Sayfa 4 Ancak Noel bayramında et yüzü gören millet Frankfurt, Yılbaşında daki hususi muhabirimiz bildiriyor ÇAlmanye 1948 Noelinde, Batı Almanyada yaşıyan ailelerin dörtte üçünün, et yemeğine kavuşmuş olması, umumt hayatın en göze çarpan hâdisesidir. Geçen yıl halkın ancak yarısı bü mazhariyete erebilmiş ve 10451947 yıllarında ise ancak köylüler, kara- borsacılar, memurlarln — mebusların bir kısmı bayram gününde sofrala- rında et görebilmişlerdir. Vakaa, pa- 'zar günleri her vatandaşın “tencere- #inde bir tavuk kaynatması,, icap et- tiğini dddin eden meşhur. Fransiz Kıralının idealine daha henüz varılma mışsa da, Amerikan, İngiliz ve Fran- z İşgali altında bulunan mantakala- Fi halkı, hallerine — şükredebilirler. Bilhassa Sovyet işgali altında bulu- man halkın vaziyeti tasavvur edile- cek olursa.. Doğu Almanyada, yi- yecek tahditleri çok serttir; et ve yağ nadirattandır ve bunların yerini ekseriya peynir ile balık tutar. Ek- Mek, harbin son haftalarında olduğu kadar siyahtır ve en kötüsü, patates mahsulü de bu yıl kötülemiştir. Bu yüzdendir ki, Doğu Almanya halkı, Batı Almanya ile geniş bir he- Giye ve paket mübadelesinin başla- masını, şükranla karşılamıştır. Doğu Almanya Hükümeti, Batıdan gelen bu hediyeleri hoş — görmüyor. Sovyet radyoları her gün, batı bölge- gindeki halkın aç ve sefil olduklarını ddla edip duruyorlar. Fakat bu husu- #i hediye mübadelesini - durdurmağa imkân yoktur. İsviçreli ve Amerika- hların yaptıkları gibi doğu bölgesin- de de bir hediye servisinin kurulma- #ına bolgevik vetosuşmani oldu. Doğu Almanyada ancak, Sovyetlerin müse adesini halz “ticaret teşkilâtı,, hedi- ye olarak yiyecek satabilir. Bu teşki- Jat 6 ilâ 10 misli pahalıya mal sat- makta ve gimdi de S0 ve 100 doğu marklık yiyecek paketleri sürmekte- dir. Paketlerin muhtevası, 10 veya 20 batı markı kıymetindedir; yani Doğu Hükümetinin öteden beri kabul etme- diği, Berlindeki Doğu - Batı markı kurlarına uygun bulunmaktadır. YI '“yecek maddelerinin cinsi, Batı Al- Manyadakinden kâh iyi kâh fena Şu var ki, Batı Almanya halkı bu te; kilâttan hiçbir suretle istifade etme- #e yanaşmamaktadır. Çünkü, satış fi yatının yüzde $0 ini bolşevik teşkili 'tan eline geçmektedir. 1ş sahiplerinin gelir vaziyeti, Batı Almanyada da umumt ihtiyaçları hiç- bir surette karşılamamaktadır. Yaşa- yabilecek kadar gıda aldıktan sonra görülüyor ki, gelir, fiyatlarla — mu> kayese edilemeyecek kadar azdır. İşe gilerin büyük kısmı haftada 40 mark (takriben 27 lira) almaktadır. Bu üc- ret alile geçindirmeğe katiyen kâfi değildir. Almanlar çalışkan olduğu i- Çin, ev kadınının da iş tutması yoluna| gidilerek, aile gelirini arttırmağa ça- hışıyorlar, Hattâ çocuklar bile, mek- teplerini bitirir bitirmez ekmek para- © kazanmağa — başlıyorlar. Batı Almanyada 1 milyondan fazla insan işsizdir; bunun kronik bir hal alacı # tahmin olunabilir. Bunlardan bat ka, içtimal yardım teşekkülleri, sayı ları milyonlara varan ve istatistiğe mığmayan bir aceze kütlesine dalmi #ürette yardım. etmek zorundadır. Her çeşit lüks eşyanın / piyasaya arzedildiği, tıklım tıklım dolu dük- kânların zahiri şatafatı, mevcut sefa- deti örtemez. Almanyayı ziyaret eden yabancılar, — Düsseldorf, — Hambur Stuttgart ve Münih'teki büyük caddı ler ve hattâ Berlindeki Kurfürsten- damm bile her gece reklâm ışığı içe- risinde pırıl pırıl yanarken, en feci Hefaleti tahfif için lüzumlu masraflı Tın niçin yapılmadığını hayretle sey- rediyorlar. Halbuki, sokakta dolaşan dilenellerin sayısı, camekânları gün- düz gibi parlayan dükkânlardan aşa- & değildir. -Mamafih, dilenciler de hallerinden pek de şikâyetçi olmasa- lar gerek... Çünkü Almanlar, kalben cömert ve misafirperver — kalmışlar- dır. Almanya ile vaktiyle harbetmiş, olan memleketler halkının, Almanya- daki mübalağalı refaha kızmalarının başlıca sebebi budur. Bihassa İngilizler, kendi — memle- ketlerinde olmayan lüks maddelerin Almanyada