31 Ekim 1940 Tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 3

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

K aa <i Si S &n G” ER GT NT W*RE B ci © AA I .» W — — B SAA N ” 3 ada NURİCİHAN / Tarihin En Büyük Aşk Romanı Yazan: NİLLÂ KUK IAŞ A$0/ ç| . tan Rukiye kendilerini kar- | Ve şu müjdeyi verdi: h_şe!/h Baba güvey girdi. Bü- a b" gece Anber racasının kı- F; €&taber kaldı. at Rukiye sevinmekte ace- Stmişti, Şeyh Baba, Salimenin geldiğini duyunca bütün &ti yeniden kabardı. Havu- enarındaki eski yerini bul- tüs çiçekleri arasında ağ- sızlıyor, — yüreğini sevda H dağlıyordu. z ıımeı' Salime ile ilk karşılaştığı 8N az kaldı, çıldıracaktı. dıhmnm'“nın saçlarında kokla- d%'““’l küçük altın şişede bul- esrarlı kokuyu Salime her bitdense Delikanlır ©— Peri kızının kokusu... Diye narak düştü, bayıldı. k ğ İerdi, l'"z_ Sülarile bulmuş, sürünmüştü. ki;ANd'ğl zaman Salime dedi hr Sana neler oldu, Şeyh Ba- %Kilk bakayım, bir kız gibi l bayılmak sana yakışır mı? Ki O koku nedir? Tüğa; Gül atrıdır. Bunu Mihrün- Nn annesi keşfetmiştir. Gül ı,nhnhzırlarken suyun üstünde kop TEn köpükleri topl bu üllerin nefesini,,Koklayınca © Şeyh Baba Bayılıyor . ğği ha tber Şah ile Salime ikinci| sevgili bir hemşiresiydi. -Diğer &ylarından saraya döndükle- | hemşiresi 'mahlüktu. Sarayda herkese ça- ramı hiç sevmezdi. Bu kız pek te aksi ve arsız bir tar, dururdu, Rukiye, Âram ile Şükrünnisa- nın anneleri Bibidevleti de davet listesine koymadı. Onun da ak- silikte ve hırçınlıkta kızı Âram- dan kalır yeri yoktu. Salime, Rukiyenin fikrini pek benimsedi ve daveti itina ile ha- zırladı. Şeyh Baba, davet günü Sali- menin dairesine gidip de Man Baiyi orada bulunca yüzü soldu. İvey annesine mırıldandı: — Mihrünnisaya sen de mi ihanet ediyorsun? — Hayır, hiçbir zaman ihanet etmem. Fakat bu zavallı kıza da haksızlık etmiyelim. Rukiye, Şükrünnisayı iyice ha- zırlamıştı. Genç kiz: — «Sevgili kardeşim» diyerek görümcesinin boynuna muhabbetle sarılınca Şeyh Baba da silâhları indirdi. O da kıza: &«Kardeşim, sevgili kardeşim» demiye başladı. Rukiye, Delikanlının kulağına şu sözleri fısıldadı: — Bak, gördün mü? Ben sa- na dememiş mi idim: İkiniz de başkaları yüzünden gam görmüş n |:ğıy“ yapmıştır. Adı da «Gül- Hğtfeıb dir. R ı sey, Şeyh Babanın şiir do- ed'h“ıy'ı'mıı bozmak için ittifak dız, Tdu. Peri kızının Peri olma- Hiğa 4 Gıyas beyin kızı Mihrün- “Olduğunu isbat etmişlerdi. ği 'İıı' de esrarlı kokusuna verdi- Ruî*h mânâları çalıyorlardı!.. Yata iyenin kapamıya çalıştığı ln..t“munile açılmıştı. Salime, Y hle çıkarmamak, Şeyh Baba- Baray €cana getirmemek niyetile Ya dönmüştü. Fakat delikan- diş;, Seniden çıldırması için ken- ' görmesi kâfi gelmişti. k."lln isanın annesi Haşmet (ç_in'n kendisi için hazırladığı &rin nefesi) kok de- iki gençsiniz. Birbirinizi kardeş Kulağımıza Çarpanlar B . n _J Harpten Kaçan Köpekleri Koruma Cemiyeti Harp yüzünden her gün binlerce insan telef olmaktadır, binlerce aile matemlere garkolmaktadır. Bu ara- da harpten müteessir olan köpekler ile meşgul bulunanlar ortaya çıkmış tır. Filâdelfiyada bir cemiyet kurul- muştur. Bu cemiyet, harbin tesirle- rinden korunmaları için İngiltereden Amerikaya nakledilen 3,000 adet cins köpeğin refahlarını temin eyli- yecektir. Bu köpekler için her türlü konforu havi kulübeler yapılmıştır. Bunların İngiltereden Amerikaya nakli de bir mesele halini almıştır. Her türlü tehlikeden mâsun buluün- maları için birçok tedbirler alındı- ği gibi çok yüksek harp sigortaları da aktedilmiştir. Köpeklerin Amerikaya — salimen varmaları birçok telgrafların keşide- sine vesile olmuştur... © Otomobillerin Yeni Rengi Avrupa ve Amerikada münakalât meseleleri ile uğraşanlar her gün or- taya bir yenilik çıkarmaktadırlar. Otomobil projektörlerini vaktile sarı renge boyatmışlardı. Harbin zuhurundanberidir projek- törlerin rengi maviye çevrildi. Şimdi Amerikada ve İsviçrede bu mavi renk yerine pembe renk kulla- nılmıya başlanmıştır. Yapılan tecrübeler muvaffakıyet- le neticelenmiştir. Pembe renk göz l Bgibi gelen otomo- kardeş severek teselli etmeniz lâzım... Şeyh Baba, Rukiy elini öptü. Sonra Salimeye döndü. Elini öperken burnuna Salime- nin saçlarına sürdüğü esrarlı ko- ku geldi. Az kaldı, tekrar bayı- lacaktı. Salime üvey oğlunun eli- ni muhabbetle sıktı: — Şeyh Baba, dedi, kendine gel, Hakiki bir âşık, beklemeyi bilmeli... (Arkası var) billerin göz yorulmadan tetkikini mümkün kılmaktadır. Pembe renk, ayni zamanda oto- mobil Şşoförlerinin uyuklamalarına da mâni oluyormuş. Bakalım pembe renkli projektörleri ve pembe renkli ti ri ne vakit imiz- de göreceğiz, VATAN ANTEKAEENENER SD GAT T N SEYAHAT NOTLARI GA RANER A DA LA KUT DN T YAT Türkiyeye Cenuptan Bakış Türkiye dışına çıkmış olanla- rımız ekseriya şimalden, Avrupa memleketlerinden vatana döner. Bu dönüşte manzara şöyledir: Şimalden cenuba doğru nüfus, imar hattâ ekim sahaları gittikçe azalır, gittikçe kötüleşir, gittikçe insana yeis verici bir hal alır ve nihayet İstanbula ayak bımğımzı zaman dar sokak, biçimsiz kal- | dirim, kötü kıyafet isyan ettirici bir dereceye varır. Bu, çok kısa bir zamanda görüldükleri için mukayese imkânı hasıl olan iki muhitin — farklarından ileri gel- mektedir. Cenuptan Türkiyeye gelindiği vakit bu hal nicedir? Bu sualin cevabı hepimizi tabit çok alâka:- landırır. Bu sebepten ben de İrak seyahatinden dönerken edindi- ğim intibar Aanlatmıya çalışaca- ğım: Irakın petrolü ne kadar bol ve zengin olursa olsun, Rafideyn Oyl Kompani (lraktaki İngiliz petrol kumpanyasının adı) çölün gz | Halebe yakın gelindikçe, kalaba- YAZAN: M. Şevki YAZMAN ne bir yeşil yuva, ne de gülen, eğlenen, neşeli kalabalığa tesa- düf olunmuyor. Suriye toprağında ve bilhassa lık, yeşillik gözükmiye başlıyor. | Mahruti çadırlı bir ordugâhı an- dıran sivri kubbeli sık evli Suri- ye köyleri tabiatile İraka nazaran bir ilerilik gösteriyor. Arazi daha çok ekilmiş. Köylerde birkaç ağaç, hattâ bahçe var, maamafih bütün gayretlere rağmen Halep çıplaklık hissini söküp atamıyor. Yer yer çöl sathını andıran be- yazlıklar ve çiğlikler görüyorsu- nuz, Nihayet — bizim — huduttayız. Islahiye ve arkasında uzun fun- dalıklı, ağaçlı muazzam Antito- ros silsilesi. Meğer benim bir köy olarak Büyük harpte gördüğüm Islahiyede ne kadar çok yeni ve şurasında veya burasında i kadar küçük mamureler meyda- na getirsin, iki unsur (güneş ve çöl) var ki insanların geniş mik- yasta üremesine, adım başında mamureler doğmasına ve memle- ketin umumi çehresinin değişme- kübik ev yapıl Kasaba ne ka- labalık ve halkın üstü başı ne güzel, Islahiyeden sonra tren Anti- toroslara tırmanıyor. Basradan buraya kadar olan sahada yegâ- ne şahane manzara. Ekilmiş, hen- desi şekiller almış vadiler gözü- nüzün alabildiği kadar uzuyor. Ufukta yeşil ve mavimtrak dağ- lar. O insanı delirten sonsuz çöl düzlüğünden sonra bu ne nefis manzara, Ceyhan istasyonunda Mersin- den Mamureye giden trene rast- ladım. O ne kalabalık, o ne ha- yat ve hareket alâmeti. Her taraf cıvıl civil. Bağdattan sonra yirmi dört saat, hattâ kırk sekiz saat yalnız altı kişinin yemek yediği bizim trendeki lokanta vagonuna bura- dan sonra kadın ve erkek bir ka- labalık doldu. Ne güzel ve sıh- hatli bir cemiyet, ne mesud ve bahtiyar memleket. İçimde bü- yük bir inşirah, sevinçten âdeta gözüm yaşarıyor. Meğer Adana ne serin bir yer, Çüukurova ne yeşil bir diyarmış. Hattâ Toros- ları geçip şimalindeki Bozkıra geldiğim zaman dahi geçtiğimiz vadileri kaplıyan bahçeler ve ye- şillikler göze daha çok görünü- yor, Ekilmiş sahalar daha fazla farkolunuyor. Türk vatanının ne bahtiyar ve ileri bir diyar oldu- ğunu anlamak için buraya şimal- den değil cenuptan gelmeli. sine müsait değildir. Bi yh ileride ve hattâ İrakta gayet mahdut miktarda büyük şehirler ve mamureler ve bunun dışında ise boş çöl göreceğiz. İş hâlen de öyledir. İrakın onda bir nüfusu ayitahtındadır ve beher kil t- Şe murabbaina ancak 10 insan İŞTAH ve İŞTAHSIZLIK düşmektedir. Bi leyh tren yolu boyunca petrol kumpanyası- v | . nın insana sıkıntı verecek derece- de çıplak bir iki kolonisile Mu-| © şi- | maz. Çocukların bu — iş 1 Doktor diyor ki: sulun yine çıplak beyaz tuğlalı ev kalabalığı ve istasyon binala- rından başka umran eseri göre- mezsiniz. Bağdattan Suriye hu- duduna kadar tek bir trene rast- ladım, bunda da ancak dört beş yolcu vardı. Ne bir şenlik su başı, kâüyet eden bazı anâa ve babalar var- dır. Bunlar, yavrularının yemek sof- rasında nazlandıklarını, lâyıkıyle ye- mek yemediklerini söyliyerek üzülüp e, y bir şekilde yenmemesinden, yemek ha- ricinde, vakitli vakitsiz, şeker, çi- kolata, meyva, yemiş... gibi abur cu- dururlar. Bu gibi ç ları eden hekim, çok defa, iştahsızlığı İ- zah edecek uzvi bir hastalık bula- ŞSehirde Tilfo Vakası Görülmedi izde tifo bulunduğ Söket Yü _“lennde böyle bir tesir Mğ?i:lim Salime nasıl tahmin i? akiye ortağına çattı: R&" iğini beğeniyor musun? : Şey yapılır mıydı? du% € yapayım, bilmiyordum, €medim, aBa h].ğ""' türlü düşünmeleri, sıkın- S.I!NP bana bırakıyorsunuz. Akhe"me ile Rukiye iki rakipti. hiİ’İL*Y Şaha sevdaları dolayısile kaş irlerini kıskanıyorlardı. - Fa- t:qn.'y"i zamanda birbirlerine d, Petleri ve muhabbetleri var- < “t€m çekişirler, hem sevişir- F Hârem dairesinde iki müt- ç. Sibi idiler. Kendilerine biri- he en“qen fenalık gelmiyeceği- İkiş; Pniyetleri vardı. Sonra her İan <© Şeyh Babayı kendi oğul- &i ?i seviyorlardı. - Hiye dedi ki: İtin haoıduğunu tamir etmek bi ?Ana bir fikir geldi: Burada di *Mek daveti yaparsın, geli- Hn, ç Prenses Man Baiyi çağırır- '©yh Baba, senin de gelini ki dgo’f'lüğünü anlarsa işler bel- ıl._;.::lelir. Sonra kızdan hoş- İr, aai Pek tatlı bir hali var- R“k'?kl Türk gibidir. y iye Türk kelimesini istih- lim *lunda söylemişti. Fakat Sa- İne, arkında olmadı. Türk de- Yüreğine derhal tatlı duy- Evet, düşünemedin! Hepi- Ruky_'hlırdı. T '3_'_= şu fikri de ilâve etti: & ç._,Şukıünııiıayı da davetimi- Sile “Sirmalıyız. O da görümce- %ln olmalı. dair verilen haber asılsızdır. Tah- kikata göre İstanbulun sıhhi va- ziyeti normalin bile fevkindedir. Hastahanelerde tifolular için ay- rılan yataklar bomboş durmak- tadır. BULMACA 2 v0 dr Ğ VU FOK d v SA & 3 0 m w n . w& A WT Soldan Sağa ve Yukarıdan Aşağıya: 1 — Türkiyede petrol bulunan yer 2 — Verişin aksi - Dudak 8 — Ziya- retçi - Kabile 4 — Adi insan - Bir spor. 5 — Gemi sandalı - Bir harfin okunuşu 6& — Kaplıca 7 — Modern bayan 8 — Diğer bir harfin okunu- şu - Mahkeme kararı 9 — Beraber- lik ifade için —kullanılır - Kanaat 10 — Genişlik - Dişin Üüstündeki par lak zar 11 — Ana baba - Neş'eli. DÜNKÜ BULMACANIN HALLİ Soldan Sağa ve Yukarıdan Aşağıya: 1 — Cebelitarık 2 — Elişi - Aca- ba 3 — Bit - Mavna 4 — Eş - Sakal 5 — Liman - Beş 6 — Ak 7 — Ta- van - İslâm 8 — Acul - Âza 9 — Ren - Bolayır 10 — İbare - Azılı wu Şerk Babatppok 11 — Ka. Şimarık. | VALİ LÜTFİ KIRDARIN PEŞİNDE 1 e | Fakat —2— " Saat tam 13 buçuk idi. Valimiz, Belediyenin sinde göründü. Yine, o önde, biz arkada gi- diyorduk. Valinin peşindeki ta- ki?leı'imin ikinci kısmına giriş- miştim. Bu defa, hedefimiz Fatih idi. akat, az sonra yanıldığımı an- ladım. Çünkü Edirnekapıdan dı- şarıya çıkıyorduk, Buralarda Dr. Lütfi Kırdarı takip etmek güçleşiyordu. Geniş ve dönemeçsiz Aarazi.. Tenha yollar... - Korkuyordum ki, göz hekimi valimizin hâzik gözlerine görünecek, suç üstünde yakala- nacağım! Bermutat, valimiz önde, biz arkada nereleri dolaşmadık? Ne- releri inip çıkmadık. Eyüplülere müjde vermek için bunları sıra- hıyorum: | — Edirnekapı - Otakçılar - Defterdar yolu, 2 — Maltepe - Gümüşsuyu yolu, 3 — Edirnekapı - Rami - E- yüp yolu. (Bunun keşfi yapıl- mıştır. Münakasadadır.) Yapılan ve yapılacak olan bu yolları üç aşağı, beş yukarı ge- zip dolaştıktan, iki saat kadar kır havası aldıktan sonra, yine surlardan içeriye girdik. Tekrar Belediyeye geldik. Fakat orada durmadık. Çünkü Valimizin o- obili Ankara sap- antre- ŞEHİR TİYATROSU TEMSİLLERİ rgliolıııqı Tiyatrosunda DRAM KISMI r Bö AKŞAM R Saat 20,30 da SA NA Fransız. Tiyatrosunda KOMEDİ KISMI Bugün gündüz saat 14 te Çocuk Oyunu BU AKŞAM mış, Vilâyet Parti binası önünde fren yapmıştı. Biz de, karşısındaki Eminönü nikâh Nİ ; kml B apartmanın — methalindeki kala- balığı kendimize siper yaptık. D ADI Yarım saat kadar bekledik. AKASY ŞEKER BAYRAMINDA NEFİS BİR TÜRK FİLMİ GÖRECEKSİNİZ. A PDALAS Jerle dolü HARİKULÂDE Komedi. Baş Rollerde: HAZIM — VASFİ — CAHİDE S'_îit - Perihan - Necdet - Karakaş - Elefteriya - Refik - Kadri İRPEKSARA Y 5: ÂVE: Şehrimizdeki CÜMHWUÜRİYET BAYRAMI merasimi bütün teferrüatile. Bu Film Bayramda İZMİRDE ERHAMRA Sinemasında Cezam Âğır Yazan : Sabih Alaçam Kırdarımız Dânâ ve Tüvânâ tekrar göründü. Hedefimiz vilâyet idi. Orada, bir saat kadar, Vali- mizin yolunu bekledi'.. Daha doğrusu gözledik! Ve, yeniden otolarımıza ku- rularak Eminönü — meydanına, Karaköye, Tepebaşına, Taksime vardık. Doktor Lütfi Kırdar, tribün- lerin önünde indi. Ben de taksiden dışarı çıka- cak oldum. Böylece korktuğum başıma geldi! Valimiz, bir ara geri dön- müş, benim için de şapkamı çıka. rıp kendisini selâmlamaktan baş- ka çare kalmamıştı. Sayın muhatabım diyordu ki: — Her akşam tribünlere ge- lip bakıyorum. Bu meydanın tanzimi ve plânda gözüken şek- lini alması, benim en büyük e- mellerimden biridir. Valimize, bu güzel sahaya ve- rilecek adın ne olduğunu öğren- mek maksadile, dedim ki: — Tabii, siz, burasının babası olacaksınız. Doktor Lütfi Kırdar, geniş bir tebessüm ile: — Onu dil âlimlerine bırak: tım, dedi. Bana şu ismi tavsiye ettiler: Gezgi. Bu, gezmekten geliyor. Meselâ, geçmekten, geçit gibi... Fakat bakalım, İstanbul- lular, bu adı beğenecekler mi? Çünkü, asıl isimlendirmek hakkı onların, bulunan ismi kullanmak hakkı, keza yine onların... Valimize: (Vatan) — okuyucularına bir anket ile, bunu soralım... Cevabını verdim. (Karilerimi- zin mektuplarını bekliyoruz. Gez- gi tâbirini sevip sevmediklerini bize bildirsinler.) Doktor Lütfi Kırdar ile hem konuşuyor, hem de o civarı, gö: den geçiriyorduk. Ka d isim Z- ki Taksim Meydanında Yakalandım, Olmadı Bunu anlatırken pek mahcup bir tavır almış olacağım ki, de- mokrat ve —müsamahakâr Lütfi Kırdar hem gülüyor, hem de: — Sana bir ceza lâzım amma, bunun ağır olması için biraz dü- şüneyim! Diyordu. Doktor Lütfi Kırdara: — Müsaade ederseniz. ceza- mı ben tayin edeyim, mukabele- sinde bulundum. Meselâ, bir gün de beni sabahtan akşama kadar tramvaylarda seyahate mecbur ediniz! Valimiz: h bur yemi ileri gelir. Onlara yemişlerini yemeklerin sonunda ye- dirmek, iki yemek arasında mide, barsak hazmının yolunda cereyan et- mesine vakit ve imkân bırakmak su- retile, bu iştahsızlıkların önüne geç- mek kabil