BU HARBİN İÇİNDEN: * N— AA — Bu macera, “Britanya,, İngiliz | ile zemisinin atlantikte — tatışmdan | bir ka sonra fevkalâde bir tajihle ölüm. | cut de Bir İngiliz son nefesine kadar karısmı çağırdı — İki Hindli denix suyu içtikten biraz sonra kendilerini dal- gaların içine attılar — Kaptan. bizi sahile ulaştırdığı dakikada can verdi den yakasını kurtaran (38) kisi | tarafından Kuruyu adasında şöyle anlatılmtştır: "Tahlisiye sandalımız 50 kisiık olmasına rağmen içinde $3 kişi vardı, Stra ile yatıyorduk veyahut ayağa kealkıyorduk. Yaralılar san- dalın dibinde yatıyordu!lar, Halbu- ki, sandal altı santimetreye yak « laşan bir su birikintisine maruz bulunuyordu. Bu yaraılılardan ba- aiları kalabalktan. yani Haşını su- daün kaldıracak yer bulamadığı için boğulup gidiyorlardı. İlk hafta zarfında sekiz gemi Beçti. Avazımız çıktığı kadar ba- ğırdıik, Duman çıkarmak meksadi. le petrol yaktik. Fakat hiç biri d2 bizi göremedi. Bir gün yağınur yağdı. Üç fıçı Bu doldurduk. Bun: dan sonra 16 zün mütemadiyen Brezilya enhilini hesaplayarak yo- humuza devama ettik. Güncşin ha. yaretinden neredeyse deli olacak- tir, Vücudumuz güneş, ve tuzlu su. yun tesirile âdeta yaralar içinde Baluntvordu. Her #abah, ölen in- sanları denize atıyorduk. Evve'i bunlara bir merasim yapıyorduk, BSonraları zafiyetten bu vazifeyi de yapamaz olduk, Üçüncü hafta.. Üçünc'i haftada bir kısım Şolçu. Yar yavaş yavaş ölüm uykvsuna girdiler, Smit isminde bir İngiliz, son Nefetine kadar karısını — çağırdı. Bitkin hale gelmiyenler sandalda, tedbirler almak için çalışıyorlar; bir taraftan da kuguntuları temiz lemeğe gayret ediyorlardı. Gida olarak — etünde bir bisküvi ( 1 ZANEİEGLNİL PE ü * Hindistana bir takım yüksek serar atfolunmaktadır; eğer böyle olsa koca Hindistan bir ecnebi dev letin idaresinde mi olurdu! Vübiye muhtaç olanların ne esrearı olabilir? * İpek çorap giymekte, sırtını zenginler gibi mâmur etmekle, fa. kir kadınların evlerindeki yoksu- lukları değişir mi? Çok kimse fakir olduklarını bilir! Üst başının mâ . murluğu içinden hattâ simadan se- Taletin — behemehal bir ucu sırıtır. * Ziya Paşa gibi “rahat yaşa, miş var mı kirvelakalâdan,. demek tkalâ, akil ve kemallerinden bihu- zürdur demek değli; —ahifksızlığa Karşı tahamimülleri olmaz da belâ. dan Dbelâya ağrarlar Hemektir c Mba, t , .-r.rrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrAAAAAAACAARACACAALAAAACEARAAAAAAAAEARAAARAAAARAEAREA” sütten başka bir şey mev di. Suyumuz bitmişti. Ağdamız da müthiş surette kurumağa - başla - mışti, — Salya — yapabilmek için elbise düğmeleri!e Hetik boruları- n besirile Ümitaizlik yü- ü Hintli denis sayu içti. Onlarm bu hallerine karşı koya « cak variyı değildik; karıldaya cak halimiz yoktu. Zaten, arası gok geçmeden kendilerini denire atArak boğuldular, İki hafta sonra, tekrar yağmur yağdı. Yağmur suyu toplayabil - mek için yelken açmıstık. Bir ta- Yaftan da ağzmmız açadildığimiz kadar açarak sudan istifadeye yelteniyordok. 10 uncu gün, denizin rengi de- işti. Bir takım deniz otlarına te- ! etmefe başlamıştık Bu da yakımda kara olduğuna kuvvetli bir Gelil teşbil ediyordu. O gün de Üüç kişi öldü, Şimdi sardalda bol bol yer kalmıştı. Hezkes rahat ra- bat uzanabiliyordu. Oturmaktan syaklarımız üdeta donmuştu, 23 Üncü gün, kara gözüktü. Bi. zi buraya kadar getlren kaztaân- yarr karayı görür görreer: — Vazifemi yaptım; kurtuldu. muz',, Dedikten sonra yere yıkılarak öldü, Birar sonra, Brezilyalr balıkçı- larla — karşılasınca sevineimizden &z kalstn biz de ölecektik! Çinde 23 Japon tayyeresi düşürüldü Çanking, 1 ÇAA.) General! Billvel umumi! kârargâhınm todlği: Kanton üzerinde cereyan eden çar Dişmalarda — Amerikan uçakları 28 Japos uçuğı düşürmüşler ve muhte Tei olaruk 6 ganesini tahelp elmiş . derdir. Hiçbir Amerikan uçağı kaybe- dümemiştir. Kaston Gzerine — yapmlan ba hü « cum, Amezikaldarın taşıtlara, asker Çopluluklarına — ve hava — teslslerine muvaffakiyetle — neticelendirdikler; beş hücumdan biriydi. — Kanşondaa başka Hankov, Yoşov ve — Hankovun cenubunda Sieng şebirleri de hücuma uğramıştır, — General Sikorskt Nevyorktar Londra, 1 (AA,) — Rels Ruzvel- YVn gahat daveti üzerine — Landradaa ayrıları Polanya başvekli! ve başko . mutanı general Bikoraki bugün Nev- yorka varmıştır. İki devlet adamı a- rasmda Öönemli müzakereler yapıla « caktır. r bardak su içine kazıştırılar - VYARIT | | Ahlâk insanların birlikte ve bir arada yaşamalarında, bunların ibirile olan münesebetlerinden n bir takım olaylardır. Bu o. bir yandan — “türeler,, (1) “gelenekler” denilen bir Çeğit ku- rallara bağlanarak toplumda “dü- zen,, i yaratacakları gibl, —öbür yandan da toplumun içinde yaşa- | yan insanların kendi verimlerinde bu tü e uyarak vicdanlı ve 'ah Tâklı bir Ömür sürmelerini sağlar- dar. İnsan — topluluklarımda bu türe- Jer ve gelenekler her —toplumun baş kurallarr olduğundan her va. kit insanlar bu türelere uymak yükünlüğünü kendi — vicdanların. da duymuşlardır, İk — toplumlar. dan et İleri milletlere varıncaya kadar tarihin bize gösterdiği bü- tün inaan toplulukları bu türele- Te uymakla ancak ahliklı tir du- gösterebilmişlerdir. İlgi'l toplumların bağlı — bulundukları “gabu,, lardan Ük jasanların çok çekinken bir titizlikle sakınmala- Tt bu türelere uymadan bayka bir gey olmadığı gibi, etki Miswilar “Menfis,, rahibinin — önlünde işle- Öikleri “iyilikleri,, saymakla içle- rinde mut'u bir ahlâk duygusuna ermiş oluyorlar; — Zendavestanm #ltm tellere bağlı kutsal sayfala. m da her İranltıya yüksek ahlâk #ğütlerini vermiş oluyordu, İnsanlar böylece en eski zaman- lardanbeti topluluk içinde yaşaya. Zeldiklerinden, ahlâk olayları da iğte bu toplum içinde türemiş olu- yorda, Çünkü insan nefsinde bu. Tünan ve onu öbür bütün yaratık. lardan ayirdeden maneviliği ana veren etke'er dil ahlâk, hukuk, estetik gibi olayların bilestiği ku- rumlar ve bu kurumların, içinde türediği toplumdur. Bu olayların bileştiği bu kurumlardır hi insan. da © manevi — varlığı, — toplumsal varlığı yaratırlar, Bunlar olmayın ca bireyde “insanlık,, denilen ve onu bütün öbür yaratıklardan, ve hayvanlardân ayımdeden başlıca Eörükmez, Şu-halde bi vevin Watetllere Si Venen Yek eb kertin toplum olduğu apaçık öle - rak görülür. İnsan en eakj zamanlardanberi böyle topluluk içinde yaşaya geldi. ginden, ve tu toplum varlığı in- sanlar arasında bir takm âhlâk münasebetleri türettiğinden cseki. denberi; büyük düşünücüler, filo- zoflar tarafından bu münasebet. ler Üzerine türlü türlü düşünceler ortaya konmuş, ve her düşünücü kendine göre bu münasebetleri bazt esaslara dayandırmak iste - miştir. Bu türlü — düşüncelerden bir takım ahlâk sistemleri mey - dana gelmiştir. Şu kadar Xi İnsandaki toplum. sal Varlığı eski filozoflar göreme. Ği ŞNT h z 'Devrim üzerine düşünmeler 23gün deniz üstünde - Milli ——— 1 () Yazan: IPmI. H. Nimettllah Oıtı'irkl diği için (2), ahlâk sistemlerinin Yayanması gereken ilkeler bun. larca bep bireysel varlığından çı- karılmak istenmiş, Ve bütün eski sistemlerdeki bu görüş eksikliği, ortaya konun ilkelerde de'eksik - üğe sebep olmuştur. Meselâ eski Yunan filozoflarınım üzerinde ö- nemle durdukları, Ve ahlük Ülkü. slt olarak gösterdikleri “en büyük iyilik,, (3) bu yoldaki düşünceden çıkarılmıştır. Tasanı “mutluluk,, a götüresek olan “erdem., (4) in- sanın yepmakta olduğu ahlâk ba- reketlerinden çıkartlmış, ve böyle. ce en Yyüksek iyiliğe varılmış o- lur. Fakat birer ahlâk "ödevi, , ol ması gerekez bu hareketlerin kay- aağımın ne olduğu gösterilemedi. Ği gibi, onun yerini tutarak onla. dmn zininlerinde yerleşmiş olan “cesaret, Adalet.., gibi başlıca erdemlerde yine insanın Üa birey- sel varlığı düşünülerek ileri sü. rillmüştür. Yine meselâ Sitüablarm (8) *rubun dürulaşması, ve her türlü güçkiğe katlarma,, yolundaki h- lâk erdemleri de, ve Böyle ağır Üzverilere dayanan en çetin ah. Yük telâkğisl de yine bu düşünce- den doğmuştur. Yine meselâ İngiliz filozafları. nin ahlâkım dayandığı ilkiyi “fay. da,, olarak göstermeleri de yine böyle insancn bireysel varlığı dü. Şünülerek ortaya konmak jslen- miştir. Eakij ahlâük sistemlerinin dayan- dıkları bütün bu türlü İlkeler in- celenecek olursa bunların konu - sunun böyle bireysel ol fax kat toplumsal olmak gerektiği gö rüllür. Çünkü en başta gelen “iyi- Hk,, soyut bir kavrem — deği) de, kayneğından çıkarılmış rercek bir kavram olması gerektiği düşdnü. lürse “bugün var yarın yok., <e Nnecek kadar pek krua n bir inâan ömrüntün; ve ondin #ki bu geçlei diriminin böyle çok yavgın ve çok etkili olarak, bütün bir insan toplumunun “dü. zen,. İni sağlayacak bir ilke yara- tamıryacağı meydandadır. Şu halde “iyflğk,, kavranımın kaynağı insan bi üstünde daha büyük, daha yüksek, daha