Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
& Ka | Şün n Ş — SİYASİT İCMAL Bayrağına Kavuşan Habeşistan irminci asırda milletleri lâllerinden mahrum etmek müm- kün olabileeğini sananlar, dün- denberi, gafletlerinin derecesini 'âıçnî* imkânmnı veren Velulî’;' ersle karşıla: bulunuyorlar. Bizden bin.lgr:': ıqlEı»rıüı uzaklar- da, dağları bizim dağlarımıza, vadileri bizim vadilerimize ben- Zemiyen şarki Afrikanın, en aZ iki bin yıl evvelki maceraların- dan insanlığa miras kalmış bir dekoru andıran bir. kö verilen bu ders, taarruz ve tecü” Vüzü san'at edinmiş olanları ne *derin bir hayal kırıklığına ugra-> tacaksa, hürriyet ve istiklâllerin- den hoyrat tecavüzlerle mahrum edilmiş bulunanlara da o 'd"’“ Yüksek bir ümit bahşetmiş ola- C&'kBtır. İ u ders, Habeşistan İmpara- toru Majest Haile Selâsiye- nin Habeş topraklarına ayak ba- sip beş buçuk yıl evvel 4 gayet elim bir tecrübe W_”h? Mmüuhteşem tarihli Habeş m’ueî nin milli bayrağını kendi elleri! istiklâl direğine çekmiş b“'x_; malarından çıkarılacak derstir. Tapusunu en az otuz asra kra dik ettirdiği bir toprak üstür koskoca bir qu:;_ı!ıi m’""m: ırgatlaştırılabileceğini sanmış İanla:'meş'uw bir Wdüh borg- lu oldukları ezafer> lerinin pek kısa sürmüş zevkini ıçok acı bi;*l eri J Craçyani ordularının katliâm- larile, Adisababa'daki Amerika sefareti önünde yizk“* H'bî' müneyverine hançer üşürmekle insanlığa artık mukadder olması İâıır:ı ı,elşn Iwı “hm har dit VATAN |SIRASI GELMİŞKEN | Ailelerle Çocukları Hakkında Konuşmalar Çocuklarımızı ve Gençlerimizi Çileden Çıkartan Nedir? | Yazan; RÜŞTÜ ULTAV | Çocukluğumuzda bize şey!ınl; dan bahsederlerdi. Şîy(uı ço fena, fakat çok hulülkâr bir ha- körpe gönüllerinin içinde nice şeytanlar belirmez ki... Bazı ailelerde çocuklarının ar- zuları kıyılıp atılamaz, Annelerin a i. Şöyle dü- za sebep olur derlerdi. Şöyle d ünyada bu kadar in- eaklağı tane acaba? nlar bir tür- şünürdü san vıı'..k Şeytan kuı Bu merakımı o zam tür lü giderememiştim. — Bazı bilgiç komşular şeytanın dunı.f.ıd“ı ve ahrette tek olduğunu Amylfıyor— lardı. Ayni saat, ayni saniyede nasıl herkesi baştan çıkarmıya yetişebiliyordu bu şeytan? — Günün birinde yı;ıynınduı;uı:: şeytan imevcut © ş:rdk.einm Anladım ki seytan in- sanla beraber doğuyor. insanla beraber ölüyordu. O halde sey: tan insanın içinde yaşıyan kötü hislerdir dedim ve buna kanaat Bir gün mektep arkadaşlarım- dan birinin eline mutaddan fazla para geçmiş. Bununla bir paket sigara almıştı. Ondan sonra î.:ıı çocuk sigara içmiye ılı;mış. git- mişti. Alıştığı için de her gün si- gara almak maksadile nereden para bulacağını düşünürdü. Te- miz bir aile çocuğu olan arkada- şımın içinde şeytan doğmıya baş- h . Bugün dünya, çok çeşitli bi pazar manzarasını aldı. Telefon- lar, telsiz — telgraflar, radyolar, gramofonlar, — bisikletler, fotog- raflar, kâğıtlar, suetlılı_x. trenler, vapurlar