Tarihin En Büyük Aşk Romanı Yazan: NİLL KUK Salime, Mihrünnisaya Tepdil Gezmek Dersi Veriyor Cihangir, öğle zamanı harem h.hçainde Mihrünnisa ile bulu- sordu:; , Sevgilim, bunu nasıl bil- » Yoksa ilk zannettiğim gibi n bir Peri kızı olmiyasın. — Tam bildin, ben bir Peri kR"?lm İstediğim kalıp ve kıya- Ste girerim. , — Aman kuzum, şimdiki ha- ü değiştirme. O kadar güzel- h ki hiçbir şey senden daha gü- olamaz. c“_xcihangir güzel karısına sarıldı. hden güne, saatten saate ar- bir hasretle öptü. B&?ı gece de Cihangir, doymak d ez sevda baş dönmeleri için- B; Beçen saatlerden sonra derin uykuya daldı. Mihrünnisa ya- Ge kalktı. Kıyafetini değiştirdi. hç bir hoca kıyafetile şehri Slaşmıya çıktı. lime kendi kendine güldü: — Gidi yaramaz seni... Bu İleri hangimizin daha iyi bildiği- sana göstereyim de bak... alime, mânevi kızının vakit it tepdil gezdiğini ve Bürhan | Tün hırsızlığını da o sırada keş- ;.n_lğini farketmişti. Eskiden ken- ıı""in de zevki geceleri tepdil izmekti. Kâbilde ilk kocası Bay- l:m Hanıhanan ile beraber ya- Tken etraf ve civarda kavga, iövu. eksik olmuyordu. Salime, Bker kıyafetile ortalığa çıkar, Ü alara karışırdı. Akber Şah ;“lend'rkten sonra tepdil gez- *k için hiç erkek kıyafetine gir- ?Gdi_ Tepdil gezmek isteyince &hh bir Türkmen kızı kiyafeti- dl tercih ediyordu. Fakat kıyafet *iştirmek sanatının tam bir us- l:Wdı. Mihrünnisaya bir ders *tmeyi aklına koymuştu. gece, Mihrünnisa genç hoca |uyanmıştı. Mihrünnisa tebessüm ederek cevap verdi: — Salime anne, senin küçük torunun burada yaşıyor. Kızım Laridiyi burada gizliyorum. Sen bana dememiş mi idin? Saray, küçük kızları büyütecek yer de- |ğgildir, diye... Eskiden aldırmı- yordum. Laridi dört sene saray- da kaldı. Kimse de aldırmıyor- |du. Fakat ben Cihangirle evlen- dikten sonra herkes düşman ke- sildi. Etrafta dalkavukluk eden adamlar, kendisine içki ve afyon içirip külâh kapan fettan oyuncu kızlar, kocamın temiz bir hayat geçirmesini affedemediler, bunu benden bildiler, Şimdi kızım on iki yaşına vardı. Benden öç al- mak için bir fenalık etmelerinden korkuyorum. Onun için” buraya kaçırdım ve sakladım. Laridi babasına çok düşkün- dü. Senelerce onun için ağlamıştı. Saraya ısınmamıştı. Günün birin- de annesi kendisini bu eve kaçı- rınca şikâyet etmedi. Yanında Salimenin halası Gülbeden kadı- na ölünceye kadar kalfalık eden Aram vardı. Mihrünnisa da her gün kızını görmiye geliyordu. Salime içeri girip evi, bahçeyi ve kızı görünce: — Aferin, Mihrünnisa, dedi. Kızımızı buraya kaçırdığına çok iyi etmişsin. Laridi annesile beraber Sali- meyi görünce çok sevindi. İkisi- ni de bir türlü bırakmak istemi- Kulağımıza Çarpanlar BİTARAF Memleketlerde söylenen birlâtife Harp sıkıntılı bir şey olduğu için insanlar ara sıra bunu unutmak ve lâtife yapmak ihtiyacmı duyuyorlar. Geçenlerde Avrupadan gelen bir ar- kadaş, bitaraf memleketlerde şu lâ- tifenin kulaktan kulağa fısıldandığı nı söylemiştir: 1939 senesinde yahudi olmak ber- bat bir şeydi. 1940 senesinde Fran- sız, 1941 senesinde Alman olmak ber battır. 1942 senesinde evli olmak ber bat bir şey olacaktır. Çünkü harp sı- kıntılarından sonra dünya yüzünde çok neşeli ve safalı bir hayat başlı- yacaktır. Evli adamlar ise bunu an- cak karşıdan seyredebileceklerdir. Muharebeler Nakadar Sürüyor ? 1646, Meksika - Birleşik Amerika: 18 ay. 1854, Kırım muharebesi: 2 sene. 1860, Veraset muharebesi: 5 sene, 1870, Fransız - Alman muharebesi: 6 ay. 1894, Çin - Japon muharebesi: 8 ay, 1898, İspanya, Birleşik Amerika mu- harebesi: 4 ay. 1899, Transval muharebesi: 2 sene, 6 ay. 1904, Rus- Japon muharebesi: 18 ay. 1912, Birinci Balkan muharebesi 5 ay 1912 İkinci Balkan muharebesi: 6 hafta. 1914, Cihan harbi: 4 sene 9 ay, 1 gün. 1934, Habeş muharebesi: 7 ay, 1986, İspanya dahili harbi: 2 se- ne, 8 ay. 1987, Çin - Japon muharebesi: sene 3 aydanberi devam ediyor) 8 5 VYVATAN Hrperasl ZAFERİ KUSAMEYTAN- )ESEL 7 Bir İngiliz. mütefekkiri diyor ve diğer yerlerde muhtelif sömür- ki: «Denizlere hâkim olan bir geleri, kaynakları vardı ve -Al millet dünya ticaretine sahiptir. manya bu kaynaklardan istifade Dünya ticaretine sahip olan dün-' ederek memleketini refah içinde ya servetine maliktir. Dünya | yaşatıyordu. Bununla iktifa etmi- servetine malik olan bir millete | yerek gittikçe yükselmekte olan de bütün dünya hürmet ve inkı- | ihtirası ile ngiliz imparatorluğu- yat eder», Cihanşümul nüfuz sa- | nu yıkmak emeline kapıldı. <«Al- hibi olmak istiyen milletler umu- | manyanın istikbali mi siyasetine istikamet verirken | dir> düşüncesini ileriye süren Al- mutlak surette donanmasına kıy- | man imparatoru ikinci Vilhelm, met vermek mecburiyetinde kal- / İngiliz donanmasile rekabet ede- mıştır. Tarihin her sayfasını tet- bilecek kuvvetli bir donanma ih- kik ederken bu hakikate le“'dü“ıurmı muvaffak oldu ve bunun etmemek kabil değildir. Fenike-jneticesi olarak Britanya impara- liler, Kartacalılar, Hollandalılar | torluğunu yıkmak için vesileler YENİZLERDEDİ YAZAN: ESKi BAHRIYE /MÜSTEŞ denizlerde- | bunun dünkü bariz misalleridir. Sömürge edinmek istiyen her milletin kuvvetli bir d aramıya başladı. Cihan harbi başladığı zaman Alman d dünya donan- olmalıdır. İşte bugünkü İngiltere - Alman mücadelesi «sömürge» meselesi- dir. Almanların hayat sahası diye ilân edip durdukları nokta Sö- mürgedir. Maksat deniz aşırı kı- talarda yaşama ihtiyacını meb- zul bir surette toplayıp ana va- tana getirmek, ana vatanı saade- te kavuşturmaktır. Geçen Cihan harbinden evvel maları arasında İngiltereden son- ra gelen deniz kuvveti idi. Fakat İngiliz, Fransız, Amerika ittifa- kının tahakkuku karşısında Al- man donanması Alman limanla- rında mahpus kaldı. Ve biliyo- ruz ki harpten sonra İngilizlere teslim edildi. Almanyanın tükenmez ihtira- sının önüne geçmek için Versay l ile Almanya ancak diğer büyük devletler gibi Al- 1939, Sövyet - Fin harbi 4 ay. manların da Afrikada, Asyada kendi sahillerinin karakolunu te- min edebilecek bir deniz kuvve- | | | R:? ARI tinin bulundurulmasını kabul etti. Avrupanın sükün içinde yaşama- |sı için bu bir zaruret idi. Cihan harbi bittikten sonra Avrupa sulh ve süküna kavuştu- ğu zaman Avrupa şu manzarayı arzetmekte idi. Yalnız kara ve deniz inzibatını temin edecek ka- dar bir kuvvete ve bir donanma- ya malik olan bir Almanya, ihti- lâl