HABEŞİSTANT'NERSABAH tmparator Haile Selâse söylediğim Onutku dinledi. Sonra elimi sıktı. Orada hazır bulunan Habeş büyüklerine takdim edildim Yazan: Eski Kars Mobusu Goneral Muhiddin Akyüz e pan Her taraf Habeş bayraklariy- le ve diğer milletlerin bayrakla- riyle donatılmıştı. 20 — dakika gittikten sonra saraya geldik. İmparator geniş bir salonun Mmünteltasında ve ortasında tah- tında oturuyordu. — Başı açıktı. Üstünde ynîyıssı ve önü sırmalı bir manto vardı. Pantalonu i- pekten laz pantalonu gibiydi. Si- yah potinler vardı. İtimadna- mem daha gelmediği için karar veçhile irticalen bir nutuk söy- ledim. Tercüman cümle cümle tercüme etti. Sonra da İmpara- tor cevab verdi. Tercüman fran- sızcaya çevirdi. İmparator fran- sızca biliyormuş. Sonra İmpara- torun elini sıktım. 12 pare top atıldı. Hazır bulunan Habeş bü- yüklerine takdim edildim. Ve İmparatoru selâmlıyarak — çık- tım. Her tarafta fotoğrafçılar, | sinemacılar çalışıyorlardı. Ayni tertible evimize geldik. * 1111930 - Cumartesi: Sabahleyin onda İmparator müteveffa ikinci Meneliğin altın yaldızlı at üzerinde bir heykeli- ni açtı. Söylediği nutkun fran- sızcasını verdiler. Sokaklar hep- si silâhlı Habeşlilerle dolu idi. Öğleden sonra davetli olduğum İngiliz sefaretindeki gardenpar- tiye gittim. Geniş ağaçlı etrafa hâkim bir parkın içinde sefaret, sefaret değil malikâne! iir 2.11.1930 - Pazar: En zahmetli ve en mühim gün bu idi. İmparator ve İmparato- riçe Senjorj kilisesinde taç gi- yeceklerdi. Sabahleyin beşte kalktık. Tıraş olup hazırlandık- Refakatime verilen muteberan ekâbirden Dehcena Makonen Vesni tercümanla geldi. Yediye on kala kiliseye gittik. Heyeti murahhasalar da geldiler. Taç giyme merasimi yapıldı. Görüle- cek bir şeydi. Fakat Mısırdan gelen Arşevek vekiliyle mugan- niyeler işi o kadar uzattılar ki, programı da bir saat tecavüz et- tiler. Herkes usanmış ve sabiır- sızlanmıştı. Birde çıktık. İmpa- rator ve İmparatoriçe yakında yüksek bir yere çıktılar. Kilise- de olduğu gibi bir çok fotoğraf- lar alındı. Oradan İmparatorun arabası önde pek ağır ağır sa- raya gidildi. Orada İmparator | ve İmparatoriçe selâmlanarak | 2 de eve gelindi. | Gece 8 de sarayda ziyafete| gittik. Takriben 116 kişilik bir | sofra vardı, Büyük üniforma ve | nişanlar. Sabahleyin bana da | Salumun nişanının büyük kor-| donunu plâkiyle beraber getir - diler. Yemekten şonra fişenkler atıldı. Hazırlanan büfeye gidil- | di, Çünkü 10 da süvareye davet- ! liler vardı. Gece yarısı avdet et- tim. * 3.11.1930 - Pazartesi: | Sabahleyin dokuz — bucukta yaptırılabilen bir buketle saray avlusu dahilinde müteveffa İm-| parator Meneliğin mezarmın zi- | yaretine gidildi. Adisababanın taştan yapılmış en güzel ve en kuvvetli binası idi. Mısır heyeti mrahhasasile birlikte resmimizi | aldılar. Girip çıkarken bir müf- reze asker selâmetleyordu. Bu- gün öğleden sonra 4 de Ameri-| ka sefaretinde çaya, gece 10 da | İHtalya sefaretinde süyareye da- vetliyim, * 4 Teşrinisani - 1930 Salı: Sabah onda İmparator kilise- leri ziyaretten sonra bir alayla sarayına gitti. Akşama veliah- de yemeğe davetli idik, Yemek- ; 'ten sonra 30 kadar mektep tale- besi Habeş kızı iirmeni mualli- minin idaresinde milli bir kaç şey okudular İmparator ve zev- cesi de hazırdı. * 5 Teşrinisani 1930 - Çarşan- ba: Sabah onda Emperyal kulü- bün tertib ettiği at yarışlarına