SIYASI —e Harbin Yeni Safhası ihver matbuatı, bilhassa i Giornale d'İtalia gazete- :ı:i"..bi" yeni bir safhaya gir- diyo Üzere olduğundan bahse- T. €ni safhanın ne olabileceği g;ı"“ ve Alman gazetelerinin d.nh'hldır kullandıkları lisan- belli olmuştur. verciler, İngiltereye şimal- ::' tevcih ettikleri hava silâhı- di tesirleri tahmin ettikleri ka- M'Wî neticeler vermeyince, Nh siklet merkezini değiştir- mukeımi Akdenize ve İngiliz %:hlluiunun uzak yolları l geçirebilmek için yeni e- *Manlara ihtiyaç vardı. İ J"“*Ylyı Aksayişarkta ve harbi yı Akdeniz havzasında ) in Yyeni safhası için taze e- ;:î“"'* olarak ortaya atmak, bu M hü.kcmelin vaziyetleri ve e- H.'u'_'l bakımından mümkündü. L:' .d'Çİu! gibi bazı fırsatlar da İ 1 kolaylaştırıyordu. har aİniz, bu yeni elemanların leçiP terazisi ağır basabil |î:;' Yani fiili bir harekete iştirak- İni İ şartlara tâbidi. Meselâ, iı,:' iz Flosu Akdenize hâkim ol- da hç_“ı yahut İtalyan filosu ora- Af hâkim olamadıkça İspanyayı kı ka ve Cebelitarık üstüne as- & bir hamleye sevketmek bi- Müşküldü. & Dahilş harpten çok yaralı çık- ml' olan İspanyanın pahalıya d olabilecek bir ikinci harbi Öz, . ; ’üP;c:iı;:;._kn tereddüt edeceği z'.yM'hY"Ciler Romada bu va- mdqıe" düşünerek İtalyanın Mı- ehi e Afrikada daha ciddi te- dil. üslere girmesine karar ver- Hner_ Bu suretle Akdeniz havza- İz M yeni elemanı addettikleri KaAnyayı füli harekete daha ça- Çi inandıracaklarını hesapladı- torj İngiliz İmpara- dolu Unun menfaatlerine karşı mel_hııle olsun harekete geç- ninıı- daha kolaydı. Hindiçinit- yepı SBalini, Amerikanın emni- daş M doğrudan doğruya halel- ,-_f_ e€den bir hâdise gibi Ame: enın efkârı umumiyesine kabul zül mek güçtü. Bu zorluk yü- önden Amerikanın taarruzi bir di Şbelesine ihtimal verilemez- Bök ü karşılıklı hesaplarla Ja- dü Yanın iknar daha kolay ol- J'Pcınyımn. ,ıâ:te Avrupa harbinin, yeni & dAya girerken arzettiği siya- rnv. askeri vaziyetler böyle h:ii"klıre bağlı bir muadele n ”“de ortaya atılmış bulunu- .n' di l muadeleyi mihverciler Te bi 'lfnım göre halletmek üze- v Ütün zekâlarını ve kudretleri- Seferber etmişlerdir. Una mukabil İngilizler de ni"p TMuadelesine dahil olan ye- k.;ııemlhlnnn karşısına Ameri- dâvasına iştirak — ettirerek nak için bugünkü şartlardan iİmkânlardan istifade etmek Ve © karar verdiler. Harbin sık- |Z Hoş - Beş HAFTADA BİR Yazan: B. FELEK * Bektaşi ve Havyar Sağyağın fiyatı 150 kuruş ol- duğunu artık öğrenmiyen kalma- dı, Fakat mürakabe komisyonu bunu böyle kabul ediyor. Demek ki yağ fiyatlarının yükselişinde ih- tikâr yok, pahalılık var. Pahalılık da nâmeşru bir şey değildir. Vâ- hul iktısat 1 l icabıdır. Ne yapalım? Mademki ucuzlatmak elimizde değil, bari pahalılığını kabul edelim de ka- badayılık bizde kalsın! Bu fiyata sağyağı yüzde ne nisbette yiyenlerin azalacağını düşünürken aklıma şu fıkra gel- i: Bir Bektaşi Dervişi, ömründe bir defa davetli olduğu gani bir dem sofrasında siyah havyar ye- miş ve tadı damağında kalmış. Pek hoşuna giden bu cennet taamını sık sık canı çekermiş amma, nerede satılır, nasıl teda- rik edilir pek bilmediği gibi man- gir da tutmadığı için bu isteğini tatmin edemezmiş. . Eline üç beş kuruş geçtiği bir gün havyarın Balıkpazarında sa- tıldığını öğrenen derviş oraya varmış ve bir dükkâna girip sor- muş: — Siyah havyar var mı? Var. — Kaçat — (Harpten evvelki altın pa- ra hesabile) seksen, yüz, yüz yirmi kuruş! Bektaşi o zamanlar bu fiyata bir gıda maddesinin satılabilece- ğini aklına getirmediği için hav- yarcının kendisile alay ettiğine zahip olarak dükkândan çıkmış ve yanındaki dükkâna girmiş: — Sizde siyah havyar var mı? — Var, n — Kaça? — Seksen, yüz, yüz yirmil Biçare Bektaşi yine hakikati kavrıyamıyarak, bitişik dükkân- dan kendisile alay edilmesi için bu dükkâna da işmar edildiğini sanarak oradan da çıkıp köşeyi dönmüş ve evvelki dükkânları görmiyen bir dükkâna sormuş: — Havyar kaça? — Seksen, yüz, yüz yirmi! Bu cevabı alınca hakikati an- lamış, cebindeki üç kuruz on pa- ya ile de böyle pahalı bir şeyin satın alınması mümkün olamıya- cağını görerek kalbi kınl_mış ve yavaş yavaş köprüye doğru yü- rümiye başlamış. O zamanlar Balıkpazarında şimdikinden daha çok sarraflar vardı.. İçi paralarla dolu. açık kasasının önünde oturan bir sar- rafa yaklaşmış: — Bezirgân! mi? — Evet Hoca efendil Bir şey mi lazum? — Kasanın içindeki şü beşibir dalar kimin? Bu kasa senin *Yorlar. Bundan da anlaşılıyor ç h':’ıîn yeni safhası siyasi bir ele ile başlamıştır. Bu :îî:ldılede siyasi ehliyeti fazla d'“ktt.i:f ilk galibiyeti temin e- Ş M BUGÜN Candan gülmek ve eğlenmek iç SÜMER i Sinemasına gidiniz. ahkaha Krar BACH'n TANTA FEDOR — ve k şen, neş'eli ve kahka- TA Vödvilini görünüz. İlâveten: YYARE POSTASI ile yeni gelen Türkçe izahatlı Nı. ÂRRI KARİP HÂDİSELERİ- Ve hali hazır aktualiteleri. Saat 1 ve 2,30 da tenzi- lâtlı matineler. — Onlar da bizim! — Şu berideki tek İiralıklar? — Arkadaki mecidiye dizile- ri? — Hepsi bizim! — Güzel! Allah arttırsın (ke- sesini çözüp içindeki üç kuruş on parayı uzatarak) al bunlar da si- zin olsun. Namazı da sen kıl, o- rucu da sen tut! Ben ona verece- ğim cevabı bilirim! demiş ve çe- kilmiş. o Adın Ne? — Adın ne? — Mülâyim. — Sert olsan ne halt edersin? Demiş. Tramvaylarda hiddetlenenlere rastgeliniyor. Bir hiddet, bir şid- det. — Yavaş yahul Ayağıma bas- 1 tın_ Ne yapalım! Pek rahatsız oluyorsan binmel! — — Nereye binelim? İçeriden bir ses: — Küpe bin, küpel — Sen karışma! İşine bak! — Boş ver yahul Kabaran cılız yolcu: — Belânı mı arıyorsun? İçerideki: —— Boş veremedim! Sinek ba- cağını kıracağım| Kah kah kahl Cılız hiddetli yöleu, yanak a- dalelerini oynatarak pasif hiddet izhar eder. © Alo! Alo! Telefonla öğrenemedik.. Alo! Alo! Buyurun! Kimsiniz? Burası 59496.. Kiminle konuşuyorum? Benimle! Anladık, sen kimsin? Ne vazifen senin? Hoppala! Yahu! Kimsiniz? Siz kimsiniz? Ben falanım! Tanımıyorum. Ben falancayı arıyorum. Ne yapacaksınız? Salata yapacağım! Ağzıra topla! Sen benim ağzıma... — Ban wenin ağzına... velelen kapanır... o Bir Mühim Mesele Gazeteler, kâğıt sıkıntısı yü- zünden sayfalarını azaltalıdanbe- ri yazılarda başka bir olgunluk, mütalâa edilen mevzularda başka bir itina göze çarpmaktadır. Ya- ni, hacim itibarile küçüldüler amma, keyfiyet ve kalite itibari- le büyüdüler doğrusu. iGeçenlerde mühim bir sabah gazetesinin başmakalesi, tahta- ,perdelik petavra tahtalarının fi- yatları hakkında idi. Bu defa da vakit vakit intişar eden bir refikimizin birinci say- fasında pek mühim bir mesele- nin mütalâa edildiğini gördük., Bu mesele şudur: Ciğercileri, piyazcıları mı kal- dıralım ? Yoksa işkembecileri, başçıları mı? Hangisini kaldıralım? de işin içinden siz çıkın! konuşmasını hâlâ G ERE S F R S S © Gelin VATAN .. W 00 Düğün 20 İlkteşrin Umumi Bir Günü Olacak Sayım Günü İIçin Radyoya, Zengin Bir Program Kondu Sayım İçin 150 Bin Gönüllü Vazifeye Hazır Yirmi İlkteşrin günü bütün memleket için bir düğün günü o- lacak. İstatistik umum müdürlü- ğü böyle karar vermiştir. Umum müdür Bay Celâl Aybar, bir mu- harririmize demiştir ki: «Nüfus sayımı günü bütün mil- | leti evlerinde hapsediyoruz. Va: | katlerini hoşça geçirtmek mesuli- yetini üzerimize almayı tabii bul- duk. gün için saat sekizden başlıyarak etraflı ve eğlendirici bir program hazırlıyoruz. Tiyatro mektebi talebesi iki temsil vere- cektir. Radyo temsil kolunun ve Darülbedayiin de birer temsille- ri vardır. Münir Nurettin ve Ba- yan Safiye konserler verecekler- dir. Ayrıca Karagöz tertip edil- miştir. Arada da diğer musiki programları vardır.» Sayım için tahsis edilen 230 bin İiranın beş yüz lirası bu prog- ram için sarfedilecektir. Başka memleketlerdeki sayım masrafla- rına kıyas edersek bizdeki sayım az masrafla başarılacaktır. Hem de proğram, hazırlıklar ve mü- rakabeler cidden itinalı ve mü- kemmeldir. Masrafın az olması- na sebep, bu mühim vatani işde vazife alan 150.000 kişinin gö- nüllü olarak çalışmasıdır. Yalnız şehir haricine çıkacaklara nakli- ye vasıtalarına fiilen verecekleri para ödenecektir. Nüfusumuzu 20 İlkteşrin günü sayacak olan 150.000 kişi arasın- da memurlar, muallimler ve ta- lebe çok yer tutuyor, Her taraf- tan bu iş için gönüllü yazılmak isteyenler çoktur. Ankarada mül- kiye talebesi ilk müracaat eden- ler arasındadır. Sayımda elli ton kâğıt kulla- nılacaktır. Kâğıtların iki tarafı başsılmak, zarflar iki defa kulla- nılmak suretile kâğıttan âzami tasarruf aranmıştır. * İstatistik umum müdürlüğünün merkez teşkilâtındaki on beş ka- dar arkadaş, bütün kazaları dolar Başvekâlet istatistik umum mü |şarak hazırlıkları kontrol etmek- tedir. Memleketin beşte dördün- | İde bu kontrol bitmiştir. Kontrol edilen noktalar arasında ev nu- maraları ve sayımın icrasına ait u- mumi tedbirler vardır. Sayıma ait talimatnameler, aıl- tı ay evvelden dağılmıştır. Kimin tereddüdü varsa bildirmesi isten- miştir. Sayım malzemesi her ta- rafa dağıtılmıştır. Erzurum, Di- yarbakır gibi bir takım merkez- lerde malzeme stokları — vardır. Sayım, orduda kıta âmirleri tara- findan yapılacaktır. Sayım propagandası için umum müdürlük kırk film hazırlamıştır. Bunlar sinema olan her yerde gösterilecektir. Ayın birinden başlıyarak radyoda on kadar il- mi konferans verilecektir. 12 Teşrinievvelde Türkiyenin 150 bin sayım memuru radyolar ba- şına toplanacak ve umum müdür Bay Celâlin vereceği son talima- tı dinliyeceklerdir. Bundan sonra tereddüdü kalanlar idare âmirle- ri vasıtasie umum — müdürlüğe bildirecekl Ayın 16 sında umum müdür ikinci bir konfe- ransla ortaya konulan tereddütle- re cevap vereceklir. Bu tedbir- lerden maksat, herkesin işi ayni suretle anlaması ve neticede te- canüs temin edilmesidir. İki sayı- ma ait suallerin eskiden farkı, ir. MİHRİ'NİN DEVRİÂLEMİ Yazan: MİHRİ BELLİ Vapur yavaş yavaş yerinden hare- ket ediyor. İskeledeki insanlar — git- tikçe uzaklaştı. küçüldü. İşte San Fransiskonun büyük köprüsünün al- tından geçiyoruz. Ne muazzam şey! On bin tonluk Taft'ın direkleri iki misli uzunluğunda olsa yine köprüye deymiyecek. Meşhur Alkatraz zinda- tü duğu aadanın önü geçtik, artık körfezden çıkıyoruz. So lumuzda San Fransisko şehri ışıkları tek tük yanmıya başlamış. Önümüz- de uçsuz bucaksız büyük Okyanus... Serin deniz havası ciğerlerime dol- dukça heyecandan gergin sinirlerim yumuşuyor, ferahlıyorum. — Öyleya ben heyecan duymıyayım da — kim duysun. Hayatımda ilk defa olarak nim ikinci seferim henüz beni bile tanımıyanlar çok. Güvertede gördü- ğün işçilerden çoğunun yüzünü ilk defa görüyorum. Gemicinin bir va- purda uzun müddet kalmasını bizler höş görmeyiz. Karadakilere — fırsat vermek lâzım. Tam bu sırada kıyafetlerinden ka- marot olduklarını anladığım bir kaç kişi yanımıza geliyor. Smitty'ye se- lâm veriyorlar. İçlerinden biri bana: — Bu Taft'ta ilk seferin olsa ge- rek, diyor. Amma Yyüzünü bir yerden tanıyorum. Sen hiç L... vapurunda gemicilik ettin mi? — Hayır L.. da çalışmadım. Benim asıl şubem Nevyorktur. Bu büyük Okyanusta ilk seferim. (L... Amerika ile Havai arasında sSefer yapan bir vapurdur.) Herhalde beni San Fran- ! biletsiz vapur seyahati yap N Bu seyahat Kadıköyle Köprü arasın- da değil.. Amerikadan Japonyaya ka- dar sürecek olan on Üç günlük bir seyahat... Fakat ne de olsa biraz toy- lük var. Yakalanırsak halimiz ne o- lacak? Beni yakalayıp bu dalgalı de- nize atsalar bile hakları var!. Hem ben ne hakla param yok iken dünya seyahatlerine kalkışıyorum? Herkes Kamarotun sözleri beni pek mem- nun etmişti. Kendisine gemici oldu- ğumu söylemeden beni gemici zannet mişti. Demek ki, tavrım, elbiselerim istenilen şekilde idi. Amerikada iken bir aralık Misisipi nehrinde işliyen vapurlarda kısa bir müddet çalış- mıştım. Onun için gemici lisanma da vâkıftım. Bu teknik Jlisanı bilmek çok , Hattâ elbi ta- benim gibi yapsa vaplr smın hali ne olur? Parasız adam o- Bug Husust Tekmil İstanbul Aşk Mabedine Koşuyor.... 3 büyük yıldız'ın yarattığı mucize FERNAND GRAVEY — JOAN BLONDELL — yarattıkları eşsiz san'at incisi KRAL AŞKI NL ÂLE Sinemasında ilâve JUTLAND DENİZ MUHAREBESİ Buğgün saat 1 ve 2,30 da tenzilâtlı matineler. KELLİ BAKER'in oturur. Devriâlem ©- nun kârı değildir. Sakm siz de en- dişeye kapılmayım beni denize falan vırdan daha mühim. Bir tâbir hatası insanı ele verebilir.. Meselâ «Vanu- run iskele tarafı» yerine «vapurun 801 tarafı» diyenin derhal denizci ol- atacakları yoök. Henüz y dım bile.. Sonra eğer böyle bir ihti- mal olsaydı, bu seyahate kalkışma- dan evvel bir hayli düşünür öyle yo- la çıkardım. Sinirli halimi gören Şmitty (gemi- ci arkadaşımın kısaltılmış işmi): — Canrm öyle karnın ağrıyormuş gibi surat etme, bu vapurda üç yü- ze yakm tayfa var. Her seferde bun- lardan bim eğişir. Bak bu bt- madığı anlaşıl: mı? Saat sekize yaklaşıyordu Smitty işine gitti. Ka- marot bana sordu: — Sen işe gitmiyor musun? — Ben başka postada çalışıyorum diyip sonra sözü değiştirerek L.. mı daha iyi bu vapur mu? — Bu vapurda aşçımız çok iyidir. Ğ iklar da fena Yakaİanırsak Halimiz Ne Olacak ? bahşiş hususunda cömert davrarırlar. Halbuki bu vapurda öyle mi ya. Bu harp zamanı Çine Japonyaya zevk i- çin gidilir mi? Yolcuların ekserisi iş için seyahat ediyor. Böyleleri ke- selerinin ağzını sıkı tutarlar, Uzakta hâlâ San Fransiskonun - şıkları görünüyordu. Vapur bir ara- lik yavaşladı, durdu. Kamarot: — Galiba' pilotu bırakıyoruz, dedi. Bu sırada güvertede Smitty gö- ründü. Kimsenin bulunmadığı bir köşeye giderek bana yanına gitmemi işaret etti. Yanma sokuldum: — BSen büfeye saat ondan sonra gidersin, dedi. Blackie (bana yardım etmeyi tayfa bü deki garson) sana istediğini verecek, müm kün olduğu kadar çok ye. Ve yanma birkaç sandoviç de al. Olur ki, yarın akşama kadar bir şey bulamazsın.. Yatacak yer meselesine gelince. Ben saat on ikide işten çıkıyorum. Tam burada o saatte buluşur, onu da hal- lederiz. Smitty sözlerini bitirdikten sonra buruna doğru koşarak kayboldu. Sa- at ona kadar iki saat vardı. Güver. tede bir aşağı bir yukarı dolaşıyor.- dum, Gece bayağı serin idi. Buna rağmen üçüncü mevki yolcularından birçokları güvertede idiler. Kendi kendime bu adamlar böyle ayazda duracaklarına aşağıda yerlerinde o- tursalar ya! diye düşündüm. Sonra içlerinden sevimli yüzlü bir Filipinli- ye y ak biraz et- mek istedim. Fakat bu mümkün ol- madı. Filipinli her sorduğuma ya hiç cevap vermiyor veya evet veya hayır kelimelerile mukabele ederek beni b â savmak istiyordu. Filipin- değillerdir. ıYılıu! L.. da daha fazla para kazanırdık. Havai'ye giden sey- yah zevk için gider. Bu gibi yolcular liden yüz bulmayınca dolaşmama de- vam ettim. (Devamı var) mesleğe ait sualin iktısadi faali- yet bakımından genişletilmiş ol- | masıdır. | Sayımızı ve halimizi anlamak her cihetle lüzumlu bir şeydir. İs- tatistik umum müdürlüğünün ha- zırladığı düğün gününe şimdiden kendimizi hazır tutmalı, üstümü- ze düşen vatani vazifeyi itina ile yapmalıyız. BULMACA gnlm _ En Büyük Düşman : Büyük Söz Yazan: B. FELEK A taların bir kıymetli öğü- dü vardır: — Büyük lJokma ye! Büyük söz söylemel! derler. Bu harbin her günü bize bu öğüdün ne kıymetli bir söz ol- duğunu gösteriyor. Tarihte olduğu gibi bugün de kumandanların ve hükümet ricalinin büyük söz kadar bü- yük düşmanı yoktur. 1803 de Bonapart, İngiltere- ye bir ihraç hareketi yaparak bu memleketi zaptedeceğini ilân etmişti. Şimdi İngiliz bombar- diyelerinin başlıca hedeflerin- den Birini teşkil eden Bulony İi- manında bir sürü hazırlıklar, tahşidat yaptı. Fakat teşebbüsü ufak tefek deniz çarpışmaların- dan ileriye geçemedi ve akim kaldı. Birinci Konsül, o zaman İngiliz sefirile olan bir mülâka- tında demişti ki; «— İngiltereden esen her rüzgâr bana kin ve husumet ge- tiriyor. Bunun önüne geçmek için ancak bir çare vardır. İngil tereyi, başında bizzat ben oldu- ğum bir ordu ile zaptetmek. * Gerçi muvaffak olmaklığım ihtimali binde birdir. Lâkin eğer aramızdaki münasebat bir har- be müncer olursa bu istilâ teşeb- büsüne girişmiye azmetmiş bu- İunuyorum.» Bonapart'ın bu sözü o zaman İngilizlerin — maneviyatını yük- selttiği gibi bu sefer de Her Hit- lerin son nutkunda: e— Duâ etsinler cografi va- ziyetlerin&!. Yoksa çoktan İn- giltereyi işgal etmiştik..» zemi- ninde söylediği sözler zaten memleketlerini müdafaaya az- tmiş olan İngilizlerin mane- Soldan Sağa: 1 — Bir oyun kâğıdı- | Bir ecnebi para - Zarf edatı 2 — Nok ,unsız - Teneke tutkalı'3 — Rabıt e- | datı - Kasık - Zamanın taksimatın- dan 4 — Nota - Ek - Renk 5 — Zil- hiccenin dokuzu - Çekip çevirme 6& — Nota - Renk 7 — Meram etme - Dü- zine 8 — Üç - Budala - Bağışlama |9 — Sahip ...ya kadar - Renk 10 — | Halebin şimalinde bir kasaba - Söz- lük 11 — Vilâyet - Fransızların 1870 ve 1940 da bozguün verdikleri yer - Nota. Yukarıdan Aşağıya: 1 — Bir hay- van - Giymiş - Edat 2 — Atın alnm- daki beyaz leke - Aşağılık adam 3 — Nota - Göz rengi - Vilâyet 4 — Zarf edatı - Söz - Kurum 5 — Meylettir- me - Arkadaş kadın 6 — Nefi edatı- Renk 7 — Bir tarikat müntesibi - Meşgul et! 8 — Nota - Alçaklar - Hububat tozu 9 — Bir Arap harfi - Dört halifeden biri - Şebeke 10 — Memleket - Bir nevi kereste kütüğü 11 — Masset - Neşe - Bir hayvanın tersi. DÜNKÜ BULMACANIN HALLİ Soldan Sağa: 1 — Karaca; Afak 2 — Adem; Ticart 8 — Divane; A.