17 Ekim 1940 Tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 3

17 Ekim 1940 tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AŞ SÖ MOTEYNSTORİ ! “:Z) NURİCİHAN & Tarihin En Büyük Aşk Romanı Yaza Gıyas Beyle NİLLÂ KUK Kızı Kâbile Nefyediliyor lç_u'&'müxumınm Baş kalfası | hanımından aldığı emir Akber Şahın dairesine | Ş'abı verdi: w Sömdi şahi görmiye kalkış ı:_'"'üli fili yüzünden büyük B p. e ne oldu? "—T.ğîğlğ;d" sevgili fili var ö> Vah vah, çimdi ne yapa- Sün uhı: Sarayın hareminde en in- "*nı:.." hükümdarın keyifli za- işin M kolliyabilmekti n A, hanımi n #demedi Tet ı._,,,q”f'—k için hadımağasından — Şah, » , şimdi nerede? g'.îw&ulınn haricine — gitmiş- Külin mezarı başındadır. Amnala, ortalıkta. — dolaşma- tuna “ebebini gizlemek için omus aa duğu destiyi su ile dol- düyi, ve — Meryemüzzamanın ı,::""" yolunu tuttu. Tam bü ,“_.ş.,ı. Babayı zorla — ha- Si çıkanyorlardı. - Kamal ka; eç Sultanın cariyelerinin alıp götürdüklerini gördü. ç Bryi kızmış görünmekle bera- 'l'- çıkarmadı. Çünkü bir an * hanımının yanına gidip ha- M tüRirmek istiyordu. hah, ?P*müzzaman, olup — biteni Bn TÜludeyi SAa ile kendi. hadımağaların ı—.,d.“:ı“nı'ı beraberine alarak sa- Siva, * çıktı ve Mermer caminin v Şiğdan ilerliyerek sur harici- Ükber, sevgili filinin gömül 2—1'&“—" Filinin ıoınh e fi Badı, ** karar verdib Yalnız Ka- ağlıyordu. Meryemüzza- ida teessür. duy- ö © Fakat kendi babası öldü- Hagllan çok keder etmişti. d, ı'*- bunun acısını duyüyor- İama 'abasını hatırlıyarak bir ağ- laş * kopardı ve kendini toprak- lll (aalen' kadazm. Saliree GaĞünü sandı. Askeri bir filin lüne ondan Ö ©1 başka teceslir| Bi tdilecek kadın — bilmiyordu. | İş Vi Sok şanlı harplerde kendisi- îk::h Elmalike binmiş, se etmişti, Fili o da pek se- | :3_’%— Kederli zamanında ken | lme' #eselliye gelen kadının Sa- :.;::H!. Meryemüzzaman ol-| Nü görünce hayret etti. — | ŞŞ Kia ölümü üzerine Salimenin | N.d::.".k Meryemüzzamana | koşup gelmemesine — için | | kan gı Zin sevdiğiniz bir mahlü- n gi zin sevdiğiniz bir mal Ye galesine keder etmem de ne- | erim ? W bunu he7 ” Elmalikin ölümünden sana Meryemüzzaman a YY ı.'_"g;ııı hıçkırıklarla — ağlıyor- | B bğ Ş Yle bir hareket, böyle bir Sncak Salimeden beklenebi- -O burada olsa, gahin suali- şöyle bir cevap ve- |Fakat — Hulüs çakmak için ayak- larınıza sürünen dalkavuk in- sanlar ölürse hiç gam yemem. siz nasıl insanların şahi - seniz, Elmalik te fillerin şahı i- di. Kederim derindir. Akber şahın muharebede bin- diği sevgili bir atı öldüğü —za- man Salime, üç gün yemeğe el sürmemişti. Bir tek teselli — Bir l da ölmek, sarayda ölmekten gı reflidir. Bu saniyede Salime, filin ölü- münü hiç haber almamış bulunu- yordu. Şeyh Babanın elbisesiz ni değiştirtmekle meşguldü. Hal- buki, Meryemüzzaman, — şahın yumuüşak zamanında tek başına yanına sokulmanın imkânını bul- muştu. Böyle bir dakikada kede- rine alâka gösteren kadın, şaha her istediğini yapıtrabilirdi. Meryemüzzaman — içini geke dedi ki: — Sevgili Elmalikin ölümüne olan kederim yetişmiyormuş gi- oğlumuz Şeyh Baba, Anber racasının kızı ile evlenmek iste- mediğini bugün haber verdi. A- şağı seviyede bir ailenin kızı ile evlenmek istiyor. Anber racası, buna kızarak elbette yeni — bir harp açacaktır. Sakin bir zamanı olsaydı Ak- ber böyle bir söze gülecek ve göyle diyecekti: — Hele şu kızın yüzünü bir görelim. Eğer oğlunun kalbini a- lacak kadar güzel ve sevimli ise ben de onu kendime evlât ede- çeke rim. Fakat, bu saniyede Elmalikten başka bir şey düşünmüyordu. Sevgili fli olmadan ne diye har- be gidecekti. Kız yüzünden bir alınıya değer miydi? — Kızı defet, diye emir ver- di. — Anasile, hizmetinizdedir. — ©: da nefyet. — Sizin farisi yazılarının ya- zan Gıyas Beydir. Akber Şah, bir saniye — için ü Giyas Bey, İ babası da sizin yük hizmetleri gö ” Hi bir adamdı. Fakat nefyedilme- nin türlü türlü şekilleri - vardı. Kendisine mühim bir memuriyet verebilirdi. — Gıyas Beyi, Kâbil valisi yaptım, dedi. Kâbil, Giyas Be- yin kızını Şeyh Babadan uzak- İaştırmak için kâfi drecede uzak bir yerdir, değil mi? Meryemlüzzaman, kendini tut- masa sevincinden — zıplayacaklı. Halbuki filin matemini tutar gi- bi görünmiye mecburdu. — Kifidir, şahım, dedi. Yal- nız bugün yola çıkmaları lâzım- dır. Şeyh Babanın ateşli tabinti- ni hepimiz biliriz. — Pek âlâ, bugün güneş bat- madan yola çıksınlar, Akber Şah, yanında duran baş nedimi Ebu Fazıla döndü. Gıyas Beyle karısının ve kızının derhal Kâbile nefyi emrini verdi. Sonrya filinin mezanna döl rek oraya kurulacak âbide hak- kında anirler yermiye kayuldu. &a (Arkası var) Göklere yükselen bir gafer âbidesi gibi duran kale... Pransız edebiyatını sönmez bir eserlerile EMİL meş'ale gibi içten yanan nurlandıran ZOLA Dünyanm en büyülk San'atkârr p AULMUNNİ'nin !:_ALE SİNEMASINDA & İLAVE: Tayyare ile gelen Türkçe PARAMUNT JURNAL'da HMi AYA ve harp haberleri Numaralı yerlerin erkenden kapa- ! Ve telefonla ayrılan yerlerin akşam adat 8 ze kadar aldırıl- Kulağımıza Çarpanlar Bir Mendilden Hastane Yapan İngiliz Kızı... İngilterede Chelsea askeri! hasla- nesi civarma bomba düştüğünü ge- genlerde bir gazetede okumuştum. Bu hastanenin tesisi çok şayanı dik- katlir: Vaktile Londrada Hell Gwyn adın- da çok güzel bir kız Drury Lane ti- yatrosunda portakal satıcılığı yapı- yormuş. İngiltere Kralı ikinci «Şarl> tiyatroya gidip gelirken bu kızı gö- rür ve çok beğenir. Günün birinde Nell Gwyne kralın ak | Hedimasi olur. Bir gün harp meydan- larından avdet eden yaralı askerle- rin manzarası onu mültecasir eder ve bir hastane inşa ettirmek arzusunda bulunur. Kraldan münazip bir arazi Gter; Kral ona, ancak bir mendilir alabileceği kadar arazi verebileceği- ni söyler. Kız hiç şaşalamaz. Derha! Büyük bir mendil satın alır. 