ve ta, elerin — envar, YaE Teşili ” givecekler, — ilânlar, reklâmlar, her nevi satış dünyayı pazar yerine çeviren şeylerden- dir. Bunlarla hayatın huzuru kaç> tı. Alınacak o kadar çok şey, is- ecek ve can çekecek o kadar d lerini ış ge lanlar bu dersten istifade için, Majeste Haile Selâsiye'nin Su- dandan başlayan _mııffeune yürüyüşünü Sameli — hududuna kadar ulaştırmasını beklememe- lidirler, Zira İtalyanın istikbali çeşitli metalar çıktı ki basit yaşa- mak imkânı kalmadı. Dünün var- İrklı ailesine bugün artık fakir aile YUZ. Bunlar bep bilinen şeylâr. Eş- İ üreli Libya, Somali, Ar- |ki teknik çoğalınca, ihtiyaçlarımız ::?ıu.tılıuk ve Habeşistanda kem- | çoğalıyor, ğyığgı_ıqobhmı disine verilen derslerden süratle |ele g k de artı- mütenebbih olup —olmamasına |yor. bağlıdır. İngiltere, beş buçuk eâ'lç :;:: tu. O gün gülenler bugün mağa â::larkm işte Jünda ars- lanı Britanya arslanı ile kol kola Habeş topraklarında ilerliyor. Çekler, Lehliler ve Rumenler, ıhg'lltı:!eniıı kendilerine yardım vadettiği gün atılmış olan kah- yanın nevileri ve satış sanatında- | t ü fenalığa yaldir. İnsanı gülerek ğ peğef 4 Ş ha On k ahrette bi-|hele büyük —annelerin şefkatine ;h—ükîer. ...n Çai Na ölçü bul Çocuklarımız bu ölçüsüz şefkat kâsesinden içmiye alıştılar mı felâket de yakalarına yapışır artık. Her şeyi, her istedi- ği anda eline geçirmek alışkanlı- ğı doğuverir, Mahrumiyeti bilmiyenler acıla. rına tahammül etmesini de bil- mezler, Çocuğumuz her istediğini eline geçirdikçe işi azıtacaktır muhakkak. İstenilen şeyi ele ge- çiremiyecek zaman gelip çattığın- da gençlerin kıvrım kıvrım yana- caklarını söylemiye hacet yok. O zaman işte bizim delikanlı şe- ref hudutlarını aşar; dizginlerini koparmış kaçak atlar gibi.., Bel h alışan ç rımız ve gençler yalnız süse düş- mekle kalmaz. Yerli yarsiz, şura- ya buraya, kehvyehanelere alışır. Arkadaşlarına, yanmdakilere lü- zumsuz ikramlar ve gösterişler yapar, Böylelikle bol harcamıya alışmak genci farkında olmadan ahlâksızlığa kadar sürükler. İnsanlar bizzat çalışarak kazan- dıklarını, harcamazlar da hazır- dan gelmişleri miras gibi harca- mıya alışırlarsa ayrıca tembel de olabilirler, Artık, böyleleri için çalışarak kazanmak da gitgide külfet hattâ bir nevi işkence olur. Ailesi ve cemiyeti için tehlikeli bir kalpazandan ne farkı kalır böylesinin? Miras yedilik meş- hurdur. Çocuklarımızın bizden alarak harcadıkları paraları onlar için böylece kolay ele geçmiş mi- ras sayabiliriz. Miras yiyenler hem ahlâksızlığa, hem tembelliğe me- yilli oluyorlar. Böyle çocukların içinde kötülük tohumları çiçeklen, miye başlamış demektir, Kazan- madan bol harcamak alışkanlığı ll günün birinde bizi kepaze eder | Ki üphesiz. Neticede — sürdüğümüz :o;ı! hayata'da kimse acımaz. Biz ana - Baba ne kadar var- hklı olursak olahm, çocukluktan Biran için her yaşta ç mızı bu çeşidi ve cazibesi çok ha- yat pazarında düşünelim, İhtiyaç bolluğu içinde şaşkınlık onları da sardı. Renkli resimli artist kart!ı çikolatalardan başlıyarak bisik- letler, sinemalar, külfetli spor ve oyunlar, müsamereleri harçları, süslü izci elbiseleri, bo- yunbağları, ipekli, yünlü kaşkol- lar, yazlık. kışlık ayrı biçimde el- biseler, çeşitli ayakkabıları, saç kahalar için de böyle bir mesut cev:ı"n;î!:ddeer olduğuna inan- |ya k;dır sürü sürü ıg-ı oıı'ı_[l::â makta haklıdırlar. Üa ad “?Uiı;u':l ç;ıhıdvdıınıludı - bilârdo oyunlarını da ilâve etmek Zigana Yolu Açıldı gerek, : 724 DAaAe) — 118 gülüm T v " SÜ SraiaplA bulunan Lüzumlularından bıı%ı_ e denberi kardan — kapanmış Ziğana ve Kop yollarımdan Zigana Yolu açılmıştır. Kop yolunu açmak için ameleler devamlı, bir suretle çalışmaktadırlar. Bu yolun da bir kaç güne kadar açılması beklen- Mektedir. Tütünlerimiz Yüksek Kalitede Bamsun, 24 (A.A.) — Bu seneki tütün mahsulü kalitg bakımından Se- kiz yıldanberi görlülmemiş derecede çok yüksektir. Müstahsil tütününü anbarlara indirmeğe başlamıştır. Pl- yasanım yakında açılacağı tahmin çeşidi çoğalınca L hxıliîî'dde o derece art- Dünya — pazarının çığırt- ?:jğmı yapan ilânlar, reklâ_mlu fotograflar, radyolar da kâfi ge- Hyer yeytanı daha körpe oldukları için genç çabuk kavrı- yor. Çocuklara sallat olabiliyor. Jeri daha dahi kolayca mu- Para ve ihtiyaç aşlıyarak oğu! ve kızla. yımızın ihtiyaçları basit olmaz; temiz olacağı yerde süslü, esaslı ve lüzumlu olanların yerine onlar için üzuli ve masraflıları alınırsa çocuğumuzun içinde şeytanı biz yaratmış, beslemiş ve büyütmüş oluruz. Parayı iyi idare etmek hüner- d dir. Bunun için harcamada ihti- yatlı olmak itiyadı — alınmalıdır. Paraya hâkim olabilmek de me- ziyettir. Gençlerin eline, para, Küzumlu zamanda geçerse lüzumlu Bizde de Olursa/.. Son gelen ajanslar Japon hü- kümetinin 21 yaşına gelmiş ka- dınla 25 yaşına gelmiş olan er- kekleri evlenmek — mecburiyetin- de tuttuğuna dair haberler ve- riyorlar. Hemen aklıma böyle bir kanun bizde de vazedilse: — Acaba ne olurdu?., diye bir sual geldi. Evvelâ evde kalmış ihtiyar kızlar kına yakar, bayram yapar- lardı, Onların uzun senelerce has. retini çektikleri kocaya kavuşma- larını görmek isterdim. Bir de cemiyette her eye be- hane bulan bir tip gençler vardır ki bunlara; — Filânla evlen, dedikleri zar man: —A,. O cahil, — Ya falan?!,, — O çirkin, — Ya fişman?1.. — Onun aklından zonu var, — Peki geçen gün gösterdi- ğim? |.. — O kaba... Bakalım bu cins olanlar ne ya- pacaklar?... Yirmi bir yaş deyince güzel çirkin bakma yok, Hem Japon devleti evlenecek çiftlere üstelik borç para da verecekmiş. O za- înan bucak bucak koca arıyacak- ar. Nihayet kör topal bir köroğlu bir ayvaz bulacaklar. Bir de ana kuzusu olanlar var- dır. Onlar analarının dizi dibin- den ayrılmazlar. Kapı kapı görü- cülüğe giderler. Anası evet derse evettir. Hayır derse