6 Kasım 1050 Sayfa 5 Eski Sanatlar ve Müzeler Halen esaslı bir müze programımız yoktur İNSANLAR pek eski çağlarda bile sanat eserine kıymet - vermiş ve sevmişlerdir. Bu sevgi — dolayisiyle elde ettikleri eserleri - saklamış ve toplamışlardır. ki, bu suretle zama- aina göre koleksiyonlar ve müzeler Meydana gelmiştir. Ne çare ki, mem- leketimizde, bugünkü mânada müze kurulması pek / gecikmiş ve ancak Mahdut bir sahada ve pek / âheste Yürümüş olup, nihayet bir asırlık ta. Fihi vardır. Gerek gecikme ve çalışma şeklinin aksaklığı yüzünd Saymakla tükenmiyecek en nâdir ve kaymetli eserler yabancı - memleket lere akmış ve hattâ gemilere doldu. Yularak - kaçırılmıştır ki, sırası gel dikçe anlatacağız. Kadir. bilmemek Yüzünden mahvolanlar ve yangınlar. a eriyenler de muazzam bir yekün tutmaktadır. Maalesef bugün hAlA, esaslı süret. te çizilmiş, müzeler ve eski eserler bunun programımız olmadığı gibi fahakkuku için de tedbirler alınmış değildir. Halbuki dünya müzeciliğin: de her gün büyük İlerlemelere ve yeni inkılâplara şahit oluyoruz. Hattâ bunları gördükçe memleket gençle- rine yürekten acımaktayız. — Çünkü bu suretle ilim ve öğrenme ne kadar kolaylaştırılmış oluyor. - Hattâ bun dan her sınıf meslek erbabı da isti. fade ediyor. Hepimiz, fırsat bulduk. ça, Türkiyenin zirsat memleketi ol. Guğunu tekrarlar dürürüz. Nerede zi: Taat müzelerimiz? Halbuki — başkı Memleketlerde zirsat müzeleri, yalnız foprak — mahsullerini - tamıttırmakla kalmıyor. Herhangi bir sebeple yeni Mmahsulde kalite itibariyle bir düşük- lük görülünce sebeplerini ortaya ko. yacak bir haldedir. Bu suretle köy- İüye hocalık etmektedir. Nebatat bahçeleri ise hem zevk ve hem de bir ilim kaynağıdır. İtalyada, neba tat bahçelerinin tarihi 1543 te Pa: doueda başlamakta ve zamanla birçok şehirlere dağılmaktadır. İlk kuruluş. fa tıbbi nebatın yetiştirilmesi ve ta- Tattırılması — mevzuu — bahistir. Bu bahçeler şimdi, milli bahçeler, üniver- site veya ilmi mücsseselere — bağlı Bahçeler, belediye bahçeleri ve niha- yet dağ bahçeleri namiyle ayrılmak. ta ve buna bir de hususl bahçeler Hlâve edilmektedir. Acaba 'Türk bah. çelerinin tarihi nedir? — Tanzim ve farh şekilleri nasıldır? Pek geniş masa da bazı geyler bulmak müm- kündür. Her halde ziraat müzesinin Kurulması ise bir zarurettir. Çünküü ziraatçinin veyahut köylünün intiba. Bi için gözü ile görmesi lazımdır. Diğer sınal maddeler hakkında da dürüm aynıdır. Halbuki - saltanat devrinde Sultanahmette şimdiki TTi. caret Okulu yanındaki binada mah. dut olmakla beraber ufacık bir sa. hat müzesi vardı. Orada, — yurdun Muhtelif köşelerinde yapılan halılar. dan başlayarak zenbillere kadar çe- Hİi eşya bulunuyordu. Cumhuriyeti Müteakıp, bunun Ticaret Bakanlığın- Ga açılması için teşebbüste bulumul. muş İse de, iş ne ehline verildi ve 'e de ehemmiyetle ele alındı. Nihayet kapandı. Bugün kalan eşyası da za- Yazan : Tahsin ÖZ manında müzelik bir mevzu haline gelmiş olacaktır Maalesef. Türk müzeleri - mahdut bir saha içinde kalmış ve onlar da ayıkı vöçhile ele — alınmamıştır. ki, leride birer madde halinde anlata. cağız. Halbuki bugünün — medeniyet Ve ilim Aleminde müzeciliğin mânası © kadar genişlemiştir ki, hemen her milyonlar Mmevzua