21 Mart 1939 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 3

21 Mart 1939 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| T Vi ai F yö e # Ni ie Ni ği a : z N Ni l ç b W des iy yel Gi 4 an Nu Ullarımız Osyoloji (itapları Fransada sosyaloji, — Aknanya, İagü'ere ve Ameri- #osyoloi. — Sosyoloi Omanüeli (yazanlar kimler. — Fransızca sosyoloji manüeller. — Türkcedeki 803. K marüelleri, — Bu manüellerin müşterk eksiklik. © — Necmettin Sadak'ın kitabındaki kusurlar. ji menüelinde bulunması zaruri da di? ii Tarif yanlışları, Ismail Hakkı Baltacıoğlu ii Pransız ilmidir, Bu il. taşları Auguste Comte Atılmış ve gövdesi weim ile yine Fransada a sonra sosyoloji bil İyi eser vermiye müs. şüphesiz Türkiye“ Ziya'nın çoğu makale dağınık fakat yeni ilmin çok yarark olan ya- €n büyük delildir. ve Pransızcada, ne de #osyoloji manüeli deni- erler yoktur. Alman. “İİ İlmine inanmadıkları, e Amerikalılar da “s0$- Yerdikleri bir nevi ide. * verdikleri için, on- leri aramak boş- disa bu manüel Fransrz- Yürkçede bulunabilecek. S Fransada bu gibi sos MÜellerini yazan müellif, rkeim, Mauss, Mei- Hubert, Simiand, Le- © Pâuconnet gibi birinci “syoloji mütehassısları » Üçüncü derecede in. Vİ Hubervin Manvel elem #ociologie adı kitabiy. ve A. Gleyze'nin No. Mciologie adlı müşterek Mmanüellerin en iyileri. sosyoloji manüelleri- bunların en iyileri di- İz merhum Mehmet İz dile Necmettin Sadak'ın arda adı geçen Fransız. Seri temel olmak üzere “cüme, kısmen de telif , Yazılmıştır. Bu manüelle- Yek eksiklikleri şunlar. Ranüeller, hiçbiri sosyal bir tasnifini bize ver ve A. Gleyze'nin No- İi Oilogie'sinde morfoloji, dil, teknik, ve ter- “eri yoktur. Modelde gö #kaiklik Türkçe adaptas- da göze çarpmaktadır. "in kitabında morfo. dil, teknik, terbiye ba- “ür. Necmettin Sadak. Birkaç Gün Sürecek Büyük Hikâye USUFCUK Yazan: KENAN HULÜSİ kalkıldı; fakat yirmi için yazılan — Bir kısımlar neler — İzah hataları, — Bilgi eksik- in kitabımda dil ve terbiye sosyo lojisi yoktur, Bence ilim temelleri üzerine ku rularak yazılan bir sosyoloji ma- nüelinde sosyal olguların nevi de bulunmak gerektir İ Morfoloji, din, ahlâk, hukuk, ai. | le, ekonomi, politika, spekülâsyon, | dil, sanat teknik ve terbiye. İ Hususi sosyolojiye alt hu babis- lerden başka turmum! sosyoloji ba. hislerine de bir yer ayırmak zaru- reti varidır ki bu zarureti tenrmak me Fransiz, nc de Türk manüel müelliflerinin aklından bile geçme miştir. 2) Plânlarda bulduğumuz eksi lik üzerine bir de tasnif yanlışla- rı geliyor. A. Hesse ve A. Gleyze'nin ki- tabı ekonomiyle başlıyor, ekonomi bahsine teknik bahsini de karışu. rıyor. Sosiologie criminnelle (ci- nal sosyoloji) diye bir bölüm ayı, tıyor. Rene Huberti'n kitabında da böyle karışıklıklar, ilmi tasnit yanlışları var; önce Les societex primitives dediği ve nereye bağ- lanklığı anlaşılmıyan bir tohis var. Sonra, ilmi hiçbir sebep olmadığı halde din, büyü, teknik, ilim, fe sete, dil ve yazı, sanat gibi çoğu ayrı cinsten olan olguları L'Evol: tian intellectuclle adını verdiği bir başlık altında topluyor. 1.'Evo. lution &economigue başlığı altında yol, nakil vasıtaları gibi mahiy. bakımından teknolojiye girmesi Mâzım gelen bahisleri de sokuyor. Mehmet İzzet'in kitabında svsye- tenin ilmi idenilebilecek bir tarili, ni bulmak bile mümkün değil. Ki- tabın ikinci kırmında Beyti ve si- iki | yasi içtimaiyat başlığı altında ay- nı cinsten olgular toplanmıştır yine cürm ve ceza, harp ve sulh, din, ilim ve Yedili içtimaiyat gibi ayrı cinsten clg.uar İçtimai hayat ve beşeri meküreler diye bir baş. lık altında topluyor. Necmettin Sa dak klân, kabile, site, il, impara- torluk, derebeylik gibi morfolojik i tipleri ayr olan sosyetelerin hep. sini Millet başlığı altında topla- makta beiş görmüyor. Bunun gibi Mim, felsefe ve sanati ayrı çinsten olgular oldukları halde bir bölü- me sokuyor. gele Bc mal Yaran silerim kalapıa bağa birinci günü bir kafesin kapısı *erbest bıraktılar; ve eloğullarının kendisini alaşağı et. Sirri bulamayan Yusufçuk, bir öğle üzeri kendisini sa- ci mânayı da pek anlayamadı. » ortasında serbest Lİ kalınca yirmi gündür bir türli liği gümüş mecidiyelerini hatıslamıştı. İlk da- hafif bir gülümsedi; ne de çil çil şeylerdi?.. Onlar uç- tuhaf ve insiyaklı bir hareketle, iş buluncaya X ne de çıplak kalacağını düşünüyor; Dayıoğlunun vur- i söküp açamamakla beraber, iki gümüş mecidiye, yi, © #rkasmdaki koroluktan doğan bir ay gibi Yusufçuğun “iç, Parlıyordu. Fakat “Dayroğlunun düğümlerini hele bir diye son dakika parmaklarını uçkuruna altığı zaman, » anacığım, Dayıoğ! arka üstü düşüp yol boyuna bir uzanmadığı un Ölğüm düğüm üstüne vurdu- iyeleri de kim götürdü; Yusufun uçkuruna kim el Vi Yusuf başına gelenleri birdenbire unutmuştu. Zağ- yvan gibi yolda koşuyor; “Aman anacığım, unan ana, o Nİ kurtlar mı yer ki, çakallar me alır ki!.,, diye bütün bir “Günlerin peşinden: Hikmetinden sual olunmaz Istanbulda et üzerine konan narh anlaşılmaz bir şekil aldı, Bir taraftan zabıta memurları narha riayet etmedi diye zabıt tutarak bazı kasapları mahkemeye götü - rüyorlar; diğer taraftan kasaplar belediyeye müracaat ederek “top. tan fiyatları o kadar yükseldi ki perakende için iki ay evvel konan narh fiyatını geçti Toptan fiya - bna perakende et satamayız.,, Diye feryad ediyorlar. Dün merak ettik. Bir kasap dükkünma girdik, Hakikaten dağ- liç ile karaman koyunlarının çen- gellerine birer küçük fiyat levhası asılmış: Dağlıç 48, karaman 47. Halbuki mezbahada dağlıdın top- "tan fiyatı 48 - 50, karamanın top- tan fiyatı ise 77 kuruş. Tabii o. larak kasapların narbı dinledikle- ri yok. Toptan fiyatlarına se . kizer, onar kuruş ilâve ederek ta" iş yapıyorlar. Garip olan cihet gu ki karaman ile dağlıça narh konduğu halde kıvırcıktan (o kaldırılmış. Niçin? İ Belli değil, Daha garibi ise evvelce mezbahadaki toptan satışlar nar . ha konarak perekende narh fiyatı ona göre tanzim edilirken toptan üzerindeki narh da kaldırılmış. Niçin? Bu da belli değil! Biz bu türlü narh usulünde bir mantık bulamıyoruz. Hele hiç olmazsa narh fiyatları haftada bir yeniden ilân edilmek lâzungelirken aylar. ca değiştirilmemesine hiç akıl er - diremi yoruz, Hasan Kumçayı 3) Bu hususlar sosyal olguları izah işinde daha tehlikeli bir ma- hiyet gösteriyor. Adını ve eserle. rini saydığımız müelilflerin hepsi aşağı yukarı Emile Dukkeim'in müsbet sosyoloji ekolüne mensup oldukları halde, tarihi ve sosyal olgulğrın izahında bazan coğra'ya cx wefizikgi, bazan deriçi ve ruhi-, yatçı; bazan da Marx'cı ve ekono. mici oluyorlar; izahların: sosyal morfoloji zaruretlerine göre yap. maları tabii olan bu müellifler çok defa eklektik bir sosyoloji tema- yülü gösteriyorlar. 4) Bahsettiğim bütün eserlerde bir okul kitabında 'bulunması za- turi olan en temelli bilgiler yok. tur, Meselâ hiç birinde sosyal ol- guların umumi karakterleri veril. miş ve sosyetenin bu karakterleri tanşıması Jâzım gelen açık ve il- mi, hiç olmazsa muvakkat bir tari- fi yapılmamıştır. Yukarda sıraladığım on iki s0s- yal olgunun kısmi karakterleri ayrıca tesbit edilerek bunların da tarifleri yapılmış değildir. Ayrıca her olgunun geçirdiği tekâmül tip leri araştırılmamış ve gösterilme. miştir, Izahlar da bep eksiktir. Böyle i Parls, 20 (A.A.) — B. Lebrun ile refikası, 21 Martta saat 8/05 te Pa- risten hareket edecekler ve saat 11,25 de Calaıs'ye vasıl olarak orada Cole D'Azure vapuruna bineceklerdir. Va- pur, saat 11,35 te Douvres'a müte- veceihen hareket edecek ve kendisi» ne Koniramiral Lacroix'nın kuman- dasındaki altı Fransız torpitosu İle ön beş askeri töyyare relakat eyliye- cektir. Boğazın ortasında Framut gemileriyle tayyarşleri yerine aym miktarda İngiliz muhrip ve tayyaro- leri kaim olacak ve bunlar Cote L'a- zure'e Douvros'a kadar refakat ede ceklerdir. Vapur, Douvres'e saat 12.55 te vasıl olacak ve orada Rodney zırhlısı ile Douvres açıklarında toplanmış olan ikinci filo kruvazörleri tarafından karşılanacak ve bu zırhlı ile kruva- »örler top atmak suretiyle B. Lebru- nu selâmlayacaklardır. Dük de Gloucester, Kral ve Kraliçe yan Lebrun'ü selimlamak üzere Co- te D'Azure vapuruna bineceklir. Düke B. Corbin İle giyateti müdde- ince Fransız Reisleumhuruna mih- dır: Kralın Mabeyincisi Vikont Allen- dale, filo amirali Sir Reginald Tyr- kralın ıstabiz Amire müdürü B. Piers Kegh, İlh.. B. Lebrun'ün maiyeti şu zevatlan müteşekkil olacaktır: B. Georges Bonnet, riyaseticumhur umumi kâtibi B, Andre Megre, riya- seticumhut askeri umum kâtibi Ge- neral Braconnier, B. Ponnet'nin ka- emi mahsus müdürü B, Pierre Pres* sy, ilb., Bayan Lebrun'e General Bracon- nler'niz refikası ile sülera teşrifat çısı B. Leze'nin refikası refakat ede- çektir. Döüvres Belediye Reisi, B. Lebru- ne bir arize takdim edeeci"ve velile- akiben saat 13.20 de hususi tren Lon- draya hareket ve saat 15 de Victorla islasyonuna muvasılât — edecektir. Kral ve kraliçe ile hanedan erkânı, B. Çemberlaya, Lord Halifax, Sir Sa- imüel Hoare, Londra şehir emini ve ülğer birçok zevat istasyond-a bula- nacaklardır. B. ve Bayan Lebrun, Kral ve Krali- çe ve hanedan erkânı ile birlikte Bu- ekingham sarayına gideceklerdir. Sual 16:45 de B. ve Bayan Lebrun, Kraliçe Mary'yi Marlborough'da zi- yaret edeceklerdir, Saat 20,10 da Kral ve Kraliçe Buc- Kingham sarayında resmi bir ziyafet vereceklerdir. Çarşamba günü B. ve Bayan Leb- run sasi 9,35 de Backinghum sara yından çıkacaklar ve Fransız haste- | m a aaa a yazılmış olan sosyoloji manüelleri yarı tarihe, yarı etaografyaya, bi- raz da kanun ve yurt bilgisi kita. bina benziyor. namına Fransız Reisicumtaru ile bi» | mandarlık edecek olen İngiliz ricali | refakat edecektir. Bu zevat şunlar-| | Son Haberler | Fransa Reisicumhuru bugün - İondraya gidiyor Kendisine Hariciye nazırı Bone | de refakat edecek hanesi ile Fransız General konsolos” luğunu ziyaret edeceklerdir. Saat 11,15 de B. Lebrun Ewcking- hanı sarayında kordiplomatiği kabul edecektir. Saat 20 de P, ve Bayan Lebrun, ransız sefarethapesinde Kral ve Kraliçeye bir ziyafet çekeceklerdir. Perşemle günü B. ve Bayan Leb- run saat 1 de Westminster Hall'de Lordlar ve Avam Kamaralarının bir resminde hazır bulunacaklar, müle- akıben B. Lebrun Westminster kilise sine giderek maktulle? âbidesine bir çelenk kayncaklır, B. ve Bayan Lebrun ile Xral ve kra- liçe, saat 16.80 da Londraya döne cekler ve sant 17 de milli galöride “İngiltere ve Fransa cemiyetleri bir- İiği” nin. bir kabul resminde hazır bulunacaklardır. Sant 20.15 de Fransız Reisicumhu- rü verefikası İle kral ve kraliçe, Lord Halifax ve refikasınn hariciye ne- sarelinde vefecekleri bir akşam ri- yafotinde bulunacaklar ve geceyi hep birlikte İndia Office'de geçirecekler xe bir eğlencede hazır bul idir. Resmi ziyaret saat 24 de sona € racektir. Cuma günü saat 9,55 de Fransız Reisicumhuru ve refika Londradan ayrılacaklardır. m am mmm amam Şehrimizdeki Mülkiye Müfettişlerinin İsteği Ankara, 20 (Hupsusi) — İs. tanbul belediyesi muhasebe işle. rinin tahkikine devam eden İs. tanbuldaki müfettişler işlerin çok olduğunu beyan ederek kendile - rine yardımcı arkadaş İstemiş - lerdir. Diğer taraftan Dolmabah ge hâdisesi hakkında yapılan tah Kikat ikmal edilerek hazırlık ev. rakı devlet şürasına verilmiştir. mama Sular Altında Kalan Arazi İzmir, 20 (Hususi) — İzmirin “Bayındır ve 'Torbalı,, kazaların. da üç gündenberi yağan şiddetli yağmurlardan dolayı Bayındırda 150, 'Torbalıda 200 hektar arazi su altmda kalmıştır. Başka ha. sar yoktur. play iş Dairesi Reisinin Ziyafeti Ankara, 20 (Hususi) — Millet- ler Cemiyetoinden iş sigortası ha zırlıkları için gelmiş olan direk. tör Ştayn şerefine bu akşam İş dairesi, reisi Enis Behiç tarafm. dan Kapriçte bir ziyafet veril . miştir, Ziyafette İktısat Vekâleti ve İş dairesi erkânı hazır bulun. muştur, EA SL VÂKIT 21 MART 1939 Görüp düşündükçe! “Adabı. muaşeret, meselesi Maarif Vekâletinin "adabı muaşeret” 6 dair bir tamimi, ga- zetelere de mevzu oldu, Kalem sahiplerimiz, birer birer bu nok- ta üstünde İşleyorlar. Mesele, yalnız bir mektep davası olma- dığı için, ona herkesin karışma “ yerindedir. Maarif Vekâleti- nin teşhisi, gerçi talebe derbe- derliğine aittir ve mektebin bu karışıklıktan kurtarılması ge yesini güdüyor. Fakat mekte- be, memleketin minyatürü gibi bakabiliriz. Çünkü mektep ne kadar memleketin ve memle- kette yaşayan manevi havanın tesiri altında ise, memleket do mektepten o derece müteessir- dir. Demek oluyor, Wi simdi yal maz çocuk bakımından incelenen muaşeret işi, “yarın bir vatan meselesi halini alabilir, Ona ve İrilen önem işte bu yüzdendir. Bir takım köksüz bilgiler ve İ yanlış aşılarla terbiye âlemimr si bulandıranlar, çocukları çö rak yollara sürüklediler. Hürri- iyetle serserilik, sokulganlıkla | yüzsüzlük, atılganlıkla terbiye- “ |sizlik arasında fark bırakmadı. Jar, Mini mini başlarda acalp dür sünceler mayalandı, Dik kafalı, itantsiz oldular, En fenası, bu İ hallerinin kötülüğünü de anlr yamaz hale geldiler, Baba ile o Kulun arası — Telâkki bakımın» dan — uçurumlarla ayrıldı. Terbiyeye bir “eski” lik dam- gası vuruldu.Her milletin kendi ne mahsus bir terbiyesi bulun İ duğunu bilmiyen bir takım tü irediler, hulus çakmak için bu j ayrılışı alkışladılar. “İşte inkr- labım eseri!” dediler, Dünle bu- gün arasında elbette bir fark o lacak. Fakat bu fark, hayatran- layışta, fikre kıymet verişte, za” manm ihtiyaçlarımı kavrayısta kendini gösterir, Hürmeti orta dan kaldırmakta, terbiye ve ne- zaketi çiğnemekte değil Bugün çocuğu karşı hoca, na zik; hocaya karşı çocuk, ka badır. Biribirlerine karşı ise ne hürmetleri var, ne de sevgileri, Biz yaştakilerin yüreklerini zenginleştiren arkadaşlık duy- gusundan, bugünkü zavallı ne sil mahrumdur, Sokakta, bahçede, trende, tramvayda, mektep ko ridorunda, sınıfta içlerinden gelme hiç bir kaydım tesirini duymazlar. Herkesin içinde öyle çirkin konuşurlar, öyle pis pis sakalaşırlar, ki görüp iğrenme- mek, işitip tiksinmemek kabil değildir. Oturduğu sırayı keser, (Lütfen sayfayı çeviriniz) vapurda, caddeyi peşine takıp gidiyordu, Öyle bir sıra geldi ki, kendi ken- dine bağırıp çağırmaklan da hiç bir fayda çıkmıyacağını yine in- siyaki bir hareketle anladı; o Zaman, arka arkaya, bastı küfürü!. vi Kızılcahamamlı Yusuf, bir gece ateş başında karar verip ne ana ne babasını dinlemeksizin ertesi gün şafakla hemen yola çık- tıktan sonra, şehre geldiğinin daha ilk günlerinde, Dayıoğlunum okuyup üflediği iki çil mecidiye de akıl sır ermiyen bir kaderin eliy. le uçup gider gitmez dımdızlak kalıvermişti, Bir aralık Kızılcahamamdan Pınarbaşma doğru yol alırken hem- şerilerinden birinin kendisine verdiği bir adresi hatırlar gibi oldu. Zaten, vapurdan çıkar çıkmaz, hemen onu buluverecek, şehirde ilk işi hemşerisinin yardımı ile grayacaktı. Hattâ emniyeti umumi- Ye nezaretinde kaldığı günler, kendisine sağlık verilen yere nere. den geçilip gideceğini sorup soruşturmakla oyalanmış, bir netice- ye bağlayamadan sorgu, istintak sıralarında unutup gitmişti, Ser- bets bırakıldıktan sonra tam hatırladığı bir saniye ise, tekrar, Yu- sufun caddelerde bankır bankır bir yol uzanmadığı kaldı. Kızılca. hamamda kendisine verdikleri adresi, Dayioğlu gümüş mecidiyele- ve sarmıştı; bu adresi kaybetmemesini âdeta bin servet vasiyet eder gibi söylemiş: — “Yusuf! demişti; etme eyleme; şunu da mecidiyelere sarisarıverelim; bir kaybedersen bozayı gibi düzova- da tek başma kalırsın ha?...,, ğ Tüh aksi şeytan. Krslcahamamlı Yusuf, iki kış evvel Dayı- oğlu ile beraber kapana düşürdükleri ayı gibi, bu el memleketinde kaldı mı?.(. Yusufu burada tanıyan m var; aha aha, hele çil me. cidiyeleri gören mi var ki?.. Fakat, doğrusu, Yu düşünceleri pek de uzun sürmedi. Bir aralık, “deh eşşoğlu diye bir ses duydu; hiifürü işitip ağ Şe A de üç haftalık hıncın: almaya davrandığı swniyelerdi; kulaklarını kısmış birer tazıya benzettiği otomobillerden biri,sessiz sadasız geçip giderken, Yusufu kaldırıp da boylu boyunca atıverince, Yusuf göz leriyle farkediverdiği, fakat ne türlü bir mahlük olduğunu pek de anlayamadığı bu vahşi hayvanın arkasından ötekilerin de bir, bir daha uçup gittiğini gördü; ve ancak bu saniyelerden sonradır ki, gözlerini etrafına açabilmişti; — Hele hele, dedi; Dayıoğlu anlatırdı ya geceleri... Aman anam, bunlar da nesi ki?.. Çil mecidiyeleri artik unutmuştu. Ogün akşama kadar hepsini birer tazı, ayı, kurt, çakal diyo köyündeki hayvanlara benzettiği şeylerin arkasından, Yusuf, vak- tni baka baka geçindi. Kızılcahamamda aşağı yuları iki gün ye. mediği içmediği olurdu. Bu zamanlar, ya bir kurt yahut birayı avında vakit geçirdiği dakikalardı. Yahut da köyün ormanlığında odun kestiği günlerdi. Eğer vaktin nasıl geçtiğini anlamaksızın gece birdenbire basmışsa köye dönmekten vazgeçer; bir inek gibi yarı uyku içinde geviş getirerek gözleri kapar; buna pek de aldırış etmezdi. Geriye döner dönmez bir somunu hemen kıvıracağını bi. lir; arkasından samanlıktaki rahat uykuyu düşününce kafası gün- lük güneşlik bir vuzuh içinde kalırdı. Yusuf Kızılcahamamda yaptığı bu stajın pek feydasmı gör- medi değil; kaldı ki yeni bir dünyaya ayak bastığını hissediyondu. Kotrolukta av için saklandığı dakikalar, öteden beriden birderliire çıkıp segirten hayvanlar Yusufa nasıl kendilerinden başka bir şey üşündürmedi ise büyük binalar, kalabalık, araba ve otobüsler de şehir caddesinde aşağı yukarı #yni tesiri yapmıştı. Yusuf viz)yer- Hi kasketi arkasında, elinde çıkını, ağzı bir karış açık yol yol gidi- N “Devamı var) siyer çi İğ eeilaş sür Ea

Bu sayıdan diğer sayfalar: