24 Ekim 1940 Tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 3

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

24 - 10 - 940 Tarihin En Büyük Aşk Romanı Yazan: NİLLÂ KUK Mihrünnisa Mes'uttu. Çünkü Seviyordu, Seviliyordu | Hıngi rüzgârlar onun yanak- ışnd: Oksşuyordu. Kendisini ev- tdiklerini duymuüş mu idi? Tet y li Anber prensesi, hay- “İlıy: kî"kular içinde tek başına Ş'&h B“leya uyumıya çalışırken, İ ti Pba. esrarlı kokularla do- (iihî.e"f'i göğsüne basmış, sev- kend, Tüya âleminde bulmak için Tpt ni uykunun kucağına bırak- , sınş;yh Babanın düğünü olduğu ['M. Giyas beyle ailesi Hindis- Yük ân _Kâbile giden yoldaki bü- Hüyo; 8 geçidine — varmış bulu- Bi —:]"dl. On bir sene evvel bu Hle eh Ö.ir parasız mülteci sıfa- mhıâeçm'llerdi. O vakit Kâbile H.!m'klln zaman taze lohusa 'dli;*“— hanımla çocuğuna hayır Simal Msanlar acımış, bakmıştı. bi Zaval Kâbile valinin ile dönüyorlardı. Haş- İyi : kendilerine © zaman bakan lll nları arayıp bulacak, iyi- İiği Tine karşı elinden gelen iyi- Sösterecekti, :*;)k“ _kendi kızı için ne yapa- bi ıMlhrünniıa ilk Gkikîün klıiç Olduy * Sormamıştı. Vakit vakit çğluw gibi, Şahın © civardaki bir lıı C € gittiklerini sanmıştı. Fa- L;ı“u:l'm_m nehrini geçtikleri ve tÜye & Biden kuru ve tozlu ara- m_-ınğı“dikleıi zaman gözlerinin Si değişti. Endişe ile anne- Sordu: '€reye gidiyoruz, anne? e Şıh bize bir vazife verdi. .îk" görmiye gidiyoruz, &ek) olumuz ne kadar süre- ı;m_)ş'hm verdiği vazife nedir, hü:ı:;mel ne cevap vereceğini 'nüdd“'d“- Mihrünnisanın bir Tgy &t daha seyahatle oyalan- Tapı! Ve hakikati derhal duy- A?:îâ"m istiyordu, Fakat oğlu lıy.ndı Hasan ©o sırada uykudan 'âu“u" Kızkardeşinin sualini duy- A y tvabını o verdi: li'*iızHlç şüphesiz senelerce ka- lir%ı— Valileri her gün değiş- er, : Ftkı! nerede? ilde... C Ne, Kâbilde mi? S%. E:Vet_ babam bana anlattı. iç söylemediler mi? işin içyüzünü —duymasın îılqmet. Abdül Hasanı şim- lıu|“ adar babasının arabasında İin ü Urmuştu. Fakat küçük oğ- İeyin #Resini çok seviyordu. Öğ- südin tutturmuştu: Mutlaka anne- Snüp duzatına binecek, başını H yeZine dayıyarak uyuyacak- Bözleri Tünnisanın güzel, yeşil di; “Mde üzüntülü mânâlar var- e “e)xdşiçih bana söylemedin, an- Haç * sordu. Tnej et için doğruyu sığyle- Oyala ” Daşka çare yoktu, Kızını hit l:.mya kalkışsa kız bunu hiç karısı ve | Babadan uzak düşmekten anne- sini mesul tutacaktı. Haşmet, Mihrünnisaya cevap vermeden evvel Abdül Hasana | döndü: | — Haydi, öoğlum, dedi, baba- nin yanına, kendi yerine dön. Baban yapyalnız kaldı. Sen de epeyce uyudun, hem de dizim uyuştu, * Abdül Hasan hâlâ yarı uyku- da idi. İtiraz etmeden arabadan indi. Haşmet, kızile başbaşa ka- hınca: — Kızım, diye söze başladı, sana haber vermedim. Çünkü na- sıl söyliyeceğimi bilmiyordum. Kalbini kırmak istemiyordum. Mihrünnisa kızardı. Gözlerini |yere dikti. Fakat annesinin bun- |dan sonraki sözlerini duyunca gözlerini dört açtı: — Kâbile niçin gönderildiği- mizi baban bile bilmiyor. Sebep, Şeyh Babanın seni deli gibi sev- mesidir, Delikanlıyı bir prenses- le evlendirmek istiyorlar. Bu mümkün ' olsun diye seni ve bizi uzaklaştırıyorlar, — Yal Kızın ilk duyduğu his, saadet- ti. Annesi: «Şeyh Baba seni deli gibi seviyor» dediği zaman o ka- dar tatlı bir heyecan duymuştu ki ondan sonra gelen sözler ku- lağına ginmemişti. Hasmet, kızı- nın asıl ondan sonrasını kavrama- sını ve ümitlerini kesmesini isti- yordu: — Kızım, dedi, Şeyh Babanı Kulağımıza Çarpanlar .