SAVI'A 4 ho. 190 e. balla) < SON İstanbula gelen pehlivanlar, nur köşkündeki dairelerde >dilmişti. O vakitler, Sultan “Aziz devrinden salma Beşiktaşta Köyiçinde br peh- ivan kahvesi vardı. İstanbula gelen eski başpehlivanlar ya, pehlivan kahvesini bildikleri için ada toplanmağa başladılar. Aliço, ahır ömründe Adalı ile ko- unu pay etmişti. Nihâyet Gelibölu üreşinde Adalı mâğlüb olmuştu. Fakat, Katrancı ile, Koca Yusuf le Aliço güreşini ayırd edememişti. Aliçonun, bilhassa — Koca Yusufa argı kini vardı, Onunla güreşini a- ird etmek istiyordu. Koca Yusuf da — Katrancı ile zıd H Her ikisi de biribirile güreşlerini yırd etmek istiyorlardı. Aliço, İstanbula * büsbütün başka ir kanaatle gelmiş sadı son larak Koca Yusuf ve Katrancı ile| ozunü pay elimişti. Aliço, Koca Yusufu, ve Katrancıyı la mağlüb ederek Adalı Halilin s asına ordu. | (* koymak isti Pehlivanlar, sarayı hümayun Mut- ağından çıkan bolca ve nefis ye - neklerle besleniyordu. Paraları da oldu. Hepsi bir örnek giyinmişelrdi. anda Trablusgarb - şalından dusşam ipekli - inden kumaş sarılı idi. Hepâi Jâciverd çuhadan si 1 elbiseler giymişlerdi. Ay; ugan yemeniler vardı. Sultan Hamid, verdiği bir emir ile ditün pehlivanları giydirmişti. Zaten | ah zich- darında stanbula, saraya gelen başpehlivan- arın adedi 5 kişiyi geçmiyor- l Aliço, Ihlarmur. köşkü dairesinde ski odasım bulmuştu. Öğle yeme - ini yedikten sonra Beşiktaşa kah - 'eye geliyordu. Petilivanlar ve peh- | tvan meraklıları da bu, kahvede top- anıyordu. Başpehlivanlar İstanbula geleli bir| hafta olduğu halde ne yapacakları | yelli değildi. Her kafadan bir sadâ Timisi şöyle söylüyordu: — Sultan Hamid, başpehliv: endi huzurunda güreştirecek. Bazıları — Benebi prensler -eldiğinden — heşpehlivanları onlar Şin geüiriiştir. Huzuürda yap- ırıp ecnebilere Türk pd.]ı* anlarını <östergceklir. Fakat, en doğrusu pehlivanları ge- n mizafir cenebilerin — karşısinda | üreşlireceği idi. | Her nedense günler geçtiği balde yadişah, bir türlü pehlivanları mü- abakaya çağırmıyordu. Ne yapıla -| ağı da kimse iüm değildi | Aliçonun cal çıkıyordu. nları ve misafirler e şlamiş- ». Aradan gün geçtiği halde saray- ian emir yoltu Halbuki, Şulton Aziz devri olmuş asaydı, yaverler, naren ları ge- e süretle hare- irirlerdi. Aliço, söylenmeğe sştı: — Abe, ne topladılar-bizi buraya ver. — Tehey!.. Kaz beslerler gibi bi iyorlar be?. — Ne yapacak is m be?. — İdmanımız kaçacak bet. — Hepten manda olduk be! Diğer pehlivanlar da sızlanıyordu. Zal böyle devam ededursun.. Sultan Hamidden ses sada yoktu. Yalnız, pehlivanların yemek tab- Aaları lebaleb dolu geliyor dolup bo- şalıyordu. 