m Saad ve arkadaşları Kisra sarayının karşısında büs- bütün hayran kaldılar üçyüz arşın uzuluğunda, yüz yirmi dört arşın genişliğinde ve yüz arşın yüksekliğindeki salonlarda ağızları açık dolaştılar “Bahçelerden vo pımarlardan ve okinlerden ve iyi makamlar- dan çok nesne koyup gittiler. kiii Görünen, Okunan, Söylenen Ucuz ve taze balık STANBULA 8 - 10 saat metâfede deniz kıyısmn- deki (o şehirlerimizden (o birinden bir mekup aldım. Bunu gönderen arkadaş, bir müddet evvel Anado- Yunun uzak bir yerinde bulunu- yordu ve hasretini çektiğimiz ba- ğa henüz döymadığını söylerken #atlerini de yazıyordu. o Uskum- vu 20, Lüfer 25,Mercan 401 İstanbul da bir deniz şehridir; her türlü balık yatak ve geçit ye- ridir, Her türlü vesaitle birçok balık avlandığı halde fiyatı aslâ yukarda gösterilen rakamlara in. memiştir. Fiyatını bir tarafa bara» kalım, balığın tazesini elde etmek mümkün olmamıştır. İstanbulda tutulan balıklar mutlaka bir gün sonra balıkhaneye getirilir. Aher sına göre toptan satışları yapılır. Bir gün evvel tutulan bu balıklar toptan alıcıların bu depolarına girdiği ve peyderpey satışa çrka- rıldıkları işin günlük taze balığı alelâde fiatlerle satın almak müm kün değildir. Henüz, buz dolabın- dan çıkarılan ve günlük diye taş. raya arzolunarak farla fiatle sa- tılan bu balıklar da en aşağı yir- mi dört veya otuz altı saat evvel "tutulmuşlardır. * Pazarlar haricin- de taze diye satılan balıkların ne vakit tutulduklarını ise tayin et- mek o kadar kolay değildir. Çanakkalede canlısı 20, 25, 40 kuruşa satılan balıklar: burada hem de bayat olazak neden en âşa- ğı yüzde 25 ve en yukası yüzde kırk fiatle almığ oluyoruz? Kuvvetli bir gıda maddesi olan ve memleketimizde bol bol ele ge. şirilen balıkların daha taze olarak ve daha ucuza satılmalarını temin için mevcut förmaliteleri sadeleş. tirmek ve balıkçıları sıkı bir kon- trol altına almak lizım geldiği A ERAEN EEE 235312024 azma SIZ Anları çıkardık; bırakıp gittik. lerini başka kavme verdik. An- ların üzerine gök ve yer ağla madılar. İtibarları olmadı.” Sand ve arkadaşları Kisra sa- rayınm karşımda büsbütün hayran kaldılar, Burası tama. miyle kesme taştan yapılmıştı. Üç yüz arşın uzunluğunda, yüz yirmi arşın genişliğinde ve Yüz arşın yüksekliğindeki salo- nunda ağızları açık dolaştılar, Buranın tâvatını tutan on İki direk de kesme taştandı. Etraf taki tenginlik ve süs gözleri ka- maştiriyordu. Sand: kendisini tutamadı ve oracıkta sekiz re. kât namaz kılarak Allaha şük- retti. ' ru mudur, bilmiyörüm. Yalnız no- tu faydalı buldum. ERAKLI bir zat soruyor: “Pastalar pastacı dükkân- larında nevilerine göre $ kurüş. tan 7 Kuruşa kadar mubtelif Ha erle satılmaktadır. Bu, bü pi tacı dükkânlarında böyledir ve fi- atler, iptidaf maddeler ucuzlamış T olsa dabi aslâ değişmemektedir.) , ;. üstündü bulduğu " Pastacı dükkünlarında ayni mal Bak Gi en zemeden yapılmış ve biraz süslen i ii z miş, ayrıca kalıplar içine dökük vi ile SO ve ber iki milş veya sureti mahsusağa yapıl- İnel arasında bir yakut bulunu- muş pastalar da mevcuttur, bunla / Yordu. Kisranın tacı ve yüzü tn Hiatleri hemen her dükkânda | Âü, birçok mücevherli elbisaler ayrı ayrıdır. ie ele geçmişti. Hazinedeki al- Şekerci ve pastacı dükkânların: | un zithlar, altın islemeli eğer. da lokum, bisküvi, her nevi şeker-İler ve hesapsız derecede kiy- lemeler ve şekerlemeli kuvab'ye| metli mallar ve #ilâhlar bep ler kilo ile satıldığı halde şu işa | Araplara kalmıştı. Malların b. ş ret ettiğim pastaların kilo ile satıl! te birini « ıp Nadinöye yolla- mıyarak satıcının flat bahsinde 'g K bin dilediği gibi harekette serbest bi- aske ksim ettiler, Her biri rakılmış olmas'na bir türlü ak dirhem gümüş Sonra ganimet malları top - Jladı. Dağlar gibi yığdı, Bunla- rm arasında Kağkağm Nehri. an köprüsünde yeti kaftanı da vardı. nım da sl ns on İki bin düştü. Işaret edilen cihet doğrudur. dünyanm ber tarafında ne kadar süslü olursa olsun, 1.* kadar itine | “000 ile yapılmış bulunursa * bulunsun | Yaptırdı. Gelen malların İht muhtelif şekillerdeki büyük pasta |in: ooları şaşırttı, Oni larda cinslerine göre kilo ile satıl. | #i81 GtUl, Hazreti Aliye bir dü- dığı halde bu cihet bizde baddi za. | şok verdiler, sekiz bin dirhem tında makul olan bu şekle tit gümüşe satı, Medine halkın. tulmam'ştar. Otan içindir ? mürlerinde görmek şöyle dur- âde zamanlarda 125, 150, 200 ku. | su hayö"terinde bile yaratami- fuşya kadar satıları böyle br past; | yacaklurı Du mi'teri hep sat nım senebaşında fiyatı, — ba hu | yorlardı. Günlerce ve, Lüfta- susta hiç bir kayt ile mukayye;/l1rcs uzak memleketlordon kal simadıkları için — pastacler ta JE n tüccarlar kervan halinde, rafmdan alabildiğin: yükseltilme! | Medineye gidiyorlar; İran payi te ve 6 suretle satılmaktadır. |tatıtının bütün altun, mücevher, Böyle pastaları kilo ii k ve İşlemelerini oradan » surette flatlendirmek güç bir şe; | k dünyanın dört tarafına olmadığından lâzım geler züötürüyorlardı. Kisralar asır- alınarak alâkadarlara t larca uğraşarak toplamışlar, A- ceğini ilmit ederiz. plar da birkaç hafta içinde Bu Büber MARAS şili mesçi lite Ömer bir 2. arârır & edile | R. -20 HÜRMÜZAN.., Felâket haberlerinin yayılı. sındaki bız her 24man şağırtı- dir. Sanki bu gibi hâdiseleri halk bir Jeş kokusunu ufak alırcasına rüzgârdan ve bulut. tan öğrenir. Geceleri bazan bir su başında, ide ve bazar da hanlar- dan birinin yanmda kona yan Gökboğa gündüzleri hızla yol almakta devam yordu. Ovalardan dağlara doğru tır- manıyor, yalçın uçurumlar. ça- Bıltıh dereler kenarından gidi» yörlardı. Bİr akşam huanlardan irinin yanımda ye köpüklü bir çay kenarında mü vermiş di. Kendilerinlu geldikleri yol. yarı karanlıktan nal ses. leri duyuldu. Böyle sesler bu yollarda sık sık duyulurdu. Fa- kat birnz sonra hana zaman telâşir kon gidip gelmeler oldu. Bu #rnda “Me 1. Araplar, kaçtı, Yez dleerd” gibi “sözler duyuldu. Konak yerinin kenarında olup da hana daha yakın olan oşker