gittik. İmparatorla zevcesi tün heyeti murahhasalar mev- cuttu. Öğle yemeğini kulüpte yedik. İmparator kazananların he- diyesini verdi. Oradaki çocukla- ra çil gümüş Habeş parası da- ğıttı. Beşde dönebildik. Gece Fransız sefaretinde ye - meğe ve süvareye davetli idim. Sefaret binası pek dardı. İmpa- rator ve İmparatoriçe de geldi- ler. * 6 Teşrinisani 1930 - Perben- be: Sabahleyin 8,5 da otomobille iki saatte şehir haricinde Adi- saleme denilen tenezzüh yerine | gittim. İmparator ve diğer he- yetler de geldiler. Yol tamire muhtaçtı. Fakat manzara pek lâtifti. Her yer sürülmüş ve e- kilmiş. Pek güzel koyun, keçi, inek, öküz, at ve kısrak sürüle- ri otluyorlardı. Habeşliler yine silâhlariyle İmparatorlarını se- lâmlamağa gelmişlerdi. Mevkiin en yüksek yerinde Sentviyerj kilisesi vardı. Habeş papasları ve bir çok genç ve çocuklar ayin yapıyor- lardi. Küp şeklinde iki davul çalıyorlar. Hem okuyarak eği- lip doğruluyorlardı. Her taraf Bizanskâri acemi Habeş ressam- larının yaptıkları İsa ve Mer - yem resimleriyle dolu idi. İm-| parator da geldi. Ayin biraz da- ha devam etti; — otomobillerle Kent denilen bir yere indik, Ça- dırlarda öğle yemeği yenildi. İmparator yemekten sonra Ma-| reşal Franşe Desepre ile Alman sefiri Mösyö Turnla konuştuk- tan sonra beni istetti. Hemen yanında - oturttuktan sohra Gazi Paşa Hazretlerinin afiyetini sardu. Kendisini şah- sen tanımamakla beraber pek takdirkârı olduğunu — söyledi. Ankaranın bugünkü vaziyet ve inkişafını sorduğu zaman Anka- ranın büsbütün yeni bir şehir halini aldığını ve pek ilerlediği- ni söyledim. Yeniden bir çok in- şaat ve yol yapıldığı için Adi- sababanın Ankaraya benzediği- ni söylediğim vakit tebessümle Mustafa Kemal Hazretlerinin | faaliyetine yetişmeğe kendileri | için imkân olmadığı — cevabını | verdi, Avdetimde doğru Anka- raya mı yoksa Kahireye mi dö- neceğimi sordu. Kahireye döne- ceğimi ve fakat Gazi Hazretle- riyle Türkiye hakkındaki ihti - leceğimi söyleye- itiye hare- | ket eyleyeceğimi söyledim ve harekete izin aldım, İmparator iyi fransızca söy- lüyordu. İkinci Meneliğin 50 se- ne evvel yaptırdığı ikametgâhı- nı da gördük. İmparator atlarını, kısrakia - rını, katırlarını - yavrulu - pek güzel ineklerini, boğalarını fev- kalâde büyük boynuzlu öküzle- rini, koyunlarını gördükten son- ra 5,5 da şehire döndük, 7,45 de davetli bulunduğumuz İngiliz sefaretine yemeğe gittik. Her taraf fenerlerle donatılmış- tı, İmparatorla İmparatoriçe de geldiler. Büyük bir çadırda 60 kişilik sofrada yerleşildi. Ya Vekil İstanbula gelmiş olmasaydı ne olacaktı ? Dün bir akşam refikimiz ya- zıyordu: “Türk ve ecnebi vapur acentaları limanımızdaki — şa- mandıraların bozukluğundan ve bunlarin sularla sürüklenerek vapurlar için bir tehlike teşkil ettiğinden şikâyet etmekte idi- ler. Münakalât Vekili şehrimiz- deki tedkikleri sırasında Liman- lar işletmesi umum müdürlü- ğüne bu hususda emir vermiş ve şamandıraların — yerlerine — ko- nulmasını bildirmiştir. — Bunun üzerine dünden itibaren bu hu- susda çalışmalara başlanmıştır. Bu suretle vapurların tehlike- sizce şamandıralara bağlanma- sı temin edilmiş olacaktır.,, * Aynen iktıbas etmiş olduğu- muz yukarıdaki şu bir kaç sa- tırlık havadisde şayet bir yan- lışlık yoksa, ehemmiyetli - bir idari aksaklık gizlidir. Liman- daki şamandıralar - bozuluyor, bunların zincirleri tutmaz - bir hale