'Tam böyle yirmi iki gün devam i. Ne saraydan ve ne de hiç bir yerden ses sada yoktu. Artık Aliçonun, canına tak etmiş- j. Bir gün — pehlivanlarla — oturup derdlesirken şunları süyledi: — Abe ne olacak bu halimiz be?. Pehlivanlar cevab verdiler! — Büyüğümüz sensin usta?, Ne o- lacaksa git öğren?. - Dediler, amacaman Binaenaleyh - ihtiyat olmak üzere dört veş adım açıkta durmağı müna sib gördük. Mori — Korkmayınız, Diyerek parmaklığın önüne kadar yaklaştı. Ayılar bizi görür görmez homuydanmağa, aşağı yukarı gezin- meğe başladılar. Moris ayı avına, be- yaz ayının nerelerde — bulunduğuna dair uzun uzadıya tafsilâta girişti. Şimdiye kadar hiç ayı görmemiş - tim, Vâkıa köyümüzün papazı ara sıra ayı hikâyeleri söyler, ben de dinler idim amma yüzünü görmeğe muvaffak olamamıştın. Görülecek gey de değilmiş yat! Ağzını bir karış açıp müthiş dişle- rini gösterdikçe korkumdan titriyor- düm, Morisc: — Artık başka tarafa gidelim, Dedim. Kırk elli adım yürüdükten sonra Moris: — Burada fil var müsyö, Dedi. Morisin eli ile işaret etliği ta- “KEL ALİIİÇONUN | #abartarak koca eelile rafa baktım, Ayının dört beş misli bü yüklüğünde gayet iri siyah bir hay- “yan gördüm, Filin büyük olduğunu işitmiştim. Maamafih bu hayvan ayı- dan pek çok büyük olduğu halde par- maklık içine alınmamış, etrafı gayet z u: Sami BARAY mı—u:qu GÜ İREŞLERİ - | Pehlivanlar sıkılmıştı. Hepsi güre; bekliyordu. Bilhassa, — Aliço, Ko Yusüf, Katrancı kabına sığamıyor -| lardı LÂâf değil bu üç pehlivan kozlarını | huzuru hümayuünda paylaşacaklardı. | Her biri idman üzerinde idi. | Aliço, pehlivanların mümessili o- larak Yıldız sarayı— hümayununun daddesini" tutlu, Daha kapıdan içeri| gireceği zaman ağalar önlediler ve| sordular | — Ne istiyorsun?. Aliço, Sultan Aziz devrinde saraya istediği gibi girerdi ve saray kapıcı- | ları buyür ederlerdi Halbuki, şimdi kapıcılar onu ön-| lüyordu: — Kimsin, ne istiyorsun?. Diye soruyorlardı. Saray kapıcıları fan Aliçoyu önlemesi canını sıkmış- tı. Bunlar ne biçim adamlardı! Kendi ni tanımıyorlar mıydı? Aliço, iri gövdesini daha kapıcılardan birinin göğsüne dayandı ve: Abe, ne haldir bu be?... Ne is- 9. Ne önler durursunuz tiyeceğim be' be? Dedi ve kapıdı vut hass livanı Hele, şivesile bağıriy — Mori Gön!. ve yürüdü, Saray kapıcıları bulunan süngülü Arna -| tüfekçileri hep birden pe armışlardı. rnavut, hassa askeri kendi yordu: Aliço, cakalı Arnavud hassa aske- e mukabele etti: — Abe ne söyleniyorsun susak ağızlı be?, Kapı karışmıştı. Nöbetçi — yaverler odalarından dışarı fırladılar.. ma - beyin bir anda alt üst olmuştu. Çünkü, Sultan Hamid de sarayı hümayun kapılarında ciyarında bile tek sinek uçamazdı. Nerede kaldı da, Aliço gibi birisi yasak dendiği hajde saraydan. içeri | bulunsa idi. girmi Bir anda saray kapısında yaver- lerden ve hasas Arnavud tüfekçile- rinden bir grup türedi. Aliçonun etrafını almışlardı. Ali- çoyu —tanımıyorlardı. — Sultan Aziz devri adamlarından kimsecikler yok- tu. Devir tamamile değişmişti. Aliço, bağırıyordu: — Abe, nedir bu be?. — Efendimizi görmek günah mı- dır be?.. — Sultan Aziz devrinde bu, kapı- lardan gelip geçerdik be? etle Aliçoya sordu: — istediğiniz icabına bakalım... € ne istiyeceğim be!. Yirmi gündür kaz