ve inkılâp içinde çırpınan bir Rusya, personal bakımından kıy- metsiz ve yongun bir İtalya, kuv- vetli bir kara ordusuna sahip bir (|Fransa, yıpranmamış kuvvetli bir donanmaya malik muzaffer | bir İngiltere. | İhtirasın milletlerde uyandır- |dığı huzursuzluklar — dostlar ara- İsında da yavaş yavaş rekabet emellerini uyandırdı. Büyük bir kara ordusuna ma- |lik olan Fransada İngiltereye kar- şı yeniden bazı gizli emeller be- linmiye başladı. Zahiren dostluk bağları ile birbirlerine bağlı gö- rünen bu iki kuvvetli hükümet |gizli gizli yekdiğerinin kuvevtine | karşı kareketlere geçmiye başla- dılar. | - Fransa dostu İngilterenin emel ve arzusu aksine olarak, İngilte- (Devamı: Sa. 4, Süi. 4 te) ge yordu, Mihrünnisa Salimeye dedi ki: — Artik geri gitmeliyim, Ci- hangiri afsunladım. Fakat afsun bir saate kadar açılacak. Beni A aK ee tak d — Nasıl afsun ;u? Bir şey mi “ı*fetinde sarayın kapısından -© dışarı fırladıktan ve nöbet- .:! Parolayı verip geçtikten son- Mızraklı süvari alayının yüzba- .rkıklyafetinde yaşlıca bir zabı'l' boj dan çıktı. Genç hoca sokak Sak dolaşıyor, evlerin pencere. Tine, dükkânların kepenklerine N IYyordu. — Yaşlı zabit de hep 'kada,,. ııNihayet genç hoca nehrin ke- du’"ldaki küçük bir evin önünde' İ '_jiu- Sağa, sola baktı. Mızrak- | Süvari zabiti atını hızlandırarak li;? bu dakikada arkasından ye- z İix Dur, seni tevkif ediyorum, Ye bağırdı. î ha enç hoca, şaşırıp kaldı. Az te di atından düşecekti. Söyliye- | * bir söz bulamıyordu, aşlı zabit istihza ile güldü: — Daha atının üstünde dura- Yorsun da gizli kapaklı işler Pniya kalkışıyorsun. Yay “ yüz ,bu ses Mihrünnisaya .ü.?ancı gelmiyordu. Fakat kim- € istiyordu? düş“l'lme kendi tabii sesile gül- " Bizg Tiy, Seni gidi tilki yavrusu, ih—] hıı'î tilkiyi aldatacağını sandın | sllimenin kıyafet deiiştirmakı Mi H o kadar mükemmeldi ki ,“'hninniae kulaklarına inanamı- .,Jîm Tecrübeli kadın sözüne T etti: yq Kızım, bu kadar güzel bir gece vakti yalnız sokaklarda | ?'Clk dolaştınmıya hakkın yok. | ıın'_l sabah odama gel de sana ;::ll gezmek — sanatını öğrete- l.î Ah, Salime anne, beni öy- Orkuttun ki... k'hıx Söyle bakayım, $ Oturüuyor: k*:hme, genç ve güzel bir şah 1 olduğu zamanlar pek çok h alar tek başına atla dolaşmış- | Güp akat iffet ve namusu daima | ü 'dan üstün tutmuştu. Mih- Tiy ılı'_'!luın da ayni histe olduğu- ü ıiği için şüphekelmek aklı- 8elmiyordu. Fakat merakı; &y bu evde içirdin ? — Hayır, çok tuhaf birşey... | Biz birbirimizi o kadar seviyoruz |ki uyurken, uyanırken rtuühlarımız | konuşuyor. Birimizin dediğine di. ğgeri hiç farkında olmadan itaat ediyor. Cihangir uykuda iken: «Sen şu kadar saat gö: açma- dan suyuyacaksın» diyince o ka- dar uyuyacağına hiç şüphem ol- muyor. Mihrünnisa - kızını, kucakladı, öptü. Salime beraberce saraya dönmiye razı olmadı: — Ben kalacağım. Laridiye öğretmek istediklerim var. Ak- ber Şah gittikten sonra benim bu dünyada işim kalmadı. Onun ya- nına yakında çağrılacağımı his- sediyorum. Bari torunuma öğret- mek istediklerimi vakit geçmeden öğreteyim. (Arkası var) Ki FÇi <N SAZ> YAYAY Buyünkü Program 8 Program, 8,03 Hafif program (PI.), 8,15 Ajans haberleri, 8,80 Mü- *Zik programıinın devamı (Pl.), 8,45 Ev kadını - Yemek listesi. 12,30 Program, 12,83 Saz taksimle Ti ve saz semaileri, 12,50 Ajans haber leri, 13,05 Şarkılar, 13,20 Karışık program (Pl.), 18 Program, 18,03 Müzik, 18,30 Büyük Fasıl heyeti, 19,30 Ajans ha- berleri, 19,45 Geçit halinde şarkı ve taksimler 20,15 Radyo gazetesi, 20,45 Temsil, 21,30 Konuşma, 21,45 Radyo salön orkestrası, 22,380 Ajans haber- leri, 22.45 Radyo salon orkestrası programının devamı, 23 Cazbant (P1), 23,25 Kapanış. Yeni Neşriyat Satobrian — Muasır Fransız ede- biyatının büyük simalarının birer bi- rer hayatlarını ve eserlerini münev- verlerimize, tanıtacak olan büyük e- serin birinci cildi olan (Şato Briyan) çıkmıştır. Selis bir ifade ile doçent Cevdet Perin tarafından fransızca- dan tercüme edilmiştir. Teknik Öğretim — Maarif Vekâ- leti tarafından hazırlanan bu fayda- hi mecmuanın ilk sayısı intişar etmiş- tir. Bütün münevverlerimize tavsiye ederiz, at 1 ADO RESİ MUE. F HiTLER' 1 in Hayatı Hitlerin Viyanadaki en iyi dostu Rein- Vi di 509 almıştı. Kendisini ç ve düâhi) diye düşmanlığile meşhur Dr. Kari Luegerin adında bir ye reisi vardı. Hitler ondah ders ,,, Yahu- V yapıp arkadaşı Haniş vasıtasile 9 sattığı renkli beledi- (Hakiki ıslahat- yüdediyor. hold Haniş bir hakkâti. 1909 da Viya- ; nada fukaray hsus bir evde beraberce bir y 'mıını- k - fardı. Haniş hatıralarında diyor ki: "vuıtoı- Adler adında bir yahudi 12 «Bir gün Hitleri müşterek odamızda don göm- — (üi. Hitler Sosyalistlerden nefret lekle buld Yegâne elbisesini temizletmi, ettiği için ilk evvel bu yüzden ya- göndermişti.» hudilere kin bağlamıştır. turabildikleri fiyata satıyorlardı. Resimlerin boyan- $ fotoğraf olduğunu iddia edenler de vardır. Mı.ııınıtğkl Kral ı:rayınııı Hitler tarafından yapı- lan bir resmi... Hitlerin mimari eserlere merakı vardı. Viyana Güzel Sanatlar Akademisine iki defa girmiye teşebbüs etmiş, muvaffak olamamıştır. 'den biri... Bu tut- GÜNDEN GÜNE Meyva ve Balık Yazan: ÜÇ YILDIZ A rkadaşım: — Vatan'dakğ muntazaman «Ne yiyelim?» anketini okuyorum dedi, doktorlarımız hep bir ağızdan: «Meyva - ve balık» — diyorlar.. Yalnız her derde deva olduğu anlaşılan bu iki maddeyi manav ile balıkçının elinden nasıl kur- tarmalı?.. Muhterem üstatların karanlık bıraktıkları taraf bu... Gülerek: Bunu onlara sora- cak değiliz tabii, dedim. Yanlış — anlaşılmasın... Meyva ile balığın pahalılıkların- dan şikâyet edecek değilim. «Ağacında iki kuruşa olan el- ma neden manavda kırk ikğ yahut elli iki kuruşadır? Balı- gın bir kısmı denize döküldüğü halde geri kalan kısmı neden ateş pahasına satılır? » Bunların: felsefedeki Allah, ruh, hakikat, hayır ve şer bahisleri gibi mü- ebbeden cevapsız kalacak su- aller olduğunu ve derin hikmet- lerine kimsenin akıl erdiremiye- ceğini biliyorum... Meyva ve balık niçin pahalıdır? Çünkü pahalıdır. Mademki doktorlar mutlaka yiyeceksiniz diyorlar. İlâcın niçin pahalı olduğunu sormadığımız gibi bunu da sor- mıyacağız; paramız olduğu za- man alacağız, olmadığı zaman bir şeymizi satacağız yahut borg edeceğiz... Hasılı mesele para meselesi değil... — O halde? — Meyvanın ve balığın taze- cesini ve iyicesini manavın ve balıkçının elinden nasıl kurta- racağız? — İstedikleri parayı vermiye razı olduktan sonra... Arkadaş yine sözümü kesti: — İstedikleri parayı verdiğin zaman manav ile balıkçı yine se- ni aldatacaklardır. Daha fazla- sını verirsen daha fazla yanar- sın. Çünkü senin aptalca oldu- ğuna hükmederler, Hakikat şu ki bu iki snıf esnafta ticaret ahlâkı daha teessüs etmemiştir. Müşteri onların gözünde alabil- diğine soymak ve yolmak mü- bah olan bir av hayvanı, sanki iri cinsten bir mahlüktur. Bir ta- vuk size ağzında bir inci getir- se inciyi aldıktan sonra onu da öteki tavuklar gibi kesip yeme- mek elinizde midir? Manav veya balıkçıya gedik- li müşteri olmak, umduğundan fazla menfaat göstermek boş- tur. Gafil dakikanızı buldu mu sizi yere vurmamasına imkân yoktur. Bir kilo elma, yarım ki- lo barbunya almak için neba- tat ve hayvanat ilimlerini bir! profesörden fazla bilmiye mec- bursunuz. Hoş onların erbap olanları profesöre de külâhını ters giydirir ya.., Günün piya- sasını bileceksiniz... Alacağınız malı tane tane muayene ederek külâha koyacaksınız... Değer mi? Rica ederim. Ha- kikaten doktorların dedikleri gi- bi hayat eksiri de olsalar değer mi? Sonra sinirleriniz son dere- ce sağlam olacak... Çünkü bu iki sınıf esnaf derhal tecavüze geçmiye hazırdırlar. Karşısında- ki adamın nevine ve içtimai va- ziyetine göre ufak alaydan bü- yük hakarete kadar her çeşit marifet dağarcıklarında daima hazır bulunur. Nihayet utanıp sıkıl k da galiba, diploma- Ğ OLMUŞ Hİ KAYELER j Gicitt gicirt.. Gicirt gicirt! Bu monoton ses daima sükün için- de inler, yorgun göğüslerinden — ta- şan bir hıçkırığı andırırdı. İhtiyar kuyucu ile iki oğlu beraber çalışıyor lardı. On sekiz yaşlarında olan küçük Aslan daha enerjik ve afacan bir dağ çocuğu idi. Henüz tecrübesizliğinden dolayı, babasile dışarda çıkrık çevirir lerdi. Orta yaşa yaklaşan büyük oğlu Hasan da ekseriya kuyuya inip ka- zardı. Ben, bu heyecanlı hayata kar- şı duyduğum çocukluk tecessüls ve alâkasile onlarla yakmdan meşgul olurdum. Çok defa çalışmalarına da ŞEHİR TİYATRO SU TEMSİLLERİ TEPEBAŞINDA NMi İSTİKLÂL CADDESİNDE DRAM KISMI 4! ıH“'»;ı KOMEDİ KISMI BU AKŞAM l f BU AKŞAM Ayay SAAt 20,30 da Saat 20,30 da ÂK TAKIMI ARASINDA ine, AR A : CAROL LOMBARD KAY FRANCİS GARY GRAN T KALB SIZILARI ( Fransızca Sözlü ) Pek Yakırla SÜMER Sinemasında yardım Kuyunun ağzına ku- rulmuş, muvakkat bir çatı üzerinde dönen çıkrığın hazin sesile, onların yüzünde beliren mağmum 'çizgilerin birleşmesi nedense bende bir acımak hissi uyandırmıştı. Bunu farketmiş olacaklar ki, bana karşı pek lütufkâr , hiçbir lerdi. Sık sık kuyuya inmek istedikçe memnuniyetle bu isteğimi yerine ge- tirirlerdi. Çıkan taş ve toprakların cinsine, rütubet derecesine bakarak suya yaklaşıp yaklaşmadıklarını me- rakla tahmine çalışırdık. Patlıyan her dinamitin sesi belki bir su dama- rınım birden çıkıvermesi ümidini parlatır, fakat netice anlaşı- lınca acı inkisarı hayal ve ülmitsizlik devresi tekrar başlardı... Kuyu onbeş metreye indiği halde sudan eser yoktu. Gittikçe dar görü- nen karanlık kaya oyuğu dibinde, Hasanın gölgesini güçlükle