İş 7z 1 'j E SA : # ii i ! 4 4 # p i li ; Ti i 3. ij i > 4 > Ti I 7 ; ; 7, i # > İ # zi / ZE 7 7 / # © ği : ee # # 7/6 E F raklısı tarafından çekilen resimle sabit bu resmi bir yaz günü hatıram olarak mişlerdir. Hâkim, resimlerin imhasına Hr ii i ELE; Hi : tesbit ederken, şöyle diyor: — Sizi bekletiyorum, ama kusura ker teker sormanıza hacet yok!, Bu « rada ne varsa, ben avladım işte! Yok- sa, daha inanmıyor musunuz bana? — Bilâkis, Beyefendi!. Yalnız,.... f i ag ae bu kadar hayvanı tek bir adamın, . bir kli ii İnsanım avlaması, fevkalâde bir şey an dal ii — Orası öyle, orası öyle!.. Ama, ben her avcı gibi değilim. Övünmek gibi olmasın, ama değme avcı benimle boy ölçüşemez, more! Mn Tereddüt eden, inansın, inanmasın, an an lâlarrdıyı uzatmaktan çekinir, Mamhut Yt Be lum Beye hayranlık göstererek, bahsi ka- patır. Son zamanlara kadar hep böyle oldu. Yalnız geçende... Geçende Mahmut Bey, şehirden bir çok kimseyi çiftliğine davet etmişti, Onlara mükemmel bir ziyafet çelemiş- köşkünde çektiği bu ziyafet sr- rasında, ganimetlerini el, kol hareket- leriyle göstererek ballandıra ballan « dıra anlatırken, misafirlerden Ulviye 'H#,, güzel, şık ve kibar bir kadın, gü - lümsedi: — Ayn, arılan, kaplan falan.. Mü- kemmel, Fakat, en tehlikeli bir mah « lük, kolleksiyonunuzda eksik, Mah « mut Beyefendi! — Hangisi o! ai — Pars! v — Ha,.. evet! Ona hiç rastgelme « dim, doğrusu. Karşılaşmak nasip ol madı! — Karşılaşsaydmız, onu da vurup ele geçirebilir mi idiniz? — Şüphe mi var? Elbette! — Öyleyse hadi,.. işte şimdi kar » şınızda! Z ; fi — Nasıl?., Nerede? Burada?.. İm « kânsiz! ç — Şimdi karşmızda..ı Mahmut Bey, şaşkım şaşkın etrafı- na bakındı: — Ben, göremiyorum! — Nasıl göremiyorsunuz7.. İşte, karşmızdayım... Ben! Dört bir taraftan kahkahalar yük- #aman ka - Birden bire ortalık allak, bullak ol- m, bu gece ve du. Ulviye Hanmmefendi, çığlık çığlı - ğa bağırıyordu. Mahmut Bey, üzerine İngilterede, plâj kıyafetleri sıkı bir kontrole tabidir, Kendilerine kontrol vazifesi verilen memurlar, dalma plâjlarda bulunur ve mayoları ölçerler. Mayo- larm ne kadar açık olabileceğine dair ellerinde bir nizamname vardır, Geçende Londralr iki maneken, yirmi yaşmda Gres Meri Lovla yirmi iki yaşında Viyolet Şmit, denize açık, saçık girdikleri için mahkemece sekizer gün zorla İş görmeğe yahut ta Üçer sterlin para cezası ödemeğe mahküm edilmiş. lerdir. Denize açık, saçık girdikleri, sudan çıkarken bir plâj manzaraları me- olmuştur. Kızlar, resim çeken gencin, saklıyacağını o zannettiklerini söyle- da karar vermiştir. Bu mevrudan mülhem olarak yapılan yukacıki İngiliz karikatüründe, kon- ol memuru, elindeki nizamnameye göre karşısındaki kadmın mayo ölçüsünü bakmayınız. Hesabı şaşırdım! — Ayda ne kadar para harcadığı- nı günü gününe yazıyor musun? — Yalnız ayın ilk haftasında! — Diğer üç haftada? — Yazıyorlar! BiE Boştur! İri yarı, şişman bir adam, iske- le başındaki tartı aletinin üzerine bastı. Sonra delikten içeriye pa- ra attı, Fakat, alet bozulmuştu. Tam bir hareket ve ağırlığa tam bir işaret görülmedi! İki çocuk, bu vaziyeti seyredi- yordu. İçlerinden biri, diğerine şöyle dedi: — Bak, bu adam Kocaman, a- ma biz ondan ağınız! — Sahi öyle... Tartıda bizden gok hafif geldi. Neden acaba? Öteki, bunun sebebini şöyle izah etti; — Neden olacak?.. Bu adamm Kocaman olmasma bakma (sen... İçi boştur! e maa mmm mmm atılmış, saçlarından yakalamış çeki » yordu, — Ne yapıyorsun, Mahmut Bey?. Ne oluyorsun?.. Çek elini? Kadını güç kurtardılar. Gözleri dönmüş, ateş püsküren Mahmut Bey, şöyle diyordu: — Benim avcılığım, namusumdur, more. Toz kondurtmam ben avcılığı « ma... Benimle şaka olmaz, Hem top - limle Parsı da! Feride Hanımla kocası Fadıl Beyin araları hiç mi hiç iyi değil- dir. Feride Hanım, acuze bir ka- dındır. Kocasına hor bakar, itip sümer. Onunla başa çıkamıyan Fadıl Beyin yapabildiği tek şey, arada eşe, dosta gizliden gizliye dert yanmaktır. Bunu da o derecede korka korka yapar, ki karısı yanın da olmadığı halde, ondan bahse- derken, fışıl fısıl söz söyler: — Bu kadmm elinden nedir çektiğim ?.. Bir çekmediğim kal - madı. Herkesin karısı, kocasma böyle mi muamele ediyor?.. Otur - san kabahat, kalksan kabahat. Öksürsen kabahat, aksırsan kaba hat... Gülsem, ihtiml en büyük su- çu işlemiş olacağım. Şimdi beni böyle horlarsa, kimbilir o zaman neler yapar!.. Hulâsa, onun naza- rında köpekten farkım yok... Doğ rusunu da İsterseniz, yanaşma bir köpek, sığmtı halinde, nasıl ber- bat bir hayat geçirirse, ben de tıp- kı öyle yaşıyorum! Fadıl Bey, bunları günün birin- de komşulardan Sıdıka Hanıma da söyliyecek kadar boş bulundu. Halbuki, Sıdrka Hanım, hem 'ge - veze bir kadmdır, hem de Feride Hanımın sıkı fıkı görüştüğü kom- şusu....Kadım, Fadıl Beyin bütün bu söylediklerini derhal karısma yetiştirdi. Acuze kadın, kılıbrk Kocasınm kendisinden şikâyetine ait sözleri, kaşlarını çatarak dinledi, dinledi. Sonra şöyle dedi: — Köpek gibi yaşadığı doğru!.. Potinleri yazın toz, kışm çamur içinde olarak eve gelir. Bir köşeye çöker. Homur homur bir şeyler mırıldanarak saatlerce öyle otu - rur, Ben, yemeğe gelmesi için ses- ienince, kalkar, süklüm püklüm ge lir! Köpek gibi yaşadığımı söyledi, ha?.. Doğru söze akan sular Odu- rur. İşte halini anlattım size... Ka- Bahat bende mi, yoksa onda mı? Siz hak verin bana! Elbette bana hak verirsiniz! — Aa, elbette! > Kılıbık adamın acuze karısı, bir an sustuktan sonra, hiddetle parladı: — Yalnız, köpeğe benzemiyen bir tarafı var. Hiç mi hiç havlamı- yor! 7 — VAKİT 22 Teşrinlevel 1934 suy Berber, mtişteriye söyliyor: — Şimdi seni tanıdım. Geçen gün çocuğuma çarpan ötomobilin şoförü sendin, demek! — Eyvah! Tam da tanıyacak za- manı buldu! Ressam / İki ressam, kırda dolaşıyorlar» dı. Bir aralık, bunlardan © biri yolda bir kız gördü. Arkadaşma şöyle söyledi: — Aman, bana biraz müsaa- de et. Geçen sene şu kızım resmi» ni yaptım. Bana çok para verdi, Kendisini selâmlıyayım! Diğer ressam, kıza (baktı ve hemen arkadaşımın kolunu tuttu: — Vazgeç.. Başıma iş mi aça- caksın! — Nevar, canım.. Yanına gi- dersem ne çıkar? —Okız, birkaç ayevelbir boya ticarethanesisahibiyle nisan» landı. Boyacı, kızın resmini ba - lis boya ile yapmadığını anlamış- tır. Herhalde kıza da söylemiştir. Nafile, Kızdan iltifat bekleme! Reçete ! Doktorla muayene ettiği kadı- nm kocası, muayene ( bittikten sonra, konuşuyorlar. Kadm, bu sırada yandaki odada giyinmekle meşguldür. — Demek endişe uyandıracak hiç bir rahatsızlığı yok? — Hiç bir rahatsızlığı!.. Bun » dan emin olabilirsiniz. (Kendisi rahatsızmış hissine kapılıyor, fa - kat sıhhati tamamiyle (yerinde! Şimdi bir reçete yazıyorum, ama bunu sahiden reçete sanmayınız. Sırf, onun rahatsız bulunduğu yo- Tundaki Kanaatini gözeterek, su» dan bir ilâç veriyorum! — Reçeteniz sahiden o reçete değil, demek?... Acaba vizite pa- rası da, sahiden para olmasa olur mu?! ” v — Nafile, radyoyu açmal Radyo programında bu gece tiyatro yok. suz, tüfeksiz yakaladım işte kendi e - | Komışudan gelen gürültü, patırtı radyo da bir temsile ait değil Karı koca gene kavga ediyorlar!