engRin bir varlıktan çıkmar gerek- tiği göze çarpar, Bunlara benzer başka ceki sis. temlerde görülen ortak eksiklik hep böyle insandaki toplumsal varlığı görememekten, ve inaanı yalnız bireysel olarak tasarlamak. tan jleri golmiş olup bütün bu ajs. temlere göre inâan münasebetleri- nİn, ve onların içinde ve en baş- ta gelen ahlâk olaylarınım ana kay Ahlâk nağı insanın — bireysel varlığıdır. | Bu düşünücler insanlığın kökeni | olarak kend; zihinlerinde yaşat- tıkları "tek adam”, “ya'nız başımna bir adam,, diye soyut bir kavram. dan düşünmeye başlamışlar, ve Ona göre Sistemlerini kurmuşlar. dir. Sosyolojinin kurulmasma ge- Lüceye kadar jinsandaki — toplum. tal varlık görülemediği icin böyle bir esastan başlamadan haşka tür- ü düsünü'emezdi. Fakat insan varlığımı her yön. den inceleyen, ve ondaki toplum- sa) varbğı ortaya koyan — sosyola. jinin doğmasından sonra bu yol- dakj düşüncelerin ne kadar eksik olduğu görü'müştür. Çünkü en es- ki insan topluluklarından bugüne kadar gelmiş olan çeşit ceşit ve medenilik düzeyi ne olursa olsun, her türlü toplulukların içinde ola. rak ancak insan varlığmın bulun- doğu görülmüştür. Yoksa toplukü- ğün dışinda, ve hanzi toplu'uğun içinden olmaksızm, “tek insan”, “yalnız başına bir inaan,, gixdi. ye kadar insanlık âleminde görü. Tehilmiş değildir. Böyle bir insan yalnız zihinlerde soyut bir kavram olarek bülunür; yoksa — gerçeklik alanmda böyle bir şoy yoktur. Soşyolojiyi — yaratan — Özüst Kont'un öne sürdüğü “insanlığı insan ile değil fakat insanı in- sanlıkla tanım'amak ve açıklamak gerektir,, büyük formülü bir yan- dan bu bilinin temelini attığı gibi öbür yandan da ahlâk olay'arının dayanması gereken ilkehin ne o- Tacağını göstermiş; ve ahlâhın kay nağının bizey değil, toplum oldu- Bunu ottaya koymuştur. İnsan bir toplumun içinde bulunacafından, onun içinde kendi zibilerile olan minessbetlerinde o toplumda “dü zen,, i yapan türelere ve gelenek. lere kendi hareketlerini uydura - rak ahlâk'ı bir dirim yaşamış o- tur. Su halde tonluluğun drşında 9. larak bir “insan bireyi,. tasarla- BPATMYACAĞL Ribİ, topluluk dışında Olarak ahlâk münaâehetleri, ahlâk'” #layları Ve 'bunlardan Bilesen bir ahlâk kurumu da — tesarlanamaz. Zaten madem XKi ah'ik kurumu in- san bireyleri arasındaki münase - betlerin ve bu münesehetleri dü. renliyecek türelerin ve geleneklerin topudur; şu halde teplulufun di- sında bu çesit münasebetlerin :;rhmyıu:ığı kendikiğinden gözü. Demek ahlâkım kaynağı olarak “tek insan,, tasarı ne kadar yan: he ise, ahlâkr top'uluğun dızında başka kerhbangi kayraktan çıkar- mayr düşlinmek de o kadar yan- İrştr, Meselâ İnsan — toplumunun dışında olarak “tablat,, 1 bir ah- (Devamı N ineldlet | PENCERESİNDE! Kızılayın yıgdl" ? münasel y Dün, 16300 yurddaşa f | yemek verdi. Türk Kızılayı?” fi deki faaliyetini 10 y tiğimiz her kelime b l etmekten bin defa sızdır, Felâket önünde Bin ifado ettiği manayı den, tok karınla unlarnak müt.. ” | Kınlay, bugün, terihiali Ti sayfalarına eşsiz bir sohili ilâve ediyor ve bu hi ; tün yardun minnetin! bİF zanıyor, 16300 — vatandalf Üi yardım, hepimize yapılati dımdır, Biz, bu havaditi bir inşirah düyayor, birimizin olduğumuzu dUYÜ Kızılayın bü yardımı Pi tanat ile Cümhuriyet ar&$il gi kayeseye en güzel bir lattı. Saltanat devrinde danların ısınması için larına sobaların — k de duymüş alacaksınız. Halba ki, Türk milletitit, da birbirine yardım İcif lermek hiç bir şeyin di ceği en güzel bir şaanedifi Vçi Farla sermayeler A mışlar, sebiller — kurmu! b kat bunlar, Türk — hizmetl kalmıştır. Sokakta soba gal yakarak: — İşte slze hizmet, V iarli Terinizi srtın dernek. ONlA' İ za etmek demek değil mlt ve yağmur altında sokak isinmâk , g Kızılayın bu teşebbüsü FĞi hamledir, Bunu hiç bir (ü çümsememeliyiz ve — toplü © teşkillerimizi her vesile İT mağda çalışmalı. şimdiye mal ettl isek, bugün del aza olmalı ve bunu bit © vazifesi bilmeliyiz, Ni a'&î%: Voleybol müsababi Erkek akulları — arasıftf, edilen — voleybol — müsalü? dün Eminönü Halkevi © salonunda başlanmış ve g 9, 15, 15, yeni Kolej, 15- 18 sesine, Erkek Üğ. o, 20. 1 HT 18, 15. 9. Lisesine H TREER 16, 15 Vefa 15. 14. 10 Lisetiğ latasaray L, 14, 15, 15 KPT 2. 10. Lisesine Galin gelmi Z Hersekli Arif Hikmet d/)| Ürnld-i cüh he areı ricü Pf lhdıhu-lıl—"(q ! NE varsa becddir cihân t | Zavtldı W—w u z z : xi YAZAN | oman BIR MEVSİMLİK AŞIK sme ROMAN ğ SEVENGİ a Ali Tuna Adanadan geliyordu; tren yerden okumağa devam etti. Moris dö ettiği masada; Ali Tunanm karşısındaki — da gür kirpikli ve ta içinden hâreli 'Adanadan Ankaraya kadar ekseriya ten: hadır; fakat hemen her zaman olduğu gibi Ankaradan binen yolcular bu sefer de treni tıklım tıklım doldurmuşlar, lo- kanta salonu =k yiyeceklerin hepsini almadığından da yolcular ye- mek için iki kısma ayrılmışlardı. Ali Tu- na sekizde ilk parti yolcularla beraber yemeğini yemiş ve onda salonu ikinci par- ti de yemek yiyeceklere bırakmak lâzım geldiği için kompartımanına çekilip bir az okumuş, sonra da yatmıştı. Bu genç kadın her halde Ankaradan binmiş ve i- kinci parti yolcular arasında yemek yer miş olacak ki genç adam dün akşam res: toranda onunla karşılaşmadı. Bu sabah kahvaltı için lokantalı vagona girdiği zaman yalnız kapının yanında iki kişilik küçük bir masanın boş olduğunu gördü ve oturdu; güzel mi, çirkin mi, yalnız mı, değil mi, ne olduğu belli olmayan kom- partıman komşusunu unutmağa çalışarak kahvaltısını ısmarladı. üııDııırlı kıyısı bütün güzelliğiyle hmaî iryolunun knarına kadar yaklaşara ve kıvrılıp bükülerek katarla birlikte da- dalğalana ilerliyor gib! idi, Deli- =.h|ıvıhı gelinceye kadar vakit ge cirmek lzere ceketinin yan cebindeki Fransızca kitabı çıkarıp gece bıraktığı Kobranm meşhur romanı: Yataklı Va: gönlar Mabudesi. Ali Tuna bu kitabı adınım sihrine kapı- larak satın almıştı; edebi kıymeti yok, fa: kat insanı yormadan sürükleyip götüren ve tecessüsü avlamağı esas sayan bir ror man. Yolculukta vakit geçirmek için o kuyordu. Gözleri satırları takip ederken dimağı bu tuhaf tesadüfün muammasını hallet: meğe çalışıyordu; Yataklı Vagonlar Ma- budesi şu demin rast geldiği kadın cinsin- den bir yaradılış hârikası olmalıdır. Ali Tuna dün akşam sersemce yatıp uyuma- saydı zarif kompartıman komşusuyla bir macera yaşamasına imkân olacak mı idi? Dayanılmaz meçhul bir kuvvatin tesiriyle başmmı kaldırıp bakışlarını salonu doldu: ran kalabalığın sistünde gezdirince bir müddettenberi kendisini meşgul eden kkadmın yanından geçip ilerlemiş olduğu- nu farkederek yeni baştan heyecanlandı. Kadın kahvaltı etmek üzere oturacak boş masa arayordu; salonun &bür ucuna kadar gidip ümitsiz bir şekilde geriye döndü./ Geliyor. d, erli Tuna şimdi onun yüzünü de göre: cek. Salonda tek boş yer Ali Tunarm işge! iskemle. Kadın yaklaşıyor. a Genç adamda tekrar şiddetli bir heye- can. _Gu-_ıon, Ali Tunanın oturduğu masayı gösteriyor. Oturacak mı, geçip gidecek mi ?. Tereddüt ediyor. Ali Tuna bütün kuvvetini toplamağa. kendisine hâkim olmağa ve çehresine mümkün olduğu kadar emniyet ve sevim- lilik vermeğe çalışarak ayağa kalkıyor. Fransızca olarak : — Madam yalnızsa, rahatsız olmaz: sa ve arzu ederse buraya oturabilir. Diye kekeliyor, Genç kadın kelimelere tek tek basarak Fransız olmayan bir Fran sızcayla ve ciddi bir çehreyle cevap veri- yor : a — Rahatsız olmayınız, Mösyö. — Bilâkis, karsınızda bulunmaktan şe- ref ve zevk duyacağım. Oturuyor. Her şey bu kadar kolay m: o'up — bite- cekki ?. Kadın güzel; ehemmiyetli surette, in: sanı uzun uzadıya mesgul edecek şekilde bir tablo seyredilir gibi karsısına gecilip doya doya seyredilecek şekilde güzel. İnce ve itinalı çizilmiş kaşlarının altın elâ gözlerinin öyle tatlı, öyle ağır ve d aılmaz bakışları vardı ki insan oni', karşısında eriyip havaya karıştığını Vt $ urlu bir lezzetle sarılıp savrulduğunu " 4 seder gibi olur, Burun çizgilerindeki ' 4 | zam ve güzellik kalın dudaklı küçük ** zın bir akşam manzarasındaki tatli zıllığı hatırlatan rengile tamamlanı) Ve göz bu güzel ağızın vermesi müf olan zevkin azamisini ölçüp tehmin etf ğe çalışırken ince ve hareketli burun Ö4 | natlarının ifade ettiği hassasiyet y ru dimağı yakan bir hayal ve haz âl67 — nin engin ufuklarını düşündüirüyordu- — y Ali Tuna, bütün cesaret ve cür'etini * sinde toplayarak: » — Bu seyahatte talihin iki bi Tütfü ile karşılastım, Madam, diye ** / başladı, iki hakikt mashariyet: Birisi y zinle masa arkadaşlığı, ötekisi de komP'” tıman komşuluğu etmek'tir! £ — Öyle mi?.. Benim bulunduğum Kü partımanın bitişiğinde siz mi varsınız! j tuhaf! Sözleri bir bülbül şakrması halindt Vidi.Kadın bunları söylerken gülümsü! du ve neşe gözlerinin derin, sihirli V& ğır manasına büsbütün başka bir (Dımıd)