ait olmak üzere sarfiyle koca. saraylar, rularak çeşitli müzeler n tirilmiş ve getirilmektedir. fiyada Franklin Enstitüsünde çeşitli sanatların. muazzam — fabrikaların Modelleri gözönüne serilmiş bir hal. dedir. Aynı mevzuu Londrada Setence Museum'da da bulmaktayız. Burada uklar galerisi ayrıca kurulmuştur. Bu ilim müzelerinin sahası ise uçsuz ve bucaksızdır. Yapılan konferanslar, filmler, neşriyat Muazzamdır. New.York'taki (Museum of Natu. ral History) ise canlı mahlüklar âle. minin vüsat ve kudretini göstermek. tedir. Şüphesiz hayvanat bahçeleri de bunların birer parçasıdır. Acaba memleketimizde — vaktiyle hayvanat bahçeleri var mıydı? Top. kapı Sarayının, şimdi müzeler, kimya Jaboratuvarı olan sahası (Aralanha- ne) di HAlâ bir çok Bölmesi mex cuttur. Burada arslan, — kaplan, u- Sığırı, zürafa gibi hayvanlardan baş. ka çeşitli kuşların da beslendiğini bir çok vesikalar göstermektedir. Hattâ hükümdarların, arefe günü bu hay- vanatı eski sarayda temaşası resmi bir formalite halinde idi. Zamanla çe #itleri azalmakla beraber Sultan Aziz Zamanma kadar arslan beslenilmesi âdet idi. İkinci Abdülhamit ise Yı dız Sarayında çeşitli hayvanlar ve bilhassa pek nadir kuşlar bulundur. makta ve bunlar ölürse doldurtarak güzel kaldeler «zerinde saklatıyordu. 'Zamanla büyük bir koleksiyon vücu: le gelmiş ve bunlar o tarihte yapıl. makta olan Asaratika — müzesir eşhiri için gönderilmiş ise de ne çe re ki, Çinili Köşkün ait katlarına atıl. mığ ve zamanla çürümüştür. Hattâ İnönü Stadı yapılmadan evvel yerin. de Bulunan Çistabi.t Amire) binasın. da bir zürafa dolması bulunmakta idli. Bugünlerde gazeteler Pakistandan bir filin gönderileceğini — yazıyorlar. İstanbulda (Fil damı) namiyle iki mevki bulunmakla beraber Topkapı Sarayında bir de (Fil kapısı) mev cuttur. Bizim tetkiklerimize nazaran Osmanlılar devrinde llk defa Misır- Beye bir fil hediye göndermiştir. Or- han Bey de bunu bir. cemile ola: rak Bizans hükümdarına hediye et miştir. Şüphesiz bugün bu koca fil den bir eser kalmamış olmakla bera. Ber, Orhan Beye, Misir sultanından gelen hediyeler arasında bulunan pek Sanalkârane iki cam kandil mevcut- tur. Bilhassa bunlardan birisi - form itibariyle pek nadir bir eserdir. Vak- tiyle Sultan Orhan türbesinde bulun. Makta iken, sonraları iyi korunma. * emeliyle hazineye alınmıştır. Kadir bilir ellere geçerse bir nazik cam kandil 600 sene yaşamış daha Asırlar boyu da kalacaklır. ( Tiyatro kronikleri | LEBLEBİCİ HORHOR 'Yeni Ses” tiyatrosu, Macar mü- eiliflerinden Szigligetti'nin “Üç G Yercin” operetini elli defadan fazla Muvaffakiyetle temsil ettikten son. ra, Çuhacıyan “Efendi” / tarafından ble 78 yıl evvel bestelenmiş olan "T blci Horhor”u sahneye koy Haddi zatinde bestelenen eserin bir halk masalın re'yi yazan Nalyan Leblebici Horhor sahneye konulmuş fakat — Benliyan “Bfendi"nin temsilinden gayrı ken- disine lâyık bir temsil pek bulama. Mıştır. “Lebleblci Horhor” muhtelir sahnelerde, öperet, müsikili Battâ “Komedi-Dram” — şekillerinde oynanmış, salaş tiyatrolarınd Ve hayale gelmeyen tarzlara da bü- Tünmüştür. Bütün bunlar, “Leblebici Horhor'un klâsik bir eser olduğuna delâlet eden şeylerdir. Zira, herhan- Bi bir tarzda olursa olsun, sahned Ancak bu kıymette ve ayarda eser- opera komik Jan alınmıştır 'Bfendi Liv dir ler bu derecede çeşitli temsillere mu. kavemet, edbilir YeniSes" Leblebici Horhor'u opera , mik olarak temsil etmek iddiasiy le âahneye koydu. Fakat ilk gec bu yeni teşekkülün başlıca ses Un Surlarından ikisinin rahatsız. bulun Maları, eserin kâfi derecede prova edilememiş olması, koregrafi kısmı hariç, heyeti umumiyesi ile ve husu- Si tâbiriyle, temsili bir “four” halin getirdi ve seyirciler arasından eserin Sonunu - beklemeden çıkanlar. vardı. Bu meyanda bu aatırların sahibi de bulunuyordu. Geçen. sali akşami ise, tiyatro bir gala Mmüsameresi tertip ve matbuati vet etmişti. Megâk saikasiyle tek- rar gittik Ve hoş Bir sürprizle karşı. Jaştık. Çünkü temsilde ilk geceki ku: surlardan eser kalmamıştı. nisbi bir âhenk de temin edilmişti. Orkestra, dlk akşam olduğu gibi bir “gürültü' den baret değildi, / “Leblebici Hor hor" müellifinin ruhunu hiç olmaz. sa muztarip etmiyecek bir dereceye yükselmişti. “Leblebici Horhor” ro- iünde — Ferdi TTalay gençliğine — ve müptediliğine ragmen, gerek oyun gerek ses bakımından cidden takdir edilecek bir muvaffakıyet gösterdi. Sansar Hasan rolünde, Vedad Kara- kçu, sahneyi harekete getiren, can. landıran bir unsur - oldu. Onun ses cihetinden de bu role intibak. edişi- ni memnuniyetle gördük. “Bey” ro. lünde ilk defa sahnede seyrettiğimiz tenor N Kamçık birkaç gün içinde iğini unutturacak bir. — hale 4. Fatime rolünde Hikmet Ka- çalıştığı nispette terakki kaydeden bir sanatkâr olduğunu gös- teriyor. Komik unsurlar, heyeti umu- miyeleriyle iyi olmakla beraber, sah- nede, lüzumundan fazla mükâlemeyi uzatmak hatasına düşüyorlar, ve &. deta, geyircileri “İşte burada güle- ceksiniz, kahkahalarla, katıla katı: la güleceksiniz... Haydi, gülünüz ba- kalım... Oldu mu... Haydi gayret, bir daha yavrum... Bir daha gül baka- yım, Ha.. Âferin.. “-Bir daha.. Bir daha..” diyen — haller takınıyorlar. Bunü beyhüde, hattâ sikici bir. is. rar, sanatları için de bir israf te. Takki ediyoruz. Bu, aynı zamanda 0- n derli toplu oluşuna mâni ol kda kalmıyor, meselâ — Mürüvvet Özerdem gibi ölçülü sanatkârinrın da aynı havaya kapılmasına sebep olu: 'yor. Kamer rolünde Nevin ” Aypar kavrak hareketleri Ve yüzünün ifade- leriyle esere verilmek istenen mâna. yı kavramış olduğunu gösteriyor. Temsilin Bale kızmı, en muyaffak olan taraflardan biridir. Çingeneler dansı diğerlerine nazaran biraz ha- fif. Baş balerin olarak gördüğümüz Hicr | 195 0 | Rümi KASIM zum 6 M vearem |30 vasari azanı UÇAK -TREN - VAPUR GELECEK OLAN UÇAKLAR İzmire, 620 Dum. Bursa, Bandırmadan. 9.0 Tatanbul, DG. Akdenizden. Viudağ, “Bandırmadan z GİDECEK OLAN VAPURLAR 5.00 zmir, Karadenize .0 ALKAZAN (360 1 — Dişi Kar İNCİ (800 Vatan Kurtaran Ka LALE — (GN06) Memnu Mıntaka MELEK. (40868) — Denizlerin Be mekçi Kadın (türkçe SÜMER GAZSi) . Güller ” Diyan DAG AD0 YENİ (S4137) 1 — Şühret ve Pa BÜYÜK Hamlet T Mizee İz n e Ş ŞA HALİŞ G0ü) 1 — Korkunç Akan | YA AMa" çati ET GS AĞE N TURAN (AT T ' Ner Şatakta avekliy ©. T YEMEL T DÜ S ll | Ciz Şit vi BİZİN SİNKMA (Usküdar) 1 YENİ ses min Ridvan (Ban ÜaNüa K SKadıköy) 1 — Ük Arsular n EYÜP: Ayvansaray gifa K vastma e a EYBELLADA ; Heybelinda Mürüvvet Özerdem, Hikmet Karagözlü ve Nevin Aypar Tenastip Önad sahnemiz için “röve- latlon” mahiyetinde Bir kabiliyet göz. teriyor. Fakat kendisini daha esaslı ve bilhassa daha geniş — sahnelerde görmek isterdik. Zira, hemen dana. Jarın ekseriyeti sahnenin küçüklüğün. den olduğu kadar da mizansen ha. tamı olarak boğulmuş vaziyettedir. 'Leblebici Horhor'un, lk yazık fi bestelendiği ve Avrupal bir. gi kilde #ahneye konulması, bu vadide atılmış bir adımdır. Sadece bu. cep hesiyle dahi olaa tebrike değer. Ne. rede kaldı ki, teşvikkâr bir gözle ba. kılacak olursa, temsil için de, mu: vaffak oldu diyebiliriz. — fa, Bir “dâhi" nin arkasından 6.Bernard Shaw'a cit birkaç fıkra Toplayan : Gönül M. Çanga 1866. senesinin 24 / temmuzunda “Ayot St. Lawrence, de doğup, 19 #enesinin 2 kasımında (aynı kasaba- da) hayata veda eden — yani 19 un. Cü asrın #on yarısiyle 20 nci asırn ni yaşayan İrlandalı — mü. tefekkir G. B. Shaw, eserlerinde çok esaslı Ve düşündürücü "tez”ler ileri Sürmüstür. Ve dalma “zekâ”, “tikl ve "nükte” ile beraber giden ince l4 tihzası, hakikaten insanları kendine hayran etmiştir. İste fıkralarından bir kaç tanes 'B. Shaw, İngülterenin çok para kazananlar üstesine dahildir. Eserler rinin basılmasında, her kelime için r Şiling” ücret alır. Fakat Amerf kada bamlacak yazılarının her kel mesi için “bir dolar, ister. Bir gün Amerikalı muzip tâbilerden biri ken: disine “bir dolar” göndererek “Bana Bir kelime yollayınız, Shaw do Jarı aldı ve kâğıdın Üzerin kelimeyi yazarak - tabiye Mersi! * Bir genç yazar, bir antoloji hazır- lamış Ve B. Shaw'dan da bir kaç say- fa ile bahsetmişti. Müsaadesini almak için kendisine yazdığı mektupta, h: 'hüz genç olduğu için fazla para vere- miyeceğini bildirmişti. ShaWw cevap verdi. yümenizi beklerim, * 'Zarar yök, bü- B. Shaw, bir gün genç bir kadından #öyle bir izdivaç teklifi aldı 'Ben dünyanın en güzel / kızıyım, siz de en akıllı adamı”. Birleşmemiz: den dünyanın en güzel ve en akıllı gocukları dünyaya gelir diye düşünü- Yorum. Siz ne dersiniz?, B. Shaw derhal cevap verdi: “hti- fatınıza teşekkürler.. Ya çocukları: miz güzellikte bana, akıl hususunda da ize benzerse ne yaparız??. * Monden bayanlar arasında, o gün- lerde yeni bir davet formulü moda ol- muştu. Bir gün B. Shaw, tanıdığı bir bayandan göyle bir kart aldı: “Ma: dam X, martın 28 inci günü öğleden sonra muhakkak evinde olacaktır Hemen cevap verdi" “Müsyö — Ber- 'nard Shaw keza, * Bernard Shaw eski eserler satan bir kitap #ergisinde kendi piyeslerin den birini gördü. Kitabın ük sayfa- Sında eski dostlarından birinin lami Ve altında Shaw'un kendi el yazısiyle 'Dostane sevgilerimle" ithafı yazılıy dı. Büyük edib derhal kitabı satın al- di ve eski ithafın altına: ” “Bernani Shadrun yenilenmiş — sevgileriyler, yazarak enki dostuna yolladı. * işlek caddelerinden bi. 'nelerdir. bir dilenci oturur...'Her geçen Londralı bu za- yallıya bir kaç Para atmayı âdeta - #ur sayar, Gene bir akşam üstü büro Ve 19 Yerlerinden boşalan binlerce in- Aan muazzam bir sürü halinde cad. deden Keçiyor Ve âdet olduğu. Kibi kimse dilencinin gapkasını ihmal et- miyordu. Tesadüfen kalabalığın ara- #ında bulunan Bernard Shaw dilenci- nin önüne gelince büyük bir ciddiyot le cebinden gazeteci kartını çıkardı, Basın!,, dedi ve yürüdü. * Londranın rinin köşesinde Bernard Shav, yeğin. den sonra İngiliz lordlarından biriyl konuşuyordu. Asaletiyle mağrur lord bir ara muharrire sordu. Sizin babanız terzi idi değil mi, Mir, Shaw? — Bvet!, Terzi ldi, O halde niye siz de terzi olma dnız?. Shaw sükünetini muhafaza eder Lord cenapları, sizin — babanız centimen bir lorddu değil mi Evet! O halde siz niye centimen bir lorâ olmadınız Dedil. IHİK/İYE Yazan Gece yarılından sonra bir m safirlikten dönüyorum. Beni ka- pıya indiren ev aahipleri - sokak ta kar tipisinin dehşetinden Kerek bana akıl veriyorlar gebaşındaki Karakola — uğrayın Size mutlaka bir yerden bir oto. mobil bulurlar" İyi aklıma getirdiniz” diye te gekkür ediyorum. Hattâ — karako- Tih sağda mi, solda mi olduğunu soruyorum. Fakat Yol yürümeğe alışığım. — Karın bu kadar çok yağdığı zamanlarda soğuğun Vücudu bir parça sızlat maktan başka bir fenahk yapma- dığını tecrübelerimle bilirim. A- yaklarımı karlara kömerek yürü düğüm müddetçe, düşmek tehlike #i de yok. Yalnız dönemeçli ” ve kaldırım kenarlarının ” buzlarında bugün bir ikinci defa - yuvarlan- mamak için ne yapmalı? İhtiyat uzunca, bir hayattan elimde kal maş tek sermaye!... Ünümü gör: mek mümkün olmadığı için, — v- çurumlu dağ geçitlerinde dizgii leri boşaltılan katırlar gibi, bas- tağım yerleri ayaklarımla ağır a: dır yoklıyarak adım adım İlerli- Yorum. Derken bu geceden — hiç Beklenmeyecek bir sesi Sekiz a- dim ilerimde biri umulmayacak kadar düzgün bir ağızla bir pi- yasa garkısı söylüyor. Herhalde benim / gibi geç kalmış zararsız bir sarhoşçuk olacak. 'AZ sonra, daha ileride bir sokak fenerinin — bulanık aydınlığında bir hayalet beliriyor. - Fakat gö- Tünmesiyle, bir elindeki bohça gi- bi bir şeyi havada sallıyarak yere yuvarlanması bir oluyor... Arka: fından okkalı bir küfür. Adımlarımı mümkün — olduğu kadar hızlandırarak yardımına gi- diyorum.. Tahminim gibi. derbe der bir sarhoğtur. Ben varıncaya kadar bir iki kere yerinde doğrul- muş, fakat ayağa kalkamamıştır. Ayaklarını önüne uzatarak otur- duğu yerde: “Yandım. Hay Allah belâsını versin. Yandım” diye söy- leniyor ve küfürler ediyor. — Bir yerini kırmış olmasından korka- Fak: “Ne oldunuz? Bir davranın bakalım” diyor ve kaldırmağa uğ- raşıyorum, Hiddetle kolunu çekerek: Bi rak Allahi seversen... İşin — mi yok?” diye beni azarlıyor. — Bir / yerinize bir şey oldu Yine aynı hiddetle: — Ne olacak yahu... Ut gitti ut Birkaç adım ileriye fırlamış c> Jan bohça gibi şeyin bir ut torbası olduğunu şeklinden farkediyorum. — Ziyanı yok... Bir yeriniz kı rlmasın da.. — Ziyanı yok mu? Yarın ak- /#am ne haltı çalacağım ben? O esnada başını kaldırarak fendi kalıklı bir adam olduğun görüyor ve özür diliyor. — Affedersiniz. beyim... — Kötü kötü konuşuyorum. Fakat canım yanıyor.. Gülerek: — Ziyamı yok... Canimiz sikil- dığı zaman hep öyle yaparız, di- yorüm, O olurduğu yerden kalkmağa hiç niyeti yok. gibi: — Beyefendi şu torbayı açın da bir bakın Allahaşkına, diyor, kı- rıldıysa hirdenbire söylemeyin. Dediğini yapıyor ve üstelik u- dün ötesine berisine parmaklarım- İA vürüyorum, SİNEMA Örümcek İngilterenin meşhur rejisörlerinden J. Arthur Rank, cek ve Sinek” adlı orijinal bir sör Rank'ın diğer filmleri gibi son derecede heyec Pariste geçer, baş kadı başlıyan ve karakter rollerini mütemayil olan, Nadia Grey'dir. sunün — sevgilisi — roli (Erle Portman) Utçu ile bizler ilm çevirmiştir. muvaffakıyetle Aşağıdaki az kızinın ağzından Reşad Nuri GÜNTEKİN Sarhoş ancak o zaman uda “el sürmeğe cesaret buluyor ve ağla- ak gibi gülünç hareketlerle af zanı burnünü oynatarak bana düz Aya başlıyor. Fakat ne de olsa be. 'nim muayeneme pek emniyet e- dememektedir. Udu kucağına #- Jarak hiraz evvel söylediği şarkıyı çalmaya / başlıyor. — Söğütlü bir dere başında gibi bütün erkâniy le başımızdaki / fenerin ” aydınlık çevresi içinde sırf bizim için yar Kıp esiyor gibi görünen karların altındaki bu konser kadar gülü: necek fakat aynı zamanda hazin pek az şey olabilir sanırım. — Pa: kat gülemiyorum. Adeta Mmunye 'nenin bitmesinden korkar gibi bir halim vardır. * Sonra konuşa konuşa yola dü- şüyoruz. O da bana yakın bir ma- hallede oturmaktadır. 'Yani ut gideydi çoluk çocuk yandıktı, diye — söylenerek halin- ' sikâyete başlıyor. Bir iki ki- gilik bir takımla içkili gazinolar: da çalgı çalıyormuş. Sanata kur Jak asan yokmuş. Onlar çalarlar- ken sarhoşlar kavga ederler, hat- tA döğüşürlermiş; hattâ çalgıcı rın da o arada dayak yediği olur- muş. Fakât gazino sahiplerinin yaptığı bundan da betermiş. Çok aZ para verirler, bazan da hiç ver Mezlermiş. Nihayet ayrılacağımıza — yakın hep kendinin konuştuğunu farke- diyor. — Zatiliniz büyük bir zat ola- cakaınız herhalde, diyor. Dudak üciyle — Yok canım.. hep aynı yolun yolcusuyuz, diyorum. Maksadım sadece bu karlı gecede bu yolu beraber yürüdüğümüzü anlatmak- Şir. Fakat, o anlamıyor; şüphe i- — Yani zatıkliniz de çalgıcımı: sınız, diye soruyor. Gülümsiyerek — Onun gibi bir şey, diyorum. Ben de sizin gibi bütün hayatın” da bir nevi şarkı söylemiş bir a. damım. 'Yeni bir fenerin önünde duru- yor, gözlerini açarak Kılık kıyafe- timi bir kere daha gözden geçi- riyor; — Yok herhalde siz yüksek bir. musikişinas olacaksınız, — belki Tadyoda da okuyorsunuzdur. Biz- leri öyle kibar yerlere uğratmaz- dar. Bizler. gördüğünüz gibi y rim pabuçlu meyhane çalgıcıları. yız, Yine gülümsiyerek: — Onu bilmem. Fakat hali- nize şükretmelisiniz, dtyorum. Si- zin Sanatin bir iyi tarafı var ki, bizlerde yok... Hattâ bazan kendi şarkımı söylemeğe giderken çal- Kh gazinoların kapılarından ba- kar ve sizi kıskanırım. — Şaka ediyorsunuz, diyor, za> 'ten gülüyorsunuz da.. — Şaka değil... Şu demin çaldı- fanız güzel şarkıyı siz yüz defa, bin defa, hâsılı istediğiniz kadar çalabilirsiniz. değil mi? Udunuz ve eliniz sağlam kaldıkça... Hatta bir hastalığınız, neşesizliğiniz ol- duğu zaman da... Halbuki ben öy- le değilim.. Ben her gece onun bir yenisini uydurup yamız bir defa söylemeğe mecbur bir gar- kıcıyım. Hadi haline şükret. Allah rahatlık versin. ve Sinek Örüm Bu eser de reji nlıdır. Mevzu artisti henüz yeni parlamaya oynamaya çok Filmde bir banka soyguncu- resimlerde polis şefi Jâf almaya çalışırken görüyoruz. —Bu sahneler, filmin karakteristik taraf- larını teşkil etmektedir. Zira — polis müfettişi genç kıza âşık olmuştur. - Böylece filmin mevzuu karışık bir duruma girer.