bol bol bulunduğundan gikâyet etmektedirler. Bu şikâyette bulunanlar, herşeyden evvel şu nok- tayı gözden kaçırıyorlar; İngilterede ekonomi, mal cihetinden ayarlanmak- 'ta ve buna mukabil tam randımanla| Çalışan mekanizma, cömert Ücretler dağıtmaktadır. Almanyada iş istihlâ- kini çok kat olan para ve düşük Ucre ayarlamaktadır. Diğer bir nokta da Almanların, her vaziyete bir çare bu- İarak fakirliklerini harice kargı giz- demek kabiliyetidir. Harbi takip eden yıllarda Alman halkı, bir çok galip Memleketler halkına nazaran — çok Gaha iyi giyinmiy ve evlerinin harici| Manzarasına fazla itina etmiştir. Doğu Almanyaya girdikçe, bu fu- karalık daha ziyade göze çarpmakta- dır. Hattâ Berlinin batı bölgelerinde de bunü görmek mümkündür. Elbise- ler en az on Senelik ve eskimiş in- sanlar yorgun ve düşkündür. Buna hayret etmemek lâzımdır. Çünkü Or- ta ve Batı Avrupalının hayatına zevk veren her gey, Sövyet idaresi altın. a ortadan kalkmıştır. Böyle bir va- Ziyete, mazi ile mukayese yapmak imkânından mahrum çocuklarla gen, lerden başka kimse dayanamaz. Bu- hun içindir ki, hükümet mekanizma da, yaşlı nesillere fazla ehemmiyet vermemektedir. 26 ile 50 yap arasında bulunanlar ancak çalışma — bakımın- dan alâka uyandırmaktadır. İhtiyar- lar ise ancak ölmiyecek kadar yaşa- ma hakkına sahiptir... Ve bu vaziyet, Doğu Almanya bolşevik rejimi altın. Ga bulundukça, sürüp gidecektir. Çok tuhaftır ki büyük bir ekseriye. timiz, 1 ocak 1950 tarihinin gelme: siyle asrın ikinci yarısına girdiğimizi zannediyoruz. Halbüki aslında, 1951 senesi başı ikinci yarım asrın hakiki başlangıcıdır. Fakat, hata o kadar| umümldir ki, kimseyi geçmişin — bir| bilânçosunu ve, bilhassa — geleceğin tahminini yapmaktan menetmek ka- bil olamıyor. Eğer geçen elli senenin en karakte- riktik hâdisesini belirtmek lâzım ge- dirse atom enerjisinin keştini söyle- mek kâfidir. Gelecek senelerin kehı Zetini yaparken de ayni — enerjinin gündelik hayâta tatbikını düşünmek icap eder. Trenler, uçaklar, transat- tantikler birkaç gram uranyüm ile hareket edecekler, biraz daha uran- yum ilâvesiyle de fabrikalar seneler- 'ce çahşabileceklerdir. Bütün bu te-| Fakkiler acaba hayatımızda nasıl bir değişiklik yapacak ? * Muhakkak olan şudür: TTayyarenin keşfiyle kısalan mesafeler atom ener- isinin kullanılmasından sonra — hiçe inecek, böylece de dünya bir birliğe kavuşacaktır. Bu ihtimal — ekonoml Mmütehassıslarının Üzerinde dikkatle durmaları lâzım gelen bir noktadır. Böyle olmasına rağmen, Avrupa gi- bi küçük bir sahada bile en lüzümlü| standardizasyon ve plânlama hare- ketleri başarılamıyor. — Almanyanın| Avrupa — câmlasına kabulü meselesi hAlâ münakaşa ediliyor. Emii Roche' 'vn dediği gibi “Almanya, Fransada bol olan ziral mahsullerin sıkıntısını gekerken; Fransa, Almanyada geniş| ikyasta istihsal edilen sınal mamul- lere mühtaç iken” hâlâ — aralarında bir anlaşmaya varılamamıştır. Böyle mütekabil anlaşmaların bütün Avru 'pa memleketleri arasında tatbiki kı bildir. hattâ Tüzümlüdür. Eski düz. manların ekonomik sahada iş birli- Ki yapmaları, siyasl birliğe doğru atılacak en emin adım olacaktır. Ak- #i takdirde dünya sulhunu unutmak icap eder.., * Bahsi geçen birlik ile alâkalı bir IlllllVAN;l Ğülb -1—'İ10'dı : Paris Mektubu Avrupa devletlerinin birbirleriyle ve Amerika ile münasebetleri çok ümitler besleniyordu. O.E.C.E.ye Bağlı devamlı bir idari komitenin ih- dasiyle Avrupa - birliğinin kolaylaşa- cağı tahmin ediliyordu. Hatta, geçen hafta, Londr konferansından sonra, Mmevzuu bahis. komitenin tam teşki. Jâtiyle ve Spaak'ın — başkanlığında meydana çıkacağı — beklenmekteydi. Fakat karar, gelecek haftaya bira- kuldat.. İngilterenin, dolara istinad — eden bir Avrupa birliğine taraftar olma- dığı söyleniyor, çünkü o zaman ater- ling tehlikeye düşmüş olacaktır. Fransa dahi, — Sehuman'ın gayret- lerine rağmen serbest bir sistem kı bul etmekte tereddüt göstermektedir. Buna