'Tiresini dikkatle söker. Kralt Taymis nehri Civarındaki arsalardan birine götü- Tür ve mendilin tiresini çözerek ge- niş bir araziyi çevirir. Kral kızın ze- kâsıha hayran olarak bu araziyi ona bahşeder. Şapkalarının İçinde Şehrin Plânını Taşıyanlar Tngültrler kadar dünyada pratik in- sanlar a2 bulunur, İşte size yeni bir misal.. Almanların Londra üzerine tayya- relerle hücuma xalkışacaklarını tah- min eyliyen bir Lagilir şapka — içine Birecek kılada ve sımakların yerle- Ti açıkça gösterilmiş haritalar tabet- tirmiş ve bunlayı -umıya başlamış- tır. İlk önceleri pok te rağbel ile|kinde de tasfiyehane vardır. Bu- karşdlanmıyan bu hâritalar tasrruz Başlar başlamaz kapışılmıya başlan- miş ve şimdi. birçok — Londralıların şapkalarının içinde yer almışlır. So- | ve iktısadi tehlike | kakla bulundukları — sırada işaretini duyan İngilizler civarda a Emak bulamadıkları takdirde şapka- | ları içine bakarak en yakm sığına; bulmaktadırlar. Güzel bir buluş de- Bü mi? Japon İnceliği... Japonlar inceliği, zarafeti ticari sa- halara- bile intikal ettirmişlerdir. Japan mallarından — bir. çoğunun ambalajları Üzerinde müşterinin zev- ni okşıyacak ibarelere tesadüf e- Gilir, Meselâ ipek ve aaten kumaşları- nin ambalajları üzerinde şu cümleye tozadüf edersiniz: eddpok ve Baleni genç bir kadının yumuşaktır.> Diğer eşya ambalajlarında da şu cümleler göze çarpar «Mallarımızı bir top göllesi sürati ile müşterilerimize ulaştırırız..> «Gümleklik ince ipek kumaşları- miz emsalsizdir. Bu kumaşlarımızla yapılmış gömlekleri giyecek olan delikanlılar göğüslerinde sevgilileri- nin tatir temasmı hissedeceklerdir.» Cemlt AĞABEY rimiz gi yarakları kadar İiçin gönderiliyormuş. VATAN Petrol ve Hurma İrakın İktısadiyatının Temeli Bu İki Sağlam Ayak Üstünde Durmaktadır Hrakın iktisadiyatı iki ayak üs- | tünde durmaktadır: — Petrol ve| irma. Petrol bir İngiliz kumpanyası tarafından işletilir ve safi kârın | yüzde onu İrak hükümetine ve- rilir. İyi senelerde yalnız bu hü- | kümete verilen hisse bizim para- | mızla bazan on milyonu bulur- | müş. letme ve daimi masraf | dolayısile kumpanyanın eşhasa dağıttığı para bundan hariçtir. Petrol kaynakları — gibi kum- panyanın faaliyet sahası da çok geniştir. Bizim hudut yakininde Musul - Bağdat — demiryolunun | takriben yarı mesafesinde olan Kayyare ve şarkta İran hududu- ma kadar devam eder, Yani İra- kon takriben yarısını kaplıyan bu sahada silâhli muhafaza teşkilâ- tile birlikte kumpanya icrayi fa: aliyet eder. Petrolün asıl büyük kisemi Süriyedeki — Trablusşama ve Filistindeki Hayfa tasfiyehi melerine —borsularla — gönderilir. Halen Fransızların malüm vazi yeti dolayısile Trablusşama pet- rol akmıyor. Dünya pazarlarına ihraç da durduğu için Hayfaya yalnız İngiliz yakın şark ordusu Bundan başka Irakın kendi ih- tiyacını karşılamak ve esasen çok | kalın olduğu için borularla sev- | kedilemiyen Dicle şarkındaki ku- | yuların petrollerini tasfiye etmek üzere İran hududuna yakın Hak- ranın istihsalâtı dahi nakliyat müşkülâtından —tamamen satıla- mıyor, Bu yüzden Irakın da mali müzayakası olacağı üphesizdir. Hurmanın iyisi dış — pazarlara satılıyormuş. Fakat aşağı cinsler nakliyat bedelinin yükselmiş ol- | masından dışarı sevkedilemiyor. Bu bakımdan da İrak hissedilir bir sıkıntı çekmekte imiş. Bunlardan başka İrakım sene- | de 20;000 balya kadar pamuk istihsalâtı. bir miktar yün” istih- salâtı, kendisine — yetecek kadar hububat istihsalâtı var. | Petrol, mazot ve benzinin bol | ve ucüz oluşu ziral istihsalâtta | ve bilhassa hububat istihsalâtında | kendisini gösteriyor. Dicle ve Fırat nehirleri boyunca arazi su- laması motörlü tulumbalarla ya- pıliyor. ve İrak bundan mühim fayda görüyor. Bu sebepten her tarafta baraj inşasına doğru miyorlar (baraj inşası seyrüse- fere mâni oluyor.). İthalât bakımından İrak, dün- yanın en sarbest — pazarlarından biri. Hâlâ Bağdat otellerinde Avusturalyadan gelmiş tereyağı, Felemenk Hindistanından gelmiş İpeynir yenmektedir. Bira İngi- İtereden, kolonya Fransadan ge- | SEYAHAT NOTLARI Yazan : M. Şevki YAZMAN Çin ipeklisini, Japon pamuk- kasunu, İngiliz — çuhasını, hulâsa her memleketin ve her yerin me tamı çok az bir gümrükle ithal eder. Bu sebeple petrol ve gayet az miktardaki ufak dokuma sa- nayli hariç İrakta endüstri mey- dana gelememiş. Trakın en mühim dertlerinden birisi ahalisinin hiç değilse üçte birinin yer yurt sahibi olmıyan göçebelerden teşekkül etmesidir. Bunların imar, ziraat işlerinde hemen hiç rolü yok. Hayvancı- hk, ticaret gibi işlerde de rolü ek mahdut. Hattâ askere bile yizmi kişide bir kişi geliyor. Bi- naenaleyh umümi nüfue olarak gösterilen üç buçuk — milyondan ncak iki milyonu meskün hem- geri sıfatile devlete — faydalı ol- maktar İzakta ticaretin dörite üçü Ya- hudilerin elindedir. Mevcut iki banka (Osmanlı ve Estern) ha ziyade bu unsuru himaye mektedir. Bağdatda tetmi tatil ü olan cuma gününde ancak birkaç dükkânın — kapanmış bu- lunduğunu görürsünüz. — Cum tesi günü, i$ günü olmasına r men, bütün dükkânlar kapalıdır. Birçokları bana gu suali sordu: — İrakta zengin çok mu? Bu gibi memleketlerde âdet KAN İ “Vücudün herhangi bir yeriaden, ha- yatı tehdit edecek veya hastalık taş- kil edecek turzda, kan gelmesi lasan- darı çok korkutan ârrzalardandır. Kan marazi şekilde, en ziyade, a- Gez, burun, akoiğer, mide, barsak, ra- him gibi uzuvlardan gelebilir. Fakat bunlardan başka bir de — böbrekler. den ve Idrar yollarından gelip sidik ile karışık bir halde drşarıya kan çık- ması hâdisesi vardır ki, buna: (Kan işemek) deriz. Kan işemek, Idrarın tabli halde sarı olan renginin koyu kırmızı bir hal almasile kendisini bel N eder, Kan'işemek, başlı başına bir has- talık değü, birçok hastalıkların müş- terek alümetidir. Sebepleri ise - pok çoktur: Böbrek, lârar yolları ve sidik forbası yaralanmaları, çiçek, kızıl, kızamık, Üfe, sıtma.. gibi mikrop- la ve ateşli hastalıklar, birçok böb- rek taşları, böbrek Uthapları, böb- MİHRİ'NİN DEVRİÂLEMİ Yazan: MİHRİ BELLİ Maymunlar O Kadar Adamcıldı ki.. — 33— Haruna Maruda yolculuğum — tam otuz gün sürdü. Bu otuz gün zarfın- da Şançhaydan başlıyarak — cenuba Goğru şark ve cenup Çin denizlerini aştık. Biyam yarmmadasının ucundan şimale doğrü kıvrıldık. Malaka bo- Razmdan geçerek Hint denizini bir uçtan bir uea yardık. Bonra da Ba. bütmendepten — başiyarak — Kzldenizi gimale doğru boyladık. Ve Şanghay- dan ayrıldıktan bir ay sonra Süveyg mak üzere yolda birkaç Hmana uğ- radık: 'Tayvan adasmdan #onra - Höng - Kongda iki gün kaldık. Oradan hat- trlativedan TO kilemetre mesafede Bingapurdan kalktıktan — Bonra altr ÜĞÜN MATİNELERDEN — Ramazan müşterilerimizi memnun etmek arzusile ve yalnız bir. haftaya “ZORLA TAYYARECİi LEKELi dikkat: Bast 2 de Zorla Tayyarorl, 4 de Lekeli Kadım, 6 da Zorla Tayyareci, 745 de Lekeli Kadın - "'—ııı.. 045 te Zorin Tayyarcel KADI (Büyük taklitli komedi 'Türkçe sözlü) Türkçe sözlü ve Arapç>. şarkılr “İrin yardakçılarına mühsus burada | |Kgünlük yolculuk bizi Hindistanın ce- “nup ucundaki Beylon adamma ulaştır. Vdı. Bu adadan sonraki duargımız A- |den oldu. | Bu memleketler hakkında size w zun uzadıya cağrafi malümat vermi. İye kalkışmıyacağım. Bu — seyahatin Vba kasmınm bazı alâkalı taraflarını anlatmakla iktifa edeceğim. Heng-Kong'da bu harp zamanı Şanghaym bütün vasıflarını bulabi- İlirsiniz. Orada da ayni sefalet ve bu- İamn yazımda birkaç senebi ve onla- görülmedik refah ve Sefahat. Karaya indiğim vakit etrafımı dört | beş dilenci sardı. Bunlar - sokakları fena kıyafetlilerden temizlemiye ça- lışan polisi atlatabilen açık güz ga dakaya muhtaçlardan idi. Şehri dola #irken mübalâgasi? yüzlerce amatör rehber, zevk tellli, dilenci ve daha |bir sürü böyle sefalet merkezlerinde seyyahlardan geçinen parazitler ya- mıma yanaştı. Şahrin Zengin mahülle kerini de gezdim. Çam ağaçları ara- sında beyaz boyalı evler, etrafı tel Örgülü tenis kortları, müstemlekeyi ilk kuran İngilizlerin keykelleri, muh teşem hükümet Gnireleri çok güzel di | Singapurda bana en fazla tesir ya- pan çey o diyarın sivrisineklerine bile |Pes dedirten aıcafı oldu. Şehrin ci- varmdaki bahçeleri vapurda benim Âgtbi volcu olan bir Japon arkadaş ile İ dolaştık. Japon böcek meraklını tdi. Nereye gitse böcek yakalamıya mahsus â- letlerini beraberinde götürlüyordu. — Her geçtiğimiz yerden birkaç Böcek mümünesi alıp bir kolekâiyon yapmak niyetindeyim. Diyor tdi. Bu bahçelerde bütün hattristiva nebatlarına rastlryorduk. Hiç şimdi- ye kadar görmediğimiz ağaçlar, ot- lar ve çiçekler. Cennete benziyen bu yerlerde bizi terleten cehennem mez- &ı biraz keyfimizi kaçırıyordu. Japon yoldaşım yalnız. böceklerle değil, ufak hayvanlar ile de meşgul Ydi Halbuki beni yollarda rastladığı- mız yüzlerce maymun daha ziyade a- lâkadar ediyordu. Fakir bütçemden fedakârlık edip bu hayvanlara fıs. tik bile alıp dağıttım. Bu maymun. lâr © kadar adameti iâiler ki, bazıları elini uzatarak fıstığı avucumdan alı- yordu. Bir aralık Japon arkadaşım Onların arasında bir yere — eğilerek böcek aramıya koyüldü. — Maymun. lâr bir insanın bu çömelmiş halini pek tuhaf bulmuş olacaklar ki, Japo- nu birbirlerine göstererek belki eli tanesi birden etrafını aldılar, — Dik- katle tetkike koyuldular. Bu garip vaziyetin farkında olmuyan yoldaşım birdenbire ayağa kalkırca bir panik- tir koptu. Bir saziye içinde maymun- ların her biri bir tarafa dağıldılar. Ortada bir Japon kaldı bir de ben. (Arkası var) " | müştakatı olmak üzere bazı şey- Jolduğu gibi gayet mahdut mik- İtarda zenginler (tabit kendi mik- |yasında) ve sonra büyük, pek | ibüş kir bir halk tabakası vardır. İrakta da böyledir. Çölden gelen ve Bağdat çargı- sında tesadüf edilebilen çöl ar bi yarı çıplak bir halde dolaşı üstünden — daha iyi hissettitecek — alk- yok. Halbuki Hint mihra- celerini takliden yaşamak istiyen seyhlere de rasgelebilirsiniz. *Irakın beş milyon n takriben 40 milyon Türk lizası kâ- dar bütçesi var. Nüfus başına isabet eden miktar bizimkinden biraz aşağıda. Askerlerinin üstü başı ve haricen görülen techizatı fena değil. Nafia işlerine sarfe- dilen emek de az değil. Bilhassa petrol dolayısile her tarafta a: falt yola, Dicle üzerinde güzel beton köprülere rasgelinir. Türkiye ve İrak arasında son İ|zamanlara kadar yol olmadığıı dan hemen de ticaret ve eşya mübadelesi yokmuş. Demiryolu ile bağlanmak ve son harbin çı- |kardığı zorluklar, iki tarafın caret arzusunu arttırmıştır. İral hlar bizden peynir, bira, alkol- ü içkiler, tütün ve buna benzer | İseyler almak istiyorlar. | Biz İraktan başta ni petrol ve | |ler alabiliriz. Bu ticaretin herşey den evvel bağlı bulunduğu de- | miryolu meselesi gelecek yazımı- zin mevzuunu teşkil edecektir. ŞEMEK Çrek veremi, fosfor, Kanlaril.. gibi | şiddetli zehirlerle zehirlenmeler ve bazı kan hastalıkları kan — işemenin | belli başlı sebepleri arasındadırlar. Kan, vücutlar çıkarken — Mârarla karışık gelebildiği gibi idrardam ev- vel veya sonra da gelebilir. Ba hal- der, hekimler için, karı gelmenini mu- eip olan haztalığın mahiyeti hakkım- da, toşhise yarıyacak kaymetli birer delil olabilirler. Kan işemeler esnusanda, — bazan, böbreklerde ve sidik torbası civarın- da şiddetli sancılar husule gelir. Böb- | rek taşlarında bu sancı gayet tipik bir şekiide ve şiddetli olarak meyda- #a çıkar. Bazı defa, hiçbir sıkıntı ve| |ağrı vermeden ansızın kan işemiye |başlıyan hastalar görülür. Hele has- ta biraz da ihtiyar yaşta olursa bu- rada İş daha ziyade ehemmiyetlidir. Çünkü bu hal, böbrekderden ve lârar yollarında kanser gibi fena bir ur mevcut olduğuna delâlet edebilecek olan mühim işaretlerden sayılır. ki, © zaman hiç ihmal edilmememi ve der hal hekime başvarulması icap edem bir Arıza teşkil eder. Kan işemelerin tedavini onları hu *ule getiren sebeplere ve hastalıklara göredir. Umuml olarak yatakta istirahat, biberli, baharlı, muharrirş gıdalardan sakmmak ve doktera mürmeaat ede- | vek sebebi tayin ettirdikten sonra to- | daviye devam etmek İâzımgelir. Dr. NURİ ERGEXE $ Program, &08 — Hafif program (PL), 8,15 Ajana haberleri, 8,80 Ha- fit program devamı (PL), D10 Bv kadırı - Kanuşma. 12,30 Program, 12,33 Muhtelif şar- kılar, 12,50 Ajans haberleri, 13,08 Mühtelif şarkdar devamı, 13,20 Ka- Tışık program (Pl.). 18 Program, 18,03 Radyo caz or- kestrası, 1840 Müuhtelif şarkılar, 19,15 Plâklarla müzik, 19,30 Ajans haberleri, 1945 Fasıl heyeti, 20 15 Rudyo gazetesi, 20,46 Müzik, 21 Din- leyici istekleri, 21,80 Konuşma, 2145 Radyo arkestrası, 22,30 Ajans habere leri, 2245 Dans müziği (PI), 2930 Kapanış. Franst - Tiyatrosunda KOMEDI KISMI BU AKŞAM Sant 20,30 da YALI UĞASI | ton ŞEKİR TİYATROSU TEM Basitten Mürekkebe Doğru Yazan: B. FELEK G eçen gün, yazın kapattı- Bımiz bir elektrik cere- yanmı açtırmak üzere İstanbul Elektrik idaresine gittim, Elim- de lâzimgelen malümat mevcut olduğu için işimi çabucak biti- receğimden - geçmişteki