NU | e K Türkiyenin zenginliklerinden -Tütüncülük Tü ilk defa Amerikadan Avrupaya ve oradan Asyaya geç. PRRPRPRIRRA| Aie blllsl Dü Birazda gülelim O tiş Lüzum yok!.. K Dayısı küçük Feride sordu; miştir. Sıcak memleketlerde yeti. şen bit ürün olmakla beraber bol — Küçük kardeşin konuşuyor güneşli mutedil yerlerde de yeti- cins tütün yeti iyi topraktan 'Türkiyenin ihracatının yüzde o- tuzunu Cumhuriy gatma ehemimi tütün teşkil — eder, yet devrinde tütün ihta- da 28,5 milyon lira kâr temin Son yet verilmiştir. Yıl. lir. Tütün yetiştirmek ayrı bir sanat işidir. Türk köylüsü bu san. nti öğrenmiş ve iyi tütün yetiştir- mekle nam kazanmıştır. İlk olarak fide halinde tarlaya ekilir. Toprak daima çapalanır, tam işe yar duruma gelince toplanır, ipe geçi- rilir, kurutulur. Yaprak kuru yer- de cinsi, renk ve boylarına göre demetler haline Tütün Orada bu işten anlayanlar yeniden ince. ler ve sıraya koyarlar. sokulu fabrikalarına — gönderilir. Özel depolarda saklanı zıştırılır. Bu, çok önemli 'Tütünün acılığının giderilmesi ve kı. çin yapılır. Bu yapılmarsa çok acı bir durum gösterir. İçil- mez. & b Türkiyede tütün Üç bölgelle ya- pilir: 1 — Doğu Karadeniz bölgesi, (Samsun, Bafra, Trabzon). 2 — Batr Anadolu bölgesi (İz- mir, Bergama, Akhisar). 3 — Marmara bölgesi (İzmit, Düzce, Hendek). 'Türk tütünlerinin dünyayı do. laşan şöhreti içinde Nikotin denen matldenin az ol kokulu olmasıdır. i tütünleri Avrupa ve A. merika alır, Orta tütünler harman yapılır. Karıştırılır. Memleket i. çinde sarfolunur. Komşu - bükümetlerle ya; * karşılaştırmalarda yine en üstün tütün Türkiyede lür. yetiştiği görü- Yuvadan ayrılış İleriye atarken bugün yeni bir adıtn, gi sebeple gözlerim yaşarıyor; ayrılıyorken - kırık ka. lum, kanadım, Bilmem han Sizden Datıa şimdiden içim o günleri arıyor. şen gölgesinde bu okul, Z: saran bir sevinç yu- vasıllır. Hepimiz yavrusuyuz, bu yurda kul Kalbimiz aşkının en geniş oda- | sıdır. “Çalışmak ve yaşatmak,, eme- limin, Ben bütün güçlükleri azmimle kıracağım, Önünde eğilizrken sayın büyük. lerimin, kazancın sonuna varacağım. TURHAN öÖZGÜR “Andiçerim,, PRARARPILA Yeni bilmecemiz Evvelki bilmecemizi hal edenlerin isimlerini neşrediyoruz Bu haftaki genel bilginizi bilmecemizi - sizi: yoklamak üzere türlü konuları Üzerine yapıyoruz. Aşağıda soracağımız sorguların gevaplarını yazarak bize gönderi. niz. 1 — Telefon, 2 — Radyo 3 — Gramaifon 4 — Vapur. 5 — Tren. Hangi tariblerde ve kimler ta. ralından bulunduğunu biliyor mı. Sıniz ?. Evvelki hafta verilen bilmece. lerimizi doğru halleden ve hediye kazananların isimlerini 10 uncu sayıfamızda bulacaksınır. TAD LAĞAĞT Üykü: Rüzgârim işi Yavuz, gözlerini açar açmaz kö- şedeki uçurtmasını -aradı. Güzel kırmızı çehreli uçurtma uzun be. yaz kuyruğunu minderden karyo. laya uzatmış duruyordu. Bu sabâah güzel uçurtma Yavu- za gülmüyortdu, Adeta dargın gibi kaşlarını çatmış “Ben niçin yapıl- dim; böyle köşede durmak için mi, yoksa uçmak için mi?.,, diye soruyor gibi idi. İ bir rüzgâr nefesi bile esmemişti, zavallı uçurtma köşede bekleyip duruyor, canı sıkılryordu. Bir gü- zel rüzgâr onu havalardla kuşlar gibi bulutlara taşıyacak, sevindi. | recekti. Fakat rüzgâr esmiyordu. Yavuz bemen yatağından fırla. dı, uzaktan görünen — tepede bir yeldeğirmeni vardı. Eğer kanatları dönüyorsa rüzgâr uçurt. | masını uçuracaktı. Fakat pencere- ye gelir gelmez “zavallı değirme- nin kollarını kapamış, sakin sakin oturduğunu gördü, Bahçedeki 2- gaçlarda yaprak bile kımıldamı. İyordu. Yavuz zavalir değirmenci dedi. Rüzgâr esmedikçe buğday. ları öğütemiyecek. Rüzgârlı gün- lerde bu kanatların dönmesini ne güzel seyrediyordum,. Onlar ne- şeli, neşeli dönerken içerideki bü- | onun | | | k taşlar dönüyor, buğdaylar e- or, değirmenci d, | Acaba şimdi nc yapıyor?.,, Bir atalık değirmenci kapısının önünde oturmuş Tüzgâr | bekliyordu ve kendi kendine bu. lutlara bakarak söyleniyordu; Değirmenim iş görmez, Tatlı rüzgâr esmezse; Buğdayı hiç Yuvarlak taş dönmezse; Yavuz bunları 'duymiyor, fakat kenkli kendine değirmenciyi düşü. | nüyordu. Bu aralık çamaşırcı komşuları seslenmeğe başladı, Bir taraftan şarkı söylüyor, diğer ta- raftan kar parçaları gibi beyaz ça- maşırları sıta sıra tellere asıyor- | İ Tz 'Tatlı rüzgâr eserse Bana kalmaz düşünce, Çamaşırlar kar gibi Kuruyacak tellerde, Narzlı rüzgür, şen rüzgür, Seni bekler yapraklar. Yavuz bunları dinlerken rüzgâ- rın esmesine komşu kadınla bir. likte dua ediyotdu. Biraz sonra annesi kahvaltıya çağırdı. Fakat yemeği yer yemez Yavuzun ilk işi rüzgâra bakmak olmuştu. Hemen bahçeye fırladı. Bahçelerinden de. niz görünüyordu. “Acaba yelken. li gemiler yürüyorlar mı? Eğer yelkenli gemiler yürüyorsa mut- lak rüzgâr uçurtmasını da hava- - İlandırırdı. Fakat yelkenli gemiler yürümüyordu. Mavi denizin üstünde yelkenle- rini kapamışlar sakin, kederli bek- liyorlardı. Bu aralık rüzgâr gibi kuvvetli bir ses duydu: Heyamola neşeli rüzgâr, Heyamol, heyamol, Heyamola mavi dalgalar, Heyamol, heyamol. Rüzgâr bugün neşeli esse Heyamol, heyamol. Yelkenlerin göğsü yükselse Heyamol, heyamol. Mavi dalgalar dansederken Güneş bize gökten gülerken Açılırdık biz pupa yelken, Heyamol, heyamol. ması ve içilmesinin | mu? — Hayır.. da lüzum yok. — Neden?., — Bağırmaya başlayınca, nem ona her şey veriyor da on- dan., Ama konuşmasına an- 'TARİH DERSİNDE — Ailp Arslan kimdir — Selçuk imparatorudur efen- dim. — Peki ne yapmıştır? — İmparatorluk yapmıştır efen. dim, HESAP DERSİNDE — Elinde beş kuruş olsa, iki ku. ruş daha versem kaç kuruşun o. lur? — Ne bileyim?. Ver de ondan sonra söylerim. BİR CİNSTEN Öğretmen 'hesap dersinde anla. |tıyordu: — Bir çinsten olmryan şeyler toplanmaz, — Peki öğretmen, ya sütçüler süte su katıp nasıl topluyorlar? 'Yavuz bu güzel şarkıyı kimin| söyledi, ediyordu. Fa. | kat çok geçmeden yelkenli gemi. merak lerini denize | gördü. Gemiciler gitmek için ace- le ediyorlardı. Fakat büyük mavu- nalarının makinesi yoktu. Bu ko- indiren gemicileri | RencR ca kayığı kürekle götürmek de güçtü. Rüzgâr bir esse büyük yel- kenleri şişirecek, kocaman gemi üstünde köpükleri yararak koşacaktı. kaptanı bulutlara ba. Üzgürzı şarkısı ile çağıra. kederlendirme. mavi dalgalar üz şekil aile Ve resim iş dersinde kolayca ya- biz örgü işidir. Bu resmi keserek işlemek istediğiniz bez üzcrine yapıştırınız ve Üzerin- de işlemeğe başlayınız. Şüphesiz bunlar çiçek resmi ol- pabilec z —- gea UMYTYAY GU USUYEYE Aasu nanların isimleri şunlardır! 