S1 .8-940 Vaziyet Romanya İçin ÇekişmeBaşladı Dün gelen haberler arasında u sıra beklenmiyen bir telgraf ar. Almanlar, Ruslara verdik- bir notada Romanyanın endi nüfuz mıntakaları içinde ulunduğunu kati bir lisanla bil- irmişlerdir. Cografi, ırki, aske- İ ve siyasi zarüretlerle — ilerde ir gün başlıyacağı tahmin edi- bu çekişmenin gimdiden baş östermiş olması dikkate şayan- ır. Ruslar Besarabyaya yür seden Romanya siyasetini mil ercilerle beraber Rusları ta sin edecek şekilde idareye dyordu. «Arada kalan ez özü hilâfına, birkaç ay devam den bu met, Besarabyaya kus kıtalarının yürüdüğü gün Romanya, Rusların ileri gitmemelerini temin gaksadile Almanyaya doğru (ahili ve harici politikasında bâ- iz bir temayül göstermeğe baş- adi. O gündenberi Rusya: Tp bir destek olarak Alma AYi kullanmağa — çalışan Re- sanyalılar Alman emellerinin dusyaya nota verdirecek dere- e arlmasına imkân — vermiş ldular, Şimdilik bir başlangıç işareti linde olan bu hâdisenin ne gi- 'i vakalar doğuracağını bugün- len hesaplamak kabil değildir. 'RANSİLVANYA DAVASI Macar - Rumen delegelerinin İman - İtalyan hariciye nazır- “rinın nezareti altında başlıyan “iyana —müzakereleri " evvelki fünkü yazımızda da tahmin et- ifimiz tarzda devam ediyı Romanyalılar, son Dihvercilere bırakmakla, mev- t Olan tesir vo nüfuza resmen Hümaşat etmiş oldular. Başka Ürlü cereyan etmesine — esasen n olmıyan Viyana müzake- &lerinin alâkadarlardan — evvel ihvercilerin istedikleri şekilde alledileceğini şimdiden söyliye- siliriz. Mihvercilerin rolleri, iki ta- ah da hoşmut etmeğe —çalışan dit hakernlik rolüdür. Yalnız bu dakemlikle, İtalyanım Macaris- an menfaatlerini, Almanyanın '& Remanyanın müdafaasına te- Tayül — edecekleri — aşikârdır. xzünkü İtalyanlar Tuna boyu ve Salkan eşiğinde Macaristanı ö- *denberi öncü olarak kullan- Taktadır. Almanyanın ise ken- disi için zahire ve petrol deposu itline gelen Romanyayı istil- #at etmesi tabildir. TAVA HARPLERİ tevşeyen bir şekilde devam edis tor. Alman tayyareleri bazı İn- liz şehirlerindeki ahali üzerine Hava harplerinin gidişine teran bir hafta evvel verdiğimiz & hükmü tekrarlıyal . Almanlar Britanya adalarına ini bir ihraç hareketini termin e- lecek tarzda topyekfn ve kesif dava harbi açmaktan — vazgeç- nilşer. Alman efkârı umumiye- üle beraber kendi bava kuvvet- ertini korumak Üzere yıpratma yarplerine devama — karar ver. mişlerdir. Ş. A, — Istanbul Yelken Şam; iyonası İstanbul yelken yampiyanlük mü- tabakalarına dün Moda koyunda baş lamıştır. Bu müsgbakalara —on Üç| tekne iştirak etmiş ve yarış dört Yuçuk deniz mili üzerinden yapılmış- e. Demiraporlu Foyyaz bir saat 28 w hıırıaı;cı Galatasaraylı Bur- SAAt 27 Aakikada ikinci, yine Zalatararaydan Mahmut g_.,,.,.şi,.