KEL AL SON Aliço, Ihlamur köşkünü elerile, li- sanile tarif etli. Tamamdı. Thlamur köşkü idi, Hülâsa, yaverler işin içinden çıka- madılar., Aliçoyu kapı dairesinde bir odaya aldılar.. fakat, odanın etrafını da süngülü tüfeklilerle çevirdiler.. Her halde bu tehlikeli bir adamdı. Yaverlerin aklına gelen ilk fikir, Ihlamür kasrının muhacirler tarafın- dan basılmış olduğu idi. Bereket versin Aliço, kör düğümü bilmiyerek sözlerile çözmüştü. — Bir aralık söylenirken şöyle demişti. — Abe, Bu pehlivanlar ne olacak | be? — Ne vakit güreşecek isek güreşe- tim bel — Tehey!. Heplen bunaldık be! 'Yaverler derhal işi anlamışlardı. başpehlivanlardan bir kısmının İstan bula gelip Ihlamur köşkünde olduk- ları malümları idi Yaverler derin bir nefes aldı Btrafdaki askerleri göz işareti veı rek dağatılar., Yaverlerden biri sordu: — Siz pehlivan mışsınız?. Vay, soran sen misin?. Aliço, Ar - navut yaverin bu sualine dehşetli içer lemişti. yi Hiddetle cevab verdi: — TÜ Si — Abe görmez misin be? — Ne bileyim pehlivan ağ: — Abe bilmiyecek ne var be? Gör- mez misin ense kulağı,be?, Dedi Yaver, Aliçonun söylediklerine ku- lak asmaz oldu. Çünkü diri konuşan bir adamdı. Pehlivan olduğunu anlamıştı, Dileğini sordı — Ne istiyorsun pehlivan?. — Abe ne istiyeceğiz be!. Yirmi gündür bekleşir dururuz.. güreş isti- yorüz be!, Nihayet, yaver işin inceliğini kav> rayabilmişli. Aliçodan » müsaade isti- yerek içeri gitti. Mabeyinci beyler- birine, işi anlattı. fabeyin telâşlanmıstı. Baş mabe- beyinci,, Sultan - Hamide gidip sora- mazdı. Başdan savma bir cevab ve- rilmesini Yavere tenbih etti. Yaver, Aliçoya gelerel — Pehlivan ağa!. Dileğiniz efendimi- ze arzolunmuştur. Yakında — güreşe- ceksiniz.. Müsterih olsunlar buyur- dular. Dedi. Bu süretle Aliçoyu teskin ka- bil oldu. Aliço, tekrar tekrar soruyor- dü: — Yakında güreşeceğiz demek? — Evet, pehlivan.. Aliço, sanki cevab almış gibi sa- raydan ayrıldı. Ihlamur köşküne gel- di. Arkadaşlarına vaziyeti anlattı. Fakat hepsi yalandı. Bu yalanı A- Nihayet, Aliço birkaç kefe daha, caraya başvurdu. Kırkıncı gün şöyle bir irade sadır oldu. — Pehlivanlar, sitsinler! Bu, irade üzerine — başpehlivanlar şaşırd:. İstanbula ne için gelmişler di? Neden bu kadar masraf edildi- Zi halde huzurü hümayunda güreş- memişlerdi? Kuk gün yiyip içip idman üze- rindebulunan pehl.vanlar böyle bir irade karçısımdı oldukça sinirlen - mişlerdi. Hele Aliço, deli — &i Homürdamıp dürüyordu: — Bu ne biçim iş?. — A be, güreşmiyecek miyiz be' Sultan Hamid, pehlivanlarını ce zebiler huzurunda güreştirmek ka - rarından her nedense vaz geçmişti. Sultan Haridi, en ziyade huylar dıram işin Alionun yıldız sarayı ka- pısına dayanıp ikide birde mabey- ni bümayuna kafa tutarcasına söy Tenmesinin sebeb olduğu iler! sürü- lüyordu. Sultan Hamid, esasen pehlivanlar- dan korkan bir adamdı, Sultan Azizi katleden pehlivandı. Aliçonun mabeyni hümayun ka -| pısına iri gövdesile dayanışı Yildız memaleketlerine n“ımu;ıu.'