sebep endüstri erbabının kon- tenjan ile himaye görmeğe ta 1980| senesinden beri alışmış olmalarıdır. Rekabete karşı koyabilmek için, is- tihsali hatırı hissedilir derecede dü- zeltmeleri, ümümt masrafları kıan darı, battallaşmış zihniyetlerden kur-) tulmaları icap eder. Bütüm bunlar i- çin büyük bir gayret sarfetmek 1â- zım gelir; fakat ne olursa olsun müs- tehlikin aleyhine işleyen bir otarşiyi devam ettirmek imkânsızdır. Eninge sonunda müstehlik galip geleceğihe göre ne kadar çabuk bu neticeye Tılırsa o kadar İyi olur. Hayat gart Jarını iyileştirmek maksadiyle daha, basit ve daha verimli bir sisteme ih- tiyaç gören Avrupa mozalk gibi her yerde kurulmuş olan mâniaları devir- mek zorundadır. * Bütün bu hakikatlere rağmen bah- #i geçen refah devri yakın bir istik- balde kabili tatbik görülmüyor. Çün- kü, her ne kadar Birleşik Amerika) Müşteri kazanmak maksadiyle Avru- panın hayat seviyesini yükseltmek f Ani fiat — düşmelerine, taraftar değildir. Bu sebeple, Ame-| rikalılar, Marshall Plânını tatbik et- mekle beraber bazı maddelerinin fi- atlerini ayni seviyede tutmağa çalış. maktadırlar. İptidal maddelerin 1940| senesi borsa cetvelleri bu fikrin en| sağlam delilleridir. Yvon Le Göüir Yugoslavya Kominforma düşman, fakat Komünizmi de sıkı sıkı tutuyor Paris (Hususi muhabirimiz Yusuf 1. Mutlu bildiriyor) — 1950 sen ne girdiğimiz şu günlerde, salâhi- yetli Fransız mehafili, Doğu ile Ba- fi arasındaki soğuk harbin bilânço- sunu yapmaktadırlar. Neticede, Batı hesabına — iki kati zafer kayde diliyor: Yunan dahili harbinin sona ermesi, Tito'nun Kominform. karşı- #sındaki azimli mukavemeti. Yugoslav Dişişleri - Bakanı ” Kar- delj'in sarih ve makul beyanatından sonra Fransız umuml efkârının dik- kati Yugoslav hâdiseleri üzerine çe- kilmiştir. İşaret edildiği — gibi, Yü goslavya namına Söz söylemeye sa- Jâhiyetli bir şahıs ilk defa Rusya ile 'olan münasebetlere temas etmiş ve Belgrad hükümetinin hareket hattı hakkında kati ve geniş — malümat vermiştir. Salâhiyetli — mehafilin — kanaatine göre, Yugoslavya, — hâdiselerin zoru “ile Batı memleketlerinin yanında yer| almıştır. Bu muhakkaktır ve zaten Yugoslav sözcüsü mevzuubahis fikri, söylevinde tasrih etmiştir. - Yugos- Javya Sosyalist - Marksist — devlet sistemini muhafaza etmek niyetin- dedir. Batıya iltihak edişinin sebebi Doğudaki — emperyalist — cereyanlar karşısında hürriyetini korumak kay gusudür. Yugoslavya, Doğu ile Batı arasında cereyan etmekte olan so- Buk harpte / bitaraf - kalmak İste- mektedir. Zaten iki grup için de so- Zuk harbin hedeflerinden birini Yu. Boslavya teşkil etmiyor mu? Fransız efkârının mütedil eleman. Jarı Tito'nun Kominform'a mukave- meti bahsinde fazla ümide düşmenin doğru olmiyacağı fikrindedirler. Aynı elemanlar ve onlarla beraber İngiliz 've Amerikan efkârı umumiyeleri, Ad- di ve Akdenizin ortasında yer a- Jan bir Slav memleketinin Moskova. ya kafa tutmasını bütün tahminlerin fevkinde bulmakta ve her geçen gü- nün sarfedilen - gayretlere — nispetle birkaç misli menfaat temin ettiği Kanaati izhar etmektedirler. * YENİ İSTANBUL Ziya Gökalp Müzesi M NERME müşatiyor. - Bugünkü Almanyanın Silâhi yoktur. Fakat ölülerinin dili USUSİ mühabirimizin Anka radan bildirdiğine göre (Ye. ni İatanbul: 23121049) Di Hitler'in bütün yeni silâhlarından yarbakırda, büyük Türk aydını: çok daha ” küdretlidir. Almanlığı 'nin doğduğu evde bir müze açıl — bu kudret tutüyor İste. masına Karar verilmiştir. Mi E — Bizim eski anlayısımıza — göre Gitim Bakanlığı yalnız tahsisat — mezara giren her ölü, başının ucu- da evin onarılmasını da ” düsün: — Ve geçenden yalnız fatiha dinlene- Mmüştür. Biz 1908 yılına değin ölür — bilir. Bu dilenen ölülerden. elbet ler için anma törenleri yapıldığı. — te, hiç bir şey beklenemez. Fakat kim ne derse desin, biz tari okürken, benliğimizde - kı koptuğunu, eski muhitimizin ni müzeler kurulduğunu - hemen hemen bilmezdik. Yalnız halk, kendisi dünyadan — gittiken sonra Bile nefesinin keskinliğini kaybet: — tün küflü görüşlerine — rağmen, mediğini sandığı ölülerin mezar: — düymuş . ve coşmusuzdur. Tarih, Jarını ber parçaları (l kahraman'ın, topluluk için benli. derdine derman dilenir Gini inkâr edebilenin eseridir. Ce. olduğu. haldı Miyetin bütün yaratıcı faziletleri Bu. kahramanlık ir Mili Eğitim Bakanlığı Diyarba — kara — günlerimizden — sıyrılmasını kırda bir Ziya Gökalp müzesi aç — bilmişizdir. Bize bu mirası büyük Mmak kararını vermiş olmakla dev. — ölülerimiz bırakmıştır. Ziya Gök rim Türkiyesinde çok güzel — bir — alp, bu mirasın #airi, filozofu ve dev. gelenek yaratmış oluyor. Timcisidir. Bundan tam 25 yıl ön düşmüsken — söylemek — inte ce, oda, yaratıcı bir damla gibi bu rihe İstikamet veren başlıca iki — büyük mirasın kadehine dökülmün- küdret vardır: Kalem , ve kilic. — tür, Her büyük şahsiyet gibi Ziya Biz bunu çağdaş değerlerimize gö re kültür ve #avunma, şeklinde tef. sir edebiliriz. Bugün eserlerini Gökalp da kendisine başka hayat nizamı arayan buhranlı devrinin P- dilidir ve onun icin her zaman çe- rağın altından çıkardığımız, ha. git Çesit tefsirlere uğrayacaktır. yatlarını tuğlalardan, Nil otları: Fakat Ziya Gökalp'ı şekle gör 'nın yapraklarından, ceylân derile- — değil, ruhuna göre değerlendirmek İâzımdır. Bu ruh, ideallerine, ne olursa olsun imkân sahaları” fet rinden öğrendiğimiz eski milletler. hep kiliç. kullanmasını bilen eğe . ve kültürlerini men toplulükları hetmek - kaygıları içinde çırer kılıçla korumuslardı. Bu bakımdan — maktadır. Bazı yazılarında Gök kültür Ve ülke tek bir kavramın — alp, kendini büsbütün Uunutarak ki di safhasından baska birsey değlldir. Kendi kültürünü her tür: İü tehlikeden kurtarmak için bu: fam bir devrimci gibi, cor Bir ülke ki camlinde türkçe ezan okunur, gün Avrupada, eski çağlarda ol. duğu gibi, savunma zarüretlerin. — KöYlü anlar mânasını namazdaki M ARE Bir ülke Ki mektebinde - türkçe Yer yüzünün çağdaş milletleri büyük kılavuzlarını yalnız mermer anıtlarla değil, aynı zamanda dü: sünebildikleri bütün vasıtalarla da — Ey halk ruhünda yaşatmak - yollarını bulmuslardır. Büyük şahsiyetlerin bötün hatıralarını derleyen müze ler onün İçin kurulmustur. — Öyle ölüler vardır ki: seslerini biz. yüz. yılların ötesinden duyarır ve on lar tarihimizin karanlık günlerin: #önlümüzün aradığı - kurtarıcı isiği uyandırırlar. Atatürk'ün ken- dimizde bulabileceğimizi söylediği büyük kudret budur işte. Çağdaş tarih, kemikleri coktan çürümüş büyük kılavuzların ne e Siz bir kudret olduğunu bize ç Kur'an okunur, Küçük, büyük herkes bilir. buyru: tunu Hüda'nın, iste senin orasıdır Türk oklu, Ziya Gökalp'a göre Türkiye, h 'nüz, ideal - Türk oğlunun vatanı olamamıştır. Onun İdeali ümmet anlayışına göre parya dili sayılan türkçenin kutsal bir dil haline gel mesidir. Cami, Türk dili için ya sak bir bölge olmamalıdır. Görü düyor ki: Ziya Gökalp'ın — dür düğü milli benlik yaratıcı bir de- üer kaynağı olabilmek icin, kan: disine yepyeni gelisim yolları ara. mak zorundadır. Ziya Gökelp, çağdaş / anlamda, Şesit örnekleri “ile aösteriyor. “Av- Fipanın “ertasında " bir Almanya — Türkiyenin llk. tiklmedamıdır. Zi Haa aa aa AUA ÜU yığma Gayretinden başka — birsey Van arUDlA N dünya Tatihlidine — Geğildir. Bizim burada bahsett çıkmın ve bu. yüz. Ocak sönmüstür. Bi ufak bir suç dej milyonlarca hiç süphe, . Fakat Mmiz ilim, eski bir sözle, fikriyattır. Bu bakımdan Ziya Gökalp, ülke- mizde, sistemli düsünüşün kurucu: sudur. Onun için fikir ve kültür farihimizi, “daha doğrusu yaratıcı Türk benliğinin tesekkülünü ince- bu ülkenin üstünde Alman kültü: rünü yaratan. büyük. ölüle rilmiştir.. Küdönümü — yeyenler ve ilerde inceleyecek olan bütün kültür insanlığının yıldönü. — JÖXENLET Ve Üerde İnceleyecek çlar, müdür. Russel bir kitap yazıyor od y alr ll l < TeT graaa ça Ka a ŞE — zorundadırlar. Ziya