MUKADDES ALEV ö Yazan: Mükerrem K. SU öyle olduğu çok daha iyi si e ihtiyati bir tedbir diye vatani vazifamin başında bulunuyorum. Âmma belli olmaz. Herhangi bir teh- like bu yürüyüşün istikametini bir sx- vaş yoluna da çıkarabilir. Bu halde dön- memekliğim ihtimali kuvvetlidir. O za- man bir çocuk sana her suretle engel olurdu. Hayatını yeniden tanzim ede ceğin, yeniden bir başka sevgiye el u- zatacağın zaman çocuğumuz semi bezi ağır düşüncelere ve ince hesaplara sevk edebilirdi. Çocuk istememekte haklı imişsin. Bir gün beni uzak ve unutul- mağa mahküm bir hatıra mevkiine in. tikal ettirebilmek kolaydır. Ben bir mas zi hatırası mevkiinde kaldıkça senin de yen mes'ut olmamana imkân yek- turu. ç kadın kocasından uldıği mek- tubun bu satırlarını kim bilir kaçıncı def'adır ki, gözleri dolarak okuyordu. Mektubu elemle etajerin üstüne birak- tı, Başını, kollarının arasına alarak yas- tıkların üstüne kapandı. Kocasının: < Ne olur. Bizim de bir çocuğumuz olsun Selma|" diye yalva' ran sesi kulaklarında ağlar gibi oldu. w içli, duygulu sese hırçın, şuh bir kadın sesi daima şöyle cevap verir» hammülüm yok. Ben hayata çocuk kah- rı çekmek için değil, yaşamak için gel- dim, Kahkahasız geçen bir saate, fazla uyku ile öldürülen bir geceye yanarım. Bence bu şekilde geçen zamana yaşan» mış demek caiz değildir.» &oç adam varlığına çöken derin bir elemle susar, acı acı karısının göz- lerinin içine bakardı. O ba iyi bir mevkiin, benim harikulâde bir güzelliğim var. Maddi, manevi huzur- suzluklara yabancıyız, Tabiatın en müs- için hantallaştırmanın mânası var mı?» Selma, maziden kopup gelen bu ses- İeri şimdi içi sızlayarak düşünüyordu. Cevdet gitmişti. Hiç beklemediği bir dakika da birdenbire hayatından ayrılı- ö vermişti. Gerçi her zaman başbaşa şamıyorlardı. Kocası mühendisti. Vak. tının çoğu dağda, bayırda çadırlar için: de geçiyordu. Kendisi zevkine düşkün, lüks meraklısı, salon âlemlerine fazla bağlı bir kadın olduğu için onu bu iş seyahatlerinde biç bir zaman tskip et- memişti. Cevdet gibi ağır başlı, müvazeneli, programlı yaşamağa alışık bir adamın, kendisi gibi hoppa, bafif düşünceli, fe- rağat nedir bilmeyen, refahlı bir ömür sürmeğe Leşme bir kadına nasıl olupta bağlandığını ilk def'n düşünüyordu. Tam mânasıyla bir iş adamı olan Cavdete çalışkan, e sportmen bir kadın daha uygun bir olmaz mı idi? Öyle bir kadın ki, ne köy odasını ba- kir görür, ne de çadır haram iii dert yanardı. Amma gönüller ferman dinlemiyor il. Cevdet kafasına, telikkilerine, ideâ- line rağmen bu küçük kadına deli gibi tutulmuştu. nu yüreğinin en çılgın ateşi ile seviyor, bazı akşamlar... kırlara gölgeler çökerken onu özlemekten, o- nu düşünmekten gelen bir buhran için de hastalar gibi kıvranıyordu. yle geceleri oluyorduki, rüzgâra karşi çırpınan kanatları andıran çadır eteklerinin sesini dinleye dinleye şe- hirde bıraktığı gözel kadın için ıstırap çekiyordu. Seviyordu. Kıskanıyordu. Şüphenin ezilmez başını, yakıcı dilini rine yana yana bakardı. Bu bakışlarda yabancı gölgeler görmekten ürken bir ruhun ifadesi vardı. Onu göğsüne