-. Linotipistler Müsabakası Linotipist nedir diyecek olan oku- yucularımız bulunur... Linotipistler, gazete matbaalarm- da harfleri ihzar eden, bunları sıra- ya koyan ve Linotip makinelerini ida re eden işçilerdir. Son seneler içinde linotipistler gazete matbaalarımın ru- hunu teşkil eylemiye başlamışlardır. | Şimdi size Lnotipistler arasmda yapılan bir müsabakadan hahaı:decc-l Wg'ız. Bu müsabaka geçenlerde İtalya- | Müsabakaya en usta 28 Linotipist iştirak eylemiştir. Müsabakaya bir sâatlik müddet tayin edilmiştir. Gaetano adındaki Linotipist bir sa- At zarfında 17.696 harf dizmiştir ki, dakikada takriben 300 harf eder. Dominico adında ikinci bir müsa- bık 17,255 harf dizmiştir. Bu da da- kikada 288 harf eder. Üçüncüsü: 12810 harf dizmiştir. Bu rakamlar hakkımda bir fikir edinmek için şunu arzedelim ki, Avrupada | profesyonel linotipistler sendikası ta- | rafından tesbit edilen bir göre, Linotipist saatte 6.500 harf di-| zebilir. Bu rakam bilâhara 8,500, da- ha sonra da 9,200 olarak tesbit edil- miştir. Ping - Pongun İcadı Evvelâ alelâde bir eğlence olarak da «Milâno» şehrinde yapılmıştır. | j dereceye | ll VATAN İpek Çor âplar Sayesinde Düşmana Yaptırılan Zırhlılar Kadın Modası Dünyanın En Müstebit Kuvvetidir, Amerikan Kadınları, Yarın Çocuklarını, Kardeşlerini Öldürecek Silâhları Kendi Ellerile, Kendi Bacaklarile Japonlara Teslim Etmişlerdir FELE Mideden Sokağa Yazan: B. FELEK ir tanıdığım zat, sayılı ka- dın yazıcılarımızdan — bir arkadaşımızın iki gün evvel çe kan bir yazısını bana göstere- rek dedi ki: — Birader! Bak ne yazıyor bu Başvın, Üç kardeşile kimse- siz kalmış bir kızcağız eğer fuh- şa diüşerse bunun mesulü kim- dir? diyor. Demek her kimse- siz, aç ve sefil olan fahişe ola- dk? — Ne bileyim ben? — Yook! Ne bileyim ben diye başından savamazsın! Eğer her karnı acıkan sokağa düşer ve her karnı tok namuslu olursa bir memlekette ahlâk me. selesi midelerin dolu ve boş ol- masile mebsuten mütenasip ve basit bir hal alır. Ben böyle bir Amerika kadınla rının moda iptilâsile büyüyen Japon donanması ir memleketin varlığına. ait i— işlerde kadınların oyna- ı I| telâkki edilmiş bul P bugün yarım spor mahiyetini almış- tir. Şehrimizin büyük eğlence yerle- rinin bazılarında bile Pingpong salo- nu ve masaları vardır. Pingpong bilhassa kış ve fena ha- Valar eğlencesidir. Dışarı çıkamıyan- lar hoşça vakit geçirmektedirler, Siz lere şimdi bu oyunun ne suretle icat evlenmesi; delikanlı da, al kız da henüz doğmadan karar ve- rilmiş birşey... Eğer nişan bozu- lacak olursa iki memleket ara- sında harp kopacak, Halbuki sen orada olsaydın Şeyh Baba müm- kün değil o prensesle evlenmiye razı olmiyacaktı. İşte bünün için |bizi uzaklaştırdılar. Mihrünnisa gözlerini kapadı. Duyduğu