- ram 4 — Alan; Şiraze 6 — Akif; Makine 8 — Amel; Radife 9 — Ka- saba; İkiz 10 — İnek; Küfelâ 11 — Teravi; En-ben. Yukarıdan Aşağıya: 1 — Kadana; Akit 2 — Adil; Kemane 8 — Revani; Eser & — Aman; Falaka 6 — Ateş; Merakt! 8 — Acar; Kadife 9 — Fa- rabi; İken 10 — Âraz; Nafile l1 — Kime ne?; Ezan . BUGÜN *te Nefis bir Film BİR BALO GECESİ Aşk - Kıskançlık - Lüks ve ih- tişamlı sahneler Filmi Baş Rollerde: WİLLİAM POWELL — LUISE RAINER — MADY CHRIS- .'TIENS — VİRGİNA BRUCE Ayrıca: FOKS DÜNYA HAVA- DİSLERİ Bügün saat 1 ve 2,30 da tenzilâtlı matineler viyatını bir kat “daha takviye etmiş olsa gerektir. Kaldı ki: Parisin işgalinden sonra bü- yük söylemiye başlamış olan Almanlar 15 Ağustosta Lon- — draya gireceklerini ilân etmişti- ler. Bu tarih sonra atılmıştı. Şimdi Eylül bitiyor. Yavaş yavaş İngilterenin istilâsı projesi de ikinci plâna atılmış gibi görünüyor. Ne idi, Fransız Başvekili (Reno) nun Narvik harbini mü. teakip: — Bundan sonra Almanlar bir ton demir alamıyacaklardır. Diye söylediği söz. Harpte ,politikada, ticarette, aşkta velhasıl hayatın her saf- hasında büyük söz kadar büyük düşman yoktur. Akıllılar için ihtiraz edilecel bir hareket. : Bir Tavzih İstanbul Defterdarlığının aşağıki tavzihini memnuniyetle dercederken — neşriyatımızla alâkadar olarak bizi tatmin et&klerinden dolayı teşekkür ederiz. <22/9/940 tarihli gazbt lek» sütununda «Çeşmeyi Kurutmi- yalım» başlığı altındaki yazıda ku- yumcuların muamele vergisi müva- «Fe- cehesindeki vaziyetlerine temas edil- S miş, bu san'atkârlarm umumiyetle — muayyen bir ücret mukabilinde iş yaptıkları halde kendilerinden “kıy- met esası üzerinden maliyece vergi — talep edilmesinin doğru olmadığı te- — barüz ettirilmek istenilmiştir. Yazıda mevzuubahs — edilen kulla- — nılmiş mamül taşların, yüzük, — bile- — zik vesaire gibi mevadın modaya uy- durulmak üzere tâdil ve başka şekil- — lere ifrağı işi mahiyeten bir tamir- den ibarettir. Bu itibarla bu kabil Mmüesseseler, Kanunun 18 inci mad- desinin «D» fıkrası mucibince yaptık- — ları iş müakabilinde aldıkları ücret üzerinden vergiye tâbi dırlar. k Diğer taraftan bu müesseseler e- ğger 12 nci Ki muafiyet şartlarını da haizseler ver- gi muafiyetinden de istifade ettiril- — mektedirler. j Esasen — kuyumcuların kanunun — mer'iyet mevkiline vaz'ı tutulmakta- — tarihinde —— yaptıkları bir talep neticesi keyfiyet — Maliye Vekâletince de tetkike tâbi — tutulmuş ve 6 seri No. lu umumi teb- liğle de tatbik olunacak muamele şekli tamim edilmiştir. , Keyfiyetin tavzihan neşrini say- gi ile dilerim. 4 İstanbul Defterdarı Ş. ADALAN — Olgunluk İmtihanları Dün Bitti Lâselerin olgunluk imtihanları dün — bitmiştir. Netice bugün alâkadarlara " ğ 15 Eylüle —