Gökalp Müzen bu bakımdan, yurdumuzda çok e- bir. boşluğu / doldür. makla kalmayacak, aynı zamanda, ilim Ve şahsiyet sevgisinin de ilk anıtı olacaktırı ler'in, Nietzsche'nin sesini düyuyo rüz. Radyomuzu açıyoruz, - Beet — hEmmiyetli hoven ruhlarımızın en ince — tel lerini dile getiriyor. Wagner'le ma- #allar ülkesine gidiyor ve ürperi. yoruz. — Schumann, — gönlümüzün baska - bir köşesini aydınlatıyor. Bu büyük ölüler, benliğimizin mut- daka bir yerini buluyor ve bizi yu: Ben, sen yoğuz, biz varız, Hem oğan, hem kullarız, Biz demek bir demektir. Ben, sen Ona taparız. Güzel sözler Günahkâr bir. vicdandan affedilmiyecek dir fenalık voktur Channing Vicdan azabı, bir insan için en bü. vük işkencedir. başka | — crm olan — viodanı daima yaşat- mağa gayret edin. George Washington * Zenginlikle vicdan her — samas komşu değildirler. Calvin Her geve itimat etmeyen insana her geyde itimat edin. Massinger * Papa ve Kardinallerden — ziyade kendimden korkarım; içimde bü- Dil Kurultayından akisler MİLLET DİLİ Halit Fahri OZANSOY LTİNCE Türk Dil Kurultayı, fırtınalı bir deniz gibi, çarpı: gan seslerin ve fikirlerin coş- kun ve sürekli çalkantısı - arkasın. dan — dört yıl sonra tekrar ugul damak Üzere — bu kubbede bir hoş a birakarak süstü. Öyle ki, ara: 'ya karışan akortauz sesleri bile, bu hoş sada hürmetine a£fedebiliriz! Şimdi bilginler de, yazarlar da da- kılmiş, herkes kendi çalışma köşesi. 'ne çekilmiştir Ve ortada müspet ola rak kalan, yalnız, Türkiye türkçesi kararı ile otuz kişilik bir Bilim ku- ruludür. * Biz de, Kurultaydaki heyecanlı ha- vadan uzaklaşmış bulunuyoruz. — Bu bakımdan, öyle sanıyoruz ki, bütün © münakaşaları, hattâ zaman zaman kavgayı ve hakareti andıran târiz ve hücumları bir noktada toplaya- rak, Ve aymı zamanda birçok sesler ve fikirlerden bir tek terkip vücude| getirerek, — bugün kadar yarın için de daha emniyetle bazı - hükümler, Ççıkaracak bir “zihni vaziyet,, teyiz. İstiyoruz ki, Kurultayda — söylenen. derle karara bağlananlar arasından en tipik unsurları seçerek bir nevi hesaplaşma yapalım ve olanı biteni tozunu süpürdükten sonra - derleyip toparlayalım. Bu suretle Altıncı Türk Dil Kurultayından çıkaracağımız ne- ticeleri birkaç yazı ile belirtebilirsek kendimizi bahtiyar sayacağız. * Kurultayı açış nutkunda, İstanbul givesinin fonetik bakımdan — işe ya- rar, fakat vokabüler bakımından ki. fayetsis olduğunu - söyleyen ” sayın Mült Eğitim Bakanı 'Tahsin Bangı- oğlu, bihassa demiştir ki: — Tanzimattan beri, münevverle- rimiz arapça terim sistemi kurmuş- Jardı. ve bü devam ediyordu. 1908 inkılâbından sonra, Türkçüler de bu arapça terimlere dokunmaya cesaret| edemediler. Ancak Cumhuriyet Dev- rinde, 'Türk dilinin bu tekâml bahsi üzerinde yeniden durulabildi. - Şimdi 'ne yapacaktık? Arapça terimler ü- zerinde kalmamıza imkân yoktu. Medenl gidişimiz başka bir âleme te- veceüh etmişti. Demek ki, bu vazi- yette, yaşayan türkçe esamna daya- nan bir terim sistemi bizim yolu muzdü. Artık bize, küçük bir züm- renin konuşma dili olan / vokabüler Kkarşısında bir millet dili Jazımdı.,, Millet dili... Nutukta övülen bu dül, her türlü ifrattan ve yapmacıktan uzak, samimi Türk dili demekti. Nutkurtun devamında Bakanın da işaret ettiği üzere, Türk Dil Kuru- u, şimdiye kadar, “Esası türkçe o Jan terimler,, vücude getirmişti. ay-| Tu metodla bundan sonra da devam edecek ve “tekâmüle doğru,, yürü- yecekti. Ancak, on yedi. yıldır. bir- takım yanlışlar da yapılmamış de- Bildi. Fakat bundan sonra, ferim sis-| temindeki bu. yanlışlar düzeltilecek, sistem. baştandaşa elekten geçirile- cek ve ham şeklinden çıkarılacaktı. Denebilir ki, dilimiz için en doğru v sağlam yolu çizen Bakanın nut- ku, daha ilk günden itibaren Altıncı Kurultayın evvelkilerden — büsbütün başka bir hava ile açıldığını müjde- lemişti. Fakat iki tarafın ifratçıları, koyu türkçecilerle sinsi osmanlıca. cılar, gerek komisyon çalışmaların. da, gerek ikinci ve üçüncü birleşme- derde birtakım / obstruction hareket- lerine kalkmaktan ve büyük büyük sözler ve jestlerle birtakım demagoji denemeleri yapmaktan kendilerini a- lamadılar. Ama bunların bütün bu teşebbüsleri bu cephede mukavemet- de karşılandı. Çünkü dâva bütün mil detin dâvasıdır. Sterne Kalbinizde vivi ateşin bir kmal- yük papa olan vicdanım var? Lüther İşte bunün içindir ki “millet dili” isteyebilir. Zarfa baktı. Mr H. Walter ibaresi vardı. Bu, Renouard onu açmak istedi; Aki, sonra dört, sonra sekiz parça mişti. Bütün bunu yı bi, çekmeden — yaptı. nahsiz, masum Arthur ha! Ne idi 0? Hiç özenmeden, farkına şa, tereddüt: dının aramaya çıktığı adam. değil Lâkin Renouard o kadının ye kıskanmıyordu artık. Sebebi ne ol Miyordu: Kim olduğunu bilmediği emniyette idi. Renouard'ın ona, ha hizmet onu gömmek olmuştu. Renouard ayatın küçük- sıkıntılı Adi işlere karşı nefreti de vardı: min hali, Bu ağzı kalabalık gazeteci ile nda, gençleri birbirine doğru Sür novard. başlangıçta yardımcısı mek ve geyi. bilen, yaramıyan bir kimse hakkında bir #ini düşündü, ve güzetecinin sonu gısında agzi kilitlendi. Üzerinde titrek bir elle zoraki gönderdiği son mektup olup herhalde “Mr Arthur,, ün ona, Mektuplarını artık “Dunster ve Ortakları,, rilmesini bildirdiği mektubun cevabı. idi. Güverteye çıktı, elinde tuttuğu kâğıt parçaları denize attı. Kapkara suların içinde kayboldular, 'Malata'da Mr. H armaya tenezzüj etmeden ken. dine bütün dünyaya hâkim ihtiras ve iptil tun siteminden kurtulmak için el uzattığı adamı da kıskan. bir adam. Evet, ölmüştü, Malatada ölmüş. Çetin işlere dalma hazır bulunan edinmişti; bu huyunda biraz kayıtsızlık - bulunduğu kadar alıp da bir kurbağa görmemek içi hakkında irkadağını merak içinde bırakmayı bir nevi eğlence saydı. Hiç kimsenin arkadaşlığına ihtiyacı olmayan çiftçi pek kolay zedelenen bir hayalperest hassasiyeti taşırdı. © adamın suallerine açık cevap verirse yine yal- mızlığın tehlikelerine dair bir takım imdi de aldığı bu tavrın neticelerini seyrediyordu. Yine © halini hatırlayaraktır ki, taraçada - konuştukları Yazan: Joseph Conrad yazılmış ihtiyar uşağın hasta iken adresine gönde- ama vazgeçerek — ilkönce yırttı. Hiç tereddüt etme slz ve hiç bir vicdan aza- Walter,. Ha? Gü- onun adı bakalım? Kimdi şeylerden ları çeken © ka: üzünde mevcut olmasını — tu. irsa olsun, bir sözde d 've bugün ölmüş bulunan Şimdi mezarında — ge reketinde önce ettiği son — kendisi biliyordu. Sessiz fakat için için alay edercesine din- — gibi oldu, Sonra, düyadan uyanırmışçasına: lemişti. Bir Ümit uyanıyordu; fırsatı kaçırmak İstemedi; onun Demek Malata burası. Kaç kere kendi kendime dü. adamların çoğu gibi — tek yapacağı şey ses çıkarmamaktı; © kadar, başka bir şey. — şündüm. larından — kaçınmayı âdet — değil. Kendisini genç kızın ayakları altına seren o aşkın ya- Renonard titredi. Neymiş düşündüğü? Malata, kendisi 'zunda hakikatin ne mânası, ne ehemmiyeti vardı? Vdit Tek bir vücut olmuştular. Ne idi düşündüğü acaba? Arslanla çarpışmayı göze Şimdi de artık çare kalmamıştı. Ne olacaksa olacaktı. Profesörün kız kardeşi. Renouard'a doğru eğildi. Bütün in yolunu değiştiren ada- münasebeti pek sathi idi; ükliyen sevgi yoktu. Re malümat verme: 'her l varzlar ve hiç bir işe yığın tenbihler dinliyece. — kapı gelmiyen istintakları kar. — ve miştı. toplanıp demir, yüksek yarın ucunda kumlü Balmumundan yapılmış © ihtiyar kadının - sözlerinde 0 diplere saplandığı zaman karanlık iyice basmıştı. Kumların ' kadar yapmacık hissediliyordu ki, Renouard'a hiç tesir et- koya geceleyin girmeğe kalkışe — medi. Yalmız, içindeki müthiş kaygıyı boğuk bir sesle ifade Mayistra yelkeni son bir defa daha titre- — edercesine şunları söyledi. (Devam edecek) Tanrıları de Renouard, yelkenler — MALATA ÇIFTÇISI Sırada aranan adamı artık yeryüzünde bulmak mümkün ol- madığını söyliyememişti. de bulunabilirdi: sağ olduğu zannını verdiniz, 'ne demek? O vakit mi aldattınız beni yoksa, şu dükikada mi aldatıyorsunuz?, bile tahammül edemiyerek şaşkın bir di ne yapacağım Cesareti Ada, nihayet bir ufukta/ göründü; bazalt kayalıkları ile denizin sathından yavaş yavaş yüksel. Daha sonraları Malata, yeğii ve pembe bir cisim halinde dikildi ve o sonbahar günü- 'nün akşamında mor bir dumana büründü. Gece yi Gemi iri ve sanki dört köşe bir Burnu boyladı yer yer sığlaştırdığı küçük Mmak tehlikeli d, amamen krılmıştı. Moorsom'lar hemen hareket edecektiler; h bir gün daha görmek için şeref ve namusunu sonuna kadar feda etmeğe hazırdı. Yerinde kımıldamadan duruyordu. klında kalan'arı, genç kızın birdenbire eline dokunmasındaki sarhoş edici tek- Tifsizlik onda bir nevi Ümit ışığı belirtti. Şu halde. bir türlü sıyrılamıyı Geveze gazetecinin tertibat romanın cazibesine kapılarak tertibatı uygun yretmişti; halbuki © romanfn ölümle nihayet Evet, hayatın kudretli neÇesine benziyen Ürpermelerin estiği altın benekli siyah gökyüzüne baktı. o Çeviren: Reşad Nuri Darago — MENMNENüN #4 < dikten sonra Moorsom at Çünkü gazeteci ona ağır sitemler. — den yükselmeğe başladı. 'Bana bildirmedinizdi ya? — Yardımcınızın şimdi de öldü diyorsunüz. Bu — yerleşmiş oturuyordular diyebilirdi. Bu sözleri duymak fikrine halde kalmıştı. “Şim- diye düşündü. etti. Koyda den Doğruyu - söyliyecek olan lbukt genç kizi sında garip bir çekinge zeretleri tekrarladı: etmedikleri. için Şüphesizdi;. çiftlikte kayıklariyle gecele, Profesörle konuştuğu Misa M tavırları ve Öteki adam ölmüş- delilikten başka bir şey değildi bu ama almasını, — ötekilerin de bu görmelerini bulduğunu ıldırımla vurulmuş bir fâninin şaşkın ği için vır bah, siyah bir. buğunun kesif ormanların arasına kadın kapladığı sıkışmış çıplak batan güneşin ışık setleri içinde ortalığı ten haberi © Hepsi de geminin arka tarafında, Kimse yerinden oynamadı. O günün sabahı, rüzgür durmağa başladığını gören Renouard, evinin misafirleri rahat ettirecek şekilde kurulmuş bulunmadığını bahane ederek gece yarısı gemiden dr attıkları vakit çekin; (Zaten bütün yolculuk boyunca kendisi ile lik hüküm Evdekiler, dave kimsenin onları yalnız eski bir sandal vardı; n karaya çıkmak da rahat olmiyacaktı. Kayıkların kumlara oturması tehlikesi de mevcuttu. En doğ- rusu gemide sabahlamaktı. Bu sözlere itiraz eden olmadı. 'dü. cibisesinin Üzerine bir manto atarak yayvan bir uzanmış ve piposunu içmekte olan profesör: — İyi bir fikre benziyor! dedi. Yanında bulunan Miss Moorsom da sükütla tasdik eder yolculuk esnasında gemi yolcuları bir defa olsun o adamdan, aranılıp bulunan adamdan ganki birbirinden çekinmesi bundan ileri geliyordu. İhtiyar Zavallı Arthur'ün, parasız pulsuz, istikbali ne olacağı belirsiz. Arthur'ün meydana çıktığını duyduğu vakit sevin. cinden her halde sıçramamış ama hâdisenin bir roman nite- Jiği taşıması onda bir nevi heyecan uyandırmıştı. Beyaz şalına bürünerek fısıldadı: — Zavallı Arthür'ün sevgili Felicia'miza o kadar yakın bir yerde şimdi uykuya dalmış olması, yarın duyacağı sevinç- aması pek fevkalâde bir şey değil mi sinin sesleri, sakin karanlığın için. hasır. sandalyelere çıkılmamasını tavsi n bir tavırla geldi misafirleri ara- sürmÜŞtü) ve aymı ma- lilerle geleceğini tahmin karşılamaya koşmiyacağı geminin Sicak iklimlere mahsus sandalyeye bahsetmemişti. Zaten herkesin 4 Ocak 1080 Musiki hayal Türk musikisi bugün FZ niçin gerilemiştir? USİKİ , için, “refah sanatıdır, derler.” “Fakat hiç de doğri deği Galibe, musiki - gidaye ruh olduğu için insanlar retah içini de olsalar da, sıkıntıda — bulunsaleğ 'ğa yine bir türlü musikiden ayrılmıl Şorlar. Mülletlerin hayatında bu haj kikat görüldüğü gibi. fertlerin ha Yatlarılda daraymı çey müşahedl Si Onmanlı İmparatorluğu, asırlardağ beri Inhitat içinde ” yüzerken Türül musiklet yine inkişaflara mazhar ol maktan mehrum ” kalmamakta/ idil Hattâ musikimizin, kendi çevresindi n Yüksek mertebeye vanşı, inhita tin en büyük fırtınalarına rastlar, Fertlerde de ayn veziyeti görüyol rus: Refah mefhumiyle hiç bir ilgt Si bulunmayan. İçtimal mühitlerdel Tuhlara hayatın acılıklarını unatta Tacak gerin teselli aerpintilerini ta min edeni tek Kaynak musikidir. Dej ha ileri giderek diyebllirim ki, gerel Türk, gerek yabancı en büyük dah) besteklirler en değerli eserlerini 1al tıraplı ve Zelkketil anlarında yaratj mışlardır. Bir yandan mületlerin, diğer ta raftan fertlerin hayatlarında. tecei eden bu vakın gösteriyor ki, Bir mul Sikinin ilerlemesi için mutlak. refağ Sart değildir. Bir vakitler müsikinin din bakı mından hoş görülmemesi mütat Tal Fakat bu hal de Kazeskerlere Şeyhülislâmlere — varıncaya — kadali Mütedeyyin kimselerin musiki ile ipi tigaline mâni olmamıştır. Pek tuhaf bir müşahede daha vari Musikicilerin fasla para — kazan maları müsikimizin terakkisine teh aebep olamıyor. Bunun delili zamanı Mızdak. durümdur. İnhitat sebepleri arasında halkıe || musikiye rağbetsizliği de habıra gel Zebilir. Fakat memleketimizde” böy Bir rağbetsizlik hiç bir zaman görül) memiştir. Bilâkie müsiklellerin. pari kanazabiimelerinden de — anlaşıldış üzere halkın rağbeti hemen her zal) Mankinden daha fanladır. Bütün bu mülâhazaları gözden ger çirdikten sonra eiyeceğim ki, must kimiz ilmin ihmale uğramasından,| * ve bügi - eksikliğini telari — edecekli * Yüksek dehkların — nadirleşmesinei Salaği ge aha a ge Kamalll berei Hastalığın ilâci flimle dehânın bi teşmesinden doğacak kıvilmda sal h sulunuyor. Avrupadan getirttiği namdar V tat ve birinci sınıf sanatkârları şel rimiz örkestrası ile teşriki mesal el tirmek suretiyle müzik hayatımızız yükselmesine büyük ve hayırlı ga; ret sarfeden İstanbul Flarömoni Der neği bu son günler içinde faaliyetir senelerden beri mahrum olduğumu “yeni bir sahaya teşmil etmiş ve yer li müzisyenlerin iştirakiyle — Dernel salanlarında iki oda müziği — seansi tertip etmiştir. Büyük kanser salonlarından ziyadı küçük ve samimi bir muhitte çalın: mak Üzere bestelenmiş olan bu serler Dernek âzaları ve misafirle Ti tarafından zevkle — dinlenmiş ve Müzisyenler çok alkışlanmıştır. 1948 müzik — faaliyeti bu. suretli sona ererken, — Fransiz — sanatkdı Jeanne Marie DARRE 1050 senes nin llk günlerinde Saraş da Chopin eseri bir resitat — verecektir. Long ve Philipp gibi taninmış goglar idaresinde — yetişen Marle DARRE, hârika çocuk olaral iştirak ettiği bir. konserde Sainta Saens'in beş — konsertosunu bir tel konserde çalmış ve Paris muhitini nazarı dikkatini daha o zaman Üz rine çekmiştir. sc | - * KADIKÖY HALKEVİ MÜZİK FAALİYETİ Kadıköy Halkevi 1950 yılına zeni gin bir programla girmektedir. Mt Ziksever — okuyucularımıza bir fikii vermek üzere tertiplenen konserle den bazılarını bildiriyoruz: * İstanbul — Konservatuarından — v İtalya Akademisinden mezun Lüya Marengo'nun & ocak 1950 de saat 21 de vereceği bir piyano resitali, Halkj evinin ilk konserini teşkil etmekte- dir. Bundan sonra 8 ocak 1950 pazıf günü saat 21 de Muhiddin Sadal bir Violonsel resitali verecektir. Ken: disine piyanoda kızı Gülseren Sadal refakat etmektedir. 11 ocak 1950 Sabahat Akyol'un bir şan konset vardır. Bunlardan başka Ferdi von Stati zer, Ömer Refik Yaltkaya, — Ekrer Zeki gibi değerli — sanatkârların könserler vermesi temin — edilmişti! Bu arada Ankara Konservatuarı he calarından Necdet Atak, şubat ayır da bir keman resitali vermeyi kabi etmiştir. Sanat haberleri Paris Enternaayonal Resim, Almanlar da İştirak ediyorlar 1000 senesi yazında, Pariste “Prami sız Fikir Salonu,, bahçesinde, enter nasyonal bir. modern — heykeltraşlı sergisi açılacaktır. Burada her millet asır kendi sanatkârlarının 1ğl eserini teşhir edebilecektir; bunlarj dan dördü büyük heykel veya Eruf| ve geri kalan altısı ise orta büyüklüke te eserler olacaktır. Bu sergiye A manyanın da iştirak etmesine çalışıl|