tec- Tübeme güvenerek - emindim. Alâkalı gişelere başvurduk. Eskiden tenha görünen müşte- riler dairesinde hayli kalabalık vardı. Ben bu kalabalığı kış ba- şının iş çokluğuna yordum. Her- kesten evvel iş gördürmek pek zıddıma giden birşey olduğu için aralarında bir iki dostum bulunan memurlara — tınmadan sıramı bekleniiye başladım. Beş en dakikalık bir intizardan son- ra sıra bana geldi. Dört ay evvel yazlığa gider- ken kapanmış bir cereyamı aç tırmak stediğimi söyledim. Kartonumu buldular, adresi- mi sordular ve yeniden bir kar- doldurdular. -Arkasından bir başka kâğıt daha doldurdu- lar. Onun arkasından bir kâğıt daha doldurdülar. Onun arkı sından bir kâğıt daha... - All sizi inandırsın - tam beş doldurdular ve bunların hepsi- ni bana imzalattılar. Bu ki kıllığında — acınacak utanmıya başladım. Hay Nereden de cereyanı diye pişman oldum. fetli bir işe ne diye sebep oldum diye hayıflandım. Uzatmıyalım efendim! Yirmi dakika kadar süren bir muame- leden sonra biri yeşil, birisi fıs- tıki #ki de makbuzla beni vez- neye gönderdiler. Bütün bu muamelenin daha uzün li çalışan Ççocukların ça- ları meydan bırakmıyor- du. Yoksa bizim kalem efende Teri tertibi yazılmak lâzımgelse - medet Allah! - muhakkak üç çeyrek beklerdim. Ve nihayet bu muameleler- den sonra bizim elektrik cere- yanının yarın (yani dün) açı- lacağı vaadini aldım. Çıktım Ve düşündüm: Evvelce bu idare hususi el- Jerde iken bir cereyan âzami beş dakikalık bir iş idi Ne bu kadar çok kâğıt doldu- rulur. Ne bu kadar çok mürek- kep, ne de bu kadar çok emek sarfedilirdi. Şimdi tefarruatından hiçbiri aklımda kalmıyacak kadar bu- sit bir şekilde idi, İş — remmiyete — dökülünce, bilmiyorum, memurlara — itimat etmek usulü mü kalkıyor, yok- va kırtasiye hastalığı sinsi sinsi sirayet mi ediyor? Bilmiyorum ne oluyor. O güzel, basit ve kolay muamı girift, kalabas bk ve müşkül bir hal alıyor. Bir cereyan açılması için beş kâğıt, iki makbuaz yazılınca, şüp. hesiz bu beş kâğıt ve mak- buz muhtelif muamelelere tâbi oluyor. O muameleler de bir sürü enerji sarfını icap ediyor. Biliyorum ki; elektrik idare- sinde bugünkü sistemi tatbik etmeyi düşünen ve hüsnü niyet- lerinden, dirayetlerinden şüphe etmiye kimsenin hakkı olmıyan memurların bu girift muamele için ileri sürecekleri — sebepler vardır. Bu sebepler ne olursa olsun işlerin basitten mürekkebe, ko- Jaydan zora ve ucuzdan paha- hya doğru gitmesi hem idari masraf, hem — halkın istirahati bakımından bir kusurdur. Bu kusur, bizim diğer idari şubele- iye —uğraştığımız, üğimiz kırtasiyecili- y. Ben Allahi sür- Bir idare başına gelen her âmir bilmelidir ki; mücssesesi- ne yapacağı en büyük hizmet işleri basitten mürekkebe doğ- ru değil, mürekkepten — basite doğru götürmektir. Bunu umumi prensip olarak kabul edersek, hem vakitten, hem nakitten, hem cehitten çok kazanırız. Bunu bir küçük elek- trik işi vesilesile yazmayı sene- lerdenberi bu kırtasiye derdilc, Ümuamele) denilen zaman ve mesai güvesile yaptığım müca- delenin icabı saydım. Tepebaşı Tiyatrosunda DRAM KISMI BU AKŞAM Baat 20,30 da j OTELLO

Bu sayıdan diğer sayfalar: