SİYASI Romadaki Konuşmaların iye Nazırı Von Ribbentrop. — Romh'da lini ile temaslarına bi LN B. ajansının bildi * göre; Venedik sarayındaki zakerelerde günün büyük leleri teferrüntile konuşulu. Ğw: Ve mihver devletleri. ik işleri aralarında — halle- b kdenuş:nllıvm mevruu n dünyayı haberdar et- Mek Sdetleri değilmiş. a böyle — görüşmeler î“'kdııı urzada, Japon kabine- Tain, İmparatorun — riyasetinde V *sat süren mübim bir toplan- Yaptığını haber alıyoruz. dünü iki toplantıya — bakarak, * VA siyasetinin idare tarzında aç Bazı meselelerin halli esnasın- İ Ibixll;ğ; yaptıkları malâm z & bu üç devletin bugünlerde Tühimce kararlar vermek Üze- a olduklarına hükmedebiliriz. 'manya ile İtalyanın Avrupa K Avrupalıların müstemlekele. için verecekleri kararlar, Ja- Yayı da alâkadar eder. Bu Roma — müzakerelerile YO toplantısı arasında bir Ya mevcut olmam mühte- idir. Ahikadaki İtalyan harekâtı- gO başlıca hedeflerinden — biri Tek Tabrr Kızı ai L'“Dı!îlnıluğunı argı ber cep- tden kati hamlelere — girişmek Üzere toplandıkları - bir sırada, Aksayişarkta İngiltere ve Fran- anın imtiyazlarına sahip olmayı tüden Japonyayı alâkadar ede- Sek kararlar hakkında haberdar #tmeleri tabildir. doş V medik — müzakerelerinin bğrudan doğruya Avrupa kı- Mana ait kısımlarında, harbin Süğünkü idare şekli ve harekât- İA iş bölümü meselelerinin ye Biden gözden geçirileceği mu- hakkaktır. ,, Pek muhtemeldir ki, Alman- ar, bütün gayretlerine rağmen Kün geçtikçe müzminleşmek is- idadını gösteren — İngiltereya İsarruz işinde İtalyanların daha büyük bir yük almalarını istiye- Peklerdir. ?unıü bugüne kadar İtalyanın, İngiltereyi, Akdeniz *t imparatorluk yolları üstün- deki izacı, kendinden beklenil- ü derecenin çok alında kal Roma müzakerelerinde Al- Manlar, bütün İngiliz impara- Po'luğu menabiine ve yollarına !l"ıı evvelâ İtalyayı, sonra da “Panya ve Japonyayı harekete Rtçirmeyi elbette argu ederler. Ş A, Soldan Sağa: 1 —Şaka » Bu taşı- Yan Z — Tabaka - Başın süsü 3 — Bi yemeği 4 — Güz rengi - Yasa 5 — ASyada bir nehir - Bir toprak - Göz Ttngi 6 — Yarı kara - Barsaklar - Bit hayvan 7 — Taharri et! - Nok- SAndIZ - Bazı illetlerin devası 8 Hakt bir hanlık * Bir maden © — Bir Büdin ismi 10 — Gür - Bir ağeç İ1— Deniz içinde bir deniz - Bir kumaş. Yukarıdan Aşağır 1 — Hİli - Mahsul vermez yer « Nola > — Şiş- BÜY 3 — Renk - Edat - Sanat - Sa- Tide de vardır. Salamon'da da 4 — Akıcı bir deva - Bir hararet derve B — Birakmak 6 — İşaret T — Tert - Kart küme HaedtEı - Bual - Renik - Kıl 10 — Kir- — Güzellik - Hamam hademe- DÜNKÜ BULMACANIN HALLİ sn"'ı'dın Sağat 1 — Yalvarmak 2— SÜİt 3 — Yay 4 — Lç; Kabek; tp Rif; (k)Ese 6 — Tukda; Ara; Mü; İle 8 — Le; Yar Ki: Ak 1t— Emare; İş 8 — Aka 4— Yaramaz 6 — Arabi; Tepe- İta, HAFTADA BİR Yazan: B. FELEEK Ne matahi sinlz | Nalın givisi, temel çivisi, Karfiçe çivisi, camcı çivisi, Perde çivisi, keçe çivini, Kunduracı çivisi, muşamba çi- Belki daha — vardır. Aklıma gelmiyor. Çivi, bütün bu