farkede- biliyorduk. Kuyu derinleştikçe çoğa- lan metreler zavallıların yüzlerinde- ki çizgileri de derinleştiriyordu. Bil- hassa di i ledik sonra meydana KUYUCU yuvası hazırlanabilmişti. Onları ateş ledikten sonra rahat bir öğle yemeti yiyecekler, biraz da istirahat edecek lerdi. Bu arada kuyunun da dumanı bub çON endişeli çizgilerin derinleşip sı bundandı. İşte muhtelif endişe ve hayallerin coşkun denizi içerisinde kendilerin - den geçercesine büyük bir heyecan ve telâşla çıkırığı çevirirlerdi. Üst üste yığılan ip halkalarının çoğaldı- ğinı gördükçe yüzlerindeki gerginlik yumuşar, kara bahtlarını yenmekten mütevellit bir memnuniyet duyarlar- dı! Hasanı tamamile dışarı alınca eski bir hasırı kuyunun ağzına kapatır- lardı. Artık her üçünün de taş yı- gınları üzerine bir oturuşları vardı ki, dönen kahr T an- dırırlardı. Derhal yüzlerine tatlı bir renk gelirdi. Gizlemiye çalıştıkları tebessüm koyu bulutlardan kurtulan bir güneş kadar parlak ve sıcaktı. |Hasanı dışarı çıkarmak için daha | hızlı davranmak, gittikçe uzayan teh |likeli yolculuğundan biran evvel kur- |tırmak icabediyordu. Belki de bunu |düşünerek, gözleri önüne birçok acı ihtimaller seriliyordu; — Yüzlerindeki ini alkışlıyan di gürle- melerini de işitince keyiflerine pâyan olmazdı! Böylece devam edip giden günlerin birindeydi. Sabah erkenden sect ka- yalarla boğuşmak işine tekrar koyul- muşlardı. Öğleye kadar üç dinamit Bütün malzeme dışarı verildikten sonra Hasanı almak üzere fıçı tekrar aşağı gönderildi. Kuyunun karanlı- ğinı yırtan üç alevin parlamasile çık rık çevrilmiye başlandı. Henüz ya- rıya kadar çekilmemişti ki, acı bir çatırtı işitildi. İpler gerisin geri bo- şalryordu. İhtiyar babaları taşlar Üüze rine bitkin bir halde serilmiş avaz a- vaz bağırıyordu. Aslan da elinde kı- rılan parçayı fırlatarak kalan kısım- dan tutmıya çalışryordu. Facia bir- den bütün dehşetile gözümde canlan- dı. Ben de gayri ihtiyari! bağırmıya imdat diye sağa sola koşmıya başla- dım. Derhal kendime gelerek ihtiya- si gibi, bu iki mesleğin de icap- larındadır. Yarım dakika evvel sermayesi elli kuruş — olduğuna yemin ettikleri bir malı yarım dakika sonra size faraza kırka bırakırlar ve yüzlerinde bir zer- re kızartı görünmez. Ben «yahu arkadaş! Kese kâ- gıdınin altını çürük şeftalilerle doldurmuşsun. Doğru mu bu?» diye şikâyet eden sulhperver bir müşteriye sakallı bir mana- vın hayvani bir çehre ile egözü- nü Aaçaydın da koydurmayay- din> diye çıkıştığını kulağımla işittim, Bakkallar bir dereceye kadar düzelmişlerdir. İnsan on- larla insaf ve edep dairesinde alışveriş edebiliyor. Ne diyelim Allah ötekileri de ıslah eder in- şallah... HLA AOA — BÖK LE Abone Ücreti Türkiye dahilinde: rim bıraktığı sapı y Aslan da diğer taraftan tutmuştu. Herhal- de dibine varmış olacaktı ki, biz çık- rığı zaptetmiye muvaffak olmuştuk. Tekrar büyük bir istical ve dikkatle gçevirmiye başladık. Hasanı dışarı çı- karıp hasırı kuyunun ağzına kapa- tırken dinamitler gürledi. Bir lâhza istical bir hayatı kurtarmıştı. 8. Benelik Gaylık Saylık — Aylık 400 150 kuruş Hariç memleketler: Benelik Gaylık Saylık — Aylık 2700 1410 800 Kr. yoktur GÜRÜE ZS ÜN I İŞMEN