l k | b — Fakat bana kalırsa bundan isini bulamayacakeı, Evvel. ki gün elime düştü. Sana da u- cuz vereceğim. Bon yirmi boş dinar ödedim, Ayn! paraya bıra- kirim! Delikanlı yüzüğü görür gör. mez gözlerini dört açmış, be- ” men kuyumcunun elinden kapa- “rak dikkatle bakmiıştı. Büyük bir sevinç ve hayret içindeydi: — Bunu nerden aldın? — Bir kadın getirdi? 4 — VAKİT 11 BIRINCIKANUN 1939 Genç bir kadın Medayinden kaçıp gelmiş Kuyumcu boru gibi bükülmüş olan bir deri parçasını açtı ve oraya bakarak delikanlının istediklerini bildirdi — Nasıl kadın? — Genç bir kadın Medayin. den kaçıp gelmiş. Horasan ta raflarından olacak, belki de da- ba öteden... —Türk mü? — Konuşmasından ve adın - dan öyle anladım, — Kimin nesi imiş? — Bir şey söylemedi. Zalen bu elhetlerden bize ne? Sorma- dım da. Yalnız adını ve oturdu. ğu yeri öğrendim. Kuyumcu boru gibi bUkül - müş olan bir deri parçasını aç- tr ve oraya bakarak delikanlı- nın istediklerini bildirdi. Güve her şeyl unutmuştu, Bir iki dakika düşündü. Sonra: lay Si e otomobil kazaları niçin fazla olur EÇEN gün Denizbank me- murlarından bir gencin ani wefatiyle neticelenen ve Şişlide vu. kuagelen müessif kazayı okumuş- #unuzdur. Nizamlara aykıri harc- ketin meydana getirdiği bu acı ne- tice karşısında, şoiörler, bildikleri ve diledikleri gibi harekette ken- dilerini serbest gördükçe, hepimiz böyle bir kazaya kurban gitmek- ten bihakkın endişe edeliliriz! Şolörler, galiba zabıtanın gözü önünde olduğu, yahut çok kalaba. lık bulunduğu için bir kısım cad- delerde gayet yavaş hareket et- şmekte, böylece kazalar hiç dene- cek kadar ender zuhura gelmekte- dir, Fakat bir kısım yollarda kendile rini unutuyorlar,motörlerin gazma basarak yıldırım süratiyle koşuyor lar, önüne çıkan, kazadan kurtu- Jabilen birisiyle karşılaşırlarsa ka. bahatli kendileri olduğu halde sö- wüp saymağı da aslâ ihmal ctmi- yorlar, Bu kazalar ve bu kazalı hare- 'ketler dikkat edilirse daima Os- manbeyden Şişliye giden ve nisbe- ten geniş olan caddede olur, Sebebi basit: Cadde geniştir, yi istediği gibi manevra yapa- İğr kanaatindedir. Tramvaydan &n bir yoles araba durduğu için ünden karşıya geçmek istediği ası, durak yerinde beklemesi onu takip eylemesi, yahut mut Taka sağdan gitmesi lâzımgelen bir otomobilin umulmadık bir surette ve süratli bir seyirle soldan çik- ması karşısında şaşırıyor, ne ya- pacağını tayin edemiyor. Fazla dik katli bulunmamak, ani karar ve- rememek vâziyeti karşısında tam- mussıhha ve sapasağlam bir vatan daş seyrisefer niramlarma muhalif hateket eden bir şoförün kullandı-| ğr ötomobil, kamyen veya otobo. sün altından ya âzalarından birini kaybetmiş, yahut gözlürini dünya- ya ebediyen kapamış bir halde çı- karılıyor, Bir vatandaş, ölüyor. Bir diğeri| hapishaneyi boyluyor; iki aile pe- rişan ve sefil bir hale geliyor. “Şoför evinde bir ailesi olduğu- Bu ve kendisini beklediğini, ne- dense unutuyor, süratli gidiyor. Günün her saatinde Osmanbey ile Şişli arasında hem iniş, hem çıkış seyirlerinde tramvaydan gayri'na. kil vasıtalarının mevcut nizamlara riayet etmedikleri görülmektedir. Bunun önüne geçmek için bu mın- takaya bir belediye memuru ikame etmek, nizamlara mugayir, ha- reket eden şoförleri şiddetle takip etmek lâzımdır. Anlaşılıyor ki: Birkaç lira tahsil etmek, bu ve- sâitin sürati bahsinde kâfi bir ce- za değildir. Vatandaşların hayatı, kendi ailelerinin gelâmeti nimma bunlara korkunç bir ceza tertip et mek icabeylemektedir. KEF. — Ben bu kadını bulmalıyım. Hemen gidiyorum! Dedt, — Fakat ne oldu? Bu senin neyin oluyor? Kuyumcu telâşa düşmüştü. Bunun sebebi, yüzük için öde. âiğ! parayı beş misliyle söyle- miş olmasıydı. , Gâve elini ke- seye atarak parayı vermek İste. yince onun elini tuttu: — Dursun, sonra görüşürüz. Bana daha ucuz yaparız, A), gö- tür şimdi.. Fakat kimdir bu ka üm, Rica ederim #öy16' Gâve onun elini sıkarak ya- yaş sesle cevap verdi: — Kisranm meşhur muhafız kumandanı var ya... Türk Pren- si Gökboğa! İşte bu kadın her hâlde onun karısı olmalı, Çünkü bu yüzüğü vaktile beni üm - den kurtardığı zaman ona hedi- ye etmiştim. Zavallının şimdi yardıma muhtaç bir halde oldu- Zu anlaşılıyor. Hemen yetişme- Uyim! Sokağa fırladı. ” Kuyumcunun ağıt açık kal. muştı: — Gökboğanın karısı ha! A- caba o mu? Gerçekten bir Türk kadını olduğuna hiç şüphem yok. Fakat buraya ması) gelebi- lir? Bu hale nasıl düşebilir? Ko- cası öldü mü? Bunları düşündüğü sırada, birkaç hafta evvel Firuzana'mü. cevherler satarken Artabanla valinin şöyle konuştuklarını ha- tırladı: — Gökboğa onu muhafazü et- #ikçe hiç bir şey yapamayız! , — Bu tadan kaldırmalı! — Vaktile uğraştınız, yapamadınız. — Bir daha deneriz. Bunun için en kestirme yol Güökboğa- nın karısını veya çocuğunu ka- çırmak, böylelikle bir tuzağa di #ürmek yahu* memleketine git- mesi için zorlamaktır. — Şu Arapları tepeledikten sonra yapacağımız Ilk iş bu ol- sun! Gükboğanin karısı şurada, Şu şehrin duvarları arasmda imiş de kimsenin haberi olmamış, Bu nu haber verene Artaban kim. bilir ne kadar para verir? Kuyumcu hemen dükkânı kapadı ve hızlt hızlı uzaklaştı, Artabanı buldu. Bildiklerini söy ledi, Yalnız her zaman kendisi- fakat Gâvenin adını vermedi. Artaban birkaç adam alarak çıktı. İhtiyar kadrmın evin! epey. 66 zorlukla buldu, Fakat Elçin orada yoktu. İhtiyar kadin: —Dün sabah Reye gitti, Ayol, zavellıyı aramak şimdi mi aklı" nıza geldi. Bunca zamandır ç kadar sıkıntı çekti de uğrayan olmadı. Biraz önce bir delikan- Irda sordu. Diyordu. — Adı nedir o adamın? — Na bileyim ben! Artaban ihtiyar kadının sura- *ma bir kırbaç vurarak çıktı. Bir s2at kadar önce güzel bir a- tın üstünde şarka doğru dört nala uzaklaşan Gâvenin ardın- dan baştan ayağa kadar silâhlı; sekiz atlı daha dört nala giği- yorlardı. Artaban onlara yolda ki bütün kervanları, hattâ han- ları aramalarını, tutar tutmaz çocuğuyla beraber hiç incitme «- den getirmelerini tembih etmiş- ti. Gökboğa Rey şehrine ulaştığı zaman İlk işi karısiyla çocuğu” nu sormsk oldu. Onlar Meda- yindeki bozgun sirasında kay - bolmuşlardı. Tollâl bağrıltıldı. Bilen çıkmadı, Yalnız Medayin- den kaçan büyük kalabalıktan bir kısmının Nihavendde kal dıklarını söylüyorlardı. Başka ümit yoktu, Gökboğa Medayin baskınının pek müthiş olduğunu öğrenince © kadar şaşmadı, Fakat her hal- de hükümdarın bunu düşünme si, Elçinle yavrusunu yüzüstü bırakmaması lâzımdır. Yoksa ne N â“sirabi z Türk kumandan'nı Or Krtondayi, BAN nat bulabiliyordu. Yezdi Cert ve Bebmen Kü- badı askerlerile birlikte Firt- zanin Lumandasına göndermiş: — Siz benim canımın bekçi. lerisiniz. Başkasına canımı e- manet edemein ! Diyerek Ertonga ile Türk atllarını göndermemişti. Gök- boğanın da ayrılmasını istemi. yordu, Fakat o, her halde karı- siyle çocuğunu bulmak için NI. havende hatta Icap ederse Me- dayine gitmeliydi. Bunun için asker de istemiyordu. — Bana Koraç yeter ! Diyordu. — * Yolunun Diçle kıyılarına da varması ihtimalini düşünerek İranlı askerlerin kıyafetine gir. di. Hemen yola çıktı, Çabuk u- laşmak için geceleri bile yolla. ne İyiliği dokunabilecek olanrıma devam ediyorlardı. ” Bir geco bir anin önünden seçiyorlardr. Derinden bir ço- cuk ses! duydular, Gökboğa bir az durur gibi oldu. Fakat yar- rusunun bu Issız dağ başında bulunacağına hiç ihtimal ver- medi ve atını mahmuzladı, Diçin iki gün süren yolcu- Juktan sonra pek yorulmuştu. Katırcı ona yiyecek ve su bul muş, erkenden yulnı; birak. mıştı. Genç kadın açlığını bir az gidermiş, mışıl mışıl uyeşan yavrusunun yanina uzanmıştı. Geç vakit onun sesile doğruldu. Dışarıdan nal gürültüleri geli- yordu. Onlardan uyanmış ola. caktı. Bu sesler genç kadına kocasını daha kuvvetle ve ya- kındafi hatırlatıyordu. Birçok zaman olduğu gibi bu seferde £ittikce derinleşerek çok geç- meden duyulmaz oldular. Gâve şehirden epeyce uzak - laştığı sirsda arkadan sekiz at- lının büyük bir hızla geldikle- rini gördü. Bunlar bu yollarda hemen hemen hiç eksik olmı. Yan ve haber götürüp getiren askerler olmalıydı, Bir saat ka- dar sonra atlılar onu geçtiler ve yolan kıvrımlarında kaybol. dular, Gökboğa ileriden Kalabalık nal sesleri duyunca özğengilerin üstünde yükselerek baktı. — Askerler geliyor ! İkisi de böyle zamanlarda | her ihtimale karşı yay ve kılıç. larını kullanmak için hazır bu. Tunurlardı. Askerler yaklaştılar. Buşla - rındaki zabit sordu : — Bir kalır Kervanı gördü. nüz mü ? — Hiymi; Ve yollarma devam ettiler. Gökboğa Ile Koraç hiç ko nuşmuyorlardı, İkisinin de 591 lari çok sıkılmıştı. Akşama doğ. fu daracık bir tahta köprüyü geçerken karşıdan bir delikanlı geliyordu. Ona bakmadılar be. Yer yer delik ve yarık olduğu için hızlı geçemedikleri köprü. yü bir an önce aşmak istiyor - larâr, Fakat delikanlı onlara çöz. leri i#lişince durakladı ve daha dikkatle baktı. Atının dizğin- Terini çekerek heyecanla bağir- dı, Gökboğa dönüp baktı. Deli kanlı soruyordu : — Beni tanıyamadınız mi ? Ah sevgili efendim ! Ne kadar tali adammışım ki size rast - ladım, — Gâve, sen ha ! Fakat bu benim hoşuma gitmedi. Çünkü yollarımız birbirinin tersinedir. Benim de bir dakika bile dura- cak vaktim yok. — Benim size söyliyecekle - rim var. VAKITT ABONE TARİFESİ Memleket Memlekti ei içinde dışında Aylık 5 155 Br 3 aylık 260 425 6 aylık 475 320 » I yıllık 900 1600 » Tarifeden Balkan Birliği için ayda oluz kuruş düşülür) Posta birliğine girmeyen yerleri | &yda yelmiy beşer kuruş z08f | edilir, Abone kaydını bildiren sekj | tup ve telgraf ücretini, parasının posta veya banka yollama ücretini idare kendi #f | zerinç alır. Türkiyenin her posla merkezli VAKIT a abone yazılır. Adres değişiirme ücreti 25 kuruştur. İLAN ÜCRETLERİ Ticaret ilânlarının santim “ salırı sondan İtibaren ilân 89 falarında 40; iç sayfalarda kuruş; dördüncü sayfada ikinci ve üçüncüde 2; birinci! 4; başlık yanı kesmece 5 dır. Büyük, çok devamlı, kli renkli ilân verenlere ayrı indirmeler yapılır. Resmi Fia santim » salırı 30 kuruşlar” TİCARI MAHİYETTE OLMIYAN| KÜÇÜK İLANLAR Bir defa 30, iki defası 50, #) defası 65, dört defası 75 ve Ofğ| defası 100 kuruştur. Üç #ylij ilân verenlerin bir defası vadır, Dört satırı geçen il fazla satırları beş kuruştan Bİ | sap edilir, Hizmet kuponu getirenli Küçük ilân f#orifesi yüzde # indirilir. Vakıt hem doğrudan doğrür | ! ya kendi idare yerinde, hemi AMİ, kara caddesinde o Vakıt Yurdu olunda KEMALEDDİN. İENİ, | i İlân Bürosu eliyle ilân ki eder. (Büronan Telefonu: Cebinden horozlu yüzüğü © ya - Bunu tanıdınız, değil — Kibet, fakat MENE b nuz ? — Bunu kime varoş — Senin sözünü tutmuş » me vermiştim. — O halde geri dön ! OnMiyi çocuğa yetjeelirr. Bende Bl gün evvel Nihavendden bir © tr kervanı arasında yola © mış. Bey tarafına gitmiş , “5 — Doğru mu söylüyo! Bunu noreden öğrendin ? * gördün mü ? — Görmedim, Fakat #5 sizinle konuştuktan sonr& “X | havenddeki ihtiyar kadın © nında haftalarca kalan " Xadmla çocuğun sizin 6! oğlunuz olduğuna şüphem» madr, Haydi geri dönünüs”. | yola devam edelim, hem © £ tayım, # | İ di | , Bugün iakifar yok. Çünkü bu- n doğruca manastıra gideceğim. İki, üç, belki de dört gün oradan çı- © kamam.... Zira Stareç... — Dört gün mü?. Ama yaptınız... . ha. Söyleyin bakayım bana çok güldü- müz mü? — Gülmek mi? Aslâ! — Niçin gülmediniz? — Çünkü yazdıklarmıza körü körü ne inanmıştım. — Beni üzüyorsunuz! Bana karşı bir tecavüz bu... — Ne mlnasebet!... İnandım, Hem ve yarın o bahsettiğiniz şey gerçek- leşebilir, Çünkü Zosima ölünce ben de manastırdan çıkacağım. Tekrar mekte. be. gidip imtihanlarımı vererek kaza- nınca, evleneceğiz... Şimdiye kadar böy İe bir şey #klımdan geçirmememe rağ- men öyle sanıyorum ki, sizden dahâ i- yi biriyle e evlenemem, Stareç de benim Karamazof Kardeşler «Yazan: Dostoyevski * Çeviren: | Hakkı Süha Cesgin m 64 golu! ük Şök abii olmamı gediyer. Liz, yanakları tutuşarak: © © — İyi ama, bak ben ne haldeyim... Bir sandalye üstünde yuvarlanıyorum. — Koltuğunuzu ben çekeceğim... Fa- kat o vakte kadar siz iyileşeceksiniz. — Bir şakadan bu kadar ehemmiyet- li neticeler çıkarmak mânasizlik olur... İşte annem geliyor, Ah anneciğim ne kadar geçiktiniz. Hele şükür Joli de buz getirdi. — Rica ederim Liz böyle bağırma... Sargıları, ilâçları koyduğum yerlerde bulamadım. Araya araya canım çıktı, Sanki mahsus hepsinin yerlerini değiş. tirmişsin gibi bir şey... — Onun böyle kan içinde geleceğini nereden bilecektim... Bilseydim belki yapardım.. An anneciğim dehşetli kur- narca şöyle söylemeğe başladın... — Kurnazça mt?,. Pekâlâ, Ah Alek si Fiyodoroviç, parça parça clan bu İş- lere pek aldırış etmiyoruz, am», hep. ei bir araya gelince beni çileden çıka- rıyorlar. daha gelemez... Baksanıza yarasına bir kere... Bu sırada Liz neşeli bir kahkaha ile: Aliyoşa ; — Bırak artık anneciğim şu hikâ- — Hayır, bir şeyim kalmadı. Pek- yeleri de ver bana sargıları. Biliyor (âlâ gidebiliriz. — Nasıl, nâsıl1?.. Gidiyor musunuz? Demek böyle ha?.. — Bun üzülecek ne var? Gidip görüşe- ceğim. Sonra tekrar buraya dönerim, İstediğiniz kadar gevezelik ederiz. Ka- terina bakalım ne diyecek? Manastira da milmkün olduğu kadar çabuk dön. meliyim. — Alın bunu anneciğim götürün. Aleksi, tekrar dönmek zahmetine kat- lanmanıza gelince, buna Jüzum yok. Hemen müânastırınıza koşunuz. Sizi 0- rada bekliyorlar. Ben dün gece gözü” mü kırpmadım.. Uykum var, yataca- ğım. — Liz, yaramazlık etme... Fakat Al- lah vere de dediklerin doğru olsa ve musün ne yapmış bu papas elendi?. Sokakta çocuklarla dövüşmüş ve içle- rinden biri de onun pârmağını ısırmış.. Sonra dahası da var.. Bu cübbeli mol- lacık bir de evlenmek istiyormuğ... Ev- lenmek cübbesiyle beraber evlenecek. Adamı güle güle öldürmeğe yetmez mi bu haber anneciğim!.. Liz katıla katıla gülüyor, gözlere Aliyeşaya bakıyordu. Annesi: — Neler söylüyomsun kızım... Hiç sana yakişacak şeyler değil... Bu ısıran şocuk belki de kudurmuşun biri idi, — Hiç çocuklar kudururlar mı? — Neden olmasın!.. O çocuğu bir ku duz köpek ısiramaz mı? O da kudurur ve ıstrır.. Aleksi, canınız acıyor mu? yarâmaz — Pek az madam! AD Liz yine çapkınca ve imalı bir ses. Aliyoşa: le: — Eğer isterseniz daha öç, hattâ beş — Sudan körkmıyor b dakika kalırım! Diye sordu. Söylerini keleledi. ç — Götür bunu anneciğim... Götür... Canavar olmuş bu... — Kiz sen, çıldırdın mı?,. Bu ne aca iplik böyle... Geliniz Aleksi, geliniz... 'Lâfı uzatmıyalım. Bugün onun sinirle. — Sus artık Liz. Böyle uğursuz şeyleri hatırına getirme, Alekhi, Kate- rina geldiğinizi haber aim:ş. Pek gö- rüşmek istiyor. “w Atneciğim siz yalnız iniz o “ruşunda karar vermek hali bad bir hâlde,. Belki de gerçi ten uyur... Belki huzurunuz ona bu“ Ne güzel söyledin. — Gelinir Aleksi... Madam Koklakov bundan gonrü “ sini alçaltarak gizli bir “rsıltı ile: — Sizin üzerinizde tesir yapmak * temem. Hâdiseyi kendiniz görüp hakeme ediniz. Meselenin üstünde rarit duvağı kendi elinizle ki Mesele bence korkunç bir dır. Katerin İvanovna, ortanca şiniz İvan: sevdiği halde, kalbinin ” mitride olduğuna kendi kendisini dırmak istiyor. Ne çirkin şey.. Size yoldaşlık ğim ve eğer onlar isterlerse, ko sırasında ben de bulunacağım. ey SALONDAKI FACIA Salondaki konuşma bitedişi. PEK nirli görünen Katerin İvan: iri var) du. Madam Koklakovla Aliyoşa ce, İvan gitmek üzere kalktı. “Devamı ve” Mİ ii gili