geliyor, Limanımızda çalı- şan Türk ve ecnebi vapurları a- centaları tabil bu halden müşte- kidirler. Nihayet — Münakalât Vekili İstanbula geliyor, ted- kikler yapıyor ve tesadüfen bu aksaklığı da öğrenerek Liman- lar işletmesi umum müdürlüğü- ne şamandıraların yerlerine ko- nulmasını bildiriyor. Ve ancak bu emir üzerinedir ki İstanbul limanında şamandıralara — bağ- layacak vapurların bu işi teh- likesizce yapmaları imkânı te- min edilmiş oluyor. Sayın Münakalât Vekilimiz Cevdet Ketfih İncedayı, tedkik- lerine İstanbuldan değil de fa- raza İzmir veya Antalya liman- larından başlamış olsalardı ne olacaktı? Bu takdirde milli ve ecnebi seyrisefain şirketlerinin ve müesseselerinin müşteki ol-| dukları o bozuk, yerlerinde dur- maz şamandıralar vapurlar için bir tehlike teşkil etmekte de- vam edeceklerdi. Bunun böyle olacağını da tamir işlerine ve çalışmalara ancak vekilin em-| rinden sonra başlanmış olması isbat eder. Refikimizin verdiği haberin asılsız çıkmasını gerçekten te- menni ediyoruz. Zira haber doğru ise İstanbul limanının idari bünyesinde esaslı ve cezri ıslahat yapmak icab eder kana- atindeyiz. A. C. SARAÇOĞLU Masarifat büdçesi 941 belediye ve vilâyet mesa- rifat bütçesini vali ve belediye reisi doktor Lütfi Kırdar ted- kik etmeğe başlamıştır. Bütçe bir haftaya kadar daimi encü- mene verilecektir. — Burada emreden benim Deyli.. Bunu unutma... Mis E- dit, Jakın hayretine hiç ehem- miyet vermiyerek yaranın pan- sumanı için oraya buraya acele | acele gidib geliyordu. Jak şimdi yan odaya girmişti ve Redlongla konuşuyordu. edlong: — Oturunuz, dedi ve hiç zümü kesmeğe kalkışmayınız, eğer bu işte benimle mutabik — | kalmazsanız, buradan sağ çık-| mıya nız... Devam etti: de bulunduğumuz ada | benim malım, benim malikânem- Üç sene evvel İtalya hükü - metinden paramla satın aldım. Ara sıra gelirim, luzumu oldu- ğu zamanlar.. Ve burada istira- hat ederim. Durdu ve Jaka baktı, keliyerek sordu iz... Mis Editi tanırmısı- dir Jak ke- — Tabif canım... Fakat bir kaç saniye sonra ondan bahse- (Arkası var) deriz. Şimdi size yapılacak bir z i —a tim ve harb w Bombalama meselelerinden Yazan: Profesör Salih Murad Uzdilek İngiliz tayyare mecmualarmın | birinde bir yazı gördük. Bugün | herkesi az çok alâkadar eden bu | yazıyı biraz açarak iktibas edi-| yoruz: Tayyarelerden atılan bomba- ların fizik, dinamik ve fonksi- yonları hakkında bir takım saf- satalar — ortaya — atılmaktadır. Halbuki bunların umumi tesir- leri bilinmiyor değil. General Sir Beauvoir de Lisle in Times gazetesinin 25 eylül 1940 nüshasında bir mektubu | intişar etmişti. General bu mek-| tubunda diyor ki: “Islık çalan bombaların halk üzerinde fena tesirler yaptığını görüyorum. Hattâ bir çok kim- selerin evlerinin düsşen bomba - larla tahrib edileceği korkusi; le uyanık kaldıkları işidiliyor. Sesleri işidilen bombaların dü-| gerken seslerini işiden kimsele- re bir zarar vermiyeceğini y lerce kimseye anlatmağa çalış- tım. Bu hakikat herkes tarafın- dan kabul edilirse ıslıklı bomnha- ların halk üzerinde korkunç bir tesiri kalmıyacağına eminim. Geçen harbde vazife alan bir çok kimseler gibi benim de mü- şahedelerim var. Bu müşahede- lerime istinad ederek söylüyo - rum ki işidilen bir mermi v ya bomba işiden kimselere k: tiyyen isabet etmiyor. Son haf- | ta içinde sesini işittiğim bomba- | ların yerdeki isabet noktaları ü- zerinde etüdler yaptım. Bunlar- dan bazılarının bir mil — (1600 metre) uzağa düştüğünü ve bunlardan hiç birinin evimden dört yüz metreden daha yakına düşmediğini anladım.,, Sir Beauvoir'in yanlışlığı var. Asıl acınacak nokta bu yanlış- lığı binlerce kişiye aşılamasıdır. Gerçi epey uzağa düşen bir bom banın vınlaması pesleserek şid-| detini artırdığı halde yakınlara düşen bombaların vınlaması tiz- ieşerek şiddetini artırmaktadır. Generalin — düşünceleri top mermisi için doğrudur. Mermi- | lerin sür'ati ses sür'atinden (y: ni deniz seviyesinden s: 1230 kilometreden) — büyük Binaenaleyh mermiler bir nol taya seslerinden evvel gelirler. | Fakat bombaların sür'ati zaman ges sür' zami sür'ati iktisab eden bom- ba takriben 3 - 5 kilometre ir-| tifadan düşen bombadır. Bir| bombanın sür'ati (diğer âmil -| lerden sarfınazar edersek) tak-| j ribi olarak Toricelli formülün- r. Bu formüle gö- V—d44Vhdir. Burada bombanın atıldığı noktanın metre yönünden irtifar ve V de iştüğül anda saniyede metre yönünden sür'a- | tidir. mülü 3 - 5 kilome! edersek bomba sür'atini takribi olarak saniyede 318 metre bu- luruz ki bu sür'at sesin sü tinden düsüktür. Borabanın ha- kiki sür'ati cesametine ve tipine göre değişir. Yukarıdaki for- mülde hava mukavemetini he- saba katmıyoruz. Halbuki bu mukavemet bombanın sekliyle alâkadardır. — Meselâ — Alman bombalarının — gekilleri — akıntı hattına pek uymadığından (yâ- ni az aerodinamik oldukların - dan) İngiliz bombalarına naza- ran dalıa basittirler. Binaena- leyh yaklaştıklarını biraz daha uzaktan haber - verirler. İşte| bombanın sesini — işitmekl zin sebebi budur. Bombanın (5100) metreden atıldığını far- zedersek i — işittirebilecek tacili — almasından — düşünci- ye kadar (25) saniye geçer. Bu kadar müddet ise birisinin ya- tıp başını örtmesi için kâfi bir zateandır. Tayyare bomhalarına aid sa satalardan bıci de insan tej den geçen bir tayyarenin tehli- kesiz olmasıdır. Tayyarenin in- san tepesine gelmeden — yarım dakika kadar evvel bom- banın atıldığın cok — kimseler bilmez. Evvel emirde tayyare- | nin insanın tam tepesinde bu-| lunduğu sıhhatle — kestirilemez. | Tayyarelerden bırakılan bomba- | | bir tayyarenin tepemizden 90 | yürütülmüştür. Pike aıtşların- m:— TEREYOZE Jar hemen hernen tayyare sür'a- tiyle ileri doğru giderler; yâni hava' mukavemetinden dolayı ufki — istikametteki memnfi ta- cil pek küçüktür. 3000 metre irtifada saatte 320 kilometre: sür'atle uçan bir tayyareden bı- rakılan bir bombanın tayyare- den geri kaldığı mesafe (ki bu- na kuyruk mesafesi deniyor) 90 metre kadardır Bundan mak- sad 3000 metre irtifada saatte 320 kilometre sür'atle uçan bir tayyareden atılan ve 20 saniye- de yere düşen bomba tayyare- nin 90 metre gerisinde kalır de- mektir. 3000 metre irtifadaki metre mesafede bulunup bulun- madığını kestirmek te kolay de- ğildir. Basit bir hesapla bulabi- liriz ki bu kadar mesafe gözde 1.7 derecelik bir zaviyeye teka- | bül eder. Bu kadar küçük - bir! iyeyi kestirmek de kolay de- dir. 3000 metre — irtifada bu sür'atle uçan bir tayyare hede- fine 2 kilometre kalınca ve 6000 metre irtifada uçan bir tayyare ise hedefine 3 kilometre kalınca bombasını atar. Bu hesaplar bombaların sıh- hatle atıldığı fareziyesine göre | da tayyareci hedefe nişan alır ve bombanın patlamasından ev-; vel cihetini değiştirir. | Bir fabrika bombanın | i ADLİYEDE l sında ölü bulundu Galatada bir sabun fab- rikasında bekçilik eden Hasan dün odasında ölü olarak bulun- muş ve muayenesini yapan ad- liye doktoru tarafından cesedin i morga - kaldırılmasına — lüzum görülmüştür. Hasanın odasında | yanık kok kömürü bulunduğuna | göre ölümünün kömür zehirlen- mesinden olması da ihtimal da- hilinde görülmektedir. | Muhtekir bir kumaşçı | adliyeye verildi Sultanhamamında manifatu- ra ve kumaş ticareti yapan Dik-| | ran oğlu Armenak Keyferin A- gob adındaki terziye 6.5 liralık kumaşın ' metresini 9 liraya sat- tığı haber alınmış ve milli ko-, rünma kanununa mugayir göl len bu hareketinden dolayı i kâr suçu ile müddeiumumiliğe | teslim edilmiştir. Armenak evra- kı ile birlikte sorguya verilmiş ve sorgu tahkikatına başlan - mıştır. | | İki sahtekâr üçer sene- ye mahküm oldu Ölü Sava adına sahte borçlu senedi tanzim ederek Savanın veresesini kendilerine — borçlu göstermekle suclu Ömer Lütfi Sabit bekçisi cda- Bir sarhoş diğer sarho- | ve satmışlardır. POLİSDE — | şun kafasını ils yaraladı Beyoğlunda İmam sokağında- ki Üzüm gazinosunda - işret et-| mekte olanı müşterilerden İbra-, him Öcal ile Sadık Demir bilâ , sebeb kavga etmişler ve Sadık attığı rakı şişesile İbrahimi ba-' gından yaralamış ve bir de cam kırmıştır. Suçlular yakalanarak İbrahindin yarası pansman edil-| Miştir, Kömür çarpan iki kişi Necatibey caddesinde 288 sa- yılı binada yatan İbrahira Yolcu | ile Celâl Tiftiğin odalarında yaktıkları mangal kömüründen | zehirlendikleri görülmüş ve sıh- | hi imdad otomobilile Şişli Çocuk hastahanesine kaldırılmışlardır. | Z | İki hırsız kardaş yakalandı Bundan birkaç gece evvel sa- bıkalı hırsızlardan Ali ve kar- deşi Yaşar; Aynalıçeşme cad- desinde Hıristonun bakkal dük- kânının kilidini kırmak suretile | şişe | içeriye girmişler ve muhtelif cins | sigara, saat vesaire calmışlar-| dır, Bundan başka yine ayni cad dede C 'et gezinosuna * Ka atmakaaklağ ddazela li turşun boruları söküp almışlar Yapılan tahki- kat neticesinde hırsızlar ele ge- | çirilmiş ve bütün çaldıkları mal lar da sattıkları yerlerden istir- ZABITA ROMANI Taş v v7 teklifim var. Bu teklif sizi zen- gin, ama çok zengin bir adam haline sokabilir... Hemen cavap vermeniz için bogazınıza bıcak dayayacak değilim merak etme- | yin.. Size üç gün, tam üç mühlet veriyorum.. Fakat gün sonr Deyli kor karıştı | gün üç unç bir sesle söze | 'ak etmeyin larına ve başına üç sonra a) taşlar bağlıyarak, onu denize İsterse kabul etsin ben af şimdi,. rım... örürüz.. Bu gençte bir ti hali yok, menfaatini tak-| dir edecektir sanıyorum.. Redlong tekrar Jaka döndü: İngilterede, Marki dö Holmstidin mücevherlerinin ca-! sersi nı herhalde oldu, v lındiğ buçuk sene ce de gürültü y Jak hafifce tabı apmıştı. hatırladı arasını içmekte tasdik etti: devam — Beş milyon İngiliz lirası, Epeyce bir para değilmi? Sonra Bildmorun.. Ceçen a Teynsmit'in | incileri çalındı. Tabil bunlar, ev- velkilerin bulunamıyacağı gibi bunlar da bulunamıyacak.. Jak kelimeleri teker teker te- lâffuz ederek Rodlongun sözü- nü kesti | — Tabil bunları siz çaldınız? | Redlong hafif bir güli şını evet mak i. — Bütün bu mücevberler ya-| kutlar,ve inciler benim ! Mister mında ej usi | vam etti: | n külünü üne de - İyi bir ımiz var, 2 iden fazla | değildir. Şef ben, sonra Deyli, Harmo ve... Mis Editi Fleming.. Jak sakin bir halde: — Ne! diyebildi. Mis Edit mi? 'Tam bu sırada Mis Edit içeri girdi, söğük bir tebessümle ve| Jakı görmemezliğe gelerek hafif | Redlonga doğru - iler- | — Harmonun ateşi var... Bel- bir ahaneye kaldırmak | ktir.. diyorsun Edit.. Yoksa delirdin mi? Benim bir doktor kadar bilğim olduğunu bilmiyor SİMDİLIK BU KADAR Harb ve teknik —— Bugünkü modern harblerin bir teknik ve ilim harbi olduğu malümdur. Harbi kazanacak ta- raf, muhakkak surette rakibine ilim ve fen cihetinden üstün o- lan tarafı olacaktır. Kimin tay- yaresi daha seri ise, kimin bom- bası daha şiddetli infilâk eder- se o galip gelecektir. Polonya, Danimarka, Nor- veç, Hollanda, Belçika ve Fran: sanın harb sanayii Almanyadan geri idi. Onun için bu memle- ketler iskambil kâğıdları gibi arka arkaya devrildiler. Şimdi de İtalya Afrikada ayni sebeb- den dolayı yeniliyor. İtalyan zırhlıları İngiliz zırhlıları kadar iyi olmadığı, İtalyan tayyareleri' İngiliz tayyarelerinden, İtalyan tankları İngiliz tanklarından daha fena olduğu için İtalyan orduları hezimete mahküm bu- dün- kan sanayii neticede hangisi daha üsti çarpışacaktır. Ve nihai zaferi o kazanacaktır. Bu hakikati daima göz ön de bulundurarak memleketimiz- de mümkün olduğu kadar fazla ilim ve teknik adamı yetiştir- meliyiz. Lise hocalarını lise ta- lebesi seviyesinden, profesörlerini ünivers Si seviyesinden daha yükseklere çıkarmanın çaresini bulmalı; m adamlarının kabiliyetlerini vesaitsizlik yüzünden körletme- meliyiz. Memleketimizde çok , kimya, biyoloji lâ- tesis etmeli, bura- larda ilmi röşersler yapılması- na imkân vermeliyiz. Şu hakikati iyice bilmek Tâ- zımdır ki bütün malzemesi o memlekette yapılmak şartile en modern - silâhlari — yapamıyan, €en modern sanayii kuramıyan bir memleket, her zaman teknik hususunda ondan © lan diğer bir memleketin hücu- muna uğrıiyabilir. Sanayii kuv- vetli ve ileri bir müttefikine bel | bağlıyarak yan çizmek, işi tem- | belliğe ve Jlâkaydlığa vurmak bir memleket için en hazin âkıleet- leri hazırlıyabilir. MURAD SERTOĞLU Müzede hırsızlık yapar- ken yakalanmış Askeri müzenin bekçilerine ait odaya girerek çamaşır ve elbi- selerini çalmakla suçlu Osman Yılmaz evrakile birlikte yedinci sorgu hâkimliğine sevkedilmiş ve yapılan sorguyu müteakıb suç- İunun tevkifine lüzum görül - müştür. Eelediye talimatına ayet etmiyenlero kesilen cezalar Yürümekte olan tramvaylara atlıyanlar ve inenlerden 50 kişi yakalanmış ve haklarında peşin olmak üzere birer liralık - ceza zabıtları " kesilmiştir. Bundan başka belediye talimatına riayet etmedikleri görülen 17 şoför, 2 otobüs biletçisi, 2 oto sahibi haklarında da ceza zabıt vara- kaları tanzim edilmiştir. Fi- akşam karar veririm.. Saatine bakarak mırldandı: — Altı buçuk... Saat dokuza kadar.. Deyli karnımız aç, bu- günlük ahçımız sen ol.. — Mösyö Jaka işlerimizden sediyordum. #Zannediyorum ki onun gibi bir genç aynı Za - da kendisini de zenign ede- k bizim kumpanyaya katıla- bilir.. Bu hususta bir karar ver- mesi lâzım... Jak genç kızı dertli bir bakış- la süzdü. Genç kız onun bu şe- kilde bakışını görmüş gibi, bem- beyaz dişlerini' göstererek gül- dü: — Evet, dedi, bir budala ol- madığı muhakkak... Tayyareci hiddetinden tırnak: larını etine getirmişt — Fakat benden ne istiyorsu- nuz? dedi. Redlong: — Gayet kolay ve basit bir iş, diye cevap - verdi. (Arkası var)