olur. Fakat çocuklarda sinsi bir şekilde yürüyön verem, sıtma.. gibi bazı kan- pli gi[lllâ Bir Haysiyet Lâübaliliği ! Yazan: B. FELEK K imdir? Nasıldır? Ne şe- kil ve şemaildedir? Bil- mem. Gördüğüm, görüştüğüm bir adam değil amma geçen- lerde bir doktor kimyage- rin Adliyede geçen bir da- vası iyüzünden — gazetelerde (Faizci doktor) başlığı altın- da teşhir edildiğini görerek baş- ta kendi gazetem olduğu halde bu lâübaliliğe içerledim ve sa- mimi bir adam olmak iddiasile bu hissimi ortaya dökmiye ka- rar verdim: M Bir borçlu, alacaklısı olan bu doktor aleyhine dava açmış. Her dava gibi bunda da ki- min haklı, kimin haksız olduğu kestirilemez. Hattâ hükme bağ- lanmış davalarda bile adaletin mahza bu hükümden ibaret ol- duğu bile iddia edilemez. Biz başlangıcında ne dehşetli, ne feci davalar gördük ki: So- nu beklenmiyen neticeler ver- di. — Bir adama faizci demek hakaret midir? Diyebilirler. Ke- Hime üzeriride — oynamıyalım. Anadoluda da avukata (tez- vir) derler. Öyle ise neden faiz davasını binlerce diğer muha-, — kemelerden ayırıp yazıyoruz? Bugün resmi bankalar faiz- cilik ederken, bu işi bir şahsa izafe ederek onu teşhirde mânâ yoktur. Basit bir vatandaş aley- hinde bile olsa böyle iki kişinin birbiri aleyhine açtığı davayı bir gazete meselesi haline sokmiya hakkımız olduğu şöyle dursun, ismini burada yazarak kendisi- ni bir daha teşhire mahal ver- mek istemediğim bu doktor, Darülfünun kürsüsünde binler- ce hekim yetiştirmiş bir profe- sördür. Bir profesördür. demek, en yüksek ilim rütbesini binaena- leyh en yüksek hürmet istihka- — kını haiz adam demektir. Bu böyle *iken parasını kira- retini rutin bir Adliye işi mü- nasebetile pazara — çıkarmıya S.$ H hatlâ h V| bile hakkı olamaz. Ben arasıra — şu veya bu alışveriş münasebe- — tile, yahut her günkü hayatın akıntısı esnasında rastlanan âdi — barsak kurtları da hep iştahsızlıklara biyet için hekim ması ve varsa izalesi icap eder. Yemeklerin iyi ve nefis yapılma- larının iştah üzerinde büyük alâkası vardır. İyi pişirilmiş yemekler, ruhi bir şekilde, hazım mr fazla- hâdisel ind. içtimai, il- — mi hattâ memlekete binlerce adam yetiştirmiş olmak gibi — milli kıymeti olan bir takım fâ- — nilere hürmetsizlik, belki de ta- — rizler, tezyifler yapıldığını hü zünle görüyorum ve bu hürmet- — te kusur hareketlerine karşı © — Taştırıp tanzim edecekleri için âdeta iştah açıcı bir ilâç gibi tesir göste- rirler. Sadece, yemekleri bu şekilde tertip etmek sayesinde, çok defa, iş- Nefis bir yemeğin en iyi bir iştah ilâcı olduğunu, hiçbir zaman, unut- mamak lâzımdır. Ruhi dert ve ke - derlerin sinirler üzerine olan fena te- sirleri iştahın kesilmesine sebep ©- lurlar. Onun içindir ki, yemek za- — Benim en fazla timi tahrik eden bir mevzua te- mas ettiniz, dedi. Çünkü, — va- tandaşı sıkmak çok üzüntülü bir şey... Bu derde bir çare bulmak maksadile, ikinci mevki araba- ların, tek kişilik kanapelerini kal- dırmağı, bir tecrübe mahiyetin- de olmak üzere, düşündük. Böy- lece, beher araba 15 kişi fazla alacak. Doktor Lütfi Kırdara şu sua- li sordum: — Bazi Avrupa memleketle- rinde olduğu gibi tramvayları, i- ki katlı yapmağı — düşündünüz mü? — Evet, fakat, bu tedbir, mu- vaffakıyetli netice verecek bir çare olamıyor! Çünkü, tramvay arabalarını i- ki katlı yaptığımız takdirde, bü- 'tün havai hattın değişmesi, yeni baştan kurulması lâzım. Buna, bugünkü şartlar içinde maddeten imkân yok! Ortalik kararmış, Beledi ve kanuni tâbiri ile, «Tenviratı u- mumiye» lâmbaları yanmıştı. Fakat, Vali Doktor Lütfi Kır- dar için henüz akşam olmamıştı. Otomobilinde yığın yığın dosya- lar vardı. Onları, gece okuyacak, ihtiva ettiği meseleler hakkında direktifler verecekti. Muhatabıma veda ederken, sade «Hayırlı geceler» değil, ay- ni zamanda «Eyüp sabrı» temen- ni eyledim. bul gözü, kafası, hat- dekor, fevkalâde idi. Deniz, A- nadolu sahilleri hafif bir sis i- çinde, batan güneşin ışıkları ile pırıldiyordu. Söz arasında, Valimize — cür- mümü itiraf ettim! tâ kalbi olan Doktor Lütfi Kır- dar geniş bir tebessüm ile güldü; enerjik bir jest ile elimi sıktı. İşte, «Vali Kırdarın Peşinde» roman veya filminin sonu böyle bitti! sofra b daima şen, güler yüzlü, neşeli profesörlerin şagirtlerinden biri. nin çıkıp da: ğ — Ne yapıyorsunuz yahul Bu adamlar bizim hocalarımız- — dır. Diye protesto etmemesini de esefle ve hattâ elemle müşa- — hede ediyorum. Onun üzerine de âdeta bu kadirnaşinaslıkta suçlu benmi- şim gibi bu ilim adamlarını âciz — kalemimle müdafaaya mecbur oluyor, cemiyetin ettiği kusur- dan dolayı af diliyorum. : hem kendi iştahrmızın, hem de etra- fımızdakilerin iştahımın iyi ve açık olmasına yarıyan en mühim ve ru- hi bir hâdise olduğunda şüphe etme- melidir. Dr. NURİ ERGENE Fitre, bizi yılda bir defa, şahsı- mızdan — başkalarını düşünmeğe || çağıran fırsattır. Bu davete sa- mimi bir alâka göstermeliyiz. nin tatbik ol ŞİRKETİ HAYRİYEDEN :| Bayramın üçüncü gününe müsadif Pazar günü adi günler tarifesi- ilâm olunur. ağı sayın tırılmıştır. dileb kabul Maliye Vekâletinden : EEE Gümüş Yüz Kuruşlukların “ Tedavülden Kaldırılması Hakkında İlan Gümüş yüz kuruşluklarm yerine gümüş bir liralıklar darp ve piya- saya kâfi miktarda çıkarılmış olduğundan gümüş yüz kuruşlukların 81/İkincikânun/1941 tarihinden sonra tedavülden kaldırılması kararlaş- Gümüş yüz kuruşluklar 1/Şubat/1941 tarihinden itibaren artık te- — davül etmiyecek ve ancak yalnız malsandıklarile Cümhuriyet merkez Elinde gümüş yüz kuruşluk bi l bunları l Cümhuriyet Merkez Bankası şubelerine tebdil ettirmeleri ilân olunur. (70025) (10216) Devlet Denizyolları İlânları | Gemilerimizde 170 lira ve 140 Iira ücretli doktorluklar münhaldir. 3656 sayılı teadül kanunu ri müdürlüğüne bütün evsafı haiz olanların 7/Teşrinisani/1940 gününe kadar idaremiz Zat İşle- e bu Ücresi (10875) ya verdiği için bir adamın şöh- —

Bu sayıdan diğer sayfalar: