BABİL ye PERJEPOLİS SARAYLARINDA DAR A ve LA Li. TEFRİKA Not 49 KALMA ' Dârânın oğlu bağırdı; “ Yaşasın yirmi sekiz taçlı babam!,, “ Şarap iç ve güzel sev.. Fakat, şarabın eskisini ve kadının tazesini seçmeyi ihmal etme!,, tosya) kocasını nasıl karşıladı? O gece (Persepolis) baştan ba- tutuşmuş gibiydi. Şehrin cenup sr önünde iki büyük meş'ale iyordu. Halk zafer türküleri yerek, zevk ve neşe içinde ime küme dolaşıyordu. “Hükümdar şehre girer girmez Mirep heykeli) nin yıkıldığını fen saray halkı, Persepolis sa- ndaki eski kitabeleri de orta- n kaldırmışlardı Dârünm zevcesi iki çocuğunun hımda iç kapıda bekliyordu. (Sarhes) babasını görünce: im yirmi sekiz taçlı ba» Diye bağırarak Dârânın boynu- pi sraılmıştı. Mağrur hükümdar, büyük oğ - Bun sözlerinden hoşlandı.. Sar » alnından öptü ve karısına dö- Evlâtlarıma mağrur bir as - ruhu aşıladığın için, seni hür - e selâmlarım, Atosya! Diyerek omuzundan okşadı. Atosya kocasını çok sevdiği ka- ik onun itiyatlarına da hürmet- İsdr.. İyi ve kötü huylarını her - İşten iyi bilirdi. İçeriye girmişlerdi. râ, büyük misafir kabul sa- unda muhteşem bir yemek sof- #r gördü. Sofranın etrafında beş kişilik acak yer vardı. Dârâ sofraya ı ve içinden yerleri saydı: Biri ben, diğeri karım., Öte- | rde de ik çocuğum oturacak. İ incisi kimin için hazırlanmış? emek sofrasmın başımda dur « lardı. Sofranın üstünde Babilin maş bağlarından getirilen otuz tür | üzüm vardı. Nefiş yemekler ve ti şaraplar sofranm ihtişam ve ini arttırıyordu. Dârâ sabredemedi: Atosya! dedi, için hazırlattın? ? ümdarm karısı hayretle ko- imm yüzüne baktı: Bundan evvelki gelişleriniz. 8 Taspayı sofranızdan ayırma- iştmız! beşinci yeri | Taspa bu gece çok yorgun - | ir. Ona odasında istirahat © et « | ini söyledim. Ben soframda | ımdan ve çocuklarımdan baş - | kimseyi görmek istemiyorum., | iydi, sevgili zevcem ve çocuk - (0 Pi ynikile ve karşımda otu «| M2! JAtosya kocasının sağında otu - İ yordu. | ocuklar da babalarını karşı 1 n geçtiler... Oturdular, Diri: Bu gece soframızda yabancı “kimse görmek (istemiyorum, losya! Seni bu sefer görüşümde namiyle başkalaşmış, eskisin - n çok daha fazla —. güzelleşmiş ldum. Şu saçlarmın (rengine ..1 Şu gözlerinin derinliğine | ..! Sesinde ne tatlr bir ahenk ir! Bakışların, ok gibi kalbimi | gösterdiği usuller iyi neticeler ver - | ven deliyor. o Sem'eski Atosya değil » | sin! Sana ne olmuş, Atosya? Çocuklar yemeklerine devam €- diyorlardı. Atosya, gece gündüz kocasının hasretiyle ağlamaktan çirkinleş - Dürünm okuduğu kitabenin altın. da (Hattı münhani) ile şü imza var. dı: “Ben, Babil hükümdarı, Easacila ve Erida mabetlerinin himayesinde yaşıyan ve ilk Babil ümdarı Nabo Polüser'in ilk oğluyum liğini zannettiğini söyledi, — Benim eski güzelliğim kal - madı, haşmetmeap! Diyerek, Dârâya eski tatlı gün- | leri hatırlattı. | — Hatırlar mısınız: Bir gün si- zinle bir akar suyun başında yan- yana oturuyorduk. O vakit iki- mizde bekârdık.. Ve siz henüz hü» | kümdar “Yarm, hayatımız şu akar sular gibi, saf ve berrak akacak. Se - ninle birleşeceğiz.. Mesut bir yu - va kuracağız.. Çocuklarımız ola - cak. Ve ben senin dizinin dibin - den ayrılmıyacağım. Senin kal - binin etrafında bekçilik yapmak - tan osanmıyacağım!,, demiştin. Dirâ bir kadeh şarap içti: — Hatırlıyorum, Atosya! O va- kit çok gençtim. Seni o deli gibi seviyordum. O vakit canımı iste- seydin. kendi elimle sana (o ver- İstek aa kinini KISA HA Şehrrmizdeki Almanların tezahü - | ratı — İstanbuldaki Alman (kolonisi | Yüksekkaldırımdaki Alman klübün - de toplanarak 99 gün sonra mukad - deratı tayin edilecek olan Sar mamta - kasının Almanyaya iltihakı Tehine te- zahürattm bulunmuşlardır. İranlı afyon mütehassisınin tetkik» i — Uyuşturucu maddeler inhisarı idaresi tarafmdan getirilen İranlı âf- yon mütehassıs: Haydar Ali Bey tet - kikatınt bitirmiştir. Mütehassıs ya - kında memleketine dönecektir. Afyon yetiştirme ve saklanma usulleri etra- fında burada yaptığı | tecrübeler ve olmamışlınız.. Bana: | | İ verilen doksan bin lira tahsisat tama- miştir, Vilâyet idare heyeti takdir edildi — İstanbul idare heyeti azasmdan En - | ver, Sabri, Ferah Beyler, Üsküdar va- | ridat tahakkuk müdürlükleri Ynta. kasında teşekkül eden karanç tetkik komisyonundaki hüşnü hizmetlerin - | den dolayı Vilâyetçe' takdir edilmiş - lerdir. Odun yerine o maden kömürü — Ormanlarımızın korunması için dal - reler ve resmi müesseselerde mahru - kat olarak maden kömürü kullanıl - ması Dahiliye Vekâletinden Vilâyete bitirilmiştir. Propaganda filmi — Türk Ofisi ta- | rafından ihraç mallarımız için bir pro-| paganda filmi yapılmaktadır Bu filmin istihsal muntakalarında çekilmiştir. Filin kesmen seslidir. olmasının on ikinci yıl dönümü me - mekte tereddüt etmezdim! Atosya gülerek sordu: — Ya şimdi....? — Gene seviydrum, (o Atosya! Hattâ eskisinden çok daha kuv - vetli bir aşkla. Fakat şimdi ca - nrmı istersen veremem, çünkü ca - nım senden ziyade vatanıma lâ - zımdır. Ben senden ziyade mem * leketimin malıyım. -O hilde beni — eskisi kadar sevmiyorsunuz demektir! — Sana hakikati söyledim, A - tosya! Ben varlığımı millete ba - ğışlıyan bir hükümdarım.. Evvelâ millet, sonra sen! Evvelâ vatan, sonra o çocuklarım! Görüyorsun ki çocuklarımı da seninle beraber, millet ve memleketin © gerisnide bırakıyorum. Seni ve çocukları » mr herkesten fazla sevdiğime ina - nınız! | Atosya kocasınm sözlerine na- sıl inansmdı? Dârâ Babilden hareket etme - den, gönül eğlendirmek için, Ba - İ bil sarayındaki gözdelerinden | (Libya) yı kendisinden bir hafta | evvel Persepolise göndermişti. | ! Mısırlı kadın, Dârünın karı » sınnı gözü önünde dolaşırken, A - tosya kocasınm sözlerini can ku » lağiyle dinliyebilir miydi? Dârâ sofrada (şarap içerken, duvarda, Babil şehrini üçüncü de- fa kuran Güldanilerin en eski bir çivi yazısiyle süslenmiş o bir ki- | tabe gözüne ilitşi: İ “Sarap iç ve güzel sev! Fi şarahm ni ve kadının tazesi- ni seçmeyi ihaml etme?,, (Devami var) BERLER Rum Patrikinin seneidevriyesi — Rum patriki Fotyos Efendinin patrik rasiminle (o kutlulanmıştır. Merasim patrikhane kilisesinde olmuş, ve dini âyin suretinde yapılmıştır. Teşrihane binası — Üniversitenin yanındaki teşrihane binası tamir edil miştir. Bir heyet bu tamiri tetkik et. mektedir. Tamirde kusur görürlerse müteahhit hakkında (O kanun! takibat yapılacaktır Tamir edilen mektepler — Vilâyet bu yıl doksan köy mektebini tamir et- tirmiştir. Bu mekteplerin tamiri için miyle bitmiş olduğundan bu yıl baş- ka mektep tamir edilmiyecektir. Ölçü ve ayarlar baş müfettişliği — Marmara mmntakası ölçüler ve ayarlar baş müfettişi Kudret Hakkı Bey Iktı. sat Vekâleti sanayi tetkik heyeti aza- lığına tayin edilmiştir. Kudret Hakkı Bey yeni vazifesinin başına gitmiş - İşine şimdilik Ölçüler ve ayar mü- fettişi Mehmet Bey vekâleten baka - caktır. m Posta Telgraf umumi müdürü değiştirildi Ankaradan gelen bir haberi posta ve telgraf umum mü- dürü Edip Cemil Beyin Vekâlet” emrine alınarak yerine Antalya Valisi Nazif Bev tayin edilmiştir. telefon | VAKTI ın Tefrikası: 72 Ölüme Susayan Gönül Doktorun tavsiyesi, Rıdvan Be- yin çok hoşuna gitti: — Evet, dedi, Nesrine Pendiğin havası çok iyi gelir. Doktor Cemil gözlüklerini dü » zeltti ve Rıdvan Beyin o yüzüne bakmadan sordu: Size de bir tavsivede bulu - İ nayım mı? 9 — Tabik.. ? — Siz de Pendiğe gidiniz. — Yani? — Deniz kenarı... Tenha ver - er... Rıdvan bey güldü: — Sen beni kızım ve karım gibi sinirli mi sanıyorsun? — Sinirlerin tamamiyle değil Rıdvan... Çok çalışıyorsun, çok uğraşıyorsun. | Rıdvan bey hafiften kızardı: ” — Haksız da değilsin.. Son za | sakin İ manlarda işlerim fazlaydı... İsti - | rahata ihtiyacım var, fakat (o pek| uzaklara gidemiyeceğim... Pendik | yolu uzun.... | Doktor Cemil düşündü: “Malüm Şikita diz o aşifteden ayrılamıyor.,, ” .. Celil ile Şahendenin Pendiğe | yerleştiklerinin haftasında, Dilfe- rip hanımla Nesrin de Pendikteki köşklerine yerleştiler. Celilin Pendikte oturmasında - ki sebep çok sarihti. Bir Okere Nesrinle görüşmesi, izahat al -| ması elzemdi. Nesrinin, çocuğu * nun yaşadığını bilmesi o lâzımdı. Bunu ona söylemek, haber ver - mek bir vazifeydi. Bu görüsme çok acı olacaktı Bu son görüşüşlerinde kalpleri parçalanacaktı. Amma çaresiz bu acıya katlanmak şarttı. Evet, bu son görüşüşleri olacak- tr. Ölen aşklarmı diriltmek caiz değildi. Fakat hiç değilse, görü- şürler, anlaşırlar, kadere kadar yan gittiklerini birbirlerine temin ederler ve bu suretle birbirlerine kin beslemekten, birbirlerini hak - sız yere itham etmekten vazge - çerlerdi. İşte bu düşüncelerle Celil Pen- dikte bir köşk tutmuştu. Nasıl ol- sa Nesrinle annesinin köşke gele- ceklerine emindi. Şahende pek memnundu. Artık her gün gâh kırlarda, kâh sahil « lerde geziyorlar, kin, rahat, asude bir ömür sürüyorlardı. Celil şefakla beraber kalkıyor, karısını yatakta btrakıyor. Şahen- de, açık pencerelerden uzak ufak- ları seyrederken o sahile iniyor- | tir. Yazan : Selâmi İzzet — Evet.. — Öyleyse gidip onunla biraz konuşayım. Daha izni bitmedi, a- celesi ne. — Hakkınız var beyim. Amma anası babası gibi inatçı. — Ben ona söz dinletirim. Celil biraz ötedeki (o kulübeye girdi. Oğlan ressamı görünce #- yağa kalktı: — Sefa geldiniz (o Celil bey... Muhakkak sizi babam gönderdi. -—— Dur hele, seninle konuşacak» larım var, Karşılıklı oturdular. Celil uzun bir müddet düşündü, çenesini ka- şıdı; Ali, dedi, sana hastalığmda baktığım için bana biraz borçlu olduğunu kabul ediyor musun? — Elbette.. Ben yediği ekmeğe nankörlük edenlerden değilim. Ben... — Rıdvan beyin köşkünü bili yor musun? — Bilirim. — Kendini göstermeden köşke sokulabilir misin? — Kolay.. — Öyleyse senden bir istediğim var, — Emrediniz.. — Bugün öğleden sonra oraya gideceksin — Peki.. — Kimseye bir şey sormadan, Rıdvan beyin kıziyle ( annesinin köşke gelip gelmediğlerini öğre * İ neceksin. — Keolay.. — Kolay değil, parka girmen lâzım gelecek. — Girerim. — Gizleneceksin, ve köşkte kimler outruyor öğreneceksin, sa» yacaksım. — İyi, iyi amma, gibi bir şey. — Hayır yavrum... Bu bence hayati bir meseledir ve senin de yaptığın fena bir şey olmıyacak- bu hafiyelik — Sözlerinize inanırım. Merak etmeyiniz, istediklerinizi yapaca» ğım. — Kimseye bir şey Hattâ babana bile... — Peki efendim. — Babana, benim hatım için iznin bitinciye kadar gemiye git- miyeceğini söylersin... — Ya, demek işim bir kaç gün.. -- Yarın sen bana öğrenmek is- tediklerimi söylersin, ben de sana ondan sonra yapacaklarını anlatı» rım... Yarın sana her şeyi söylis söyleme, du. İhtiyar bir balıkçı ile ahbap ol- | muştu. Bu ihtiyarın beş oğlu var- | dı. Beşi de gemiciydi. Açık de- | nizlere işliyen gemilerde çalışıyor | lardı. Son günlerde en küçükleri, on beş yaşmdaki oğlunun kolu | kırılmış, izin vermişler, köye gel- mişti, İhtiyarı Celil maddi ve manevi teselli etti, O sabah ihtiyar balıkçı Celili güler yüzle karşıladı. — Merhaba baba Uğuz. — Merhaba evlât.. Nasılsın?. — Çok şükür... Oğlun nasıl? İ — İyidir Alla şükür... Kolunu | çözdüler artık. — Demek kalktı? — Evet., Yarın gemiye gidecek. — Acele etmesin. — Ben de söyledim amma, din- lemiyor. — Burada mı? yeceğim. Ertesi günü Celil köşke Dilferip hanımla Nesrinin ve (o Peymanm geldiklerini öğrendi. (Devamı var) e va HOLANTSE BANK - UNI N, V. Holantse Bank - Uni N. V. bam kası müdiriyeti umumiyesi tara * fında 22 teşrinievvel 934 tarihin» de Amsterdam'da vuku bulacak hissedaran heyeti umumiyesi içti mainda 3 “ç hissei temettü tevzii teklif edileceği haber alınmıştır. Felemenk Bahrisefit bankasiy» le vaki olan ittihattan dolayı beklenen semereler tamamen elde edilmistir. Bütün şubeler nezdim de muamelât adedi tezayüt etmiş» tir, Malüm olduğu veçhile mez- kür banka tarafından ahiren Hay- fa (Filistin) de yeni bir şube açıls muş ve İ teşriniev'elde icrayi O aliyete başlamıştır.