k D A A K V e e G l 3Ö AUWT W wS GAT GN SA aet . .A — s1.10- 50 - Tarihin En Büyük Aşk Romanı Yazan: N || 'Güllerin nefesini,,Koklayınca Şeyh Baba Bayılıyor Zğ.'"“" küçük altın şişede bul- Strarlı kokuyu Salime her u':.t:: bulmuş, sürünmüştü. Ç Peri kızının kokusu... Diye Süldanarak düştü, bayıldı. y Ylağı Salime dedi p atma neler oldu, Şeyh Bi .&:ııı bakayım, bir kız gibi Ve bayılmak sana yakışır mi? O koku nedir? ._;_Guı atııdır. Bunu Mihrün- Miya A Snnesi keşletmiştir. Gül ı_;_:nunı.rkeı. suyun üstünde köpükleri toplamış, B yapın * zaman Yapmıştır. Adı da «Gül- "'!o.l:.ı""' bozmak için i Saşa. Peri kızının Peri olma- diş * Giyas beyin kızı Mihrün- Sj Mduğunu isbat etmişlerdi. ilidi de esrarlı kokusuna verdi- Abirli ç gimamile açılmıştı. Salime. İ ee sıkarmamak, Şeyh Baba- AA Scana getirmemek niyetile '& dönmüştü. Fakat delikan- h Yeniden çıldırması için ken- K Si gelmişti. # L,,_m nn annesi Haşmet kendisi için hazırladığı mefesi) kokusunun de- bi "’E:lıhı.. üzerinde - böyle bir tesir Kağallimı / Salime nasl tahmin '& orltağına çatlı: Ettiğini beğeniyor musun? 18 gey yapılır miydı? u“_Ne yapayım, bilmiyordum. medim. ı.îîvıı. düşünemedin! Hepi- Nay türlü düşünmeleri, sıkın- Sat> bana birakıyorsunuz. M_,""" ile Rukiye — iki rakipti. hegir Saha sevdaları dolayısile kaş lerini kıskanıyorlardı. — Fa- Sanilli zamanda birbirlerine # Hiçtleri ve muhabbetleri var bugi E çekişirler, hem sevişir- ktik Harem dairesinde iki müt- l..ı___n'hı idiler. Kendilerine biri- iş “inden fenalık gelmiyeceği- Ş lı.,',t' seviyorlardı. | tiye dedi ki: l 'duğunu ür etme & baroduğunu — tami bir fikir geldi: Burada ı'_.':'nek daveti yaparsın, geli- Mn, ç Prensos Man Baiyi çağırır- İaş Söyh Baba, senin de gelini kiytördüğünü anlarsa işler bel- li b..'ı::n Sonra kızdan hoş- d, Şkan. Pek tatlı bir hali var- lli Türk gibidir. H yakiye Türk kelimesini istih- he Çönda söylemişti. Fakat Sa- farkında olmadı. Türk de- &ç Yüreğine derhal tatlı duy- n..’_lyılndı. iye şu fikri de ilâve et üe Sükrünnisayı da etimi- M Aürmalıyız. O da görümce- &p olmalı. Nilümnisa, Şeyh Babanın pek ŞEHİR TİY. Tepebaşı Tıyatrosunda ÖL DRAM KISMI BU AKŞAM Baat 20,30 da R.AN A ŞEKER BAYRAMINDA NEFİS BİR TÜRK FİLMİ GÖRECEKSİNİZ. KASYAPALAS Duyanılımaz derecede Komik sahnelerle dolü HARİKULÂDE Komedi. Baş Rollerde: HAZIM Sait - Perihan - Necdet - Karakaş - Elefteriya - Refik - Kadri İPEKLSARA helesi> dir. .t"l-ı, Şeyh Babanın gür dö- | lâzam, iyetleri vardı. Sonra her| de Şeyh Babayı kendi oğul- | Kulağımıza Çarpanlar B.pby. —J Harpten Kaçan Köpekleri Koruma Cemiyeti Harp yüzünden her gün İLLÂ KUK binlerce $ —22— intan telef olmaktadır. binlerce aile W ü seh ile. Selime İkEsöi| sevgili” bir Bemşiresiydi. — Diğer| Eötemlme serkötmaktadır. Do dra. W x larından saraya döndükle- hemgiresi Âramı hiç sevmezdi. | 4, m__';m Üztermenm ee Biy (F:(mll P sltan Rukiye kendilerini kar- |Bu kız pek te aksi ve arsız bir ç K Ve şu müjdeyi verdir —— |mahlüktu Sarayda hürkele Çi ge saçyeğa bir Sömiğet buru W aç eh Baba güvey girdi. Bü- | tar, dururdu. d et kuruk K İ Si tz gece Anber racanının kı-| — Rükiye, Âram ile Şükrünnisa- | DÜŞT ÖL GöRlrçb Tarln İrele 4 | Förtaber kaldı. man anneleri Bibidevleti de davet | TiR0ŞE Korunmaları için İngülersdin & | » (at Rukiye sevinmekte ace- | listesine koymadı. Onun da ak- | /7 knpîm Talaiabik takör ü n _:—ıı'ı Şeyh Baba, Salimenin | silikte ve hırçınlıkta kızı Aram- (p aa a a z türlü İtedl, BAĞğni ” dayüner bütünidan kelir Serişyoktu. konforu havi ıuıu»eı;xı;ı muştar. | & | sleri yeniden kabardı. Havur| / Salime, Rukiyenin fikrini Pek | paıntarm İnelitereden Amarikaya Bi e$i vi M prstmesilimm. Şave AA DA de bir merele halini almıştar BK ça “yusağini sevda| — Şeyii Baba, “devüt gümü Sali- at çi samak öi ll £ | iitle dağliyordu. wmenla - dakasinu gidin do Masll . aa sar Yürma kere Balrlala Kİ aait Salime ile ilk karşılaştıkı /Baiyi orada bulunca yüzü soldu. | 4a aktedümiştir. İ Mürü yaz. kaldı. - çıldiracaktı. Üvey annesina mırıldandı: KERaE İ € nisanın saçlarında kokla-| — Mihrünnisaya sen de mi| ha SAAT iğrar İi SAA aları börçok telgrafların keşide- ihanet ediyorsun? — Hayır, hiçbir zaman ihanet etmem. Fakat bu zavallı kıza da haksızlık etmiyelim. | Rukiye, Şükrünnisayı iyice ha- zırlamıştı. Genç kiz: / #Sevgili | kardeşim» diyerek görümcesinin (boynuna —muhabbetle — sanılı |Şeyh Baba da silâhları — indirdi. O da kıiza: «Kardeşim, sevgili kardeşim> demiye başladı. Rukiye, Delikanlının kulağına gu sözleri fısılda: — Bak, gördün mü? Ben sa- na dememiş mi idim: başkaları yüzünden gam görmüş iki gençeiniz. Birbirinizi - kardeş kardeş severek teselli - etmeniz h #ine vesile olmuştur... e Otomobillerin Yeni Rengi Avrupa ve Amerikada münakalât |meseleleri ile uğraşanlar ber gün er- 'taya bir yenilik çıkarmaktadırlar. Otomadil — projektörlerini — vaktile zarı Tenge boyatmışlardı. Harbin zuhurundanbaridir. projek- törlerin rengi maviye çevrildi. Şimdi Amerikada ve İsviçrede bu Tulmiya başlarmıştır. Yapılan tecrüteler muvatfakıyet- e neticelenmiştir. Pembe renk göz Şeyh Baba, Rukiyenin elini almadığı gibi karşıdan gelen otome- öptü. Sonra Salimeye döndü. / billerin göz — yorulmadan Elini öperken burnuna Salime- | mitmkün kılmaktadır. nin saçlarına sürdüğü esrarlı ko- ku geldi. Az kaldı, tekrar bayı- lacaktı. Salime üvey oğlunun eli- Pembe renk, ayal zamanda oto- mobil — gölürlerinin - uyuklamalarına ni muhabbetle sıktı: da mâril oluyormuş. Bakalım pembe — Şeyh Baba, dedi, kendine renkli projektörleri ve pembe renleli gel. Hakiki bir âşık, beklemeyi ötamobilleri ne vakit memleketimiz- lmeli.. ÇArkam var) | de göreceğiz. Şehirde Tilfo Vakası Görülmedi Şehrimizde tifo — bulunduğuna | dair verilen haber asılsızdır. Tuh- kikata göre İstanbulun sıhhi va- ziyeti normalin bile fevkindedi Hastahanelerde tifolular için ay: zılan yataklar bomboş / dürmak- | tadır. | —— Saat tam 13 buçuk idi. Walimiz, Belediyenin Sinde göründü. Yine, o önde, biz arkada gi- diyorduk. Valinin pegindeki ta- kiplerimin ikinci — kısmına giriş- miştim. Bu defa, hedefimiz Fatih idi. az sonra yanıldığımı ai ladım. Çünkü Edirnekapıdan dı- şarıya çıkıyorduk. Buralarda Dr. Lütfi Kırdan takip etmek güçleşiyordu. Geniş ve dönemeçsiz arazi.. “Tenha yollar... - Korkuyordum ki, göz hekimi valimizin hâzik gözlerine görünecek, suç üstünde yakal nacağım! | Soldan ve Yakarıdan Aşağıya:| — Bermutat, valimiz önde, — biz id '::-uyıa»ı petrol B yer | arkada nereleri dolaşmadık? Ne- 2 — Verişin aksi - Dudak 3 — Ziya- Teleri inip gıkmadık. Eyüplülere retçi - Kabile 4 — AdI Insan - Bir müjde vermek için bunları sıra. spor. 5 — Gemi sandalı - Bir harfin İlyorum: okunuşu 6 — Kaplıca 7 — Modera | — Edirnekapı - Otakçılar - tayan & — Diğer bir harfin okunu- Defterdar yolu, ş Şu - Mahkeme kararı © — Beraber- |— 2 — — Maltepe - Gümüşsuyu Jik ifade için kullanılır - Kanaat Yolu, 10 — Genişlik - Dişin üstündeki par| 3 — Edirnekapı - Rami - E. lak zar 11 — Ana baba - Neş'oli. |yüp yolu. (Bunun keşfi yapıl. DÜNKÜ BULMACANIN HALLİ | mıştır. Münakasadadır.) Soldan Sağa ve Yukarıdan Aşağıya: | — Yapılan ve yapılacak olan bu 1 — Cebelitarık 2 — Elişi - Aca-| yolları üç aşağı, beş yukarı ge- |ba 3 — Bit - Mavna 4 — Eş - Sakal| zip dolaşlıktan, —iki saat kadar B — Liman - Beş 6 — Ak 7 — Ta-|kır havası aldıktan — sonra, yine van - İslüm 8 — Acul - Âza 9 —— | Şarlardan içeriye girdik, Ren - Bolayır 10 — İbare - Azılı/ Belediyeye geldik. Fi antre- n dt —- S Giliyiş. durmadık. Çünkü — Valimizin o- tomobili Ankara caddesine sap- 'OSU TEMSİLLERİ |mış, Vilâyet Parti binası önünde Fransız |fren yapmıştı. KOMEDİ KISMI | Biz de, karşısındaki Eminönü Bugün gündüz aaat 26 te — |nikâh memurluğunun bulunduğu nn gel gerar apartmanın — methalindeki kala- İ ARDANN balığı kendimize siper yaptık. DADI Yarım saat kadar bekledik. — VASFİ — CAHİDE Sine larındı HÜSESİ TLAVE: Şehrimizdeki CÜNMORDET BAYRAMI Bu Film Bayramda İZMİRDE ELHAMRA Sinemasında morasimi bütün ieferrünülle. VATAN SEYAHAT NOTLARI Türkiye dışına çıkmış olanla- tımız ekseriya şimalden, Avrupa memleketlerinden vatana döner. Bu dönüşte manzara şöyledi Şimalden cenuba doğru nüfus, imar ekim sahaları gittikçe azalır, gittikçe kötüleşir, gittikçe insana yeis verici bir hal alır ve nihayet İstanbula ayak bastığınız zaman dar sokak, biçimsiz kal- kötü kıyafet isyan ettirici bir dereceye varır. Bu, çok kısa bir zamanda görüldükleri için mukayese imkânı hasıl olan ı muhitin — farklarından — ileri geh | mektedir. Cenuptan Türkiyeye gelindiği vakit bu hal nicedir? Bu sualin cevabı hepimizi tabit çok alâka: landırır. Bu sebepten ben de İrak seyahatinden dönerken edindi- ğim intibar anlatmıya çalışaca- ğim: Irakın petrolü ne kadar bol ve zengin — olursa olsun, Öyl Kompani — (lIraktaki İngiliz petrol kumpanyasının adı) çölün | nda veya buraaımda istedi r küçük mamureler meyda- na getirsin, iki unsur (güneş ve çöl) var ki insanların geniş mik- yasta Üremesine, adım başında mamureler doğmasına ve memle- ketin umumi çehresinin değişme- e müsait deği Binaenaleyh ileride ve hattâ lrakta gayet mahdut miktarda büyük şehirler İve mamüreler ve bunun dışında : İkiniz de mavi renk yerine pernbe ronk kulla-| ise boş çöl göreceğiz. İş hâlen de | Vöyledir. Irakın onda bir nüfusu payitahtındadır ve beher kilemet- Te murabbama ancak 10 insan düşmektedir. — Binaenaleyh tren yolu boyunca petrol kumpanyası- |de çıplak bir iki kolonisile Mu- sulun yine çıplak beyaz tuğlalı ev kalabalığı ve istasyon bini rından başka umran eseri göre mezsiniz. Bağdattan Suriye hu duduna kadar tek bir trene rast- Jadım, bunda da ancak dört beş yolcu vardı. Ne bir şenlik su başı, VALİ LÜTFİ KIRDARIN PEŞİNDE Taksim Meydanında Yakalandım, Fakat Cezam Ağır Olmadı Dânâ ve Tüvünâ — Kırdarımız tekrar göründü. Hedefimiz vilâyet idi. | Orada, bir ssat kadar, Vali- mizin yolunu bekledi'.. Daha |doğrusu gözledik! Ve, yeniden otolarımıza ku- rularak Eminönü — meydanına, |Kacaköye, Tepebaşına, Taksime ık. || Doktor. Lütfi Kırdar, tribün- lerin önünde indi. Ben de taksiden dışarı çıka- cak oldum. Böylece korktuğum — başıma geldi! Valimiz, bir ara geri dön- müş, benim içia de şapkamı çıka. mıp kendisini selâmlamaktan baş- ka çare kalmamıştı. Sayın muhatabim diyordu ki: — Her akşam tribünlere ge- lip bakıyorum. Bu meydanın İtanzimi ve plânda gözüken şek- |Hni alması, benim en büyük e- mellerimden biridir. Valimize, bu güzel sahaya ve- rilecek adın ne olduğunu öğren- mek maksadile, dedim ki: — Tabü, siz. burasının — isim babası olacakaınız. Doktor Lütfi Kırdar, geniş bir tebassüm ile: — Onu dil âlimlerine bırak- tıta, dedi. Bana şu ismi tavsiye ettiler: CGezgi, Bu, gezmekten' geliyor. Meselâ, geçmekten, geçit gibi... Fakat bakalım, İstanbul- lular, bu adı beğenecekler mi? Çünkü, asıl isimlendirmek hakkı onların, bulunan ismi kullanmak hakkı, keza yine onların... Valimize: (Vatan) — okuyucularına İ bir anket ile, bunu soralım... | Cevabını verdim. (Karilerimi- zin mektuplarım bekliyoruz. Ge; gi tâbirini sevip sevmediklerini bize bildirsinler.) Doktor Lütfi Kırdar ile hem konuşuyor, hem de o civarı, göz- den geçiriyorduk. Karşımızdaki dekor, fevkalâde idi. Deniz, nadolu sahilleri hafif bir sis çinde, batan güneşin ışıkları ile pırildiyordu. Söz arasında, Valimize — cür- İmümü itiraf ettim! Rafideyn | ne bir yeşil yuva, ne de gülen, eğlenen, neşeli kalabalığa tesa- düf olunmuyor. Suriye toprağında ve bilhası Halebe yakın gelindikçe, kalabi hk, yeşillik gözükmiye başlıyor. |Mahruti çadırlı bir ordugâhı an- dıran sivri kubbeli sık evli Suri- ye köyleri tabiatile İraka nazaran bir ilerilik gösteriyor. Arazi daha çok ekilmiş. Köylerde birkaç ağaç. hattâ bahçe var, maamafih |bütün gayretlere rağmen Halep İçıplaklık hissini söküp atamıyor. | Yer yer çöl sathını andıtan be- yazlıklar ve çiğlikler görüyorsu- nuz. Nihayet — bizim — huduttayız. klahiye ve arkasında uzun fun- dalıklı, ağaçlı muazzam Antito- ros silsilesi. Meğer benim bir olarak Büyük harpte gördü; islahiyede ne kadör çok yeni ve kübik ev yapılmış. Kasaba ne ka- | labalık ve halkın üstü başı ne güzel. İslahiyeden sonra tren Anti- toroslara tırmanıyor. Basradan buraya kadar olan sahada yeğgâ- tetkiktai nan insana sıkıntı verecek derece- | | Cecuklarının iştahsızlığmdan - Küyet oden bazı ana ve babalar var- dır. Bunlar, yavralarının yemek sof- rasında nazlandıklarını, Byikayle ye- Taek yemediklerini söyüyerek Üzülüp dururlar. Bu gibi çocukları maayene eden hekim, çok dela, İşlaksızlığı i- İzah edecek uavi bir hastalık — bula. Bunu anlatırken pek mahcup bir tavır almış olacağım ki, de- mokrat ve müsamahakâr Lütfi Kırdar hem gülüyor, hem de: — Sana bir ceza lâzım amma, bunun ağır olması için biraz dü- şüneyim! Diyordu. Doktor Lâtfi Kırdara: — Müsaade ederseniz. ceza- |am ben tayin edeyim, mı e- sinde bulundum. Meselâ, bir gün de beni sabahtan akşama kadar tramvaylarda — seyahate mecbur ediniz! Valimiz: — Benim en fazla hassasiye- timi tahrik eden bir mevzua te- mas ettiniz. dedi. Çünkü, — va- tandaşı sıkmak çok üzüntülü bir bir çare |maksadile, ikinci mevki a: İarın, tek kişilik kanapelerini kal- dırmağı, bir tecrübe mahi; de olmak üzere, düşündük. Böy- | lece, beher araba 15 kişi fazla | alacak. Doktor Lütfi Kırdara şu sua- li sordum: — Bazı Avrupa memleketle- rinde olduğu gibi tramvayları, - ki katlı yapmağı düşündünüz mü) — Evet, fakat, bu tedbir, mu- vaffakıyetli netice — verecek bir çare olamıyor! | Çünkü, tramvay arabalarını i- ki katlı yaptığımız takdirde, bü- 'tün hi hattın değişmesi, yeni baştan kurulması lâzım. Buna, bugünkü şartlar içinde maddeten imkân yok! Ortalık kararmış. Beledi ve | |kanuni tâbiri ile, «Tenviratı u- mumiye> lâmbaları yanmıştı. Fakat, Vali Doktor Lütfi Kır- | dar için henüz akşam olmamıştı. | Otomobilinde yığın yığın dosya- lar vardı. Onları, gece okuyacak, meseleler hakkında Hihtiva ettiği direktifler verecekti Muhatabıma — veda — ederken, İşade «Hayırlı geceler» değil, ay- ni zamanda «Eyüp sabrır temen- eyledim. İstanbulun gözü, kafası, hat- tâ kalbi olan Doktor Lütfi Kır- ir tebessüm ile güldü; enerjik bir jest ile elimi sıktı. İşte, «Vali Kırdarın Peşinde> Toman veya filminin sonu böyle bittil Ufukta yeşil ve mavimtrak dağ- Doktoer Diyor ki: | İŞTAH ve İŞTAHSIZLIK RLEARMULD ni SND LAŞA E CD LAKR SA XS Z ADK D A Z ETART NT Türkiyeye Cenuptan Bakış ne şahane manzara. Ekilmiş, hen- | desi şekiller almış vadiler gözü- | nüzün alabildiği kadar uzuyor- lar. O insanı delirten sonsuz çöl düzlüğünden sonra bu ne nefis manzara. Ceyhan istasyonunda Mersin- den Mamureye giden trene ladım. O ne kalabalık. © ne hi yat ve hareket alâmeli. Her taraf avıl civil. Bağdattan sonra - yir aanat, hattâ kırk sekiz saat y altı kişinin yemek yediği bizim trendeki Jokanta vagonuna bura- dan sonra kadın ve örkek bir ka- Jabalık doldu. Ne güzel ve sıh- | hatli bir cemiyet, ne mesud ve bahtiyar memleket. İçimde bü- Yük bir sevinçlen âdeta gözüm yaşarıyor. Meğer Adana ne serin bir yer, Çükurova ne yeşil bir diyarmış. Hattâ Toros- ları geçip şimalindeki Bozkıra geldiğim zaman dahi geçtiğimiz vadileri kaplıyan bahçeler ve ve- gillikler göze daha çok görünü- yor, Ekilmiş sahalar daha fazla farkolunuyor. Türk vatanının ne bahtiyar ve ileri bir diyar oldu- Hunu anlamak için buraya şimal- | den değil cenuptan gelmeli. l F maz. Çocukların bu — iştahsızlıkları, | ekseriyetle, yemeklerin intizsınlı bir şekilde yenmemesinden, yemek ha- Ticinde, vakitli vakitsiz, şeker, çi- kolata, meyva, yetmiş... gibi abur cu- bur yemelerinden ileri gelir. Onlara yemişlerini yemeklerin sonunda ye- dirmek, İki yemek arasında — mide, harsak hazmımın yolunda cereyan et- mesine vakit ve imkân berakmak su- retile, bu iştahsezlikların önüne geç- mek kabil olur. Fakat çocuklarda simsi hir şekilde yürüyün verem, sıtma.. — gibi — bazı malkreplu hastalıklar, müzmin kan- Sazlıklar, — vitaminsizlikler, — barsak kurtları du hep iştahsızlıklara sebe- Biyot verebilecekleri için bunların, hekim tarafından, dikkatle araştırıi. ması ve varsa izalesi icap eder. Yemeklerin iyi ve nefis yapılma- larının iştah Üzerinde büyük alâkası laştırıp tanzim edocekleri icin üdeta iştah açıcı bir ilâç gibi tesir göste- rirler. Sadece, yemekleri bu. şekilde tertip etmek sayesinde, çok defa, iş- tahsızlığı önlemek mümkündür. — | Nefis bir yameğin en iyi bir iştah ilâer olduğunu, hiçbir zaman, unut- mamak lâzımdır. Ruhi dert ve ke - derlerin sinirler üzerine olan fema te- sirleri iştahin kesilmesine sebep ©- kurlar. Onun içindir ki, yemek za- manlarında, sofra — başmda, — daimn şen, güler yüzlü, neşeli — bulunmak, bem kondi iştakımızın, bem de etra- fımizdakilerin İştahman iyi ve açık olmasına yarıyan en mühim ve ra- bi bir hâdise olduğunda şöphe etme- melidir. Dr. NURİ ERGENE ŞİRKETİ HAYRİYEDEN: Bayramın #çüncü gününe müsadif Pazar günü adi günler tarifesi- min fatbik olunacağı sayın yolcularımıza ilân olunur. 3 İFTETLİE Bir Haysiyet Lâübaliliği ! Yazan: B. FELEK K imdir? Nasıldır? Ne şe- kil ve şemaildedir? Bil- mem. Gördüğüm, görüştüğüm bir adam değil amma geçen- lerde bir doktor kimyage- rin Adliyede geçen bir da- M güzünden — gazetelerde (Faizci doktor) başlığı altın- da teşhir edildiğini görerek baş- ta kendi gazetem olduğu halde bu İübaliliğe içerledim ve sa- mimli bir adam olmak iddiasile bu hissimi ortaya dökmiye ka- rTar verdim: Bir borçlu, alacaklısı olan bu doktor aleyhine dava açmış. Her dava gibi bunda da ki- min haklı, kimin haksız olduğu kestirilemez. Hattâ hükme bağ- lanmış davalarda bile adaletin mahza bu hükümden ijbaret ol duğu bile iddia edilemez. Biz başlangıcında ne dehşetli, ne feci davalar gördük ki: So- nu beklenmiyen neticeler ver- di. — Bir adama faizci demek hakaret midir? Diyebilirler. Ke- llme — üzerinide — oynamıyalım. Anadoluda da avukalta — (tez- vir) derler. Öyle ise neden faiz davasını binlerce diğer muha- kemelerden ayırıp yazıyoruz? Buşün resmi bankalar faiz» cilik ederken, bu işi bir şahsa izafe ederek onu teşhirde mânü yoktur. Basit bir vatandaş aley- hinde bile olsa böyle iki kişinin birbiri aleyhine açtığı davayı bir gazete meselesi haline sokmıya hakkımız olduğu şöyle dursun, ismini burada yazarak kendisi- ni bir daha teşhire mahal ver- mek istemediğim bu doktor, Darülfünun kürsüsünde binler- ce hekim yetiştirmiş bir profe- sördür. Bir profesördür. demek, en yüksek ilim rütbesini binaena- leyh en yüksek hürmet istihka- kını haiz adam demekti Bu böyle *ken parasını ya verdiği için bir adamın şöh- retini rutin bir Adliye işi mü: nasebetile pazara — çıkarmıya kimsenin, hattâ mahkemelerin bile hakkı olamaz, Ben arasıra şu veya bu alışveriş münasebe- tile, yahut her günkü hayı akıntısı esnasında rastlanan â hâdiseler yüzünden içtimai, mi hattâ memlekete binlerce adam yetiştirmiş olmak gibi milli kıymeti olan bir takım Hü- nilere hürmetsizlik, belki de ta- rizler, tezyifler yapıldığını hü- zünle görüyorum ve bu hürmet- te kusur hareketlerine karşı © profesörlerin şagirtlerinden biri, Bu adamlar bizim hocalarımı dır. Diye proteslo — etmemi de esefle ve hattâ elemle müşa- hede ediyorum. Onun üzerine de âdeta bu kadirnaşinaslıkta suçlu benmi- şim gibi bu ilim adamlarını âciz kalemimle müdafaaya mecbur oluyor, cemiyetin ettiği kusur- af diliyorum. 4 Maliye Vekâletinden : ERE Gümüş Yüz Kuruşlukların ö | Tedavülden Kaldırılması Hakkında İlân Cümüş yüz kuruşlukların yerine gümtş bir liralıklar darp ve piya- Saya kâfi miktarda çıkarılmış olduğundan gümüş yüz kuruşlukların 81/İkincikânun/1541 tarihinden sonra todavülden kaldırılması kararlaşı tırılmıştır. Gümüş yüz kuruşluklar 1/Şubat/1941 tarihinden itibaren artık tes davül etmiyecek ve ancar yalnız malsandıklarile Cümhuriyet merkez bankası şubelerince kabul edilebilecektir. Elinde gümüş YÜZ kuruşluk bulunanların bunları malsandıklarile Cümhuriyet Merkez Bankası şubelerine tebdil ettirmeleri Dân alunur. (70025) (10218) Devlet Denizyolları İlânları | Gemilerimizde 170 lira ve 140 llra Gcretli doktorluklar münbaklir. 3636 sayılı tesdül kanunu hükümleri mucibince bu Hcresi alabilccak evsafı halz olanların 1/Teşrinisani/1940 gününe kadar idaremiz Zat işle- — Ti müdürlüğüne bütün vesalkile birlikte müracaatları. (10375)