bunu zabitins, oda Gükboğaya Gökboğu seyisibe vardığı alâr Vw haber verdi, seslendi: — Koraç! akar — Git, oraya da, ne ölüyor anla bakalım. Koraç gitti ve Üç beş dakika SONFK Ü0mdü — Araplar Medayine g ler Yezdicerd kaçmış. Şehrin büyükleri; devlet halk da kaçmış. Behram da on- ların arasında bulunuyormuş. Hiç harp etmemiş. Falnız Beh. menle Ertonzya düşmanı oyala. mak için şimale doğru gitmiş ler, fakat diişman garptan gel. diği için boşuna yorulmuş ola- caklarmış! — Git de o adamı buraya ge. adamlari ve Getirdiler, Gökboğa uzun w. zun sordu. Saray halkının, Pren s6a Sirabın ve hatlâ bütün hal kım bir gün önce çıktıklarını öğrenipeş karısının da onlarla beraber olduğuna şüphe etme. di. Şimdi Medayine dönmekten bir fayda yoktu, Rey tarafran, | hüklimdarın yanına gitmek lâ, zımdı. O halde üzerine aldığı vazlfeyi bitirdikten sonra git. |İ meliydi, O zamana kadar yolu. | nun kesilecoğini sanmıyordu, İ Efer yol kesilecek olursa her | neye mal olursa olsun Hütme- | zabla hoş Keçinmek gerekti, Mem de şu miskin Bebramı ar- tık hiç anmayarak Hürmüzanı hükümdarın yanına götürmeyi | o kadar istiyordu ki... Geçtiği | yollar Hürmüzanın Ülkesinde bulunuyordu ve buralarda 0, | nun Araplarla anlaştığı bak . Kinda bir iz olmadığı gib! lâr da geçmiyordu. Mürmtüzanın Araplarla bir laştıği doğru mudur? Bunu karşısındaki uğradığı köy ve Kasa üyüklerine soruyor ve — »VAKI ABONE TARİFESİ Aylık Yaylık 6 uyluk io yillık 0 Balkan için seyda otuz kuruş Gİ Posta birliğine girmeyet ayda velmiş beşer kuruş SN meğdilir, j Abone kaydını bildirei tup, ve delgraf ücretiniz parasına posta veya bü idare kei Tarifeden yollama ücretini zerine alır. Türkimenia her posta me VAKIT'a abone yazıtı Adres, değişlirime 45 kuruştur. İLAN ÜCRETLERİ Ticaret ilânlarının satırı soudan itibaren İĞ falarındu 40; iç sayfal kuvuy; o dördüncü sayfi ikici ve üçüncüde 7; bil 4; başlık yanı kesmece dir, Büyük, çök devamlı, tehkli ilin verenlere indirmeler ya rın santim - satırı JÜ kal TİCARİ MAHİYETTE OLM KÜÇÜK İLANLAR Bir defa 30, iki defasi defmsı 65, dört delaşı 75 defası 100 kuruştur. Og ildu verenlerin bir defasl vadır. Dört satırı geçen il fazla satırları beş kuruşl sap edilir, adama, Cevabınr alamıyordu, Hattâ böyle bir şeye ibtimal bile ver- miyorlardı. Hürmüzana kötülük görmezse dostluk gösterecekti, l Dostluk için geldiğini söyler . ken cebinde bir idam fermanı | bulundurmak Gökboğaya a geliyordu. Bu kalleşliği yapa. wuzdı, Fikrini Saltık'a açtı. O da tasdik etti: — Doğrud Farzedelim ki öldüreceğiz, bunun için ferman bs lâzım? Ferman eğer Hizmet. kupona getil küçük ildn tarifesi yüs indirilir; Vakıt bem doğrudan — d ya kendi idare yerinde, h kara cüddesinde — Vakıl alında KEMALEDDİN İlân Bürosu etiyle ilân eder. (Büronun telefonu: < olmayınca bileğlmiz tutmayacak ve kil cimiz kesmiyecek mi? Gükboğa ldam fermanını koy voüdân çıkardı ve parça parça ederek köpüklü sulara attı, Son ra Rey şehrine bir an önce dü, | nebilmek için daha hızlanarak | yoluna devam etti. 4 Bir tarafı uçurum, diğer ta- 9 Hürmüzan efendimiz valçin dağ olan daracik bir “Sakla bekleyor! İ i Given sake | geçerken li, Saltık'a: — Çok bekletmiyelim Bi Dedi ve atını mahf | Üç yüz atlı, üç bin mu Yalın kılıç atlının arasın leri sarsarak geçti, Dİ! kuşu çıktılar ve iki iki büyük kule buluna bir kale kapısından & Büyük bir meydana karşıda saray göründü: gayı karşılayan zabit: — Askerleriniz bu sın, sizi Hürwüzana yim. Dedi. Gökboğa Saltık'a 159” — Sen burada Kal! (Dı — Burası Ehyazın kapısıdır. Dedi. Nihayet karşıda şehir ve kale göründü. Gükboğa ki- tavaya: ai Git de, Hürmüzana başve. zir! ermanrar getirdiğimi ha- ber ver, Müjdeni al! Diyerek ileri stirdü, Kendisi yavaşladı. Daha kılavuz kalo- ye girmemişti ki oradan asker çıktı ve iki saf halinde yolun iki tarafını tuttu, Bunların sa” yıları çok geçmeden birkaç bin oldu. Pırıl pırıl süslü elbiseler giymiş olan zırblı bir zabit ar- kasında beş on kişi olduğu hal» de Gökbe ( yı karşıladı: — Hoş geldiniz, Ehvaz Prem söyleniyor, Noktai nazarlar doğ- KEF. | dağıtmışlardı. — Evet, keçi mantarı Ye züm... Beyaz, siyah ekleri k olsun, Bana bunlar yeter. Papas: — Evet! Diye içini çekti, Keşiş Terapont: — Sen hiç şeytanlart, kendi de gördün mü? İ — Nerede dediniz, nerede? — Ben geçen sene başpapa! te gitmiştim. O vakittenberi ö ha oraya ayak atmadım. ÇümS bir papasın cübbesi şitına #5 bir şeytan gördüm, Yalnız b# meydanda kalmıştı.. Bir başk cebinde de bunlardan biri vâi benden korktuğu için gözleri “ dır yordu, Bir başkası © belinde, bir diğeri de boynu Şeytantaşıyorlardı, Hiç birini” lardan haberi yoktu, dj Şimal keşişi, şaşarak sordW? — Bütün bunları gördünüğ © — Gördüm ya, sana gözle" düm diyorum ya... Başpapa' ken bir şeytanın daha kap saklandığını farkettim. O ğu kapı aralığında sıkışm hızla kapadım ve kuyruğunu “3 O çırpınırken, ben de üstün höcre barınmağa yarar bir şey olma- makla beraber, bir kiliseyi de andırır- dı. İçinde birçok putlar vardı. Hepsinin önünde adak mumlar, kandiller yanar ve “Terâpont,, baba bunların hiç sön- memelerine bakardı, Vazife olarak ona kovanların bekçiliği verilmişti. Bu hiz- metine karşılık olarak üç günde iki di. lim ekmekten başka biç bir şey kabul etmezdi. Her sabah dostisinin suyunu tazeli- yenler, onu Kep diz üstü ibadetle meş- gul bulurlardı. Ziyaretçilerin söyledik- lerine cevâp vermez, pek seyrek olarak söylediği bir iki sözün de bilmeceden farkı olmazdı. Fakat bu hezeyanlar, çok kere anlaşılmaz, erişilmez Lir kut. siyetin nişanesi sayılırdı. Halk arasmia çalkanan rivayetlere bakilarsa, Tarapont baba ruhlarla te- masta bir aJlamdır. İnsanlarla konuş- mamas; da bu yüzdendir. Şimalden gelen papas onu ziyate- te giderken kendisine kılavuzluk eden: — Belki sizinle konuşmak lütfunda bulunur, Belki de bir tek kelime söyle- mez, Demişti, Geniş höcresinin önündeki ulu kara ağacım altında bir sıraya cturmuştu Dallar ürperiyor ve akşam serinliği çö- küyordu. Şimalli papas, münzevi kesi şin önünde yere kapandı ve takdisini diledi. — Hey pâpas, benim de senin önün» Öyle değüse kalk. Papâs kalktı. — Hayır işliyen, bayır bulur... Otur bakalım.. Nereden geliyorsun? Şimalli papası şaşırtan ilk nokta $u oldu, Münzevi keşiş, müthiş perhizi- ne ve yetmişini göçmesine rağmen hâ- lâ bir atlet vücuduna sahipti, Yüzü za- yıl fakat teni teravetli idi. Kır sakaliy- İc saçlar: bakımsızdı. İri mavi gözleri parlak ve keskindi. Sırtında kırmızım- tırak bir cübbe ve beline de kuşak ye- rine bir #p dolanmıştı. Aylarca taşıdığı kalm gömleği kapkara idi. Boynu ve göğsü ç'plaktı. Üstünde ağır demirler taşıdığı söylenirdi. Ayakkabıları pek eskiydi. Şimalli papas mütevazi bir sesle; — “Okdorsk,, daki "Silvester,, ma- nastırından geliyorum. — Ben, Silverterleri tanırım, İyidir- ler inşallah?... Papas şaşırdı, — Söyle bakayım bana oradaki per- hiz şartları nelerdir? Nasıl oruç tutar- sınız? — Perhizde pazartesi, Çarşamba, Cu ma günleri bizde hiç yemek yoktur. “Salı, ları beyaz ekmek, yabani dut, tuzlu lahana falan verirler, — Ya keçi mantarı? Panas afallayarak: — Keçi mantarlarımı?., — Diye kekeledi. Karamazof Kardeşler Yazan: Dostoyevski Çeviren: Hakkı Süba Gezgin "58 Madam Koklakov, Aliyoşadan haberi herkese söylemesini rica ediyordu, Fer satırında başka bir heyecan sezilen bu mektuptan delikanlı kimseye bahsetme ğe imkân bulamadı. Çünkü herkes me- seleyi hemen öğrenmiş, haber, birderi- bire bütün manastıra dağılmıştı. Paisyüs gibi metin bir adam bile mektubu okuduktan sonra, gözleri par layarak: — Daha nicelerini göreceğiz! Demekten kendini alamadı, Öteki pa- paslar da: — Evet evet onun daha nice nice kerametlerine şahit olacağız! Diye çığırıştılar, Fakat Paisyüs tek- rar kaşlarını çatarak: — Evet, ama mesele gerçekleşme- “den ortalığa yaymaym. Halkın arasın- da pek acaip şayialar dolaşabilir. Bazan bunların boşa çıktığı da görülmüştür. İhtiyatlr olalını. Nasihatini verdi. Bütün bu ihtyatlara rağmen “kera. met,, hikâyesi, ağızdan ağıza yayılarak manastırın hem içine, hem dışına yayıl mıştı. Duyanların içinde, Rusyanın şi- inden gelen ve Stareçe Lizi göste- rerek: — Böyle şeylere nasıl girişebiliyor- sunuz? Diyen papas en çok şaşıranlardandı. Artık neye. İnanacağını bilmiyordu. Dün “Terapont. Babayı hususi höcre- sinde ziyaretle uzun uzun konuşmuştu. Bu adam, büyük bir perhizci idi, Sta - reçin rakibi, daha doğrusu “Stareçli. Zin,, muhalifi diye tanınırdı. Hiç kimse ile konuşmamasına râğmen birçokları” nın ona karşı sevgisi olduğu için muha- İefetinden korkulabilirdi. Ama ona deli nazariyle bakanlar da yok değildi. “Terapont baba,, Stareçin yanıma as lâ gitmezdi. Manastırda yaşadığı halde kimse onu böyle itaate de mecbur etme mişti, Kendisi gibi müthiş bir perhiz ile yüz beş yaşına kadar yaşayan ve ölü- münden sonra da hâlâ fevkalâdelikleri dillerde dolaşan bir papasın höceresine yerleşmişti, Bu harap, çürük, ahşap gibi olduğu yerde geberdi. vallı papaslar bunu ne görü (0