soyu| sopile piyasanın en müpteze| ma- h iken şimdi selmiş. Ne dül- ger tanıyor, ne kalfal! Hattâ ne komisyon tanıyor, ne — ko Almış başını! Kilosu 120 kuru, çıkmış. Trabzon yağı da bu fiya- Şu halde yağ yerine pilâvları- mızı çivi ile pişirmeyi, çivi yeri- ne kaplı lâarımıza yağ çalmayı deneyebiliriz. Bu çivi kıtlığında derpiş edile. bilecek çareler arasında: Çivi çi-| viyi söker, sözile, soğukta çivi kesmek fikri hatıra geliyor. Ne dersiniz çiviciler? 2 En Hassas Nokta! Hoca ahlâk dersi veriyor — İnsanların en ziyade dik-| kat edecekleri şey izzeti nefis- leridir. Sakın hayatınızda izzeti nefsinizin kırılmasına müsande etmeyiniz! İzzeti nefis en kıy- metli ve en hassas noktamız- | dır, Ve talebesinin anlayıp anla.- madığını denemek — Üzere sor- muş: | — Sen söyle bakalım kü- | Çük! İnsanların en hassas nok- tası neresidir? Çocuk cevap vermiş: — Küçük parmağındaki na- sar! Hoca mrar ile tekrarlıyor — İnsan haysiyetini gözetmeli- dir. Hayatta haysiyetsiz yaşamak zillettir. Haysiyetini korumasını bilmiyen zelil olur. Dünyanın en haysiyetli adamı olmak hepinizin emeliniz olsun. İnsan haysiyetli mahlüj $ö; le bakalımı şimdi! En haysiyetli kimi bilirsin oğlum> — Nane şekerini efendim! e Vapur Klübü Bir karlimizin rivayetine göre Kadıköy vapurlarının güvertede- ki orta kamarasında yolcular bir klüp yapmışlar. Buraya kayıt- h (©) âza her akşam bir fıkra an- | latmıya mecbur imiş. Kolay iş değill Bana — üzalık teklif etseler, saTf bu şartı ikmal edememek korkusie kabul ede- mem. Yine kariimizin bize naklet. tiğine göre çu fıkra o klüpte söy- | lenmiş: Pehlivanlar arasında mübaha- se olmuş. Kalın kabuklu bir li- monu iki parmak arasında sıkıp | suyunu çıkarmak. hepsi denei u çıkarabil- nin seyircilerin- den zayıf nahif birisi atılmış: — Müsaade ederseniz, bir de ben deneyim! demiş. Pehlivanlar bu çelimsiz adamın teklifine gül- müşler ve limonu eline vermişler. Beriki limonu iki parmağı ara- | #na almış ve sıkınca şakır şakir suyunu akıtmağa başlamış.. Şaşı- zan pehlivanlar sormuşlar: — Pehlivan mısın, cambaz mı? Cevap vermiş: — Tahsil memuruyum.. Klübün birinci fakrası bu.. Ba- kalım arkası gelecek mi? 8 Nerene Basayım ? Akşam, sabah tramvay arabı larının hali malüm. İskarça gidi- yorlar, Bu arabalarda çok defa insan kendi elini başkasının cebine, hattâ başkasının, elini kendi ce- bine soktuğu vâkidir. İşte böyle bir kalabalık araba- da birisi yanındakine: — Yahul Dikkat eti Ayağıma basıyorsun! — Ne yapalım? — Amma da tuhaf lâfI — Bunun tuhafı neresi) Aya- Bima basıyorsun diyorsun! Nere- ne basayım! Eline mi? — Kavga dediğin bundan çı- kar amma ne isel İçeriden bi — Birakın çıksın da ferahlıya- hmi — Kah, kah, kah.. Ve hava- daki elektrik zail olur. Ne olacak? Bu sıcakta, bu ka- dar sıkışık bir arabada adamda #inir mi kalır? VATAN Ilim, Harp ve Propaganda Halk Cephesini Zorlamak İçin Yalanlar İlim Kıyafetine Sokuluyor Kimyada bazı elemanlar — vardır Ki birbirlle sıkıca birleşip bir. (mü- Tekkep