ı. muştur. Müsahaksların — ikinclsine — bugün *mat 15 te Moda koyunda devam e- âdlecektir. Damirİ(apıda Tabancalı Sarhoş Dün akşam saat 21 raddelerinde | tarhoş ölarak Sirkeckde Demirkapı. dan geçmekte olan Mehmet adında biri, asrboşlukla tabancasını çeke- vek rastgele ateş otmiye buşlumuştur. Şikan kurşunlardan biri o sırada a radan geçmekte olan Burealr Hasan oğlu Hüseyin adırıda birinin dizka- Dağmma isabet etmiş, yaralanmasına tebep olmuştur. Yaralı — Hüseyin, Cerrahpuşa hastahanesine kaldıı Tak todavi altına alınmış, Mehmet Yakalanmış, tahkikata başlanmıştır. Yazan : HÜRRİYET VE SAKAL Bu iki kelimeye dikkat edin! İkişinde de traş münası sezilir. Ben hürriyeti sakala ve sakalı hürriyete benzetirim. Çünki Sakal 'uzadık- ça hem sahi- bini — sıkar, bem — başka- larının — eline geçer. Hürriyet te S öyledir. Bida- yetlerde biy halâvet arzeder. Es. kidikçe izaca, göze batmıya baş- lar. Uzun sakalları ne yaparlar. sa, hürriyete de onu yaparlar. Yani: Sakalı evvelâ bir usta berber elinde kırptırırlar. Sonra biraz daha inceltirler ve daha sonra dibinden traş - edip cascavlak çıkarlı Hü iyet de öyle olur. Evve- biraz tahdit ederler. Sonra az daha sıkarlar. Ondan son- ra dibinden traş edip kurtulur- lar. Garip bir tesadüf eseri, sakal modası ile hürriyet modası bir- birine muvazi — olarak ortadan kalktı. Bu sakal ve hürriyet ikizliği- ni iyi müşahede için Avrupa kı- tasına bakmak kâfidir. (Berber) ler ve (rehber) ler beşeriyeti bu iki zararlı şeyden kurtarmak için habire çalışıyor- lar, Biri ustura, öteki usturpa ile. DERİ Şu Karagöz denilen adam ne imi, ne safdil bir adamdır! sami Hani: — Karagöz yaşıyor, derler yal — Bereket ki; mehrum çoktanberi fâ- niler — arasın- dan ayrılmış- tır. Yoksa © afdilliği —e zamanda yaşıyamaz, ka festen kafesa seyahat eder- di. Hatırlar misınız) — Hacivat, Karagözle yutmacasına bilmece yarışına çıkar da sorat: — Karagöz! Tavuğun neresi tatlıdır? Biçare, bulmak için uğraşır, durur. — BGöğsül der. — Kaomnadı! der. — Budul der. Hacivat hinoğlu hindir. Yu- tay mı hiç? Her defasındı — Bilemedin Kurugöz! karşılar. har edince: — Aman Karagözüm! Bil. miyecek ne var? Derisile geri- sil diye anahtarını çevirip mu- ammayı açar. Karagöz - birinci bilmeceyi kaybettikten sonra Hacivat tek- rar hücuma geçer: — Karagör! Birincisini bile- medin! Sana bir daha sorayım: Mandanın neresi tatlıdır) der. Karagöz, birinci - bilmecede öğrendiğini burada sarfederek: — Derisile gerisi! deyince hem âlem güler, hem Hacivat sevinir. Karagöz de-bahsi kay- beder. Fh, böyle gp diye aldatılan adam bu zamanda yaşı ilir mi) Bu bahse girince hatırladım. Mandaları ucu deriirli öven- dire ile gütmek yasak edilmi, Güzel tedbir. Masum vanlar azaptan, işkenceden kur- tuldu demektir. Acaba bu hayırlı ve in: hareketin menşei — nedir? merak edince şu neticeye var- darm t nirli övendire ile gidülen hayvanların derileri deliniyor ve piyasada delik deriler para et- iyormuş. di İ',ı. bu insanf kararın hareket moktası. İyi aınma derisi ticaret. te kullanılmıyan hayvanları ö- vendireden kim kurtaracak) diye esefe hacet yok! Derisi işe yaramıyan hayvan da hemen hemen artık pek az kaldı. Galiba — sümükiğböcekle insandan başkâsınıe — derilerini kullanıyorlar. Deve derisinden — karagöz. keçi derisinden — iskarpin, kuzu derisinden kürk, domuz derisin- den çanta, yılan derisinden kundura ve maymun — derisin- den yaka, dana derisinden ba- vul, koyun derisinden davul, iye HER GUMARTESİ B. FELEK ühayet beriki aciz iz-, manda derisinden kösele yap- maktayız. Elimize geçen her — hayvanın böyle derisini yüzüp — dururken n dokunmayışımızın se- bebi, bir şeye — yaramıyacağını pek iyi bildiğimizdendir. Zaten goğu da diri diri - birbirmizin derisini yüzmez miyiz ? MANTARA BASANLAR Şık şeylerdir. vesselâm, Ne yapar yapar eksikliklerini ör- terler, Vücutlarını açmalarına mukabil, Ve A insanlı Renkleri mi sarı? — Gelsin allık. Dudakları m: soluk? Gelsin ruj. Kaşları mı ça- tık? — Gelsin cimbiz. Saçları nu renksiz? okaijen. Tırnakları mı biçimsiz? Gel- sin manükür. Gözleri mi çipil? Gelsin ri- Gelsin mel, Baldırları mı çirkin? Gelsin çorap. Kalçaları mı çarpık? Gelsin korsa, Elleri mi büyük? (Gelsin el- diven. Yüzleri mi pürüzlü? Gelsin krem, Ne kaldı? Boy bos! Ona da çare buldular. Eskiden — giydikleri yüksek ökçeli kunduralar yalnız arka- | ” dan kaldırıyor, hatunları tüne- miş leyleğe benzetiyordu. Şim- di takunya giyiyorlar, Bildiği- miz tahta takunyal Bir karış ka- halığında, iki kile ağırlığında. — Ayol, biz bunu evde taş- hk yıkarken giyerdik de ayıp- tırl diye kapı dışarı çıkamazdık. — Haklısın Huriye Hamım- cığım! Lâkin şimdi her gey ter. şine döndü. Takunyasız çıkan- dik dik bakıyorlar. Bu takunyaların — ağırlığına «çaresaz> olsun diye — tabanla- rım mantardan yapıyorlar, Bir- çoök şik, cici, civelek Bayanlat gimdi bu mantarlı takunyalarla gezmektedirler. İçinizden geçeni biliyorum: — Öyle ize mantara baatilar demek istiyorsunuz. Ne münasebet azizim! Man- tara basanlar onlar değil, bu kundur. 15 - 20 - 25 lira verip alan kocalar, dostlar, Bşi- nalardır. Yalın ayak gezseler bir tür- seler bir türlü! İçinde para durmaz, akar gid! Ve bugün mantar, yarın rop, öbür gün kürk, daha öbür gün külâh olur; zahirde onların, ha- kikatte berikilerin - başına ge- çer. Eyvet! Her eksiğe çare buldu- lar. Küçük bir istisnasile. Tavla oynarken yanlarına s0- kuldum. Seyrediyorum. — Biri müttasıl düşeş. dübeş, şeşbeş atıyor, öteki de ikibir, seyek, hepyekte bo- ealıyor.. — İki oyun kaybet: ti. Puflıyarak bana döndü: — Be hira- der, Sen ba: Na uğür ge- ürmiyorsun iş- te! Çekil Al- Tahaşkına Ses etmedim. Tavlanın bazı- larına ne tesir yaptığını bilirim. Kazananın yanına oturdum. Berikinin şanssızlığı -berde- vam. Bu sefer mara oldu. Da- yanamadım: — Be birader! Gördün yal Uğursuzluk bende değil, sende. Buna karşı çare, uğura inanma- maktır. Hayatta yüksekte otursan yıl. dırım düşer, alçakta otursan su basar, Bunları talie değil, tabi- ate atfetmeli. Tavla oynıyan da ya kazanır, ya kaybeder. Yüz- de elli bırakmalı, neden daima kendi lehine yüzde yüz sanıyor- sun! İşte ben gidiyorum. Sıkı isen oyunu kazan! Dedim çıktım. Garibi şu ki dörtle mağlüp iken beş ayun alıp partiyi ka- zanmış. Ona sorarsan benim uğurum, bana sorarsan onun,üÜmitsiz az- mi Türâıyragı Dün Gece Sabaha Karşı İstanbul Semasında Belirdi Dün göce sabaha — karşı İstan- bul saması pek nadir raxtlanan bir mantara ile süslendi n Türe Bi kiye $0 Ağustus zater hayramınıa hazırlanirken sema âleminin —IKİ yıldrzı ufkumuzda Türk bayrağını tersim ediyurdu. Sabala yakın hilât halinde bu- Tanan ayıa tam gübeğinde Müy- teri yer almıştı. Vaktin gece ol- masına rağmen bu muhteşem man- zarayı görenler uyuyanları kaldır- muşlardı. Halk. balkoolardan — ve pencerelerden bu utyi hâdisoyi gu- rup edinciye kadar — seyretmişler. dir. Müşteri hilâlin tam döğildi. Yıldız hilâlin biraz solun- da görünüyordu. Bir muharririmiz dün rasatlane müdürü Profesör Fatine müracaat ederek bu semavi hadisenin izahı- n istemiştir. Profesör Patin hâ- diseyi şöyle anlatmıştır: e— Hilâlin üstünde görülen yı- di Müştaridir. Dürt beş senede bir Müşteri e hilâl semamrzda Türk hayrağımı resmederler. Müşterinin mahreki hareketile ayın uyluk dev- 'ri exnaxmda güzergühları biribiri- ne yaklaşınca bu gibi hâdiseler o- lur. Dün gece yıldız. hilâlin biraz solunda görünüyordu. Altı «aat Sonra tam Türk bayrağındaki şek- N aldı. Fakat biz bunu göremedik. Çünkü güneş ufkumuzdan yüksel- miş bulunuyordu.. Türk bayrağındaki ay yıldızı, dedelerimiz hilâlle Müşterinin bu şekilde kucaklaşmalarından kopye etmişlerdi. Bayrağımızın rengi de şafakların alından alınmıştır. Yeni Liralar Darpbane idaresi 30 Ağustos zafer bayramı münasebetile piyasaya —iki milyon yeni bir Hiralık gümüş para fında Cümhurreisi MUN Şez İndnü- rin Sayısı yakında Üç ral rılacaktır. a Çikak Çalenç Kü;azsı Tenis Maçı Otuz yıldanbart het sene muntaza- Man yapılmakta olan çalenç kupası tenis müsabakaları dün Sürpagop- teki yeni sahalarda Daşladı. Bu ku- mesine — güre, — birinci me Evvelki Kupa galibi icap etmekte — ima onluğunu bu — sene müdafaa elmyeceğinden birinel çı. kan doğrudan doğruya kupayt ala- | caktır. Dün yapdan müsabakalarda aş4- #daki naticeler alınmıştır: Tek erkeklerde: Telyan - Riza Derviye & - 0, 6 - 0 Balssan - Semih Bedriye & Faruk - mişlerdir. Hol - Ahmet Tandağı -AĞAK , Bamhins - Armitec'i g.8 6 .4 n - AVniyi 6 - 3, 10 - A, Mühit- dile 6 - 5, 6 - & galip gel Abut ta Binsi 6 -1,6 - 4.6-1 yenmiştir. - Semih Ve Muhittine 6 - 3, 6 - 4, Riza ile Celâl Doktor İhsanla Turguda 6 - 2, € - o, Arevayan ile Bolssan Telyanla Vedat Abuda 8 -0, 6-3,6- 1 galip gelmiş- tir. İdan itsaren devam edilecektir. ortasında | Çıkarmıştır. Yeni lrmlarn bir tara- | |— Harp ve Sulh Bu İki Kelimenin Muhtelif Dillerdeki Karşılıkları Kullandığımız her kelimenin, kendine hâs bir mevcudiyeti, ha- yatı, çehresi, sembolik veya mü- şahhas bir karakteri vardır. Şe- cere ve Jisaniyat tarihi bakımın- dan bunlardan ikisini, - son Za- | manlarda pek çok - kullanıldığı için yıprayan, kuvvetten düşen - |ikisini tetkik edelim. Bu iki keli- me şudur: Harp ve sulh... | Harp, lâtincede Bellum keli- mesile ifade olunur. Romalıların dilinde «Werrans dır. Münası; Karışıklık, arbede ve nifaktır. Almanlar «Krieg> derler. Bu kelimenin aslı gotiktir; «Krik -| Ulumak». İptidai muharipler, harbeder- ken hasımlarını korkutmak, ma- ant kirmak için — avazları çıktığı kadar bağırırlardı. Ve ek- jseriyetle vahşi hayvanların ulu- malarını taklit ederlerdi. Bu lehçe, Slav dilinde de gö- rülür. Rusçada «Harpr münası na gelen <«Voina» kelimesinin aslı «<Voi - Kurt uluması» — dir. Yahut da «katlilm» veya cüfet> mânasına gelen «Oi> den müş- taktır. | Rumen dilinde <Raz - Bolrbl eskiden «katil> —mânasını ifade ederdi. Bugün ise «Harps de-| mektir. Müslüman dillerinde eHarp> i| ifade eden birçok kelimeler var- dir. Araplar «Cihad> derler. Mil. istiklâllerini elde etmek için kıyamlarına — <Fitne: ayni i 'bu kadarını kâfi görüyoruz. ırktan iki kabile arasındaki mü- cadeleler, boğuşmalar da «Ma- lühim> dir. İranlılar «Cenk», biz Türkler re kısaca «Savaşs deriz. Muharip bir millet olan Japon. lar da «İkusaş veyahut «Sensor detler. Bu sonuncusu bir Çin ke- liümesinden — alınmıştır. — Tıpkı «Sulh> ü ifade eden «Kelans gi- bi.c. Çinliler «Sulh> e <«An> veya- hut <P'ing'ans derler. -Mânası: Sandet lâzimesi... Kongo İisanında «Lembamar kelimesinin, biribirinden ayrılma- & gayri kabil iki / fânası vardır: *Sulh ve Medeniyet>. Beğenme- diğimiz bu siyahiler bize, sulhün ve medeniyetin biribirinden aymı- Jamıyacağını, .ıyvıllırıı ilâluvcreu— iini ne güzel anlatıyorlar... M Almanlar «Sulh> e <Friede Ruslar da «Mir> derler. Bu ke- henin arapçası — «Salam> dit inesla at ADE aa olunur. Zira Müslümanlar, biri- birlerini selâmlamak için «Selâ- aleyküm> derler. Yani «sulh ve selâmet üzerine — olsün!» de- mektir. Dünyanın beş k mlan mühtelif lehçelerde Jara benzer daha 300 kelime sa- yabiliriz. Fakat, sayın okuyucu: İarımızın: «E... Yeter ârtık.. demelerinden korktuğumuz |Ç stasında kulla- bun- KİRA İLE KADIN ARKADAŞ Nevyorkta son zamanlarda çok garip bir idarehamne — açılmıştır. Hedefi dürüst, terbiyeli, okumuş erkeklere kadın arkadaş kirala- maktıı İdarehaneyi kuranlardan, Mis Miller ve Misis Koönstehl adında okumuş, içtimal mevki sahibi iki Kkadındır. Bunlar — Nevyork — gibi büyük bir. şehirde beraber yemek yemek, konuşmak ve tiyatroya git- mek için birçok adamlarla bir ka- din arkadaş iltiyacı duyduklarını görmüşler ve bu boşlağu doldur. mak istemişlerdir. Kurdukları idarehanenin enirik- de okumuş, seyahat etmiş, dün- ya görmüş, hoş sohbefli kadınlar vardır. Nevyorkta yalnızlık duyan ve keadi seviyesinde bir kadınla bir Kkaç saat konuşmak ve gezmek is- tiyen bir erkek bu idarehaneden ©0 dolar Ücrel ve ikl dolar taksi parası mukabilinde bir akşam |- çin bir arkadaş kiralıyor. Kiranın şartları — vardir! Bera- berce lokanta ve tiyatrodan başka bir yere gidilmesi istenilmiyecek, Kızın hakiki isim ve adresi sorul- mayacak ve gösterilen yalancı (- simle İktifa edilecek, saygıda ku- sur edilmiyecek. Bu idarehanenin kira Hatesine girmek istiyen kadınlarda ağır şartlar aranır. Kira ile arkadaş- lık pek kolüyoa fenaya çekilebile- ceği için isteye giren kadınların namuslu, vekarlı, kendini bilir ne- viden olması lüzemdir. Tler kadın bu merziyetlerini en aşağı altı ta- ninmış adamdan getirdiği tavsiyo | mektuplarile isbat etmelidir. tâa- rehanenin Hstesindeki kadınlardan birinin getirdiği mektuplardan bi- vi doğradan — doğruya - Amerika Cümhurrelsi Roosevelt'in zevcesi BOLDAN SAĞA: İ 1 — Kraliçe — İnce ve' hafif bir dokuma — Bir kap 2 — İnanış yo - tü — Üye — Taharri et! 8 — Teri—- * Dokuma — müddelerinden. 4 — Bir 4| renk B — Bir renk — Edat — Bem | siz (Ki harf — Nota 8 — Bir cihet— | | Yok etme. 'T — Çağun tersi — ge kerde olan bir şey — Tahassür — )| Nota. 8 — Çok çirkin — # — Evik a yya — Devlele ait 10 — Ruh — Giz- , |h şey — Bir Arap harfi — 11 — B. |e uşağı — Türklerin bir ünvanı —"| Üye, "i YUKARDAN AŞAĞIYA: 1 — Tavır — Kaba kumaş — Kra- liçe 2 — Küçültme odatı — Paylak »| bir kuş — Duvarda bulunur. 3 — Ba- zt hayvanların yavrusu — Yapışkan bir böcek & Beksizce kaçan 6 — Uzak işareti — Nota — Lâhika — Bir edatm kısa ve kabast 6 — Bir meyva — Bir kamik *7 — Mota — Sahip — Şikâr — 8 — Kalabalık © — Evin kızımların- Wdıx:*Bıkıı—ıı. 10 — Azotlu bir madde — Nakit vasıtalarından — İtatma — Ters Gözmeliş bir zim Vatan'ın Bulmacası taralından yazılmıştır. Misis. Ro- ösevelk bu mektupta diyor ki: «İdarehanenin takip ettiği gaye- yi gok faydal buluyorum. Büyük bir şehirde yalnız kalmış bir er- keğin arkadaşa —olan — İhtiyacını zamuslu, vekarlı, münevver bir kadının refakatinde bulması, süfli eğlence meyillerine karşı en tesir- N bir settir..» HİÇ YUTAR MIYIM? Amerikalı moşhür — mi Mark Tveya yazılarından çok pa- Kine yaldızlı ve partak işler vade- der, pralarını elinden alırmış. Nihayet müharrir hulya arka- sından paralarını kaybetmekten usanmış. Bir daha hiçbir dolandı- rıcıya kapdmamıya karar vermiş. Bir gün bir genç adam kendi- sİni ziyarete gelmiş, demiş ki: —Renim mühüm bir icadım var. Bu sayede uzak yerlerdeki adam- lar biribirlerile konuşacaklar. I- gcadımın bir nümunesini yapmak için beş yüz dolara Ihtiyacım var. Bunu bana verirseniz alacağım pa- yalara sizi yarı yarıya ortak ya- parım, Mark Tveyn kendi kendine de- miş kiz — İşte tam dolandırıcı.. Uzak yerdekileri — konuşturacakmış ta para kazanacakmış. Ben böyle ya- kanları yutar meyım ? Adamı mezaketle başından sav- mş Yalnız ayrılırkes sormuşi — BSizin adımz we? — Graham Bel... Meğer bu icat telefon imliş, genç adam da telefonun meşhur mucidi. Mark Tveyn beş yüz delar ver- seymilş bir müddet sonra yarı his- »e diye yüzlerce milyon dolar ka- zaaacakmı. 21 N. li bulmacanın — halli SOLDAN SAĞA: 1 — Aş; Şaban; Bi 2 — Bal; kin; Boz 3 — Put; Fil 4 — Tabakat 5 Ak; Bakar; La. 6 — Kulâk; çekiç. T —İL Bal Cet; Bus 10 — Kan; Dil; Zei 11 — ç Mezar Bi. YUKARDAN AŞAĞIYA: 1i — Ab; Rakik; Ki 2 — Sap; kul, Ak; bakar; de, 6 — Bıçak; temiz 7 An; kaçık; la 8 — Fareler 9 — Bit- Müsabakalara bugün saat dokuz-| Gizli şey 11 — Temiiz — İşare'de an: İ tuz 10 — Sol; lt; Bes 11 — İz; ka- gek; Bi & — Beareket 9 — | | | | 1 FELEK — Yazan: B. FELEK Ham'a Rağbet! Hiçbir şeye haset etmiyorum; şe olmuş meyva yiyebilen bah: tiyarlara haset ettiğim kadar. Turfanda olsun diye — kelek kavun karpuz, — çavuş üzümü yerine koruk, kiraz yerine çağ- la, şeftali yerine taş gibi şeyler, incir yerine sütlü İncir. lerini mostralık edip dizmiyor- lar mı cinlerim başıma üşüyor. Nedir bu ham yemişe, işe, ham alış verişe rağbetimiz canım! Cennet gibi memleketimizin yetiştirdiği nefis yemişleri ina- dına itibardan, rağbetten düş- sün diye mi ham topluyor, ham satıyor ve ham yiyoruz? Mana' dünuz mu? fendil Çok olgun mal anmaz, dükkânda çürür; di yor, Madrabaza sorarsanız; — Olgun malı esnaf almaz! diyor. Bahçıvana sorarsanız: — Olgun malı sevkedeme- yiz. Bozulur! diyor, Yemiş ofisleri, yemiş müte- hassısları, ambalâj — uzmanları, ne bileyim ziraat iktisadiyatının en mödern bahislerini su gibi ezber biliyoruz. Buna rağmen hâlâ, suları çe- nemizden akan olgun bir şelta- K, tadı. boğazımızı. yakan bir çavuş üzümü ve yutarken bizi boğmiyan bir güzel armut yi- yebildiğimiz pek nadirdir. Kendi yetiştirip kendi satan bir bahçıvana rastgelmez, veya kendi buhçemizden toplamaz- sak bu mimete erişmemiz tayya- re piyangosu kazanmaktan çok daha güçtür. Babam merhumdan - dinle: miştim. Büyük babam Diyarba- kırda alay beyi iken bir iki se- ne orada kalmışlar. Diyarbakı- gn karpuzu malüm. Kırk elli ki- lo gelir kocaman şeylerdir. Bal- ta ile kesilir, okka ile satılır. Karpuzcu, satmak için kestiği - karpuzlardan iyi çıkmıyan biri- nin ortasına akşam üstü dükkâ- nt aydınlatmak için mum diker miş. Karpuz almıya- gelen köylür ler, bu üzerinde mum dikili kelek — karpuzdan — almakta israr ederlermiş. Her ne kadar manav bu karpuzun kabak ol duğunu söyler, ve başka karpuz vermek isterse de onl — Fona karpuz olsa mum di- kip âleme gösterir misin? diye yine ondan almakta ısrar eder- lermiş. Korktuğum şudur ki biz de Diyarbakır köylülerinin kabak karpuz almakta tsrarına müşa- bih bir galata kapılarak kemale ermiş ,olgun ve lezzetli meyva- yı birakıp - alışkanlık yüzünden Aşinalığımız artan - ham yemiş olmuyalım. iyle olursa bu hal sade <tad> hislerimizin bir inhiraf o- larak kalmayıp bütün telâkki sistemimize tesir ederek bize işte, adamda, fikirde, ervahta ve hayalde hep ham peşinden gitmek, hamı tercih etmek yo- Tunu tutturur. O zaman olgun yemişler gi- bi, kemale ermiş adamlar, ol- gun ve işlenmiş fikirler ve pi miş kotarılmış işler manav dük- kânında yemiş çürür gibi olduk- ları yerde çürürken. biz ham ye- mişleri gevelemekle uğraşır du- Izmirde Hava Kurumuna Yardım İzmir, 80 (Telefonla) — 'Türk Ha: va Kurumuna yaprlan yardım bura- da da gitlikçe artmaktadır. Nişan şüzüklerini kuruma terkedenler her gün bir miktar daha çoğalmaktadır.