4— VAKİT 21 MART 1939 Son siyasi hâdise- ler karşısında “26 Demple Tevfik Rüştü Aras, İngiltere Kralma “Türkiye Büyük Eiçiliği itimatnamesini verdikten sonra Mister Çemberlayn ile bir mülâkat yapmıştı. Mülâkatta Romanyanın Londra büyük elçisi de bulunu - yordu. Ayrılırken, İngiltere Baş - vekili, her iki elçiye, şu sözleri söylemişti: — İngiltere, Türkiye ile Ro - manyanın destluklarma, son gün lerde bilhassa ehemmiyet verm te, bu dostluklara dayanmakta * dır; çünkü müşkül bir ilkbahar geçireceğimizi sanıyorum. Hâdiseler, şemsiyeli adamın ilkbahara ait talıminindeki isabe » tini gösteriyor. ... Çekoslovakyadan arta kalan a- razi de Almanyanın hâkimiyeti al tuna geçti. Şimdi Romanyaya ve- rilmiş olan ültimatomun neticesi bekleniyor, Biz beklenen neticeyi görmiye çalışalım; Son seneye gelinceye kadar, Almanyanıa harici ticaret muva - zenesi daima lehe olarak kapanı . yordu, Fikat 1938 senesinde, ilk defa olarak, blinçoda açık görül dü. Ö aralık, Şaktiş başından çekilmiş, İngiltere ile Fransa şar. ki ve şimali Avrupada yeniden iktisadi ve ticari faaliyete geçmiş- ti, Bu geçiş açığın gittikçe büyü - mesine sebep oluyordu. Almanya vaziyeti “mübadele,, sistemi ile karşılamıya çalıştı. Birçok devlet. lere, bilhassa Romanyaya mamul eşya vererek mukabilinde iptidai maddeleş almağa başladı. Varılan safhayı şu misal göste- rir: Son günlerde, Almanlar, Ro. kitabını boru yapar; çalar, smıf duvarlarını kirletir, hattâ ba zan karatahtaya içinin çirkefi- ni döker, Maarif Vekfleti “adabı mua şeret"” terkibiyle bizi işte bum larla mücadeleye çağırıyor, Dün buna dair bir toplantı yapılaca- Eını öğrendim. Belki orada bu mileadelenin nasıl bir müeyye- deye dayanncnğı da konuşular enk. İşin doğrusu şu, ki hocanın elinde keskin bir vasıta bulun durmazsa, yalnız söz ve öğütle bu yolda çok ilerleyebileceğine ben, inanmayorum, Selâm vermek lüzumunu bile duymıyan, mekteple otel ve han arasında fark görmeyen, mual- Jimi zevkine, keyfine engel bir parazit sayanlara karşı söz, çok- tan körlenmiş bir silâhtır. Ka Um nasırlar bağlamış ruhlara bu nazlı kılıç işlemez. Hakkı Sühs GEZGİN maüyaya mamul eşya olarak, iki yüz binden fazla armonik teklif ettiler. Buna mukabil İngiltere ik Fransa, son senelerde çekilmiş gibi göründükleri Balkanlar piya- sagında oynamağa (başladıkları faal rol için kendimizden de misal alabiliriz: İstanbul mağazalarında Ingill tuhafiye eşyası görmiye başlama” miz küçük bâzı sınai teşebbüsleri. mize tahsis ettiğimiz İngiliz kredi sinin az çok büyük tezahürüdür. Almanya iktisat nazırı Funk'un Balkanlarda yaptığı seyahat son günlerde Şaht'ın tekrar ve bu se- fer bizzat Bay Hitlerin hususi ik. sadi ve mali müşaviri olarak gi- riştiği faaliyet Almanyanın iktrsa di muvazeneyi elde etme bahütr. na en son tedbirlere baş vurma! kararında olduğunu gösterebilir, Çekoslovakyanm işgali, Roman yaya verilen iktisadi ültimatom Avrupada asıl harbin, iktisat har- ARKADASLIĞIM 4 HARPUTLU ŞERİFN AMERİKA HATIRALARI —IT. Esasen gözü dönmlüş olan a. dam, bir kadından yediği darbe. «in manevi ıztırabını hazmede « medi. Dişlerini gıcırdatarak, al. kolden ufalmış gözlerini büsbü tün sürerek elini beline attı. Sigara dumanlarının koyu bir sisle kapladığı tavandan sarkan, elektriklerin mat ışığında iki ağız a bir bıçak parladı. Kabzayı ustalıklı bir tarzda kavramış olan katil el güzel ka. dâmm sol memesini nişanlarken bir silâh patladı. Lâmbalar sönmüştü. Meyhane- nin içi biribirine girdi. İki üç dört taraflı gruplar zifiri karanlıkta altalta üstüste veriştirip duru . binin patladığında şüphe bırak .! yorlardı. maz. Bunun ötekinden, asıl harp) ten netice itibarile farkı yoktur, İktisadi harp: Kime karşı? Bu harpte bir tek hedef aramak dar düşünmek ve kısa görmek olur; ancak buna şudur diye tahdit ve işaret imkün: da bulunamaz. Bu * gün için başlıca yapılacak hâdise. nin nasıl karşılandığını görmiye çalışmaktan ibarettir, Görüyoruz ki, hâdise, Çeklerin Alman hâkimiyetini kendi kendi - lerine ihtiyar etmiş olduğu zevahiri karşısında dahi umumi efkâr lâ - kayıt değildir. İlhakı tanımayan resmi protesto haberleri alıyoruz. Almanyanın mihver arkadaşı olan İtalyada bile, büyük bir endişe w- yandığı söylenebiliyor. Bize gelince; Bizim sade üç muharririmiz bu hareketi takdir edecek sebepler.bulmağa çalışmak Ta bitâraflık hududunu geçmiş gö. rünüyor. Bunlardan” birisi Çek Reislcumhurunun ismini, »#bua. dın “ha ha,, suretinde okunuşun - dan getirerek - kahkahalarma âlet edecek kadar - en hafif tabiriyle - saygısızlık gösterdi. Yirmi senelik bir muharrirlik mazisi olanı da, . Bu zamanı yaşa- dığı için tarihe bakmıya lüzum görmeden o zamanlar Çekoslo - vakya diye bir memleket tanıma - dığını söylüyor. Bu ne demek? Yirmi sene evvel bir Çe. koslovakya yoktu. Doğru. Şayet yanılmıyorsak, o zamanlar bir Polonya da yoktu. Yanılmıyor- sak ne demek, katiyen yoktu. Bi. zim Babrâli “üçler komitesinden,, tarihi bir vesika mahiyetini haiz bir fetva çıkartarak derhal Polon- Kadımlarm çığlıkları dışarıdan polis düdüklerinin şeslerine kart. şıyor, cam çerçeve, bardak ça . nak ne varsa kırılıp dökülüyordu. Mühim bir polis kuvveti büdi- #6 yerine geldiği zaman elektrik. ler yanmış ve ortada heyecan ve korkudan beti benzi atmış saçları yayı da bir veya birkaç devlete peşkeş mi çekmelidir? Tanin'in küçük sayfalarında silâh arkadaş. lığı yapan muharrir, yirmi yıl ev- velki “Statüko,, taraftarlığı ile doğruyu ters yapmıyor. O zaman Çekoslovakya yoktu; fakat Yu. goslavya da yoktu. Buna mukabil Avusturya vardı, Avusturya - Ma. <caristan vardı, Geçenlerde, İngiltere parlâmen tosunda milli müdafaa kredisi mü- nakaşa edilirken muhaliflerden bir mebus kalkmış: — Ne ölüyoruz, demişti, bu ka. dar silâhlanmağa nelüzum var: Sanki harp mi var? Bu suale bir başka mebus şöyle cevap verdi: — Yok.. Yok ama, Mister Çem. berlayn sokağa çıktığı zamanlar daima şemsiyesini taşır, fakat her sefer yağmur yağmaz, 'Türk okuyucularının, münev » verlerinin vazifesi hiçbir harp yok muş gibi müsterih kendi evinde ve işinde çalışmak, fakat yarm iztısadi şekilde de olsa bir harp varmış da ucu kendine dokuna - cakmış gibi müdafaada kuvvetli olmya çalışmaktır. Müdafaada kuvvetli olmanın bir şartı da mak- satlı neşriyat karşısında gözleri dört açarak uyanık durmaktır değil mi? neredesin? Mitya: başları karışmış kadınlarla bir iki hafif yaralı serseriden başka kimso kalmamıştı. Diğerleri çil yavrusu gibi dağılmış Çinli de meydanda yoktu. Arcantinanm hayatmı kurta- Tak kurşunu elektrik lâmbasma kim ateşlemişti? Sabaha karşı, vukuat çıkmış olan sokak başımda nöbet bekli- yen polise yakasınm altını sürat. le göstererek bir adam barın ka. pısından içeri girdi. Bu adam polis hafiyesi Nor. ton'du. Doğru tezgâhta uyumakta olan geceki garsona ileriiyerek: — Bana bak! dostum. dedi. Ben isini arıyorum, — Tanımıyorum. — Yalan söylüyorsun! Garson Norton'un sert ve kati ifadesi karşısında afallamıştı. — Yalan söylemiyorum. — Peki dün akşam buraya, si. zin bara hiç Çinli müşteri gelme. di mi?? — Ben farkmda değilim! Ge- ce burast çolr kalabalıktı. Gelen giden belli olmuyordu. Belki gel. miştir, ben görmemişim! — Burada Arcantina adında bir dansöz var mı? — Var. — Şimdi nerede: — Odasmda.. uyuyor. — Yanında kimse bulunuyor mu? . — Kocası!. — Kocası kim, — Belli olmaz! Rarst geler. — Petrorunuz müsaade ediyor demek! Son sualinm esvabını almıyan hafiye biden damdan düşer gibi: — Burada afyon çekilen yer varmış. dedi. Garson büsbütün şaşırmıştı. Bu adam kimdi?. Ne. den bu kadar sual soruyor, sabah sabah kafa ütülüyordu? Palis ol- masmdan, aklı başma gelerek, şimdi şüphelendi. — Patron merkeze gitti, Gece burada vukuat oldu. Onun tah. kikatı yapılıyor. Bir şey sora- caksanız diyip kendisini bulunuz! diye kestirme lâf edip aldığı sü. pürgeyle şişe kırıklarmı bir ke. nara toplamaya koyuldu. İçinden: kapatılmamasını temin etsin, Hadi Mi- sa koş! “Sabah sabah çattık belâya!.., diyordu. Red Norton garsonun yanına yaklaşarak bir dolar uzattı: — Bana şuradan bir paket si. gara ve bir parça kahvaltılık bir şey al. Bir de kaksonuz varsa hazır. 1a!.. Abdesthane nerede?, Garson, bu sabah ziyaretçisi » nin acayip hallerinden bir mana çıkaramıyor, şüphelerini hiç bir bakikate intibak ettiremiyordu. — Ben şimdi burasmı yalnız bırakıp ayrılamam! Patron gelir, polisten bir soran olur.. Bugün işl paydos ettik. Karsmızı başka yerde doyurun?! — Peki W. C. yi göster! — Nah! Yukarıki gerdive « nin üst başmda.. Norton merdivenleri ağır ağır çıkarken dördüncü basamaktan sonra düger gibi yapıp kasten yuvarlandı. Garson koşup yanı. na gelerek bu meçhul ziyaretçi. Bin yardımma koyulmak istedi. Polis hafiyesi, kendisine adam akıllı sokulmuş olan garsonu 801 koluyla kafasmdan ktstırır kıs - tırmaz, süratle arka cebinden u- fak bir kutu çıkarıp otomatik ağ. zanı adamım burnuna doğru tuttu, Garson çabalıyor, bağırmak İsti, yor, Norton'un kuvvetli adalesi altımda çırpımıyordu. İki dakika geçmeden aldığı eterin tesiriyle kendinden geçti, bayıldı. Norton bayılttığı garsonu sü. rükleyerek, götürüp tezgâhm ar. kasma bıraktı. Bir de boş sivki gişesini alıp yanma koydu. Son- ra- sokak -“kapısnm “arkasından dışarısı bir müddet gözetleyip Yükatiki kata gık Merdivenlerin karşısına gelen camlı kapıdın girince darbir sofanm üzerinde sıra ile İlç tane kâpalı kapı gördü. Birincisinin &. nahtar deliğinden içeri baktı. Boş bir yataktan başka bir şey gözük müyordu. İkineisinin içinde bir sürü tah. ta sandıklar gelişi güzel dizil . mişti, Üçüncü kapının kilidi içe- riden kapanmış, bir gey gözükmü yordu. Tokmağı çevirdi, boğa dö- nüyordu. Kulağmı dayayıp, içeri, sini dinledi, Ufak bir se3'bile duy. muyordu, Etrafını bir daha göz. den geçirdi. Abdesthanenin ka. pısmi aralık gördü, İçeri girdi, Burası zindan gibi kapkaranlık. tr. Elektrik düğmesini çevirdi. söyliyerek mağazanın YAZAN: Muvakkar Ekrem Tolö yardımı — Tırnaklarınızın altını mediniz... Hadi şimdi Lâmba yanmamıştı W bindeki minicik eki smı yaktı, Bu ufacık bol bir ısık çıktı, Her Zi gibi görüyordu. levves yeri inceden İ ke başladı. MusluğuB dolabı açtı, İçinden İs kan bir teneke kutuşü! dı, Aydmlığı içine lik ambarında başka kudan duramaz bir 88 çardı. Tecrübeli m lerden yılacağa Orada bulduğu bir nekenin içerisini ruşmuş, pislikten sir” muş bir bez parçasmi dışarı aldı. Bu bez, b mendil, hem de ipekli di. Üstündeki siyah Taz tetkik edince bun ne yağı olduğunu ve ki elin buna silinmiş old Yadr. Bir de nazarı dikks” den ufak bir ize tes ki sevincinden geyri # lümseyerek bu mundi olduğu gibi alıp cebine memnuniyetle Hafiyenin bu kirli beklediği ne olabilirdi? sini sevindiren İp ucu İpekli ve iyi cins bi apdesihanenin pislik işi be idi?, Makine yağ yecek başka bir n:ad€ yıp alelacele bu meni sinin elbet bir hi Haydi böyle bir geyi Bİ kadar makul görelim, narmda bir güzel 'bir ka taşıyan ba kıymetli yıp tekrar kullanacak bütün atılmasma ne 7 bilirdi?. O, bütün düşüncele idi. Zira iIk ip ucunu * tamamiyle kan! olmuşt”i Mendilin kenarınd (D.K) harfleri verdi. | Şerif, San Fransisl metini temdit etmişti. dairelerinden birinde vak pek âli mümkün ahara başka bir yel daha doğru buldu. Norton ve ağamlariyi&, nazarı dikkatini ceke sa İmkân bulacaktı. Deti ! korktuğu için yap üzür Karamazof Kardeşler Yazan: Dostoyevski Çeviren Hakkı Süba Gezgin © 1; Piyotr İliç tekrar: — Neniz var? Nerede bu kadar kir- İendiniz? Düştünüz mü yoksa. Nedir bu kal? Diye sordu ve delikanlıyı bir ayna karşıma götürüp: — Hele bir bakınız! Dedi. Dimitri kan ve çamur içinde- ki suratını görünce titredi ve kaşlarını çattı. — Vay canıma! İşte bir bu eksikti! Diye söylendi. Sağ elindeki para de. metini sol avucuna aldı. Cebinden men dilini çıkardı. Fakat bu mendil kanlı ve katları birbirine yapışarak bir pıbtı yu. mağına dönmüş Mitya onu yere atarak; — Tüh! Allah müstahakmı versin! Yüzümü silecek gizle bir bez yok mu? — Demek yaralı değilsiniz... Şu hal de yıkansanız daha iyi olacek.. Size su vereyim, — Mükemmel... Fakat bunu nereye koyayım?.. Şaşkın bir tavırla elindeki para de. metini gösteriyor ve sanki banknotlar İliçinmiş gibi yer tayinini ondan bekli- yordu. — Cebinize... Yahut İsterseniz şu masâya koyunuz. Kimse elini sürmez. — Ha cebime pekâlâ... Hem zaten kemali ne ki... Merak etmeğe bile değ- mez... Biz şu tabancalar meselesini haj- ledelim. Onlara son derece ihtiyacım var. Vaktim de yok. İşte paranız, üs. tünü bana siz iade edin lütfen... Dimitri, bunları söyliyerk desteğden bir yüzlük kayme çıkarıp uzattı. — Üstünü verecek param yok., Sir. de ufaklık yok mu? — Yok! Mitya, bir şeyden şüphelenmiş gibi banknotların sahte olup olmadığımı yok ladr. Soran gözlerle karşısındakine ba- karak: : — Hepsi yüzlük! Cevabın: verdi. Ey sahibi: — Bu serveti nercüen kazandınız?.. Dedi, Bir dakika bekleyin, hizmetçiyi “Plotnikov,, larm mağazasma yollaya. — Mükemmel fikir!.. Diye tasdik etti. Ev sahibi, kapıdan başını uzatan çocuğa; —Koş, Plotnikovlara... Emrini verdi. Dimitri de. — Benden de selim götür ve de ki, Şimkli oraya gideceğim. Bana Makroi- deki ziyafetimde olduğu gibi şampanya hazırlasınlar. Üç düzüne şampanya. O vakit dört düzüne almıştım. Onlar nasl paket yapılacağını bilirler... Hav- yar, sandoviç, pastalar, dil hulâsa ne- leri varsa hepsinden bol bol versinler. Bilhassa yemiş, çok yemiş isterim. Sen geçen defaki gibi istiyormuş deren yeter. Üç yüz rublelik katlar bir şey ol. sun... Piyotr İliç, bu kalabalık siparişin ço. cuğu şaşırttığını görerek söze karıştı? — Bu iş için kendiniz gitseniz daha İyi olacak. Çocuğun becerebileceğini zannetmiyorum. — Bana da öyle geliyor... Mişa bu işi eksiksiz becerbilseydin sana da on ruble bahşiş verecektim, Hadi Iko; ş3m- panya, kırmızı şarap, konyak, beyaz şa. rap ne İse onlar bilirler.. Sen yalnız be- nim tarafımdan gittiğini söyle yeter. Ev sahibi, tekrar söze karıştı: — Hayr hayır... Edi İyisi © gidip yalnız parayı bozdursun ve si- Genç memurun hizmetçisini gönder. mekteki acelesi, Mityanın kanlı ve kar. makarışık kıyafetine meraklı gözlerle bakım durmasından ileri çeliyordü. Za- ten urık da merakından şıyrdıp Mitya. nm sözlerini pek anlamamıştı. Piyotr İliç sertçe bir sesle; — Hadi gelin de yıkânmi dedi, Pa- rahızı masa üstüne, yahut cebinize ko- yunuz.. Ha şöyle... Çikarm şimdi de rTedingotunuzu. Soyunmasına yardım ederken, me- mur yeni bir hayretles — Bakm, bakm dedi, reğingotunuz. da da kan iekeleri var, — Ha.. Evet, ama çök değil Yeln'z yeninde ve bir de mendilin durduğu cepte... Fenyalarda üstüne oturmuş ola cağım... Dimitri bunları, Inandırcz bir tavırla söylerken, karşısındaki, kaşları çatık dinliyordu. — Ne hale gelmişsiniz... Ne hâle gel- mişsinir.. Kiminle dörüştünüz böyle?.. 'Ev sahibi, şu güğümünü elinde tutu, yor ve azar azar döküyordu. Mitya ace İesinden ve ellerinin titremesinden iyi yıkanamıyor, sular: etrafa (saçıyordu. İliç, ona bol sabunla ovunmasını söyle- dl. Ona karşı gittikçe artan bir terec- cüh duyuyordu. Cesur bir gençti, Bu laymız.. Şurasıni. Alnmızls zı bilhassa... Bu gömlekle gi siniz?2... Sağ kolluğunuz kana batmış, Afitya koluna bakazak; — Sahi, Dedi, — Bir başkasını giyiniz. — Vaktim yok... Ama b bulacağım... Meselâ, işte bö) kıvınıp sıvâyatağım. Kimse *| — Şimdi söyleyin bakay meyhanede mi dövüştünüz? valir yüzbaşıyı mr kepaze ct” gli mi?.. Kimi dövdünüz öy“ sa öldürdünüz mü? — — Ne münasız şeylef sunuz. — Nami münaşız? — Bırak canım, beyhude yorsunuz.... Zannettiğiniz #4 bir şey olmadı. Gelirken bir * çarpıp ezdim. İşte hepsi bd” Delikanlı böyle diyerek 8” | Tadı. — Bir kocakarıyı mr eğ” — Yok canım kadın bunaktı... Dimltsi hanları karşısında Bibi bağıra bağıra söylüyo" | (Devami