kelimelerin — mânâsını içine yatırmıya çalışıyordu. Şeyh Babayı çoktanberi seviyordu. Onun kendisini sevebileceğini ümid etmiye cesaret edememişti. Delikanlının tatlı sesini, her ha- edilmiş ba Birçok sporlar misillü bunun da mucidi bir İngilizdir.. Adı James Gibbs'dir. Vaktile yaman bir sporcu olan bu adam yaşı dolayısile sık sık dışarı çıkıp pek hoşlandığı tenis oyu- nunu oyniyamamasından mütevellit kederini ve sıkıntısını defeylemek üzere bu «Masâ başı» tenisini icat eylemiştir. ması lâ rol ve ılmuıı lâzımgelen mesuliyetler hakkın- da söyliyeceklerim var. Ameri- kan kadınlarının moda zâfı yü- zünden Japonları nasıl silâhlan- dırdıklarını kendi gözümle gör- müş bulunuyorum. Hintli kadın- ların da yurda karşı vazifelerini kavramak ve modadan fedakâr- lık etmek sayesinde neler başar- dıklarını senelerdenberi yakından takip ettim. Söyliyeceklerimden diledikle- ri neticeleri çıkarmayı, Türk ka- dıntarına, Türk erkeklerine bıra- kıyorum. Evet, Amerikan kadınları, ipek çorap modası yüzünden kudretli bir Japon domnmum:n meyda- Yazan : NİLLÂ KUK ipek diye tepinmişlerdir. Japonlar Çine saldırınca Ame- rikan kadınlar, biraz utanmıya Raab İsmde; İ da © Çin kadın ve çocuklarının başlarına yağdırılan bombaları gördükçe bacaklarına göz atanlar ve: «Bu bombaları ipek — çoraplarım yü- zünden Japonlara ben yaptır- dırm» diye düşünenler tek tük be- lirmiştir. Üniversiteye giden kız- lar bu işte önayak oldular, Japon ipeğinden çorap giymemeyi ah- dettiler, İdeal ve cesaret sahibi bazı kadınlar, Üniversiteler ha- ricinde de ipek çoraba karşı boy- İlk olarak ve eğlence top yerine içmiş olduğu şampanya şişelerinin mantarlarını kullanmıştır. Raket yerine de kitap kullanmıştır. Sonradan lâstik toplar kullanmış- tiır. Bu lâstik toplar oyunun tarzıma di bunları Jini, her harek ko- tarzını, gözl i, du- daklarını, saçını ayrı ayrı sevi- yordu. Başka bir prensesle ev- K ha Gzllk # Kulağ da kalan ve kızcağızı sevindiren bir söz vardı: O da Şeyh Baba- nın öteki kızla evlenmek isteme- mesi ve kendisini sevmesi idi. Bu aşk ne kadar şiddetli olacaktı .k.i Mihrünnisayı, annesi ve babasile beraber saraydan uzaklaştırmıya lüzum görmüşlerdi. Mihrünnisa pek iyi bilirdi ki sarayda yaşıyan- lar bazan istemedikleri şeyleri yapmıya mecbur edilebilir. Harp çıkmasın diye zorla Şeyh Ba- 'bııyı evlendireceklerse — delikan- lhıırn bunda ne kabahati vardı? n affetmiyecek, (Arkası yarın) DRAM KISMI KOMEDİ KISMI BU AKŞAM BU AKŞAM o Saat 20,30 da Saat 20,80 da v EĞ ST SAA Slllişl e D dBf EMİL Bu Sah eseri Hürmetle Hİm So İLÂAVE: Sinemacılıkta Ğ*RY COOPER —- Hakkın en parlak zaferi.. Edebiyatın en büyük inkılâbr... San'atm en yüksek şerefi... olan PAUL MUNİ'nin kudretile sinema tarihinin altın bir sayfasr oldu L AL ESı'nemasında Bu harika film birkaç gün daha gösterilecektir. n Akqg“l'!îi)z Muharebesi —"“"kı film tayyare ile gelmiştir. Bu akşam saat 21 den itibaren gösterilmiye başlanacaktır. Tel: 43595 Önüllü Kahramg!_ı Pek Yakında LÂLE de ROBERT TAYLOR HEDDY LAMARR SEVEN KADIN ZOLA seyrediniz.. şayanı hayret bir sür'at rekoru ve - |teklif eylemiştir. Fabrikatör kabul yit top ile değiştirmiştir. Fikrini bir fabrikatöre açmış ve bir likte Pingpong masaları yapmayı eylemediğinden bunu bizzat yapmı- ya başlamıştır. Orta bir servet sa- hibi olan James Gibbs bundan bir kaç sene evvel ölmüş ve 725,000 İn- giliz Hiralık 15,000,000 Fransız frank- lik Mmuazzam bir servet brrakmıştır. RAŞİT RIZA TİYATROSU HALİDE PİŞKİN BERABER 24 B.teşrin Perşembe günü akşamı KADIKÖY SÜREYYA'DA KENDİSİNİN GÖLGESİ Vodvil (3) perde İ na çık sebep lardır. Senelerdenberi Japonyadan A- merikaya senede iki yüz elli mil- yon dolarlık ipek ithal ediliyor. Bu ipeğin çoğu Amerikan sana- yil tarafından ipek çorap yap- mak için kullamılıyor. Netice şu olmuştur ki Ameri- kan kadınları, bacaklarını halis ipekle örtmek merakı yüıünde.n Japonların korkunç bir takım si- İâhlar vücude getirmelerine mad- di imkân hazırlamışlardır. Bu si- lâhlarla yarın ayni Amerikan ka: dınlarının — çocukları, kardeşleri, babaları öldürülecek, — yurtları tehdid edilecektir. Suni ipek birçok işler için ha- lis ipeğin yerine geçirilmiştir. Aradaki fark gözle görülmiyecek kadardır. Fakat sıra çoraba ge- lince Amerikan kadınları güya Japonları silâhtan mahrum et- mek istemez gibi halis ipek de kot uy ya çalıştılar. Fakat hiçbir netice elde etmediler. Çün- kü bugünkü —Amerikalı kadiın, öyle iddia ettiği gibi hür bir in- san değildir. Bir esirdir.. Moda denilen bir kuvvetin zavallı bir esiridir. Eğer iki sene evvel Amerikan kadınları ipek çoraba boykot yapsalardı ve Amerika, ipek al- mak için Japonyaya senede iki yüz elli milyon dolar ödemiye devam etmeseydi, Çin harbi daha ©o zaman kesilirdi, diğer tecavüz harpierine örnek olan ve yol açan bir harp bu sayede ça ni- hayet bulmuş olurdu. Birçok Amerika muharrirleri Amerikan kadınlarına dediler ki: «lpek çoraplarınız yüzünden Ja- ponyayı bize harp ilân edebile- cek bir mevkie çıkardığınız za- man nasıl olsa ipek çorap jn_ı'lı- vazgeçseniz de hem Çine yardı- mı olsa, hem de Japonları yarın bize karşı kullanacakları silâh- lardan mahrum etseniz fena mı olur? » Buna peki diyen çıkmamıştır. Çünkü bugünkü sınai hayatın kadınında eski : ların kah- ramanlık ve fedakârlık — ruhun- dan iz kalmamıştır. Atının üzeri- ne atlayıp erkeği ile beraber cen- ge gidecek kadınları herhalde Amerikanın ipek çoraplıları ara- sında bulamazsınız. Eski zama- nın haremlerinde kapandığı söy- lenen kadınlardan hiçbiri, haki- ki hürriyet duygularından bugü- nün Amerikan kadını kadar mah. rum bulunmamıştır. Moda deni- len ezici ve azgın müstebid kar- şısında Amerika kadmı sadece yumuşak başlı bir cariye mevki- indedir. Düşmanın eline göz göre silâh verecek bir hareket dünün kadı- nından beklenemezdi. Dünün ka- anı, modanın emrile basma ka- lep bir kölelik üniforması giyme- yi marifet saymazdı, Örijinal ol- mayı, kendine göre giyinmeyi, lbisesini kendi boy , b tipine yakıştırmayı — meziyet bi- Bugün yalnız köylü kadınları renk, biçim bakımından kıyafet- te orijinal kalabilmişler ve moda karşı d lardır, şeye inanamam. — Sen ne demek istersin? — Şunu demek isterim ki; aile terbiyesi, karakteri ve mu- hiti iyi olanlar, aç da kalsa, se- fi de olsa namusunu satmaz. Lâkin bu'tarafları zayıf olanlar, gırtlağına kadar zengin de olsa kendini heder eder. Frenklerin Poule de luxe de- dikleri zengin kadınlar karınları aç olduğu için mi kemrah ol- muşlardır? Ve nihayet —maişeti sıkışık, vaziyetleri elim nice aileler, ni- ce kadınlar ve nice kızlar vardır ki; karınlarını doyurmak, siırt larını pekleştirmek için namus- larını satmayı akıllarına getir- mezler ve böyle bir imkânı haş- yetle reddederler. — Derin görüşüyorsun! — Vallahi birader; siz sos- yoloğ mu diyorsunuz ona? — Evet! — İşte ne oyum, ne de filo- zofi Uzun, derin de fuhşun se- bepleri hakkında etüd yapmış değilim. Amma inandığım bir şey varsa fuhşun —münhasıran açlıktan doğan bir içtimai ma- raz olmadığıdır. “Terbiyenin, bilhassa milli ve ailevi terbiye- nin bunda büyük rolü olduğuna inanıyorum. Bu gevşerse fuhş artar. Hem sana birşey söyleyim mi? Hiç kimse, sefil ve sergerdan bir kızı himaye için onun fuh- şa sürükleneceğini makamı teh- ditte ileri süremez. Çünkü bu istemiyerek ona bir yol göster- me olur, — Fazla itham ediyorsun! — Hayır! Kimseyi itham et- miyorum. Lâkin bir gazetede sefil ve kimsesiz bir kızın fuh- şa düşmesini sefaletinin zaruri ve içtinab edilemez bir neticesi gibi göstermenin ayni vaziyete tamii 1 Amerikadaki vaziyet bak dar teessürle söylerim ki Ameri- kan büyük sanayii de milli men- faatlere karşı tpkı Amerikan ka- dınları gibi gaflet göstermiş ve yarın kendisini de tehdid edecek tehlikeyi göremiyerek ıbııgüî*ü mıyacaksınız. Bundan şimdi ün Bti vapuru Sarayburnunda : ki mühacirhanenin iskelesine |bine yakın mülteci boşalttı. Bunlar WDobrucadın kaçan Türklerdir. | Bu gittim. Mühacirhane betondan — yapılmış ğ yeni bir bina. İlk tanış'ığım kimse, Kâmil adında orta yaşır bir adam oldu. Kâmil Pazarcıklı imiş orada aşçılık yaparmış, şunları anlattı: — Vapurda 980 kişi kadar vardık Bunların hemen hepsi Dobrucalı Türklerdi. Çoğumuz kasabalıyız. Köy lüler birkaç aileyi geçmez. İçimizde D her gelen insan var, Silistireli, Varnalı, Balçık- vâr. — Bunlar orada ne iş yaparlar tdi? * naftır ya ziraat sahibi. Ben kendim aşçı idim. Bir aralık bozacılık ta yap- tım. Gelenler arasında berber, terzi, kunduracı da vardır. — Dobrucayı neden bıraktınız? — Biz eskidenberi anavatana ka- vuşmak istiyorduk. Fakat kaçmamı- za asıl sebep Bulgarların Dobrucaya gelmeleri oldu. Evvelce Rumenler bizi de kendi halimize bırakıyorlar idi. Halbuki Bulgarlar gelince tazyik başiadı. Bize kötülüğe kalkan yerli başı bozuklardır. Rumenler gidince bunlar azdılar, Eski kinlerin, düşmanların nesabı sorulmrya — batlandı. Hattâ iylerde adam bile . Bu vaziyet karşısında duramadık. yeni vatandaşlarımızı görmiye lr... Sonra benim gibi Pazarcıklılar da — Kasabalı ne iş yapacak, ya es- | Dobrucadan Gelen Türklerin Anlattıkları ! Yazan: MİHRİ BELLİ | yanlar orada kaldılar. Dobrucada çok Türk vardır. — Yolculuğunuz nasıl geçti? — Sorma kardeşim, yol paramızı tabil kendimiz veriyorduk. Adam ba- şına 1000 Ley; bu aZ para değildir. Ben ailemle çocuklarım ve bir de ih- tiyar kaynanam dokuz kişiyiz. Bizi Köstencede bir aydan fazla bekletti- ler. Kümes gibi bir yerde balık gibi istif edildik. Öylece bir ay bekledik. | — Ya parası olmayıp ta yola çı- kanlar ne yaptı? — Olanlar olmıyunlara verdi, ida- Dobrucadan gelen ırkdaşları mız Sirkeci misafirhanesinde ıszret. ettik. Hali vakti müsait olmı-| re ettik... «Hepimiz birimiz için bi- rimiz hepimiz için» değil miyiz ya... — Nasıl? Anavatana kavuştuğu- nuza memnun musunuz? — Nasıl memnun olmayız karde- şim! Vapur Türk sularına girer gir- mez bizde bir şenlik başladı ki, sor- ma! Hele kadınların curcunasını gör- meli idin.. Etrafımı çevreliyen genç, ihtiyar, kadın, erkek ve hattâ çocukları süz- düm: Hepsinin kırışık veya körpe ve menfaati J silâh p <| üzerine silâh vermiştir. Japonlar, bu silâhlarla daha şimdiden A- merikan sanayiini istihsalde ucuz. luk bakımından tehdid etmiş bu- lunuyorlar. Bir taraftan da Japon çe ti FEYERE büyük arazi sahiplerinin menfaati dola- yısile Kaliforniyaya yerleşen Ja- pon muhacirleri bugün Kalifor- niyanın ziraf topraklarına sahip | ve hâkim bulunuyorlar ve Ame- rikada Japon tecavüzü için bir köprü başı teşkil ediyorlar. Demek ki Amerikan kadını- nin ipek çorap merakı, ÂAmeri- * kan büyük sanayiinin ve büyük arazi sahiplerinin bir günlük men- faat fırsat ve ihtiraslarına kapıl- maları, Japonları göz göre Ame- rikaya karşı silâhlıyan âmillerdir. Amerika demokrasisini tesirsiz birakan — ve karikatüre çeviren ldiğer âmiller de bu gibi hususi alâka ve menfaat endişelerinden başka birşey değildir. Hindistanda bundan ne kadar |başka bir ruh gördüm! Hint kal- kınmasının ve Hint istiklâl hare- ketinin mühim desteklerinden bi- ri, Hint kadınının memleket alâ- kasını kıyafete tercih etmesi ve moda esirliğine mukavemet gös- termesidir. Japonya Çine saldı- rınca Hint kadınları Japon mal- larına karşı tam bir boykot kur- muşlardır. Eğer ipek çorap mo- dasının merkezi Amerika değil, Hindi olsaydı, Japonların işi bitikti. Hint kadınının büyük feda- kârlıkları karşısımda, garp kadı- nının düşkün Mmevkii büsbütün göze batmaktadır: Senelerce hür- riyet dıye bağıran bu kadın, ka- nuni hürriyete kavuşunca bunu kullanmıya bir gün bile meylet- üşr olan k ğızlar üzerin- de müsbet tesir yapacağı da id- dia edilemez ya! Davası bile hafi cereyan eden bu bahsin böyle bir mide meselesi halinde — mütalâasıne hiç aklım ermez. — Senin bunların hiçbirine aklın ermez, a biraderl! — Çünkü sen hâlâ koydu- ğum yerde otluyorsun! FİTRE, ZEKÂT olarak Hava Ku- rumuna vereceğimiz para, bütün yu harcadıklarımızın en yerinde olanıdır. BORSA 28 BİRİNCİTEŞRİN 1940 Kapanış Sterlin 5.24 ; Dolar 132.20 İsviçre Fr. 29.68İT Drahmi 0.9975 Leva 1.6225 Peçeta 13.80 Pengö 26,5825 Ley 0.625 Dinar 3.175 Yen 31.1375 İsviçre Kr. 31.005 ESHAM ve TAHVİLAT Sivas - Erzurum 3 20.06 Sivas - Erzurum 6 20.08 BUGÜN TAKSiM SİNEMASINDA ÇANAKKALE GEÇİLMEZ TÜRKÇE SÖZLÜ ve ŞARKILI Musiki: SADETTİN KAYNAK Şarkılar: VEODİ BİNGÖL Seanslar. 1 - 2,80 - 4.30 - 6,30 ve 8 da fakat yol memiş, danm ve kendi dar t arzü ve ihtiraslarının bir kölesi, sevinç izleri görünüyordu. bir bebeği haline inmiştir,

Bu sayıdan diğer sayfalar: