s» — VAKTT Şimal istasyonuna inerken ilk işim ihtimamla — belki yüzün - cü defa olmak üzere — dört a - det kaimeden ibaret bin levalık ! servetimi saymak oldu. Bu para | ailemden miras kalan eşyaları satmakla elime geçmişti. Sattı - ğım kırabinalar: Bir yatak, hâlâ köylerde kullanılmakta olan kü- ! lüsiür bir dolap, bir aynalı gar - drop ve tahta iki sandalyadır. Bu parı, beni, nafia nezaretinin aç- mış olduğu müsabakayı kaza - | nıp elde edeceğim küçük memu- | riyetim sayesinde bir avans alın- caya kadar, idare etmeli idi. Cüzdanımı yeleğin iç cebine tekrar yerleştirdim; ve yeleğimi ihtiyatla ilikledim. Sonra doğru- ca anbar memurluğuna giderek valizimi bıraktım ve istasyondan çıktım. Sıcak dehşetliydi. Ustelik ka- ln bir toz tabakası (her tarafı kaplamıştı. Ağaçlar, bulvarlar - | daki sıralar, kaldırımlar — hat- | tâ bana öyle geliyordu ki — in- sanların yüzleri de bu'toz bulu - tiyle örtülmüştü. Yolculuk “yor > gunluğu, üstelik bir aydan beri kasabadan Bükreşe geliş hazır - İuğrnın ruhumda doğurmuş oldu- | ğu teessür; bu geldiğim şehirde- ki insanların alâkasızlığr, bir de | projelerimin suya düşmesi ihti - | mali içimdeki son gayret birikin- tisini eşeleyip duruyordu. Saat on buçuğu çaldı. | “Hoppala; bu akşam müsa - bakaya kaydın #on akşamı idi. Eğer kaydolamazsam (her şey mahvoldu demektir.” O son gay- retle sırtında köylü gömleği ve ayakları çıplak bir sarmısak sa - tıcısına yaklaştım: — Hey dayı, Barsarb sokağı nerede? — Basarp sokağı mı? Şehrin ta öbür ucunda. Fakat benden bir kaç sarmısak O satın alırsan sana tarif ederim. Düşündüm, bu iş on levayla hal- ledilir. Serde enayilik te var. He- rife para ile beraber üstelik bir | ğ İ hal almıştı. Tozlu yollarda bir sa- at kadar yürüdükten sonra bir o- | de satm aldığım sarmısakları da geri verdim. Buna rağmen bir türlü herifin karmakarışık tari - fini anlamadım. Tekrar yola koyuldum. On dakika kadar yürüdüm. Tasar - ruf düşüncesine, kayda geç kal. mak endişesi galebe çaldı. Za - ten hava da çok sıcaktı. Bu mü. lâhaza ile bir taksiye seslendim ve şoföre beni Basarp sokağına götürmesini söyledim. Basarp sokağını işitince şoför bağırdı: — Basarp sokağı mı? Eh işi - miz var; bu sıcakta dünyanın ö - bür ucuna gidilir mi, düşünseni- ze.. Amma bir bahşiş verirseniz | belki götürürüm. Bahşiş vereceğimi vadettim. Halbuki iki dakika sonra Ba - sarp sokağında araba durdu. Nezaretin.beş basamaklı mer- divenini terliyerek çıktım. Kapı kapalı idi. Zili çaldım. Cevap | yok. Bir daha, bir daha, bir da - ha çaldım. Nihayet kapı aralan- dı ve kapıcı hiddetle, ne istedi - ğimi sordu. i de İ şündüm. O devam etti: ! ki küçük 15 Teşrinisani 1934 Hi B üre geldiğimzaman HİKÂYE $i « Müellifi: T. öksinyu — Affedersiniz efendim, de- dim, kaydolmağa geldim. Kapıcı sertçe: — Daire kapandı. Öğle tatili. Hem okumak yazmak biliyor mü- sun diye eliyle bir tabelâ gös - terdi. Nedense sonra sesini yumu - şatarak: — Amma eğer bana bahşiş verirseniz içeriye girmenize mü- saade edebilirim. Kapının altı serincedir. Hem bilhassa kâtibin karşısına ilk olarak çıkabilmek fırsatını da elde etmiş olursu - nuz. Son cümle kararımı verdirdi. Bunun da eline on levalık bir sik- ke sıkıştırdım. İki saat sonra kâtibin karşı - sındaydım. — Affedersiniz efendim, de- dim. Müsabakaya kaydolmak i - çin geldim. İşte bütün vesikala- rım. Kâtip kâğıtlara” göz gezdir. di; sonra: — İyi amma bir mühürlü kâ - ıt doldurmanız lâzım, dedi. — Mühürlü kâğıt mı? Diye kekeledim. İyi efendim, gide - yim alayım. Kapıya doğru giderken kâtip İ hazretleri arkamdan seslendi: — Hişt, şayet giderseniz sr - ranızı kaybedersiniz. Daha on adam var. Her halde şaşkınlığımı gördü bana merhamet etti, diye dü- — Bekleyiniz. Odacıyı çağı - rayım. Onda mühürlü bir kâğıt bulunur belki, fakat malüm ya, ona bir küçük bahşiş vermek lâ- zım. Odacı içeriye girdi. Hakika - ten elinde son bir mühürlü kâğıt bulunduğunu! bildirdi. Odacıya yirmi leva gizlice verdim. Mühür - lü kâğıdı doldurdum ve işde yoluna girdi. Nezaretten ayrılarak kendi - me bir oda bulmak için yürü - düm. Sıcak tahammül edilmez bir tel tabelâsı gördüm. Fakat hiç te davetkâr bir vaziyette değil - | di. Dinlenmeğe o kadar ihtiya - ! cım yardı ki, ne olursa olsun di- | yerek içeriye daldım. — Rica ederim efendim, boş İ bir odanız var mıdır? Diye sor - | dum. Yazıhanedeki oadam bana şüpheli bir nazar fırlattı: — Hayır otelimiz komple, de- di. Dışarıya çıkarken karşıki cam- lı kapıdan bir garson bana kü- çük bir işaret yaptı, yaklaştım. — Dinleyiniz! dedi. Size bel- Fakat şey.. Küçük bir.. — Peki peki diye cevap ver - İ dim. Ve cebimden on levalık bir sikke çıkardım. On dakika son - ra güzel, temiz yataklı bir oda - da bulunuyordum. Kendimi ya » tağa fırlattım. Ve ertesi sabaha kadar uyudum. Sağlam bir kah - valtıdan sonra istasyona valizi - bir oda bulabirilim. | a Pazar 18 9ci Teşr nı 10 ŞABAN Paza tesi » | 1 SABAN İ Gün doğuşu 6. 4.51 Gün batısı ' 1643 Sabah naman . 5 Öğle namazi 11.50 İsindi namazı 4 Akşam namaz 10,45 |) Yarsi samazı tadi mesi “0 Yılın geçen günleri Yılın kalan eünleri “ TI O RADYO | eee ei iit gün ISTANBUL: 13 — 19 Tokatlıyan otelinden na- kil, 19 — 19,30 Konferans (İbrahim Zati Bey) tarafından. 19,30 — 19,45 Dünya haberleri, 19,45 — 20,15 Ha- vayen Kitar. 20,15 — 21,15 Plâk neş- riyatı: Orkestra, neşeli musiki. 21,15 21,30 Ajans ve borsa haberleri. 21,30 dan itibaren Stüdyo tango ve caz he İ yeti, İ o 445 Khr BUDAPEŞTE, 550 m. 16.50: Çingene © orkestrası, — Sözler, İ 18,35: Konferans, 18,50: Musiki reportajı. 20,15: Musahabe. 71,45: ingene orkestrası 22.50: Spor ve haberler. 22,50: Avrupa kati #öri, Nandor rekusisinin idaseinde Buda » peşte open takımının kanseri, 28,40: Dans rrrumi kisi, 213 Khr. VARŞOYA, 1345 m. 18: Dans meslikisi, — Muhtelif. 20: İL | A8 musiki. 20,45: Muhtelit, #i: Titvanya İ musikisi. Piyano refukatiyle şarkılar.” 21, 45: Haberler, 72: Lambergten: Neğeli neş- İ riyat, — Musahabe, 28/15: Konserli rek - llmalar, 25,30: Dana musikisi, Bil. Khr. BERLİN, 397 m. 17: Hafif mesiki, 17,45: Almanya - Bal- eks hokey maçları neticesi 18: Hambarg- tan nakli, 19: Hafif rmsiki 1980: “Triye konseri 20; Musahabe, 20,40: Musikili tem #il: “Die vier Sehlanminer" 22,30: 5 inci Al man büyüle konseri, “eman viyolansa”, 23: Haberler, 28.20: Dans musikisi, 302 Khr. VİYANA 807 m. 18: Muccn gidenlere dnir, 18,50: Müse- habe, 19 Helzer idaresinde radyo orkestra» #. 20,85: Haberler, 20,45: Watant neşriyat. 22,30: Pegteden naklen; © Avrupa umumi konseri, 79: Akşam kanseri, 23,50: Haber - ler, 2: Konserin devamı, 24,45: Plâk. Dr. Hafız Cemal Dahiliye mütehassısı Cumadan başka günlerde saat (2,20 den 6 ya) kadar. İstanbul Divanyolu No. 118. Muayenehane ve ev telefonu: 22398. Yazlık ikametgâh telefo- , Beylerbeyi 48. 30 “ mi almağa gittim. Anbar memuru: — Ah efendim diye beni kar- şıladı. Valizinizi çoktan depoya yolladık. Buraya teslim edelim yirmi dört saat oldu. Fakat. İ tutuşturdum. Zira başka kurtu - luş çaresi sezmiyordum artık. Bunun üzerine memur cenap- ları salonun köşesinde duran bi- rine seslendi: — Tanase, 5003 ü getir. elimde idi. İstasyonun önünde duran bir hamala ucuz ve kullanışlı bir o- dan nasıl bulunabileceğini sor- dum. Zatı şerif bu istizahım üze- rine elini göksüne götürerek ku- lağımı kaşıdı. Ben de bu aralıkta on levairk bir sikke herifin göz » leri önünde arzı endam ettirdim. O vakit hamal efendi bülbül ke- sildi: — Efendim, bundan daha ba- sit bir şey yok, dedi. Sol taraf - taki Silipesit sokağının 56 nu - marâlı evinde benim kayınbira- derim M. Pavan oturur. Onda u- cuz ve konforlü kiralık oda bu - lunur. Bu sefer Pavan efendinin ya- nma yollandım. Adamı bulama- dım. Fakat karşıma (efendinin şişman ellilik karısı çıktı. Bana iğrenç bir oda gösterdi. dım. Bu efendinin de eline on leva | On dakika sonra da valizim | 1 Teşrinji İ iştiyakımızın gayesi olan şey sizce i esas meseleyi teşkil l Kadınlar Yaran: Gerhard Hauptmann Adasıli Dilimize çeri 18 Vaziyet şudur: medeniyet a - damı dahi millet ve cihan cemaat- leri arasında bulunan dünyayı bir dert dünyası gibi telâkki ederek daha iyi bir şey araştırır. Bu daha iyi şey dinidir ki o sayede bazı ka yıtlar ve şartlar (tahtında öbür dünyasını temin ettiğini zanneder. Bizim öbür dünyamız ise büyük medeniyet cemaatidir. Siz işte bi - ze o büyük cemaate (tekrar geri dönmemizi temin edemiyorsunuz. Etmek istemiyorsunuz. İştiyakımı- zın en esasi noktasında siz bir ha- lâskâr vazifesini yapamıyorsunuz. İşte bundan dolayı içinizden sıkı» luyor. Bundan dolayı kizıyorsu - nuz. İhtimal ki bizim en yüksek etmiyordu. O halde iknici şey kalıyor ki &#iz | o hususta da bir şey yapmak ikti » | darmı haiz değilsiniz. Halâsımız İ İ için lâzım olan iki şeyin ikisini de | m | .... EA EEEAEAEEENEAEAEEEESESEEAAEAERANEASEEYANAK SENE EAEEENAN | avdeti, ne de öteki şeyi! — Suyu yok diye mırıldan - | temin edemezsiniz: Ne vatanımıza Anni ile Lavrence süratle sor - dular: — “Öteki şey dediğiniz nedir?,, “ — Evet, öteki şey nedir? Cena bı hak insanın yalnız okalmasını muvafık görmediği bir zamanda | Hazreti Adem malâm olduğu veç- hile cennette oturuyordu. Hazre- | ti Ademin cennette yalnız kalmak- tan hoşlanmaması ne mana ifade | eder? Şayet Allah “bir anda bin - lerce Hazreti Ademi © topraktan | rseydi, , Hazreti Ademin ic rd. Cet nabihâk Hazreti Ademin betbabt- | | lığımı gidermek için Hazreti Hav- vayı yarattı. Adem ondan evvel hakikaten kısır bir Golemden, ne- fes alan bir toprak kütlesinden baş ka bir şey değildi. Onun haliki o nefesi her an ondan nezedebilir - di. O boş toprak kabın kıymeti Su mu, avluda çeşme var. — Peki şey helâ meselesi. — Helâ mı? Kocamla yattı ğımız odanm arkasında. — Nasıl? Peki amma Her de- fasında sizin odadan mı geçmek icap edecek.. — Oh. Benim kocam gece nö- betçisidir, burada katiyen bu - lunmaz. Gözlerim fal taşı gibi açıldı. — E sonra? dedim. Madam pavan malüm bir şe- kilde güldü. Yarı açılmış ağzın- da çürük (o dişleri sallanıyordu. Kendimi dışarı (oOatmak için bir hareket yaptım. O devam etti: — Bak küçük mösyö kaçma. Yukarıda bir oda daha var. — Hele şükür.. Diye geniş bir nefes aldım. Birinci kata çıktık. Büyücek, suyu içinde rahat bir odaya gir- dik. Madam cenapları mütalea - sına devam etti: — Hoşunuza gitti değil mi? Yalnız bir mesele var. Burada benim on beş yaşında bir yeğe - nim yalar. Onun aşağıya inmesi lâzım. Halbuki.. oŞey.. Anlıyor musunuz? — Ne? — Ona bir şey vermek... — Kabul etmesi için küçük bir bahşiş değil mi? — Evet küçük mösyö, anla - şılan şehirde yeni bulunmıyorsu- nüz, i ha fazla haklarla | küttan sonra cevap verdi ibarettir : boş olmasından Havvaya malik oluncs: 0 dem Allaha benzedi, rarına vakıf oldu. H min o andan itibaren ” insan yaratmağa başladı” ” bilmez?, Papağci gene çeri rültüler çıkarmağa bsi? berte Kalb sonunda — “Şimdi Hazreti | nette çanakçının yegön€ çanağı olarak tasayvu” Hazreti Adem ona iltihak” miş olsaydı, Havva yâ i dolu çanak olarak, ar tek bir çanak olarak kl dee bir zaman, Hazreti A: “e ber olduğu gibi, müsavi beni yaradıcısı olamazdı. yanma binlerce (Haz : katılsaydı, gene alama Ressam hanım bir " — “Anlıyorum, agi enlıyor, Matmazel Bu sözleri Mis Hob . zar etti. Lavrence söZ la dedi ki: — “Bu fikrin nerden diğini bilmiyorum. Düş şınıyorum, fakat şimdi nız şeyle bir mmünasebi ği l yorum. Böyle olduğu İ dekini çıkarıp söyliyecee'# zim bulunduğumuz va" rl Bu “ kadar uzarsa gayri sıhbi col bir vaziyetin gayri si na şüphe yoktur. o nisbette artar, koloninin rahibesi er bu bapta pek çok şeyle rum. Cikan için bizi rak gömülmemiz o ağ miyetli değildir. Bu ' bir ahret kazandık. Dah” j olan sey sizin temas etti seledir, Matmazel Kalb ebedi, insani bir istikb? tam insani bir halihazf” cut olamaz. a bir içtimai kütle Oky#””. rüzgârsız kala e kımıldayamı?" ğılıp giden. bir ye benzer. “Yahut , den koparılarak suy# çiçeklerle dolu ağaç pi zer, Bu çiçekler ne yemi yi ne de kök salabilir. Bi? i kânlar olsaydı vaziyeti” laşırdı. O zaman kayb” '/ niyet cemaatini kendi ed yarattığımız günü ge vaffak olurduk. ade Size Matmazel Lif bahsedeyim. mann idarem altını semize sıksık geli” ai bazen çok işgal eğ, lemek mecburiyeti" sında rinden d kim bana ruhi ıstır8P ii dişelerini raketi > "e çi mesleğim icabatınd ei vaktimin büyük bir mi bir kişiye tahsis w ve mutazarrır olurlar. 5 bi Matmazel nden rinde bazen çok mizi “ Bombayda vapur# hanımı malüm “ na ant mesleğine erke kadını tanımıştım: He mistiği Matmazel Lis rinde pek büyük bir d mıştır.