmiştir. Buğdayı icad eden insan buharı da ehlileştirmiş ve sanayide kullanmağa muvaffak olmuştur. Mevcud hukuk ailesi ile devle- Ji ile ziraat; medeniyetin yaratta “Zı bir nizamdır. Eylül 1939 tari hine kadar ordu teşkilâtı dahi bir çiftçi ordusu teşkilâtı idi. Anadolu çocuğu ziraat me- deniyetinin timsali olan ekme ği öper. Anadoludan İtalyaya geçmiş olan Etrüskler kurulacalke gehirlerin hududunu — sapanla çizmek usulünü İtalyada yay- dilar. Devlet toprak ile ziraat ile ordunun birleşmesinden doğdu. eskâ Türk devletlerinin de sapan ile kılıcının birleşmesinden çıkmış olduğunu gösterir. D