hayırdır, Ya onlar ne olacak?.. Analarının tahakkümü 25 şine kadar, Ondan sanra çarnaçar o kadar evl iş birini bulup bağırlarına bastıracklar, Ya bir de kızlar erkeklere nis- betle az olur veya kızlar çok olur. sa o zaman az olan tarafın kuru- mundan geçilemiyecek, Hadi kız- lar çok olursa onların zaten kuru. mu vardır amma, ya çok olursa o zaman gözü yaşlı kızcağızların er- keklerin peşinde dolaşmaları er- kekler hesabına pek keyifli ola- caktır. Japonyada iş bu kadarla da kalmıyor. Bekâriardan bir de be- kârlık vergisi alacaklarmış. Hatır- ladığıma göre, bir lar bizd de böyle bir vergiden bahsedil- hur bekârların tehevvürünü mucip olmuştu. Eğer bu kanun bütün memleketlerde kabul edilmiş ol- saydı birkaç gündenberi kadın pe- şinde dolaşmaktan başına bir be- lâ geldiği ilen & LI l ( MASSAVA Sudan - Eritre hududundaki bu ufak Fellâh köyünün stratejik e- hemmiyeti büyük değildir. Ne İ- talyanlar burayı kaybetmekle mahv, ne İngilizler burayı almak. la ihya olurlar. Yalnız İtalyanların altı ay evvel büyük ümitlerle iş- gal ettikleri bu yeri, hemen de hiç bir tazyike maruz kalmadan kendiliklerinden terkedivermele- rinde öyle büyük bir mana ve öy- le hazin bir akıbet vardır ki bu- nun Üzerinde durmaya değer, Haritaya dikkat edilirse görü- lür ki bu köy; İtalyanların şarki Afrika müstemlekelerini — (yani birleşmiş olan Eritre, Habeşistan, İtalyan Somalisi ile son zamanlar. da işgal edilen İngiliz Somalisini) Libyaya bağlayan en kısa yolun başlangıç noktasıdır. 1940 yazın- ye istikametinde yürümeğe ve çöl yolile de cenubu şarkiye sarkıp Eritre hududuna yarmaya teşeb- büs ettiği vakit bir taraftan da şarki Afrika müstemlekelerindeki kuvvetlerine şimali garbiye doğru ilerleyerek Libya ile birleşmeleri- da Graziani sahil yolile İskenderi- | Askerlik Bahisleri Kassala Ricatinin Mânası Yazan: M Şevki Yazman ni emretmişti. İşte bu emrin ilk tatbikatı olmak üzere şarki Afri- kadaki İtalyan kuvvetleri Atbara- ya giden demiryolunun başlangıç noktasında bulunan bu köye iler- lemişlerdi. Öyle ya, bir yolun in- şası gibi bir yolun çabuk yürün- mesi için iki baştan hareket en doğru bir tarzdır. Fakat şimalde olduğu gibi burada da İtalyan Kassala . Agordat - Asmara kuvvetleri bir çuvaldız boyu iler ledikten sonra durdular. Şimdi bu köyün İtalyanlar ta- bi rafından — terkedildiğini — İngiliz —— kuvvetlerine haber veren Kassala şeyhi, aym zamanda Libya ile şar- y kt Afrika İtalyan müstemlekeleri- — nin birleşme ümidinin iflâs ettiği- ni de dünyaya ilân ediyor demek. tır. Kassala karşısındaki çok ufak İngiliz kuvvetlerinin komutanı ne: kadar cesur olursa olsun, düş- manla daimi teması dahi muha- faza etmediğine göre (zira bu takdirde İtalyan ricatini köyün — şeyhi değil, kendi müfrezeleri ha- — — ber verirdi.) bu demiryolu istas- yonunda oturmuş düşman — kuv- vetlerini buradan istifade ümidi —— baki bulundukça canlarından