'Adaza Ordü mmalüller — birliği başkanı Bay Enverin Oğlu Oğuz Şenber, İsparta ilkokulu dördün- cü snıftan 165 Mustafa Aras, İs. parta ilk okulundan 58 Celil Gür. €l, Mersin Tİnönü ilkokulundan 300 Niyazi, İpsala merkez okulun. dan 100 Mustafa Özbek, Süleyma- niye kız orta okulundan 188 Saba- hat, Süleymaniye orta okulundan M. Fahri Çakıcı, Ankara İtfaiye meydanı Sosyal apartıman Şemsi Kahraman, Usküdar İhsaniye nu- mara 78 M. Özken, Üsküdar Ah. mediye 'Türbekapı Sadred. din Öztunç, İnegöl Kasımelen. 163 Sulhi Göktaş, Uz! duğundan renkli işlemek, bilhassâ çiçeklerin tenklerine uygun olâ- nını seçmek daha güzel olur. Örgü olarak yapmak istemiyen arkadaşlarınız bunu resim olarak da sulu boya ile boyayarak kesip' dosyalarına koyabilir. Çocuk bilmecemizde hediye alanlar —e eee TERNSSEZU — zGarErvUĞ u ME riç merkez okulu dörttef 150 Bedriye, Istanbul 3 üncü okul İstanbul kız ortadan Sabahat Özdede, İs- sınıf üçüncü sımıfta Selâmi, tanbul erkek lisesinden Muharrem Süleymaniye orta okuluridan Be- dia Aşar, Süleymaniye ortadant Seniha Şal: hin. Yukarda isimleri yazılı okuyu- cularımızın hediyelerini almak üzere Vakıt Yurduna müracaat etmeleri lâzımdır. İstanbulda olmıyan okuyucula- rımızın hediyeleri de adreslerint gönderilecektir. tu. Gemicilerin söylediği “Heya. mol,, u biliyordu. heyamola,, — diye kelimeleri hatırla- “Heyamola, tekrar ederek mağa çalıştı. Yavuz, elleri cebinde şarkı söy- lerken yüzünü yumuşak - bir şey öpmüştü. Hemen bunun kim oldu- ğunu anlamak istedi. Başmı çevi- rir çevirmez şapkası sihirlenmiş gibi yürümeğe, yerlerde yuvarlan. mağa başlamıştı. Acaba bu kim. iz. Yukarı baktı, aşağı baktı, bütün Yavuz bu şarkıyı çok sevmişti, fakat bütün kelimelerini — hatırla- yamıyordu. Hemen bu işin kolayı aklına geldi, eletrini ceplerine sok. bahçeyi muayene etti. Kimse yok. tu, bu aralık babasının soba bo- rusuna taktığı rüzgâr hororu ba- şıni sallıyor, “Küçük Yavuz, rüz- gür seninle mı ,, diyordu. şakalaşıyor, anladın Rüzgârın gelişini bahçedeki ağaçlar ilk anlayan olmuştu. He. men dallarını eğmeye, rüzgârı se.| lâmlamağa başlamışlar, minimini yapraklar havada raksederek yer. lere örtüler yapmışlardı. 'Tepeteki değirmenin kolları da artık Hönmeğe başlamıştı. O ka- dar çabuk dönüyordu ki, bir kola bakan göz onun hâzeketini takip edemiyecekti, şüphesiz büyük de- ğirmen taşları da artık dönüyor, sarı buğdaylardan beyaz unu ele- yip ekmekçiye göndi Yavüz hemen denize baktı. Mİ- nimini dalgacıklar yelken gemilce rini yalryor, artık hareket zamani diyorlardı. Demin şarkı söyliyet gemiciler, beyaz yelkenlerini aç” mışlar, engine doğru uçmağa baf” lamışlardı. Artık — tüzgârı bekliyenlerit hepsi neşelenmişti. Yavuzun W çurtması, köşesinde kim bilir nâ” sıl sızlanıyor, bu güzel rüzgârdü onu havalandırmıyan sahibine dü“ rıliyordu. Hemen yukarıya çıktr kırmızı uçurtma köşede gülümsi- yen yüziyle *Gel dostum, tam 20 manı,, diyor gibiydi. Biraz sonra damların, ağaçları" uçan uçurt istı den süzülerek ma, “İşte, şimdi tam yerindeyi ben köşede oturamam,, diyor S” biydi, Uçtu, uçtu. Artık bulutlarf kovalıyordu. üzeri Yavuz, elindeki ipi tutarken © nun hafiflediğini hissetmişti, yö” rTamaz Uçurtma terketmiğ göklere yükseliyordu, Yavüz, ond evvelâ bir nokta gibi gördü, sonrü nereye gittiğini göremedi. Bunt ancak onu koşturan rüzgâr bili. yordu. Fakat hiç Yavuza söyle mi?., ipini Anne Masallarında”