YENİ SABAH K —& S0N iyle herif!. Nasıl geldin?. Aliço, karısını kızdırmak — ve onu yletmek gülmek için cevab verdi: — Berabere kaldık karı., Dedi. Vay sen misin bunu söyliyen, der- hal elindeki sopa ile üzerine hücum : Ve bağırdı: eni gidi domuz seni.. üste ka- Şimdi de eli boş ra öküzü de yedin, geliyorsun öyle mi? A n ka ce, sopayı tutt n görün- rabaların kaya varâ Öteki elile a rkasını gösterer — Abe, telâşlanma be karı!, Tehey! 'a öküz bel, de cebine attı. Mendile baj ladığı altınları çıkardı. Arabanın ke- nar tahtalarıa vurarak — Abe, işte altuncazlar da be!. — Abe karı.. sen yirmi altı senede beni mağlüb olmuş gördün mü be? Diy& söylendi, Aliçonun kavısı sü- kün bulmuştu. Hemen — arabaları'n koşarak bağlı öküzü çözdü. k başlad söyleniyordu. Benim ka- gütmeğe Kendi kedine — Güzel öküzmüş bel, iyor be! tı. Çocuklar, köy düğün geçirdi. Sabaha ülünüp oyandı. İhtiyar Aliço da haz duymüst dali gibi bir memişt Ahır ömründe A- vana küçük düş- Rümi üç yüzon senesi idi. Daha Koca Yusuf Avrupaya gilmemişti. oca Yusufun iyi sıraları idi. Adalı Holil ve Katrancı da en iyi sıraların- da bi ortadan iki n ve pehlivan- | çıka: n Sultan Hâmid, güse; dardan Sultan Hamid, gelen ecnebi mi firle: pehlivanlarını — gi Fakat, ortada pehlivar: yok | yılmıştı. İ termek sultan — Azizden - sönra, mid pehlivanları köylerine yollamıs?tı.âürditdridridri. dri dr yr yollamıştı. Sultan Hamid, mabeyii Şırdı ve şunları söyledi: — Pehlivanları — toplamak lâzım.. re yapmalı?.. Mabeyinci cevab verdi: ahım pehlivanların hepsi ve Rumeli vilâyetlerin- » Vali ve kumandan- | verilirse iş hallolunur. Sultan Hamid düşündü vı — Ben, Sultan — Aziz merhumun baş pehlivanlarını istiyorum.. ondan sonrakiler de varsa 'onlar da gelsin- cisini ça - ere telgraf çekildi. Aliço, Mal- karada bulunuyordu. Korucu idi. Ka- vasoğlu Koca ibrahim Vizede bulu- huyordu. Fakat, Valiler ayı, F Kavasoğlu — ihtiyarlamıştı. liçoyu, Adalı Halili, Katran- a Yusı istem pehlivan- iydirip kuşatıp ceplerine de bi- rer mikdar harçlık vererek İstanbula yolladılar. Aliço, elli altı yaşında idi. Yani Sultan Hamid'n pehlivanları çağır- nası Gelibolu güreşinden sonra ol- muştu. Aliço, idman üzerinde bulu- auyordu, « ; İkinci Sultan Hamid, güreşden, gü- eşçilerden senelerce uzak kaldığı halde böyle birdenbire pehlivanları ağırması herkesİn nazarı dikkatini elbetmişti. — Sultan Aziz cennetmekânın baş yehlivanlarını getiriniz. eyinci gaşırmış- in tahttari in- at ettiği gündenberi pehli- | arlardan neiret etmişti. ultan Hamid, Sultan Azizin Ğ bir pehlivan öldürüldüğüne ani İdi, Sullan Aziz, pehlivan olduğu ve, asile ELALİ ÇONUN — GÜRE pehlivanları himaye edip senelerce sarayı hümayununda beslediği halde nihayet kendisinin pehlivanlar fından öldürülmesi müvesvis — olan Sultan Hamidi büsbütün ürkütmüş tü. Sultan Hamid, çok mütecessi: ürkekti. Fakat aslen korkak bir a dam değildi. Hâdiseler ürkek etmişti. Sultan Azizin katli, Sultan Hamidi büsbütün ürkütmüştü. Sarayı hüma- yun kapılarını sıkı bir kontrol altına aldırmıştı. Halbuki, Sultan rayı hümayun çok onu Aziz devrinde s serbestti. Padişal hemen halk ile daimi temasda idi. Kâğıdhaneye, Çırpıcı çayırına, - Bü- kdere, Beykoz — kasrına — giderek halk içinde, horoz dövüşü, koç vu - ruşturması, pehlivan güreşleri ya - pardi. Sultan Hamid, bu gibi nümayişler- den, gezintilerden — tamamile — uzak kalmıştı. Bunun bir çok — sebebleri vardı. Sultan Hamidin pehlivanları çağı ması kendi arzusundan ziyade gelen cenebi prenslerine — bir gösterişden ibaretti, Aliço, Sultan Hamidin — kendi: çağırmasına taaccüb etmiştir, Çok fukara düşmüş olan Aliçoy; lişahın çağırması yaramıştı. Çün- ni çoyu giydirip kuşatmıştı. Sonra da yüz altın harçlık vermişti. Bercket versin Aliço, Adalı Hatil güreşi dolayısile besiye iş, Ge- libolu güreşindenden yeni çıkmış va- ziyette idi. Tam formunda bulu, yordu. Aliço, kisbeti»kaptı, omuzuna vur- du, İstanbul yolunu tuttu, Aliço gibi İstanbula bir çok pehli- vanlar gelmişti, Hep başpehlivanlar toplamıştı. (Arkası var) İ adyoProgramıl 9/11/1940 CUMARTESİ 8.00 Program ve memleket ayarı 8.03 Müzik: Hafif program (PI.) 8.15 Ajans haberleri. 8.30 Müzik pragramının (PL) 8.50/9.00 Ev kadını - Yemek listı 13.30 Program ve memleket saat ayarı, 1333 Müzik: Saz taksimleri zeybek havaları. (PL.) 13.50 Ajans haberleri. 14.05 Müzik: Köy türküleri (Pl.) 14.20 Müzık: Riyaseticümhur ban- dcsu (Şef: ihsan Künçer) 15.00 Ankara sonbahar at yarış - ları tahminleri 15.10/15.30 Müzik: Hatif (PL) 18.00 Program ve memleket saat ayarı, 18.03 Müzik: Radyo caz orkestrası (İbrahim Özgür idaresinde) 18.40 Müzik: Sahil oyun havaları ve muhtelif türküler. 19.00 Konuşma (Günün meseleleri) 19.15 Müzik: Seçilmiş saz eserleri. 19.30 Memleket saat ayarı ve ajans naberleri. 19.45 Müzik: Fasıl heyeti, 20.15 Radyo gazetesi, 2045 Müzik: Beraber Ve tek şar- kılar. 21.15 Konuşma (Biblioğrafya) 21.30 Müzik: Radyo salon örkes tcası (Violonist Necib Aşkın idare- sinde) 22.30 Memleket saat ayarı, Ajans haberleri; Ziraat, Esham - Tahvilât, Kambiyo - Nukut Borsası (Habel ler.) 22.50 Konuşma (EBcnebi 'Yalnız kısa dalga postasile) 22.50 Müzik: Cazband. (Pl.) (Saat saat devamı ve gololar dillerde- 23.10 a kadar yalnız uzun dalga ile). 3.25/23.30 Yarınki program ve kapanış. ivne valisi pdişhın emrile Ali- | Deli Şehzade | Yusuf İzzeddin | (Baş tarafı 2 inci sayfada) — Beni bunlarla öldürecek - ler! Aman bunları denize atın! dedi. Hamal ve mavnacılar - baba- mın bu emrine iptida ehemmiyet vermediler. Fakat ısrarı üzeri- | ne haremağası Ferhad ağa kar- aları denize attırdı.) övvelce de yazdığımız — gibi Yusuf İzzeddin efendi babasının | müntehir — olduğunu kat'iyen | mukar idi. Biraderi ise babasının katledildiğini eder ve: Abdülmecid efendi iddia babamızın intihar | Bilmiyor - ki| Müntehir bir padişahın oğlu sal- tanat hakkından mahrum kalır! | Derdi, | Abdülmecid efendinin bu sö- | zü gösterdiği kanaatin hiç de| samimi olmadığına ve bunu “maslahat icabı,, ileri sürdüğü- ne delâlet ediyor. Osmanlı hanedanında Kanu- niden sonra ve Sultan İbrahim- el eski tabirle “Şaribül t sultan Se- müfrit derecede Murad, ünva- den ev | leyi ven nehâr,, m şehvete ü lim, düşkün nına bir tırılmış olduğu halde Osmanlı hanedanında ilk defa korkak- lıkla tavsif edilmeğe liyakat ka- zanan üçüncü Mehmed, sara - yında katlettirdiği Derviş pa- Şanın ölüsünü eliyle hançerle- mek gibi bir kahramanlıktan (!) daha doğrusu bir cellâtlıktan çekinmiyen Tafracı Birinci Ah- med, Deli Sultan Mustafa, kan ve dehşet içinde büyüdüğü için kana susamış bir kaplan halini alan dördüncü Murad gibi tip- ler görülmüştü. Sultan Abdülâziz eslâfından bu Sultan Mustafa gibi deli, Sultân İbrahim derecesinde ka: çık, halefi Beşinci Murad gibi delirib sonradan akla avdet et- miş olmadıktan başka gene es- lâfından ikinci Süleyman, İkinci Ahmed, hususiyle dördünc Mustafa gibi âcizler ile nisbet e- dilemiyecek derecede zekâ sa- hibi idi; bunda şübhe edilemez. Onu kaybettiren gurur ve a- zameti, bir de Âli paşanın ölü- münden sonra Mahmud Nedim paşaya kapılarak içinde yuvar- landığı gafleti olmuştur. Dördüncü Sultan Muradın hunrizane şiddeti yüzünden Os- manlı hanedanının biricik ferdi kalan kaçık Sultan İbrahim ken- disinin dediği gibi “bir haneda - nın başı,, olmuştu. Böyle bir baştan gelecek olan- ların çoğunda da elbette az, çok tereddi emareleri gözükmemek tabii mümkün olamazdı. Osmanlı sarayına çoğu Kaf- kasyadan gelmiş genc, kuvvetli disiler olmasaydı, Sultan İbra- himden sonra hanedandan birin- ci Sultan Mahmud, birinci Ab- dülhamid, üçüncü Selim gibi mutedil şahsiyetlerin bile çık- Ması istibad olunurdu!, (Arkası var) ı TİYATROLAR l (D *& tiyatrosu temsilleri Tepebaşında Dram Kısmında 9/11/1940 cumartesi günü akşamı saat 20 - 30 da BİR ANA İstiklâl caddesinde Komedi kısmında Cumartesi gündüz saatl14 de ÇOCUK —OYUNU 9/11/1940 cumartesi günü akşamı saat 20 - 30 da DADI Her tarafa otobüs vardır. üncü Eğri fatihliği,, yapış: Divanı lügat - it- Türk tercemesi münasebetile smmener ea Yazan : Halbuki siz elimizde bulunan def- terlerinizden birinci defterin (7) inci sahifesinin altında (işbâ) kelimesine «uzatmak demişsiniz. İşte yanlış bu- dur: İşbâ uzatmak değil, harfi, kalın | Ve tok sesle söylemekti —- 14 — «Gömeç kelimesini niçin (kömeç) şeklinde yazdınız?> - diye $ ve «bu kelime bizim bildi yumuşük (8) iledir cam sizin bildiğiniz türkçe ile değil (Divant Lügat), en ufak bir eser dahi dilimize çevrilemez. Ben bu ci- heti tercümemin ba: söylemiştim. Burada yok. ski türkçede ve bugün bile doğu vilâyetlerimizin bazılarında - kelime- nin başındaki (k) harfleri hep sert - tir; bunlar batıda yumşamıştır. —e Ben (17) inci sahifede «elif sakin olmadığı için> demiştim. Bu da bir hata Hocam, elifin sakin bir harf olduğunu eskiden (Karabaş tec- vidi) okuyanlar bile bilirlerdi. Bunu yanlış saymanız numarayı kabart - mak için olacaktır. —20 — Bu Mmaddede şöyle diyorsunuz «keldi, keltirdi ne için sert kâfla ya- zılmiş. Bugüne kadar havas ve avam bunları yumuşak kâfla kullanagel - mişler imiş.> Yukarıda (Kömeç) kelimesinde an lattığım gibi eski türkçede ve bugün bile doğu türkçesinde kelime başı daki (k) harfleri hep serttir. Onun için böyle yazdım. Hocam siz hâlâ (avam ve havas) diyip —duruyorsunuz. Artık bugün böyle şeyler yoktur, bir tek Türk ulusu vardır; işte 6 kadar.. K egi Evet hocam bu maddede haklısı- niz. Dediğiniz gibi burada ufak bir haşiye verilse fena olmazdı. Fakat bu gibi küçük şeylere haşiye Vvermeğe kalkışsa idik kitap haşiyelerle do - lardı. rülüyor imize göre buyuruluyor Ho tekrara lüzum imiş. Zidla (23) üncü şahifenin (18) inci satı- rında (bununla beraber kelimelerin başiyle sonu göz Bnüne alınacaklır) demişim ve böylelikle yanlış mana vermişim. Bundan başka tarapça ke- limenin başındaki (r) harfini gör- mmemezlikten gelerek arapça kelimeyi (aynen) gibi okuyup göz önüne alı- nacaktır) anlamı vermişim. Bu ne garib hata imiş. Asıl garip olan şey'sizin bu 'ta şekline sokmuş olmanızdadır. Ben (raayna) kelimesini ne (aynen) şek- linde okudum; ne de (ayniyle) mana- S1 verdim. Tercüme — meydandadır. Ben Basma nüshadaki ufak bir diz- me yanlışını göz önüne alarak keli- meye (göz önüne almak) anlamı ver dim; bunda da çok doğru hareket et- tim, (Lisan-ül-Arab)' cilt (19), sahife (43), satır (6) da râaytühu, Tahı tühu) diyor ki tamamiyle bizim ver- diğimiz manadadır; inanmazsanız ba- kınız Kamus tercümesi cilt (2), sahi- fe (537), satır (17). Lügat kitablarında bu kelimenin tefekkür, teemmül basiret — göziyle bir işin hakikatine bakmak anlam- ları bulunduğu görülmektedir. Onun için biz de bunu (göz önüne almak) söziyle tercüme ettik ve çok doğru yaptık. Üstadım: Dahası var. Ayni defte- rinizin (15) inci sahifesinin (19) un- cu satırında siz bu cümleyi ekelimele rin başiyle sonunu gözettik> diye tercüme etmişsiniz. Halbuki bu gibi yerlerde (gözet - mek) kelimesi - kullanılmaz. — «Göz önüne almak> denir, Bundan başka z burada (riayet) kelimesine mana BESİM ATALAY -ö gicinda dabri | nüshadaki (Raayna) kelimesinin yan lış var olduğunun - evvelce - farkına namışsınız; ve yalda tercüme et- Mişsiniz. Biz bunun farkma vararak (Mürâat) manası verdik ve kelime- nin (Râ ayna) olduğunu — gördük. Yazma nüshada kelime doğru olarak (Râ ayna) şeklindedi Üstadım, ben Divanın gerek a nüshalarındaki ve önemli yanlışlıkları ? ter- de görüldü, birer ile düzelttim; bunu kimse yap- yapamamıştır. Müsaadenizle burada bir şey daha söyliyeceğim. Siz yukarıda «bilme - mezlikten gelerek> diyorsunuz. Ho- cam bu sözde ufak bir yanlişlık var- dır. Ş. Sami Bey «bilmezlik» demeli diyor. Lâkin sebebini söylemiyor; 0- nu da ben söyliyeyim; Bu kelimede- ki ilk (me) nefi için ise bir de iki nefi edatı birleşe edat, masdariyet edatı ise, masdariyet şeklinin bu anlamda kullanıldığı yok tur. Her ne kadar bir takım hoyrat- lar «bilmemezlik» öğrenmemezlik derlerse de böylelerinin dili, dil bil- ginlerince senet olamaz, —23) — Bu maddede (zikt) kelimesine verdi ğim manayı tenkit ediyorsunuz. Bu aramızda bir görüş farkından başka bir şey değildir. Müellifin «söylenmi yen sıfatlar» dedikten sonra bunları söylemesi ne yolda yorulabilir? Asıl tenakuz buradadır. Bence bu gibi yerlerdeki (zikr) kelimesi sizin bil- diğiniz üzere (söylemek) manasına değildir. Belki anmak — ve tanımak Manalarınadır. Başka türlü tenaküz kalkamaz. Ni- tekim arapçada bu kelimenin ilk ve asıl manası (anmak ve tahattur) dür. (Tac - ül - arus), (lisan - ül - arab) (akreb - ül - mevarid) gibi büyük kaynaklar (zikr) kelimesi için evve- lâ bu anlamı göstermektedirler, Doğu dillerini iyi bilen İngiliz Jügat, (Redhouse) dahi (hatır, zihin, yad, hatırlama, hafıza, anmak) anlamla- rına almaktadır. Bundan (12) sene evvel (Divani lügat) te bulunan Türk dili grame- rine ait bahisleri toplıyarak tercüme elmiş ve (Türk dili kuralları) adında bir kitap çıkarmıştım. İşte orada ve bu bahiste (zikr) kelimı mek anlamına — almış elinizde varsa lütfen bakınız. Fakat sonradan bu manayı yerinde ve doğ- ru bulmadım, Divan tercümesinde ğünüz şekilde aldım. Çi aksi halde müellif büyük bir tena- kuza düşmüş oluyordu. Müellifin bu- rada maksadı «sıfat olarak, tanın - miyan, yani kıyasi olan sıfatları bil- dirmektir. P İTHALÂT ve İHRACATÇI Müesseselerin Nazarı Dikkatine Bağdad, Basra yolu ile dünya- nin her tarafına müsaid şeraitle ma ve gerek basn büyü ü Üüzere im: elime her türlü eşya nakliyatını deruhde eder. Büro ÇAKER YAZAROĞLU Galata Karaköy Sermet han Telefon: 41773 DAVET İstanbul Müddeiumumiliğinden: İstanbulda — bulunduğu — anlaşılan Maden hâkim muavini Muhsin Ergü- âcilen memuriyetimize müra- caatinin gazetenizle ilânını dilerim ZAYİ Fatih Askerlik şubesinden almış olduğum malüliyet hüviyet la tramvaylara aid hüviyet vargkamı birlikte zayi ettim. Yenilerini çıka- racağımdan eskilerinin hükmü yok-| tur. rarakam vermişsiniz; daha doğrusu basma Doktor Binbaşı Cemal Bayrakdar DENİZ LEVAZIM SATIN ALMA KOMİSYONU - İLANLARI L A Motör alınacak | Mevcud fenni şartnamesi mucibince bir aded Mmotör alınacaklır, İsteka lilerin komisyonda mevcud şartnamesine göre hazırlıyacakları tekliflerini €en geç 12/2, Teş./1940 salı günü şamına kadar komisyona vermeleri, / ğ (10408) / gee ... Â 1 — Deniz ibtiyacı için bir aded elektrikli tav fırınmın — 21/11/1940 perşembe günü saat 14 de Kasımpaşada Deniz levazım satın alma komisa yonunda pazarlığı yapılacaktır. / 2 — Muhammen bedeli «6500> lira olup kat'i teminatı «975> Jiradır. 3 — İsteklilerin 2490 sayılı kanunun çerçevesi dahilinde belli gün ve saatte mezkür pazarlığa iştirakleri ilân olunur, <10474> * * * Cinsi Kilosu — Tahmini fiyatı Urhum tutarı kuruş Lira Lahana 25000 5 Pırasa 37500 4 > ; ' Ispanal 37500 8 * > Patate: 70000 6 50 » 15700 Kuru soğan 7000 5 50 » Semizotu 6000 5 > Salça 5000 265 > ıps 1 — Yukarıda cins ve miktarı yazılı yedi kalem sebze kapalı zarf usu lile eksiltmeye konulmuştur. 2 — Eksiltmesi 25/1I. Teşrin/1940pazartesi günü saat 15 — ge İzmitle tersane kapısındaki komisyon binasında yapılacaktır. 3 — Bu işe aid şartname bedelsizolarak komisyondan alımabi! 4 — Eksiltmeye iştirak edecek isteklilerin 2490 sayılı kanunun istediği ticaret vesikalarını ve 1177 lira 50 kuruştan ibaret ilk teminatlarile birlik- te tanzim edecekleri teklif mektuplarını muzyyen gün ve saatten tam saat evveline kadar komisyon başkanlığına vermeleri. «10562> biz Devlet Demiryolları İlânları - İdaremiz Haydarpaşa liman tersanesinde kızağa — çekilmiş vaziyettle Bulunan ve 22.5 metre uzunluğunda 8.70 metre genişliğide ve biri 2.75 di« Beri 2.55 metre yüksekliğinde bir çift ahşab dubanın tamiratı ve 90 günde Devlet Demiryolları idaresine teslimi kapalı zarf usulile münakasaya kon- Müştür. Muhamraen tamirat bedeli 15 bin liradır. Eksiltme Haydarpaşa gar binası dahilinde birir.ci işletme komisyonu tas rafından 20/11/1940 tarihine müsadif çarşamba günü saat 11 de icra edile- cektir. Bu gibi den!z vesaitini evvelce hüsnü suretle yaptıklarına dair - bir ehliyet vesikası ile birlikte teklif mektuplarını mazrufen ayni gün saat 10 a kadar komisyon reisliğine vermeleri lâzımdır. Posta ile gönderilecek teklif. ler için postada vaki olabilecek tcehhürler kabul edilmez. Muvakkat teminat 1125 liradır. Fenni ve eksiltme şartaamelerile muka' lename esasları idaremizin Haydarpaşa, Ankara, İzmir işletme müdürlüklew rinden Ücretsiz olarak verilir, (10403) * * * bi Muhammen bedeli 154Ö'lira olan '3 kalem “Büsting 'NAG- — kamyonları. motör Ve Bosch yedekleri 20/11/1940 çarşamba günü saat 15 te açık eks siltme usulile Ankarada idare binâsında satın alınacaktır. Bu işe girmek istiyenlerin 115.50 lirahk muvakkat teminat ile“Kanunun tayin ettiği vesikaları hâmilen ayni gün eksiltme saatine kadar komisyonda isbatı vücud etmeleri Jüzımdır. Şartname Ankarada malzeme dairesinde, Sevk Şefliğinde, İzmirde İzmir ma Haydarpaşada Tesellüm azasında görülebilir. (10184) ve a On beş tonluk alelümum vagonların tonajı 25/10/1940 tarihinden itibas ren on altı tona iblâğ edilmiştir Fazla malümat almak üzere is tasyorlara Müracaat olunması, (7508 - 10623) ASKERİ FABRİKALAR SATIN ALMA KOMİSYA v Eyç ) İLÂRL âRI serarrammeace! inburnu silâh tamirhanesi arazisi 'Tahinin edilen dahilindeki otlar bir liblerin muvakkat tet bir malmüdürlüğüne y Askeri Fabrikalar yo 2 aç natı olan yüzde 7.5 ni « arttırma ile ihale edilecektir. Ta- betindeki 2 lirayı her bangi k alacakları makbuzla birlikte Salıpazarında ki satın alma komisyonuna 26/11/1940 salı I İstanbul Belediyesi İlânları 3710 1 Belediye istimlâk kanununa tevfikan istimlâkinin umumt menfaatlere uygunlu; k edilip mezkür kanunun 8 inci maddesi mu- cibinde (22500) lira ikdir edilmiş bulunan Eminönünde Çelebioğlu Alâeddin mahallesinin Yenicami caddesinde kadastronun 384 üncü adasında 174 parsel ve eski 53-55 yeni 47-49-49/1 kapı No, lu K. dükkânın tapudan n tasarruf kay '60 hissesine sahip Ahmed oğlu İsmail ve 7/60 his- sesine sahip Hüseyin oğlu Mehmed Dursuna bu kıymet tebliğ edilmek is- tenilmiş ise de ikametgâhı tesbit edilmediği zabıtaca yapılan tahkikattan anlaşılmış olmakla 3710 sayılı Belediye istimlâk kanununun 10 uncu mad- desinin tatbiki rüldüğünden icap edeb tebliğ varakalarının harita- sile beraber birer nüshasının bu dükkâna ve diğer nüshasının ait olduğu Belediye ine Ve üçüncü nüshasının da umuma mahsus mahalle 20 şer gün müddetle talik edildiği ilân olunur. (10652) ruri da Beden Terbiyesi İstanbul Bölgesi başkanlığından agümrükte Çukurbostanda yapılacak stadyom için evvelce açılan edenlerin verdikleri proje, plân, keşif ve ihale evrakı adan beğenilmediğinden bu kere yeniden 15 gün müddetle Girmi yenlerin program ve vaziyet plânını almak üzere Taksimde Sıraserviler caddesinde 57 numarada bölge binasın- da spor se «10659> axa z ea nn eeeT SAD GeRa ea Ki bakaya iştiral mü jüri heyeti taraf 'a ko: e müsabal nuştur. Dedim. Bu sırada yanımızdan ge- genlerden biri bizim haj ve tavrı - mızdan Viyanaya ilk defa gelmiş ol- duğumuzu anlamıştı ki bize yaklaş- tı, Şapkasını çıkararak yerlere ka- dar eğildi. — Mösyöler zannedersem — şehrin yabancısıdırlar, Arzu ederlerse ken- dilerini gezdirebilirim. Dedi. Tamam bizim de istediğimiz bu idi, herifin teklifini maalmem - nuniye kabul ettik. Herif kılıksız bir şey idi amma bundan bize ne? Bizim elbisemiz, şapkamız yeni idi. Frid- rih: — Arkadaş bizi nereye götürecek- Dedi, — Nereyi arzu ederseniz. — Niyanada görülecek ne var? — Hayvanatı vahşiye, — Ne gibi? — Gayet büyük bir bahçenin içe- risinde türlü; türlü vahşi hayvanlar edilir, herkes girer seyreder. — İnsana dokunmazlar mı? — Hayır, Her birinin kendine mahsus mevkileri var, — O halde bizi oraya götür. — Peki! Amma biraz uzakçadır. 'Yaya-gitmek olmaz arabaya binelim. — Olur, olur. Herif derhal bir arabacı çağırdı, hayvanatı vahşiye bahçesine gitmek üzere dört marka pâzarlık etti. A- rabaya oturduk, Herifi de karşımıza aldık, Fridrih Gdelilimizden ismini sordu: — Moris. Dedi. Yarım saat sonra gayet bü- yük bir kapının önünde durduk. A- rabacı kapıyı açtı. Arabadan dışarı çıktk. Arabacnın ücretini — verdim. Kılavuz Moris: — Müösyöler dühuliye ücreti veri- niz Dedi. Ben sordum: — Bahçeye para ile mi girilecek? — Evet, — Kaç para? — Adam başına yarım mark. Hakikat kapının sağ tarafında kü- çük bir kulübe var idi, Bahçeye gi- renler - bu kulübeye , uğruyorlardı. Biz de o tarafa doğru gittik, Pencere- yye müşabih küçük ve nim yuvarlak bir delikten içeride oturan adama iki Mark uzattım. Herif sordu: (€ — Kaç bilet mösyö? — Üç. Cevabını verdim. İki markdan ar- tan elli finiki cebime yerleştirdikten sonra kapıdan içeri girdik, Bahçenin gayet vâsi olduğu anla- şılıyordu. Ben bahçeyi şatonun bah- çesi kadar küçük bir şey zannedi - yordum. Halbuki gayet büyük imiş. Büyük kapıdan girer girmez üzeri, yanları isimlerini bilemediğim çi - çek ve fidanlar ile kapalı bir kori - dora dahil olduk. Koridor epey uzun idi. İki tarafa muntazam fasıla ile elli kadar sırık rekzedilmiş, her sı- rığın üzerinde bir büyük kuş otu - Tuyor gelen geçene bakıyor idi, Morise: — Bunlar nedir? Dedim, — Papağan mösyü. Bir çalgıcı — Bunlar da hayvanatı yahşiye - den mi madud? — Hayır. — Bunlar ne tuhaf kuşlar? Her renkden var, — Evet papağanlar öyledir. Bunlar lâkırdı da ederle — Canım kuş lâkıirdı eder mi? — Bunlar ederle — Adetâ bizim gibi mi konuşur- lar? — Yok. Fakat ne öğretilirse pek güzel söylerler — İnanılacak bir şeydeğil! — Şimdi tecrübe ederi: Moris bizi ikna etmek üzere kuş- lardan birine yaklaştı. — Sâbahlar hayır olsun, Dedi. Kuş gâgasını bir iki açıp ka- padıktan sonr: — Sababl; onu hayır olsun. nın seyahati Demez mi? Moris hayret ve taac. cübümü görünce gülmeğe başladı. Herif benim ile eğleniyordu. Ken- dimi bütün, bütün budala gi mek için: — Maamafih, taaccüb edilecek bir sey değil! Bizim evde de bir papağ: mej var idi. Lâkırdı etmezdi, Lükin gü- zel yazı yazardı. Dedim. Kilavuz: — Aman mösyö sahih mi — söylü- yorsunuz? Dedi VERA — Elbet, t — Nasıl yazardı? — Kolemi ağzına alır yazardı. Fridrih Kolumu dürttu, kulağımı — Alfred ne yapıyorsun? Hiç pa- r mi? Herif bizim i! kılavuz bizden fa 'a kopar- mak maksadile her dediğimize ina- nır gibi görünüyordu: Moris her pa pağanın önünden geçtikçe ya: bahlar hayır olsun, 'Yahud: — Nasılsınız? Diyor, hayvan da çatlak bir sada ile ayni cümleyi tekrar — ediyordu. Koridor genişçe bir mahalde nihayet buldu. Sağ tarafda büyük bir gazino var idi, kılavuz: yudumda bitirdi. İkinciyi Fridrih ile ben üçi şaltıp bahçeyi 84 ğımız sıradı arladı. üncü kadehleri bo- k üzere ayağa la Moris dokuzuncu dibinde bir şey kalıp kal- madığını müayene ediyordu. — Herif sarhoş olmuştu. Biz de az içtik amma yine tesiri görülüyordu, Herif önü « müze düştü. — Yürüyünüz bakalım — mösyöler size evvelâ ayıları göstereyim, dedi. — Şurada biraz oturalım, Birer bilmiğla e kadeh bira içtikten sonra bahçeyi dolaşırız. — Haşır, hayır. Cevabını Verdi. Gazinonun sol ta- rafındaki taş merdivenlerden yukarı Dedi, Biz de muvafakat ettik, ga- zino epeyce kalabalık idi, Kadın er- ik. Bi gözinodan içeri girer girmez | SiElik, Önümüze üzeri açık bir bi herkes bize | ön başladı. Kadın-i ©* SKB Moria: lor gülüşüyurla; ndalyedi — İşte mösyüler! Ayılar ada, turduk. € ğ Dedi. Binanin yanına yaklaştığı » rince bir r mız sırada hakikat halde üç siy L €l cevab| Kârgir binanın bir tarafı kalım demir parmaklıklar ile ayrılmış idi, Yani n için ayıların hücumuna hedef tehlikesi yoktu. , (Arkası var) L ü bizi