bez- — dirip ricat ettirmesi pek akıl al- mazdı. Ancak artık Libya ile bir- leşme ümidi suya düştükten son- ra da insana rahatsızlık veren bu yerde direnip kalmanım — manası , kalmaz. Zira şarki Afrikada köy ve arazi kıtlığı yok ki, Şarki Afrikada kıtlık malzeme- de, cepanede, benzinde, hattâ yi- yecekte vardır. Keza anavatan- Doktor Diyor ki: (Can boğazdan gelir) diyen ata- lar sözünün hekimlikteki müna ve kaymeti. pek büyüktür, — Vücudün kuvvetli olması, mikroplara ve has- *Hi bulün- CAN BOĞAZDAN GELİR ve h husule gel yesi bi laylaşmış olur, Onun — içindir ki soğuk, rutubet, karşı ması srhhatimizin muhafazası bakı- mından pek Tüzumludur. Vücut ma>- kinesinin kömürü demek olan gıda- ların kemiyet ve keyfiyet itibarile bedeni idare edebilecek kıymette ol- mişti de, birçok zengin ve meş- g ması şarttır, yöor açlık gibi haller, hekimlikte hastalıklar için (hazırla- yıcı sebepler) diye telâkki edilmiş- lerdir. İyi ve kâfi bir gıda ile besle- dan binlı kilometre uzakta bu- kınan ve artık tayyarelerle dahi birleşme ümidi kalmayan, her ta. — İ' raftan düşmanla çevrilen Afrika- nın bu haşin parçasında en büyük — kıtlığın maneviyatta kendini gös— — terecğine ve gösterdiğine de şüp: he yoktur. k Bütün Habeş harbi esnasında ve bu harbin başlangıcındanberi kalyanların en büyük tehdidi şar- kîAfr'ı*'İtİ takelerii Libyayı birleştirmek, güya iki kıs. kaç daki Mısırı istilâ eyle SK ea Ni nen insanların — vücudü pi hücumuna uğrasa bile hasta olmar. Çünkü h mn husulünde mik- Böyle ol takdirde besl | miven vücut zayıf düşer. Zayıf düş- me hali vücutten yağ kaybolup ki- €© loca düşmek gibi basit bir mânada belki telâkki Fakat işin hakikati böyle değildir. Zayıf düşmek, hekimlikte vüenımn_ ropların azgınlık — kabiliyetlerinden başka, vilcude ait dalik mek suretile bütün şimali Afrika- — dan ve Akdeniz sahilinden. İngi- Hu lizleri söküp atmaktı. Harita ve — ve zayıflık gibi bir takım şartların da işin içine karışmış olması icap eder. Bu düşünceler (can boğazdan ge- İtr) sözünün Hade etmek istediği ve- mikroplara ve harici karşı mukâvemet ve müdafaa kabi- gelir. Mikicinski orada, burada dolaş- maz, evine gider karısile oturur- u, Fakat düşünülecek bir nokta da boşanma nasıl olurdu?. Madem ki evlenme mecburi. Ya boşan- ma?l. Mivoru_m ki her- şeyleri yerinde ve da ala- rak sarfetmekle paraya hâkim ol- masını öğrenirler. Yoksa çileden çıkar çocuğumuz... O zaman da bizim için dövünmek para etmez. Halkevlerind3: dd ağdeieiredlMakanı hat Bf KĞ Mühim Bir Konferans Beyoğlu Halkevinden: 1 —31/1/941 cuma günü sa- at 17,30 da Evimizin Tepebaşın daki merkez binasında İzmir meb usu profesör Mahmut Esat Boz- kurt tarafından «AÂtatürk ihtilâli- nin anlamı> mevzuunda mühim bir konferana verilecektir. 2 — Herkes gelebilir. kes evl şarda kalmazdı. Vâkıâ belki sos- yete icabı bazı ufak tefek aşktaş- lık olurdu amma o kadarı da hoş görülebilir. “ Çatmak ,, Fiili Dilimizde bazı filler vardır ki birçok mânada kullanılır. Meselâ çatmak... Çatı çatmak, yani bir evin ça- tısını kurmak. Ekseri kaynanaların yaptığı gibi çatkı çatmak. Ona buna sinirlenip kaşları çat- mak, iki genci evlendirip çöp çat- maklar gibi çöp çatan tâbiri bun- dan galattır. Türk milletinin bugünkü dün- Öyle k gözü di- m p on- rla beraber yaşıyan ve gözle gö- rülmez bir canlılar âlemi teşkil eden mikroplar. Azgınlık göstermek için ciz mânayı, gibzek kâfı gelirler, Fakat gıdasız kalmak kor- kusile el avuca ne geçerse onu yer- H yersiz, zamanlı zamansız, mideye imdirmek de — doğru olmaz. Çünkü mide çöp tenekesi değildir. İçine ker şey atılmaz. vücudün, herhazgi bir, y ve düşkünlük hallni belderler. Kanda, hücrelerde, Azsda, bazı âmillerin te- sirile, mikroplarla savaş kabiliyeti az y kadar, çok yenmesi de vücut ve sıhhat için za- rarlıdır. Dr. Nuri Ergene ya ahvali önünde dimdik dura- rak yaptığı hareket, hudut bo- yunda silâh çatmak, f Fakat bütün bunlardan başka bir de birine çatmak ve belâya çatmak vardır. Gazetemiz çıktıktanberi diğer refiklerimiz hüsnü niyetle olsun veya suiniyetle olsun mütemadi- yen bize çatmışlardır. Yan baktın çat... Doğru baktın çat... Serlevhaya çat... Ona çat, buna çat... Bir çatırdıdır gidiyor. Çatmanın fillerinden olan birine çatmak, onlara düştüğü gibi diğer bir fili olan belâya çatmak da bize düştü. Biz de belâya çattık, Mithat Perin Radyomuzda Yugos!av Diliyle Neşriyat Ankara, 24 (Hususi Muhabirimiz. den) — Ankara radyosu yarın ak- şamdan itiharen Yugoslav dille neş- riyata başlıyacaktır. Bu neşriyatı Yugoslavyanın Ankara elçisi Yugos- lav milletine bir hıtabe ile açacak- tır. İnhisarlar Vekilinin Tetkikleri Gümrük ve İnhisarlar Vekili Raif Karadeniz dün de İnhisarlar. da tetkiklerde bulunmuştur. gazete sütunları üzerinde bu pro- jienin muhteşem ve korkunç göz —— ründüğüne de şüphe yoktur, Fa- — kat neylersin ki iş tatbikat saha- — sına intikal edince aksi zuhur etti. P Şarki ve şimalt Afrikadan tası tar — rağı toplamak İtalyanlara düştü. c Şimdi ne olacak? — İngilizler hem sabırlı ve hem de hesaplı in- — sanlardır. Bu çöllere büyük ku vetler getirip, müthiş — ordularla harekete geçmelerine intizar etm melidir. Bilâkis ufak kuvvetler ve İtalyanlara asla ısınmamış — olan ç mahalli halkın yardımile birbirin- — den açılan, uzaklaşan bu iki kuv —— veti ayrı ayrı ve oldukları ye tefessüh ettirip çökertmeye çalışa- caklardır. Bu iş için üç beş teşki- © lâtçı İngiliz subayı ile Habeş Ne- — caşisinin 80 (ras — reiş) ler kâfidir. Mo ve muntazam İn giliz kuvvetleri Tobrukun da di mesinden sonra daha başka ve daha verimli yerlerde kullanıla- caklardır. Ş L İşte Kassala ricatinin ifade et tiği mahdut insan ve malzeme iti- barile yani mutlak kıymeti bakı: mından değil de İtalyan ümitl nin yıkılmasını ilân eden hazin cephesinden görmek ve izafi ba- kımdan kıymetlendirmek — doğru olur. edilmektedir. HİKÂYE Gök mas mavi, yer bembe- Yazdı. Yollar kapalı olduğu için (E..) Bidecek yokcular bir haftadır küçük kasaba otellerinde her hai ':: Üyütürür n önünde teker- Çer o lekıî:yzîmîşınkuçîmbir kamyon yav Tusu homurdanarak durdu. Mavi tu- lumu, sam esmiş bağ yaprakları gi-. Bi kirit ve lekeli bir şoför mauavini: — Haydi (E...) ye giden Var mı? Diye bağırınca, otelde göze çarpân bir telâş ve hareket baş gösterdi: “Sünlerce devam eden üzüntülü İnti- Zar devresinden artık sabırları tüke- TiP taşan gürbet yolcuları, bavulları, Valizleri, çıkınlarile otobüsün durdu- Yere koşuyorlardı. Ve herkes Ce- Vabr verilmiyen bir suali soruyordu. — Acaba gidebilecek miyiz? — Yollar açılmış mt? Ve açık güneşli havanm verdiği bir itimatla bütün yolcuların yüzle- rinde tatit bir tebesstim vardı; has- retlilerine kavuşmak, yolcular içeri- sinde diğerleri gibi bir haftadır bek- liyen ve bütün yolcuların merakları- nı tizerlerinde toplıyan iki kişi vare dı: Genç subayla, karısı Nur idi. Onlar henüz Istanbuldan geliyor- lardı. Bol kürk mantosuna sarılmış olmasıma rağmen genç kadın yakın bir anneliğe namzet görünüyordu. Bunun içindir ki, teğmen Nihat, 0- tobüslerin yataklı vagonu olan şoför yanmı onuün için kiralamıştı. Nur'u oraya oturttu. Kendi de onun arka- sındaki” kanapelerin ilk sırasına o- WWM etrafına Zi- foslar saçarak cakalı, fiyakalı bir şekilde kasabadan ayrıldı. — Uğur ola! — Uğur ola! — Bu selâmet temennisi en gönül- den bir istekle her ağızdan ayni sa- paylaşabiliyorlardı. Hele pek yakm- da ana ve baba olmak saadeti yarat- tıkları sevgiden ,daha başka, daha bası gibi parlryordu. Nihat, yavaşça şoförün — kulağına eğilerek sordu: kudsi bir mâna ile tecelli Yavrularmmı ne kadar çok sevecek- lerdi. Bir düzüne kız ve erkek ismini mimi bir dilekle söy ş * Teğmen Nihat Nurla dört uzun sene sevişmişti. Onun anneliğe nam- get olduğu bir surada (K...) tayin e- daha anne olmasma da çok zaman vardı. Bütün yapılan ısrarlar fayda wermedi ye iki gün içerisinde yeni evliler yola çıktılar, Genç kadın; — Benin yanında bulunduğum za- man kendimi o kadar mesut hisse- giyorum ki Nihat, diyordu. Onların müşterek duygu ve müş- terek sevgilerinin mânası çok başka idi. Biribirlerine tnanmışlardı. Biri- W,rlnı seviyorlardı. İyiyi, kötüyü, saadeti, ıstırabr ayni duygu, ayni müşterek benimseme ile yazıp ) Hat- — Kaç h re var? Şoför başını çevirmeden verdi: 4 — Bir ârıza olmazsa şafakla bera- cevap tâ tatir, tatlı y isim münakaşasını bile yapryorlardı. Lekesiz, saf, tertemiz bir aşkım har- cile yuğurulr ınm Bsahip- leri olmak bahtiyarlığını içten duy- muş olan insanlardı... . — Neye rengin Sarardı Nur, Ta- hatsız mısın ? Büyük bir ıstırabı. dişlerile sıka- rak yenmek ister gibi çeneleri kilit- lenen genç kadın, aldatan sahte bir kaldırdı. Gözlerini sevdiği erkeğin gözlerinden saklıya: zak cevap verdi: — Hayır Nihat. Yalan söylüyordu; şakaklarından aşağı dökülen iri ter taneleri cama çarpıp süzülen yağmur tomurcukları gibi yuvarlana yuvarlana yanakların dan aşağı süzülüyordu. Gece çoktan olmuştu. Gök, kış ge- celerinin göz alan parlaklığtı ile gergi gibi idi. Yarrm suratlı ay bembeyaz tabiatin koynunda kirli bir gaz lâm- HŞ ber g Genç subay durmadan kol saatine bakıyor, gözleri karlı yollarda görü- necek şehir ışıklarını arryordu. Yolculardan bir kısmı uyukluyor- du. İçi geçip horuldayanlar bile var- dı,.. Yalnız motörün homurtusu her şeye hükimdi. O, durmuyor, susmu- yor, koşuyor, koşuyordu... Sabah oluyordu. Karla örtülü he- yaz dağların arkasında pembe bir aydınlık sabahı göz kırpmadan bek- Hyenlerin ümitlerini tazelendiren bir güzellikle göründü. Oh.. Şafak sökü- yor... Fakat bu sırada kimsenin bekle- mediği bir Arrza oldu. Lüstik/ müt. hiş bir gürültü ile patladı. Yeni bir hareket, yeni bir canlılık, fakat, te- Tâşlı ve üzüntülü bir intizar... Niha- yet şoför feci vaziyeti ifşa etti. Mo- törde bir ârıza olmuştu ve bir hayti beklemiye . Bu kadar bütün mukavemetini, bütün enerjisini muhafaza eden genç kadın , nihayet dayanamadı. Buz gibi olmuş ellerile erkeğinin avuçlarını - tuttu. Bir inilti gibi: — Ölüyorum Nihat, dedi. Ve sonra yalvaran gözlerilö ona baktı. Beni kurtar, beni oraya — ka- vuştur, demek istityen bir niyaz var- dı. Orada herkesin yanmda bir dağ başmda doğuracağından — korkuyor- du. Sıkılıyordu. Çünkü çektiği sancr doğum sancısı idl/ Ve ana olmak üzereydi. Vakitsiz olmasına rağmen bunuün bir tek münası oydu. Şafak söküyordu. Sabah oluyor- du ve tâ uzaktan şehrin kenar ma- hallelerinin tek, tük ışıkları görünü- yordu. Paltosuna sarılan genç su- bay karısmı mukaddes bir emanet kucaklar gibi kolları arasma aldı. Bir kaç yoleunun müdahalesine rağ- men kimseyi dinlemedi. Koşar adım- la hedefine varmak istiyen bir asker hizile karları çiğniyerek yürüyor ve adeta koşuyordu. — Üşüyorum Nihat; karısını yavaş- ça yere bırakarak paltosunu çrkart- mişti. Adrmları ağırlaşmıştı. « Uzaktan havlıyan, uluyan, köpek Şimdi ne kadar tatlı ve ne kadar Ü- mit verici idi. Demek artık şehre ya- kmlaşmışlardı. Demek artık sevgili- — Beni affet Nihat. Seni dinleme: — liydim ve seni iki sevgiden birden — mahrum etmemeli idim. Ölüyorum Nihat.. Ölüyorum kocacığım.. diyor. dü... BRi; * s Biraz sonra korna öttürerek arkar — dan yetişen ötobüs yolcuları ne o| duklarını m ettikleri yol arka. daşlarının lerini memnuniyet — le, sevinçle gördlüler. Genç kadıin, karlar Üzerinde anne olmuştu. Yavruları yaşıyordu. Hattâ onun — ti ve onu sararak tekrar | İmkânsızlıkla mücadele başladı. Taşıdığı yük ona ağır gelmiyordu. Fakat yollar hâlâ uzundu... İlerisi u- zun, gerisi Ümitsiz,., Kuvveti tüken- admı bile kı di Ve — Akdoğan... Nİ y Üİ Otobüs şehre körnün çalarak bir ge- Hin arabası gibi girdi... 4