bas- tırır, onu kollarında hırpalayarak sıkar, okşarken aşkına, ihtirasına aynı kud- retle cevap veren bu kadından şüphe- İendiği için eza duyardı. Bir tek tesellisi vardı; Selmanın gençliği! Bir gün gelecek, mutlak dır mevcut olduğunu keşfedecektir diyor- du. Cevdet, herşeyi zamanın eline ter- ketmişti. İstikbal acı veya tatlı bâdize- lerle doludur diye düşünürdü. Selma yerinden fırladı. Bu mektup onu niçin böyle altüst etmişti? Bu sa tırlarda ruhunu bu kadar allakbullak edecek birşey mi vardı sanki? atak odasına geçti. Kocasının res- mine uzun uzun baktı. Bu gülen ba kışlarda bir gizli sitemin ateşini sezer gibi oldu. Buna şimdiye kadar hiç dik- kat etmemişti. Rubundaki bu değişik” lik nereden geliyordu? Selma, Cevdeti bu şekilde sevdiği- ni bilmiyordu. Hayatta ber genç kızın bir gün gelip evlenme geçidinden! geçe- ceğini kabul ettiği için evlenmişti. Ev- lenirken de bislerimden ziyade kafasi bâkim rol oynamıştı. Madem ki kendisini bir erkeğin ha yatını terkedecekti. Bundan sonra yes mekte, sokakta, yatakta daima bu insan ya yanında, ya karşısında bulunacaktı. Beraber gülecek, belki beraber ağlıyas caklardı. Şu balde bu adam genç, yakı" şıklı, duygulu, sonra da paralı olmalı idi. Cevdet bu vasıfları haizdi. Çünkü genç kız bem iyi bir aileye mensup ol- maktan gelen gurür, hem de harikulâ- de güzelliğinin verdiği hatlar içinde sar- hoştu, Mutlak fevkalâde bir izdivaç yapacağına inanıyor, taliine bile hük- medecek kudreti benliğinde buluyordu, Cevdetle evlendikten sonra daha renkli, daha serbest, daha eğlenceli bir yaşama başladı. Artık evli kadın etike- tini taşıyordu. Dilediği şekilde gezip dolaşmasına; dilediği insanlarla düşüp kalkmasına dil uzatılamazdı. Cevdet, sızularınını zevklerinin, ih ilesalarınını istinat yapan sarsılmaz bir kale idi. O © bu kalenin içinde mes'ut, refahlı, şen bir ömür sürüyord Kocasını staj için askeri vazifesi ba şina çağırdıkları zaman biç sarsılmadı. Bunu gayet tabii buluyordu, Tanıdık» ları arasında gidenler çoktu. Henüz harp falan yoktu ki telaş etsin. Bu, ni- hayet alınması zaruri olan bir tedbirdi. Hazırlıklı olmak fenamı ? Tabii gitme li, askerlik bilgisini tazelemeli, unut- tuklarını yeniden bellemeli idi. Kocasını uğurlarken gözlerinde bir damlâ yaş değil, küçük bir hüzün göl- gesi bile yoktu. Hattâ tiren kalkarken: — Eğer bir gün iş şaka hududun- dan çıkarda ciddi bir renk alırsa, mu- benim en > birkaç el ateş et diye şaka bile Cevdet bu ayrılık Y var” liğından, yalnız vatan aşkının alevini duymamış olsaydı, bu tarzda ayrılıştan şüphesiz yarılanacaktı, Bu çok ciddi dakikada olsun karısından bir parça a- gır başlılık, bir e hüzün beklemek hakkı değil mi idi? Selma bu sahneyi de hatırladı, O zaman yabancısı olduğu gözyaşları şim- di dizi dizi yanaklarına inmeğe başladı. Kendi kendine: — Hayatı mevzuu bahisken bile be ni düşünüyor diye konuştu. Saadetimi, yeniden kuracağım yuvayı... Onun bü” yüklüğüne cevap vermeli. Değiştiğimi, şimdi hiç de bıraktığı şekilde hafif bir n olmadığımı, onsuz hiç bir şeyle oyalanamadığımı ona isbat etmeli, ma nasıl, amma nasıl ?