elsim) teşkil edemezler. Pek fanl bir eleman olan öksijen &ti bir gaZ olan Azotla havada, aabit nisbet- te bulunmaları itibarile, bir mürek- kep citim gibi dururlarsa da haki- Katte ancak bir mahlât teşkil eder. ler. Bunun gibi, bu yazının — başlığını teşikil eden üç mefhum da tam ma- nasile bir müzekkep kelime — teşkil edemes, birbirlle sıkı fıkı birleşemez- ler. Harp fenni veya sanati bir ilim olmadığı gibi propaganda saneti de| bir dlim değildir. Her ikisi de imi Alet olarak kullanırlar. Yeni harbia mühim hususiyetlerin. Gen biri propagandanın mühim — rol| alması, diğeri de muharebenin harp cephesinde kalmayıp bütür. kete yayılmasıdır. Bu — ttibe harpte Balk mânevi rölü var. Propaganda da bunu zedele mek için elinden geleni yapmıya ça. laşıyor. Bu halde propagı vermek mecburiyeti TOPARANĞAĞA tutu haberleri ilm esasma oturtmak- tır. Bu haborler afızdan ağıza Jaştığı gibi bazan de gazete zütb Jarmma — geçiyor. — Ve — gazetelerdi ilmi makale şeklinde çıkan bu habe lere Halk kolayeca inanıyor ve mah Bat da hâsıl oluyor. Bunlar arasında ilim adamlarını bile inandıranlar var Ben bu h lmin propaganda | işlerinde nası bir Alet olarak kulla idığinı hirkaç misal le göstermiye galışacağım, İlmin harptekl Tolünü Giğer yazlara beraknengrm. Bir gün gazatelerde bir telgraf * beri görürsümüz. Bu haberi kurnazlıkta var: Meselâ di Ko- penhagdan Ho de Taneyre'ya Bdi diğine göre — silâh dan filân ve falan müş ki, mermisi 500 2) santimetre kalınlığı elik zırhi deliyormuş. Bu habere heme: mAnacak masmiz? Durün, beraberce iği gözden geçirelim: Tüfeğin mermi- emle- rla 'e ehemmiyet | bEşgisteriyor n bir yol da ba- mütehansı Ve bir tüfok bul- | Yazan Salih Murat #i &z çok malüm, iki santimetre kâ> imlığındaki bir çelik zırhi delmek için lâzımygeleri enerji de kolay hesap edilebilir. Bu enerjiyi hatz olan bir Marminin süratini bazit bir hesapla çıkarabilirsiniz. Mermiye bu sürali veren tüfekte yanan Barubun guzıdır. Hessp yaparsanız görürsünüz ki bu sürati temin için lâzimgeler ba- rut, mermi hartuçunun alabileceğin- den birkaç misti fazladır. Böyle bt hesap derhal meydana çıkarır ki, ortada ancak — prapaganda — vardır. misal: Alman paraş ger bir İleri Felemenge inerke: ber gelmişti: «Paraşdı e bir cibaz varmeş ki, tre dahilin kavuruyormuş Bundan maksat yere yorgün ve bit kin inen paraşiltçüyü bir müddet 1- çin emin bul şey değildir. Fakat bizaz dikkat e- derseriz bunun da propaganda oldu. funu anlarsınız. Bvve a bl- 100 7 MA böyle bir şun yok. Ol ie bir in yakıp kav Mmenba veya cihaz bir insan arrtm değil, bir bina içine sığmıyacak ka: dar bi Bu da mümkün olga bile, bu clhazın çık ağı — gun, Sirinin en fazla olduğu ır noktada bulünan paraşütçüyü yakıp kavur- mAz maı? İşte size kuyruklu bir pro- paganda Bunlar arasında gazetelere — ilmi inde girecek derecede üztü tülü olanlar ve ilim adamı diye ta- nımmış olanları bile aldatanlar bulu. alıdır. İstanbulda çıkan akşam gazetele- den biri geçenlerde hu propagan: yazılarından birini kaymetli ilmi bir yazı şeklinde neşretmişt bilmiyerak veya farkında olm rak.. Bu makaleden iki üç gün ——— ri da MİHRİ'NİN DEVRİÂLEMİi Yazan: MİHRİ BELLİ Teksas'a Yaklaşıyoruz Brğ n Linç edilmek korkusu, —sabahtan akşama kadar tarlada çalışmak... İş- te bu insanların hayatı... Hemen her viran odada daha mesult bir öbür dün ya vüdeden ve bedava dağıtılan ko- caman bir incil var. Bu fecsi vaziyeti ortadan kaldır- | mak, cenup eyaletlerinde de damok- | Si prensiplerini tatbik etmek için büyük tehlikelere rağmen çalışanlar yok değildir. Harpten evvel bir 3- ralık Roosevelt hükümeti de bu mü- him meseleye alâka gösterdi. Hele Bayan Roosevelt Meşhür bir zenci muganniyeyi himaye ederek Ameri- Kanın bütün irk — mutaassıplarına meydan okudu. Fakat bu . cereyan- Jardan gimdiye kadar kayda değer bir netice almmamıştır. Kenarları bir metre kadar yüksek, Oatü açık, saatte doksan — kilometre süratle giden bir trene katılmış yol vağonundaki halimizi gözönüne geti- rin. Rilzgür az tesir etsin'diye döşe- miye yapışmış gibiyiz. Ayazda titri. yerek o geceyi de geçirdik. Nihayet sabah oldü. Doğun — gü meş ortalığı az, çak TaTttı. Tom, diş. leri birbirine çarparak: — Hayatımda bu kadar üyidüğü- mü hatırlamıyorum. Diyordu. O gece buz gibi rüzgür cidden ta- |nammuül edilmez bir dereceye varmış- tı O kadar ki, yolduş'arımızdan ka. din Ne ihtiyar daha 'azla dayanan - yarak yavaşladığımız. bir. - esnada trenden atlamış'ardı. Sırtımdaki açık renk görnlek bir kurum tabakasile örtülü olduğundan karaya dönmüştü. — Etrafımdakilere baktım Zenciden başka hepsinin —yüzleri- min rengi değişmişt. Beyazlardan bi. Ti gülerek zenciye dedi iğer şimdi polis eline düşersek #rtık aramızda fark bulmaz. Zenci yolduş, nükteyi pek yerinde Bulmamış olacak ki, söyleneni düye mamış gibi göründü. Bir aralık zen- Ci yerinden kalktı etrafa dikkatle bakmıya başladı, Soni — Teksaz hududuna yaklağıyoruz, dedi. Buraları tehlikeli mmtakadır. Tren kumpanyasının adamları çok defalar buralarda treni teftiş eder- ler. İik fırsatta atlasak daha iyi o bır. | | Bu fena bir fikir değildi. Zaten Dallasdanberi ağzımıza bir şey koy- mamıştık. Hele Tom bu mecburi ©- Tuçtan pek şikâyetçi idL Bir kasaba civayında tren yavsşlayınca — vagon- | dan atladık. | İşte böylece birkaç tren değiştire- | Tek Üç, dört güd sönra San Pransis- koya vardık. Bu bedava seyahatin sizde alâka uyandırabilecek kızmlarından biraz daha bafsetmek istorim: Bir makasta #satlerdenberi mü- nasip bir tren bekliyorduk. — Yalnız | yük vagonlarının hepsi dolu, | Ft simsıkı Kiliti... Nihayet sa- bırsızlanarak bir. benzin vagonuna sıçradık. Mabsusl benzin için ya; maş olan bu Vagonlar ufki yatırıl- | maş büyük bir #ilindir - şektindedir. | Benzin silindirin Üst kıamındaki bir delikten doldurulur. Bu deliğe erişip Kapayıp açabilmek için vagonun her İki tarafında otuz santim kadar ge- nişlikta ve aşağı Yükarı iki metre w zunlukta basamaklar vardır. İşte bu basamağa tırmAnıD ata biner gibi ©- turmuştuk. Tren gittikçe — hızlardı. Ve iki, üç asat kadar hiç yavaşla- madan saatte yüZ kilemetreye yakın yoluna devam etti. Rüzgârın vuruş- larile sersemliyorduk. Zaten uykusuz lufğa pek dayağamıyan 'Tomun başı arada hir önüne düşüyondu. Ben de onu kendine getirmek için suratına tokadı basıyordum. Yoksa — hesapta donup ölmek vardı. Bir başka defa da tren kumpan- yasının adamlarından biri — elindeki Çifte ile tehdit ederek, bizi, kapalı yük vagonundaki rahat yerimizi tere ke mecbur etti. Yukaşıda uzun uzadıya anlattığım | gekilde seyahat edenlerin konakladık ları kamplar vardır. Dunlarım çoğu | trenlerin yavaşladıkları — makaslara | yakın yerlerde bultnurlar. Bu kamp- JarsAmerikalılar Yungle, yani vahşat Alemi derler. San Frant'>koya var» madan evvel sön geceyi — bunlardan birinde geçirdik. Burası Kaliforniyanın — merkezi 6- lan Sa ramento civarında nğaçlarla örtilü bir yerdi. Ne tren hattın- dan, ne de otamobil yolundan görü- nebiliyordu. Aşağı yukarı yüz kişi kadar vardık. Heplmiz bu gece bura- | da barınacaktık. Akşam olunca bir çok yerde ateşler yandı. Kuru fasül- ye könserveleri ateşte — isrtilryordu. Bizde olduğu gihi Amerikada de en ucut gide fasulyedir. Etrafta tavuk kızartanlar da vardı. Grpta Tuyoruz: Maskara tavırlı bir herif cevap ve- | riyor: Şey, bu serseri tavuk, sahibinin kendisini himüye edemiyeceği arazi- ye açılmak ihfiyatsızlığında bulun- du. Ben de bu serseriyi cezalandır- mak şerefini üzerime aldım. Bizaftakller kahkahayı — koparı - Bu adamlardar bazıları Dallas'da. Ki meyhanede' gördtğümüz maslek- ten Bereri cinsinden, bir kismı ise Oklahoma ve Arkansat eyaletlerin- den Kaliforniyaya gelmiş muhacir işçilerdendi. Bu bahsettiğim iki eya- lette son zamazlarda mühim — bazı değişiklikler. olmuştur. Birinci dünya harbinden evvel bu iki eyalette başlıca iktmmadi fanliyet bayvancılıktı. Büyük harpte buğday fiyatlarının yükselmesile bütün o ci varın meraları sürüldü ve buğday e- Kıldı. Harpten sonraki buhranda heman bütün çiftçiler bankalara ödiyemiye- cekleri miktarda borçlandılar. Bu yetmiyormuş gibi çok rüzgürlr olan bu mıntakada meralar — dürabildiği halde, kabarık sürülmüş toprak tu- tunamıyordu. Rüzgârlar, foprakları denize doğru üfürüyordu. Eskiden re- fah içinde yaşıyan bura Çiftçileri de Bir zaman geldi ki, dedelerinin bin Büçlükle yerleştikleri bu yetleri bane Kalara lerkedip Serseri Sarseri yolla- Ta düşmiye mecbur oldular. Hep gar- be gidiyorlardı. Orada iş bulmak &- Tattde. (Devamı var) BUGÜN IPEK Sinemasında KA Ayrıca: FOKS DÜNYA HAVADİSLE Bugün ssat 1 ve 2,30 da Tenzilâtli matineler, ndurmaktan başka bir | buna benzer diğer bir yazı çıktı. Birincisi- nin mevzuu şudur. Japonlar 10 tonlük hir cep denizal- ti gemisi yapmışlar. 100 beygir kuv- vetindeki makineleri bu tekneye s4- İatte 36 mil sürat vertyormuş. 550 metre derinliğe dalabilen bu tekne- de dizel motörü, elektrik motörü ve akümlâtörlerden maada iki torpü kı vanı varmış. Bunun neresinden tu- talım? Bu neye benziyor, — biliyor musunuz? Un yerine çimento, yağ yerine asfalt konarak şekerle yapıd- Miş bir helvaya Burada rakkam her biri a m a şey ifnde eder, Yakat hep- (20) ton- Dü tekne W.w. da ayni gazetede yine Si birleşince bir az. duke bir tekne ol hem su Üstünde ve hem de su kitmda gidebilir. (100) bir motör olabilii diğimiz motörterd. randıman- h ölabilir. Pakat beygir kuvvati de- muayyen takat anlarız. Bir beygir kuvvati saniyede (30) ki- Togrammetrelik iş olduğuna göre bu motör nasıl bir makine olurma olsun Bir saniyede yapasağı işi 7500 kilb grammetreyi geçemez. Muayyen bir teknenin Fürat e 36 mil ol bilir. Fakat 10 tonluk böyle bir tel eye 100 beygir — kuvv yince bas der. Bunun ilimde yeri yok- Ve olamaz. Maundan hususi su- etta yapılmış (9) tonluk bir yarış eknesine 100 beygir küvvetindeki bir mötör ancak 15 ilâ 20 mül stirat verebiliyor. Bu sürati 98 mile çıkmı Mmak-istersek motörün beygir kuvve. ti 800 Ü bulur. O zaman tekneyi bü- yültmek Jâzım.... Bir tekne boyunca | motörü bir daha büyütmek Tazım | ve ilâh. Bir teknenin süratinde suyun mu , teknenin şekli, makinenin | vanenin şekil ve cesame İşte ba hesaplar rsek bunun olmıyacağını an- ba girer © külde bunda ya bir yı ik var ve yahut ta ilm! propagandadır. He- le 580 metre derinliğe dalmak mese- lesine gelince bu derinlikte tazyik, hava tazyikinin 56 mislini —bulur. | Budiğimiz dentzeltr gemilerinin âza İant 120 04 180 metreye - düldiklarına bakrlıraa bu teknenin yam yassı ol- maması için ne kadar mukavim ol ması lâzımgeldiğini siz hesâp ediniz. İşle Japonlara atfedilen cep de- nizaltı gemisinin etrarı — Böyle bir yazı bir gazetede ilmi bir yazı şek- linde çıkarsa busu okuyan halk se| yuşdat Bu havadisler arasında 100, 150 kilemetreye ateş açan toplar gibi mümkün olanlar da var. Fakat bun- İarın da kendilerine göre mahnırları var. Bunları ilim ve harp yazılarına berakıyorum. Günlük gazetelerin sütunlarına a- TA KTA Sızan bu propaganda habar- lerini okuduğum zaman aklıma bir vaka gelir. 1913 senesinde bir - gün Lobürada okür yazar — vatandaşlar- dün biri bana dedi ki: «Almanlar bir zeplin yapmışlar. Beheri 200,000 - beygir — kuvretinde | dört motörü varmış. Bunu müthiş| bir hava silâhı olarak kullanacaklar- maş.> Koskoca İstanbula elektrik ener- Jisi varen Koakoca Silâhtar santral takatinin takriben 30 misli olan bu | motörlerin — yerleştirileceği “zeplinin | cesametini bir tarafa bırakarak, ku- lağma dedim ki. — Aman azizim, bu motörleri ar- ZIMIZA takarsak belki mahrekinden çıkarır, biraz dikkat eti> Bu sözümle ban de koyu bir mü- galata yapmıştım, Fakat yerinde de- Bil mi? Ha di e AAA ÖLÜM SİR EDWARD DENİSON ROSS C.LE.D. LITT. PH. DR ve Saire. 20 Eylül 1940 tarihinde vefat etmiştir. Cenaze merasimi 21 ey- Mal (bugün) saat !0 da İngiltere faretinin — kilisesinde — yapılıp | Haydarpaşa kabristanına defne. dilecektir. NLIDAVA FELEK Yazan: B. FELEK Ah Terbiye! imdi. mevcudiyetinin en ateşli demlerini geçiren Londta şehrinde de her yerde olduğu gibi şehir münakalâtını temin eden otobüsler vardır. Bu otobüslerin de biletçileri vardır. Bu biletçiler, halktan bilet terken bizdeki gibi — Bileet! Haydi yahu! Bek- liyoruz! tarzında bitap etmez- Ter, sadece — Teşekkür ederim, teşek- kür ederim, — teşekkür ede: diye otobüsün içinde dolaşırlar. Herkes biletini alır. Bir yaşlı yolcu inip binerken yardım e. derler. Eli dolu bir yolcu para Çantasını çıkarmak” İsterce he- men paketlerini tutarlar. Böy- leca hem vazifelerini yaparlar, hem terbiyelerini muhafaza e- derler. Hem de benim gibi ora- dan gelip geçmiş olanlar üz: de İngiliz otobüsçülerinin halka yaptıkları güzel muamcle hak- kında iyi hatırala, bırakn Bize gelinci Burası acıklıdır. Gerçi bizim tramvaylardaki —mesaj şartları belki güçtür, belki yorucudur. Lâkin bu şartlar halka fena mu: amele etmiye ve en iptidi biye ve vazife melhum ğ ebep oli biletçiler gün, hepimize na: tiklerini, kapı açmak, pencere kapamak, araba durdurup kale dırmak, müşterilere hüsnü mu- amele etmek babında ne derece tehalük (!) gösterdiklerini hep biliriz yat Bunlara alıştığımız için artık aldırmıyoruz. Çünkü kanıksadık. Lâkin şu hakiki dersiniz: Pek yakınım bir yaşlı kadın daha genç kızile tramvaydan i- nerken, kızı biletçiye ihtar edi- yor: — Aman inmeden zili çek- meyin! Araba kalkar, düşeriz! Tramvaycı yaşlı hatunu göz terereki — Düşerse ne zaten geçmiş! aman ve zeminin ica- vakaya ne olur, altmışı n kopisini açık tü- tuyor. Ben kopiyorum, —© açı- yor. Araba rüzgüra karşı gittiği ve yan pencereler de açık oldu: Bu için dehşetli bir cereyan var. — Zaten kapının üzerinde de (Lüt kapıyı kapayınız!) - diye müşterilerin kapıyı kapamaları — ihtar edildiği halde biletçi mut- tasıl açıyor. Hem de: — Ne de nazik şeyler yahul Amma da üşüyorlar, diye söyle- fen niyor. Nihayet ağızla Mmüdahaleye mecbur oldum. Cevap verdi: — Ne yapalım! Ampulü çı- karıyoruz! diye boyunun kısah- ğt yüzünden sshanlıktaki ampu- ü çıkarmak için tramvayın — iç eşiğine basınıya mecbur oldu- ğunu özür olarak gösterdi. — Onu terminüste — yaparsı- nız! İhtarına da aldırmadı. Ka- piyi kapadığımız için homur ho- — mur homurdandı ve söylendi. Taliine, işine, kısmet zi hizmetine lüzüm yok- — olmuyanların âmme girip çalışmasına tur. 4 Böyle tiryaki, kaba ve atak adamları bu gibi - hizmetlerde tutmak ve kabalıklarına müsae maha etmek hâlka — karşı hüre metsizlik: oluyor. Çaresini bul- malıyız. Farkında mıusınız ? A merikanın sayfiye yerinde- ki köşklerde yemek odası- nın döşemesini müteharrik yape mak moda olmuştur. Bu sayede ev halkından ve misafirlerdan her biri nöbetle dışarının gü: manzarasını görebiliyormuş. Para ile, saadetten başka | şey satın alınabilir. er birimizin kendimize sus forahlarımız veya lemlerimiz vardır. Musiki hepis miz için müşterek olan — fer ları ve elemleri ifade eder. Aşk - Heyecan - İhtilâl- Muazzam v. Korkunç sahnelerle dolu 10 binlerce figüranla çevrilen muazzam bir film Rİ