kümesinde yatar dururuz be!, Kimse'sormaz ne yapacağımızı be!, eyince, yaver şaşaladı. Cünkü, yaverin ne baş pehlivanla- rın gelişinden ve ne de Ihlamur köş- künde 'bulunan pehlivanlardan — ha- beri yoktu. Yaver, Aliçoyu muhacir zannetti. İstanbula gelen Rumeli Muhacirleri- nin bir elebaşısı olduğuna hükmetti ve sordu: — Nerede alıkoydular si — Abe bilmez misiniz be?. — Ne bilelim biz.. sen, söyle şimdi emredelim çıkarsınlar.. Deyince, Aliço, sevinerek: — Abe Ihlamur köşkünde be! Dedi. Yaver, büsbütün bayretlere düş - müştü. Ihlamur köşkünde muhacir lerin ne işi vardı. Orası sarayı hü - müştemilâtından bir daire ne ise söyleyiniz.. ? mayun idi. Yaver, yanlış anladığına hükme- derek: — Baba, neresi dedin? — Ihlamur köşkü bel, Bunun üzerine yaverler biribirleri- ne bakkıştılar. İçlerinden biri akıllı çıktı. Yerin tarifini istedi. (Arkası var) alçak bir duvar ile çevrilen bir b: çeye başı boş olarak saliverilmişti. Morise: — Bu hayvan adama salmaz mı? Dedim. * — Hayır mösyö fil insana pek ça- buk alışır, Dedi, Binaenaleyh ağzının iki tara- fından uzanan gayet iri kalın dişleri görüp de filin zararsız olduğunu söy- lemek kadar münasebetsizlik ola - maz! Moris sarhoş olduğu için söy- lediğini bilmiyor idi, Kılavuzun: — Yaklaşınız, yaklaşınız. Pek se- vimli bir hayvandır. Teklifine muvafakat edecek bu- dalalardan olmadığım için: — Hacet yok! Uzakdan gördü; müz kâfi. Şimdi de başka tarafa gi- delim, Dedim Moris: — Siz bilirsiniz, Diyerek ilerilemeğe başladı. Kü- Çük bir havuzun kenarında gayet u- zun gagalı bir kuş nazarı dikkatimi celbetti, Kılavuza: — Bu ne kadar büyük leylek? Dedim. — Lâkin mösyö bu kuş leylek de- | etmek "ki pavyon yine Keresteci İzzet -| gp Bildir, Deli Şehzade Yusuf izzeddin | höyete iltihak edecekti. bey de Cinnet hatindeki Osmanlı veli- ahdi Yusuf İzzeddin efendi işte böyle bir cemmigafir ile güya inkonyito Viyansya gidecekti! irazam Ahmed — Muhtar | paşa teşyi ve veda için vapura gelmişti. Vapurda kendisi ya- nında bulunduğu esnada - veli- ahde bir akse geldi. Efendi kamaradan — fırlayıp | da kendisini denize atmak iste- | di. Muhtar paşa zorla tuttu; adam çağırdı. Gelenler rahat durmıyarak teşebbüsünü tekrar istiven veliahdi müşkü- lâtlâ zaptettiler. Muhtar pa: — Aman, bunu kat'iyen yal- nız birakmayınız. Başımıza - bir felâket getirecek! ihtarında bu- lundu. Yusuf İzzeddin efendi sıkı nezaret altında Viyanaya götü- rüldü. Bristol otelinde keresteci İzzet efendi namı altında kayd- edildi. En meşhur asabi ve akli has- talıklar mütehassısı — doktor Schlesingerden gün istenildi; e- fendinin asabi buhranı .şiddetli olduğu için bir an evvel muaye- nesi rica edildi. Noye Freye Prese gazetesinin bir muhbiri otele geldi. Hasta- nın kim olduğunu iyice bildiği anlaşılan muhbirden bunu ga- zeteye geçirmemesi temenni e- dildi. Gazete veliahdin - Viyanaya vüsulünden bir kaç gün geçtik - ten ve doktor Schlesinger tara- fından muayene edildikten Son- ra Yusuf İzzeddin efendinin ha- va tebdili için Viyanaya gelmiş bulunduğunu yazdı. Doktor Sehlesinger — evvelâ kan, idrar tahlilleri yaptırılma- sına lüzum göstermişti. Bun- lar yapıldıktan sonra hasta doktorun muayenehanesine gö- Ürüldiş Deliene eçi Üz zet efendi diye kaydettirildi. Schlesinger kapıya geldi. — Buyurunuz altes! , Diye istikbal etti. Yusuf İz- zeddin elendiye refakat eden A- zaryan efendi şaşırdı: — Hastamızın adı Keresteci İzzet efendidir! Dedi. Doktor: — O yeni takılan ismi. Asıl hüviyetleri ise malüm.. cevabını verdi. Sonra uzun, uzun mua- yene ve tedkike başladı. Şle - zinger hastanın Viyanadan 85 kilometre mesafede, altı yüz küsur metre irtifada hava teda- visine mahsus Semering sayfi- yesinin yanında (Edlach) sa - natoryomuna götürülmesini tav siye etti. Eğlach'da ancak 26 ev vardı. Buradaki otelin bir kısmı ile i- efendi namına isticar edildi; mekülât vesair hususat da pa: zarlıkla kararlaştı. Yusuf İzzeddin efendi otomo- bil ile, maiyeti ve eşya trenle gittiler. BEdlach'da yerleştiler. Doktor Şlezinger haftada iki defa gelip hastayı bizzat muaye- ne edecekti. Sanatoryomun dok toru Konridi müdavi tabib ta- yin ederek kendisine lâzımgelen Vesayada bulunmuştu. Tedavi ücreti olarak haftada 50 Fransız altını verilecekti. Doktor Şlezinger ,nümunesini Yusuf İzzeddin efendide gördü- ğü Osmanlı hanedanı için: — Bunlar da tıbkı bizim Habs burg hanedanma benziyorlar. Bu aile de bitmiş! Hükmünü verdikten sonra: — Bu irsi bir hal! Yazık! Bu zavallıya ne yapılsa kâr etmi- yecek.. demişti. Efendide hastalık, buhran gittikçe şiddet kesbediyordu. (Arkası var) Bir çalgıcının seyahati — Ya nedir? — Buna pelikan kuşu derler. — Öter mi? — Yok, büyük kuşlar ötmezler, ba- pkı leyleğe benziyor. tıniz ha mösyö! Ley- lek gayet ince bacaklı uzun boyun - du olur, — Kırk sene o incelikte kalmaz ya? Seneden seneye büyür bacakları kalınlaşır, Semizlikten boyununun u- zunluğu, inceliği kaybolur. — Belki, fakat dikkat etmiyorsu - puz? Hayvanın boynunun altında sa- rı bir kese var, Leylekte yoktur, Dikkat ettim, Hakikaten gagasının altında tütün kesesine müşabih bir torba var idi. Moris daha ziyade taf- silâta girişti. — Bu görmüş olduğunuz kesenin içerisi yedi sekiz kilo su alabilir, Bu-, SAÂDİ YAVE OKKE No. 270381 No. 270396 Satılık Adresi chı ( ıkan Pla.ddr ve AZİZE TÖZEM ODUNCULAR SADİ YAVER ATAMAN YRAYADAN İNER AKREB oyun h: YARİM Emlâk ve Eytam bankasından R ATAMAN KALI HACERİM Çankırı Varyanti ÇITIRDAK Kastamonu Vary enkaz Esat No. Kiymeti — Depozltosu | 435 Eyüp, Bahariye cad. fıçı imalâtha- 36.— 720 nesindeki enkaz 1428 Ortaköy, Portakal arkası sokağı 27 292— 46.40 'No. lu hane enkazı r 1445 'Taksim, Su deposu arkasındaki ga- » 4T— 940 faj binasının bahçesindeki enkaz yazılı mahallerdeki enkaz açık arttırma süretile satı- “Yukarıda adre: lacaktır. Yhale 25/11/1940 pazartesi günü bedeller mukadder kıymeti tecavüz ettiği pey akçesi yatırılaca tar. İsteklilerin fazla tafsilât almak ve pey akçesini yatırmak üzere banka- mız emlâk servisine müracaatları. İnhisarlar U. Müdürlüğünden 1 — Şartnamesi mu 'nam ve hesabina pazartfila satın JI — Pazarlık 20/X1/1940 çar zam ve Mübayaat çubesindeki alim komisyonunda yapılacaktır. JI — Şartname sözü geçen şubeden parasız alınabilir. IV — İsteklilerin pazarlık için cekleri fiyat üzerinden 9 7.5 güvenm na müracaatları. «10463> ince 130 bin aded yüzlük tuz çuvalı mütcahhidi lnacaktır. 'at ondadır. Müzayedede teklif edilen takdirde yüzde yirmi nisbetinde «827> <10665> amba günü saat 14 de Kabataşda Leva- tayin olunan gün ve saatte teklif ede- ne paralarile birlikle mezkür komisyo- ÇIRÇIR SUYU — Sahipleri yeddile Beyoğlunda İmam sokağında GERaaana — SÜnlük tazc olorak satılmaktadır. — eee | | 18 No. da-deposunda | POLİSDE | Gene Bir fırında eksik ekmek bulundu Belediye zabıtasının yaptığı sıkı kontrollere rağmen bazı fi- rınlarda hâlâ eksik ekmek gö - Tülmektedir. Nitekim evvelki gün de yapılan ıgon;mıde Küçükpazarda ğ&m ü Gencerin fırınında 203 kllo ek - sik yezinli ekmek görülerek mi sadere edilmiş ve' fırın sahibi hakkında ceza zabti kesilmiştir. Elini makineye kaptırmış Eyüpte Gümüşsuyu mahalle - sinde Cami sokağında 4 numa- ralı evde oturan 19 yaşındaki Hasan oğlu Mükerrem evvelki gün çalışmakta olduğu Feshane fabrikasında elini makineye kap tırmış ve parmaklarını kestir - miştir. Yaralının tedavisi yapıl- mak üzere hastahaneye kaldı - rılmıştır. Bir çocuğa çarpan taksi şoförü yakalandı Beyoğlu Yeniçarşıda aşçı çı- raklığı yapan 12 yaşındaki Ce mal dün İstiklâl caddesinde bir taraftan diğer tarafa geçerken 1186 sayılı otomobil Ççarparak muhtelif yerlerinden yaralamış ve suçlu şoför yakalanmıştır. Tahkikat yapılmaktadır. Belediye çezasına uğrıyanlar Belediye nizamatına muhalif hareket edenler hakkında sıkı ve şiddetli kontrollere ve ceza verilmesine devam edilmektedir. Bu neviden olarak evelki gün 21 şoföre muhtelif suçlardan do - layı para cezası verilmiş ve yü- Tüyen tramvaylardan inip bin - mekte olan 20 kişiye de para cezası kesilmişti 'nün için bu hayvana saka kuşu da derler. — Nereye? — İstediği yere. * — Çok tuhat! Moris bizi çokdan anlamıştı. Frid- rih daima ihtiyat ile hareket ediyor. Bir münasebetsizliğe meydan verme- mek için gayet az konuşuyordu. Bu garib kuşu epeyce — seyrettik. Moris: — Bu gibi ehemimyetsiz şeylerle çok vakit-geçirmiyelim, Daha görü- lecek neler var! Haydi yürüyünüz Mösyöler, Dedi. Epeyce yol yürüdük, Büyü - cek bir kümesin içerisinde — tovuk, kaz, ördek ve emşali hayvanatı ehli 'yenin her cinsinden mevcud idi, Mo- Tisi ADLİYEDE | Hapishane müdürleri değişiyor Nekâletten İstanbul müddei - | umumiliğine gelen bir emir ile İstanbul cezaevi müdürü Reşid aykalın Artvin vilâyeti tevkif ve cezaevi müdürlüğüne naklo- lunduğu; ve ondan inhilâl eden yere Üsküdar tevkif ve cezaevi | Müdürü Hüsnü Konukçunun ta- yin edildiği bildirilmiştir. Üskü- dar cezaevine ise taşradan bir zat getirilecektir. İTHALÂT ve İHRACATÇI Müesseselerin - Nazarı Dikkatine Bağdad, Basra yolu ile dünya- nın her tarafına müsaid şeraitle her türlü eşya nakliyatını deruhde eder. Büro ÇAKER YAZAROĞLU Galata Karaköy Sermet han 'Telefon! 41773 ZAYİ — İstanbul 15554 Ve 9194 sayılı beyannameleri- nin makbuzları zayi olduğundan ye- nilerini alacağımdan eskilerinin hük- Gümrüğünün mü yoktur. Çok Kıymetli Pırlanta tek taş küpe, bilezik - 14/11/1940 da Bedesteninde satılacaktır. Emek Ambarı yüzük, Sandal Askerlik işler! ŞUBEYE DAVET Fatih Askerlik şubesinden: Sınıf 8 hesab memuru Mehmed Kâmil oğlu Ahmed Tevfik (2424) in acele şubeye gelmesi, — Bakınız şu kırmızı gagalı hay- vana. Şimal horozu. Buna benekli tavuk da derler. Demek istedi ise de ben: — Aftfedersin mösyö Moris! Bizi hiç bir şey görmedi mi zannediyor- sun? Artık tavuk ile kazı bilmiyecek 'ne var? Deyince herif susmağa mecbur ol- du, biraz daha yol yürüdük, Moris: — Hah asıl görülecek hayvanalı vahşiye burada, Dedi. Elile sol tarafimızdaki üstü kapalı, bir katlı gayet uzun bir binayı gösterdi, — Burada ne var? Dedim, — En vahşi hayvanlar. vabını verdi, ben tekrar sordum: Tilki, çakal falan mı? Lâkin mösyü tilki ile çakalın, lsı mi olur? 10 ERİNCİTEŞRİN 1940 para ya- tırmakla yalnız para biriktirmiş olmaz, ayni zamanda taliinizi $ de denemiş olursunuz. Keşideler; 4 Şubat, 2 Ma- yıs, 1 Ağustos, 3 İkinciteş- rin tarihlerinde yapılır Kumbaralı ve kumbarasız hesaplarında en az elli li- rası bulunanlar kuraya dahil edilirler. SS KNT ZI — — Tei e K vöR5 Devlet Demiryolları İlânları Muhammen bedeli (1797) lira olan muhtclif cins, mikdar Ve eb'adda (11) kalem manometre ve oksijen - tüpleri için iki , kademeli tazyik al- çaltma vantili (156/11/940) cuma günü saat (10.45) on kırk beşte Haydarpa- şada gar binası dahilindeki komisyon tarafından açık eksiltme usulile satın alınacaktır. Bu işe girmek istiyenlerin (134) lira (78) kuruşluk Mmuvakkat temin nat ve kanunun tayin ettiği vesaiklebirlikte eksiltme günü saatine kadar komisyona müracaatları lâzımdır. Bu işe aid şartnameler komisyondan parasız olarak dağıtılmaktadır, Sleğ (10361) / S AETİM B .. . ç i Muhammen bedeli “(907) lira (50) kuruş olan 330 âded yolcu vagonları muslukları için pirinçnikelâjlı mayı sabunluk (27/11/1940) çarşamba günü saat (10.45) onu kırk beşte Haydarpaşada Gar binası dahilindeki komis- yon tarafından açık eksilime usulile satın alınacaktır. Bu işe girmek istiyenlerin (68) lira (7) kuruşluk muvakkat teminat ve kanunun tayin ettiği vesaikle birlikte eksiltme günü saatine kadar kos misyona müracaatları lâzımdır. Bu işe ait şartnameler komisyondan parasız olarak dağıtılmaktadır. | (10667) İstanbul Nafıa Müdürlüğünden: 2/12/1940 pazartesi günü saat (15) İstanbul Nafia Müdürlüğü Eksiltme komisyonu odasında-(26712) lira keşif bedelli İstanbul Topkapı sarayı tami. Fafi kapalı zarf usulile ek$iltmeye konulmuştür. ı Mukavele, Eksiltme, Bayındırlık işleri genel, hususi ve fenini şartname- leri, proje keşif hülâsasile buna mütteferri diğer evrak dairesinde görü- Jecek j Muvakkat teminat (2004) liradır. İsteklilerin teklif mektupları ve en az bir taahhütte (20000) — liralık bu işe benzer iş yaptığına dair idarelerinden alınış olduğu vesikalara isti. naden İstanbul Vilâyetine müracaatla eksillme tarihinden tatil gün- leri hariç (3) gün evvel alınmış ebliyet ve 940 yılına ait Ticaret Odası vesikalarını havi kapalı zarflarını 2/12/1940 pazartesi günü saat 14 de ka- dar İstanbul Nafia Müdürlüğüne vermeleri lâzımdır. (00472) — / aaenma e e em n ee DEKİZ LEVAZIM SATIH- ALMA KOMİSYONU İLÂNLARI Çelik Tel Halat Alınacak 2 ilâ 16 m/m kutrunda muhtelif miktarda 16/2. Teşrin 1940 cumartesi günü saat 12 de pazarlıkla çelik tel halat alınacaklır. , İsteklilerin belli gün v& saatte Kasımpaşada bulunan komisyona mü- racaatları. «10680> 1 Sahibi: Basıldığı yer: (H. Bekir Cürsoylı A, Cemaleddin Saraçoğlu — Neşriyat Müdürü: Macid Çetin ve Cemaleddin Saraçoğlu maibaası) kalınlıklarını defa köyümüzdeki rahibin sekiz on| Herkes girip çıkıyor. Kimse » tavuğunu yemişti. Vahşi değil de| muyor. ç Dedi. Naçar herifin dediğini yap « tık, Kafesin önü kalabalıklaştı. Bes nedir? — Öyle amma şimdi görecek oldu- Bunuz hayvanlar bir sürü koyunu| nim de yavaş yavaş cesaretim yerine birden yiyebilir. Tavuğu biz de yi-| geldi. Bir kaç adım kalmcayı kadar yyoruz, Vahşi addedilemeyiz ya? kafesin önüne sokuldum. Hayvanlan rın üçü de ayakta dolaşıyorlar. Kens dülerini seyre dalanlara ara sira Bözm lerini, ağızlarını açıp homurdanyors lardı. Aman ne dişler hele ayaklarındakl tırnaklar! Bereket versin bu hay- — Fakat pişirdikten sonra yiyoruz. — Doğru amma tilkinin mutfak kımı olsaydı o da pişirir idi, Siz ge- liniz de görürsünüz. Dedi, Binanın iki üç kapısı var idi. Bir çok seyircilerin girip çıkmalarına nazaran içeride hakikaten şayanı te- maşa şeyler bulunduğu anlaşılıyor - du. Ne ise içeri girdik. Morisin sözü doğru imiş, İçeri girer girmez tam karşısına isabet eden demir parmak- lıklı bir mahallin içerisinde şekli ve rengi kediye müşabih fakat kedinin elli misli büyüklüğünde Korkunç üç hayvan görünce kapıdan dışarı fır - lamağa - niyetlendim, — Pridrihde de cesaret kalmamıştı. Mori: in böyle olmaz mösyüler, pa- yazık değil mi? Bu hay- vanları görmeden savuşmak pek mü- nasebetsiz-olur. Alelhusus bunlar in- sana dokunamazlar, Parmaklıkların| vanlar fil gibi meydanda bırakılma« mış idi, Yoksa günde bir kaç kişi he« lâk etmeleri muhakkak idi. / Morise: — İyi ki bunları parmaklık dahili ne almışlar, Dedim. — Moris: — Elbette mösyö, bunlara kaplan derler. Gayet vahşi hayvanlardır. Dedi, Daha bir çok - tanımadığımı hayvanlar da vardı. Kaplanlardan birinin parmaklığı kırtp dışarı fırla- ması ihtimali aklıma geldi, Fridrihe: — Haydi, haydi! Şuradan savuşa lm, , (Arkası var)