ı Askerlik işleri ı İÇONUN * GÜREŞLERİ Padişahın, kulağına en küçük va: kaların bile gitmesi o devrin ikti. zasındandı. Padişah, her şeyi bilirdi. de Aliçönun kapıya — di tüfekçilerinin zorladığı da malümu olmuştu. Aliço, çok boşboj Uluorta Beşiktaş kahvelerinde, Top- hane hanlarında, İhlâmur köşkünde Sultan Azizi medhedip duruyordu. O devrin hafiyeleri bundan mâ - malar çıkarıyordu. Jurnallar veriyor- lardı. Aliço, bazan da: — Bu padişah ne yaptı Ge?. — Tehey pehlivanlık öldü be! — Hepten, fukara düştük bel, — Millet ti bel., Deyip ortaya ağır olacak tıyordu. Sultan Hamid, bu patavat- sız saydığı adamları- huzuruna ge - tirmekten ürkmüştü. Olabilir ki, Herhal- anıp hassa z bir. adamdı. zuru hümayunda da bir terbiyesiz- lik ederlerdi Esasen, Aliçonun adı çıkmıştı. Sul. tan Aziz gibi bir padişaha meydan yerinde kafa tutmuş bir adamdı. Hiç hafiyeler bu gibi — menakibi Sultan Hamide bildirmemiş olurlar miydı? Herhalde Aliço hakkında Sultan Hamide ne var, ne y dirmişlerdi, Sultan Hamidin pehlivanları mem- leketlerine göndermesinde münalar vardı. Bu, mâna olsa, olsa Aliçonun boş boğazlıklarından ileri geldiğine hük Medilebilir. Sultan Hamid, — pehlivanlara yol harçlığı olarak yüzer altın ihsan et- mişti. Kırk gün. yedirip - içirmişti: Üst baş yapmıştı. Pehlivanlar, kırkıncı gün irade ü- zerine ihlâmur köşkünden kapı dı- şarı edildiler., Tenbihatı şöyle idi: istanbulda — kalmadan hemen ylerinize dönünüz!. Pehlivanları, İstanbulda bırakmak k bil- ki istemiyorlardı, — Padişahın fermanı öyle idi, Pehlivanlar, - Beşiktaşta — pehlivan kahvesinde toplandılar.. yanında çömezleri Her birinin kisbetler omu - Kahve çok kalabalıktı. Pehlivan - ların gideceği herkesçe malüm ol - muştu, Kurk gün İçinde idman gören bes- Jenen pehlivanlar öyle zağlanmış - lardı ki, her biri birer mandaya dön müştü, Hele, elli alblık “Aliçonun ensesi kilise direğine dönmüştü. Katrancı, Koca Yusuf da tam kıvamına gel - miş delikanlılardı. Aliço, kahveye gelip köşesine o - turduktan sonra, biraz düşündü. Her | kes sessiz ve şaşkın bir halde idi. kimsecikler ağtz açmıyordu. Neye uğradıklarını bilmemişlerdi. Aliço, sükütu bozdu. Ve söze baş- Jadı: — A be bu ne hal be?. — Bu yaşla başıma gelenler ne be?, — Güreşmeden mi gideceğiz be?, — Ben, bundan sonra güreş tut - miyacağım be! (Arkası var) ŞUBEYE DAVET Fatih Askörlik şubesinden: Sınıf 8 hesab memuru —Mehmed Kâmil oğlu Ahmed Tevfik (2424) in acele şubeye gelme: İTHALÂT ve İHRACATÇI Müesseselerin Nazarı ” Dikkatine Bağdad, Basra yolu ile dünya- nın her tarafına müsaid şeraitle her türlü eşya nakliyatını deruhde eder. Büro ÇAKER YAZAROĞLU Galata Karaköy Sermet han Telefon: 41773 v Deli Şehzade Yusuf İzzeddin .B (Baş tarafı 2 Inci sayfada) Efendi imtina etti. İsrar olun- du. Nihayet — Arabaya binerim ,amma Hi janın ellerini bağlarsı- ine rovelveri daya- rım! Beni İstanbula götürmek istediğinizi anlarsam — doktoru gebertirim. Diyerek razı oldu. O, arada sı- rada hizmetçilere rovelver 18- marlıyor, getirmeleri için çok | bahşişler ve para veriyordu. Ma iyeti de çakıldıkça kolonya sı- kan veya ziya neşreden taban- calar aldırıyorlardı. Efendi rovelveri eline — geçi rir gecirmez hemen başına tu- tuyor, tetiği çekiyor, kolonya çıkınca getiren garsonu dövü - yordu. Araba tertibinde rovelverin kurşunları - boşaltıldı. Efendi bunun farkına varmadı. Hâzım paşanın kolları bağlandı. Yanındakilerin dikkat ettikle- rini gördüğü için başına göt mediği ıuvelven efendi Hâzım “paşanın göğsüne dayadı. Ormanda — böyle dolaşıldı. Sonra arabanın otele teveccüh etmiş olması dolayısiyle efendi bir derece müsterih göründü. Fakat yaklaşılınca birden ken- dini yere attı. Fundalık olma- saydı, muhakkak bir tarafı kı- rılırdı. Bir kaç zorlamadan ve sarfe- dilen itinalardan sonra efendi a- raba ve otomobile alıştırıldı. Bun dan sonra iki, üç günde bir Aziz bey ve Azaryan efendi ile bir- likte otomobille uzun gezintiler yaptılar. Tedavi yavaş, yavaş müessir olmağa başlamışdı. Fakat Uhastalık korkusu) hastalığı hir türlü hafiflemiyor- du. Her gün maiyet Ve bendegân birer, birer çağrılır, kendisinde kanser olmadığına, hastalık yü- zünden veliahdlikten iskat edil mediğine müekked yeminler et- meğe mecbur tutulurlardı. Bun- dan bizar olmıyan kalmadı. Şehzadenin bütün maiyeti bu itiyadın kaldırılmasına, yemin edilmemesine karar vererek ka- rarlarını Azaryan efendiye de bildirdiler. Yemin ederse her- kesin kendisiye münasebeti ke- seceğini söylediler. O da efen- di, ne kadar israr ederse yemi etmemeği vâdetti. O akşam banyodan avdette Yusuf İzzeddin efendi bermutad Azaryanın koluna asılmıştı. Mü- iyet-ön, on beş adım arkadan geliyordu. Efendi ağlıyor gibi: — Ah Azaryan efendi! Üc günlük hayatım kaldı. — İşte, kanser boğazımı kapladı. — Ya- kında boğulacağımı anlıyorum. diye tezallüm etti. Azaryan — Boş lâf etme, sul- tanmı! — Allaha emanetliksin! Sende öyle segler yok. Efendi — Öyle ise yemin et de inanayım Azaryan arkaya baktı. Ar- kadakiler işaretle menettiler .. Azaryan — Yok sultanım! Bun- dan sonra yemin yok! Hem ye- Minin ne lüzumu var? Ben söy- leorum sana ki senin maşallah bir seyciğin yok!. Veliahd bu red üzerine he - men yere çöküverdi. (Arkası var) l TİYATROLAR | Şehir tiyatrosu temsilleri İstiklâi caddesinde Komedi kısmında YENİ SABAN Vein 4 S POoOR ÖL — Türk fudbolü ve ecnebi antrenörler 'Türk — futbolünün senelerdenberi bir türlü iyi randıman vermemesin- de temsili ve milli müsabakaların y pilmamasının çok tesiri vardır. Elle: rimiz parçalanırcasına alkışladığımız eski futbolcuların ekserisi eserlerile birer köşede kalmışlardır.Slavya, Ad- mira, Sparta ve Balkan milletlerinin milli takımlı izde birer bi- rer yenilerek 1 şehrin gider ve eski meşhur futbolcular Taksim âbidesinin bu- lunduğu yere kadar omuzlarda taşı- nırdi. Buğgün böyle şerefli hâdiseler 'gö- remiyoruz, Bunun sebepleri üzerinde durursak davanın mahiyetini kolay- lıkla anlayabiliriz. Bazı arkadaşlar miz hayat şartlarının değiştiğini ile- ri sürerek futbolcu yetişmediğini id- di ediyorlar, Şunu ki bugünkü şartlâr futbolcuları tat- min edici mahiyetedir. O halde neden futbolcu yetişmi- yor? 'Türk futbolünün bugünkü suku- tunun ilk plânında ecnebi antrenör- ler yep alırlar. Bizde çok tuhaf bir haleti ruhiye vardır. Gerek büyük söylemek isteriz Ve gerekse mühtelit takımlarımız bir ecnebi takımına Mmuvafafkiyet kaydedemediği zaman işi ecnebi an- trenörüne havale eder binlerce lira- yı sokağa atarak mütelfassıs diye bir adam getirirler. Gelen — antrenörler 'Türk futbolüne hiçbir hizmet yap- mamışlardır. Türkiye futbol antre- 'nörü bakımından bir salgına uğra- mıiş ve ne yazık ki mühim paralar elden gitmiş içlerinden antrenörlük- ten kazandıklar) paraları kendilerine sermaye yaparak İstanbulda biraha- ne ve gazino açanlar da olmuştur. İstanbula gelen antrenörlerden yalnız -Billi Hanter- bu memlekete bir İngiliz çalışma sistemi sokmuş- tur. Diğerlerine gelince: Elleri cep- ASKERİ FABRİKALAR - SATIN ALMA lerinde, genç çocukları ” yaşlarına sıhhatlerine sıhhi bakımlarına ehem- | miyet vermeden sahalarda at gibi koşturmuşlardır. | Ecnebi federasyonlarinın vesikaln- rını taşıyan bazı antrenörlerde şeh- rimize gelmişler ve yüksek maaşlar- la klüplerde çalışmışlarsa da iki üç ay sonra kontratları feshedilmiştir Bizde ecnebi antrenörlerin yerle- rini tutacak ve belki de onlardan da- ha feyizli, daha verimli olacak fut- bolcular vardır. Bu sene milli şampiyonu Fenerbahçe antrenörsüz büyük - bir sempati kazandı. Beşiktaş takımınin | üç senedenberi İstanbul şamı olması bu sene de genç ve yeni ele- küme manlarla mühim bir varılk göster- Mesi ve lik liderliğini muhafaza et- mesinde başlarında bulunan — ve bu işte çekirdekten yetişmiş Refik Os- manın olduğunu unutmamak dır. Galatasaray emektar — Muslihin emek ve gayretile senelerdenberi mevcudiyetinden bir şey kaybetme- miştir. Görülüyor ki futbol takımlarımız ecnebi antrenörlerine lüzum göster- meden çalışmada ve fleri gitmede göze Çarpıyor. Antrenörlerin yerli olması futbol- cuların hususi ve günlük hayatlarile kıymet ve kabiliyet ölçülerini çok iyi anlaması ve ona göre antrenman ihzar etmesi ilerlemenin başlıca se- bepleridir. Bügün bazı tarafları eksik olma- sına rağmen Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe — takımlarının — maçları zevkle seyrediliyor. Bu hâdiselerle artık ecnebi antre- mörler üzerinde ısrala durarak boşu- na para sarfetmeğe lüzum yoktur. Bülend Turanlı KOMİSYONU İLÂNLARI l 'Tahmin edilen bedeli 1000 lira olan yüz ton bisülfat Tophane Salı- pazarı dskeri fabrikalar yollamasındaki satın alma komisyanunca 26/11/940 salı günü saat 15 de açık arttırma ile satılacaktır. İsteklilerin 96 15 temi- natı olan-150 lirayı herhangi bir mal müdürlüğüne makbuzla birlikte mezkür gün ve saatte komisyonda bulunmaları İstanbul Belediyesi İlânları yatırarak — alacakları (10695) Tepebaşı Şehir Tiyatrosü -tramvay. caddesi bahçe duvarı ile tiyatro hol cephesinin geriye alınması, duvar, merdiven ve tretüür inşası kapalı zarf usulile eksiltmeye konulmuştur. Keşif bedeli 22684 lira 42 kuruş ve ilk teminatı 1701 lira 33 — kuruştur.Mukavele, eksiltme, hususi ve fenni şartnameleri, proje keşif hı teferri'diğer evrak 114 kuruş mukabilinde ri, genel, bayındırlık. işle- isasile buna mü- müdürlüğünden Fen işleri verilecektir. İhale 14/11/940 perşembe günü saat 15 de Daimi Encümen- de yapılacaktır. Taliblerin, ilk teminat makbuz veya mektubları, ihale farihinden sekiz gün evvel fen işleri müdürlüğüne müracaatla alacakları fenni ehliyet, vesaire ile 2490 numaralı kanunun teklif mektublarını ihale günü saat 14 de kadar Daimi (10294) meleri Jâzımdır. 940 yılıma aid Ticaret odasi vesikaları ve imzalı şartname tarifatı hazırlıyacakları Encümene ver. çevresinde Satılık Muhammen kiymeti Lira 7100 z KĞ L Taksimde Sıraserviler caddesinde Sirkeci Mustafa ağa camii - 3 sayılı gayri menküllerin enkaz 20/11/940 çarşamba günü saat 14 de Beyoğlu 5-1/6-1-1/2 detle uzatılmıştır. İhalesi Beyoğlu Vakıflar Müd rlüğü ilânları enkaz yanında satışı 10 gün müd- Vakıflar Müdürlüğünde yapılacağından isteklilerin müracaatları, (10701) Deniz Harp Okulu ve Lisesi Komutanlığından Açık davetiye Okulumuzun 164 üncü senei devriyesi 18/11/940 pa: dulanacağından bilümum emekli deniz erkân ümc: yene iştirak etmek üzere köprüden lan vapurla teşri etmeleri rica olunur, tesi günü kut- ve subaylarının bu tö- sabahleyin 8.45 de hareket edecek 0- (10669) M Türkiye İş Bankasına İRİNÖİTEŞRİN — 1640 para ya- tırmakla yalnız para bırıkhrmış olmaz, ayni zamanda taliinizi de denemiş olursunuz. Keşideler: 4 Şubat, 2 Ma- yıs, 1 Ağustos, 3 İkinciteş- rin tarihlerinde yapılıı Kumbaralı hesaplarında ve kumbarasız en az elli li- rası bulunanlar kuraya dahil edilirler, DENİZ LEVAZIM SATIN ALMA KOMİSYONU İLÂNLARI Çelik Tel Halat Alınacak ( 2 ilâ 16 m/m kutründa muühtelif miktarda 16/2, Teşrin 194) cumartesi günü saat 12 de pazarlıkla çelik tel halat alınacaktır. İstekliterin belli gün ve saatte Kasımpaşada bulunan komisyona mü«s racaatları, «10680> 3 Devlet Demiryolları İlânları Muhammen bedeli 1540 lira olan 3 kalem Büsşing NAG kamyonları Motör ve Bosch yedekleri 20/11/1940 çarşamba gümü saat 15 te açık eka siltme usulile Ankarada lare binasında satın alınacaktır. Bu işe girmek ıstiyenlerin 115.50 liralik muvakkat teminat ile Kanuntin tayin ettiği vesikaları hâmilen ayni gün eksiltme saatine kadar komisyonda isbatı vücud etmeleri lâzımdır. Şartname Ankarada Sevk Şefliğinde, İzmirde İzmir ma; malzeme dairesinde, Haydarpaşada Tesellüm — ve ssında görülebilir. (10184) a Maliye Vekâletinden Gümüş vüz kuruşlukların tedavülden b kaldırılması hakkında ilân Gümüş yüz kuruşlükların yefine gümüş bir Eralıklar darp ve piyasaya kâfi miktarda çıkarılmış olduğundan gümüş yüz kürüşlukların 31 İkincik kânun 1941 tarihinden sonra tedi vülden kaldırılması kararlaştırılmıştır. Gümüş yüz kuruşluklar 1 Şubat 1941 tarihinden itibaren artık tedas vül etmiyecek ve ancak yalnız mal sandı kası şubelerince kabul edilebilecektir. Elinde gümüş yüz kuruşluk bulunanların z Bankası şubelerine tebdil ettirmeleri ilân olunur, Cümhuriyet Merkı (7025) (10216) ri ile Cümhuriyet Merkez Bana bunları mal - sundıklarile Başvekâlet Devlet Meteorolojisi İşleri Umum Müdü Başvekâlet devlet meteoroloji pılacağı önce ilân kaydının kapanmış olduğu ilân olunur. işleri umum mi edilmiş olan memur müsabaka imtihanıra mürataat rlüğünden rlüğü teşkilâtı için ya- (7509 - 10624), Nafıa Vekâletinden: 20/11/940 tarihinde eksiltmesi yapılacağı ilân — edilmiş — bulunan «800000> sekiz yüz bin lira keşif bedelli Tarsusta Berdan sulama şebe- kesi ikinci kısmı ve deşarj kanalları ile sınai imalâtı ve işletme binaları inşaatının proje ve keşif evrakında bazı tadilât yapılmasına eksiltmeden kaldırılmış ve yapılan ilânlar hüküma olduğundan bu mevzu, süz. sayılmıştır. (7533) (10703) lüzum hasıl Mori.: — Maymun bilir misiniz? dedi. — Ona şüphe mi var? Maymunu bir çok defa gördüm. — Fakat siz bir tanesini gördünüz. Burada yirmi otuz tare vardır ki her biri başka başka cinsdendir, Maymunları, bir çok kurdları, de- 'niz köpeğini seyrede ede akşam ol- muştu. Bahçeden çıktığımız — vakit âdeta Egüneş grup elmek üzere idi, Vaktin bu kadar çabuk geçtiğine ne kadar sevindim. Bahçe kapısının " önünde kılavüzun cline beş marklık bir sik- ke sıkıştırdım, Herif şapkasını çıka- rarak yerlere eğildi: — Başka bir emirleri var mı mös- yö? dedi. Ben: — Hayır yalnız «kafevin> in ne - rede olduğunu haber verir misiniz? dedim, — Peki mösyö, «kafevin> Arşidük Adolf caddesinde bir birahane ve gazinodur, — Buradan uzak mı? — © kadar değil, Araba ile yarım saatte gidilebilir. İsterseniz oraya ka- dar size refakat edeyim, Mikaellayı bulacağım, yahud ne - rede olduğunu haber alacağım ma - halle yabancı ile gitmek arzu etme- diğimden Morise: — Hacet yok, Sokağı öğrendik ya, biz kendimiz gidebiliriz. dedim, He- rif: — Pekâla, Diyerek bir reverans yaptı. İri a- dımlar ile yanımızdan ayrıldı. Frid- rih ile yalnız kalmıştık. — Ey arkadaş dedim, şimdi bu - radan bir araba çağırırız, doğru #kafevin> e gideriz, — Daha erken değil mi? — Yok yok canım! Oraya gidince- 'ye kadar güneş tamamile kaybolur. — Sen bilirsta, Hayvanat bahçesinin önünde bir - çok arabalar 'duruyordu, bunlardan birine işaret ettim, Herif derhal ya- nımıza geldi: — Arşidük Adolt caddesine götür- mek Üzere kaç kuruş istersin? Dedim. — Üç mark. — Pekâlâ, — Lâkin mösyö kaç numaralı ha- nenin önünde ineceksiniz? 11/11/1940 pazartesi günü akşamı — Evet, evet, — İşte oraya gideceğiz. saat 20 - 30 da Arabacı kapıyı açtı, içeri girdik. DADI Her tarafa otobüs varı “Yarım saat kadar sokakları dolaştık- fan sonra araba durdu. Arabacı aşa- Bi inerek: — Buyurunuz geldik mösyöler, Dedi. Arabacı büyücek bir biraha- nenin önünde durmuştu. Biz araba- dan inip birahaneye doğru yürüdük. Derhal kapı açıldı. Birahane sahibi araba ile gelen Müşterilerin zengince bir şey olacak- ları mülâhazasile bizi kapının hari- cinden kargıladı. Kapının üzerinde iri yaldızlı hurufat ile «Kafevin> ke- limeleri yazılı idi. Birahane henüz tenha idi, Gazino- cu bizi münazib gördüğü bir masaya oturttu. — Ne emredersiniz? — *«Kafevin3 j biliyor musun? Dedi, Bahçede içtiğimiz üç kadeb Bir çalgıcının seyahati biranın tesiri zail olduğu için bir iki kadeh de burada yuvarlamazta bi beis göremiyordum, Binaenaleyh bizi «Kafevin> e davet eden adamr bir an evvel görmek arzusunda bulundu - ğumdan birahane sahibine: — Tabil bir şey içeceğiz. - Fakat beni buraya davet eden adamın ge- lip gelmediğini haber verir misiniz? — Nasıl adam mösyö? — Canim ben mösyö Alfred Mül- lerim, — İsminizi öğrendiğime memnun cldum, imdiye kadar - bilmediği: teessüf ederim, — Atfedersiniz, İlk defa olmak ü- zere birahanemize geldi. in ta- hil... — Öyle olur mu ya? Alfred Mül- leri herkes bilir, Hattâ — Viyananın polis komiseri bile tanıdı, ne ise şim ize iz di öğrendiniz ya! Ben mösyö Alfred Müllerim, Bir kadın arıyorum, Ev velki gün gazeteye bir ilân da ver- miştim. — Tamam tamam! — Mösyö şimdi aklıma geldi. Hattâ müşterilerim ili nı okuduktan sonra kalıkaha ile gül müşlerdi. Ben hiddetlendim: — Niçin güldüler? dedim, — Hayır mösyö! İstihza tarikile değil, — Sözü uzatma! Ertesi gün ilânın cevabını - ki bugün - aldım. — Bir meçhül adam aradığım kadına dawr malümat vermek üzere beni buraya davet etti, Ondan da haberiniz yok mu? — Maatteessüf hayır. — Siz pek garib adamsınız! Adetâ dükkânmızda — bütün gün uyku ile yakit — geçirdiğinize hüktü decetim | | | | geliyor. Bu sabahki gazeteyi getiri- niz, Gazinocu: — Peki. Diyer tezgâhin — yanına koştu. Bir deste gazete getirdi. — Buyurunuz mösyö gazeteleri. Dedi, Ben ismini unutmadığım ga- zeteyi aradım, buldum, «Mösyö Al- fred Müllere> serlevhalı ilânı gazi- nocuya gösterdim. — Gazinocu ilâna| bir göz gezdirdikten sonra: İ — Evet mösyö hakkınız var! Bir adam sizi buraya davet etmiş. — © adamı hâlâ — tanıyamadınız mı? — Hayır . — Ey nasıl edeceğiz. — Merak etmeyiniz mösyü, o sizi bulur, — Nasıl bülür? — Tabil şimdi buray iki yabancı gelip vel » gelir. Bana ediğini sorar. Biz gazinocu ile lâkırdiya daldı « ğımız sırada garsonlar bir köşeye çes kilmişler bizi seyrediyorlardı. Gazinccu bunlardan birine: — İki bardak bira. Halis sepatin olsun, bardakların temizliğine dikkat et Emrini verdi, kendi de biraz kir« lice olan önlüğü ile masanın üzerini temizledi. Gazinocu yanımızdan — ayrıldıktan sonrâ Fridrih ile biralarımızın yarla sını içtik konuşmağa başladık: — , — Ey Fridrih! dedim, eğer Mika « ellayı bulursam © zaman ne yapa « caksın? — Hiç! Sokaklarda- şarkı söyle « mekie para kazanır geçinirim, Ta » bil © zaman senin ile birlikte bulua namam, Fridrih ile pek güzel geçiniyör « duk. Haddi zatında gayet iyi bir ço cuktu. £ ı LArkası var) —a Ben de doğruca sizin yanmıza geti- ririm, — Fakat sâkın unutmayınız, — Merak cetmeyin ne içer- siniz? Birer bardak biya. Sahibi: A. Cemaledaln Saraçoğlu Neşriyat Müdürü: Macid Çetin — Basıldığı yer; (H. Bekir- Gürsoylar * ve Cemaleddin Saraçoğlu matbaası)